Zekeriya Çavuşoğlu - Anadolu Destanı

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Şairin bu bölümde yazılan şiirlerinin telif hakları tamamen yazarın kenisine ait olup izinsiz olarak başka yerde yayınlanması yasaktır.

Değerli büyüğüm şair ve yazar Zekeriya Çavuşoğlu'na:
Dostluğu arkadaşlığı, küçükle küçük, büyükle büyük olmayı becerebilen ender insanlardan biri olarak saygım ve sevgim her zaman büyük ve baki kalacaktır.


SUNUŞ
4305
Ulusal Kurtuluş Savaşımız, tarih sahnesinden sonsuza dek silinmek istenen bir ulusun gösterdiği benzersiz bir direnişin destanıdır. Ezilen, tutsaklık zinciriyle yok edilmek istenen mazlum ulusların örnek savaşlarından biridir.

Zulüme isyan eden birliğin, gücün ve inanışın, dişe diş, göze göz mücadelesidir. Kanını emmeye gelen zırhlılara, çelikten ordulara, yoplara, tüfeklere ve mitralyözlere, silahça güçsüz fakat inanç gücünün sınırsızlığı ile ölümüne bir baş kaldırışın destanıdır.

Düşman çoktur. Düşman güçlüdür. Halk deyimiyle "Yedi düvele" karşı savaşmak gerekir. Düşmanın tüm silah gücüne karşılık aç, susuz ve silahsız.

Bir yanda ülkemizi yağmaya gelen Avrupa'nın azgın güçleri, dünyaya pranga vuran sömürgeci devletler. Diğer yanda onunla işbirliğine giden içimizdeki çıkarcı çevreler, iç düşmanlar.

Kurtuluş Savaşımız iki yönde yapılan mücadele olarak gördük. Birincisi, dış düşmanlara, sömürgecilere karşı verilen ölümüne savaş, ikincisi ise geri toplum yapısının çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırılması çabalarını içeren uygarlık savaşıdır.

Ulusal Kurtuluş Savaşımız, günümeze dek gelen ve sürekli devam edecek olan bir savaştır. Bu çabalar uygarlığın mutlu ışıklarını yakalayıncaya kadar sürer.

Bu destan, ulusumuzun bu mutluluk pırıltılarını yakalama çabalarındaki inancın gönülden yansımasıdır. Bu destan, ulusumuzun geçmişteki sesi, geleceğe uzanan umutların, çabaların bitmez tükenmez ifadesidir.

Biz geçmişte yaşanmış olan acıların, gelecekteki mutluluklara temel olması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu yüzden geçmişi geleceğe bağlayan bu kutsal savaşın acılarını, umut ve mutluluklarını yeniden yaşayıp destansı bir ifadeyle dile getirmeye çalıştık. İstedik ki, aynı ışıklı yoldan geçmenin, aynı gerçeklerde bir olabilmenin, geçmişten güç alarak aydınlık geleceklere yürüyebilmenin gereğini bir kez de bizim sesimizden dururalım.
Zekeriya Çavuşoğlu
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
İki bölümden oluşan Anadolu Destanı adlı kitabın burada Çanakkale'nin geçilmezliğinin anlatıldığı 1. bölüme yer verilmiştir.

Kitabın ikinci bölümünde Kuvay-ı Milliye'nin ve Atatürk'ümüzün içte ve dıştaki düşmanlara karşı verdiği savaşın benzersizliği anlatılmaktadır...

I.
Ayakları bin yıllık ağaç kökleri gibiydi.
Elleri ağaç kabuğunca nasır,
Gözleri bir putçasına sabit.
Binlerce yıl öteden bakar gibiydi.
Yürüdü geçmişten gelip,
Henüz çözemediğim bir şarkı söyleyerek.
Karşımda durup ta ! yürekten,
O ağaç kabuğunca nasır dolu elleri
Başımda hissederek
bilinmeyen bir hızla
O ağaç kabuğunca nasır dolu elleri
Yüreğime akar gibiydi.
"Ölüm" denen duyguyu
ve tüm korkuları yürekten
Yıkar gibiydi.
Ayakları bin yıllık ağaç kökleri gibiydi.
Öylesine tutunup ta toprağa,
Elleerine alıp her zerresinde,
Yüce bir varlığa bakar gibiydi.
Ayakları bin yıllık ağaç kökleri gibiydi.
Elleri ağaç kabuğunca nasır,
Gözleri bir putçasına sabit,
Binlerce yıl öteden bakar gibiydi.

Z. Çavuşoğlu
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
II.
Bir oğul vermeyile yök yıkılmaz ya !.. dediler.
Bin oğul vermeyile kara kara batmaz ya !.. dediler.
Gök yıkılsa,
kara yer batsa gerek.
Hani benim el'im, obam?
Körpe gelinlerim,
yiğit erlerim ?
Gün yüzü değmemiş sırma örüklü,
Kınalı elli, ince belli kızlarım
tutsak olmuş...
Bu koca ulus boynu bükük kalmaz ya !.. dediler.
Gök yıkılsa,
kara yer batsa gerek.
Bu zulüm sonsuza dek varolmaz ya !.. dediler.
IV.
Kara kara ormanların içine daldık çala kılınç,
Mızrak ucuyla yol bulup
iz komaz çılgın sularında aştık.
Bir bir düştük toprağa, bin doğup,
Sildik tüm kara düşünceleri bilinçten.
Çizdik alınyazımızı
bileğimizin gücüyle yeniden.
Yürüdük kuş uçmaz sahralarında
doğan güne...
Göz kararı yol bulup,
iz sürerek kurtuluşa.
Yürüdük yeni bir inanışla savrulup,
Öğrendik yorgun tarla kuşunun
kursağında çöreklenen ince sızıyı.
Yürüdük çatlayan toprakçasına susuz,
Yürüdük gece, gündüz,
aç, yorgun
ve uykusuz.

Z. Çavuşoğlu
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
IV
Düşman ateş gibiydi
fırtına olduk.
Sel olduk, deniz olduk.
Düşman döne döne geldi.
Karanlık bir gece gibi çökünce üstümüze,
Gün olduk,
güneş olduk.
Gök bizimleydi.
Yer bizimleydi.
Yürüdük bir kaç can bırakıp
mal,
davar,
kan bırakıp.
Yürüdük yeni gün doğarken yüzümüze.
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
V
Nal sesleri çınlıyordu kuru bozkırlardan.
Kadın sesleri, çocuk sesleri.
Aç midelerin,
acının, yıkımın,
ölümün çığlık çığlığa soluk sesleri.
Yürüyordu kaderine tutsak olmamak için.
Yürüyordu öle, yite.
Ortaasya'nın kuru, bereketsiz bozkırlarından,
Umut yeşili Batı ovalarına,
kır çiçeği yaylalarına,
soğuk soğuk sularına.
Yürüyordu öle, yite.
Yürüyordu kök salıp, dal, budak vererek.
Yürüyordu kendi çizdiği talihine.
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
VI
Yurt dedik bu toprağa.
Ana gibi bağrına basıp can verdi.
Kan geldi soluk yüzlü bebelerin yüzüne.
Yurt dedik bu toprağa,
Ana dedik, can dedik.
Yüzü güldü tüm yorgunların.
Gül dalında bal derdik.
Bal akardı dillerinden,
Bu can senin "al !.." dedik.
Yurt dedik bu toprağa
Ana gibi bağrına basıp, can verdi.
Sevip, okşadık gönülden
Kuşlarcasına özgür,
kendi başına buyruk,
Ateşinde kavrulduk.
Bir verdik, binlercesine,
doyurup sinesinde
"Kal !.." dedi.
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
VII.
Bir tohumdu gürbüz kuşaklara gebe.
Göklere dalları değen çınarcasına düşleri.
Bir tohumdu geleceğe uzanan bebe.
Bir tohumdu kök salıp yedi kat dibine,
Nemli dudaklarından parlak yıldızlar
dökülmekte ellerine.
Bir tohumdu geleceğe uzanan bebe.
Gün ile yıkandı, gün ile doydu.
Serpildi, boyverdi.
Baş eğdiler, diz çöktüler,
kulak verdiler sözlerine.
Bir tohumdu geleceğe uzanan bebe.
Gün ile yıkandı, gün ile doydu.
Serpildi, boyverdi.
Doğuda Acem elleri,
Batıda adı geldi Viyana önlerine.
Bir tohumdu geleceğe uzanan bebe.
Baş eğdiler, diz çöktüelr,
kulak verdiler sölerine.
Büyüdü dal budak salığ dört bir yanına evrenin.
Çöl ateşinde umut gibi,
Daldasında uyudu bebeleri.
Büyüdü dal budak salığ dört bir yanına evrenin.
Silindi yürekten korkuları.
Baş eğdiler, diz çöktüelr,
kulak verdiler sölerine.
Gün oldu geceleri.

Z. Çavuşoğlu
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
VIII
Güç birlikten doğarmış.
"Sen !.." dedi, "Ben !.." dedi gölgesinde kalanlar.
Oynadı ya toprağ salınan kök,
Düşünce birbirine
ayakla baş,
elle tırnak...
Kemirdi koca çınarı kurtlar, kuşlar, yılanlar.
Karışınca
ayakla baş,
elle tırnak...
Her yana hakim oldu aşa zehir katanlar.
En ince damara dek diş izleri yürüdü.
Dışarda fırtına, kar, yağmur...
Yıkmak için çınarı
sıyırıp da kolunu,
Binlerce balta
UTANMADAN YÜRÜDÜ !..
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
[FONT=Arial, Verdana](...Türkiye çökmek üzereydi, zayıftı. KITCHENER : "Yalnız hindistan Türkiye'yi bir eli arkasına bağlı olarak yenebilir." diyordu.)[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana][FONT=Arial, Verdana]I.[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana]BEN GENERAL HAMILTON.[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana]AKDENİZ SEFERİ KUVVETLER BAŞKOMUTANI.[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana]YÜREKLİ BİR SAVAŞI[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana]DUMAN, TOPRAK VE TAŞI,[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana]ÇÜRÜYEN ET, ÇÖZÜLÜP DÖKÜLEN KEMİK,[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana]PATLAYAN TOP, YANAN ATEŞİ,[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana]DÖKÜLEN KAN[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana]VE TANRI'YA KAVUŞAN YÜZBİNLERCE CANI...[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana]BEN GENERAL HAMILTON.[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana]AKDENİZ SEFERİ KUVVETLER BAŞKOMUTANI.[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana]GÜN GÜN, SAAT SAAT,[/FONT]
[FONT=Arial, Verdana]GÜNLÜŞÜME YAZDIM O KAHRAMANLARI...[/FONT][/FONT]

[FONT=Arial, Verdana][FONT=Arial, Verdana][FONT=Arial, Verdana](KITCHENER şöyle diyordu: "Donanma Çanakkale Boğazı'nı aşar, İstanbul kendiliğinden teslim olur ve siz başarıya ulaşırsınız, bu bir muharebenin değil, bir harbin galibiyeti olacaktır.">[/FONT][/FONT][/FONT]
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
"Saat 15.00'te Bozcaada Limanı'na demir attık."
Çanakkale gökleri sakin,
Deniz pırıl pırıl,
Sahil muhteşem.
Savaşı unutup bir süre
Güneşin batışına baktık..."
"Kaleleri yıktık ta geldik,
Çelik dünyaları getirdik dize.
Hangi güç karşı koyar,
Hengi güç boyun eğmez
Yol vermez gücümüze ?.."
...
İstanbul hakkında hüküm verildi.
Gemileriyle ve minareleriyle
Görebiliyorduk Haliç'i.
Ve yaşanacak sevinci,
Bir bir hayal ederek,
Şerefine BORDEAUX şarapları içildi.
Gün ortasında bulunan göğü görür gibiyim.
Binlerce ağzından ölüm kusan
çelik canavarları,
Bedenden ayrılarn
kafa,
kol ve ayak...
Ve dehşetle can gözünü açıp
havaya savrulan toprak,
Akan kan,
Ve Tanrı'ya kavuşan canları görür gibiyim.

Z. Çavuşoğlu
 
Top