Yaradan'a Sitem...

yaren*

Herşey olması gerektiği gibi ;)
Özel üye
Geceleri seviyorum..Sessizliğinden midir yoksa,kirlilikleri görmemek için gözlerimi kapatmaya,çığlıkları duymamak adına kulaklarımı tıkamaya israf etmek zorunda kalmadığım enerjimi,düşünmeye ayırabildiğimden midir bilemiyorum..Bilmem de gerekmiyor zaten bu;filozofların işi nasılsa :)

Böylesi bir enerji tasarrufu halinde iken çocuk gözünden dünyayı yetişkinlere anlatan bir sergiyi anımsadım…2-3 yaş grubu çocuklara göre eşyaların boyutu;yetişkin insan boyutuna göre uyarlanıp aynı oranda büyütülmüştü..Manzara inanılmaz güzel bir o kadar da ürkütücü idi..Düşünsenize bir yemek masası ama siz masanın bırakın üstünü görmeyi,boyunuz ancak masanın bacağının yarısına kadar erişebiliyor..Dev asa koltuklar,dolaplar daha neler neler..Hepsi kocaman,erişilmez,yüksekler… Sıradan bir sandalyeye oturmak Everest’in zirvesine tırmanmaktan daha zor:))

Sergiyi düşünüp gülümserken muziplik geldi aklıma.Hani 23 Nisan’da makamlar 1-2 saatliğine de olsa devredilir ya çocuklara.Farz_ı misal dedim;Yüce Yaradan’ımız da böylesi şirin bir afacana 1 günlüğüne devretseydi makamını..Dünya nasıl olurdu acaba?? Ve başladım hayal etmeye..

Bir savaş anı canlandı gözümde birden..Mermiler,kurşunlar atan silahlar dönüşürmüş bir anda boya yahut su tabancalarına,bombardıman uçaklarından bombalar yerine yere doğru süzülürmüş rengarenk bonibonlar,şekerlemeler,gofretler,çikolatalar…

Benzin pompalarından kapkara ve uğruna canların yok edildiği o simsiyah sıvı yerine sıcak çikolata,muzlu süt,meyve suları akarmış..

Para denen kağıt parçaları,uçaklara,uçurtmalara ve kayıklara dönüşürmüş usta minicik ellerde;başlarmış maviliklerde süzülmeye..

Öğretmen çocuk,uykuya yenik düşmüş minik öğrencisi geç kaldı diye, onu öldüresiye döverek sonsuzluk uykusuna yollamazmış;uykuyu biraz fazla sevmesine kızıp....Azcık ağlasın diye saçını çekermiş şakadan.. Kaşlarını çatarak,kalem ile yaptığı bıyığının altından gülümserken muzipçe..

Doktor çocuk öyle severmiş ki mesleğini;bilirmiş CAN nasıl tatlıdır kendi sahibine.Kendi canı imiş gibi yanan;öylesine savaşırmış ki ölümle.Hiç bir hastası şifasız uğurlanmazmış onun şifahanesinden…

Allah,tereddütsüz söz de vermiş üstelik şirin ufaklığa.Değiştirmeyecekmiş onun yaptıklarını..

Ne güzel bir dünya deyip tam mutlu olmuş iken kendi kendime,insanın ham maddesi geldi bir anda aklıma…Yüce Yaradan,kutsal kitap da melekleri;ilahi ışık olarak tanımlanan “nurdan”,şeytanı;”ateşten”,insanı ise su ile karıştırılmış topraktan yani “çamurdan” yarattığını ve çocukların melekler ile eşdeğer olduğunu anlatmıyor muydu bizlere?.Yaradan elbette biliyordu;nasılsa “erişkin insan” denen çamurdan yarattığı varlığın,nurdan yarattığı bir çocuk kalbinin eseri olan tüm güzellikleri çamuru ile kaplayacağını hatta gün gelip çamurun tüm nurani özelliklerini yitirip;ateşi bile bastıracak kadar korkunçlaşacağını.Bir günlük vekili olan ufaklığın çocuk kalbini kırmayıp,Allah’ın tereddüt bile etmeden söz verişinde ki manayı o zaman anladığımda,mutluluğumun yerini acı bir hüzün kapladı.Ve Sabahattin Ali üstadın dizelerini hatırladım sonra….

Dertlerin kalkınca şaha

Bir sitem yolla Allah’a…

Bağışla beni Allah’ım..Ben de bir sitem yolladım sana..Hammaddemiz,dokunduğu her şeyi kirleten,çirkinleştiren çamurdan başka bir şey olamaz mıydı acaba!!!
 
Top