• Merhaba Ziyaretçi.
    "Minimalist Fotoğraflar" konulu fotoğraf oylaması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Oylamaya katılmanızı bekliyoruz...

ZeyNoO'dan Alıntılar...

  • Konuyu açan Konuyu açan ZeyNoO
  • Açılış tarihi Açılış tarihi
Bilmem siz de özlüyor musunuz,
insanların o eski samimiyetlerini...
Tadı damaklarınızda kalan o bahçe sohbetlerini...
Menfaatler daha henüz geçmemişken paylaşımdaki bereketin önüne ve mütevazilik iyi insan olmanın mayasıyken henüz...
Şimdilerde insanlar, huzur dışında her şeye sahip, çok şeyleri var. Ama içlerinde bir fırtına, bakışlarda güvensizlik ve yürekleri dört duvar...


-Uğur Gökbulut-
 
Ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
Geceler hiç bitmiyor ben hiç uyumuyorum
Ağzımda fiyakalı bir ıslık
Zulamda ağır yarası sevdanın
Ali bakkalın çırağı metin anlıyor Halinden insanın
Metin nedir senin niyetin
Kap bakalım abine bir taze ekmek biraz zeytin
Bu akşam yine odamda efkar var
Anlarsın ya metin adamın halinden adam anlar


İbrahim Sadri
 
Güneş mi Alıkoydu Mavilerini ?

//Gece miydi tüm maviliği saklayan sabahlara
Güneş mi alıkoydu bağrında…/

Belki bir gün yine kapımı çalarsın postacı misali
Biraz mahcup, biraz yorgun, biraz masum
Bakabilecek misin gözlerime?
Kim bilir...

Belki geceyi tam ortasından böler sesin yırtarcasına
Sessizlik sinmiş odada kasırgalar eser, yerle bir olur her şey
Gizlenirsin kabuğuna
Kim bilir…

Belki düşler dökülür dolu tanesi gibi avurtlarından buz olur
Yürekler titrer avuçlarında kanadı kırık serçe gibi
Aynı rıhtımda döner durur zaman
Kim bilir...

Belki umutlarla çarpışırsın şu köşe başında, kaza bu ya
Tutar paçasından sürükleyip getirirsin eski günlerin hatırına
Kim bilir...

Belki saklamaz dalında çiçekleri hazanda ağaçlar
Gece gizlemez düşleri sır gibi
Sözcükler can bulur düşer sayfalardan
Kitap aralarında çürümez aşklar
Kim bilir...

Belki gökkuşağının tüm renklerine asılır kürekler, çekersin aheste aheste
Sen denizin oğlu, anlarsın martının dilinden
Serer misin önüme denizi dalgasız
Yeşili tutar mısın benimle
Saklar mısın ihaneti derinlere

Ama dur şimdi bekle!
Hüzün dolu kum tanelerini çıkart önce gözlerimden esintinle
Sonra yağ ki toprağıma
Toprağım sevda koksun
Söyle! Yağar mı her mevsimde yağmur?

/Varsa eğer düşlerime ortak
Gizlenir karanlıkta ay ışığı bile
Saklanır yıldızlar göğün bağrında/

Bilen bilir...

Canan Akpınar
 
Sonra benim uçağım kalktı
Atmosferin ortasında düşündüm
Her şey nasıl bitiyor?
Nasıl yabancılaşıyor insanlar?
Hiçbir şey olmamış gibi.
Birlikte yemek yer miydik?
Nerelere giderdik?
Şakalarımız nasıl şakalardı?
Kavgalarımız?
Sesi nasıldı sesi?
Unutmak değil başka bir şey bu.”

Cemal Süreya.
 
Ben Ölürsem Akşamüstü Ölürüm

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Şehre simsiyah bir kar yağar
Yollar kalbimle örtülür
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Çocuklar sinemaya gider
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim
Derinden bir tren geçer

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Alıp başımı gitmek isterim
Bir akşam bir kente girerim
Kayısı ağaçları arasından
Gidip denize bakarım
Bir tiyatro seyrederim

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye başlar
Kuş sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır

Sana bir şiir getiririm
Sözler rüyamdan fışkırır
Dünya bölümlere ayrılır
Birinde bir pazar sabahı
Birinde bir gökyüzü
Birinde sararmış yapraklar
Birinde bir adam
Her şeye yeniden başlar


Ataol Behramoğlu
 
Ne mi istiyorum?

Eylül gibi bir şey istiyorum ben.

Yakmasın… Üşütmesin.

Sarı-yeşil olsun.

Sarı sabrım, yeşil dileğim olsun.

Rüzgarı ılık essin, yağmuru huzur versin.

Şu yangın, şu kavga, şu acı bitsin.

Güneş umuda doğsun.

Bağlar bozulsun, üzümler şarap olsun.

Toprak bereketlensin, doğa temizlensin.

Eylül gelsin.

Sonbaharın hüznü…

Ruhumdaki hüznün hakkını versin.

Şu yangın mevsimi kenara çekilsin.

Sarı-yeşil bahar gelsin.

Eylül gelsin…

Eylül gelsi…

Eylül gels…

Eylül gel…

di..

Birhan Eroğlu
 
Sonbahar geliyor serçe.
Yuvanı ne yapacaksın?
Ayva çiçek açmadan önce.
Meyvelerin içi geçecek,
Rüzgâr başka çeşit esecek,
Yağmurlarla ıslanacaksın.
Halbuki ne kadar sıcaksın!

* Cahit Külebi
 
d8d2EQ.webp

Sevgili mutlu son beni tanısaydınız severdiniz
Kaybolacak kadar hiç yürümedim
Kış mevsimini mp3e yükleyip dinlerdim sonsuza kadar
Kalp masajı sonunda aniden alınan nefesleri bilir misiniz
Öyleydim

Şekerliği anne duasıyla doldurmuştum, alır mısınız biraz
Hem üç poşet çocuk sesi almıştım bakkaldan
Beni tanısaydınız severdiniz mutlu son, biraz daha oturun lütfen
İnanır mısınız dünya terlediğinde sırtına havluyu ben koyuyorum
Belki de aksi oluyordur
Hayatı deli gibi alkışlıyor herkes
Belki de aksi oluyordur

Savaşta birliğini kaybetmiş er gibi aradım sizi mutlu son
Birlikte rus ruleti oynayalım gitmeyin
Tetiğe basmadan önce camı açarsam
Rüzgar sizi düşündüğüm anları yere devirir
Telaşla toplarım kırıkları
”Tahmin ediyorsun öyleyse yanılacaksın” diye bir ses duyarız mutlu son
Korkarız
Telaşla toplarız kırıkları

Şimdi bir besmele kapıya omuz atıp içeri girse
Yanan bir eve dalan bir anne gibi girse
Ya da besmele bir şehir olsa, olabilir bence
Çay bahçelerinde
Beşerli altışarlı oturan insanlar piyano tuşlarına benzeyebilir
Bir kayalıktan denizi seyretmeye benzeyebilir
Ağlarken birine sarılmak gibidir belki

Biz böyle bir hayatı ıskaladık işte mutlu son
O yüzden birlikte rus ruleti oynayalım gitmeyin
İlk sıra ergenliğim, onun gözü karadır
Sonra silahı otuz yaşıma uzatın
Siz mutlu son, hile yapabilirsiniz
Ölmenizi asla istemem.

Ayşe Sevim-Mutlu Son
 
Geri
Top