Türk Dünyası Ortak “Türk Tarihi” Problemi

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Türk Dünyasının bir kültür birliği olduğu, en hasas yönünün ise “Ortak Alfabe” ve “Ortak Tarih” olduğu düşüncesi mutlaka değerlendirilmelidir. Türk Dünyası bugün tarihten gelen engin ve zengin bir kültür hazinesi olarak değerlendirilmeyi beklemektedir. Türk Dünyası’ndaki birliğin yüksek kültür ve kaliteli eğitimle mümkün olabileceği unutulmamalıdır.

Son derece yoğun ve hareketli geçen bir yüz yılı geride bıraktık, Dünyamızda, özellikle son çeyrekte, bilim ve teknolojide yaşanan gelişmelere paralel olarak ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda köklü değişimler ve dönüşümler yaşandı; mekân ve zaman hızla daralırken, mesafeler olağanüstü kısaldı, insanlar arasındaki ilişkiler inanılmaz ölçüde arttı. Bu durumu ister “Küreselleşme” isterse “Yeni dünya düzeni” diye adlandıralım sonuçta 21. yüzyılda farklı bir dünyada yaşıyoruz.

Türk Cumhuriyetleri sahip oldukları soy, dil, tarih ve kültür ortaklıklarının tabii sonucu iletişim, bilim, kültür, sanat, edebiyat, ekonomi, teknoloji ve sağlık gibi hemen her alanda işbirliğine girmektedir. Ancak, Türk dünyası bugün çok yazı dilli ve çok alfabeli bir dönemi yaşamaktadır. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının üzerinden nerdeyse çeyrek asır geçmesine rağmen Türk dünyasının birçok meseleleri hala aşılamamıştır. Türk dünyasının en önemli ortak mesellerinden ikisi ne yazık ki geçen zaman’a rağmen hala çözülememiştir. Türklüğün ortak meselelerinden biri, bir önceki makalemizde belirttiğimiz “Ortak Latin Alfabesi” bir diğeri ise “Türk Dünyası Ortak Tarih Kitabı”’dır.

Türk Coğrafyası

Türk coğrafyasının bu yüz yılda kazanacağı siyasal ve kültürel bilinç sadece milletimizin kaderini değil, dünyanın geleceğini de doğrudan etkileyecek ve şekillendirecektir. Büyük yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi, ekonomik ve ticari imkânlarımızı Türk dünyası mensuplarının daha müreffeh yaşaması, zenginleşmesi gelecek nesillerin sağlıklı ve eğitimli yetiştirilmeleri için kullanmalıyız.

Türk varlığının yeryüzünde görülmediği bölge çok azdır. Türk âlemini incelemek bir bakıma dünya coğrafyasının büyük bir kısmına nazarlarımızı çevirmemiz ihtiyacını doğurmaktadır. Konuyla ilgilenen ilim adamlarının üzerinde müştereken görüş birliğine vardıkları gibi, Türkler coğrafyanın dağıttığı, tarihin birleştirdiği, yüzyılların oluşturduğu, dil, tarih, örf-adet ve soy birliği ile bir birine bağlı büyük bir millettir. Türkmenistan Cumhuriyeti eski Cumhurbaşkanı rahmetli Saparmurat Niyazov Türkmenbaşı’nın da belirttiği gibi, Coğrafya bakımından yurtlarımız ayrı olsa da, biz ayrı insan değiliz. Biz, aslı Oğuzlar’dan olan, dilin, tarihin, folklorun, edebiyatın umumi evladıyız. Yine Azerbaycan Cumhuriyeti eski Cumhurbaşkanı rahmetli Ebulfeyz Elçibey ve yine rahmetli Haydar Aliyev’in belirtikleri gibi Biz iki devlet bir milletiz.

Türk devlet ve topluluklarının milli ve siyasi haklarının savunulmasını, korunmasını, mevcut ve oluşabilecek tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesi, müşterek çabalarla, işbirliği ve bağlantılarla kurulabilecek, ortak idealler etrafında kenetlenebilecek ortamın hazırlanmasında en önemli etkenlerden birde ortak tarih ve kültür değerlerinin ortaya konulmasıdır.

Türk dünyasında ortaya konulabilecek “Ortak Tarihle” bütün insanlığın yararlanabileceği kültür, fikir ve düşünce zenginliğine ulaşabilmek amacıyla, tarihi tecrübelerimizden, kültürel derinliğimizden, milli ve manevi zenginliğimizden yararlanarak, etkili bir medeniyet ve kültür hamlesini gerçekleştirmeliyiz.

Bunları başarabildiğimiz ölçüde milli sorumluluklarımızı yerine getireceğiz, gelecek nesillere, bizden sonraki kuşaklara pırıl pırıl aydınlık bir Türk dünyası sunacağız; küresel ve bölgesel planda yaşanılan bunca olumsuzluklara, adaletsizliklere, haksızlıklara “dur” diyebilme imkânına sahip olacağız.

Türk dünyasında, eğer bir dil ve kültür birliği sağlanacaksa, bu ancak ortak dil ve ortak tarihle mümkündür. Bunu başaracak olan genç nesil özellikle de orta ve yüksek öğretimdeki öğrenciler yapacaktır. Türk dünyası aydınlarının buna imkân sağlaması lazımdır.

Bilindiği gibi tarihi hadiseler yalnızca yaşadıkları devirleri değil kendilerinden sonraki yüzyılları da etkileri altında tutan bir güce sahiptirler. Dünyada pek çok toplum hala atalarının kurdukları dostluklar veya yaşadıkları düşmanlıklar sebebiyle kendilerini bazı toplumlara daha yakın bazı toplumlardan ise uzak hissetmektedirler. Hatta aynı toplum içersinde yaşanan tarihi hadiseler toplumun alt grupları arasında etkilerini devam ettirmektedirler.

Türk Dünyasında Tarihi Olaylar

Tarihte çok geniş coğrafyalara yayılmış ve pek çok devletler kurmuş Türk milletinin de diğer milletlerle kurduğu ittifaklar ve yaşadığı ihtilaflar günümüzde de etkisini sürdürmektedir. Bundan daha önemlisi değişik Türk devlet ve toplulukları arasında yaşanmış tarihi olaylar Türklüğün günümüzdeki birlik ve beraberliğine etki etmektedir.

Elbette ki bütün tarih olayları aynı güce sahip değildirler. Bunlara “tarihe mal olmuş olaylar” demek mümkündür. Bazıları ise, bahse konu olduğu gibi etkilerini sürdürürler ki bunlara “tarihi olaylar” denir. Türk tarihindeki tarihi olaylara birkaç misal olarak Timur – Yıldırım Beyazıt çekişmesini, Yavuz Sultan Selim – Şah İsmail Mücadelesini, Timur Hanlığı – Altın Ordu ihtilafını ve hatta Hz. Ali – Muaviye çekişmesini göstermek mümkündür. Bu tarihi olaylar bugün de milletimiz arasında etkilerini canlı olarak sürdürmektedirler.

Türk Dünyası Siyasi ve Kültür Tarihi

Ayrıca Türk dünyasının son asırda yaşadığı bilinen siyasi yapısı, Türk halkları arasındaki küçük siyasi ve kültürel farklılıkların öne çıkarıldığı, bütünleştirici unsurların geri plana itildiği ve hatta yok gibi gösterildiği bir tarih anlayışının yerleşmesine yönelik çalışmalarla geçmiştir. Bu yanlış tarih şuurunun sonucundadır ki, bu gün Türk dünyasında okunan tarih kitaplarının çoğu siyasi ve kültürel ortaklıklarımızı değil teferruat addedilebilecek ayrılıkları ön plana çıkartarak anlatmaktadır.

Türk dünyasının bütünleşmeye ve yakınlaşmaya ihtiyacının olduğu günümüzde özellikle bu yanlış ve çarpıtılmış tarih anlayışı ile mücadele ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç ll. Türk Dünyası Gençlik Kamp ve Kurultayı’nda bir hafta süre ile çalışan Tarih Komisyonunca da dile getirilmiş ve böyle bir hazırlığın yapılması kurultay tarafından karara bağlanmıştır. Diğer yandan aynı ihtiyaç Türk dünyasının ortak yaptığı pek çok kongre ve kurultaylarda da dile getirilmektedir. Ayrıca Ortak Alfabe ve Ortak Tarih bir gerçeğin ortaya konması olduğundan bilimsel olarak da bu ihtiyaç önümüzde durmaktadır.

Türk ulusunun büyüklüğüne ve üstün uygarlık yeteneklerine içten inanmış olan Atatürk, onu en uygar milletlerin düzeyine çıkarmak için önce tarihini bilmesi ve bunun içinde onu ilk kaynaklardan kendisinin araştırarak öğrenmesi gerektiğine inanıyordu. Atatürk’ün direktifleriyle, 16 üye tarafından, 15 Nisan 1931’de “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti”adı altında kurulan kurum’un adı 3 Ekim 1935’te Türk Tarih Kurumu’na Çevrildi.

Atatürk, yaşamının son günlerine dek kurum’un çalışmalarına kendisi önderlik etmiş, çalışma planını kendisi çizmiştir. Türk ve Türkiye tarihini aydınlatacak araştırmacılara yol gösterici nitelikte aşağıdaki direktifleri vermiştir.

…Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.

“Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız.”


Atatürk’ün Türk Tarih Kurumu’na ve çalışmalarına verdiği önem, 5 Eylül 1938’de düzenlediği vasiyetnamesinde parasal varlığından kurum içinde bir pay ayrılmasıyla kanıtlanmıştır.

Atatürk’ten sonra gelen bütün Cumhurbaşkanları da Kurum’un koruyucu başkanlarıdır.

Türk Tarih ve Kültürünü Araştırmak amacıyla kurulmuş olan, “Türk Tarih Kurumu” ne yazık ki “Türk Dünyası Ortak Tarih Kitabı” için Türk dünyasının değişik bölgelerinden bilim adamlarının da iştirak edecekleri, bu projeyle ilgili, üzülerek belirtmeliyim ki, şimdiye kadar her hangi bir teşebbüste bulunmamıştır. Türk Tarih Kurumu, maalesef üzerine düşen vazifesini yerine getirmemiştir.

Türk dünyasının tüm devlet ve topluluklarını kapsayacak şekilde tarihçilerinin iştirak edecekleri büyük ve kapsamlı, Türk dünyası tarih kongresinin toplanması ve alınan kararların zaman yitirilmeden hayata geçirilmesi, Türk dünyası için Türk Siyasi, Kültür ve Felsefe Tarih kitaplarının süratle hazırlanıp Türkiye’de ve Türk dünyasının diğer bölgelerinde dağıtılmasında büyük yararlar bulunmaktadır.

Hazırlanacak olan bu kitaplar bir yandan Türk cumhuriyetleri ve topluluklarında değişik seviyelerdeki okullarda ve Türkiye Cumhuriyeti tarih bölümü ders materyali ihtiyaçlarına bir ölçüde cevap verirken diğer yandan konuyla ilgili aydınların ve kamuoyunun bilgilenme ihtiyacını da karşılayacaktır.

Bu yapılacak olan çalışmanlar toplumların kimliklerinin oluşmasında büyük bir öneme sahip olan tarih şuurunun, Türk dünyasında tarihi gerçeklere uygun ve Türklüğün, menfaatleri doğrultusunda oluşabilmesi için mühim rol oynayacaktır.

Projenin Amacı ve Metodu

Türk tarihi çalışmaları, ülkemizde hayli gelişmiş durumdadır. Yüz yıl öncesinden başlayıp atmış yıl öncesine kadar devam eden, batılı tarihçilerden yapılan tercüme tarihçilik gerilerde kalmıştır. Günümüzde Türk tarihi çalışmaları, bütün dünya tarihçiliğine örnek ve kaynak olabilecek seviyeye ulaşmıştır. Ancak günümüz şartlarının ortaya koyduğu durum göz önünde bulundurularak, Türk Tarihi çalışmalarına yeni bir gözle bakmak zarureti vardır.

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra yeni ortaya çıkan Türk Cumhuriyetleri’ni de kucaklayacak şekilde tarih, eserlerini yeniden düzenlemek zarureti açıkça görülmektedir. Bunun için projeler geliştirmeli, Türk tarihi ve kültürünü bütün Türk dünyasını kucaklayacak tarzda tarih ve kültür eserlerin hazırlanması amaçlanmalıdır.

Türk Dünyası Ortak Tarih Kitabı şu vasıfları ihtiva etmelidir.

1- Türk tarihinin muhtelif bölümlerini içine alan bu eserde ilgili bölgelerdeki yeni cumhuriyetler ile bağlantıları tespit ederek tarihin bütünlüğü içinde yerine oturtmak;

2- Birleştirici ve bütünleştirici olabilmek için yeni bir terminoloji kullanmak;

3- Mekân ve vatan coğrafyaları bakımından Türkiye’yi diğer Türk Cumhuriyetlerine ve diğer cumhuriyetleri de Türkiye’deki yeni nesillere tanıtıcı ölçüde tanzim etmek;

4- Tarih bütünlüğü içinde yerlerini bulan yeni nesillerin kaynaşmasını temin etmek;

Bu esaslar dâhilinde hem Türkiye’de hem de diğer Türk Cumhuriyetlerindeki yeni nesiller için hazırlanan Türk Tarihi kitabı yüksek adetlerde basılarak bütün Türk Cumhuriyetlerine ve tabii ki Türkiye’de dâhil olmak üzere, yaygın bir şekilde dağıtılmasını temin etmek;

Türk Dünyası Ortak Türk Tarih Kitabına ilaveten hazırlanacak Türk Dünyası Ortak Kültür Tarihi Kitabı aynı şartlara bağlı olarak yazılacak, burada ortaya konacak esaslar aşağıdaki gibi olmalıdır.

Türk Tarihinin yetiştirdiği büyük şahsiyetler ( Bilim adamları, edebiyatçılar, filozoflar, sanatkârlar, manevi önderler ve fikir adamları gibi) yanında Türk Tarihinin ortak ve birleştirici şahsiyetlerini bilhassa tafsilatlı ve izahatlı anlatmak ( Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaşı Veli, Yunus Emre, Fuzuli, İsmail Gaspıralı, Mevlana, Abdullah Tugay, Sultan Sancar, Sultan Alparslan Kürşad, gibi)

Oğuz Kağan Destanı, Orhun Abideleri, Manas Destanı, Dede Korkud, Divanü Lugat-it Türk, Kutadgu Bilig, gibi Türk Kültür Tarihinin abidevi ve birleştirici ve bütünleştirici eserlerini işlemek ve tanıtmak.

Türk dünyasının birleştirici unsurlarını izahlarıyla ortaya koymak, (Dil, edebiyat, tarih, sanat, örf – adet, inanç gibi toplulukları millet yapan unsurlar)

1- Türk dünyasındaki aile yapısını unsurlarıyla birlikte vermek.

2- Türk kültür tarihinin karakteristik yapısını açıklarken millet, vatan ve devlet üçlüsünü detayları ile izah etmek.

3- Türk tarihine bilhassa batılı tarihçilerin geçen asırdan beri yamamağa çalıştıkları yanlış unsurları izale ve bertaraf etmek (Göçebelik, Barbarlık gibi )

Atatürk’ün konuya yaklaşımı

Türkiye’de Türk dünyasına yönelik bilimsel inceleme araştırmaların başlangıç tarihini düşünecek olursak bunun cumhuriyet’in ilk yılları olduğunu görürüz. Gerçekten’de, Türkiye Cumhuriyet’inin daha kurulduğu ilk yıllarından itibaren Atatürk’ün Anadolu dışındaki Türk âlemindeki gelişmelere sıcak bir ilgi duyduğu ve yakından takip ettiği malumdur. Türk dünyasının dilinin, tarihinin, kültürünün ilmi biçimde incelenmesi ve tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılması için gerekli bütün tertiplerin alınması ve teşkillerin meydana getirilmesi yine onun direktif ve talimatlarıyla gerçekleştirilmiştir. Ancak ölümüyle birlikte bu çalışmaların duraksadığı da bir gerçektir.

Atatürk’ün bu konuda emsal teşkil edecek çok sayıda konuşmaları mevcut olmakla beraber burada, büyük önderin fikriyatını ortaya koyan değişik örnekler mevcuttur. Yakın zamanlarda çokça dile getirilen bir örnekle yetinelim.

Atatürk Cumhuriyet’in 10 ncu yılında sarfettiği şu sözler, 60 yıl sonra olacaklar için bir direktif mahiyetinde değimlidir?

“Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez, tıpkı Osmanlı gibi tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir, bugün elinde sımsıkı tutuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir.

Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür…”

“…Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türkler’in) bize yaklaşmasını bekleyemeyiz… Bizim onlara yaklaşmamız gerekli…” (29 Ekim 1933)

Atatürk’ün sağlığında yürütülen bu faaliyetler ölümüyle birlikte uzun bir süre adeta bir kenara bırakılmıştır. Taa ki Sovyetler Birliği’nin parçalandığı yıllara kadar. Parçalanma tamamlanıp yeni Türk Cumhuriyetleriyle aniden karşılaştığımızda ise ilgili ilgisiz herkes aynı şeyi söylüyordu; “Hazırlıksız yakalandık.” Tabii bu hazırlıksız yakalanmanın bir takım bedelleri olması da kaçınılmazdır. Bu bedeller, Türk dünyasının bu kesimiyle kurulan ilişkilerde bir takım sıkıntı ve zorluklarla karşılaşmak şeklinde karşımıza çıkacaktır.

Daha önceki yazımızda belirttiğimiz gibi bu zorluklar, “Türk Dünyası Ortak Alfabe Birliğinde” olduğu gibi “Türk Dünyası Ortak Tarih Kitabı” projesinde de kendini göstermektedir.

Atatürk’ün bu direktifleri, neler yapmamızı, nasıl hazırlanmamızı, tarihi araştırmanın, bilmenin ve ondan ilham almanın gereğini ne kadar veciz biçimde ortaya koyuyor.

“Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”

“Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, bütün Türk çocukları kendileri için lazım gelen hamle kaynağını o tarihte bulabileceklerdir. Bu tarihten Türk çocukları bağımsızlık fikrini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan atalarını öğrenecekler, kendilerinin de aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eğmeyeceklerdir”.

Türklüğün Engin Kaynağı

En eski ve köklü kavimlerden biri olan Türkler aşağı yukarı 4 bin yıllık mazileri boyunca, Asya, Avrupa ve Afrika kıta’larına yayılmış bir millettir. Orta Asya’daki Anayurttan etrafa yaptıkları sürekli göç hareketleri Türklerin aynı zamanda nüfusça kalabalık olduğunu da gösterir. Türkler bu nüfus çokluğu ve faal durumları dolayısıyla dünya tarihinde mühim rol oynamışlardır. Türk tarihini değerlendirirken onu hem zaman, hem coğrafi bakımdan diğer toplulukların tarihinden ayıran şu noktaların göz önünde tutulması gerekir.

Bütün diğer milletlerin, fertleri toplu olarak bir arada bulunduğu için, herhangi bir zamandaki durumunu açıkça tespit ve tetkik etmek mümkün olduğu halde, Türkler dağınık şekilde yaşamaları sebebi ile birbirinden farklı gelişme yolları takip ettiklerinden, Türk tarihini belirli bir zaman kesiminde bütün halinde değerlendirmek kolay olamamaktadır.

Tarihleri, sınırlı belli bir coğrafi çevre içinde cereyan eden bütün diğer milletlerin yayılmaları da değişmeyen vatan toprakları civarında vukua gelirken, çeşitli Türk kütleleri asırlarca yeni iklimler, yeni yurtlar arayarak, tarihlerini çeşitli bölgelerde yapmışlardır.

Bu itibarla mazinin herhangi bir devresinde ayrı yerlerde başka başka Türk topluluk, idare ve devletlerini müşahede etmek mümkün olduğundan, Türk tarihi denilince, tek bir topluluğun belirli bir mahalde tarihi değil, fakat Türk adını taşıyan veya hususi adlarla anılan Türk zümrelerinin çeşitli bölgelerde ortaya koyduğu tarihlerin bütünü anlaşılmalıdır.

Bu bölünme keyfiyeti, Türk kütlelerinin siyasi, toplumsal ve kültürel yönlerden birbirlerinden ayrılması neticesini vermiştir. Bir kısım Türkler “Bozkır Kültürü”nde yaşarken, diğer bir kısmının yerleşik hayata bağlanması, bir bölgede siyasi nüfusunu kaybetmiş, fakat diğer bölgelerde iktidarın zirvesine ulaşmış Türk kütlelerinin aynı zamanda mevcut olması ve Türk tarihinin eski, yeni birçok milletlerin tarihi ile bir arada hatta iç içe gelişmesi bundan ileri gelmektedir. Geniş Türk tarihinin ilmi yollardan araştırılıp incelenmesini fevkalade güçleştiren bu hadiseyi bir bakıma, Türk Milleti’nin dünya tarihinde derin iz bırakan kudret ve faaliyeti ile izah etmek mümkündür.

Türk adının başlangıçta belirli bir topluluğa ait etnik bir ad olmadığı, bir araya gelerek güçlenmiş toplulukların bir siyasi oluşumunu ifade etmek için kullanıldığı kabul edilebilir. Bu bağlamda, Göktürk İmparatorluğu Bilge Kağan’ın kendisine bağlı “Oğuzları Oğuz budun kendi Türkün idi” diyerek tanımlaması anlaşılır olmaktadır.

Göktürk İmparatorluğu’nun batıdaki bazı Ogur kabileleri hariç olmak üzere tüm Türk soylu kabile ve toplulukların bünyesinde toplanması sonucunda tüm bu topluluklar “Türk” adı ile anılmaya başlanmış, kendi kabile isimlerini muhafaza etseler bile imparatorluğu oluşturan topluluklar, mesela Uygurlar, Kırgızlar, Oğuzlar, Orta ve Uzak Doğu kaynaklarında Türk olarak nitelendirilmiş ve “Türk” tüm bu akraba kabileler için ortak bir ad haline gelmiştir.

Bu suretle Göktürkler kendi boylarının adı olan “Türk” ismini, bütün Türkçe konuşan kavimlere kabul ettirmişler ve Göktürk hanedanı iktidardan çekildikten sonra da artık bu zamanımıza kadar böyle sürüp gelmiştir. Ta ki Ruslar’ın Türk kavimlerine “ Özbek, Kırgız, Kazak, Azeri, Türkmen, Tatar, Başkurt, Çuvaş, Yakut, Altay, Hakas ve Karakalpak” gibi kabile isimleri takmak istemelerine kadar Türkçe konuşan kavimler bir tek millet olarak kabul edilmişlerdir. Tarihte bu kabileler topluluğunun adı “Türk” vatanları ise “Türkistan”’dır.

Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir; Turan!..


Sonuç

Günümüzde birçok gelişmiş ülkenin; bilimsel araştırma – geliştirme programları yoluyla, istifade edebilecekleri tarihi, kültürel, politik ve ekonomik materyalleri bulup ortaya çıkarmak ve bunları kendi maksatları doğrultusunda kullanmak, kendi dil ve kültürlerini dünyanın her tarafına yaymak, ekonomik ilişkilerde öncelik kazanıp ticaretini geliştirmek suretiyle daha da güçlü olmanın yollarını aradıkları konuyla ilgili herkesin müşahade ettiği hususlardandır.

Bu ülkeler maksatlarına ulaşmak için dünyanın en ücra köşesinde bulunan ülkelerle ilişkiler kurar, örtülü-açık teşkiller oluşturur ve bu uğurda maddi, manevi birçok fedakârlıklarda bulunmaktan kaçınmazlar. Zira milletler mücadelesinde güçlü olmak, bulunduğu seviyeden daha ileri gitmek için bu kabil faaliyetlerin duraksamaksızın sürdürülmesi gerektiğini tarih bize öğretmektedir.

Türk dünyasının tarihten gelen ortak kültür mirasının sağladığı avantajlı bir ortam mevcuttur. Ancak avantaj sağlayan bu ortamın akıllıca ve planlı, programlı bir şekilde kullanılması halinde Türklüğün stratejik çıkarlarına büyük hizmetlerde bulunulmasının mümkün olacağı düşünülmektedir. Büyük projelerin, büyük hedeflere ulaşmak için gerekli olduğu malumdur. İçinde yaşadığımız bilgi çağını Türk dünyası olarak ne derece güçlü bir pozisyonda yakalayabilirsek, geleceğin dünyasında sahip olacağımız yerin de o ölçüde ileride olabileceği düşünülmektedir.

Bu çalışmaya burada son verirken Türkiye’nin kurucusu M. Kemal Atatürk’ün konuya yakın ilgisini bir kere daha hatırlatmakta fayda vardır.

Atatürk’ün Türkiye dışındaki Türk dünyasıyla ilgili görüşleri de bilindiği üzere esasta kültür temeline dayanmaktadır. Nitekim bu konuda şöyle demiştir; “Türkiye dışında kalmış olan Türkler, ilkin kültür meseleleriyle ilgilenmelidirler. Nitekim biz Türklük davasını böyle bir müspet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihinde, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz.

Baykal ötesindeki Yakut Türkleri’nin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz.

Atatürk’ün dış politika anlayışına göre, Misak-ı Milli’de de belirtildiği gibi, Türkiye dışındaki Türkler’in bulundukları yerlerde insan hak ve hürriyetlerinden faydalanmalarını ve en tabii hakları olan hür yaşama hakkına sahip olmalarını samimi olarak istemek ve bu yolda çalışmak esastır.

Yukarıda açıklamağa çalıştığımız konulara ilaveten Türk dünyası ortak tarih komisyonunun tespit edeceği konular ışığında hazırlanacak olan, “Türk Dünyası Ortak Tarih Kitabı” 21.yüzyılda Türk dünyasının nesillerine ve geleceğe büyük ölçüde faydalı olacağı kanaatindeyiz. Türk dünyası, tarihi sorumluluğunun bilinci ile hareket etmeli ve bu tarihi fırsatı heba etmemelidir. Türk dünyası’nda akılcı ve gerçekçi olmayan hiçbir projenin romantik ve ütopik gerekçelerle vakit harcayacak lüksü yoktur. Dünya Türklüğü’nün kültürel birleşmesine, bütünleşmesine hizmet edecek olan, Türk Dünyası “Ortak Tarih” projesi mutlaka hayata geçirilmelidir.

KAYNAKLAR
  • Hami Danişmend, Türklük Meseleleri, İstanbul 1966
  • Afed İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar, Belgeler, Ankara 1959
  • Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, İstanbul 1969
  • Bahaddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, İstanbul 1971
  • Ebulgazi Bahadır Han, Türklerin Soy Kütüğü, İstanbul 1974
  • Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, Ankara 1976
  • Faruk Sümer, Oğuzlar-Türkmenler, İstanbul 1980
  • Mehmet Saray, Atatürk ve Türk Tarihi, TK. S.249, Ankara 1984
  • Z.Velidi Toğan, Bugünkü Türkîli, Türkistan ve Yakın Tarihi. İstanbul 1981
  • Z.Velidi Toğan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981
  • Türk Ortak Tarihi, Bilgi Notu, 1995
  • Turan Can, Türk Dünyasında Ortak Türk Yazı Dili Problemi
  • Türkiye ve Türk Dünyası Heyet, Harp Akademileri Yayını, İstanbul 1997
  • Türk Tarihinin Ana Hatları Heyet, İstanbul 1996
  • H.Namık Orkun, Türkçülüğün Tarihi, İstanbul 1944


Turan CAN – TİKA-Araştırmacı
 
Top