Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Tarih
Genel Türk Tarihi
Türk ve Osmanlı Kurumları...A dan Z ye.
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="Suskun" data-source="post: 293630" data-attributes="member: 21093"><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Dârüssaâde Ağası</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Kızlar ağası olarak da bilinen ve Osmanlı sarayında bütün enderûn ve harem ağalarının en büyüğüne verilen isim.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Teşrifâttaki mevkii, kapı ağası ve sonradan rütbesi yükselen silâhdar ağadan yüksekti. Derecesi sadrâzam ve şeyhülislâmdan sonraydı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Dârüssaâde ağasının asıl vazîfesi, Topkapı Sarayının harem kısmını idâre etmekti. Bu vazîfesini emri altındaki zenci ağalar vâsıtasıyla yerine getirirdi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Hareme gelen zenciler en aşağı rütbede hizmete başlardı. Sonra sırasıyla acemi ağalığı, nöbet kalfası, ortanca, hâsıllı, on ikinci hâsıllıktan terfî ile yaylabaşı gulamı, yeni saray baş kapı gulamı olurlar ve nihâyet en kâbiliyetli olan Dârüssaâde ağası (kızlar ağası) tâyin olunurdu.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Hadım ağalarının en kıdemlisi, muhâfız kapı oğlanlarına kethüdâ tâyin olunur, sonra terfi ederek baş kapı oğlanı olur, daha sonra sultan ve sultanzâdelerin merkezi olan eski saray ağalığına geçer ve oradan da münhal (boş) olduğu takdirde Dârüssaâde ağalığına getirilirdi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Dârüssaâde ağalarının rütbeleri bu müessesenin ihdâsından îtibâren uzun süre ak ağaların altında bulunmuş ise de, pâdişâha devamlı yakın olmaları hasebiyle mânen derece olarak yüksektiler. Sonradan maddeten de ak ağaların üst rütbesine çıktılar.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Dârüssaâde ağası tâyin olan zâta pâdişâhın huzûrunda samur kürk giydirilir ve tâyinini bildiren bir hatt-ı hümâyûn verilirdi. Azilleri hâlinde Mısır’a gönderilerek “âzâdlık” denilen bir maaş tahsis edilirdi. Hizmete devâm eden ağaların ise belli miktarda hasları vardı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Dârüssaâde ağalarının nüfuzları bilhassa 17. ve 18. asırlarda çok arttı. Gerçekten bu devirde yaşayan Hacı Mustafa Ağa, Hacı Beşir Ağa devlet idâresinde geniş selâhiyetleri bulunan kişiler hâline gelmişlerdi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Haremeyn-i şerîfeyn de denilen Mekke ve Medîne Evkâfının idâresine Dârüssaâde ağaları nezâret ederlerdi. Haremeyn Evkâfının geliri her sene tahsil edildikten sonra deftere kaydedilerek pâdişâha arz edilirdi. Daha sonra bunlar Mekke, Medine ve Kudüs’e gitmek üzere görevlendirilen surreler ile yerlerine gönderilirdi. Defterler ise kontrolden geçtikten sonra, Dârüssaâde ağası tarafından bir sene boyunca saklanırdı. Haremeyn hazînesi devlet hazînesinden ayrı olarak idâre edilir, pâdişâhın yazılı müsâadesi olmadan bir akçe bile sarf edilemezdi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Pâdişah vakıflarının idâresi de ağaların vazîfesi cümlesindendi. Dârüssaâde ağaları nezâretleri altındaki vakıfların işlerini tedkik etmek üzere her çarşamba günü dîvân kurarlardı. Dîvânda Harameyn Evkâfı müfettişi, muhâsebecisi, mukâtaacısı ile rûznâmeci, baş halîfe, yazıcı gibi memurlar hazır bulunurlardı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Haremeyn Evkâfına âit mukâtaaların ihâlesi, ferağ, intikal ve mahlûlât işleri, selâtin (pâdişâh) câmileri hademelerinin azil ve tâyinleri bu dîvânda görüşülür ve karâra bağlanırdı. Bütün kararlar mütevellîlerin arzlarıyla alınırdı. 1834’te Haremeyn Vakfı Nezâreti teşkil olunmuş ve Haremeyn Evkâfının idâresi bu memuriyete devredilmiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Sarayın Bîrûn kısmı memurlarından olan çadır mehterbaşısı, hazînedârbaşı, bezirgânbaşı, pişkeşçibaşı da Dârüssaâde ağasının emri altındaydı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Dârüşşafaka</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">İstanbul’da öksüz ve yetim çocukların eğitimini sağlamak maksadıyla açılan ilk parasız yatılı okul.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">1865 senesinde, Müslüman fakir çocukların öğrenim imkânına kavuşmaları için, “Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiyye” adında bir cemiyet kuruldu. Cemiyeti kuranların başında, Maliye Nâzırı Yusuf Ziya Paşa, Gâzi Ahmed Muhtar Paşa, Vidinli Mareşal Tevfik Paşa geliyordu. Cemiyet, önce Beyazıt'ta Sîmkeşhâne Çarşısının yanında, Vâlide Emetullah Hanımefendinin mektebini tamir ederek işe başladı. Okuma-yazma ile başlayan öğretim, Kur’ân-ı kerîm, ilmihal bilgileri, matematik, geometri ve coğrafya dersleri ile devam ediyordu.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Öğrencilerin sayısının hızla artması ve bu mektebin kâfi gelmemesi üzerine, devrin padişahı Abdülaziz Han'ın maddî ve manevî desteği, hayır sever Müslümanların da yardımlarıyla “Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiyye”, 1869 senesinde Dârüşşafaka Lisesinin inşasına İstanbul-Fatih semtinde başladı. İnşaat, dört sene sürdü. 12 Haziran 1873 günü, derslere törenle başlandı. Okula ilk olarak, elli dört öğrenci alındı. 1923 senesinde lise eğitimine geçildi. 1927 senesine kadar, lise öğretimi devam etti. Bu günkü tüzük, 1953 yılında kabul edilmiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">İki ayrı bina hâlinde yapılan Dârüşşafaka Lisesinde, önce kız ve erkek öğrenciler, ayrı binalarda okurdu. Sonra kızlar alınmayıp, sadece erkek öğrenciler okumaya başladı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">İsmâil Safa, Ahmed Rasim, Riyâziyeci Salih Zeki, Hüseyin Remzi Bey, buradan mezun olmuşlardır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">İlk kurulduğu zamanlar, dersleri cemiyet üyeleri vermekteydi. Daha sonraları, tayin edilen öğretmenler vermeye başladı. Öğretim süresi bir yıl hazırlık, üç yıl orta, üç yıl da lise olmak üzere toplam yedi yıldır. Eğitim öğretim ücretsizdir. Dârüşşafaka Lisesi, aynı isimle İstanbul-Fatih semtinde halen eğitim ve öğretimini sürdürmektedir (1993).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Defterdar</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">“Defter Tutan” mânâsında Osmanlılarda devletin bütün mâlî işlerine nezâret eden ve günümüzde Mâliye Bakanına karşılık olan memur.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Osmanlılarda mâlî teşkîlat ilk defâ Sultan Birinci Murad zamânında kurulmuş ve zaman içinde tekâmül etmiştir. Fâtih Kânunnâmesi, Abdurrahmân Paşa ve Eyyûbî Efendi Kânunnâmelerinde defterdâr, devlet hazînesini pâdişâha vekâleten idâre eden memur olarak görülmektedir. Bu kânunnâmelere göre dış hazîne ve mâliye kayıtlarının açılıp kapanması defterdârın eliyle yapılırdı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Defterdârın şahsî gelir kaynakları şöyleydi: Dirlik olarak has verilirse bu 600.000 akçelik timar olur veya hazîneden maaş alacaksa 150.000 ilâ 200.000 akçe arasında ödeme yapılırdı. Ayrıca iltizam ve emânet usûluyle idâre ettiği haslardan imzâ hakkı ismiyle 100.000 akçede 1000 akçe alırdı. Bundan başka hazîneye giren paradan binde yirmi ve pâdişâha gelen hediye ve haraç ile ağnam vergisinden de hisse alırdı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Başdefterdârın derecesi 15. asırda beylerbeyi ile aynı idi ve vezirlerden bir rütbe aşağı idi. Bu dönemde dört vezir olduğu bilindiğine göre defterdârın teşkilât içindeki önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Sultan İkinci Bayezid’e kadar bir baş defterdâr ve maiyetinde hazîne ve mal defterdârı vardı. Fakat Osmanlı ülkesinin genişlemesi ile bu memuriyet Anadolu ve Rumeli Defterdârlığı olmak üzere ikiye ayrıldı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Yavuz Sultan Selim’in, devleti doğuya ve güneye genişletmesi, buradaki mâlî işleri idâre edecek ve merkezi Halep’te olan “Arap-Acem Defterdârlığının tesisini zarûrî kıldı. Böylelikle defterdâr sayısı üçe çıktı. Bunlar rütbelerine göre, senede hazîneden Rumeli Defterdârı (Şıkk-ı Evvel Defterdârı) 160.000 akçe, Anadolu Defterdârı (Şıkk-ı Sâni Defterdârı) 140.000 akçe, Arap-Acem Defterdârı ise 130.000 akçe maaş alırlardı. Eyâletlerde yarı müstakil kenar defterdârlarından gelen ve sorulan meseleler başdefterdâr vâsıtasıyla pâdişâha arz edilirdi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Sultan Üçüncü Mehmed zamânında Tuna havzası haslarına bakmak üzere Şıkk-ı Sâlis Defterdârlığı kurulmuş fakat kısa süre sonra lâğvedilmiştir. On altıncı asrın ikinci yarısında da Arap-Acem Defterdârlığı kaldırılmış ve bunun yerine geçmek üzere Diyarbakır, Şam, Erzurum, Trablus ve Halep eyâletleri için birer defterdârlık ihdâs edilmiştir. 1584’te ise Anadolu Defterdârlığı; Anadolu, Karaman ve Sivas kenar defterdârlığı olarak üç kaleme ayrıldı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Nizâm-ı Cedîd’in kurulmasıyla Sultan Üçüncü Selim devrinde Şıkk-ı Sâni Defterdârı, yeni kurulun Nizâm-ı Cedîd Hazînesine memur olmuş ve idâre ettiği İrâd-ı Cedîd Hazînesinden dolayı İrâd-ı Cedîd Defterdârı ismi verilmiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Mâlî muâmeleler ve şikâyetler, “Defterdâr Kapısı” denilen Defterdâr Dîvânında halledilirdi. Bütün mâlî hükümler burada yazılır ve her defterdâr kendi dâiresinden çıkan hükmün arkasına imzâsını atardı. Fakat 17. asrın ortasında mâliyeden çıkan bütün hükümlere yalnız Başdefterdârın kuyruklu imzâsının konulması ve Defterdâr Kapısında sâdece onun mukâtaa tevcih etmesi kânun oldu. Mâliye kalemlerine memur alınması Şıkk-ı Evvel Defterdârının pâdişaha arzı ile yapılırdı. On yedinci asırdan îtibâren diğer iki defterdâr sâdece şekilde kalmıştır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Fâtih Kânunnâmesi’ne göre, Başdefterdârlığa sâdece mal veya hazine defterdârı, şehremini ve 300 akçe yevmiyeli kâdılardan tâyin yapılırken, sonraki devirlerde ikinci defterdâr, başmuhasip kalemi reisi, hattâ mâliye ile ilgisi olmayan devlet adamlarından tâyinler yapıldığı görülmüştür.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Her üç defterdâr da Dîvân-ı Hümâyûn âzâsıydı ve bütün toplantılara katılırlardı. Dîvânhâne’de kazaskerlerin altında ve sadrâzamın solunda otururlardı. Arz günlerinde vezirlerle berâber, tek olarak pâdişahın yanına girer ve mâlî konularla ilgili mâruzâtta bulunurdu. Mâlî konularda Başdefterdâr pâdişahla görüşmeden önce sadrâzamın görüşünü almak zorundaydı. Başdefterdâr her akşam aldığı hazîne muâmelelerine dâir icmallere dayanarak, haftada 2-3 gün sadrâzama mâlumat verirdi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Pâdişah veya sadrâzam sefere gittiğinde mâliye ve hazîne defterdârı ile birlikte Başdefterdâr da gider, yerine merkezdeki işleri yürütmek üzere ikinci defterdâr veya münâsip bir başkası vekil olarak kalır ve bu vekile Rikâb-ı Hümâyun Defterdârı adı verilirdi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Defterdârlık 1838’de kaldırılmış ve bu memûriyetin vazîfesini görmek üzere Mâliye Nezâreti tesis edilmiş ilk Mâliye Nâzırı olarak da Nâfiz Paşa tâyin edilmiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Derbend Teşkilatı</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Anadolu ve Rumeli’nin dağlık bölgelerindeki geçit ve yolları korumak ve yolcuların güvenliğini sağlamakla görevli teşkilât. Bu teşkilâtta görevli olanlara derbendci denirdi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Kervanları ve yolları korumak için kurulan İlhanlı Tutkavul sisteminden geliştirilen Derbend teşkilâtı, Osmanlı Devleti'nde 14. asrın sonlarında kurulmaya başlandı. Derbend tesisleri, etrafı duvarla çevrili küçük bir kale olup, yanında han, cami, mektep ve dükkânlar bulunmaktaydı. Böylece, derbend yakınında, köy veya küçük bir kasaba teşekkül ederdi. Derbendler, daha çok, yolların kavşak noktalarına ve merkezî öneme sahip yerlere yapılırdı. Bundan dolayı, derbendci olarak yazılan köy halkı, yaptıkları hizmete göre bazı vergilerden veya hepsinden muaf tutulurdu. Derbendler, bölgenin ve yolun emniyetinin sağlanması yönünden mühim birer tesis olmakla birlikte, ıssız yerlerin iskâna açık hâle getirilmesi için de kullanılmıştır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Derbendler, yurtluk ve ocaklık şeklinde, timar yoluyla tasarruf olanlar ile muafiyet usulüyle tevcih edilerek, tehlikeli yerlere yerleştirilip halkın muhafazasına memur edilenler olmak üzere, hukuken iki kısma ayrılır. İkinci gruba giren Derbendler, daha çok vakıf ve has toprakları veya devlet arazisi üzerinde kurulurdu. Kullanılış yönünden ise, Derbend mahiyetindeki kuleler, büyük vakıf şeklindeki Derbend tesisleri, han ve kervansarayların Derbend olarak kullanılması, köprü yakınlarında bulunan Derbendler olmak üzere dört bölüme ayrılırlardı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Derbendlerde muhafız olarak, Müslüman ve Hıristiyanlar görevlendirilirdi. Hıristiyan olanlara, Martolos denilirdi. Kanunî Sultan Süleyman devrinde, Macaristan topraklarında birçok Hıristiyan, bu işte kullanılmıştır. Derbendlerde, yirmi beş ile otuz kişilik bir muhafız bölüğü bulunurdu. Bunlar, düzenlenen seferlere, en az beş kişi olmak üzere, nöbetleşe katılırlardı. Sefere gitmeyenler, hizmet yerine gidenlere sefer başına elli akçe öderlerdi. Derbend muhafızları, kendilerine verilen küçük toprak parçalarını işlerler, kısmen veya tamamen vergi muafiyetine sahip olurlardı. Derbend muhafızları, korudukları yollardan geçenlerden ücret aldıkları gibi, bölgede soyulan yolculara da tazminat öderlerdi. Korudukları köyler, Derbend karakollarına adam vermek ve bunların giderlerini karşılamak mecburiyetindeydiler.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Derbendler, görevleri yönünden önemli olmalarına rağmen, 17. asrın sonlarından itibaren bozulmaya başladı. Bu durum, emniyetin bozulmasına ve çevre köy, hattâ kasaba halkının eşkıya baskısından korunmak için yerlerini terk etmelerine sebep oldu. Devlet, bu bozukluğu, 18. asrın başlarından itibaren yeniden düzene sokmaya başladı ve Derbend ahalisini, eski yerlerine yerleştirdi veya yeni ahali sevk etti. Böylece, Anadolu’da yollar üzerindeki harap ve boş hanlar tamir edilerek, müstahkem bir hâle getirildi. Tamir sırasında, içinde oturacakların bütün ihtiyaçlarını karşılayacak derecede imar faaliyetlerine de önem verilerek, adeta bir kasaba şeklinde yeniden düzenlendi. Derbend, han ve vakıf tesislerinin tamiri ve mamur hâle getirilmesi, kısmen başarıya ulaştı. Bir müddet sonra ihmale uğrayan Derbendler, 19. asırda yeniden tamire muhtaç hâle geldi. Belli başlı noktalardaki han ve Derbendler tamir edildi. Osmanlı Devletiyle birlikte, Derbent Teşkilâtı da ortadan kalktı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Müslüman Türk Devletlerinde Dîvân</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Büyük Selçuklu Devletinde merkezde veya hükümdârların bulundukları yerlerde umûmî devlet işlerini yürüten ve Dîvân-ı Sultân adı verilen büyük bir dîvân vardı. Bundan başka, merkezde devletin mâlî, askerî, adlî, muharrerât gibi işlerini yürüten ikinci derecede dîvânlar vardı. Eyâletlerde de dîvânlar kurulmuştu. Vezir büyük dîvânın reisi ve mesul âmiriydi. Buna Sâhib-i Dîvân-ı devlet denilirdi. İlk zamanlarda bu dîvâna hükümdâr başkanlık etmişse de, genelde idâreyi vezîr yürütürdü. Büyük Selçuklu Devletinde hükümdârın re’sen, yâni başlı başına verdiği emirler de, dîvânda görüşülüp, istişâre ve müzâkere edildikten sonra karara bağlanırdı. Kesin olarak bilinmemekle berâber, kaynaklardan anlaşıldığına göre; vezir, mâliye vekîli olan sâhib-i zimam vel-istifâ veya müstevfî, sâhib-i tuğra veya tuğrâî denilen nişancı veya münşî ve devletin umûmî müfettişi müşrif ve millî müdâfaa vekîli olan emîr-i ârız-ül-ceyş, dîvânın belli başlı üyeleriydiler.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Selçuklularda ilk dîvân, 1036 senesinde Tuğrul Beyin başkanlığında toplanmaya başladı. Dîvân haftada iki defâ toplanırdı. Kutalmışoğlu Süleymân Şâh, Anadolu’ya gönderildiği zaman, Büyük Selçuklu dîvânından onun maiyetine vezir ve devlet ricâli verilmişti.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Selçuklu Devletinde büyük dîvândan başka şu dîvânlar vardı:</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">1. Müstevfî Dîvânı: Bu dîvân, devletin mâlî işlerine bakardı. Bütün mâlî işlerden mesuldü. Vilâyetlerdeki Amîd denilen haraç ve tahsil memurları bu dîvâna bağlıydı. Her vilâyetin varidâtını ve masraflarını tâyin, bu dîvâna âitti.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">2. Tuğra ve İnşâ Dîvânı: Sultânın vilâyetlerle ve eyâletlerle haberleşmesini sağlar, berat, nişan veya menşur denilen hükümdâr tuğrasını taşıyan, arâzi ve tâyinlere âit vesikaları verirdi. Dîvânın reisine, Tuğra, İnşâ veya Tuğrâî adı verilirdi. Bu dîvân, Tuğra ve Dîvân-ür-Resâil vel-İnşâ olarak ikiye ayrılır ve ikincisinin reisine Münşî denilirdi. Tuğrâînin bir vazîfesi de; sultan ava çıktığı zaman, maiyetinde bulunup vezire vekâlet etmekti.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">3. Müşrif Dîvânı (Dîvân-ül-İşrâf): Bu dîvânın vazîfesi, devletin mâlî ve askerî işlerinin yolunda gidip gitmediğini teftiş etmekti. Dîvân reislerine İşrâf-ı Memâlik, Sâhib ü Dîvân-ı İşrâf-ı Memâlik veya İşrâf-ül-Memleke denirdi. Bu reisler, son derece îtimâda şâyân, dîvân ve devlet işlerinde tam bir vukûf sâhibi olan kimselerden seçilirdi. Onlar da îcâb ettikçe, şehirlere ve nâhiyelere vekil göndererek işleri inceletirlerdi. Bu vekillerde de îtimâd ve liyâkat aranırdı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">4. Dîvân-ı Ârız: Dîvân-ı Arz da denilen bu dîvânın vazîfesi; askerin maaş ve levâzımâtını temin etmekti. Bugünkü tâbirle Millî Savunma Bakanlığının vazîfesini üstlenmişti. Ordunun levâzımâtına ve ihtiyâçlarına bakan, maaşlarını veren, defterleri tutup yoklamalarını yapan dîvândı. Reisine Emîr-i Ârız denirdi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Anadolu Selçuklu Devletinin mühim dâirelerinden biri de Dîvân-ı Tuğra idi. Bütün menşûr, berât ve nâmeler, bu dîvânda yazılır ve hükümdâr alâmet ve tuğrası burada çekilirdi. Bu dâirenin reisine Tuğrâî denirdi. Bunlar Arapça ve Farsçayı iyi bilen âlim ve ediplerden tâyin edilirdi. Bir diğer dîvân da Dîvân-ı İşrâf olup, devletin mâlî ve idârî işlerini kontrol eder ve îcâb eden yerlere nâib, yâni dîvân nâmına vekil memur gönderirdi. Bir de adliye işlerine bakan Emîr Dâd Dîvânı vardı. Tevkif işlerine bakardı. Îcâb edince vezîri ve diğer dîvân âzâlarını da tevkif edebilirdi. İlhanlılarda, Akkoyunlularda ve Memlûklerde de dîvânlar vardı. Bu dîvânların teşkilâtları, birbirine çok benzemekteydi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Selçuklularda, bu dîvânların dışında, büyük dîvâna dâhil olmayan dîvânlar da vardı. Şer’î işlerin dışında kalan dâvâlara bakan Dîvân-ı Mezâlim, posta işlerini gören Dîvân-ı Berîd bunlardandı. Dîvân-ı Berîd’in reisi, Sâhib-i Berîd olarak anılırdı. Bunu hükümdâr kendisi tâyin ederdi. Bu dîvân vâsıtasıyla hükümdâr, memleketin her tarafından haber alırdı. Memleketin dört bir ucundan haber getirmek üzere Peykler, yâni piyâdeler (sâîler) vazîfelendirilirdi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Anadolu Selçuklularında ise devletin bütün işlerini yürüten büyük dîvândan başka çeşitli dîvânlar vardı. Büyük dîvâna, Dîvân-ı Saltanat veya Dîvân-ı Âlî denirdi. Bu dîvâna vezîr, îcâb edince de hükümdâr başkanlık ederdi. Büyük dîvândan başka, büyük dîvân tarafından kendilerine havâle edilen işleri gören ikinci derecede dîvânlar vardı. Bu dîvânlar Niyâbet-i Saltanat veya Niyâbet-i Hazret, Müstevfî, Pervâne, Tuğrâ veya İnşâ, Ârız, İşrâf-ı Memâlik dîvânlarıydı. Bu dîvânların reisleri, büyük dîvânın âzâlarından idiler. İkinci derecedeki dîvânlardan Niyâbet-i Saltanat makâmındaki kimse, vezirden sonra gelirdi ve hükümdâr merkezde bulunmadığı zaman, ona âit devlet işlerine bakardı. Niyâbet-i Hazret; Anadolu Selçukluları, Moğolların nüfûzu altına düştükten sonra, Moğollar adına Selçuklu idâresinde söz sâhibi olan nâibe verilen addı. Devletin bütün mâlî işlerine Dîvân-ı İstifâ bakardı. Yalnız arâzi ve iktâ defterleri ve onların muâmeleleri, büyük dîvâna ve bu dîvâna bağlı Pervâne denilen dîvâna bırakılırdı. Pervâne, büyük dîvânda bulunan arâzi defterlerinde, has ve iktâ yâni dirlik olan timara âit tevcihâtı yapan ve buna dâir menşûr ve beratları hazırlayan mühim bir dâireydi. Bu dâirenin reisine Pervâneci ve bu berât ve menşûrlara da Pervâne denilmiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Osmanlı Devletinde ise devlet işlerini yürüten, gerekli kararları alan devlet yetkililerinin toplandığı yüksek kurul anlamına gelen dîvân vardı. Bu durum, devletin daha kuruluş yıllarında ortaya çıkmıştı. Kısa zamanda vazîfesi ve vazîfesinin sınırları üzerinde duracağı kânunları tesbit edilmiş bir hâle gelen dîvân, bütün devlet kuruluşlarının üstünde husûsî bir ad ile anılmaya başlandı. En büyük dîvân, Dîvân-ı Hümâyûn’du.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Suskun, post: 293630, member: 21093"] [FONT="Comic Sans MS"][SIZE=4][COLOR="blue"][COLOR="red"]Dârüssaâde Ağası[/COLOR] Kızlar ağası olarak da bilinen ve Osmanlı sarayında bütün enderûn ve harem ağalarının en büyüğüne verilen isim. Teşrifâttaki mevkii, kapı ağası ve sonradan rütbesi yükselen silâhdar ağadan yüksekti. Derecesi sadrâzam ve şeyhülislâmdan sonraydı. Dârüssaâde ağasının asıl vazîfesi, Topkapı Sarayının harem kısmını idâre etmekti. Bu vazîfesini emri altındaki zenci ağalar vâsıtasıyla yerine getirirdi. Hareme gelen zenciler en aşağı rütbede hizmete başlardı. Sonra sırasıyla acemi ağalığı, nöbet kalfası, ortanca, hâsıllı, on ikinci hâsıllıktan terfî ile yaylabaşı gulamı, yeni saray baş kapı gulamı olurlar ve nihâyet en kâbiliyetli olan Dârüssaâde ağası (kızlar ağası) tâyin olunurdu. Hadım ağalarının en kıdemlisi, muhâfız kapı oğlanlarına kethüdâ tâyin olunur, sonra terfi ederek baş kapı oğlanı olur, daha sonra sultan ve sultanzâdelerin merkezi olan eski saray ağalığına geçer ve oradan da münhal (boş) olduğu takdirde Dârüssaâde ağalığına getirilirdi. Dârüssaâde ağalarının rütbeleri bu müessesenin ihdâsından îtibâren uzun süre ak ağaların altında bulunmuş ise de, pâdişâha devamlı yakın olmaları hasebiyle mânen derece olarak yüksektiler. Sonradan maddeten de ak ağaların üst rütbesine çıktılar. Dârüssaâde ağası tâyin olan zâta pâdişâhın huzûrunda samur kürk giydirilir ve tâyinini bildiren bir hatt-ı hümâyûn verilirdi. Azilleri hâlinde Mısır’a gönderilerek “âzâdlık” denilen bir maaş tahsis edilirdi. Hizmete devâm eden ağaların ise belli miktarda hasları vardı. Dârüssaâde ağalarının nüfuzları bilhassa 17. ve 18. asırlarda çok arttı. Gerçekten bu devirde yaşayan Hacı Mustafa Ağa, Hacı Beşir Ağa devlet idâresinde geniş selâhiyetleri bulunan kişiler hâline gelmişlerdi. Haremeyn-i şerîfeyn de denilen Mekke ve Medîne Evkâfının idâresine Dârüssaâde ağaları nezâret ederlerdi. Haremeyn Evkâfının geliri her sene tahsil edildikten sonra deftere kaydedilerek pâdişâha arz edilirdi. Daha sonra bunlar Mekke, Medine ve Kudüs’e gitmek üzere görevlendirilen surreler ile yerlerine gönderilirdi. Defterler ise kontrolden geçtikten sonra, Dârüssaâde ağası tarafından bir sene boyunca saklanırdı. Haremeyn hazînesi devlet hazînesinden ayrı olarak idâre edilir, pâdişâhın yazılı müsâadesi olmadan bir akçe bile sarf edilemezdi. Pâdişah vakıflarının idâresi de ağaların vazîfesi cümlesindendi. Dârüssaâde ağaları nezâretleri altındaki vakıfların işlerini tedkik etmek üzere her çarşamba günü dîvân kurarlardı. Dîvânda Harameyn Evkâfı müfettişi, muhâsebecisi, mukâtaacısı ile rûznâmeci, baş halîfe, yazıcı gibi memurlar hazır bulunurlardı. Haremeyn Evkâfına âit mukâtaaların ihâlesi, ferağ, intikal ve mahlûlât işleri, selâtin (pâdişâh) câmileri hademelerinin azil ve tâyinleri bu dîvânda görüşülür ve karâra bağlanırdı. Bütün kararlar mütevellîlerin arzlarıyla alınırdı. 1834’te Haremeyn Vakfı Nezâreti teşkil olunmuş ve Haremeyn Evkâfının idâresi bu memuriyete devredilmiştir. Sarayın Bîrûn kısmı memurlarından olan çadır mehterbaşısı, hazînedârbaşı, bezirgânbaşı, pişkeşçibaşı da Dârüssaâde ağasının emri altındaydı. [COLOR="red"]Dârüşşafaka[/COLOR] İstanbul’da öksüz ve yetim çocukların eğitimini sağlamak maksadıyla açılan ilk parasız yatılı okul. 1865 senesinde, Müslüman fakir çocukların öğrenim imkânına kavuşmaları için, “Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiyye” adında bir cemiyet kuruldu. Cemiyeti kuranların başında, Maliye Nâzırı Yusuf Ziya Paşa, Gâzi Ahmed Muhtar Paşa, Vidinli Mareşal Tevfik Paşa geliyordu. Cemiyet, önce Beyazıt'ta Sîmkeşhâne Çarşısının yanında, Vâlide Emetullah Hanımefendinin mektebini tamir ederek işe başladı. Okuma-yazma ile başlayan öğretim, Kur’ân-ı kerîm, ilmihal bilgileri, matematik, geometri ve coğrafya dersleri ile devam ediyordu. Öğrencilerin sayısının hızla artması ve bu mektebin kâfi gelmemesi üzerine, devrin padişahı Abdülaziz Han'ın maddî ve manevî desteği, hayır sever Müslümanların da yardımlarıyla “Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiyye”, 1869 senesinde Dârüşşafaka Lisesinin inşasına İstanbul-Fatih semtinde başladı. İnşaat, dört sene sürdü. 12 Haziran 1873 günü, derslere törenle başlandı. Okula ilk olarak, elli dört öğrenci alındı. 1923 senesinde lise eğitimine geçildi. 1927 senesine kadar, lise öğretimi devam etti. Bu günkü tüzük, 1953 yılında kabul edilmiştir. İki ayrı bina hâlinde yapılan Dârüşşafaka Lisesinde, önce kız ve erkek öğrenciler, ayrı binalarda okurdu. Sonra kızlar alınmayıp, sadece erkek öğrenciler okumaya başladı. İsmâil Safa, Ahmed Rasim, Riyâziyeci Salih Zeki, Hüseyin Remzi Bey, buradan mezun olmuşlardır. İlk kurulduğu zamanlar, dersleri cemiyet üyeleri vermekteydi. Daha sonraları, tayin edilen öğretmenler vermeye başladı. Öğretim süresi bir yıl hazırlık, üç yıl orta, üç yıl da lise olmak üzere toplam yedi yıldır. Eğitim öğretim ücretsizdir. Dârüşşafaka Lisesi, aynı isimle İstanbul-Fatih semtinde halen eğitim ve öğretimini sürdürmektedir (1993). [COLOR="red"]Defterdar[/COLOR] “Defter Tutan” mânâsında Osmanlılarda devletin bütün mâlî işlerine nezâret eden ve günümüzde Mâliye Bakanına karşılık olan memur. Osmanlılarda mâlî teşkîlat ilk defâ Sultan Birinci Murad zamânında kurulmuş ve zaman içinde tekâmül etmiştir. Fâtih Kânunnâmesi, Abdurrahmân Paşa ve Eyyûbî Efendi Kânunnâmelerinde defterdâr, devlet hazînesini pâdişâha vekâleten idâre eden memur olarak görülmektedir. Bu kânunnâmelere göre dış hazîne ve mâliye kayıtlarının açılıp kapanması defterdârın eliyle yapılırdı. Defterdârın şahsî gelir kaynakları şöyleydi: Dirlik olarak has verilirse bu 600.000 akçelik timar olur veya hazîneden maaş alacaksa 150.000 ilâ 200.000 akçe arasında ödeme yapılırdı. Ayrıca iltizam ve emânet usûluyle idâre ettiği haslardan imzâ hakkı ismiyle 100.000 akçede 1000 akçe alırdı. Bundan başka hazîneye giren paradan binde yirmi ve pâdişâha gelen hediye ve haraç ile ağnam vergisinden de hisse alırdı. Başdefterdârın derecesi 15. asırda beylerbeyi ile aynı idi ve vezirlerden bir rütbe aşağı idi. Bu dönemde dört vezir olduğu bilindiğine göre defterdârın teşkilât içindeki önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Sultan İkinci Bayezid’e kadar bir baş defterdâr ve maiyetinde hazîne ve mal defterdârı vardı. Fakat Osmanlı ülkesinin genişlemesi ile bu memuriyet Anadolu ve Rumeli Defterdârlığı olmak üzere ikiye ayrıldı. Yavuz Sultan Selim’in, devleti doğuya ve güneye genişletmesi, buradaki mâlî işleri idâre edecek ve merkezi Halep’te olan “Arap-Acem Defterdârlığının tesisini zarûrî kıldı. Böylelikle defterdâr sayısı üçe çıktı. Bunlar rütbelerine göre, senede hazîneden Rumeli Defterdârı (Şıkk-ı Evvel Defterdârı) 160.000 akçe, Anadolu Defterdârı (Şıkk-ı Sâni Defterdârı) 140.000 akçe, Arap-Acem Defterdârı ise 130.000 akçe maaş alırlardı. Eyâletlerde yarı müstakil kenar defterdârlarından gelen ve sorulan meseleler başdefterdâr vâsıtasıyla pâdişâha arz edilirdi. Sultan Üçüncü Mehmed zamânında Tuna havzası haslarına bakmak üzere Şıkk-ı Sâlis Defterdârlığı kurulmuş fakat kısa süre sonra lâğvedilmiştir. On altıncı asrın ikinci yarısında da Arap-Acem Defterdârlığı kaldırılmış ve bunun yerine geçmek üzere Diyarbakır, Şam, Erzurum, Trablus ve Halep eyâletleri için birer defterdârlık ihdâs edilmiştir. 1584’te ise Anadolu Defterdârlığı; Anadolu, Karaman ve Sivas kenar defterdârlığı olarak üç kaleme ayrıldı. Nizâm-ı Cedîd’in kurulmasıyla Sultan Üçüncü Selim devrinde Şıkk-ı Sâni Defterdârı, yeni kurulun Nizâm-ı Cedîd Hazînesine memur olmuş ve idâre ettiği İrâd-ı Cedîd Hazînesinden dolayı İrâd-ı Cedîd Defterdârı ismi verilmiştir. Mâlî muâmeleler ve şikâyetler, “Defterdâr Kapısı” denilen Defterdâr Dîvânında halledilirdi. Bütün mâlî hükümler burada yazılır ve her defterdâr kendi dâiresinden çıkan hükmün arkasına imzâsını atardı. Fakat 17. asrın ortasında mâliyeden çıkan bütün hükümlere yalnız Başdefterdârın kuyruklu imzâsının konulması ve Defterdâr Kapısında sâdece onun mukâtaa tevcih etmesi kânun oldu. Mâliye kalemlerine memur alınması Şıkk-ı Evvel Defterdârının pâdişaha arzı ile yapılırdı. On yedinci asırdan îtibâren diğer iki defterdâr sâdece şekilde kalmıştır. Fâtih Kânunnâmesi’ne göre, Başdefterdârlığa sâdece mal veya hazine defterdârı, şehremini ve 300 akçe yevmiyeli kâdılardan tâyin yapılırken, sonraki devirlerde ikinci defterdâr, başmuhasip kalemi reisi, hattâ mâliye ile ilgisi olmayan devlet adamlarından tâyinler yapıldığı görülmüştür. Her üç defterdâr da Dîvân-ı Hümâyûn âzâsıydı ve bütün toplantılara katılırlardı. Dîvânhâne’de kazaskerlerin altında ve sadrâzamın solunda otururlardı. Arz günlerinde vezirlerle berâber, tek olarak pâdişahın yanına girer ve mâlî konularla ilgili mâruzâtta bulunurdu. Mâlî konularda Başdefterdâr pâdişahla görüşmeden önce sadrâzamın görüşünü almak zorundaydı. Başdefterdâr her akşam aldığı hazîne muâmelelerine dâir icmallere dayanarak, haftada 2-3 gün sadrâzama mâlumat verirdi. Pâdişah veya sadrâzam sefere gittiğinde mâliye ve hazîne defterdârı ile birlikte Başdefterdâr da gider, yerine merkezdeki işleri yürütmek üzere ikinci defterdâr veya münâsip bir başkası vekil olarak kalır ve bu vekile Rikâb-ı Hümâyun Defterdârı adı verilirdi. Defterdârlık 1838’de kaldırılmış ve bu memûriyetin vazîfesini görmek üzere Mâliye Nezâreti tesis edilmiş ilk Mâliye Nâzırı olarak da Nâfiz Paşa tâyin edilmiştir. [COLOR="red"]Derbend Teşkilatı[/COLOR] Anadolu ve Rumeli’nin dağlık bölgelerindeki geçit ve yolları korumak ve yolcuların güvenliğini sağlamakla görevli teşkilât. Bu teşkilâtta görevli olanlara derbendci denirdi. Kervanları ve yolları korumak için kurulan İlhanlı Tutkavul sisteminden geliştirilen Derbend teşkilâtı, Osmanlı Devleti'nde 14. asrın sonlarında kurulmaya başlandı. Derbend tesisleri, etrafı duvarla çevrili küçük bir kale olup, yanında han, cami, mektep ve dükkânlar bulunmaktaydı. Böylece, derbend yakınında, köy veya küçük bir kasaba teşekkül ederdi. Derbendler, daha çok, yolların kavşak noktalarına ve merkezî öneme sahip yerlere yapılırdı. Bundan dolayı, derbendci olarak yazılan köy halkı, yaptıkları hizmete göre bazı vergilerden veya hepsinden muaf tutulurdu. Derbendler, bölgenin ve yolun emniyetinin sağlanması yönünden mühim birer tesis olmakla birlikte, ıssız yerlerin iskâna açık hâle getirilmesi için de kullanılmıştır. Derbendler, yurtluk ve ocaklık şeklinde, timar yoluyla tasarruf olanlar ile muafiyet usulüyle tevcih edilerek, tehlikeli yerlere yerleştirilip halkın muhafazasına memur edilenler olmak üzere, hukuken iki kısma ayrılır. İkinci gruba giren Derbendler, daha çok vakıf ve has toprakları veya devlet arazisi üzerinde kurulurdu. Kullanılış yönünden ise, Derbend mahiyetindeki kuleler, büyük vakıf şeklindeki Derbend tesisleri, han ve kervansarayların Derbend olarak kullanılması, köprü yakınlarında bulunan Derbendler olmak üzere dört bölüme ayrılırlardı. Derbendlerde muhafız olarak, Müslüman ve Hıristiyanlar görevlendirilirdi. Hıristiyan olanlara, Martolos denilirdi. Kanunî Sultan Süleyman devrinde, Macaristan topraklarında birçok Hıristiyan, bu işte kullanılmıştır. Derbendlerde, yirmi beş ile otuz kişilik bir muhafız bölüğü bulunurdu. Bunlar, düzenlenen seferlere, en az beş kişi olmak üzere, nöbetleşe katılırlardı. Sefere gitmeyenler, hizmet yerine gidenlere sefer başına elli akçe öderlerdi. Derbend muhafızları, kendilerine verilen küçük toprak parçalarını işlerler, kısmen veya tamamen vergi muafiyetine sahip olurlardı. Derbend muhafızları, korudukları yollardan geçenlerden ücret aldıkları gibi, bölgede soyulan yolculara da tazminat öderlerdi. Korudukları köyler, Derbend karakollarına adam vermek ve bunların giderlerini karşılamak mecburiyetindeydiler. Derbendler, görevleri yönünden önemli olmalarına rağmen, 17. asrın sonlarından itibaren bozulmaya başladı. Bu durum, emniyetin bozulmasına ve çevre köy, hattâ kasaba halkının eşkıya baskısından korunmak için yerlerini terk etmelerine sebep oldu. Devlet, bu bozukluğu, 18. asrın başlarından itibaren yeniden düzene sokmaya başladı ve Derbend ahalisini, eski yerlerine yerleştirdi veya yeni ahali sevk etti. Böylece, Anadolu’da yollar üzerindeki harap ve boş hanlar tamir edilerek, müstahkem bir hâle getirildi. Tamir sırasında, içinde oturacakların bütün ihtiyaçlarını karşılayacak derecede imar faaliyetlerine de önem verilerek, adeta bir kasaba şeklinde yeniden düzenlendi. Derbend, han ve vakıf tesislerinin tamiri ve mamur hâle getirilmesi, kısmen başarıya ulaştı. Bir müddet sonra ihmale uğrayan Derbendler, 19. asırda yeniden tamire muhtaç hâle geldi. Belli başlı noktalardaki han ve Derbendler tamir edildi. Osmanlı Devletiyle birlikte, Derbent Teşkilâtı da ortadan kalktı. [COLOR="red"]Müslüman Türk Devletlerinde Dîvân[/COLOR] Büyük Selçuklu Devletinde merkezde veya hükümdârların bulundukları yerlerde umûmî devlet işlerini yürüten ve Dîvân-ı Sultân adı verilen büyük bir dîvân vardı. Bundan başka, merkezde devletin mâlî, askerî, adlî, muharrerât gibi işlerini yürüten ikinci derecede dîvânlar vardı. Eyâletlerde de dîvânlar kurulmuştu. Vezir büyük dîvânın reisi ve mesul âmiriydi. Buna Sâhib-i Dîvân-ı devlet denilirdi. İlk zamanlarda bu dîvâna hükümdâr başkanlık etmişse de, genelde idâreyi vezîr yürütürdü. Büyük Selçuklu Devletinde hükümdârın re’sen, yâni başlı başına verdiği emirler de, dîvânda görüşülüp, istişâre ve müzâkere edildikten sonra karara bağlanırdı. Kesin olarak bilinmemekle berâber, kaynaklardan anlaşıldığına göre; vezir, mâliye vekîli olan sâhib-i zimam vel-istifâ veya müstevfî, sâhib-i tuğra veya tuğrâî denilen nişancı veya münşî ve devletin umûmî müfettişi müşrif ve millî müdâfaa vekîli olan emîr-i ârız-ül-ceyş, dîvânın belli başlı üyeleriydiler. Selçuklularda ilk dîvân, 1036 senesinde Tuğrul Beyin başkanlığında toplanmaya başladı. Dîvân haftada iki defâ toplanırdı. Kutalmışoğlu Süleymân Şâh, Anadolu’ya gönderildiği zaman, Büyük Selçuklu dîvânından onun maiyetine vezir ve devlet ricâli verilmişti. Selçuklu Devletinde büyük dîvândan başka şu dîvânlar vardı: 1. Müstevfî Dîvânı: Bu dîvân, devletin mâlî işlerine bakardı. Bütün mâlî işlerden mesuldü. Vilâyetlerdeki Amîd denilen haraç ve tahsil memurları bu dîvâna bağlıydı. Her vilâyetin varidâtını ve masraflarını tâyin, bu dîvâna âitti. 2. Tuğra ve İnşâ Dîvânı: Sultânın vilâyetlerle ve eyâletlerle haberleşmesini sağlar, berat, nişan veya menşur denilen hükümdâr tuğrasını taşıyan, arâzi ve tâyinlere âit vesikaları verirdi. Dîvânın reisine, Tuğra, İnşâ veya Tuğrâî adı verilirdi. Bu dîvân, Tuğra ve Dîvân-ür-Resâil vel-İnşâ olarak ikiye ayrılır ve ikincisinin reisine Münşî denilirdi. Tuğrâînin bir vazîfesi de; sultan ava çıktığı zaman, maiyetinde bulunup vezire vekâlet etmekti. 3. Müşrif Dîvânı (Dîvân-ül-İşrâf): Bu dîvânın vazîfesi, devletin mâlî ve askerî işlerinin yolunda gidip gitmediğini teftiş etmekti. Dîvân reislerine İşrâf-ı Memâlik, Sâhib ü Dîvân-ı İşrâf-ı Memâlik veya İşrâf-ül-Memleke denirdi. Bu reisler, son derece îtimâda şâyân, dîvân ve devlet işlerinde tam bir vukûf sâhibi olan kimselerden seçilirdi. Onlar da îcâb ettikçe, şehirlere ve nâhiyelere vekil göndererek işleri inceletirlerdi. Bu vekillerde de îtimâd ve liyâkat aranırdı. 4. Dîvân-ı Ârız: Dîvân-ı Arz da denilen bu dîvânın vazîfesi; askerin maaş ve levâzımâtını temin etmekti. Bugünkü tâbirle Millî Savunma Bakanlığının vazîfesini üstlenmişti. Ordunun levâzımâtına ve ihtiyâçlarına bakan, maaşlarını veren, defterleri tutup yoklamalarını yapan dîvândı. Reisine Emîr-i Ârız denirdi. Anadolu Selçuklu Devletinin mühim dâirelerinden biri de Dîvân-ı Tuğra idi. Bütün menşûr, berât ve nâmeler, bu dîvânda yazılır ve hükümdâr alâmet ve tuğrası burada çekilirdi. Bu dâirenin reisine Tuğrâî denirdi. Bunlar Arapça ve Farsçayı iyi bilen âlim ve ediplerden tâyin edilirdi. Bir diğer dîvân da Dîvân-ı İşrâf olup, devletin mâlî ve idârî işlerini kontrol eder ve îcâb eden yerlere nâib, yâni dîvân nâmına vekil memur gönderirdi. Bir de adliye işlerine bakan Emîr Dâd Dîvânı vardı. Tevkif işlerine bakardı. Îcâb edince vezîri ve diğer dîvân âzâlarını da tevkif edebilirdi. İlhanlılarda, Akkoyunlularda ve Memlûklerde de dîvânlar vardı. Bu dîvânların teşkilâtları, birbirine çok benzemekteydi. Selçuklularda, bu dîvânların dışında, büyük dîvâna dâhil olmayan dîvânlar da vardı. Şer’î işlerin dışında kalan dâvâlara bakan Dîvân-ı Mezâlim, posta işlerini gören Dîvân-ı Berîd bunlardandı. Dîvân-ı Berîd’in reisi, Sâhib-i Berîd olarak anılırdı. Bunu hükümdâr kendisi tâyin ederdi. Bu dîvân vâsıtasıyla hükümdâr, memleketin her tarafından haber alırdı. Memleketin dört bir ucundan haber getirmek üzere Peykler, yâni piyâdeler (sâîler) vazîfelendirilirdi. Anadolu Selçuklularında ise devletin bütün işlerini yürüten büyük dîvândan başka çeşitli dîvânlar vardı. Büyük dîvâna, Dîvân-ı Saltanat veya Dîvân-ı Âlî denirdi. Bu dîvâna vezîr, îcâb edince de hükümdâr başkanlık ederdi. Büyük dîvândan başka, büyük dîvân tarafından kendilerine havâle edilen işleri gören ikinci derecede dîvânlar vardı. Bu dîvânlar Niyâbet-i Saltanat veya Niyâbet-i Hazret, Müstevfî, Pervâne, Tuğrâ veya İnşâ, Ârız, İşrâf-ı Memâlik dîvânlarıydı. Bu dîvânların reisleri, büyük dîvânın âzâlarından idiler. İkinci derecedeki dîvânlardan Niyâbet-i Saltanat makâmındaki kimse, vezirden sonra gelirdi ve hükümdâr merkezde bulunmadığı zaman, ona âit devlet işlerine bakardı. Niyâbet-i Hazret; Anadolu Selçukluları, Moğolların nüfûzu altına düştükten sonra, Moğollar adına Selçuklu idâresinde söz sâhibi olan nâibe verilen addı. Devletin bütün mâlî işlerine Dîvân-ı İstifâ bakardı. Yalnız arâzi ve iktâ defterleri ve onların muâmeleleri, büyük dîvâna ve bu dîvâna bağlı Pervâne denilen dîvâna bırakılırdı. Pervâne, büyük dîvânda bulunan arâzi defterlerinde, has ve iktâ yâni dirlik olan timara âit tevcihâtı yapan ve buna dâir menşûr ve beratları hazırlayan mühim bir dâireydi. Bu dâirenin reisine Pervâneci ve bu berât ve menşûrlara da Pervâne denilmiştir. Osmanlı Devletinde ise devlet işlerini yürüten, gerekli kararları alan devlet yetkililerinin toplandığı yüksek kurul anlamına gelen dîvân vardı. Bu durum, devletin daha kuruluş yıllarında ortaya çıkmıştı. Kısa zamanda vazîfesi ve vazîfesinin sınırları üzerinde duracağı kânunları tesbit edilmiş bir hâle gelen dîvân, bütün devlet kuruluşlarının üstünde husûsî bir ad ile anılmaya başlandı. En büyük dîvân, Dîvân-ı Hümâyûn’du. . [/COLOR][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Atatürk'ün doğduğu şehir?
Cevapla
Forumlar
Tarih
Genel Türk Tarihi
Türk ve Osmanlı Kurumları...A dan Z ye.
Top