Ünlü Sosyologlar ve hayatları

Suskun

V.I.P
V.I.P
Mehmet Ziya Gökalp (d. 23 Mart 1875 – ö. 25 Ekim 1924), yapıtları ve görüşleriyle Türkçülüğü ve Türk millîyetçiliğini önemli ölçüde etkileyen Türk toplumbilimci, yazar, şair ve siyasetçidir. Meclis-i Mebusan'da ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekilliği yapmıştır. "Türk millîyetçiliğinin babası" olarak da anılır.

Yaşamı

Ailesi

Ziya Gökalp 23 Mart 1876'da, yerel bir gazetede çalışan memur Çermikli Zaza Tevfik Bey'in oğlu olarak Diyarbakır Çermik'te dünyaya geldi. Annesi Zeliha Hanım’dır . 16. yüzyıla kadar Araplar ve Farslar egemenliğinde olan Diyabakır sonradan Türk, Kürt ve Ermeni toplulukların millî çekişmeleri ile şekillenmiştir. Bu kültürel ortamın onun millî benliğine etki ettiği öne sürülmüştür. Sonraları, siyasi düşmanları onun Kürt kükenli olduğunu öne sürdüğünde, Gökalp, babası tarafından Türk ırkına sahip olduğundan emin olduğunu ama bunun önemsiz oranda olduğunu belirtmiştir. "Sosyolojik çalışmalarımdan öğrendim ki milliyet, eğitime dayalıdır". Bazı tarihçiler buna rağmen onu Kürt asıllı olarak tanımlamışlardır.
Öğrencilik Yılları

Ziya Gökalp, eğitimine doğduğu yer olan Diyarbakır’da başladı. 1886’da Mektebi Rüştiye-i Askeriyye’ye (Askeri Lise) girdi; özgürlük düşüncesini ilk defa bu okuldaki hocası Kolağası (Önyüzbaşı) İsmail Hakkı Bey aşıladı. Askeri rüştiyenin son sınıfında iken babasını kaybetti.1890’da amcası Müderris Hacı Hasip Bey’den geleneksel İslam ilimleri ile ilgili ders almaya başladı. Öğrenimine İstanbul’da devam etmek istediyse de bu imkânı bulamayınca 1891’de Diyarbakır’da İdadi Mülkiye’nin(Sivil Lise) ikinci sınıfına kaydoldu. Son sınıfta öğrenci iken “Padişahım Çok Yaşa” yerine “Milletim Çok Yaşa” diye bağırması, hakkında soruşturma açılmasına yol açtı. O sırada okul süresinin beş yıldan yedi yıla çıkması üzerine 1894’te okuldan ayrıldı.

Liseden ayrıldıktan sonra amcasından Arapça ve Farsça dersleri aldı. Tasavvufla ilgilendi. Fransızca öğrenmeye başladı. Diyarbakır’daki kolera salgını nedeniyle bu şehirde görevlendirilen Doktor Abdullah Cevdet Bey ile tanıştı, fikirlerinden etkilendi. Ekonomik sıkıntılar yüzünden öğrenimine devam etmek için İstanbul’a gidememesi, ailesinin evlenmesi için baskı yapması gibi nedenler 18 yaşındaki Mehmet Ziya’yı intihara sürükledi[3]İntihar girişiminin sebebi olarak idadideki hocası Dr. Yorgi Efendi’den aldığı felsefe eğitimi ve ailesinin verdiği dini eğitim arasında yaşadığı çatışma da gösterilmektedir. Kafasına sıktığı kurşun, güç koşullar altında yapılan morfinsiz bir ameliyatla çıkarıldı. Ameliyatı gerçekleştiren Dr. Abdullah Cevdet Bey ve Diyarbakır’da bulunan genç bir Rus operatördü[6]. İntihar girişiminden sonra kendisini tekrar okumaya verdi. Özgürlüğe düşman olanlara çatan pek çok şiir yazdı.

1896'da , Erzincan Askeri Lisesi’nde öğrenci olan kardeşi Nihat sayesinde Harp Okulu öğrencileri ile birlikte İstanbul'a giden Gökalp, ücretsiz olduğu için Baytar Mektebi'ne kaydını yaptırdı. Buradaki öğrenimi sırasında ülkedeki özgürlük hareketine katılmış insanlarla tanışmak için gayret gösterdi; İbrahim Temo ve İshak Sükûti ile görüştü. Jön Türkler’den etkilendi. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. “Yasak yayınları okumak ve muhalif derneklere üye olmak” nedeniyle 1898’de tutuklandı. Bir yıl cezaevinde kaldı.
Diyarbakır yılları


Serbest bırakıldıktan sonra 1900'de Diyarbakır’a sürgüne gönderildi. Yüksek öğrenimini tamamlayamayan Mehmet Ziya’nın Diyarbakır’daki amcası ölmüş ve kızı Vecihe ile evlenmesini vasiyet etmişti. Amcasının vasiyetini yerine getirmiş ve Vecihe Hanım ile evliliğinden bir oğlu (Sedat), 3 kızı (Seniha, Hürriyet, Türkan) olmuştur.

1908'e kadar Diyarbakır'da küçük memuriyetler yaptı. Eşinin mal varlığıyla rahat bir yaşam sürdürürken el altından hürriyet çalışmalarını yürüttü. O dönemde bölgenin güvenliği için kurulan ve başında Kürt asıllı İbrahim Paşa'nın bulunduğu Hamidiye Alayları hırsızlık ve soygun olaylarına karışınca halkı örgütleyerek eyleme yöneltti. 3 gün boyunca Diyarbakır Telgrafhanesini işgal ederek buradan saraya İbrahim Paşa ve adamlarını cezalandırmaları için telgraflar çekmeye başladı.

Doğu ile Batı arasında ki kilit bağlantı noktalarından olan Diyarbakır Telgrafhanesinin işgali işin içine Batılı devletlerinde karışmasına neden oldu. Onlarında saraya yaptığı baskı neticesinde bölgeye bir araştırma heyeti gönderildi. Fakat bir süre için sinen İbrahim Paşa ve adamları daha sonra aynı kanunsuzluklara yeniden başlayınca Ziya Gökalp ve arkadaşlarının önderliğindeki halk bu sefer 11 gün süre ile telgrafhaneyi yeniden işgal ettiler. Bu direnişin sonunda İbrahim Paşa ve adamları bölgeden uzaklaştırılmıştır.

1904- 1908 arasında Diyarbakır Gazetesi’nde şiir ve yazılarını yayımladı. İbrahim Paşa’nın halka yaptığı zulümleri "Şaki İbrahim Destanı" adlı yapıtında anlattı.
II. Meşrutiyetten sonra


II. Meşrutiyet’ten sonra İttihat ve Terakki'nin Diyarbakır şubesini kurdu ve temsilcisi oldu. "Peyman" gazetesini çıkardı.

Mehmet Ziya, 1909'da Selanik'te toplanan İttihat ve Terakki Kongresi'ne Diyarbakır delegesi olarak katıldı ve örgütün Selanik’teki merkez yönetim kuruluna üye seçildi. Selanik’te kalmayı sürdürerek çevresinde bir kültür hareketi yaratmaya çalıştı. Lise programlarına sosyal bilimler dersi koydurtarak bu disiplinin okullarımıza girmesini sağladı. İttihat ve Terakki Selanik Şubesi’ni gençlik işleri ile uğraşan kolunun başına geçen Ziya Bey, çevresindeki gençlere toplumbilim ve felsefe dersleri verdi. Tevfik Sedat, Demirtaş, Gökalp gibi takma adlarla Selanik’te yayımlanan felsefe dergisinde yazılar yazdı. Dünyadaki Türkleri birleştiren, güçlü bir Türk devleti kurulmasını tasarlayan Ziya Bey, bu ülküyü dile getirdiği Altun Destanı’nı 1911’de Genç Kalemler Dergisi’nde yayımladı.

1912'de Derneğin merkezi İstanbul’a taşınınca, Ziya Gökalp de İstanbul’a geldi, Cerrahpaşa semtine yerleşti. Mart ayında Ergani/Maden (Diyar-ı Bekir) mebusu olarak Meclis-i Mebusan'a seçildi. Meclis dört ay sonra kapatılınca Edebiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisi oldu. Kurumda onun eğitimle ilgili görüşleri kabul gördü; Darülfünun ve Eğitim Fakültesi’nde ders programları, okutulacak kitaplar onun önerileri doğrultusunda kararlaştırıldı. 1913 ve 1914 yıllarında kendisine önerilen Maarif Nazırlığı (Milli Eğitim Bakanlığı) görevini kabul etmedi, üniversitedeki görevini sürdürdü. 1915’te İstanbul Üniversitesi’nin Felsefe bölümünde İctiamiyyat müderrisi (Sosyoloji Hocası) olarak atandı. İstanbul Üniversitesi’ndeki ilk sosyoloji profesörü idi, üniversitelerimize toplumbilim onun sayesinde girdi.

Düşüncelerini Türkçülük etrafında şekillendiren Mehmet Ziya Bey, İstanbul’a gelir gelmez Türk Ocağı'nın kurucuları arasında yer almıştı. Derneğin yayın organı "Türk Yurdu" başta olmak üzere Halka Doğru, İslam Mecmuası, Milli Tetebbular Mecmuası, İktisadiyat Mecmuası, İçtimaiyat Mecmuası, Yeni Mecmua'da yazılar yazdı. Balkan Savaşı öncesinden I. Dünya Savaşı başlarına kadar Türk Yurdu dergisinin yönetim kurulunda kaldı, derginin her sayısın bir şiir bir de yazı verdi. Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak başlıklı yazı dizisinde önemli konular yer verdi. Sonraki yıllarda Yeni Mecmua’yı çıkardı.

Ziya Gökalp, bir yandan da eser vermeyi sürdürüyordu. 1914’te "Kızıl Elma"; 1918’de ise Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" adlı eseri ile "Yeni Hayat" isimli şiir kitabını yayımladı.
Son yılları


I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin yenilmesinden sonra tüm görevlerinden alındı. 1919'da üniversite içinde İngilizler tarafından tutuklandı; dört ay Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu kaldıktan sonra Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili işgal mahkemesi tarafından yargılandı. Mahkeme sürecinde soykırım iddialarını kesinlikle reddetmiş ve Mukatele(karşılıklı öldürme) tezini savunmuştur. Yargılama sonucu diğer İttihatçılarla birlikte Malta’ya sürgüne gönderilen Ziya Gökalp, orada arkadaşlarına toplumbilim ve felsefe dersleri verdi. Malta sürgünlüğü dönemde ailesiyle yaptığı mektuplaşmalar daha sonra Limni ve Malta Mektupları adıyla kitaplaştırılmıştır; sözkonusu kitap Malta sürgünlerinin orada geçirdikleri hayat şartlarıyla ilgili elimizdeki tek eserdir.

Ziya Gökalp, 2 yıllık sürgün döneminden sonra İstanbul’a döndüğünde üniversitede ders vermeye devam etmek istediyse de bu isteği kabul edilmedi. Bir ay kadar Ankara’da yaşadıktan sonra ailesiyle Diyarbakır'a gitti, Ahmet Ağaoğlu’nun desteğiyle Küçük Mecmua'yı çıkardı, yazılarıyla Kurtuluş Savaşı’nı destekledi.

1923'te Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığı'na atandı, Ankara'ya gitti. Aynı yıl Türkçülüğün Esasları isimli ünloü esrini yayımladı. Ağustos’ta İkinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Atatürk tarafından Diyarbakır mebusu olarak seçildi. Ankara’ya yerleşen Ziya Gökalp, kültürel ve düşünsel çalışmalarına hiç ara vermdi;e dünya klasiklerinin dilimize çevrilip yayımlanması ile uğraştı. 1924'te kısa süren bir hastalığın ardından dinlenmek için gittiği İstanbul'da 25 Eylül 1924 günü hayatını kaybetti. Sultanahmet’teki II. Mahmut Türbesi haziresine gömüldü.
Görüşleri


Osmanlı Devleti'nin parçalanma sürecinde yeni bir ulusal kimlik arayışına girdi. Düşüncesinin temelinde, Türk toplumunun kendine özgü ahlaki ve kültürel değerleriyle, Batı'dan aldığı bazı değerleri kaynaştırarak bir senteze ulaşma çabası yatıyordu. "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" diye özetlediği bu yaklaşımın kültürel öğesi Türkçülük, ahlaki öğesi de İslamdı. Uluslararası kültürün yapıcı öğesinin ulusal kültürler olduğunu savundu. Saray edebiyatının karşısına halk edebiyatını koydu. Batı'nın teknolojik ve bilimsel gelişmesini sağlayan pozitif bilim anlayışını benimsedi. Dini, toplumsal birliğin sağlanmasında yardımcı bir öğe olarak değerlendirdi.

Toplumsal modeli, Emile Durkheim'in teorik temellerini kurduğu "dayanışmacılık" temelinde şekillendi. Bireyi temel alan liberalizm ve kapitalist toplumun sınıf mücadelesiyle yıkılarak sınıfsız toplumun kurulmasını hedefleyen Marksizm'e karşı; sınıfsal ayrımları değil mesleki ayrımları gören, mesleki örgütleri temel toplum birimi olarak kabul eden, meslek örgütlerinin dayanışmasıyla toplumsal huzurun kurulabileceğini savunan solidarizmde karar kıldı. Toplumsal ve siyasi görüşlerini anlattığı sayısız makale yazdı. "Türkçülük" düşüncesini sistemleştirdi. Milli edebiyatın kurulması ve gelişmesinde önemli rol oynadı.Ziya Gökalp önce Türkiye Türkçülüğü sonrasında Oğuzculuk daha sonra ise Turancılık fikirlerinin destekçisidir.
Eserleri


* Limni ve Malta Mektupları
* Kızıl Elma (1914)
* Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak (1929)
* Yeni Hayat (1930)
* Altın Işık (1927)
* Türk Töresi (1923)
* Doğru Yol (1923)[7]
* Türkçülüğün Esasları (1923)
* Türk Medeniyet Tarihi (1926, ölümünden sonra)
* Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler (ölümünden sonra)
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Zygmunt_Bauman_by_Kubik.JPG

Zygmunt Bauman
19 Ekim 1925'te Polonya Poznan'da doğdu. Sosyolog ve filozof. Postmodern felsefenin hem sosyoloji alanında uyarlanmasını hem de genel kuramsal düzeyde sağlıklı bir şekilde değerlendirmesini ortaya koyan yapıtlarıyla tanınmaktadır.

Zygmunt Bauman, II. Dünya Savaşı patlak verene kadar, Polonya-Poznan'da yaşamını sürdürmüştür. Daha sonra Sovyetler Birliği'ne taşındı ve savaşın ardından Varşova Üniversitesi'nde doktorasını yaparak Doçentlik sınavını verdi.

1954'ten itibaren aynı üniversitede Sosyoloji dersleri verdi. 1968 yılında Polonya Komünist Partisi'nden ayrıldı. Aynı yıl, politik nedenlerden dolayı sosyoloji prefesörlük unvanını kaybetti. İsaril'e göç etmek zorunda kaldı. 1971 yılında Bauman, Büyük Brintanya'nın çağrısı üzerine, Leeds Üniversitesi'nde yeniden sosyoloji kürsüsüne sahip oldu. 1990'lara kadar orada çalışmalarını sürdürdü.

Zygmunt Bauman, 1980'li yıllardan itibaren, Modernizm ile Totaliterizm arasındaki bağlantılar üzerine hem kuramsal hem de sosyolojik incelemeleriyle öne çıktı. Özellikle Almanya'daki Nasyonalsosyalizm üzerinden Holocaust hakkındaki çözümlemeleri bu bağlamda önemli bir etki yaptı. Böylelikle, Modernizme içkin kavram ve kategorilerin Totaliterlikle doğrudan ya da dolaylı ilişkileri derinlikli olarak ve disiplinlerarası bir yöntemle ortaya konulmuş olundu.

Bauman, aynı zamanda postmodernizm hakkındaki çalışmalarıyla da önemli bir yer tutmaktadır. Siyasal, etik ya da genel olarak kuramsal düzlemde postmodernizmin değerlendirilmesini yapmış ve açık anlaşılır fakat derinlikli de olan metinleriyle postmodernizmin ne olup olmadığını, ne tür olanaklar sağladığını göstermeye ve netleştirmeye çalışmıştır.

1989 yılında Amalfi Ödülünü ve 1998 yılında Theodor Adorno Ödülünü almıştır.
Bauman'ın Türkçedeki kitapları

* Sosyolojik Düşünmek, çeviren:Abdullah Yılmaz, Ayrıntı yayınları, 1999
* Modernite ve Holocaust, Sarmal yayınları, çeviren:Süha Sertabiboğlu
* Yasa Koyucular ve Yorumcular, Metis yayınları, çeviren: Kemal Atakay
* Siyaset Arayışı, Metis yayınları, çeviren:Tuncay Birkan
* Postmodern Etik, Ayrıntı yayınları
* Parcalanmış Hayat, Postmodern Ahlak denemeleri,Ayrıntı yayınları
* Postmoderlik ve Hoşnutsuzlukları, Ayrıntı yayınları, çeviren:İsmail Türkmen
* Modernlik ve Müphemlik, Ayrıntı yayınları
* Ölümlülük Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, Ayrıntı yayınları, çeviren:Nurgül Demirdöven
* Bireyselleşmiş Toplum, Ayrıntı yayınları, çeviren:Yavuz Alagon
* Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, Sarmal yayınları, çeviren:Ümit Öktem
* Özgürlük, Sarmal yayınları, çeviren:Vasıf Erenus.
* Küreselleşme, Ayrıntı yayınları, çeviren:Abdullah Yılmaz.
* Akışkan Aşk, Versus Yayınları, çeviren:Işık Ergüden

 
M

muhammetnur

Ziyaretçi
Yam aradığım konu neredeyse bilinen tüm sosylologlar tanıtılmış. Teşekkürler.
 
Düzenleyen yönetici:
Top