düşünceli
Katılımcı
Anayasa nedir?
Tek cümleyle, bir kalıpla açıklanamayacak bir kurumdur. Tarihsel gelişimde de farklı anayasal anlayışlar ve uygulamaları olması bu nedenledir. Ancak kabaca ve genel kabul gören tanımıyla “Anayasa, bir devletin yönetim biçimini ve kurumlarının nasıl işleyeceğini belirleyen, kişilerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, yazılı veya yazısız olarak genel kabul görmüş kurallar silsilesidir.” Kısaca; Devletin temel kanunudur demek mümkündür.
Anayasa konusunda ayrımlara değinecek olursak;
Şekli Anayasa- Teamüli Anayasa: Türkiye'nin de aralarında bulunduğu çoğu ülkede anayasa, yazılı ve bütünsel bir belgedir. Bu "şekli" anlamda anayasayadır. Ancak; temel kurumların işleyişi yüzlerce yıllık geleneklere, yasalara ve belgelere göre düzenlenen İngiltere gibi bazı ülkelerde yazılı bir anayasa yoktur. Buna ise "teamüli anayasa" denir.
Çerçeve Anayasa- Düzenleyici Anayasa: Ülkemizde olduğu gibi, anayasa normlarında devletin temel yapılanması hakkında ayrıntılı bilgilere giriliyor ve düzenlemeler yapılıyorsa bu “düzenleyici anayasa”dır. Anayasa normları sadece devletin temel yapılanmasını çiziyor ve düzenlemeyi kanunlara bırakıyorsa çerçeve anayasadır.
Ülkemizde Anayasal gelişimlere kronolojik açıdan genel bir bakış atarsak;
Osmanlıda Gelişmler:
1808 Sened-i İttifak: İlk anayasal belgedir.
1839 Tanzimat Fermanı: (Gülhane Hattı Hümayunu)
1856 Islahat Fermanı:
1876 I. Kanun-i Esasi: Türkiye'de ilk anayasa Kanun-i Esasi’dir. Padişahın yetkilerini kısıtlamamıştı. Yurttaşlara düşünce, toplantı ve dernek kurma özgürlüğü, bireylere dokunulmazlık hakları tanımıyordu.
1909 Anayasa Değişikliği: Padişahın yetkileri kısıtlandı. Kişisel hak ve özgürlükler tanındı, basın üzerindeki sansür kaldırıldı. Hükümet artık padişaha değil, meclise karşı sorumluydu.
Kurtuluş Savaşı ile birlikte başlayan süreç:
1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu: Bu anayasada egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu belirtiyordu. Yasama yetkisi de Büyük Millet Meclisi’ne bırakılmıştı.
1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu: 1924 Anayasası’yla yasama ve yürütme yetkileri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bırakıldı. Meclis yasama yetkisini kendisi, yürütme yetkisini de cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu eliyle kullanıyordu. Cumhurbaşkanının onayıyla göreve başlayan bakanlar kurulu meclise karşı sorumlu sayılmıştı.
1961 Anayasası: 27 Mayıs 1960’taki askeri darbeden sonra yeni bir anayasa hazırlandı ve halkoylamasıyla yürürlüğe girdi. Bu anayasada egemenliğin ulusa ait olduğu, ancak yetkili organlarca kullanılabileceği ilkesi benimsendi. Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına dayalı, milli, demokratik ve laik bir sosyal hukuk devleti olarak tanımlandı. Bu anayasayla iki meclisli bir parlamento öngörülmüştü: Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu. Bütün üyelerinin seçimle belirlendiği Millet Meclisi, Cumhuriyet Senatosu'ndan daha fazla yetkilerle donatılmıştı. Yargı organlarının bağımsızlığı, kişi hak ve özgürlükleri ile sosyal hakları güvence altına alındı. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yüksek Hakimler Kurulu gibi yeni kurumlar oluşturuldu.
1982 Anayasası: 12 Eylül 1980'deki askeri darbeden sonra Milli Güvenlik Konseyi ile Danışma Meclisi (Kurucu Meclis) yeni bir anayasa hazırladı. 7 Kasım 1982'de yapılan halkoylamasıyla kabul edilerek yürürlüğe giren 1982 Anayasası, bazı hak ve özgürlüklere önemli sınırlamalar getirmiş, Anayasa Mahkemesi'nin ve Danıştay'ın denetim yetkilerini azaltmıştır. Son yıllarda, özellikle Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin bir gereği olarak, 1982 Anayasası’nda hak ve özgürlükleri genişletici bir dizi değişiklik gerçekleştirilmektedir.
1980 anayasasına değin işleyen süreç kısaca bu şekilde yürümüştür. Bu genel ve kronolojik bilgiler ışığında daha güncel olan, “yeni ve sivil bir anayasa” tartışmalarına gelmeden önce 1961 ve1982 Anayasaları arasındaki farklara ve 1982 anayasasında yapılan değişikliklere değinmek yerinde olacaktır.
Tek cümleyle, bir kalıpla açıklanamayacak bir kurumdur. Tarihsel gelişimde de farklı anayasal anlayışlar ve uygulamaları olması bu nedenledir. Ancak kabaca ve genel kabul gören tanımıyla “Anayasa, bir devletin yönetim biçimini ve kurumlarının nasıl işleyeceğini belirleyen, kişilerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, yazılı veya yazısız olarak genel kabul görmüş kurallar silsilesidir.” Kısaca; Devletin temel kanunudur demek mümkündür.
Anayasa konusunda ayrımlara değinecek olursak;
Şekli Anayasa- Teamüli Anayasa: Türkiye'nin de aralarında bulunduğu çoğu ülkede anayasa, yazılı ve bütünsel bir belgedir. Bu "şekli" anlamda anayasayadır. Ancak; temel kurumların işleyişi yüzlerce yıllık geleneklere, yasalara ve belgelere göre düzenlenen İngiltere gibi bazı ülkelerde yazılı bir anayasa yoktur. Buna ise "teamüli anayasa" denir.
Çerçeve Anayasa- Düzenleyici Anayasa: Ülkemizde olduğu gibi, anayasa normlarında devletin temel yapılanması hakkında ayrıntılı bilgilere giriliyor ve düzenlemeler yapılıyorsa bu “düzenleyici anayasa”dır. Anayasa normları sadece devletin temel yapılanmasını çiziyor ve düzenlemeyi kanunlara bırakıyorsa çerçeve anayasadır.
Ülkemizde Anayasal gelişimlere kronolojik açıdan genel bir bakış atarsak;
Osmanlıda Gelişmler:
1808 Sened-i İttifak: İlk anayasal belgedir.
1839 Tanzimat Fermanı: (Gülhane Hattı Hümayunu)
1856 Islahat Fermanı:
1876 I. Kanun-i Esasi: Türkiye'de ilk anayasa Kanun-i Esasi’dir. Padişahın yetkilerini kısıtlamamıştı. Yurttaşlara düşünce, toplantı ve dernek kurma özgürlüğü, bireylere dokunulmazlık hakları tanımıyordu.
1909 Anayasa Değişikliği: Padişahın yetkileri kısıtlandı. Kişisel hak ve özgürlükler tanındı, basın üzerindeki sansür kaldırıldı. Hükümet artık padişaha değil, meclise karşı sorumluydu.
Kurtuluş Savaşı ile birlikte başlayan süreç:
1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu: Bu anayasada egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu belirtiyordu. Yasama yetkisi de Büyük Millet Meclisi’ne bırakılmıştı.
1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu: 1924 Anayasası’yla yasama ve yürütme yetkileri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bırakıldı. Meclis yasama yetkisini kendisi, yürütme yetkisini de cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu eliyle kullanıyordu. Cumhurbaşkanının onayıyla göreve başlayan bakanlar kurulu meclise karşı sorumlu sayılmıştı.
1961 Anayasası: 27 Mayıs 1960’taki askeri darbeden sonra yeni bir anayasa hazırlandı ve halkoylamasıyla yürürlüğe girdi. Bu anayasada egemenliğin ulusa ait olduğu, ancak yetkili organlarca kullanılabileceği ilkesi benimsendi. Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına dayalı, milli, demokratik ve laik bir sosyal hukuk devleti olarak tanımlandı. Bu anayasayla iki meclisli bir parlamento öngörülmüştü: Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu. Bütün üyelerinin seçimle belirlendiği Millet Meclisi, Cumhuriyet Senatosu'ndan daha fazla yetkilerle donatılmıştı. Yargı organlarının bağımsızlığı, kişi hak ve özgürlükleri ile sosyal hakları güvence altına alındı. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yüksek Hakimler Kurulu gibi yeni kurumlar oluşturuldu.
1982 Anayasası: 12 Eylül 1980'deki askeri darbeden sonra Milli Güvenlik Konseyi ile Danışma Meclisi (Kurucu Meclis) yeni bir anayasa hazırladı. 7 Kasım 1982'de yapılan halkoylamasıyla kabul edilerek yürürlüğe giren 1982 Anayasası, bazı hak ve özgürlüklere önemli sınırlamalar getirmiş, Anayasa Mahkemesi'nin ve Danıştay'ın denetim yetkilerini azaltmıştır. Son yıllarda, özellikle Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin bir gereği olarak, 1982 Anayasası’nda hak ve özgürlükleri genişletici bir dizi değişiklik gerçekleştirilmektedir.
1980 anayasasına değin işleyen süreç kısaca bu şekilde yürümüştür. Bu genel ve kronolojik bilgiler ışığında daha güncel olan, “yeni ve sivil bir anayasa” tartışmalarına gelmeden önce 1961 ve1982 Anayasaları arasındaki farklara ve 1982 anayasasında yapılan değişikliklere değinmek yerinde olacaktır.