Yahya Kaptan(1891-1920)

wien06

V.I.P
V.I.P
Yahya Kaptan

(1891-1920)

Yahya Kaptan, kısa ömrü boyunca, hayatını serüvene çeviren bir cesarete sahipti. Henüz 29 yaşında iken hayata gözlerini yumduğunda, ismi zamana asılı kaldı. Tarihsel sürece etkisi, birkaç ömre sığacak kadar büyüktü. Peki, bu etki nasıl gerçekleşti?

1910 yılında, Makedonya’da, amcasına saldıran bir Bulgar’ı öldürüp dağa çıktığında, kendisi yazgısını da çizmiş oldu. Dağa çıkarken, yaşama koşullarını tükettiği kentler, Osmanlı egemenliğindeydi. Fakat, gerçekte bu bölgede Osmanlı otoritesi son derece sınırlanmış, gerilemiş ve çürümüştü. Uluslararası Jandarma gücü, sömürgecilerin Balkanlardaki gücünün göstergesiydi. Birer nüfus savaşına dönen yerleşim bölgelerinde, ulusçuluk, yüzyıllarca birlikte yaşayan, aynı otoriteye boyun eğen halkları birbirine düşürdü… Yangın, şaşırtıcı boyuttaydı: tam bir toplumsal cinnet yaşanıyordu.
Yahya Kaptan dışında, dağlar eşkıya ile doluydu. Sıradan eşkıyaların yanı sıra, bir çok ulusçu ve meşrutiyetçi çete bu dağlarda barınmıştı. Böylece Makedonya dağlarında bir “çete kültürü” oluştu… Örgütsel yapısı, hiyerarşisi, sıfatları gelenekseldi. Örneğin, çete reislerine “kaptan” denirdi. Kurtuluş savaşında ismi geçen bir çok “kaptan” bu gelenektendi.

Sırp çeteleri içinde yetişen Yahya Kaptan, kendi çetesini kurduktan sonra, Bulgarlara karşı mücadelesini sürdürdü. Bölgedeki ulusçu çarpışmaların bilinçli bir tarafı değildi. Fakat, doğduğu Köprülü kasabasında Bulgarların başlattığı katliamlarda doğal taraf oldu. Bulgar milliyetçilerin bölgedeki Müslümanlara yönelik baskılarına karşı direndi. Balkan Savaşları bittiğinde Sırplar tarafından onurlandırıldı. Ancak, kısa zaman sonra, bölgede kurulan yeni otoriteler, çetelerin hayat koşullarını ortadan kaldıracak kadar güçlendi. Yahya Kaptan için Makedonya’da var olma koşulları kalmadı. O da İstanbul’a yöneldi.

Dünya Savaşı başlamamadan önce İttihat ve Terakki liderlerinden Enver Paşa’ya bağlı olarak Teşkilat-ı Mahsusa kuruluyordu. Bu örgüt, güvenilir ve çete deneyimi olan bireyleri arıyordu. Osmanlı ordusunun yanında, bilgi toplamak, sabotaj ve karşı propaganda gibi görevleri üstlenmek üzere kurgulanan örgüt, Yahya Kaptan’ın hayat biçimine uygundu. Örgüte katılma teklifi gelince hemen kabul etti. Teşkilat-ı Mahsusa içinde bulunduğu sürede iki görev üstlendi. İlkinde, Sırplara karşı sabotaj eylemleri gerçekleştirdi. İkincisinde ise Halil Paşa’nın Irak cephesindeki mücadelesinde, Arap aşiretlerinin çöl çeteciliği taktiğine, “karşı-çeteci” eylemler üretti.

Dünya Savaşı koşullarında, İttihat ve Terakki’nin ünlü silahşörü Yakup Cemil ile Irak Cephesi’nden dönerken tanışan Yahya Kaptan, onun coşkusundan, diriliğinden oldukça etkilendi. Yakup Cemil’in idealinin bir parçası oldu. Yeni bir kabine kurmak için başlattıkları mücadelede tutuklanıp yargılandılar. Yakup Cemil idam edildi, Yahya Kaptan Irak’a sürgüne gönderildi.

I.Dünya Savaşı bittiğinde, Osmanlı orduları merkeze çekilirken, Yahya Kaptan da İstanbul’a geldi. Fakat, İstanbul’da iklim değişmişti. Artık, Mondros Ateşkes Antlaşması koşulları vardı. Osmanlı Hükümdarı meşrutiyete son vermiş, meclisi kapatmıştı. Hükümdar, İtilaf Devletleri’nin ve özellikle İngilizlerin desteği ile var olmayı kurguladığından, İtilaf Devletleri’nin doğal müttefiki haline gelmişti. Kurduğu hükümet de bu doğrultuda bir perspektife sahipti ve en sert yüzünü “İttihatçılara” gösteriyordu.

İttihatçılık, Osmanlı ülkesinde Mondros’a kadar öyle yaygın bir eğilimdi ki, askerlerin bir çoğu İttihatçı veya İttihatçılık sempatizanıydı. Bürokrasi İttihatçılığa göre şekillenmişti. Osmanlının son 20 yılına İttihatçılık damgasını vurmuştu. Teşkilat-ı Mahsusa da İttihatçıların kurduğu bir örgüttü ve hemen dağıtıldı. Yahya Kaptan da bu “önyargıdan” nasibini almıştı. İstanbul’da yaşayabileceği koşullar kalmamıştı.

Eski İttihatçıların kurduğu gizli örgütlerden en önemlisi olan Karakol Cemiyeti’nin Menzil gurubuna katıldı. Yenibahçeli Şükrü Bey liderliğindeki Menzil Gurubu, Anadolu’da başlaması olası mücadeleye malzeme ve insan aktarımını sağlamak için Kocaeli Yarımadası’nı kontrol altında tutmayı amaçlamıştı.

Kocaeli Yarımadası, Makedonya koşullarına benziyordu. Dağlar eşkıya doluydu. Bunların bir kısmı, tıpkı Makedonya’da olduğu gibi sıradan eşkıya iken, bir kısmı, özellikle Rum eşkıyalar, “ulusçu” bir kültüre sahipti. İtilaf Devletleri de azınlıkların “çete” eylemlerini destekliyordu.

İtilaf Devletleri, Kocaeli Yarımadasına özel bir önem vermekteydi. Tasarladıkları Boğazlar Bölgesi ve Anadolu’dan gelecek tehlikelere karşı kilit bir konumda olan yarımadanın kontrolde tutulması, özellikle İngiliz Hükümeti’nce elzem kabul edilmekteydi.

Yahya Kaptan, bölgeye geldiğinde, bölgedeki çeteler, Karakol Cemiyeti’nin bu bölgedeki üyelerince, özellikle Dr. Fahri Can tarafından, eylemleri denetlenecek bir yapıya kavuşmuştu. Yüzbaşı Nail ve Binbaşı Necati, bu yapının askeri kanadını oluşturuyordu. Her ikisi de Osmanlı askeri sıfatı sürdürürken, Karakol Cemiyeti üyesi idiler. Yenibahçeli Şükrü Bey’e bağlı çalışıyorlardı.

Bölgedeki eşkıyalar ve Karakol Cemiyeti’nin örgütlediği yapı birleştirildi ve başkanlığına, lider kişiliği ve deneyimi ile Yahya Kaptan getirildi. Karakol Cemiyeti’nin Başkanı Kara Vasfi Bey, ülkeyi terk etmiş olmasına karşın, Teşkilat-ı Mahsusa kasasını elinde bulunduran ve ödeme hakkı bulunan Enver Paşa’nın örgüte gönderdiği paralardan, zaman zaman Yahya Kaptan’ın liderliğindeki örgüte de aktarma yapıyordu.

Böylece, bölgedeki azınlık örgütleri, İtilaf Devletleri, İstanbul Hükümeti ve Karakol Cemiyeti Kocaeli Yarımadası’nın denetimi için bir mücadele başlatmış oldular. Bu mücadele Mustafa Kemal’in Anadolu’da kurduğu ulusal örgütle yeni bir boyut kazandı.

Sivas Kongresi ile bütün ulusal güçlerin bir çatı altında toplanmaya başlaması ve Heyet-i Temsiliye’nin kuruluşu, Kocaeli Yarımadasındaki güçler çatışmasını hızlandırdı. Temsil Heyeti’nin egemenliğine girmek istemeyen ve bağımsız hareket etmek isteyen Karakol Cemiyeti ile Temsil Heyeti ve özellikle Mustafa Kemal Paşa arasında bir gerginlik başladı. Bu gerginlik Kocaeli Yarımadasına da yansıdı.

Yahya Kaptan, Kocaeli Yarımadasında örgütünü sağlamlaştırdıktan sonra Mustafa Kemal Paşa’ya bağlılığını bildirdi. Böylece, Karakol Cemiyeti yerine Temsil Heyeti’ne bağlanmış oldu. Bağımsızlık mücadelesinin bir parçası olma kararı, Kocaeli Yarımadası’nda birbiriyle çatışan güçleri korkuttu… İtilaf Devletleri, İstanbul Hükümeti ve Karakol Cemiyeti, Ulusal mücadele karşısında “çıkar” birliği ile bir ittifak oluşturdular. Bu ittifakın oluşmasında, İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin katkısı, pek olasıdır.

Temsil Heyeti ile simgeleşen ulusal direniş, kırılma yeri sayılabilecek bir noktada; Kocaeli Yarımadası’nda, ulusal direnişin karşısında yer alan ittifak ile mücadele etmeye başladı. Bu mücadelenin simgesi Yahya Kaptan’dır. Bu mücadele çok çetin ve ilginç manevralar barındırıyordu. Yahya Kaptan ile Temsil Heyeti arasındaki ilişkinin kesilmesine yönelik taktikler uygulanıyordu.

Yahya Kaptan, ulusal mücadelenin Kocaeli Yarımadası’ndaki temsilcili olmakla; İtilaf Devletleri’ne, yerel ulusçu örgütlere, Karakol Cemiyeti’nin baskılarına, İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin oyunlarına ve elbette İstanbul Hükümetinin Jandarma kuvvetine karşı mücadele etmek zorundaydı. Zaman zaman küçük yılgınlıklar yaşasa da, mücadeleyi hiç bırakmadı.

Ulusal mücadele karşıtı güçler, Temsil Heyeti’nin Yahya Kaptan’a desteğini zayıflatmayı başaramamış olsalar da, Heyeti Temsiliye’nin bölge ile iletişimini telgraf tellerini keserek bir süre engellediler. Böylece, İstanbul Hükümeti’nin Jandarma Komutan Vekili Hilmi Bey komutasındaki askeri birlik, destek alma olasılığı kalmayan Yahya Kaptan’ı Tavşancıl’da kuşattı. Yahya Kaptan, tutuklandıktan sonra, pınarda su içerken öldürüldü.

Mustafa Kemal Paşa, bu trajik ölüm karşısında çok etkilendi. Nutuk’ta, Yahya Kaptan olayına yaklaşık 20 sayfa yer veren Mustafa Kemal Paşa, Yahya Kaptan’ı, devrim tarihimizin en önemli kişiliklerinden biri olarak görür. Bazı anlatılarda, Yahya Kaptan’ın heykelinin dikilmesi istediğini de söylemiştir.

Yahya Kaptan öldürüldüğünde (8 Ocak 1920) henüz otuz yaşını doldurmamıştı. Kocaeli Yarımadası’nda, Yahya Kaptan’dan sonra, o düzeyde bir direniş lideri çıkmadı. Bu durum, Yahya Kaptan’ın rolü ve öneminin en güçlü göstergesidir. O, ulusal mücadelemizin Kocaeli Yarımadası’ndaki görüntüsüdür. Bu nedenle Yahya Kaptan ismi, ulusal mücadele ve Türk Devrimi ile organik bağa sahiptir. Cumhuriyet varoldukça, Yahya Kaptan ismi de var olacaktır.


ŞENER AKSU
Atatürk İlkeleri ve Inkılap Tarihi Bölümü
Öğretim Üyesi
 
Top