Yabancılığın Yüreğimi Kanatıyor

cırcırböcee

V.I.P
V.I.P
Her şey ne kadar yabancı şimdi bana... Sen ne kadar yabancısın... Hani ikimizi, seni ve beni, biz öznesine sığdırdığımız zamanlarda bir soru sormuştum sana; “ Bir gün, yanından geçerken merhaba bile diyemediğim bir yabancı olacak mısın?” demiştim. Şimdi bu sorunun cevabı bile geçmiş zamanın tozlarına karıştı...

Sinemada eline uzandığım günün üzerinden üç koca yıl geçti. İnsanın içinde neşeli kır çiçekleri açtıran bir bahar günüydü. Aklım başkasında, yüreğim sende idi... Dudaklarımızın birleştiği ana tanıklık eden o sokak ve kaldırımlar bizi unutmadılar, bekliyorlar. Oysa, ne olursa olsun her Nisan’ın belli bir gününde orada buluşmaya dair verilen söz hiç tutulmayacak, bilmiyorlar...

Kaybedişlerim yüreğimin yanında aklımı da sana vermemle başladı. Kendimi her şeyimle sana adamam ne büyük bir hataydı da, ben bunu çok geç anladım... Ben seninle çoğalmayı umarken, eksildim, azaldım ve yalnızlaştım. Yine de vazgeçmedim yanında olmaktan... Senden çok aşka sığındım “biz” olduğumuz günlere dönmek için... Senin sığındığın bendim! Ve ben bu büyük yalana inandım. Lanet olsun ki inandım. Senden sonra yaşadığım tüm savrulmalarım, acılarım, göz yaşlarım sana inanmamın bedelidir. Benden başka kimse bilemez bunu... Şimdi yabancılığın yüreğimi kanatan bir öyküdür. Ve bu öykünün içinde senden sonra yaşanan her güne yazılmış pişmanlıklar, gözyaşları, hatalar, aşk sanılan duygular, en çok da yalanlar gizlidir. Şimdi yabancılığın beni oradan oraya savuran bir türküdür. Senin duymadığın, benim dilimden düşmeyen bir türkü...

O yabancı yerde, yabancılığınla, kendine yakın sandığın ama çok uzak olan o yabancıyla asla mutlu olamayacaksın. Çünkü bu yabancılık hiç terk etmeyecek seni... Çünkü nereye gidersen git ahım peşimi bırakmayacak...

Varlığının ya da yokluğunun anlamı yok artık... Anlam yüklediğim tek şey yabancılığın... Yokluğun bile acıtmıyor canımı ama bu yabancılık kanatıyor yüreğimi...

 

cırcırböcee

V.I.P
V.I.P
Yalnızlığımın beynimi kemirip duran, yiyip bitiren sesleri içinde kayboldum..

Hayatın bir yerlerinde kayboldum... Neresi olduğunu bulamıyorum şimdi, neler beklerdik, ne isterdik, sonsuz isteklerin ucuna değemeden kayboldum...

Bilmediğimiz yollarda değil, çıkmaz sokaklara daha giremeden, hergün gidip geldiğimiz yerlerde kayboldum...

Okyanuslarda akan uçsuz bucaksız sulara daha girmeden, büyük dalgalara çarpamadan, boğulamadan, yığın yığın suların altında kalmadan, sığ sularda, sessiz, durgun denizlerde kayboldum..

Yüksek dağların tepesine çıkarken, zirvelere ulaşmaya çalışırken, gökyüzüne yazılar yazmak isterken, yıldızların ardı sıra koşarken değil; daha dağın yamaçlarında kayboldum...

Derin bakan siyah gözlerin içinde, gülümseyen bir yüzde, titreten bir dokunuşta, sıcak bir tende, ateşli bir öpücükte, tatlı bir merhabada, küçücük bir el tutarken, yeni yürüyen bir bebeğin adımlarında, hasretimin, özlemimin durgun bakan gözlerinin içindeki küçük kahverengi lekede kayboldum...

Uzak ülkeler çekti beni, bilinmeyen hayatlar tanımak istedim... Toz duman, dere depe gezmek, ormanlarda, denizlerde, yollarda, çöllerde dolaşıp durmak isterken, daha kapıdan çıkamadan kayboldum...

Hiç bilmediğim, tanımadığım insanlar için atıyor yüreğim, minik bir ele uzanmak, ağlayan bir yüreği susturmak istiyorum… Onlara ulaşmaya çalışırken kendi gözyaşımın selinde kayboldum…

Zaten kaybolup gelmişim bu durduğum yere. Nereydi aslı yerim benim. Nerede duruyordum da buraya geliverdim. Hiç bir şey hatırlamıyorum. İçimdeki düğümlü özlemden başka…

Düğümler ben bilmeden kollarıma, saçlarıma, ellerime dolanmış kıpırdayamdığım bir yerdeyim… Kimin bu eller kendime başkası gibi dokunuyorum şimdi. Yüzümü çizen çığlık gibi bir dokunuşla uyanıyorum. Yakalıyorum o eli, tutuyorum, bakıyorum ki kendi elim… Bir ses duyuyorum sadece bir fısıltı… büyük çığlıklar, dayanılmaz gürültüler değil… Beynimdeki müziğin ilk notasında, küçük bir fısıltıda kayboldum…


alıntı
 

cırcırböcee

V.I.P
V.I.P
Bir yasaktan ibaretsin kaç zamandır çiğneyemediğim ve adına suç demişim seni düşünmenin, işlemişim şehrin en derinlerine bir çığlık gibi...
Bir yasak özlemine,
bir yasak hayaline,
bir yasak da düşlerime düşen gözlerine...

İşte böyle sarmaş dolaş yasaklarla ulaşabilmek isterken sensizliğe mızmız bir oyunbozan olan yanım kabarır arasıra, engelleyemediğim kuralsızlığımdan sızar, köreltemediğim merhametimle çakışır, duygusal zaaflarımdan yararlanırsın.
Sen de bilirsin özlemlerin yasakları delik deşik ettiğini, bilirsin o oyunbozan yanımın en ayyuka çıktığı zamanları ve uygulayabildiğim en katı yasağın yasaklara koyduğum yasaklar olduğunu.

Akşamları tok karnına aldığım iki tablet "sen" yerine yeni bir aşkı antibiyotik niyetine yutmak gelirken içimden yasaklarımı anımsıyorum birden, öyle ya en öncelikli yasağımı sevdalara koymuştum ben.

Bir yasaktan ibaretsin kaç zamandır delemediğim ve adına suç demişim en kuytu köşelerde hayalini kurmanın. Zaten sen bütünüyle yasaksın bana da, benim yasaklarım senin sınırını aşanlara.
Bir yasak sen kokan nefesime,
bir yasak seni anan dudaklarıma,
bir yasak da tüm tonlarında yansıdığın gözlerime.

Yasak seni sevmek,
yasak düşünmek,
yasak ismini anmak ve düşlerime düşmemen için uykuya dalmak.

Bu şehirde tek başına yürümek sensizliğe,
kaldırımlarına yasak, sokaklarına yasak, denizine yasak...
Kararlıyım hiç olmadığı kadar,

ya sen yasaksın bu şehir ile bana,
ya bu şehir ile bu can bana yasak!


alıntı
 

Top