Geçen hafta Müjdat Gezen ve tiyatrosuyla “Yalandan Kim Ölmüş”ü sahnelemek üzere Almanya’ya, Hagen’e gidecektik.
Yola çıkmadan önce, çarşamba akşamı Müjdat’la buluşup Levent’i ziyaret ettik.
Hastalığı boyunca üzerine titreyen hayat arkadaşı Aslı Çetiner’le hemen her gün konuşuyor, giderek ağırlaşan durumuyla ilgili bilgi alıyorduk.
Odasının bulunduğu 7. kata çıkarken bunun bir veda görüşmesi olduğunu, sevgili arkadaşımızla son kez kucaklaşıp konuşacağımızı biliyorduk.
Kapıda bizi karşılayan oğlu Oğulcan yüksek dozda verilen ağrı kesiciler nedeniyle bilincinin gidip geldiğini söylüyordu.
Sessizce içeri girdik. Şansımıza uyumuyordu ve bilinci yerindeydi.
Bizi görünce “Oooo kimler gelmiş” dedi.
Bana hep “Baba” derdi. Yine “Buyur baba buyur” diyerek takıldı. Sarılıp öpüşürken bizi çok sevdiğini, ziyaretimizden büyük mutluluk duyduğunu sòyleyerek şakalar yapmaya başladı. Karşılıklı espriler havada uçuşuyordu.
Oysa biz de, sevgili Levent de rol yaptığımızı biliyor, ama belli etmemeye çalışıyorduk...
Bir ara Müjdat’la göz göze geldik. Ağlamaklıydı.
Aslında üçümüz de gülerken ağlıyorduk.
Elini avucuma alıp “Yeneceksin Levent’ciğim. Sen neleri yendin. İnanıyorum ki bu da geçecek. O eski perşembe gecelerinde olduğu gibi önce Arena, ardından ‘Olacak O Kadar’ ekrana gelecek ve biz yine reyting rekorları kıracağız” dedim.
Gülümseyerek uzun uzun gözümun içine baktı.
“Çünkü Tayyip Erdoğan izin vermez!..”
Müjdat doktorlarıyla görüşebilmek için dışarı çıktığında içini de döktü.
Çok kırgındı.
Hastalığının üzüntüden kaynaklandığına inanıyordu.
“Bu iktidar beni reyting kanallarında çalıştırmadı. Nereye gitsem önümü kesti” diyordu.
Merhum Demirel döneminde verilen “Devlet Sanatçısı” unvanının Tayyip Erdoğan tarafında alınmasına da içerliyordu.
Son sözleri hepsinden ağırdı:
“Biliyorsun beni zindana atabilmek için bir hakaret davası uydurup, hapis cezası verdiler. 2 yıldan az olsa cezaevine girilmiyor. Sırf içeri gireyim diye 2 yıl 2 ayı uygun gördüler...”
Şakaya vurma sırası bana gelmişti.
“Bak bu konuda bile espri yaptığına göre sen buradan yürüyerek çıkacaksın”dedim.
Güldü. “Hepsini unuttum, bağışlamak yüce bir duygudur” dedi.
Gözleri ağır ağır kapandı ve dudağında buruk bir tebessümle uykuya daldı.
Almanya dönüşünde Aslı Çetiner’i arayıp durumunu sordum.
“Sizin görüştüğünüz günden sonra bilinci tamamen kapandı. Ağrısı olmasın diye sürekli uyutuluyor” dedi.
Sevgili arkadaşımız bir daha da uyanamadı...
Levent çok büyük aktördü. Dünya çapında mizah ustasıydı. Gurur kaynağımızdı.
Bazı rolleri en iyi o oynardı.
Alkol kullanmadığını açıklamasına ràğmen, başarıyla canlandırdığı sarhoş tiplemeleri nedeniyle özellikle yandaş medya tarafından “sürekli sarhoş gezen bir alkolik” olarak yaftalanmıştı!
Vicdansızlar vefatını bile bu yaftayla verdiler.
“Ünlü alkolik sanatçı Levent Kırca kanserden öldü!..”
Zavallılar!.
Ölenin ardından iftira yağdıralım derken, onun müthiş bir rol yeteneğine sahip olduğunu da itiraf etmiş oldular.
Nur içinde yat sevgili arkadaşım.
Seni çok özleyeceğiz “Baba!...”
UĞUR DÜNDAR
Yola çıkmadan önce, çarşamba akşamı Müjdat’la buluşup Levent’i ziyaret ettik.
Hastalığı boyunca üzerine titreyen hayat arkadaşı Aslı Çetiner’le hemen her gün konuşuyor, giderek ağırlaşan durumuyla ilgili bilgi alıyorduk.
Odasının bulunduğu 7. kata çıkarken bunun bir veda görüşmesi olduğunu, sevgili arkadaşımızla son kez kucaklaşıp konuşacağımızı biliyorduk.
Kapıda bizi karşılayan oğlu Oğulcan yüksek dozda verilen ağrı kesiciler nedeniyle bilincinin gidip geldiğini söylüyordu.
Sessizce içeri girdik. Şansımıza uyumuyordu ve bilinci yerindeydi.
Bizi görünce “Oooo kimler gelmiş” dedi.
Bana hep “Baba” derdi. Yine “Buyur baba buyur” diyerek takıldı. Sarılıp öpüşürken bizi çok sevdiğini, ziyaretimizden büyük mutluluk duyduğunu sòyleyerek şakalar yapmaya başladı. Karşılıklı espriler havada uçuşuyordu.
Oysa biz de, sevgili Levent de rol yaptığımızı biliyor, ama belli etmemeye çalışıyorduk...
Bir ara Müjdat’la göz göze geldik. Ağlamaklıydı.
Aslında üçümüz de gülerken ağlıyorduk.
Elini avucuma alıp “Yeneceksin Levent’ciğim. Sen neleri yendin. İnanıyorum ki bu da geçecek. O eski perşembe gecelerinde olduğu gibi önce Arena, ardından ‘Olacak O Kadar’ ekrana gelecek ve biz yine reyting rekorları kıracağız” dedim.
Gülümseyerek uzun uzun gözümun içine baktı.
“Baba bu kez mümkün değil...” dedi.
“Neden?” diye sordum.“Çünkü Tayyip Erdoğan izin vermez!..”
Müjdat doktorlarıyla görüşebilmek için dışarı çıktığında içini de döktü.
Çok kırgındı.
Hastalığının üzüntüden kaynaklandığına inanıyordu.
“Bu iktidar beni reyting kanallarında çalıştırmadı. Nereye gitsem önümü kesti” diyordu.
Merhum Demirel döneminde verilen “Devlet Sanatçısı” unvanının Tayyip Erdoğan tarafında alınmasına da içerliyordu.
Son sözleri hepsinden ağırdı:
“Biliyorsun beni zindana atabilmek için bir hakaret davası uydurup, hapis cezası verdiler. 2 yıldan az olsa cezaevine girilmiyor. Sırf içeri gireyim diye 2 yıl 2 ayı uygun gördüler...”
Durdu, soluklandı.
“Ama onların istediği gibi olmayacak. Ben burada öleceğim!”Şakaya vurma sırası bana gelmişti.
“Bak bu konuda bile espri yaptığına göre sen buradan yürüyerek çıkacaksın”dedim.
Güldü. “Hepsini unuttum, bağışlamak yüce bir duygudur” dedi.
Gözleri ağır ağır kapandı ve dudağında buruk bir tebessümle uykuya daldı.
Almanya dönüşünde Aslı Çetiner’i arayıp durumunu sordum.
“Sizin görüştüğünüz günden sonra bilinci tamamen kapandı. Ağrısı olmasın diye sürekli uyutuluyor” dedi.
Sevgili arkadaşımız bir daha da uyanamadı...
Levent çok büyük aktördü. Dünya çapında mizah ustasıydı. Gurur kaynağımızdı.
Bazı rolleri en iyi o oynardı.
Alkol kullanmadığını açıklamasına ràğmen, başarıyla canlandırdığı sarhoş tiplemeleri nedeniyle özellikle yandaş medya tarafından “sürekli sarhoş gezen bir alkolik” olarak yaftalanmıştı!
Vicdansızlar vefatını bile bu yaftayla verdiler.
“Ünlü alkolik sanatçı Levent Kırca kanserden öldü!..”
Zavallılar!.
Ölenin ardından iftira yağdıralım derken, onun müthiş bir rol yeteneğine sahip olduğunu da itiraf etmiş oldular.
Nur içinde yat sevgili arkadaşım.
Seni çok özleyeceğiz “Baba!...”
UĞUR DÜNDAR