Zekeriya Çavuşoğlu - Anadolu Destanı

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Dev kayalar oynattılar yerinden.
Yağmur yerine çelik yağdı,
ateş,
kan,
Göklere dek toz, duman...
Sanki magmayı gün yüzüne
çıkardılar oradan!
Toprak lime lime.
Toprağın yüreği yok.
Bir afat.
Bir fırtına ki Tanrım
Ölüm yağmakta bulutlardan.
Sahile vardık,
Sabah alacakararanlığını sesimizle açtı.
Gün bizimdi...
Sahile asker yığmakta filikalar.
Tepeler arı kovanı,
Tepelerden çelik kusmakta bataryalar,
"Yürüyün, geçin!..." dedik ölüm denizinden.
İşte böylesine açık ve seçik.
"Bu gidişin geriye dönüşü yoktur." diye
İşte öylesine alınyazılarını yazmıştık ellerine.
Vickers ve Amstrong marka toplarımız
ölüm kusmakta.
Bu cehennem, bu ölüm çemberi...
Avuçlayıp el kadar toprak parçasını,
Tutunup ta bir tepe yamacına,
Ya da sığınıp bir kaya arkasına
soluklanmak için.
Tepeler arı kovanı.
Ateş yağdırmakta bataryalar üstümüze.
Adımlar yarını görmek için
Uymuşlar içimize...
Filikalar boşaltıp yüklerini dönüyorlardı.
Tepeler...
Tepeler alıp gitmişler başlarını,
gizlenmişler bulutların üstüne.
Sahilde karınca gibi askerimiz.
Tepeler...
Tepeler sanki çökecek üstümüze.

Z. Çavuşoğlu
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Dev bir mermi Türk hatlarının 50-60 m sağında infilak etti. Duman, toprak ve taş cehenneminin örttüğü arazide her şey sükunete döndüğü ve arazi tekrar göründüğü an sessizliğin ebedi olduğunu anladık. Uzun süre arandık, baktık. Türk askerinden canlı kimse kalmamıştı.)

GÖK; KIRMIZI, SARI, KÜL RENGİ DUMAN
TAŞ, TOPRAK, KEMİK, ET YIĞINLARI...
HER ADIM TOPRAÜIN BEDELİ
KAN,
ATEŞ,
VE BİNLERCE İNSANDI.
TÜRKLER ESEN RÜZGARCASINA SERT,
KIZGIN GÜNEŞÇESİNE ATEŞ DOLU,
TÜRKLER ÖLÜM KADAR YAKINDI...[/FONT][/FONT]
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
("Garip... Çerkez asıllı Türk esirlerinden biri, yaralı bir İngiliz askerini sırtına alıp taşımış.")

Sanki savaşan onlar değildi
Sanki can pazarına çıkan binlerce insan...
Silah silaha, boğaz boğaza,
Sanki toprağ düşen onlar değildi...
Direnen parmak, çekilen tetik,
Taşlaşan yürek, akan kan,
Ve tüm hiddetiyle nefret alevleri kusan
Onlar değildi...
Onlar değildi bu savaştan utanan.
Durulunca mavi gök,
Susunca silah, sıyrılınca insan karanlıktan,
Ne top sesi, ne toz, ne duman...
Susunca silah, sıyrılınca insan karanlıktan,
Ortaya çıkmış bambaşka bir insan.
Sanki savaşan onlar değildi.
Sanki savaşan iki düşman.
Türk siperlerinden bir el uzandı dostça,
Bir tabak tütün atıldı bizim tarafa.
Tütün değil sanki altın...
Hey!.. dedi erlerden biri,
İçinde bir not var bakın ,1..
"Kahraman düşmanımız afiyetle içsin !" diye,
Yiğit düşmana birkaç paket çikolata
gönderildi hediye.

Sanki savaşan onlar değildi.
Durulunca mavi gök,
Susunca silah, sıyrılınca insan karnlıktan,
Ortaya çıkmıştı bambaşka bir insan.
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
("Türkler bu geçidi tuttular, dünyayı buradan öteye aşmaya bırakmadılar")

KARA GÖKTEN KARA TOHUM EKTİLER.
KARA SULAR ÇÖKÜP BAĞRINA,
KARA KARA GÜNLERE "GEL !" ETTİLER.
KARA KARA "İLENÇ" DİLLERİNDE,
GÖNÜLLERİNDE KARA ÖFKELERİ,
ŞİMŞEKLER, YILDIRIMLAR,
TUFANLAR ÖRNEĞİ.
BİR BİR TAKIP İNSANCA YÜZLERİNİ,
ARDINDAN KARA YÜZLERİYLE
DÜNYANIN DÖRT BUCAĞINDAN
ÇIKIP GELDİLER..."
"DENİZDE DEV DALGALAR,
DENİZDE ÇELİK KAYALAR,
BİR AĞZIYLA ATEŞ SAÇAN,
KIZAN, KÖPÜREN,
ÖLÜM KUSAN CANAVARLAR !.."
UFUKLAR KIPKIZILDI.
BALÇIK BİR BULUT GÜNEŞE YAKLAŞARAK
KARA GECEDEN
ÖLÜMCESİNE ACI DOLU
KARA GECEDEN
BİR TÜL ÇEKİYORDU
GÜZEL GELECEKLER ÜSTÜNE

Z. Çauşoğlu
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
çanakkale Boğazı'nda bir gemi,
kara dumanlarını silerek kara geceden,
Sessiz...
ÖLÜMÜNE SESSİZ,
Yürekli...
ÖLÜMÜNE YÜREKLİ,
Suskun,
Suskunluğu umut yüklü
MAYIN DÖKÜYORDU.
İki adım ötede çelikten canavarlar.
Top var, tüfek var,
kan var,
barut var...
çanakkale Boğazı'nda bir gemi,
Toplayıp ta milyonlarca yürekten,
ateş,
kan
ve umut dolu
Bir bir yaban adımlarla
MAYIN DÖKÜYORDU.
çanakkale Boğazı'nda bir gemi
Sıyrılıp da kara geceden
MUTLULUĞA YÜRÜYORDU.
__________________________

"GÜN OLA DEVRAN DÖNE GÜLÜM,
GÜN OLA DEVRAN DÖNE.
DAHA NELER VAR BİTMİŞ SANILAN,
GÜN OLA DEVRAN DÖNE GÜLÜM,
GÜN OLA DEVRAN DÖNE.
DAHA NE ATEŞLER VAR HARMANLANMAMIŞ,
DAHA NE FIRTINALAR VAR
KOPACAK ÜSTÜNÜZE !..."

Z. çavuşoğlu
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
"ÖLENLER VATANLARI İÇİN ÖLDÜLER.
VATAN İÇİN ÖLMEYE AND İÇTİ
GELENLER !.."
"- Ha gayret evlatlarım
ha gayret !..
İşte elinizde alınyazgımız,
işte vatan !..
Her şeyin bir bedeli var.
Tutsaklık yüz karası,
Damazda durmaz imiş
dökülecek kan !.."

- BEN SİZE TAARRUZ EMRETMİYORUM. ÖLMEYİ EMREDİYORUM. BİZ ÖLÜNCEYE KADAR GEÇECEK ZAMAN ZARFINDA YERİMİZE BAŞKA KUVVETLER VE KUMANDANLAR KAİM OLABİLİR."
MUSTAFA KEMAL
"- Aha, şart olsun Sarı Paşamız bilir.
Aha, şart olsun "ÖLÜN !" dese
Göz kapalı gidilir.
Çelikten bakışları var ki babam
deme gitsin...
Bir dikilince ayağa,
Büyür, büyür de gönlümüzde
Dal verir, budaklanır, başı göğe değer.
Yürüyünce düşmanın aklı döner.
Adına gurban Sarı Paşamın
Aha, şart olsun
"ÖLÜN !" dese
Göz kapalı gidilir."
_________________

Yiğitti Sarı Paşam,
Güçlüydü.
Kaldırp da omuzundan dünyayı,
Şu kara talihe "hele dur !.." diyordu.
Bin yürek gibi gelip
bir yürekçesine yürüyordu.
Bir nefes gibi akıp gönlümüze giriyordu.
Gözleri çakmak çakmak,
Deniz mavisi,
Şimşekler çakıyordu.
Tüm kaygıları yürekten
yıkıp atıyordu.
Bir dikilince ayağa
Büyür de, büyür gözümüzde...
Dal verir, budaklanır,
başı göğe değer.
Yürüyünce düşmanın aklı döner.
_________________________

O, bir ağaç kabuğu gibi sert ve sağlam
İşleyen bilek, bilen elcesine maharetli.
O, kuru toprağa düşen yağmur,
O, kara gün göğüne vuran güncesine cesurdu.
O, bu günden geleceğe uzanan düşünce,
Yarına umutla yürüyen yoldu.
O, korkusuz,
O, inanılmaz yürek,
O, hem bu gün
hem yarın demek.
O, can gibi damarlarda yürüyordu.
___________________________

Denizden esen rüzgar çelik kusmakta.
Kara balçık gibi gökyüzü
duman mı duman...
Conkbayırı sırtları ateş içinde.
Arıburnu sahilinde kum gibi düşman
Filikalar habire asker taşıyordu.
Denizde alev saçan o deniz ejderleri,
Conkbayırı sırtları yanıyordu.
_______________________

Tepelerde binlerce yürek
Binlerce yürek Mustafa Kemal demek.
Conkbayırı sırtları "ölüm" kokuyordu.
öfkeli bir kırbaç gibi şaklayıp yüzlerine,
Binlerce yürek ardından
ÖLÜME YÜRÜYORDU.
Irmaklarcasına akıtıp kanlarını,
Ve canımızı "al !.." diyerek,
O kutsal topraklar üzerine düşüp,
Tutan el,
gören göz,
kükreyen yürek...
Düşmana "Dur !.." diyordu.
Uzanıp da kara gökler üstüne el el,
KARANLIĞI SİLİYORDU.
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
"Dizlerinin üstüne çömeldi,
İlahi bir dua'daymış gibi,
alnı secde edip toprağa,
Avuçlayıp bırakmamacasına,
"VATAN SAĞOLSUN !.." dedi.
Düşmana atılan kurşun kesilmemişti.
"SUSMASIN !.." dedi.
Top sesleri geliyordu uzaktan,
"GÜLÜMSEDİ."
____________________

Süngü parıltıları bütün ufku kapladı
Derken kıpırdanışlar bomba gibi patladı.
Yürüdü sayısızca er, inlemekte yer, gök, su
Alçıtepe yönünde topların uğultusu.
İnsanlar kan içinde yuvarlanıp düşüyor.
Hatlar bozulup tekrar yeni biçim buluyor.
Sol kanatlar direnir, ne sağ kanat geriler.
Göz açıp kapayınca ölüyle dolmuş yerler.
Kabaran dalgalarla akığ geçmekte bu sel
Parçalanan kafa, kol, aşılan dikenli tel,
İnleyen, nara atan, koşuşup bağıranlar
Mehmetcik'e baş eğdi sahile doluşanlar.
________________________

"Bir vurulup, bin doğarlardı güne...
Alınlarında parlak ışıklar raksederek,
Yüzlerinde mutluluk gülleri açardı.
Başlarında kır çiçeklerinden taç,
Cennet kokuları saçardı.
Bir vurulup bin doğarlardı güne.
Göklerde milyonlarca gülle,
Kafa,
kol,
bacak,
Paramparça olmuş et, tırnak...
kan ve barut uçardı."
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
"Döğülüyor siperler, alem ateş içinde
Binlerce güneş batıp, doğar başka biçimde.

Yürüsün çelik orman, süngüler hep bilensin
Çanakkale geçilmez bütün dünya öğrensin.

Kurulu yay gibiler aşınca siperleri
Ölüm rüzgarlarıyla süpürdüler yerleri.

Bir adım toprak için verilir binlerce can
Irmaklar, çaylar değil, denize dökülür kan.

Kim der ölüm korkusu ayağı tutar diye ?
Hangi varlık bilerek böyle koşar ölmeye.

Coşar binlerce yürek, damarda atan o'dur.
Uğruna kan dökülür, ölünür vatan olur.

Meydan ölümün şimdi, biçilen ekin değil
İnsan ruhunu yenmek çelikle mümkün değil."

Z. Çavuşoğlu
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Binlerce kan çiçeği beslenir ateş ile
Gökte uçuşup gülle, yağmakta ölüm yere.

Siperler ölüm dolu, şişen, kurtlanan ceset
Salgın hastalıklarla kırılıp, yiten millet.

Hangi yürek dayanır böyle bir manzaraya
Şehit olan kurtuldu, binler girdi sıraya.

Baştan başa toprağı sulayıp kanlar ile
Bu ölümcül korkunun kelamı gelmez dile.

Bir yanda öğürenler, dövünüp talihine
Şikayetçi nazarla, koşup gider ölüme.

Yurarda yaz güneşi, çatlayan, çöken deri,
Savaşın zulümünden taşlaşmış yürekleri.

Bu nasıl bir gecedir, çökünce ufuklara
Deniz acıyla susup, gözyaşı döker kara.

Yüzbinlerce ölünün omuzlarında zafer
Ne yenilen hisseder, ne mutludur muzaffer.

Tepeler dümdüz oldu, ceset yığılı dağca
Kan gölünde boğuldu yeraltında karınca.

Nefretle beslemişler, damarlarda kan değil
Makinalar düşünür, bedendeki can değil.

YÜREKLERDE BARIŞ OL, İNSANCA YAŞAT BİZİ
TANRIM MUHTACIZ SANA KÜÇÜLTME SEVGİMİZİ.

______________________________

"Sabır denizinden geçtik.
Üstümüzde gök battaniyesi,
Uykusuz geceleri,
Açlığa,
yorgunluğa
ve susuluğa

"He !.." dedik.
Bin idik, bir bir eriyip bittik.
Yeniden doğup da siperler üstüne,
Düşmanı denize döktük.
Ölen, öldü.
Giden, gitti.
Sanki gökten düşüvermiş gibi binlerce damla,
Coşan, köpüren bu korkunç dalga,
DURULDU, BİTTİ !..
Düşmanlık kalmasın dedi bir ses.
Bir ses BARIŞTAN söz etti.
Ve yeni seslere gebe,
Ve sesler işte böyle silindi gitti.
"Ne diyelim,
Dileriz güzellikler ham gönüllerde birsin.
Çiçekler bezensin dört bir yanına evrenin.
Çatlayan toprak dile gelsin.
Yükselsin hep bir ağızdan barış türküsü.
Silaha uzanan el
GÜLE GELSİN.

Ne diyelim,
Dileriz güzellikler ham gönüllerde birsin.
Geçmişten ders alıp insanlar
ÖLMESİN..."

Z. Çavuşoğlu
 
Top