• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Yahudi kültürü

Suskun

V.I.P
V.I.P
yahudi_resim.gif
Tarihçe
Robert Schild
Sitemizin bu bölümünde, Türk Yahudileri'nin yaşamı, gelenekleri, müzikleri, bazı özgün yemek tariflerine kadar varan kendilerine has özellikleri, öte yandan yüzyıllardır yaşamakta olan bu ülkeye sağlamış oldukları katkıları tanıtılmaya çalışılacaktır.

Türkiye, ender ülkelerde görülebilen bir "halklar mozaiğini" oluşturuyorsa, bu sağlıklı birlikteliğin küçümsenmeyecek unsurlarından biri de, bir yandan çağdaş yaşama ayak uydururken, aynı zamanda dinlerine ve geleneklerine bağlılıklarını korumuş olan Yahudi toplumudur.

Türkiye Cumhuriyeti'nde bugün, büyük çoğunluğu İstanbul'da olmakla birlikte, 20 bini aşkın Yahudi yaşamakta. Peki, bu halk topluluğu ülkemize nerelerden gelmiş ve nasıl bir gelişmeye uğramıştır?

Türkiye Yahudilerinin Kısa Bir Tarihi


Anadolu'da Yahudi yaşamının hangi çağda başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, Ege Bölges'nde yapılmış olan bazı kazılarda .İ.Ö. 4. yüzyılda bu halk topluluğunun izlerine raslanmıştır. Öte yandan, daha bu dönemden de önce, Fenikeli tüccarların bazı Yahudi esirlerini, Önasya Yarımadasında yaşamakta olan Yunanlılara köle olarak sattıkları biliniyor. Daha sonraları, gerek Büyük İskender'in generalleri, gerekse Amasya'lı coğrafyacı Strabon, hep Anadolu'daki Yahudi halklardan sözederler.

Bizans döneminde ise, artık yazılı belgelere dayanılarak, imparatorluğun bir çok kentlerinde oldukça kalabalık Yahudi cemaatlerinin olduğu biliniyor. Ne var ki, Ortaçağ Hıristiyan dünyasının tümünde olduğu gibi, Bizans buyruğu altında da bu halk topluluğunun yaşam şartları günden güne güçleşmekteydi. Yahudilere uygulanan özel vergiler veya kanunlar, onların mesleki ve sosyal yaşamlarını önemli ölçüde kısıtlamaktaydı.

11. yüzyılda Bizanslılara karşı önemli bir tehlike yaratan Selçuklular dönemi, bu topraklarda yaşayan Yahudiler için kısmî bir rahatlama getiriyor. Nedeni ise, Bizans zulmünden usanmış olduklarından, Selçuklu Beyliklerinin daha yumuşak siyasetine sığınmalarıydı. O dönemde ülkenin çeşitli bölgelerinde, örneğin Sinop, Konya, Bursa gibi ayrı bucaklarda, daha iyi şartlarda gelişebilmiş Yahudi cemaatlerinden söz edilebilmektedir.

Osmanlı dönemi ise, Türkiye Yahudileri'nin gittikçe belirli bir rahatlığa kavuşacağı ve bu nedenle dıştan gelen göçlerle de, çoğalacağı yüzyılları kapsar. Toplumun bu "gelişme dönemi", Orhan Bey'in Bursa'yı fethetmesi ve özel bir ferman ile Ets haHaym Sinagogu'nun kurulmasına izin vermesiyle başlar. Ardından Edirne, İzmir ve nihayet İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu'nun önemli Yahudi yerleşim merkezleri arasına girecekti. Özellikle İstanbul'un fethi ve başkent olmasının ardından, Saray kapıları bazı Yahudi bilginlerine açılmış ve bu halk topluluğunun itibarı gittikçe yükselmeye başlamıştı.

Sultan II. Bayezit'in 1492 yılında yurtları İspanya'dan kovulan onbinlerce Yahudiye Osmanlı kentlerinin kapılarını açmasıyla, günümüz Türkiye Yahudi toplumunun asıl temelleri atılır. Osmanlı İmparatorluğu'nun tüm büyük liman kentleri yanısıra, Edirne, Manisa ve Amasya gibi kentlere de yerleşen İspanyol Yahudileri, kendi zanaatları arasında silah yapımı ve matbaacılığı beraberlerinde getirmiş, ayrıca kısa süre içinde ülkenin çeşitli vilayetlerinde idari ve mali mevkilere de atanmışlardır. Bu bağlamda, II. Bayezid'in, Yahudileri ülkesinden kovan İspanyol kralı Ferdinand hakkındaki şu sözleri tarihe geçecekti: "Böyle bir kralın zeki ve akıllı olduğunu söyleyebilir misiniz? Kendi ülkesini fakirleştiriyor ve benim imparatorluğumu zenginleştiriyor!"

16. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu'nun en parlak çağı olduğu gibi, bu topraklarda yaşamakta olan Yahudi toplumunun da en önemli isimlerini yetiştirdiği dönem sayılır. Yasef Nasi, devletin maliye ve diplomatik faaliyetinde önemli roller oynamış, Amon Ailesi Bâbıâlî'ye en büyük doktorlarını vermiş, Salamon Ben Natan Eşkenazi, Salamon Aben Yaeş ve Ester Kira gibi önemli kişilikler ise, Osmanlı padişahları ile Batı devletleri arasında ilişkileri sağlamışlar ve dış politikada önemli gelişmelere önayak olmuşlardı.

17.Yüzyılda duraklamaya giren Osmanlı Devleti, bu durumunu Yahudi nüfusuna da hissettirmiştir. Ekonomik yaşamı vasatın altında seyreden bu topluma ayrıca uygulanan birtakım baskılar (özel kıyafetler zorunluluğu, dahası onlara has bir kıyafet vergisi), yaşamlarını zorlaştırmıştı. Bu arada, yüzyılın ortalarında İzmir'de ortaya çıkan ve kendini "mesih" olarak ilan eden Sabetay Sevi ile ilgili tartışmalar, Yahudiliğe gölge düşürecekti. Sevi'nin ölümünün ardından, düşüncelerini izleyen bir grup Yahudi, Müslümanlığı yeğleyerek özellikle Selanik'te,"Dönmeler" olarak kendilerinden söz ettirmeye başladılar. Bu arada, gerek bu kentte gerekse İzmir'deki Yahudiler, İstanbul yanısıra Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük ve zengin cemaatlerini oluşturuyorlardı.

18. Yüzyıl, başta III.Ahmet'in ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa'nın dönemlerinde, Yahudilere karşı sürdürülen baskılar ile başlar. Cemaatin Saray ile ilişkileri, tüm zamanların en alt düzeyine ulaşmıştı. Daha çok içlerine kapanık bir dönem yaşayan Osmanlı Yahudilerinin o dönemde ekonomik, sosyal ve kültürel bir çöküntü içerisinde bulundukları görülüyor.

19. Yüzyılda Yahudiler, bu durgunluklarından uyanmaya başlamışlar, en başta III.Selim'in bir çağrısına uyup, Bahriye'ye katılarak vatanın savunmasında yer aldılar. Ardından gelen Yeniçeri ocağının dağılması, Yahudiler üzerindeki denetimsiz baskıların büyük ölçüde azalmasına neden oldu. Ancak asıl olumlu gelişme, azınlıklara resmi olarak Müslümanlar ile aynı hakları tanıyan Tanzimat Fermanı ile yaşanacaktı: 1859 Gülhane Hattı-ı Hümayun'u ile bir yandan üzerlerindeki haraç kâbusu kalktı, beri yandan orduya ve devlet memurluğuna alınabilme hakları doğdu. O dönemlerin ileri gelen Osmanlı Yahudileri arasında, en başta Sadrazam Mustafa Reşit Paşa'nın danışmanı, banker Avram Kamondo olmuştur ki, bu önemli şahsiyet, İstanbul'dan başlamak üzere Osmanlı Yahudilerinin eğitim ve kültür gereksinmelerine büyük mali katkılarda bulunmuştu. Sultan Abdülmecit döneminde, 1843 yılında İzmir'de kurulan Judeo-espanyol dilindeki ilk Türk Yahudi gazetesi dikkat çekicidir; Abdülaziz saltanatı sırasında ise, Yahudi cemaatinin ilk örgütlenmesini sağlayan "Hahambaşı Nizamnamesi", 12 laik yönetici ve 4 hahamdan oluşan bir kurul tarafınca hazırlanarak resmen tebliğ edilir (1865).

Cumhuriyet Dönemi
Türkiye Yahudilerinin bu dönemdeki yaşamı, ilginç bir beyanla ile başlar. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içinde kalan azınlıklara hak ve imtiyazlar tanıyan Lozan anlaşması, Yahudilerin haklarını da tanımlarken, Türkiye Yahudi cemaatleri, bu haklardan resmen vazgeçtiklerini beyan ederler. Dahası, böylece birtakım önemli ayrıcalıklara kavuşacak olan birçok yabancı uyruklu Yahudiler, Türk vatandaşlığına geçerek, yüzyıllardır birlikte yaşamış oldukları Türk halkı ile kader birliklerini böylece dışa vururlar.

Ne var ki, Lozan öncesi olduğu gibi, 1930'lu yıllarda da "Tasviri Efkâr", "Cumhuriyet" ve "Son Saat" gibi gazeteler ile "Milli İnkilap" gibi dergilerde, sürekli bir Yahudi düşmanlığı sergilenmekteydi. Başta bu yazıların etkileşimi ile, 1934'de Çanakkale'de Yahudilere karşı ticari bir boykot ilan edildi, hemen ardından ise Trakya'nın bazı kent ve kasabalarında Yahudi ev ve dükkânlarına karşı saldırılar düzenlendi. Bunun üzerine İnönü hükûmeti bu "antisemit" hareketleri kınadı, faillerini cezalandırmak ve tedbir almak güvencesini verdi.

Nazi döneminde Avrupa'yı kasıp kavuran Yahudi düşmanlığı, Türkiye'deki bazı çevrelerce de körüklenmeye çalışılmışsa da, Başbakan Celal Bayar'ın "Yurdumuzda bir Yahudi meselesi yoktur... Dış etkiler altında yapmacık bir Yahudi sorunu yaratmaya niyetimiz yoktur" sözleri, devletin resmi tutumu olduğu gibi, gerçek politisını da aksettiriyordu. Ne var ki, 1942 yılında kabul edilen Varlık Vergisi'nden, yüzlerce Yahudi ailesi de nasibini almıştır. Kaldı ki, servetlerini kat kat aşan vergi borçları çıkartılan birçok Yahudi işadamı, bu yüksek tutarlarını ödeme olanakları bulunmadığı için, doğu Anadolu'ya sürülmüş ve Aşkale gibi kamplarda tutsak tutularak ağır bedeni işlerde zorunlu olarak çalıştırılmışlardı.

Varlık Vergisi ve 1955 yılında cereyan eden, asıl hedefi Rum toplumu olan "6-7 Eylül" olayları sırasında oluşan yağma hareketleri, ne yazık ki, binlerce Türkiye Yahudisinin, asırlar boyunca refah içinde yaşamış oldukları toprakları terkederek başka ülkelere göç etmelerine neden olmuştur.

Ülkemizde bugün yaşamakta olan 25.000 kadar Türkiye Yahudisi, büyük çoğunlukla İspanya kökenli olup, 500 yıl önce beraberlerinde getirdikleri din ve geleneklerini, Türkiye'nin çağdaş koşullarına uydurmuş, kendi okulları, hastaneleri, ihtiyarlar yurtları, kültür kurumları ve gazeteleri ile erkin ve rahat bir yaşam sürdürmektedirler. Aralarında tüccar ve işadamları olduğu gibi, mühendis, mimar gibi teknik konulardan reklamcılığa kadar çeşitli mesleklere sahip olanları, beri yandan bilim adamları ve sanatçılardan oluşan ve gittikçe gelişen entellektüel bir çevreleri vardır.

Kaynakça
Türkiye Yahudileri konularında daha ayrıntılı bilgiler edinmek isteyen okurlarımıza, özellikle aşağıdaki kitaplar önerilir:

Türkiye Yahudileri - M. Sevilla-Sharon-İletişim Yayınları, 1992
Türk Yahudileri Tarihi - N. Güleryüz-Gözlem Yayınları, 1993
Türkiye Cumhuriyetinde Yahudiler- A. Levi-İletişim Yayınları, 1996,
Osmanlı ve Türk Yahudileri - Y.Besalel-Gözlem Yayınları, 1999
Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri-Bir Türkleştirme Serüveni (1923-45) - R.N.Bali- İletişim Yayınları, 1999
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Bayramlar

Tu-Bişvat
Tarımsal takvimin ilk günü olan Tu-Bişvat Bayramı'nda ağaç fidanlarının dikilmesi gelenek haline gelmiştir. Museviler'in "Ağaç Bayramı" olarak kutladığı bu bayram (2001'de 8 Şubat), "Beraha las Frutas" olarak da bilinir. Bu günde meyve yeme geleneği hâlâ sürmektedir.

Purim
Musevilerin, bazı ülkelerde festival boyutları kazanan bu bayramından bir gün önce, özellikle Ester ismini taşıyanlar oruç tutar. Mordehay'ın yeğeni Ester, Kral Ahaşveroş tarafından beğenilerek kraliçe ilan edilir. Kralın veziri Aman, önünde diz çökmeyi reddeden Yahudi kavmini imha etmek için kralı ikna etmeye çalışır. Kraliçe Ester, bu durumu önlemek için kavminin üç gün boyunca oruç tutmasını ister. Kendisi de oruç tuttuktan sonra kralın huzuruna çıkarak Yahudilerin öldürülmesini engeller. Böylece Adar ayının 14. günü bayram ilan edilir (2001'de 9 Mart).

Pesah
"Pesah" kelimesinin sözlük karşılığı "üzerinden geçmek, atlamak"tır. İsrailoğulları'nın yüzyıllar önce Mısır'daki esaretten kurtulmaları anısına kutlanır. Tanrı, İbraniler'e eziyet eden Mısır halkını cezalandırmak için her ailenin ilk çocuğuna felaket yağdırdığında Museviler'in evlerini atlamıştı. Bu anıyı korumak için Musevi ailelerin ilk erkek evladı, Pesah Bayramı arefesinde oruç tutar. (2001'de 8 Nisan). Bugün hâlâ süren Pesah Bayramı'nda "hamursuz" (Matsa) yeme geleneğinin kökü de bu olaya dayanır. İsrailoğulları Mısır'dan çıkarken, hazırladıkları hamurların mayalanmasına vakit kalmamış, bu yüzden yolda "hamursuz" diye anılan mayasız bir ekmek yemek zorunda kalmışlardır.

Lag Laomer
Lag Laomer'in Musevilerde kutsal bir gün olarak kabul edilmesi birçok tarihi olaya dayanır. Bunların en önemlisi yaklaşık 19 asır önce, zamanın en önemli bilginlerinden Rabi Akiva'nın yetiştirdiği değerli öğrencilerin çoğunun hayatına mal olan ve "Omer" dönemi başında ortaya çıkan bir salgının, bu dönemin 33. gününde aniden son bulmasıdır. Bu tarihi olay anısına, "Omer" döneminin ilk 32 gününde düğün vs. hiçbir kutlama yapılmaz. 33. gün olan Lag Laomer'de ise neşelenmek, evlenmek caizdir. (2001'de 11 Mayıs)

Şavuot
"Turfandalar Günü" ya da "Hasat Bayramı" olarak da kabul edilen Şavuot, ilk tahılın toplanmasıyla başlayıp 7 hafta sonra buğday hasadı ile sona eren 50 günlük dönemin sonunda kutlanır (2001'de 28 Mayıs). Musevilerin bu bayramının önemli özelliği Hz. Musa'ya "10 Emir"in bu günde verilmiş olmasıdır.

Tişa Be-Av
Birinci Beth Amikdaş'ın Babilliler, İkinci Beth Amikdaş'ın ise Romalılar tarafından yıkıldığı gün olan Av ayının 9'u (2001'de 29 Temmuz), Museviler'in matem günü olarak kabul edilir ve iki günbatımı arasında oruç tutulur.

Roş Aşana

Musevilerde yeniyıl bayramı olarak kutlanan Roş Aşana (2001de 18 Eylül), Tanrı'nın huzurunda bütün günahlardan arınılan gündür. Bu günde dost ve akrabaların yeni yılları kutlanır. Dargınlıklar biter. Biraraya gelen aileler, aile reisinin söylediği "Kiduş" ile yeni yıla girerler.

Yom Kipur
Dini bayramlar arasında özel yeri olan Yom Kipur'da (Büyük Oruç Günü), Museviler iki gün batımı arasında aralıksız oruç tutup dua eder (2001'de 27 Eylül). Oruca başlanan gece "Kal Nidre" (Adaklar) okunur, yerine getirilmeyen vaatlerden ötürü Tanrı'dan af dilenilir.

Sukot
Museviler tarafından, İsrailoğulları'nın yüzyıllar önce çölü geçerken çardaklarda yatıp kalkmalarının anısına kutlanır (2001'de 2 Ekim). "Hasat Bayramı" olarak da bilinen Sukot'un en önemli simgeleri, Suka (çardak) ile Lulav adı verilen ve çeşitli bitkilerden oluşan bir demettir. Lulav'ın bayram günü sabah duasında elde tutulması Sukot'un bir özelliğidir.

Hanuka
Asırlar önce Matatyau Ahaşmonay ve beş oğlu, Kudüs şehrinde eski Yunanlılar tarafından kapatılan Kutsal Mabed'in (Beth Amikdas) yeniden açılmasını sağlarlar. Bu arada mabeddeki kandilin (Menora) yakılması için sadece bir günlük yağ bulunabilir. Ancak bir mucize gerçekleşir ve kandil sekiz gün boyunca hiç sönmeden yanar. Museviler'in, Kislev ayının 25. günü (2001'de 10 Aralık) başlayan Hanuka (Işık) Bayramı, bu olaya dayanır. Sekiz gün boyunca her gün mum sayısı birer tane artırılarak yakılan Hanukiya (dokuz kollu şamdan), bayramın önemli bir simgesidir.




YAHUDİ YEMEKLERİ

Salata de pişkado (Balık Salatası)
Gürcü Usulü
Malzeme
1 kg. mezgit veya kırlangıç balığı
1 adet havuç
1 adet kereviz
1 adet patates
1 adet yeşil biber
1 adet domates
1 adet soğan
2 demet taze soğan
1 demet maydanoz
½ bardak limon suyu
1 kahve fincanı ayçiçeği yağı
Yapılışı
Balıklar, havuç, kereviz, pataes, soğan, yağ ve tuzla haşlanır. Soğuduktan sonra kılçıkları ayıklanır ve küçük küçük doğranır. Üzerine kıyılmış taze soğan, maydanoz, domates, biber ve limon suyu katılıp servis edilir.

kabak.jpg

Almodrote de kalavasa (Kabak Böreği)-8 Kişilik
Malzeme


2 kg. kabak
4 dilim ıslatılmış bayat ekmek içi
2 yumurta
1.5 kahve fincanı ayçiçeği yağı
100 gr beyaz peynir
1 su bardağı rendelenmiş kaşar
Tuz
Dereotu
Yapılışı
Kabaklar soyulup rendelenir, elle iyice sıkılır. İçine ekmek içi, yumurtalar, yağ, peynirler, ince kıyılmış dereotu, tuz ilave edilip iyice karıştırılır. Dibi yağlanmış ve unlanmış tepsiye bu malzeme yerleştirilip üzerine rendelenmiş kaşar serpilir ve fırında pişirilir.

fasulye.jpg

Espinaka kon avas (Kuru fasulyeli ıspanak)-8 Kişilik
Malzeme

1.5 kg. ıspanak
1 su bardağı kuru fasulye
1 kahve fincanı ayçiçeği yağı
2 kepçe et suyu
1 çorba kaşığı salça
Bir tutam tuz
Yapılışı
Ispanaklar yıkanıp çok ince doğranır, haşlanır ve süzülür. Kuru fasulyeler bir gece önceden suda bekletilip haşlanır. Bir tencerede yağ ile salça biraz kavrulur, içine kuru fasulyeler ve ıspanak karıştırılarak konur, et suyu ve tuz ilave edilir. Su ile örtülerek orta ateşte pişirilir.

Ojas de parra kon avas (kuru fasulyeli asma yaprak)
İzmir Usulü
Malzeme

250 gr. asma yaprağı
250 gr kıyma
½ kahve fincanı pirinç
2 su bardağı kuru fasulye
1,5 kahve fincanı ayçiçeği yağı
Tuz, karabiber
½ demet maydanoz
1 limon suyu
Yapılışı
Yapraklar tuzlu suda biraz haşlanır. Kıyma, pirinç, karabiber, tuz ince kıyılmış maydanoz, yarım limon suyu ile yoğrulur. Süzülen yapraklar bu kıyma harcı ile doldurulur. Bir tencerede kuru fasulyeler haşlanır. Bir tepsiye biraz ayçiçeği yağı koyulup üstüne yaprak dolmaları dizilir. Üstünü kaplayacak kadar kaynar su ilave edilerek ateşte biraz pişirildikten sonra üzerlerine kuru fasulyeler koyulur ve hafif ateşte pişirilir.



1yahudi_sin.jpg

Sinagoglar

Ahrida Sinagogu
1400'lü yıllarda Makedonya'nın Ohri kasabasından gelen Yahudiler İstanbul Balat'ta bir Sinagog inşa ettiler. Teva'sını da (dua okuma kürsüsü) bir rivayete göre Nuh'un Gemisi'ni, bir başka rivayete göre de Sefarad'ları (İspanya'dan göç eden Yahudilere verilen ad) İspanya'dan Osmanlı topraklarına getiren kadırgaları simgelemek için gemi pruvası şeklinde yaptılar. 550 yıldır aralıksız hizmet veren bu sinagog tarih boyunca hem dini hem de sosyal açıdan pek çok önemli olaya mekan oldu.

17.yy.da kendisini Mesih ilan eden Sabetay Sevi'nin İstanbul'a geldiğinde vaaz verdiği iddia edilen Ahrida Sinagogu'nda, Osmanlı-Rus savaşına (93 seferi) katılan Osmanlı Ordusu'nun zaferi için 18 Mayıs 1877'de düzenlenen ve Sadrazam İbrahim Edhem Paşa ile üst düzey görevlilerin de katıldığı bir dua töreni yapıldı. 2. Dünya Savaşı'nda da, seferberlik döneminde bir süvari müfrezesi Ahrida Sinagog'unda barındı.

Yıllar boyunca sayısız Bar-Mitzva (13 yaşına gelen Musevi erkek çocuğun ibadet topluluğuna kabulü ve ergenlik töreni) töreninin yapıldığı Sinagog'taki düğünler bütün Balatlılar'ın unutamayacakları anlara sahne olurdu. Gelinin denizdeki balıklar gibi doğurgan olması için, sinagog içindeki görkemli düğün töreninden sonra kapı dışına serilen bir halı üzerine, içinde levrek balığı olan bir tepsi konur, gelin bunun üzerinden atlayarak dışarı çıkardı. İsrail'e karsı olan ve hatta yahudilere karşı olan bir terorist grubun, Karaköy'deki Neve Şalom'a düzenlediği kanlı baskından sonra, İstanbul'daki bütün sinagoglarda olduğu gibi Ahrida Sinagogu da sadece hafta içi ve randevu alınarak geziliyor. Bütün sinagoglarda her Cumartesi sabahı ayin var. Çünkü her Cumartesi Museviler için Şabat yani en kutsal gün. Cumartesi günleri Museviler çalışmıyor, günü ibadetle geçiriyor, akşam da bütün aile toplanıp dua ediyor ve birlikte yemek yiyor. Ahrida Sinagogu'nu gezmek için 22 Aralık'ı seçerseniz, Hanuka (Işık) Bayramı kutlamalarını da görürsünüz. Hanuka Bayramı, Kislev ayının 25. gününden başlayarak (bu yıl 22 Aralık) sekiz gün boyunca kutlanır. Hanuka Bayramı'nda yakılan Hanukiya'daki (dokuz kollu şamdan) ilk mum Şamaş adını taşıyor. Dualar eşliğinde yakılan Şamaş'ın yanısıra sekiz gün boyunca her gün bir mum yakılır ve Hanukiya ışıl ışıl olur. Birinci mum Tanrı'nın "ışık olsun" deyişini anımsatır, 2. mum Tora'yı (Kutsal kitap) simgeler, 3. mum "Adalet", 4. mum "Merhamet", 5. mum "Kutsallık", 6. mum "Sevgi", 7. mum "Sabır", 8. mum da "Cesaret" ışığıdır.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Sözlükçük

Robert Schild​

Yahudi dünyasının terimlerini kapsayacak ayrıntılı bir sözlüğün bu sitede yer alması, kuşkusuz ki olanak dışıdır. Beri yandan, yazılarımıza göz gezdirip Yahudi kavramlarına yakın olmayan okurların, yazılarda geçen belli başlı terimlerin kısa bir tanıtımını aşağıda bulabileceklerdir.

Agada : Pesah bayramı öngecesinde, tüm ailenin birlikte katıldığı akşam yemeği boyunca, İsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışlarının anlatıldığı uzun öykü.
Akheda : Tanrı'nın, Hz. İbrahim'in oğlu İshak'ı kurban etmesini emretmesi ile ilintili olan bu terim Yahudi felsefesinde, bireyin yakınlarını ve kendisini Tanrı'nın arzusu ışığında kurban etmesini simgeliyor.
Aseret Yeme Teşuva: Roş Aşana ile Yom Kipur bayramları arasında olan, Tişri ayının ilk on "tövbe" günü. Bu günler boyunca Avinu Malkenu duası, Sinagog'da günde ikişer kez okunur.
Aşkenaz : İbranice olarak "Alman" anlamında olan bu sözcük, başta Batı, Orta ve Doğu Avrupa Yahudilerini tanımlar. Aşkenazlar Ortaçağ Almancası, İbranice ve bazı Slav dillerinin bir karışımı olan ve İbranice harflerle yazılan Yidiş dilini konuş- maktaydılar ki, bu dil günümüzde kullanımını yitirmek üzeredir.
Avinu Malkenu : Aşeret Yeme Teşuva günleri boyunca ikişer kez okunan, kendine has bir ezgisi olan, uzunluğu ve kıta sayısı (25 ile 53 arası) yöreden yöreye değişen "Babamız, Hükümdarımız" başlıklı, Tanrı'yı yücelten özel bir dua.
Bar-mitzva : İbranice olarak "görevin oğlu" anlamına gelen bu sözcük, bir erkek çocuğunun 13 yaşını bir gün geçtiğinde, dini bir tören ile olgunluğunu kazanmasını tanımlar. Bu günden başlamak üzere çocukluk bir anlamda bitmiştir ve bar-mitzva yapmış olan genç, artık tüm dini görevlerini yerine getirmekle yükümlüdür.
Bat-mitzva : Bar-mitzva'nın kızlar için uygulanma biçimi - buradaki yaş sınırı ise,"12 yıl ve bir gün"dür.
Bet Amikdaş : Kudüs'te kurulmuş Birinci ve İkinci Tapınak için kullanılan dini tanım.
Converso : XV. Yüyzıl içerisinde, İspanya'daki kıyımlar ve engizisyon mahkemelerine bir çeşit tepki olarak, kısmen gerçekten, kısmen ise salt göstermelik olarak dinlerini Hıristiyanlığa çeviren Yahudilerin tanımlanması.
Diaspora : Önce Babil İmparatorluğu, daha sonra ise Romalılar tarafınca yaşamış oldukları eski İsrail topraklarından kovulmalarının ardından, Yahudilerin diğer ülkelerdeki yaşamının genel olarak tanımı.
Halila : Yahudi dinine göre uygulanmakta olan İbrani "ay takvimi" ile dini bayramların gösterildiği bir çeşit cep takvimi.
Hanuka : M.Ö. II.Yüzyılda Matatyau Akohen ve beş oğlunun, Yunan asıllı Suriyelilerin Yahudi düşmanlığına başarı ile karşı koymalarını ve Beth Amikdaş'ı yeniden ele geçirmelerinin anısına kutlanan bayram. İbrani Kislev ayının 25. günü başlayarak, 8 gün boyunca kutlanır.
Hanukiya : Bet Amikdaş'ın kurtarılmasının ardından, mabetteki Menora'nın yakılabilmesi için gerekli yağdan ancak bir şişenin kalmasına karşın, kandilin sekiz gün boyunca sönmeden yanmasının anılması amacıyla, her Hanuka bayramında Yahudi ailelerinin evlerinde, her gün bir mumu yakılan sekiz mumlu kandil.
Hasidik : Ortaçağ Almanyası ve XVIII.Yüzyılda Ukranya'da ortaya çıkmış gizemli Yahudi akımlarından doğmuş, çilecilikten çok coşku ile özdeşleşen dini akımın özellikleri.
Hazan : Sinagog'daki duaların ezgili olan bölümlerini okuyan din adamı.
Kantor : Hazan sözcüğünün Yidiş dilindeki karşılığı.
Kaşer : İbranice "kaşrut" ("uygun") sözcüğünden türetilmiş, tüketimi uygun görülen gıdalar ve hazırlanış biçimini kapsayan kuralların tümü.
Kiduş : Şabat gecesi, ailenin topluca katıldığı akşam yemeğinden önce yapılan, Şabat'ın kutsanması için yapılan dua.
Makabi : Matatyau Akohen'in oğullarından Jehuda'nın diğer adı olmakla birlikte, daha sonra bu aileye atfedilen ünvan.
Menora : Bet Amikdaş'da da kullanıldığı bilinen, Yahudiliğin önemli simgelerinden olan yedi kollu şamdan.
Mitzva : Dar anlamda "dini görev", genel olarak ise işlenen "sevap" olarak kullanılır.
Moşe Rabenu : Musa Peygamber (İbranice).
Pesah : İsrailoğulları'nın asırlar önce Mısır'daki esaretlerinden kurtulup, Moşe Peygamber'in önderliğinde İsrail topraklarına göç etmelerinin anısına kutlanır. Tahıl içeren yiyeceklerin yasaklanmış olan bu bayram boyunca, ekmek yerine Türkiye'de "hamursuz" olarak adlandırılan özel bir fırın ürünü tüketilir. "Pesah haftası" İbrani takviminin Nisan ayının 15. gününde başlamak üzere, 8 gün sürer.
Purim : M.Ö. V.Yüzyılda, Pers kralı Ahaşveroş'un eşi, Yahudi Ester'in ve kardeşi Mordehay'ın başkaldırışı sonucu, devlet adamı Haman'ın Yahudileri yok etme tasarısının önlenmesi anısına kutlanan tek (bazı yörelerde iki) günlük bayram. İbrani takvimine göre Adar ayının 14. (ve 15.) gününe rastlar.
Roş Aşana : Yahudi yılının ilk günü, Tişri ayının birinci gününde kutlanır.
Schul : Yidiş dilinde Sinagog'a verilen ad.
Sefarad : Bu terim geniş anlamda, İspanya ve Portekiz kökenli Yahudiler için kullanılır.
Selihot : Tanrı tarafından bağışlanmak amacıyla, oruç günlerinde ve özellilke Elul ayı boyunca söylenen özel dualar.
Sinagog : Türkçe'de "Havra" olarak da bilinen, Yahudilerin dini ibadethanesi.
Şabat : İbranice olan bu sözcüğün anlamı "dinlenmek"tir. Evrenin Tanrı tarafından yaratılışının 6. gününün ardından, Tanrı'nın dinlenmesi anısına, Yahudi dünyasında, her tür sanat ve yaratmanın yasak olduğu, özellikle İsrail'de resmi tatil sayılan Cumartesi günü.
Şamaş : Sinagog görevlisi
Şana Tova : İbranice olarak, "iyi yıllar" anlamını taşır. Roş Aşana günü söylenir.
Şofar : Koç boynuzundan yapılmış bir borazan çeşidi olup, başta Roş-Aşana ve Kipur bayramlarında olmak üzere dini törenlerde kullanılır.
Talmud : İbranice olarak "öğrenim" anlamını taşıyan bu sözcük, Tevrat sonrası Yahudi dünyasının tüm kural, yasa ve geleneklerinin yer aldığı, çeşitli bölümlerden oluşan, değişik düşünürlerce yüzyıllar boyunca kaleme alınmış bir yapıtı tanımlar
Teşuva : İbranice "Tanrı'ya ve O'nun yoluna dönüş" anlamını taşır ve bireyin, yanılgılarının bilincine varıp, bunları kabullenmesini eylemidir.
Tevah : İbranice anlamı "yükseltilmiş yer"; Sinagog'da duaların okunduğu platform.
Yeşiva : Dini bilgilerin aktarıldığı okul.
Yom Kipur : Tanrı'nın, Yahudilerin günahlarını bağışlaması için iki güneş batışı arasında aralıksız oruç tutup dua ederek geçirdikleri gün. Roş Aşana'nın ardından, Tişri ayının 10. gününde kutlanır.

İbrani takvimi hakkında birkaç not: Ay'ın hareketleri üzerine kurulmuş olan bu takvim, gün sayısı 29 ile 30 arasında değişen 12 aydan oluşur. Ancak, özellikle bayramların tüm yılı dönmemesi ve arzulanmayan mevsimlere düşmemeleri için, bazı yıllarda 13 ay uygulanmakta. Yıl, miladi Eylül veya Ekim ayına rastlayan Tişri ayı ile başlar, ardından sırasıyla Heşvan, Kislev, Tevet, Şevat, Adar, (gerektiğinde "ilave ay" olan Veadar), Nisan, İyar, Sivan, Tamuz, Av ve Ellul ayları gelir. İçinde bulunduğumuz (ve 30 Eylül 2000 =
1 Tişri'de başlamış olan) 5761 yılında, Veadar ayı eklenmiyor.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Müzik

Her toplumda olduğu gibi, Yahudiler de kendilerine has müzikleri vardır. Sitemizin bu alt bölümünde, Yahudi toplumunun çeşitli ezgilerinden açıklamalı örnekler var.

İleride ayrıntılı olarak değineceğimiz bu müzik türlerinden sadece üçünden birer kısa alıntıyı bugün dinleyebilirsiniz. Bunlar,
A) Genellikle doğu Avrupa Yahudilerinin 19. Yüzyılda geliştirdikleri ve son yıllarda özellikle ABD ve Almanya'da yeniden büyük beğeni kazanmış olan Klezmer Müziği :

Kapelye Grubu'ndan "Moldavian Hora"

B) İspanya kökenli Yahudilerin, 500 yıl önce sığındıkları Türkiye gibi ülkelerde geliştirdikleri Sefarad Müziği :

Donna Gerassi ve Bienvenida Aguado'nun seslendirdiği "Por los caminos de Sirkiji" - "Sirkeci'nin Sokakları"

C) Sinagog'da söylenen dini bir şarkının, çağdaş Caz yorumu :

Ben Sidran Grubu'ndan "Oseh Shalom"

"Sinagoga gitme alışkanlığı" üzerine


Gerçek "Yahudi fıkraları", kimilerimizin zaman zaman duyageldiği ve başkişilerinin "Mişon-Salamon-Rebeka" olduğu, bu toplumu aşağılayıcı gülünç öykülerden bir hayli uzaktır. Zira onlar kendilerinin değil, Yahudi düşmanlarının ürünleridir! Ancak şurası kesindir ki, yüzyıllar boyunca hor görülmüş ve çeşitli kıyımlara uğramış olan bu halk kesimi, üretmiş olduğu fıkralarda bir yandan kendi yaşam tarzının özeleştirisini yapmakta, beri yandan onun "hor görülme" nedenlerini işleyerek Yahudi düşmanlığını da ince bir mizah anlayışı ile eleştirmektedir.

Bugün, sinagoga gitme alışkanlığına değinen birkaç hiciv örneği görelim:

Herkes sığar mı?
Kutsal Şabat akşamını küçük bir Polonyalı ştetl'de geçiren gezgin tüccar Schmuel Roditzki, sinagogun kapısında rastladığı şammas'a sorar:

- "Sinagogunuz ne kadar da küçük! Cemaatinizin tümü Şabat duasına katılamaz ki!"

Şammasın yanıtı çok yalındır:

- "Cemaatimizin tümü Şabat duasına katılsaydı, katılamazdı. Ancak cemaatimizin tümü Şabat duasına katılmadığı için, tümü katılabiliyor..."

Gelenek

Schmuel Roditzki ise, duaya katılır. Bir de görür ki, "Şema" duası okunduğunda, cemaatin bir bölümü ayağa kalkıyor, diğer bölümü oturduğu yerde kalıyor.
Oturanlar, ayakta duranlara oturmalarını telkin ediyor, ayaktakiler ise oturanlara kalkmalarını emrediyor.
Schmuel şaşırıp, dua sonrasında hahama giderek sorar:

  • "Sizin ştetl'de Şema'da oturmak özel bir gelenek midir?"
  • "Hayır, değildir!"
  • "Peki, o zaman oturakalanlar, ayaktakilere neden bağırdı ki, ayağa kalkmak gelenekse??? "
  • "Aslında o da bizde gelenek değildir!"
  • "O halde gelenek
nedir sizde?"
- "Tartışmak...!"

Kuvvetli hafıza
Ardından Schmuel duaları okumuş olan hazan'a döner:

- "Sizi yıllar önce Kronischek'te de dinlemiştim, Kantor. Sesiniz halen
de çok güzel!
Ayrıca hafızanıza da
hayran kaldım..."

- "Çok sağolun. Ancak pek anlayamadım; hafızam mı
dediniz?"

- "Evet, evet... Sanırım sekiz-dokuz yıl önceydi - Kronischek'teki
Şabat duasını o güzel sesinizle okurken, aynı yerlerde
aynı hataları yapmıştınız!"


 

Top