Davranış Sorunlarıyla Baş Etmede Kullanılan Yöntem Ve Teknikler

Suskun

V.I.P
V.I.P
Davranış Sorunlarıyla Baş Etmede Kullanılan Yöntem Ve Teknikler
1.YALAN
Yalan söylemek herkesçe ayıplanan bir davranıştır. Ne var ki, yalanı kınayanlar bile ara sıra ona baş vurmadan edemezler. Genellikle kendi yalanlarımızı gerekli, başkalarınınkini ise büyük yalanlar olarak görmeye yatkınızdır. Gerçeği söyleyip başkasını incitmemek için “ küçük” bir yalan söylemekte sakınca görmeyiz. Yapılan bir çağrıya “bugün size gelmeyi canım istemiyor”. Dersek kabalık etmiş oluruz. “İşim çıktı” ya da “Hastayım,gelemeyeceğim !” diyerek durumu kurtarırız. Günlük yaşamda, görgü kurallarına uygun düşen nice irili ufaklı yalan sayılabilir. Abartmalı övgüler, başından geçen bir olayı ballandıra ballandıra anlatmalar ve avcı öyküleri hoşgörülen yalanlar arasındadır. Ancak önemli yalanlarla önemsiz yalanları ayırdetmenin her zaman kolay olmadığını da ekleyelim.
Asıl dokuncalı yalanlar, yarım yalanlar ya da gerçeğe çok yakın yalanlardır. Başkasını bilerek aldatmak amacıyla söylenen yalanlar küçük görünseler de gerçek yalanlardır.
Yalanı dolanı bol bir dünyada yaşıyoruz. Bu ortamda çocukları yalanlardan uzak tutmanın güçlülüğü ortadadır. Çocuğa hem açık sözlü olmayı öğretmek, hem de onu yalana kanmayacak biçimde yetiştirmek çetin bir eğitim sorunudur. Gelin doğruyu söyleyelim : çocukların yalanları erişkinlerin yalanları yanında çok “masum” kalırlar. Onların abartmaları ya da kuyruklu yalanları aldatma amacını gütmezler. Çocuk gerçeği iyi değerlendiremediği, görüp duyduğunu çarpıttığı için uydurur. Kimi ana baba, çocuğun, olmamış şeyleri olmuş gibi anlatmasını yalan sayar. Düş ürünü öykülere gülüp geçmek yerine suçlamak yolunu seçer. Oysa çocuklar gerçeğe, uydurma yoluyla ulaşırlar. Çocuk konuşmalarında abartma ve uydurma çoktur: Örneğin, birisi “bizim iki tane televizyonumuz var !” diye övünürse, öteki “Bizim de iki arabamız var !” demeden edemez. Biri “benim babam senin babanı yener !” deyince öteki durur mu? “Benim babam dünyadaki bütün babaları yener !” karşılığını yapıştırır.
Çocuk sık sık yalana başvuruyorsa durup düşünmek gerekir. Bu durumda çeşitli nedenlere bağlı olarak ana baba ile çocuk arasındaki güven sarsılmış demektir. Ya çocuk anne ve babasının beklentilerini karşılamakta güçlük çekiyor, yada ceza korkusuyla yalana sığınıyordur. Örneğin, okul başarısızlığının bağışlanmadığı bir evde, çocuk kırıklı karnesini yitirdiğini söylüyor ya da babasının imzasını atıyorsa, ilişkiler çok gergin demektir.
Ana ve babalar sıklıkla, doğruyu söyletmek için çocuklarını açınmaya (itirafa) zorlarlar. Köşeye sıkıştırılan çocuğun ilk tepkisi de yadsımak olur. Nedense kimi anababalar eli yüzü çikolataya bulanmış bir küçük çocuğa “Söyle, dolaptaki çikolatayı sen mi yedin?” gibi saçma sorular yöneltirler. Bu durumdaki çocuk yalana sığınmaktan başka ne yapabilir? Bundan daha sakıncalı bir tutum da gizli polis yöntemiyle, “Doğru söylersen ceza vermeyeceğim”. diye kandırdıktan sonra, “Biliyordum bunu senden başkasının yapmayacağını! Dayağı yede aklın başına gelsin!” diyerek çocuğa girişmektir. Gerçeği söylemenin başına iş açtığını görmek, çocukta en azından yalanı pekiştirir. Yalan kendini savunmanın en kolay aracı olup çıkar.
2. ÇALMA
Analar ve babalar çalma karşısında daha sert tepki gösterirler. Çünkü çalma her yerde ve her çağda yalandan daha çok ayıplanan sıklıkla da cezalandırılan bir suçtur. Bütün dinler çalmayı büyük günahlar arasında saymışlardır.
Gözlemlere göre öteberi aşırmalar beş ile sekiz yaş arasında oldukça sıktır. Mutfak masasındaki bozuk paralardan alıp köşe başındaki bakkala koşmayan çocuk yok gibidir. Bu yaşlarda parlak liralar kağıt paralardan daha çekici gelir.
Okuldaki çalmaları, bir yandan aralarına giremediği arkadaşlarından öç alma, öte yandan daha itici davranan ana babayı yaralamak amacını güdüyordu. Onlara karşı hiç açığa vurmadığı bilinç dışı öfkesi öğle güçlüydü ki içine düştüğü durumu umursamıyordu. Ancak bu duygular onda bilinçdışı suçluluk duygusu yaratıyor, bunun sonucu olarak çalarken yakalanmaya çalışıyordu. Öyle ki son kez sınıf ortasında, elini bir arkadaşının cebine daldırarak, parasını almaya kalkışmış ve yakalanmıştı. Ahmet gibi geri zekalı olmayan bir çocuk için, bu denli aptalca bir yola başvurmak, başka türlü açıklanamazdı. Ayıplanmak ve ceza görmek bir süre için, ana ve babasına karşı duyduğu kızgınlıktan ileri gelen suçluluk duygusunun yatışmasını sağlıyordu.
Çocukların ilk çalmalarında,anababaların olduğu gibi okul yöneticilerinin de çok duyarlı ve bağışlayıcı davranmaları yerinde olur. Her çalmanın yinelenmesi gerekmez. Ağır biçimde cezalandırma çalmaların sürüp gitmesine yol açar.
3.SALDIRGANLIK
Saldırgan çocuk, ruhsal sorunları nedeniyle, yaşıtları ve genel olarak çevresiyle uyumlu ilişkiler kuramayan çocuktur. Aşırı geçimsizdir. İlişkileri gergin ve sürtüşmelidir. Parlamaya hazırdır, kavgacıdır. Durmadan kuralları çiğner; sık sık ceza görür. Anababa öğretmen ve genellikle büyüklere karşı gelmeye eğilimlidir. Olağan anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışır. Tepkileri ölçüsüz ve durumla orantısızdır. Öfkesini yenemez,hep kendini haklı çıkarma eğilimindedir. Davranışlarından utansa bile yinelemekten kendini alıkoyamaz. Cezalardan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünür. Bu tanıma giren çocuklar, ruhsal sorunlarını davranışlarına aktarırlar. Evde, çevrede ve okulda durmadan sorun yaratırlar. Erişkinlerle sürekli çatışma içindedirler.
Saldırgan çocuk dürtülerini dizginlemeyi öğrenme olanağı bulamamış çocuktur. Anababa tutumu çok sert ve hoşgörüsüz olduğu için, biriken öfkesini ev dışında açığa vurur. Ya da evdeki eğitim çok tutarsızdır. Çocuk neyin doğru, neyin eğri olduğunu öğrenmekte güçlük çeker. Bu nedenle toplumsal kuralları benimseyemez.
Saldırgan çocuk, ailedeki dengesizliği ve ayartıcı çevre koşullarına bağlı olarak suça yatkınlık kazanır. Sevgi yetersizliğine, katı cezalar ve sürekli anlayışsızlık da eklenince suça itilme olasılığı artar. Aile ortamının sağlıksız oluşu, daha pek küçük yaştan, çocuğun saldırgan tutumu benimsemesine yol açar.
4. YERİNDE DURAMAYAN ÇOCUK
Çocuklar genellikle canlı, hareketli ve yaşam doludurlar. Gün boyu oynar, koşar ve zıplarlar. Sürekli bir gidiş geliş içinde durmadan bir şeyler yaparlar. Yorulmak nedir bilmezler. Dışarıda oynadıkları yetmiyormuş gibi evde de çoğu kez anneleri kızdıran koşmalı atmalı oyunlar yaratırlar. Öyle ki annelerin çoğu zamanı çocuklara “dur, otur, koşma, gürültü yapma, karıştırma” demekle geçer. Sağlıklı gelişen çocuklar doğal olarak kabına sığamayan yaratıklardır.
Ancak kimi çocuk vardır ki; bu olağan canlılığın çok ötesinde bir kımıltı içindedir. Her sınıfta böyle bir iki çocuk bulunur ve arkadaşları içinden kolayca seçilirler. Aşırı hareketli çocuk kıpır kıpırdır. Yerinde duramaz. Tez canlıdır. Ödevini çırpıştırıverir. Savuruk ve düzensizdir. Yazısı bozuk ve yanlışlarla doludur. Durmadan yanındaki öğrenci ile konuşur. Öğretmeni sık sık uyarır, paylar, susturur ve ceza verir. Kısa bir süre sonra eski kıpırdanış yeniden başlar. Bu aşırı hareketlilik kimi zaman saldırgan davranışa dönüşür.
Bu durumların, ruhsal nedenlerden çok çocuğun yapısal bir bozukluğundan ileri geldiği görüşü yaygındır. Oysa çocuğun güçlüğü tembellik değil, gerçek bir algılama bozukluğudur. Bu çocuklar için özel eğitim uygulanır. Aşırı hareketliliği giderici ilaçlarla iyi sonuçlar alınmaktadır. Bu ilaçlar da aynı zamanda çocuğun algılamasını ve dikkatini de düzeltici etki gösterirler.
 
Top