Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Dini Konular
Genel Dini Konular
Dini Sözlük - Dini Kavramların Anlamları
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="ZeyNoO" data-source="post: 244270" data-attributes="member: 10904"><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">C -1-</span></span></strong></p><p><strong></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CÂFERİYYE:</span> Hazret-i Ali'nin torunlarından Ca'fer-i Sâdık'a bağlı olduklarını iddiâ eden, bozuk İmâmiyye fırkasının otuz ikinci kolu. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Ca'ferîlerin Ehl-i beyti seviyoruz demeleri, hıristiyanların hazret-i Îsâ'yı seviyoruz demelerine benzer. Çünkü hıristiyanlar hazret-i Îsâ'nın dînini bozup değiştirdikleri gibi, Ca'feriyyenin inanışları da İmâm-ı Ca'fer-i Sâdık'ın yoluna hiç uymamakt adır. (İmâm-ı Rabbânî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CÂHİL:</span></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">1.</span> Allahü teâlâyı unutmuş olan; gâfil, bilgisiz. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Câhiller, ahmaklar, dünyâdaki zevk ve lezzetlere kavuşmak için, dinlerini, îmânlarını verdi. Âhiretlerini satıp, dünyâyı, şehvetlerinin istediklerini aldılar. Kurtuluş yolunu bırakıp, helâke koştular. Bu alış-verişlerinde bir şey kazanmadılar. Bunlar ticâret ve kazanç yolunu bilmedi. Çok ziyân etti. (Bekara sûresi: 16) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Âlim olduğunu söyleyen kimse, câhildir. (Hadîs-i şerîf-Keşf-ül-Hafâ) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Âlimin uykusu câhilin ibâdetinden hayırlıdır. (Hadîs-i şerîf-Berîka) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Âhir zamanda ibâdet edenlerin çoğu din câhili olacaktır. (Hadîs-i şerîf-Berîka) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Aklın eremediği ve yanıldığı şeylerde akla uyarak doğru yoldan sapmış olan câhilleri, hâkim, feylesof ve fen adamı sanan, bunları taklid eden, yalan yanlış sözlerini hikmet, fen sanarak bunlara inanan kimseler felâkete düşerler. (İmâm-ı Rabbânî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">2.</span>İlmiyle amel etmeyen. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Ne kadar okursan oku, ne kadar öğrenirsen öğren, ne kadar bilgi edinirsen edin, onunla amel etmedikçe câhilsin. (Sa'dî Şîrâzî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CÂHİLİYE DEVRİ:</span>İslâmiyet'ten önce hissin akla, kötülüğün iyiliğe hâkim olduğu, puta tapılan karanlık devir. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Onlar hâlâ Câhiliyye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Allah'tan daha güzel hüküm verecek kimdir?Fakat bunu, gerçek anlayış sâhibi olan bir kavim (toplum) bilir. (Mâide sûresi: 50) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Câhiliye devrinde en ileride olanınız, İslâm'a girince en ileriniz olur. (Hadîs-i şerîf-Keşf-ül-Hafâ) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Eshâb-ı kirâmdan Huzeyfe radıyallahü anh, Peygamber efendimize sallallahü aleyhi ve sellem; "Yâ Resûlallah! Biz câhiliye devrinde kötü kimselerdik. Allahü teâlâ senin şerefli vücûdun ile, İslâm nîmetini, iyilikleri bizlere ihsan etti. Bu seâdet günle rinden sonra yine kötü zaman gelecek mi?" diye sorunca; "Evet gelecek" buyurdu. Bu şerden sonra hayırlı günler yine gelir mi dedi, yine; "Evet gelir. Fakat o zaman bulanık olur" buyurdu (Hadîs-i şerîf-Buhârî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Habeşistan'a ikinci hicret esnâsında Habeş hükümdârı Necâşî'nin kendisine bâzı soruları üzerine kâfile başkanı Câfer bin Ebî Tâlib şöyle buyurdu: "Ey hükümdâr! Biz Câhiliye devrinde putlara tapardık, ölmüş hayvan leşi yer, her türlü kötülüğü işlerdik . Kuvvetlilerimiz zayıflara zulm eder ve merhamet nedir bilmezdik. Allahü teâlâ bize, kendimizden doğru, emin, iffet sâhibi, soyu temiz bir peygamber gönderinceye kadar bu vaziyette kaldık." (İbn-i Hişâm) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CAHÎM:</span>Cehennem'in dördüncü tabakasına verilen ad. Güneşe ve yıldıza tapanların azab göreceği Cehennem. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cahîm ise azgınlara apaçık gösterilmiştir. Ve onlara Allahü teâlâyı bırakıp ibâdet ettikleriniz hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı? Yâhut kendilerini (azâbdan) kurtarabiliyorlar mı? denir. (Şuarâ sûresi: 91-93) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CÂİZ:</span></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">1.</span> Ruhsat, izin verilmiştir, olabilir, yapılabilir, günah değildir. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Kur'ân-ı kerîmi abdestsiz ezberden okumak câizdir. Günah olmaz. Fakat abdestli okumak daha iyidir. (İbn-i Âbidîn) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">2.</span> Sahîhdir, doğrudur. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Bâyi' (satıcı) bu malı bin liraya sana sattım, dese, müşteri (alıcı) da bir şey söylemeyerek alsa câiz olur. Bâyi' malı verse, müşteri parasını verse, hiçbir şey söylemeden câiz olur. (İbn-i Hümâm) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">3.</span> Tenzîhen mekruh. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Amca, dayı kızı ile evlenmek câizdir. Bir mecbûriyet olmadıkça, yapılmaması daha iyi olur, yapılırsa da günah olmaz. (İbn-i Hümâm) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><u>Câiz Değil:</u></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">1.</span>Sahîh değil. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Ağaçta belirmemiş olan meyveyi satmak, akıllı olmayan küçük çocuğun alış-verişi, yâni pazarlık edip, söz kesmesi câiz değildir. (İbn-i Hümâm) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">2.</span> Mekruh. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Namaz kılmak için, Kâbe, câmi resmi bulunan seccâdeyi yere sermek câiz değildir. (Seâdet-i Ebediyye) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">3.</span>Haram. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Alkollü içkilerin damlasını bile içmek câiz değildir. (İbn-i Âbidîn) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">4.</span>Fâsid, bâtıl. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Yürüyerek namaz kılmak câiz değildir. (Fethu'l-Kadîr) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">5.</span> Küfür. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Allah göktedir, yerdedir demek câiz değildir. Şaka olarak da olsa, zünnar denilen papaz kuşağını bele bağlamak câiz değildir. (Şeyhzâde Muhammed Efendi) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CÂMEKIYYE:</span>Hizmet karşılığı olarak alınacak ücretin veya maaşın çeki, bonosu. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Câmekıyyenin satışı câiz değildir. Çünkü ücret hak edilmiş ise de, kabz edilmemiş (alınmamış), mülk olmamıştır. (İbn-i Âbidîn) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CÂMİ':</span>Toplayan. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">1.</span> Müslümanların ibâdet etmek için toplandıkları yer, mâbed. (Bkz. Mescid) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">2. </span>Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden. Çeşitli hakîkatleri ve enfüs (iç) ve âfâktaki (dıştaki) zıt işleri birleştirici, kıyâmet gününde yeryüzünde olan cinleri, insanları ve mahlûkâtı bir araya getirici insanların dağılmış bulunan et, kemik, kafa ve diğer organlarını tekrar birleştirici. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Ey Rabbimiz, muhakkak ki sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde insanları câmi'sin. Şüphesiz Allah vâdinden dönmez. (Âl-i İmrân sûresi: 9) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">3.</span> Hadîs kitaplarında yer alan sekiz bâbın hepsini içine alan kitaplar. Bu sekiz bâb şunlardır:</em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>a) İlm-i tevhîd ve sıfat, b) Sünen, c) Rikâk, d) İlmü'l âdâb, e) Tefsîr, f) Sîre, g) İlmü'l fiten, h) İlmü'l menâkib. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CÂRİYE:</span>Harbde esir alınıp İslâm memleketine getirilen kadın köle. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Sizden hiç biriniz, sakın memlûküne (kölesine) kölem, câriyem diye seslenmesin. Yiğidim, oğlum, kızım desin. Onlar da size efendim, desin. (Hadîs-i şerîf-En-Nihâye) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Kölenin, câriyenin nafakasını vermek (geçimini karşılamak) efendisine farzdır. (İbn-i Âbidîn) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEBBÂR:</span></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">1.</span> Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarının hallerini ıslâh edip tövbeye götüren, dilediğini yaptırmaya gücü yeten. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>... Allahü teâlâ Müheymindir (her şeyi gözetip koruyandır), Azîzdir (hükmünde gâlibdir), Cebbârdır, Mütekebbirdir (kibriyâ ve azamete büyüklüğe ancak o müstehaktır). Allah müşriklerin koştukları ortaklardan münezzehtir (uzaktır) . (Haşr sûresi: 23) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cebbâr (olan Allahü teâlâ) kıyâmet günü mülkü olan gökleri ve yerleri eline (kudretine) alır ve buyurur ki: Cebbâr benim, Melik benim. Hani cebbârlar, mütekebbirler (kendilerini büyük görenler) nerede? (Hadîs-i şerîf-Sünen-i İbn-i Mâce) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Sabah ve akşam el-Cebbâr ismi şerîfini okumaya devâm eden kimse zâlimlerin zulmünden korunmuş olur. Yolculukta da olsa zarar görmez. (Yûsuf Nebhânî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">2.</span> Kibirli, zorba, gaddâr. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>O peygamberler düşmanları üzerine Allah'tan zafer istediler ve her inatçı cebbâr da hüsrâna uğradı. (İbrâhim sûresi: 15) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cennet ile Cehennem şöyle münâkaşa ettiler. Cehennem; bende cebbârlar, mütekebbirler var dedi. Cennet de bende Allah'tan korkan, zaîfler ve fakirler var dedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ bunların dâvâlarını şu sûretle halletti: "Ey Cennet! Sen benim rahmetimsin. Seninle dilediğime rahmet ederim. Ey Cehennem, sen de benim azâbımsın. İstediğime seninle azâb ederim. Her ikinizi de doldurmak bana âittir. (Hadîs-i şerîf-Müslim, Riyâz-üs-Sâlihîn) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>İnsanlar kibirlene kibirlene cebbârlar sırasına geçer. Cebbârın başına gelen azâb onların da başına gelir. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî, İbn-i Mâce) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEBEL-İ NÛR:</span> Nûr dağı. Mekke-i mükerreme yakınında Peygamber efendimize ilk vahyin geldiği mübârek dağ. Hirâ, Hirâ Nûr dağı da denir. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Peygamber efendimiz, peygamberliği bildirilmeden önce yanına yiyecek alarak Cebel-i Nûr'a gider burada bir kişinin kalabileceği büyüklükte olan ve Hirâ mağarası adı verilen yerde tefekkür ve ibâdetle meşgul olurdu. Kırk yaşında Ramazanın on yedinci P azartesi gecesi Hirâ mağarasında yine tefekkür hâlindeyken Cebrâil aleyhisselâm kendisine Alak sûresinin ilk beş âyetini getirdi. (Yûsuf Nebhânî, Kastalânî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEBEL-İ RAHMET:</span>"Rahmet dağı" mânâsına, Arafat ovasındaki tepe. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem Vedâ haccında Arefe günü Cebel-i rahmet denilen koyu yeşil taş yığınlarından meydana gelen tepenin eteğinde, yüzbini aşkın müslümana Kusvâ adlı devesinin üzerinde Vedâ hutbesini okuyup, Eshâb-ı kirâmıyl a vedâlaştı. (Halebî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Âdem aleyhisselâm ile Havvâ vâlidemiz, Cebrâil aleyhisselâmın yol göstermesiyle Arafat ovasında buluştular. Âdem aleyhisselâm Cebel-i rahmet tepesi üzerinde iken, Allahü teâlâdan rahmet ve mağfiret (bağışlanmasını) dileyip duâsı kabûl oldu. Onun için bu tepe Cebel-i rahmet diye anıldı. (Altıparmak Muhammed Efendi) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEBÎRE:</span>Kırık ve çıkığın iki yanına bağlanan tahtalar. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Gusülde ve abdestte cebîre üzerine mesh câizdir. (İbrâhim Halebî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEBR:</span>Zorlama, zor kullanma. İrâde ve ihtiyârın zıddı. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>İnsanın hiç bir irâde ve ihtiyâra sâhib olmadığını, her şeyin cebr elinde esir olduğunu ve varlığının otomatik, fakat zembereği kırık bir makina gibi olduğunu iddiâ etmek yanlıştır. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEBRÂİL ALEYHİSSELÂM:</span>Dört büyük melekten biri. Peygamberlere vahy getirmek, onlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmekle vazîfeli melek. Buna Cibrîl, Rûh-ul-emîn, Rûh-ul-kuds, Nâmûs-ı ekber de denir. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Gerçekten Cibrîl, Kur'ân-ı kerîmi, Allahü teâlânın izniyle senin kalbine indirdi (Bekara sûresi: 97) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Allahü teâlâ Cebrâil'e (aleyhisselâm), filân şehri yerin dibine geçir, diye emr etti. Cebrâil, yâ Rabbî! Bu şehirdeki filanca kulun sana bir ân isyân etmedi. Hep itâat ve ibâdet ediyor deyince; Allahü teâlâ onu da berâber geçir! Zîrâ günâh işleyenleri görünce, bir kerrecik yüzünü değiştirmedi buyurdu. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cebrâil aleyhisselâm çok defâ Resûlullah'ın huzûruna, Eshâb-ı kirâmdan Dıhye-i Kelbî sûretinde gelirdi. Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Benî Ümeyye'den üç kişiyi üç kişiye benzetti ve şöyle buyurdu: "Dıhye-i Kelbî, Cebrâil'e; Urve bin Mes'ûd Sekafî, Îsâ'ya; Abdül-üzza ise Deccâl'e benzer." (Hadîs-i şerîf-İhyâu Ulûmiddîn) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Şüphesiz Allahü teâlâ bir kulundan râzı olup, onu sevdiğinde, Cebrâil aleyhisselâmı çağırır ve ona buyurur ki: "Ben falan kulumu seviyorum sen de onu sev." Cebrâil aleyhisselâm onu sever. Sonra semâda seslenip der ki:"Allahü teâlâ falan kulu seviyor, siz de onu sevin." Semâdakiler de onu sever. Sonra onun sevgisi yerdekilerin gönüllerinde yerleşir. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Müslim) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Âdem aleyhisselâmın boyu ve ömrü kesin olarak bildirilmedi. Bir rivâyette, bin sene yaşayıp beş yüz yaşında iken peygamber oldu. Allahü teâlâ, kendisine on kitap gönderdi. Cibrîl aleyhisselâm ona on iki sefer gelmişti. (Nişancı Muhammed Efendi) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEBRİYYE:</span>Hicrî birinci asrın sonlarında ve ikinci asrın başlarında Cehm bin Safvân tarafından ortaya çıkarılan bozuk yol. Buna mürcie fırkası da denir. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cebriyye fırkası; "İnsan aslâ bir iş yapmaz, cansızlar gibi hareket eder. İnsanın kudreti, kastı, ihtiyârı (isteği) yoktur. İnsanlar iyi iş yapınca sevâb kazanmaz, kötü işlerine azâb yapılmaz. Kâfirler günâh işleyenler mâzûrdur, mes'ûl olmazlar. Çünk ü insanın her işini yalnız Allah yapıyor. İnsan istese de istemese de günah yaratıyor ve insan günâh yapmaya mecbûrdur. Günah insana zarar vermez. Âsî, fâsık kimseler azâb görmeyecektir." diyorlar. Cebriyyenin bu sözleri küfürdür ve hepsi mel'undur. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem; "Mürcie mezhebinde olanlara yetmiş peygamber lânet etmiştir." buyurdu. (İmâm-ı Rabbânî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cebriyye fırkası mensûblarının dediği gibi insanda irâde ve ihtiyâr olmasaydı, kötülükleri günâhları Allahü teâlâ zor ile yaptırsaydı, eli-ayağı bağlanıp dağdan aşağı yuvarlanan kimse ile yürüyerek etrâfını seyrederek inen kimsenin hareketlerinin bir birlerinden farklı olmaması gerekirdi. Hâlbuki birincinin yuvarlanması cebr ile, ikincisinin inmesi irâde ve ihtiyâr ile (kendi isteğiyle) olmaktadır. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEDEL:</span>Münâkaşa, mücâdele, tartışma, kavga. Mantıkda, meşhur veya doğruluğu herkesçe kabûl edilen kadiyye (önerme)lerden meydana gelen kıyas'a verilen ad. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEFÂ:</span>İncitmek, eziyet etmek, kötülük. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Hayâ îmândandır. Fuhuş (çirkin şeyler) söylemek cefâdandır. Îmân Cennet'e, cefâ Cehennem'e götürür. (Hadîs-i şerîf-Buhârî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Şu üç günah, îmânın gitmesine sebeb olur: Birincisi, îmân nîmetine kavuştuğuna şükretmemek. İkincisi, îmânın gitmesinden korkmamak. Üçüncüsü, müminlere ezâ ve cefâ etmek. Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Haksız yere bir müslümanı incitmek, Kâbe'yi yetmiş defâ yıkmaktan daha büyük günahtır. (Hakîm-i Tirmîzî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Peygamber efendimizin aklı o kadar çoktu ki, Arabistan Yarımadası'nda, sert, inatçı insanlar arasında gelip, çok güzel idâre ederek ve cefâlarına sabrederek, onları yumuşaklığa ve itâate getirdi. Çoğu eski dinlerini bırakıp müslüman oldu. (Yûsuf Sinânüddîn) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Her işe Besmele ile başla. Temiz ol. Dâimâ iyiliği âdet edin. Tembel olma. Namaza önem ver. Nîmete şükr, belâya sabret. Dünyâ rahatına aldanma. Kimseye kızma. Eziyet ve cefâ etme. (Akşemseddîn) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEHÂLET:</span>Bilmeme, bilgisizlik. Din bilgilerini bilmeme. Câhillik. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Âyetlerimize îmân edenler sana geldiği zaman şöyle de: "Allah'ın selâmı üzerinize olsun. Rabbiniz, size rahmet ve merhamet vaad buyurdu. Öyle ki, içinizden kim cehâletle bir fenâlık yapmış da arkasından tövbe edip (hâlini) düzeltmişse (Allah'ın ona mağfireti vardır.) Muhakkak ki Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir. (En'âm sûresi: 54) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cehâletten daha şiddetli bir fakîrlik yoktur. (Hadîs-i şerîf-Nisâb-ül-Ahbâr) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Bilmediklerinizi sorunuz. Cehâletin ilâcı süâldir (yâni soru sorup öğrenmektir). (Hadîs-i şerîf-Sünen-i Ebû Dâvûd) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Dârü'l-İslâm'da, İslâm memleketinde bulunan bir kimsenin meselâ namazın ve orucun farz, içki, kumar ve zinânın haram olduğu konusundaki cehâleti mâzeret kabul edilmez. (İbn-i Âbidîn) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Câhil, cehâletinden dolayı mâzur sayılsaydı, cehâlet ilimden üstün olurdu. (İmâm-ı Şâfiî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>On şey insanın varlığını öldürür: 1) Terbiye azlığı, 2)Cehâlet çokluğu, 3) Halktan nîmet beklemek, 4)Şehvet azgınlığı, nefis kudurganlığı, 5) Baş olma sevdası, 6)Dünyâya düşkün olmak, 7) Nefisle dostluk kurmak, 8)Çok yemek, 9) Çok uyumak, 10) Kabalık sertlik yapmak. (Bâyezîd-i Bistâmî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Kişiye ilim olarak Allahü teâlâdan korkması, cehâlet olarak ucub, kendini, yaptığı ibâdetleri, iyilikleri beğenerek bunlarla övünmesi yetişir. Ucb artınca ahmaklık hâlini alır. İnsanın kendi ayıplarını görmesine mâni olur. (Mâcid-ül-Kürdî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEHD:</span>Gayret, olanca gücü ve kuvveti sarf etmek. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>İctihâd; insan gücünün yettiği kadar zahmet çekerek cehd etmek demektir. Yâni, Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde sarîh ve açık bildirilmemiş hükümleri ve meseleleri, açık ve geniş anlatılmış meselelere benzeterek, meydana çıkarmak için cehd etme ktir. Bunu ancak Peygamber efendimiz, O'nun Eshâbının hepsi ve diğer müslümanlardan ictihâd makâmına yükselen âlimler yapabilir. (Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Akıllı kimse; dünyâ işini kanâat ile (ele geçenle yetinmekle), âhiret işini hırs ve acele ile, din işini ise ilim ve cehd ile yapar. (Ebû Bekr Merâgî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Genç kardeşlerim! Benim yaşıma gelmeden evvel cehd ediniz, Yoksa benim gibi zayıflar ve benim gibi amel ve ibâdette kusûr edersiniz. (Sırrî-yi Sekâtî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Sâlih (Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği) insanlar derecesine ulaşmanın bir yolu da, rahatlık kapısını kapatıp, cehd ve gayret kapısını açmaktır... ( İbrâhim bin Edhem) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEHENNEM:</span>Kâfirlerin devamlı, günahkâr müslümanların ise, günahları kadar âhirette azab görecekleri yer. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Kim Allahü teâlâ ve Resûlüne ısrarla isyân eder, inkar etmek sûretiyle Allahü teâlânın koyduğu sınırları çiğneyip geçerse, onu içinde sonsuz kalıcı olarak Cehennem'e koyar. (Allahü teâlânın ve peygamberi Muhammed'in (aleyhisselâm) emirlerine aldırış etmiyenler, beğenmiyenler, asra, fenne uygun değildir, modern ihtiyâçlara kâfi değildir diyenler, kıyâmette Cehennem ateşinden kurtulamıyacaklardır.) Bunlara Cehennem'de, çok acı azâb vardır. (Nisâ sûresi: 14)Ey müslümanlar topluluğu! Allahü teâlânın sizi teşvik ettiği şeye rağbet ediniz ve O'nun yasak ettiklerinden kaçınınız. Allahü teâlânın korkuttuğu şeylerden korkunuz. O'nun cezâsından, azâbından Cehennem'inden korkunuz. Şu bulunduğunuz dünyâda O'nun ateşinden bir damla kıvılcım bulunmuş olsa, bu dünyâyı sizler için yaşanmaz hâle getirir. (Hadîs-i şerîf-İhyâu Ulûmiddîn, Tezkîre-i Kurtubî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cehennem yedi tabakadır: Birinci tabaka en hafifidir. Fakat dünyâ ateşinden yetmiş kat daha şiddetlidir. Adı Cehennemdir. Burada müslümanlardan bir kısmı yanıp, günahlarından temizleneceklerdir. Kâfirlerin devamlı azab görecekleri Cehennemin diğer ta bakaları ise; Sa'îr, Sakar, Cahîm, Hutame, Lazy ve Hâviye'dir. (Bkz. İlgili maddeler) (Seâdet-i Ebediyye) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Bir şeyi arayan onun peşinden koştuğu ve bir şeyden korkan ondan kaçtığı halde, Cennet'i arayıp, Cehennem'den kaçan kimselerin bunlara hiç aldırış etmeden uyuyup kalmaları ne kadar şaşılacak şeydir. (Âmir bin Abdullah) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cehennem'e girmek ve sonsuz olarak orada kalmak, îmânı duyduktan sonra şirk (Allah'a ortak) koşanlar içindir. (Kâdızâde) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cennet ve Cehennem hâlihâzırda vardırlar ve ebediyyen bâkidirler (kalıcıdırlar). ( Ömer Nesefî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cehennem'den en son çıkacak mü'min, yedi bin âhiret senesi yanacaktır. Âhiretin bir günü, dünyânın bin senesi kadar uzundur. (Kâdızâde Ahmed Emîn Efendi) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Günahlar gaflete, Allahü teâlâyı unutmaya, gaflet ise, kalbin katılaşmasına sebeb olur. Kalbin katılaşması, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır. Allahü teâlâdan uzaklaşmak ise, Cehennem'e götürür. (Hâris el-Muhâsibî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEHL (Cehil):</span>İlimsizlik, bilgisizlik, dînî bilgilerden haberi olmamak. (Bkz. Cehâlet) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><u>Cehl-i Mürekkeb:</u>Câhil olduğu hâlde, câhilliğini bilmeyip, kendini âlim zannetmek. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Sağırı, dilsizi, tedâvî ettim. Ölüyü dirilttim. Fakat cehl-i mürekkebin ilâcını bulamadım. (Îsâ aleyhisselâm) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEHMİYYE:</span>Cebriyye fırkasının bir kolu olup, Hicrî ikinci asırda Cehm bin Saffân tarafından kurulan bozuk fırka. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cehmiyye fırkasında olanlar, kulların amellerinde cebr (zorlama) ve mecbûriyet altında olduklarını söyleyip, kulun yapabilme gücünü bütünüyle inkâr ettiler. Îmânın yalnızca yüce Allah'ı bilmek, küfrün de yalnızca O'nu bilmemek olduğunu ileri sürdüler . Âhirette Allahü teâlânın görülmeyeceğini söyleyip, kabir azâbını, sırat ve mîzânı inkâr etmişlerdir. (Abdülkâhir Bağdâdî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEHRÎ:</span>Açıktan, alenî olarak, yüksek sesle söylemek, okumak. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Namazın vâciblerinden on dördüncüsü cehrî okunacak yerde cehrî okumaktır. (İbrâhim Halebî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Bayram namazını kılmak için câmiye giderken bayram tekbirlerini, Fıtr (Ramazan) bayramında sessiz, Kurban bayramında cehrî söylemek sünnettir. (Mehmed Zihnî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CELÂBİB:</span>Uzun ve geniş örtü, manto. Cilbâb'ın çoğuludur. (Bkz. Cilbâb) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CELÂL:</span>Allahü teâlânın kahr ve gazab sıfatlarından. Azamet, büyüklük, ululuk, hiçbir şeye muhtâç olmamak. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Yeryüzünde bulunan her canlı fânîdir (yok olucudur) . Ancak celâl ve ikrâm sâhibi olan Rabbinin zâtı bâkîdir. Böyle iken Rabbinizin hangi nîmetlerini yalan sayabilirsiniz? (Rahmân sûresi: 26, 27, 28) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Hiç şüphe yok ki, kıyâmet gününde Allahü teâlâ, nerede benim celâlim için birbirini sevenler! Bugün ben onları arşımın gölgesinde gölgelendireceğim... buyuracaktır. (Hadîs-i şerîf-Müslim) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Yâ zel-celâli vel-ikrâm'ı çok söyleyin, ona çok devâm edin. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Melekler, Allahü teâlânın azameti, celâli ve büyüklüğünden korkudadırlar. Kendilerine verilen emirleri yapmaktan başka işleri yoktur. (İmâm-ı Rabbânî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CELÎL (El-Celîl):</span>Celâl sâhibi mânâsına Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). (Bkz. Celâl) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CELÎS-İİLÂHÎ:</span>Allahü teâlâya yakın kimse, velî. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Celîs-i ilâhî olanlarla birlikte bulunanlar, şakî (Cehennemlik) olmaz. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CELLE CELÂLÜH:</span>"O yücedir" mânâsına Allahü teâlânın ismi-i şerîfi söylenince, yazılınca ve işitilince, söylenilen ta'zîm (hürmet, saygı) ifâdesi. (Bkz. Azzeİsmuhû) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CELSE:</span>Namazda iki secde arasında hareketsiz bir miktâr oturma. (Bkz. Ta'dil-i Erkân) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Rükûda ve secdelerde ve kavmede (rükûdan kalkıp ayakta dururken) ve celsede beden tumânînet (hareketsizlik) bulduktan sonra biraz durmalıdır ki, Hanefî âlimlerinin çoğu buna vâcib demiştir. İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Şâfiî ve Mâlik ise farz demiştir. Bâzı Hanefî âlimleri de sünnet demişlerdir. Müslümanların çoğu bunu yapmıyor. Bu bir ameli yapana ve meydana çıkarana, Allah yolunda harb edip canını veren yüz şehid sevâbından çok sevap verilir. (İmâm-ı Rabbânî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><u>Celse-i Hafîfe:</u>İkinci secdeyi yapıp kıyâma kalkmadan önce olan kısa oturma. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Şâfiî mezhebinde Celse-i hafîfe sünnettir. (İbn-i Hacer) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CELVETİYYE:</span>Evliyânın büyüklerinden Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Celvetiyye, Bayramiyye tarîkâtinin koludur. Çünkü Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin yolu, Üftâde, Hızır Dede ve Akbıyık Sultan vâsıtasıyle Hacı Bayrâm-ı Velî'ye bağlanır. Bu yol, hazret-i Ali'den geldiği için zikr-i cehrî (sesli zikir) esastır. Kelîme -i tevhîdin söylenmesine devam bu yolun esaslarındandır. Celvetiyye yolu, Aziz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinden sonra, Selâmiyye, Hakkıyye, Fenâiyye ve Hâşimiyye adıyle dört kısma ayrılmıştır. Onun bir duâsı şöyledir: "Yâ Rabbî! Kıyâmete kadar bizim yolumuza katılanlar, bizi sevenler, ömründe bir kerre türbemize gelip rûhumuza fâtihâ okuyanlar, bize talebe olanlar denizde boğulmasınlar. Ömrünün sonlarında fakîrlik görmesinler, îmânlarını kurtararak gitsinler ve öleceklerini bilip haber versinler." (Hüseyin Vassâf) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEM':</span>Birleştirme, bir araya getirme. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">1.</span> İkindi namazını öğle namazıyla, yatsı namazını akşam namazıyla birlikte kılma. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Seferî olmayan (104 kilometreden az giden) Hanefî mezhebindeki bir yolcu, Şâfiî mezhebine uyarak iki namazı cem' edemez. (Şemseddîn Remlî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Seferî olan (104 kilometreden fazla yola gitmeye karar veren) bir Hanefî, yolculuk sırasında, diğer üç mezhebe uyarak, araba mola verdiği zaman, öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsı namazlarını cem edebilir. (Hayreddîn Remlî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Hanefî mezhebinde yalnız Arafat meydanında ve Müzdelife'de hacıların iki namazı cem' etmeleri lâzımdır. (Abdullah Mûsulî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">2. </span>Tasavvufta bir makam. Fenâ ve sekr (mânevî sarhoşluk) makâmı da denir. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cem' makamında Cenâb-ı Hakk'ın varlığı zuhur ve istilâ edip, sâlik (tasavvuf yolcusu) kendi mevhum olan varlığını yok bulur. Hallâc-ı Mansûr'un Ene'l-Hak, Bâyezîd-i Bistâmî'nin Sübhânî sözleri ve benzerleri bu makamda, Allahü teâlâdan başka hiçbir şe y görmeyince söylenen sözlerdir. Allahü teâlâ mahlûkları (yarattıkları) ile birleşik değildir. Onların aynı ve benzeri değildir. O hiçbir bakımdan yarattıklarına benzemez. Hallâc-ı Mansur; "Ene'l-Hak" demekle, "Ben Hakk'ım, Hak teâlâ ile birleştim" demek istemedi. Böyle diyen kâfir olur. Onun sözünün mânâsı: "Ben yokum. Hak teâlâ vardır" demektir. (İmâm-ı Rabbânî, Muhammed Ma'sûm) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><u>Cem'ul-Cem':</u>Tasavvufta bir makâmın adı. Sahv (uyanıklık) makâmı. Bekâ makâmı da denir. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cem'ul Cem' makâmına kavuşanlar, hakîkî müslümanlıkla şereflenirler, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatmaya, onları terbiye etmeye lâyık olurlar. (Muhammed Ma'sûm) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cem'ul Cem' makâmında olanların râhatı ubûdiyette (kullukta), lezzetleri tâattedir. (Muhammed Ma'sûm) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEMÂAT:</span>Topluluk. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">1.</span> İbâdet etmek için bir araya gelen topluluk. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">2. </span>Peygamber efendimiz ve Eshâbının bildirdiği hak yol üzere bulunan müslümanlar, Ehl-i sünnet vel-cemâat. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Şeytan, insanın kurdudur. Kenarda köşede kalmış, sürüden ayrılmış koyunu kurt yakaladığı gibi, şeytan da cemâatten ayrılanları yakalar. Sakın cemâatten ayrılmayınız. (Hadîs-i şerîf-Muhtasar fî İlm-il-Hadîs) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cemâat rahmettir. Ayrılık azâbdır. (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cemâate yapışınız. Çünkü Allahü teâlâ bu ümmeti dalâlet üzere bir araya getirmez. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Kim cemâatten bir karış ayrılırsa, İslâm ipini boynundan çıkartmıştır. (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cemâat-i İslâmiyye: Ebü'l-A'lâ el-Mevdûdî'nin Pakistan'da kurduğu bozuk teşkîlât. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cemâat-i İslâmiyye reisleri, Ümmet-i Muhammediyye'yi parçalamak ve Ehl-i sünnetin dışında sapık bir çığır açmak gâyesiyle yeni bir teşkîlât kurdular ve kendilerinden başkasının doğru yolda olmadığını söylediler. (Mevlevî Ebû Ahmed) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEMÂL:</span></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">1.</span> Güzellik. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Kadın ya malı, ya cemâli veya dîni için alınır. Siz dîni için alınız. Malı için alan, malına kavuşamaz. Yalnız cemâl için alan cemâlinden mahrûm kalır. (Hadîs-i şerîf-Menâic-ül-İbâd) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">2.</span> Allahü teâlânın lütuf ve rızâ sıfatı. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Allahü teâlâ kıyâmet günü mahşer yerinde, kâfirlere ve günâhı olan mü'minlere, kahr ve celâl, sâlih olan mü'minlere ise lütuf ve cemâl sıfatiyle muâmele edecektir. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî). </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">3.</span> Zât, yüz. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Resûlullah'ın mübârek cemâlini bir kere görmek ve biraz huzûrunda oturmak insanı öyle derecelere kavuşturur ki, bunlar başka türlü hiç bir şeyle ele geçmez. (Ebû Tâlib-i Mekkî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Red">4.</span> Çirkinliği gidermek, vakar sâhibi olmak ve şükr etmek için nîmeti göstermek. Çirkinliğe, başkalarının iğrenmelerine, hakâret etmelerine sebeb olacak şeyleri yapmamak, bunları gidermek. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cemâl için temiz, güzel giyinmek mübahdır. Bunun için bulunduğu yerde âdet olan şeylerden haram olmıyan en iyilerini kullanmak lâzımdır. Gösteriş ve öğünmek için nîmeti göstermek, cemâl olmaz, kibir (büyüklenmek) olur. Nefsin zaîf, azgın olduğunu gös terir. (Seâdet-i Ebediyye) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal"></span></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEMÎL (El-Cemîl):</span>Allahü teâlânın isim-i şerîflerinden. Cemâl sâhibi. (Bkz. Cemâl) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Allahü teâlâ Cemîldir, cemâl sâhiblerini sever. (Hadîs-i şerîf-Bahr-ur-Râik) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEM'İYYET:</span>Topluluk. Kalbde hâsıl olan mânevî toparlanma, huzur, Allahü teâlâ ile berâber olma hâli. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Beş vakit namazı cemâat ile kıldıktan sonra, bütün vakitlerinde Allahü teâlâyı zikretmek (hatırlamak, anmak) lâzımdır. Kalbde başka hiç bir şeye yer vermemelidir. Zikr yapmakta gevşeklik duyulursa, kalbin niçin dağıldığını araştırmalıdır. Bundan sonr a kalbin cem'iyyetine çalışmalı ve boyun bükerek, ağlayarak, kalbdeki karartının gitmesi için Allahü teâlâya yalvarmalıdır. (İmâm-ı Rabbânî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Namazda, ayakta iken secde yerine, rükûda iken ayaklara, secdede burun ucuna ve otururken iki ellere ve kucağına bakılır. Bu söylenenler yapılır ve gözler etrâfa kaymaz ise, namaz cem'iyyetle kılınmış olur. (İmâm-ı Rabbânî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CEMRE:</span>Hacıların şeytan taşlarken attıkları taşlar veya bu taşların atıldığı yer. Çoğulu cimâr ve cemerât'tır. Minâ'da birbirlerine birer ok atımı mesâfede bulunan üç taş yığını vardır. Bunlardan birincisine Cemre-i ûlâ (birinci cemre), ikincisine Cemre-i v ustâ (orta cemre) ve üçüncüsüne Cemre-i Akabe adı verilir. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Kurban bayramının birinci günü sabahı Meş'arilharâm denilen yerden güneş doğmadan önce Minâ'ya hareket edilir. Minâ'ya gelince, Mescid-i Hîf'e en uzak olan ve Cemre-i Akabe denilen yerde sağ elin baş ve şehâdet parmaklarıyla iki buçuk metreden veya d aha uzaktan cemre yerini gösteren duvarın dibine yedi taş atılır. Sonra buradan gidip kurban kesilir. Taşlar atılırken Minâ'yı sağa, Mekke-i mükerremeyi sola almak sûretiyle önce Mescid-i Hîf'e en yakın olan Cemre-i ûlâya (birinci cemre), sonra Cemre-i vustâya (orta cemre), daha sonra Cemre-i Akâbe'ye taş atılır. Taşlar atılırken Bismillahi Allahü ekber denir. Bayramın ikinci günü öğle namazında Minâ'da okunan hutbeden sonra, üç cemreye yedişer taş atılır. Bayramın üçüncü günü de böyle yedişer taş atılır ki, hepsi kırk dokuz taş olur. Bunları öğleden önce atmak câiz değildir veya mekruhtur. Dördüncü gün de, Minâ'da fecrden (tan yerinin ağarması) güneşin batışına kadar dilediği zaman yedişerden yirmi bir taş daha atmak müstehâbdır (sevâbdır) . Böylece yetmiş taş atılır. Cemrelere hayvan üzerinde taş atmak câizdir. (İbn-i Âbidîn) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CENÂBET:</span>Cünüplük. Gusül (boy abdesti) almayı gerektiren durum. (Bkz. Cünüb) Soğuk, sıcak dedin abdest almadın, Dünyâya daldın, namaz kılmadın. Cenâbet gezip gusül etmedin, Derse Allah, sen ne cevap verirsin? </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>(M. Sıddîk bin Saîd) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em><span style="color: Teal">CENÂZE:</span> Ölü. </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Acele etmek şeytandandır. Beş şey bundan müstesnâdır. Kızını evlendirmek, borcunu ödemek, cenâze hizmetlerini çabuk yapmak, misâfiri doyurmak, bir günâh işleyince derhal tövbe etmek. (Hadîs-i şerîf-Eşi'at-ül-Lemeât) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cenâzeyi kırk adım taşıyanın kırk büyük günâhı affolur. (Hadîs-i şerîf-Künûz-üd-Dekâik) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em>Cenâzeye ve cenâze çıkan yere siyah örtü örtmek ve siyah giyinmek câiz değildir. (Kâdı Hindî) </em></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><em></em></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ZeyNoO, post: 244270, member: 10904"] [B][SIZE=4][COLOR="Red"]C -1-[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][I][COLOR="Teal"]CÂFERİYYE:[/COLOR] Hazret-i Ali'nin torunlarından Ca'fer-i Sâdık'a bağlı olduklarını iddiâ eden, bozuk İmâmiyye fırkasının otuz ikinci kolu. Ca'ferîlerin Ehl-i beyti seviyoruz demeleri, hıristiyanların hazret-i Îsâ'yı seviyoruz demelerine benzer. Çünkü hıristiyanlar hazret-i Îsâ'nın dînini bozup değiştirdikleri gibi, Ca'feriyyenin inanışları da İmâm-ı Ca'fer-i Sâdık'ın yoluna hiç uymamakt adır. (İmâm-ı Rabbânî) [COLOR="Teal"]CÂHİL:[/COLOR] [COLOR="Red"]1.[/COLOR] Allahü teâlâyı unutmuş olan; gâfil, bilgisiz. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Câhiller, ahmaklar, dünyâdaki zevk ve lezzetlere kavuşmak için, dinlerini, îmânlarını verdi. Âhiretlerini satıp, dünyâyı, şehvetlerinin istediklerini aldılar. Kurtuluş yolunu bırakıp, helâke koştular. Bu alış-verişlerinde bir şey kazanmadılar. Bunlar ticâret ve kazanç yolunu bilmedi. Çok ziyân etti. (Bekara sûresi: 16) Âlim olduğunu söyleyen kimse, câhildir. (Hadîs-i şerîf-Keşf-ül-Hafâ) Âlimin uykusu câhilin ibâdetinden hayırlıdır. (Hadîs-i şerîf-Berîka) Âhir zamanda ibâdet edenlerin çoğu din câhili olacaktır. (Hadîs-i şerîf-Berîka) Aklın eremediği ve yanıldığı şeylerde akla uyarak doğru yoldan sapmış olan câhilleri, hâkim, feylesof ve fen adamı sanan, bunları taklid eden, yalan yanlış sözlerini hikmet, fen sanarak bunlara inanan kimseler felâkete düşerler. (İmâm-ı Rabbânî) [COLOR="Red"]2.[/COLOR]İlmiyle amel etmeyen. Ne kadar okursan oku, ne kadar öğrenirsen öğren, ne kadar bilgi edinirsen edin, onunla amel etmedikçe câhilsin. (Sa'dî Şîrâzî) [COLOR="Teal"]CÂHİLİYE DEVRİ:[/COLOR]İslâmiyet'ten önce hissin akla, kötülüğün iyiliğe hâkim olduğu, puta tapılan karanlık devir. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Onlar hâlâ Câhiliyye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Allah'tan daha güzel hüküm verecek kimdir?Fakat bunu, gerçek anlayış sâhibi olan bir kavim (toplum) bilir. (Mâide sûresi: 50) Câhiliye devrinde en ileride olanınız, İslâm'a girince en ileriniz olur. (Hadîs-i şerîf-Keşf-ül-Hafâ) Eshâb-ı kirâmdan Huzeyfe radıyallahü anh, Peygamber efendimize sallallahü aleyhi ve sellem; "Yâ Resûlallah! Biz câhiliye devrinde kötü kimselerdik. Allahü teâlâ senin şerefli vücûdun ile, İslâm nîmetini, iyilikleri bizlere ihsan etti. Bu seâdet günle rinden sonra yine kötü zaman gelecek mi?" diye sorunca; "Evet gelecek" buyurdu. Bu şerden sonra hayırlı günler yine gelir mi dedi, yine; "Evet gelir. Fakat o zaman bulanık olur" buyurdu (Hadîs-i şerîf-Buhârî) Habeşistan'a ikinci hicret esnâsında Habeş hükümdârı Necâşî'nin kendisine bâzı soruları üzerine kâfile başkanı Câfer bin Ebî Tâlib şöyle buyurdu: "Ey hükümdâr! Biz Câhiliye devrinde putlara tapardık, ölmüş hayvan leşi yer, her türlü kötülüğü işlerdik . Kuvvetlilerimiz zayıflara zulm eder ve merhamet nedir bilmezdik. Allahü teâlâ bize, kendimizden doğru, emin, iffet sâhibi, soyu temiz bir peygamber gönderinceye kadar bu vaziyette kaldık." (İbn-i Hişâm) [COLOR="Teal"]CAHÎM:[/COLOR]Cehennem'in dördüncü tabakasına verilen ad. Güneşe ve yıldıza tapanların azab göreceği Cehennem. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Cahîm ise azgınlara apaçık gösterilmiştir. Ve onlara Allahü teâlâyı bırakıp ibâdet ettikleriniz hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı? Yâhut kendilerini (azâbdan) kurtarabiliyorlar mı? denir. (Şuarâ sûresi: 91-93) [COLOR="Teal"]CÂİZ:[/COLOR] [COLOR="Red"]1.[/COLOR] Ruhsat, izin verilmiştir, olabilir, yapılabilir, günah değildir. Kur'ân-ı kerîmi abdestsiz ezberden okumak câizdir. Günah olmaz. Fakat abdestli okumak daha iyidir. (İbn-i Âbidîn) [COLOR="Red"]2.[/COLOR] Sahîhdir, doğrudur. Bâyi' (satıcı) bu malı bin liraya sana sattım, dese, müşteri (alıcı) da bir şey söylemeyerek alsa câiz olur. Bâyi' malı verse, müşteri parasını verse, hiçbir şey söylemeden câiz olur. (İbn-i Hümâm) [COLOR="Red"]3.[/COLOR] Tenzîhen mekruh. Amca, dayı kızı ile evlenmek câizdir. Bir mecbûriyet olmadıkça, yapılmaması daha iyi olur, yapılırsa da günah olmaz. (İbn-i Hümâm) [U]Câiz Değil:[/U] [COLOR="Red"]1.[/COLOR]Sahîh değil. Ağaçta belirmemiş olan meyveyi satmak, akıllı olmayan küçük çocuğun alış-verişi, yâni pazarlık edip, söz kesmesi câiz değildir. (İbn-i Hümâm) [COLOR="Red"]2.[/COLOR] Mekruh. Namaz kılmak için, Kâbe, câmi resmi bulunan seccâdeyi yere sermek câiz değildir. (Seâdet-i Ebediyye) [COLOR="Red"]3.[/COLOR]Haram. Alkollü içkilerin damlasını bile içmek câiz değildir. (İbn-i Âbidîn) [COLOR="Red"]4.[/COLOR]Fâsid, bâtıl. Yürüyerek namaz kılmak câiz değildir. (Fethu'l-Kadîr) [COLOR="Red"]5.[/COLOR] Küfür. Allah göktedir, yerdedir demek câiz değildir. Şaka olarak da olsa, zünnar denilen papaz kuşağını bele bağlamak câiz değildir. (Şeyhzâde Muhammed Efendi) [COLOR="Teal"]CÂMEKIYYE:[/COLOR]Hizmet karşılığı olarak alınacak ücretin veya maaşın çeki, bonosu. Câmekıyyenin satışı câiz değildir. Çünkü ücret hak edilmiş ise de, kabz edilmemiş (alınmamış), mülk olmamıştır. (İbn-i Âbidîn) [COLOR="Teal"]CÂMİ':[/COLOR]Toplayan. [COLOR="Red"]1.[/COLOR] Müslümanların ibâdet etmek için toplandıkları yer, mâbed. (Bkz. Mescid) [COLOR="Red"]2. [/COLOR]Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden. Çeşitli hakîkatleri ve enfüs (iç) ve âfâktaki (dıştaki) zıt işleri birleştirici, kıyâmet gününde yeryüzünde olan cinleri, insanları ve mahlûkâtı bir araya getirici insanların dağılmış bulunan et, kemik, kafa ve diğer organlarını tekrar birleştirici. Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Ey Rabbimiz, muhakkak ki sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde insanları câmi'sin. Şüphesiz Allah vâdinden dönmez. (Âl-i İmrân sûresi: 9) [COLOR="Red"]3.[/COLOR] Hadîs kitaplarında yer alan sekiz bâbın hepsini içine alan kitaplar. Bu sekiz bâb şunlardır: a) İlm-i tevhîd ve sıfat, b) Sünen, c) Rikâk, d) İlmü'l âdâb, e) Tefsîr, f) Sîre, g) İlmü'l fiten, h) İlmü'l menâkib. [COLOR="Teal"]CÂRİYE:[/COLOR]Harbde esir alınıp İslâm memleketine getirilen kadın köle. Sizden hiç biriniz, sakın memlûküne (kölesine) kölem, câriyem diye seslenmesin. Yiğidim, oğlum, kızım desin. Onlar da size efendim, desin. (Hadîs-i şerîf-En-Nihâye) Kölenin, câriyenin nafakasını vermek (geçimini karşılamak) efendisine farzdır. (İbn-i Âbidîn) [COLOR="Teal"]CEBBÂR:[/COLOR] [COLOR="Red"]1.[/COLOR] Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarının hallerini ıslâh edip tövbeye götüren, dilediğini yaptırmaya gücü yeten. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: ... Allahü teâlâ Müheymindir (her şeyi gözetip koruyandır), Azîzdir (hükmünde gâlibdir), Cebbârdır, Mütekebbirdir (kibriyâ ve azamete büyüklüğe ancak o müstehaktır). Allah müşriklerin koştukları ortaklardan münezzehtir (uzaktır) . (Haşr sûresi: 23) Cebbâr (olan Allahü teâlâ) kıyâmet günü mülkü olan gökleri ve yerleri eline (kudretine) alır ve buyurur ki: Cebbâr benim, Melik benim. Hani cebbârlar, mütekebbirler (kendilerini büyük görenler) nerede? (Hadîs-i şerîf-Sünen-i İbn-i Mâce) Sabah ve akşam el-Cebbâr ismi şerîfini okumaya devâm eden kimse zâlimlerin zulmünden korunmuş olur. Yolculukta da olsa zarar görmez. (Yûsuf Nebhânî) [COLOR="Red"]2.[/COLOR] Kibirli, zorba, gaddâr. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: O peygamberler düşmanları üzerine Allah'tan zafer istediler ve her inatçı cebbâr da hüsrâna uğradı. (İbrâhim sûresi: 15) Cennet ile Cehennem şöyle münâkaşa ettiler. Cehennem; bende cebbârlar, mütekebbirler var dedi. Cennet de bende Allah'tan korkan, zaîfler ve fakirler var dedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ bunların dâvâlarını şu sûretle halletti: "Ey Cennet! Sen benim rahmetimsin. Seninle dilediğime rahmet ederim. Ey Cehennem, sen de benim azâbımsın. İstediğime seninle azâb ederim. Her ikinizi de doldurmak bana âittir. (Hadîs-i şerîf-Müslim, Riyâz-üs-Sâlihîn) İnsanlar kibirlene kibirlene cebbârlar sırasına geçer. Cebbârın başına gelen azâb onların da başına gelir. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî, İbn-i Mâce) [COLOR="Teal"]CEBEL-İ NÛR:[/COLOR] Nûr dağı. Mekke-i mükerreme yakınında Peygamber efendimize ilk vahyin geldiği mübârek dağ. Hirâ, Hirâ Nûr dağı da denir. Peygamber efendimiz, peygamberliği bildirilmeden önce yanına yiyecek alarak Cebel-i Nûr'a gider burada bir kişinin kalabileceği büyüklükte olan ve Hirâ mağarası adı verilen yerde tefekkür ve ibâdetle meşgul olurdu. Kırk yaşında Ramazanın on yedinci P azartesi gecesi Hirâ mağarasında yine tefekkür hâlindeyken Cebrâil aleyhisselâm kendisine Alak sûresinin ilk beş âyetini getirdi. (Yûsuf Nebhânî, Kastalânî) [COLOR="Teal"]CEBEL-İ RAHMET:[/COLOR]"Rahmet dağı" mânâsına, Arafat ovasındaki tepe. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem Vedâ haccında Arefe günü Cebel-i rahmet denilen koyu yeşil taş yığınlarından meydana gelen tepenin eteğinde, yüzbini aşkın müslümana Kusvâ adlı devesinin üzerinde Vedâ hutbesini okuyup, Eshâb-ı kirâmıyl a vedâlaştı. (Halebî) Âdem aleyhisselâm ile Havvâ vâlidemiz, Cebrâil aleyhisselâmın yol göstermesiyle Arafat ovasında buluştular. Âdem aleyhisselâm Cebel-i rahmet tepesi üzerinde iken, Allahü teâlâdan rahmet ve mağfiret (bağışlanmasını) dileyip duâsı kabûl oldu. Onun için bu tepe Cebel-i rahmet diye anıldı. (Altıparmak Muhammed Efendi) [COLOR="Teal"]CEBÎRE:[/COLOR]Kırık ve çıkığın iki yanına bağlanan tahtalar. Gusülde ve abdestte cebîre üzerine mesh câizdir. (İbrâhim Halebî) [COLOR="Teal"]CEBR:[/COLOR]Zorlama, zor kullanma. İrâde ve ihtiyârın zıddı. İnsanın hiç bir irâde ve ihtiyâra sâhib olmadığını, her şeyin cebr elinde esir olduğunu ve varlığının otomatik, fakat zembereği kırık bir makina gibi olduğunu iddiâ etmek yanlıştır. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî) [COLOR="Teal"]CEBRÂİL ALEYHİSSELÂM:[/COLOR]Dört büyük melekten biri. Peygamberlere vahy getirmek, onlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmekle vazîfeli melek. Buna Cibrîl, Rûh-ul-emîn, Rûh-ul-kuds, Nâmûs-ı ekber de denir. Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: Gerçekten Cibrîl, Kur'ân-ı kerîmi, Allahü teâlânın izniyle senin kalbine indirdi (Bekara sûresi: 97) Allahü teâlâ Cebrâil'e (aleyhisselâm), filân şehri yerin dibine geçir, diye emr etti. Cebrâil, yâ Rabbî! Bu şehirdeki filanca kulun sana bir ân isyân etmedi. Hep itâat ve ibâdet ediyor deyince; Allahü teâlâ onu da berâber geçir! Zîrâ günâh işleyenleri görünce, bir kerrecik yüzünü değiştirmedi buyurdu. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî) Cebrâil aleyhisselâm çok defâ Resûlullah'ın huzûruna, Eshâb-ı kirâmdan Dıhye-i Kelbî sûretinde gelirdi. Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Benî Ümeyye'den üç kişiyi üç kişiye benzetti ve şöyle buyurdu: "Dıhye-i Kelbî, Cebrâil'e; Urve bin Mes'ûd Sekafî, Îsâ'ya; Abdül-üzza ise Deccâl'e benzer." (Hadîs-i şerîf-İhyâu Ulûmiddîn) Şüphesiz Allahü teâlâ bir kulundan râzı olup, onu sevdiğinde, Cebrâil aleyhisselâmı çağırır ve ona buyurur ki: "Ben falan kulumu seviyorum sen de onu sev." Cebrâil aleyhisselâm onu sever. Sonra semâda seslenip der ki:"Allahü teâlâ falan kulu seviyor, siz de onu sevin." Semâdakiler de onu sever. Sonra onun sevgisi yerdekilerin gönüllerinde yerleşir. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Müslim) Âdem aleyhisselâmın boyu ve ömrü kesin olarak bildirilmedi. Bir rivâyette, bin sene yaşayıp beş yüz yaşında iken peygamber oldu. Allahü teâlâ, kendisine on kitap gönderdi. Cibrîl aleyhisselâm ona on iki sefer gelmişti. (Nişancı Muhammed Efendi) [COLOR="Teal"]CEBRİYYE:[/COLOR]Hicrî birinci asrın sonlarında ve ikinci asrın başlarında Cehm bin Safvân tarafından ortaya çıkarılan bozuk yol. Buna mürcie fırkası da denir. Cebriyye fırkası; "İnsan aslâ bir iş yapmaz, cansızlar gibi hareket eder. İnsanın kudreti, kastı, ihtiyârı (isteği) yoktur. İnsanlar iyi iş yapınca sevâb kazanmaz, kötü işlerine azâb yapılmaz. Kâfirler günâh işleyenler mâzûrdur, mes'ûl olmazlar. Çünk ü insanın her işini yalnız Allah yapıyor. İnsan istese de istemese de günah yaratıyor ve insan günâh yapmaya mecbûrdur. Günah insana zarar vermez. Âsî, fâsık kimseler azâb görmeyecektir." diyorlar. Cebriyyenin bu sözleri küfürdür ve hepsi mel'undur. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem; "Mürcie mezhebinde olanlara yetmiş peygamber lânet etmiştir." buyurdu. (İmâm-ı Rabbânî) Cebriyye fırkası mensûblarının dediği gibi insanda irâde ve ihtiyâr olmasaydı, kötülükleri günâhları Allahü teâlâ zor ile yaptırsaydı, eli-ayağı bağlanıp dağdan aşağı yuvarlanan kimse ile yürüyerek etrâfını seyrederek inen kimsenin hareketlerinin bir birlerinden farklı olmaması gerekirdi. Hâlbuki birincinin yuvarlanması cebr ile, ikincisinin inmesi irâde ve ihtiyâr ile (kendi isteğiyle) olmaktadır. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) [COLOR="Teal"]CEDEL:[/COLOR]Münâkaşa, mücâdele, tartışma, kavga. Mantıkda, meşhur veya doğruluğu herkesçe kabûl edilen kadiyye (önerme)lerden meydana gelen kıyas'a verilen ad. [COLOR="Teal"]CEFÂ:[/COLOR]İncitmek, eziyet etmek, kötülük. Hayâ îmândandır. Fuhuş (çirkin şeyler) söylemek cefâdandır. Îmân Cennet'e, cefâ Cehennem'e götürür. (Hadîs-i şerîf-Buhârî) Şu üç günah, îmânın gitmesine sebeb olur: Birincisi, îmân nîmetine kavuştuğuna şükretmemek. İkincisi, îmânın gitmesinden korkmamak. Üçüncüsü, müminlere ezâ ve cefâ etmek. Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Haksız yere bir müslümanı incitmek, Kâbe'yi yetmiş defâ yıkmaktan daha büyük günahtır. (Hakîm-i Tirmîzî) Peygamber efendimizin aklı o kadar çoktu ki, Arabistan Yarımadası'nda, sert, inatçı insanlar arasında gelip, çok güzel idâre ederek ve cefâlarına sabrederek, onları yumuşaklığa ve itâate getirdi. Çoğu eski dinlerini bırakıp müslüman oldu. (Yûsuf Sinânüddîn) Her işe Besmele ile başla. Temiz ol. Dâimâ iyiliği âdet edin. Tembel olma. Namaza önem ver. Nîmete şükr, belâya sabret. Dünyâ rahatına aldanma. Kimseye kızma. Eziyet ve cefâ etme. (Akşemseddîn) [COLOR="Teal"]CEHÂLET:[/COLOR]Bilmeme, bilgisizlik. Din bilgilerini bilmeme. Câhillik. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Âyetlerimize îmân edenler sana geldiği zaman şöyle de: "Allah'ın selâmı üzerinize olsun. Rabbiniz, size rahmet ve merhamet vaad buyurdu. Öyle ki, içinizden kim cehâletle bir fenâlık yapmış da arkasından tövbe edip (hâlini) düzeltmişse (Allah'ın ona mağfireti vardır.) Muhakkak ki Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir. (En'âm sûresi: 54) Cehâletten daha şiddetli bir fakîrlik yoktur. (Hadîs-i şerîf-Nisâb-ül-Ahbâr) Bilmediklerinizi sorunuz. Cehâletin ilâcı süâldir (yâni soru sorup öğrenmektir). (Hadîs-i şerîf-Sünen-i Ebû Dâvûd) Dârü'l-İslâm'da, İslâm memleketinde bulunan bir kimsenin meselâ namazın ve orucun farz, içki, kumar ve zinânın haram olduğu konusundaki cehâleti mâzeret kabul edilmez. (İbn-i Âbidîn) Câhil, cehâletinden dolayı mâzur sayılsaydı, cehâlet ilimden üstün olurdu. (İmâm-ı Şâfiî) On şey insanın varlığını öldürür: 1) Terbiye azlığı, 2)Cehâlet çokluğu, 3) Halktan nîmet beklemek, 4)Şehvet azgınlığı, nefis kudurganlığı, 5) Baş olma sevdası, 6)Dünyâya düşkün olmak, 7) Nefisle dostluk kurmak, 8)Çok yemek, 9) Çok uyumak, 10) Kabalık sertlik yapmak. (Bâyezîd-i Bistâmî) Kişiye ilim olarak Allahü teâlâdan korkması, cehâlet olarak ucub, kendini, yaptığı ibâdetleri, iyilikleri beğenerek bunlarla övünmesi yetişir. Ucb artınca ahmaklık hâlini alır. İnsanın kendi ayıplarını görmesine mâni olur. (Mâcid-ül-Kürdî) [COLOR="Teal"]CEHD:[/COLOR]Gayret, olanca gücü ve kuvveti sarf etmek. İctihâd; insan gücünün yettiği kadar zahmet çekerek cehd etmek demektir. Yâni, Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde sarîh ve açık bildirilmemiş hükümleri ve meseleleri, açık ve geniş anlatılmış meselelere benzeterek, meydana çıkarmak için cehd etme ktir. Bunu ancak Peygamber efendimiz, O'nun Eshâbının hepsi ve diğer müslümanlardan ictihâd makâmına yükselen âlimler yapabilir. (Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî) Akıllı kimse; dünyâ işini kanâat ile (ele geçenle yetinmekle), âhiret işini hırs ve acele ile, din işini ise ilim ve cehd ile yapar. (Ebû Bekr Merâgî) Genç kardeşlerim! Benim yaşıma gelmeden evvel cehd ediniz, Yoksa benim gibi zayıflar ve benim gibi amel ve ibâdette kusûr edersiniz. (Sırrî-yi Sekâtî) Sâlih (Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği) insanlar derecesine ulaşmanın bir yolu da, rahatlık kapısını kapatıp, cehd ve gayret kapısını açmaktır... ( İbrâhim bin Edhem) [COLOR="Teal"]CEHENNEM:[/COLOR]Kâfirlerin devamlı, günahkâr müslümanların ise, günahları kadar âhirette azab görecekleri yer. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Kim Allahü teâlâ ve Resûlüne ısrarla isyân eder, inkar etmek sûretiyle Allahü teâlânın koyduğu sınırları çiğneyip geçerse, onu içinde sonsuz kalıcı olarak Cehennem'e koyar. (Allahü teâlânın ve peygamberi Muhammed'in (aleyhisselâm) emirlerine aldırış etmiyenler, beğenmiyenler, asra, fenne uygun değildir, modern ihtiyâçlara kâfi değildir diyenler, kıyâmette Cehennem ateşinden kurtulamıyacaklardır.) Bunlara Cehennem'de, çok acı azâb vardır. (Nisâ sûresi: 14)Ey müslümanlar topluluğu! Allahü teâlânın sizi teşvik ettiği şeye rağbet ediniz ve O'nun yasak ettiklerinden kaçınınız. Allahü teâlânın korkuttuğu şeylerden korkunuz. O'nun cezâsından, azâbından Cehennem'inden korkunuz. Şu bulunduğunuz dünyâda O'nun ateşinden bir damla kıvılcım bulunmuş olsa, bu dünyâyı sizler için yaşanmaz hâle getirir. (Hadîs-i şerîf-İhyâu Ulûmiddîn, Tezkîre-i Kurtubî) Cehennem yedi tabakadır: Birinci tabaka en hafifidir. Fakat dünyâ ateşinden yetmiş kat daha şiddetlidir. Adı Cehennemdir. Burada müslümanlardan bir kısmı yanıp, günahlarından temizleneceklerdir. Kâfirlerin devamlı azab görecekleri Cehennemin diğer ta bakaları ise; Sa'îr, Sakar, Cahîm, Hutame, Lazy ve Hâviye'dir. (Bkz. İlgili maddeler) (Seâdet-i Ebediyye) Bir şeyi arayan onun peşinden koştuğu ve bir şeyden korkan ondan kaçtığı halde, Cennet'i arayıp, Cehennem'den kaçan kimselerin bunlara hiç aldırış etmeden uyuyup kalmaları ne kadar şaşılacak şeydir. (Âmir bin Abdullah) Cehennem'e girmek ve sonsuz olarak orada kalmak, îmânı duyduktan sonra şirk (Allah'a ortak) koşanlar içindir. (Kâdızâde) Cennet ve Cehennem hâlihâzırda vardırlar ve ebediyyen bâkidirler (kalıcıdırlar). ( Ömer Nesefî) Cehennem'den en son çıkacak mü'min, yedi bin âhiret senesi yanacaktır. Âhiretin bir günü, dünyânın bin senesi kadar uzundur. (Kâdızâde Ahmed Emîn Efendi) Günahlar gaflete, Allahü teâlâyı unutmaya, gaflet ise, kalbin katılaşmasına sebeb olur. Kalbin katılaşması, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır. Allahü teâlâdan uzaklaşmak ise, Cehennem'e götürür. (Hâris el-Muhâsibî) [COLOR="Teal"]CEHL (Cehil):[/COLOR]İlimsizlik, bilgisizlik, dînî bilgilerden haberi olmamak. (Bkz. Cehâlet) [U]Cehl-i Mürekkeb:[/U]Câhil olduğu hâlde, câhilliğini bilmeyip, kendini âlim zannetmek. Sağırı, dilsizi, tedâvî ettim. Ölüyü dirilttim. Fakat cehl-i mürekkebin ilâcını bulamadım. (Îsâ aleyhisselâm) [COLOR="Teal"]CEHMİYYE:[/COLOR]Cebriyye fırkasının bir kolu olup, Hicrî ikinci asırda Cehm bin Saffân tarafından kurulan bozuk fırka. Cehmiyye fırkasında olanlar, kulların amellerinde cebr (zorlama) ve mecbûriyet altında olduklarını söyleyip, kulun yapabilme gücünü bütünüyle inkâr ettiler. Îmânın yalnızca yüce Allah'ı bilmek, küfrün de yalnızca O'nu bilmemek olduğunu ileri sürdüler . Âhirette Allahü teâlânın görülmeyeceğini söyleyip, kabir azâbını, sırat ve mîzânı inkâr etmişlerdir. (Abdülkâhir Bağdâdî) [COLOR="Teal"]CEHRÎ:[/COLOR]Açıktan, alenî olarak, yüksek sesle söylemek, okumak. Namazın vâciblerinden on dördüncüsü cehrî okunacak yerde cehrî okumaktır. (İbrâhim Halebî) Bayram namazını kılmak için câmiye giderken bayram tekbirlerini, Fıtr (Ramazan) bayramında sessiz, Kurban bayramında cehrî söylemek sünnettir. (Mehmed Zihnî) [COLOR="Teal"]CELÂBİB:[/COLOR]Uzun ve geniş örtü, manto. Cilbâb'ın çoğuludur. (Bkz. Cilbâb) [COLOR="Teal"]CELÂL:[/COLOR]Allahü teâlânın kahr ve gazab sıfatlarından. Azamet, büyüklük, ululuk, hiçbir şeye muhtâç olmamak. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Yeryüzünde bulunan her canlı fânîdir (yok olucudur) . Ancak celâl ve ikrâm sâhibi olan Rabbinin zâtı bâkîdir. Böyle iken Rabbinizin hangi nîmetlerini yalan sayabilirsiniz? (Rahmân sûresi: 26, 27, 28) Hiç şüphe yok ki, kıyâmet gününde Allahü teâlâ, nerede benim celâlim için birbirini sevenler! Bugün ben onları arşımın gölgesinde gölgelendireceğim... buyuracaktır. (Hadîs-i şerîf-Müslim) Yâ zel-celâli vel-ikrâm'ı çok söyleyin, ona çok devâm edin. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî) Melekler, Allahü teâlânın azameti, celâli ve büyüklüğünden korkudadırlar. Kendilerine verilen emirleri yapmaktan başka işleri yoktur. (İmâm-ı Rabbânî) [COLOR="Teal"]CELÎL (El-Celîl):[/COLOR]Celâl sâhibi mânâsına Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). (Bkz. Celâl) [COLOR="Teal"]CELÎS-İİLÂHÎ:[/COLOR]Allahü teâlâya yakın kimse, velî. Celîs-i ilâhî olanlarla birlikte bulunanlar, şakî (Cehennemlik) olmaz. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim) [COLOR="Teal"]CELLE CELÂLÜH:[/COLOR]"O yücedir" mânâsına Allahü teâlânın ismi-i şerîfi söylenince, yazılınca ve işitilince, söylenilen ta'zîm (hürmet, saygı) ifâdesi. (Bkz. Azzeİsmuhû) [COLOR="Teal"]CELSE:[/COLOR]Namazda iki secde arasında hareketsiz bir miktâr oturma. (Bkz. Ta'dil-i Erkân) Rükûda ve secdelerde ve kavmede (rükûdan kalkıp ayakta dururken) ve celsede beden tumânînet (hareketsizlik) bulduktan sonra biraz durmalıdır ki, Hanefî âlimlerinin çoğu buna vâcib demiştir. İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Şâfiî ve Mâlik ise farz demiştir. Bâzı Hanefî âlimleri de sünnet demişlerdir. Müslümanların çoğu bunu yapmıyor. Bu bir ameli yapana ve meydana çıkarana, Allah yolunda harb edip canını veren yüz şehid sevâbından çok sevap verilir. (İmâm-ı Rabbânî) [U]Celse-i Hafîfe:[/U]İkinci secdeyi yapıp kıyâma kalkmadan önce olan kısa oturma. Şâfiî mezhebinde Celse-i hafîfe sünnettir. (İbn-i Hacer) [COLOR="Teal"]CELVETİYYE:[/COLOR]Evliyânın büyüklerinden Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Celvetiyye, Bayramiyye tarîkâtinin koludur. Çünkü Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin yolu, Üftâde, Hızır Dede ve Akbıyık Sultan vâsıtasıyle Hacı Bayrâm-ı Velî'ye bağlanır. Bu yol, hazret-i Ali'den geldiği için zikr-i cehrî (sesli zikir) esastır. Kelîme -i tevhîdin söylenmesine devam bu yolun esaslarındandır. Celvetiyye yolu, Aziz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinden sonra, Selâmiyye, Hakkıyye, Fenâiyye ve Hâşimiyye adıyle dört kısma ayrılmıştır. Onun bir duâsı şöyledir: "Yâ Rabbî! Kıyâmete kadar bizim yolumuza katılanlar, bizi sevenler, ömründe bir kerre türbemize gelip rûhumuza fâtihâ okuyanlar, bize talebe olanlar denizde boğulmasınlar. Ömrünün sonlarında fakîrlik görmesinler, îmânlarını kurtararak gitsinler ve öleceklerini bilip haber versinler." (Hüseyin Vassâf) [COLOR="Teal"]CEM':[/COLOR]Birleştirme, bir araya getirme. [COLOR="Red"]1.[/COLOR] İkindi namazını öğle namazıyla, yatsı namazını akşam namazıyla birlikte kılma. Seferî olmayan (104 kilometreden az giden) Hanefî mezhebindeki bir yolcu, Şâfiî mezhebine uyarak iki namazı cem' edemez. (Şemseddîn Remlî) Seferî olan (104 kilometreden fazla yola gitmeye karar veren) bir Hanefî, yolculuk sırasında, diğer üç mezhebe uyarak, araba mola verdiği zaman, öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsı namazlarını cem edebilir. (Hayreddîn Remlî) Hanefî mezhebinde yalnız Arafat meydanında ve Müzdelife'de hacıların iki namazı cem' etmeleri lâzımdır. (Abdullah Mûsulî) [COLOR="Red"]2. [/COLOR]Tasavvufta bir makam. Fenâ ve sekr (mânevî sarhoşluk) makâmı da denir. Cem' makamında Cenâb-ı Hakk'ın varlığı zuhur ve istilâ edip, sâlik (tasavvuf yolcusu) kendi mevhum olan varlığını yok bulur. Hallâc-ı Mansûr'un Ene'l-Hak, Bâyezîd-i Bistâmî'nin Sübhânî sözleri ve benzerleri bu makamda, Allahü teâlâdan başka hiçbir şe y görmeyince söylenen sözlerdir. Allahü teâlâ mahlûkları (yarattıkları) ile birleşik değildir. Onların aynı ve benzeri değildir. O hiçbir bakımdan yarattıklarına benzemez. Hallâc-ı Mansur; "Ene'l-Hak" demekle, "Ben Hakk'ım, Hak teâlâ ile birleştim" demek istemedi. Böyle diyen kâfir olur. Onun sözünün mânâsı: "Ben yokum. Hak teâlâ vardır" demektir. (İmâm-ı Rabbânî, Muhammed Ma'sûm) [U]Cem'ul-Cem':[/U]Tasavvufta bir makâmın adı. Sahv (uyanıklık) makâmı. Bekâ makâmı da denir. Cem'ul Cem' makâmına kavuşanlar, hakîkî müslümanlıkla şereflenirler, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatmaya, onları terbiye etmeye lâyık olurlar. (Muhammed Ma'sûm) Cem'ul Cem' makâmında olanların râhatı ubûdiyette (kullukta), lezzetleri tâattedir. (Muhammed Ma'sûm) [COLOR="Teal"]CEMÂAT:[/COLOR]Topluluk. [COLOR="Red"]1.[/COLOR] İbâdet etmek için bir araya gelen topluluk. [COLOR="Red"]2. [/COLOR]Peygamber efendimiz ve Eshâbının bildirdiği hak yol üzere bulunan müslümanlar, Ehl-i sünnet vel-cemâat. Şeytan, insanın kurdudur. Kenarda köşede kalmış, sürüden ayrılmış koyunu kurt yakaladığı gibi, şeytan da cemâatten ayrılanları yakalar. Sakın cemâatten ayrılmayınız. (Hadîs-i şerîf-Muhtasar fî İlm-il-Hadîs) Cemâat rahmettir. Ayrılık azâbdır. (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel) Cemâate yapışınız. Çünkü Allahü teâlâ bu ümmeti dalâlet üzere bir araya getirmez. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî) Kim cemâatten bir karış ayrılırsa, İslâm ipini boynundan çıkartmıştır. (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel) Cemâat-i İslâmiyye: Ebü'l-A'lâ el-Mevdûdî'nin Pakistan'da kurduğu bozuk teşkîlât. Cemâat-i İslâmiyye reisleri, Ümmet-i Muhammediyye'yi parçalamak ve Ehl-i sünnetin dışında sapık bir çığır açmak gâyesiyle yeni bir teşkîlât kurdular ve kendilerinden başkasının doğru yolda olmadığını söylediler. (Mevlevî Ebû Ahmed) [COLOR="Teal"]CEMÂL:[/COLOR] [COLOR="Red"]1.[/COLOR] Güzellik. Kadın ya malı, ya cemâli veya dîni için alınır. Siz dîni için alınız. Malı için alan, malına kavuşamaz. Yalnız cemâl için alan cemâlinden mahrûm kalır. (Hadîs-i şerîf-Menâic-ül-İbâd) [COLOR="Red"]2.[/COLOR] Allahü teâlânın lütuf ve rızâ sıfatı. Allahü teâlâ kıyâmet günü mahşer yerinde, kâfirlere ve günâhı olan mü'minlere, kahr ve celâl, sâlih olan mü'minlere ise lütuf ve cemâl sıfatiyle muâmele edecektir. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî). [COLOR="Red"]3.[/COLOR] Zât, yüz. Resûlullah'ın mübârek cemâlini bir kere görmek ve biraz huzûrunda oturmak insanı öyle derecelere kavuşturur ki, bunlar başka türlü hiç bir şeyle ele geçmez. (Ebû Tâlib-i Mekkî) [COLOR="Red"]4.[/COLOR] Çirkinliği gidermek, vakar sâhibi olmak ve şükr etmek için nîmeti göstermek. Çirkinliğe, başkalarının iğrenmelerine, hakâret etmelerine sebeb olacak şeyleri yapmamak, bunları gidermek. Cemâl için temiz, güzel giyinmek mübahdır. Bunun için bulunduğu yerde âdet olan şeylerden haram olmıyan en iyilerini kullanmak lâzımdır. Gösteriş ve öğünmek için nîmeti göstermek, cemâl olmaz, kibir (büyüklenmek) olur. Nefsin zaîf, azgın olduğunu gös terir. (Seâdet-i Ebediyye) [COLOR="Teal"] CEMÎL (El-Cemîl):[/COLOR]Allahü teâlânın isim-i şerîflerinden. Cemâl sâhibi. (Bkz. Cemâl) Allahü teâlâ Cemîldir, cemâl sâhiblerini sever. (Hadîs-i şerîf-Bahr-ur-Râik) [COLOR="Teal"]CEM'İYYET:[/COLOR]Topluluk. Kalbde hâsıl olan mânevî toparlanma, huzur, Allahü teâlâ ile berâber olma hâli. Beş vakit namazı cemâat ile kıldıktan sonra, bütün vakitlerinde Allahü teâlâyı zikretmek (hatırlamak, anmak) lâzımdır. Kalbde başka hiç bir şeye yer vermemelidir. Zikr yapmakta gevşeklik duyulursa, kalbin niçin dağıldığını araştırmalıdır. Bundan sonr a kalbin cem'iyyetine çalışmalı ve boyun bükerek, ağlayarak, kalbdeki karartının gitmesi için Allahü teâlâya yalvarmalıdır. (İmâm-ı Rabbânî) Namazda, ayakta iken secde yerine, rükûda iken ayaklara, secdede burun ucuna ve otururken iki ellere ve kucağına bakılır. Bu söylenenler yapılır ve gözler etrâfa kaymaz ise, namaz cem'iyyetle kılınmış olur. (İmâm-ı Rabbânî) [COLOR="Teal"]CEMRE:[/COLOR]Hacıların şeytan taşlarken attıkları taşlar veya bu taşların atıldığı yer. Çoğulu cimâr ve cemerât'tır. Minâ'da birbirlerine birer ok atımı mesâfede bulunan üç taş yığını vardır. Bunlardan birincisine Cemre-i ûlâ (birinci cemre), ikincisine Cemre-i v ustâ (orta cemre) ve üçüncüsüne Cemre-i Akabe adı verilir. Kurban bayramının birinci günü sabahı Meş'arilharâm denilen yerden güneş doğmadan önce Minâ'ya hareket edilir. Minâ'ya gelince, Mescid-i Hîf'e en uzak olan ve Cemre-i Akabe denilen yerde sağ elin baş ve şehâdet parmaklarıyla iki buçuk metreden veya d aha uzaktan cemre yerini gösteren duvarın dibine yedi taş atılır. Sonra buradan gidip kurban kesilir. Taşlar atılırken Minâ'yı sağa, Mekke-i mükerremeyi sola almak sûretiyle önce Mescid-i Hîf'e en yakın olan Cemre-i ûlâya (birinci cemre), sonra Cemre-i vustâya (orta cemre), daha sonra Cemre-i Akâbe'ye taş atılır. Taşlar atılırken Bismillahi Allahü ekber denir. Bayramın ikinci günü öğle namazında Minâ'da okunan hutbeden sonra, üç cemreye yedişer taş atılır. Bayramın üçüncü günü de böyle yedişer taş atılır ki, hepsi kırk dokuz taş olur. Bunları öğleden önce atmak câiz değildir veya mekruhtur. Dördüncü gün de, Minâ'da fecrden (tan yerinin ağarması) güneşin batışına kadar dilediği zaman yedişerden yirmi bir taş daha atmak müstehâbdır (sevâbdır) . Böylece yetmiş taş atılır. Cemrelere hayvan üzerinde taş atmak câizdir. (İbn-i Âbidîn) [COLOR="Teal"]CENÂBET:[/COLOR]Cünüplük. Gusül (boy abdesti) almayı gerektiren durum. (Bkz. Cünüb) Soğuk, sıcak dedin abdest almadın, Dünyâya daldın, namaz kılmadın. Cenâbet gezip gusül etmedin, Derse Allah, sen ne cevap verirsin? (M. Sıddîk bin Saîd) [COLOR="Teal"]CENÂZE:[/COLOR] Ölü. Acele etmek şeytandandır. Beş şey bundan müstesnâdır. Kızını evlendirmek, borcunu ödemek, cenâze hizmetlerini çabuk yapmak, misâfiri doyurmak, bir günâh işleyince derhal tövbe etmek. (Hadîs-i şerîf-Eşi'at-ül-Lemeât) Cenâzeyi kırk adım taşıyanın kırk büyük günâhı affolur. (Hadîs-i şerîf-Künûz-üd-Dekâik) Cenâzeye ve cenâze çıkan yere siyah örtü örtmek ve siyah giyinmek câiz değildir. (Kâdı Hindî) [/I][/SIZE][/B] [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
En iyi yönetim şekli?
Cevapla
Forumlar
Dini Konular
Genel Dini Konular
Dini Sözlük - Dini Kavramların Anlamları
Top