• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Takvimin Tarihçesi ve Gelişimi

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Takvimin Tarihçesi ve Gelişimi

Bilindiği gibi tarih, olayları zaman ve mekân içinde tesbit ettikten sonra kendisine mal edebilir. Bugün, elimizde bulunan tarihî eserler, alıştığımız tarihlere göre tarihlenmiştir. Halbuki geçmişe doğru çıkıldıkça medeniyetlerin şümûl sahaları daraldığından ve birbirlerine olan karşılıklı tesirleri azaldığından değişik toplumlardan bize intikal eden yazılı belgelerde, farklı takvim sistemleri kullanılmıştır.

Xtb68H6.jpg


Başlangıçta tarihçiler, sadece milli tarihleri ile uğraşır, genel dünya tarihi ile kendi savaş, münasebet ve irtibatları derecesinde ilgilenirlerdi Olayları da buna göre değerlendirirlerdi Bu değerlendirmede de önemli rol, zaman dolayısıyla takvim başlangıcına düşerdi Yazının kullanılmaya başlanması, Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesi, Batı Roma'nın yıkılışı, Amerika'nın keşfi, Fransız ihtilali, İstanbul'un fethi gibi olaylar, Batı dünyası için önemli birer hadise olarak kabul edilmişlerdi Bunların tarih ve takvim başlangıcı olarak kabulü de yine Batı dünyası için söz konusu olmaktadır Buna karşılık İslâm dünyasında Hicrî takvim kullanılmaya başlanmıştır Türk dünyasında da İslâm'dan önce "Oniki Hayvanlı Türk Takvimi" kullanılıyordu Türkler, İslâmiyet'i kabul edip bu dinin medeniyet dairesi içine girdikten sonra Hicrî takvimi kullanmaya başladılar

Eski topluluklar, takvimde ay senesini kullanıyorlardı. Güneş yılı ilk defa eski Mısırlılar tarafından kullanılmıştır .Mısır'ın bu ilk güneş takvimi, Milattan önce 45 tarihinde, Roma diktatörü Jul Sezar tarafından alınmış, böylece "Julien Takvimi" denilen Rumî Takvim doğmuştu Bu takvim Milattan sonra 1582 yılında Papa XIII Gregoir tarafından ıslah edildi Böylece, Gregorien adıyla Batı takvimi (Efrenci Takvim) meydana çıktı


İslâm dünyasında ikinci halife Ömer (ra) zamanına kadar yazılan yazılara tarih koyma adeti yoktu Bir gün bir alacaklı, Halife'ye şaban ayında ödenecek bir borçlu senedi göstermiş Halife bunun hangi şaban olduğunu sorarak, geçtiğimiz senenin şaban ayı mı, bu senenin şaban ayı mı, yoksa gelecek senenin saban ayı mu olduğunu öğrenmek istemişti Keza vali Ebû Musa'ya birbirini tutmayan iki emir verilmiş Bunlardan hangisinin ilk, hangisinin son olduğu bilinememiş Ebû Musa durumu halifeye sormuş Bunun üzerine şura meclisi toplanmış Mecliste çeşitli görüşler ortaya atılmış Sonunda Hz Ali'nin teklifi üzerine Hz Peygamberin Mekke'den Medine'ye hicreti, tarih ve takvim başı olarak kabul edilmiştir Bu olay, hicretin 17 senesinde oldu Gerçi hicret, senenin üçüncü ayı olan rebiyülevvelde yapılmıştı Halbuki eskiden beri Araplarca muharrem sene başı olarak biliniyordu Bu sebeple muharrem ayı, yeni yılın başı olarak kabul edilmiştir (Ahmed Muhtar Paşa, Islâhu'-tTakvim, Mısır 1307, 3)


İslâm dünyasında bazı ibadet ve belirli günler, bu sayede her mevsimde icra edilebiliyordu Hicrî takvime göre ay yılı esas alındığından oruç, hac gibi ibadetler farklı zamanlarda eda edilebiliyordu Böylece her otuz beş senede bir, tekrar başa gelme mümkündü

Müslüman Türk dünyasında Celaleddin Melikşah zamanında hükümdarın adını taşıyan "Celalî Takvimi" adıyla yeni bir takvim yapıldı Bu takvim de güneş senesine dayanıyordu İlkbaharın ilk günü yılbaşı sayılıyordu Melikşah devrinde tatbik edilmiş olan bu takvim Gregorien takviminden daha az hatalı idi


Osmanlı Devleti'nde Tanzimat'a kadar ay senesi ve hicret başlangıcı kullanılıyordu Bilindiği gibi güneş senesi ay senesinden onbir küsûr gün daha fazlaydı (Güneş senesi küsuratı ile birlikte 365 gündür Ay senesi ise, aylarının 29 veya 30 gün sayılmasından dolayı 354 gündür) Bunun için ay senesi mal bakımdan bir devlet için uygun değildi Bu yüzden Tanzimat döneminde "Malî sene" adıyla yeni bir sene ihdas edildi (9 Muharrem 1256 = 1 Mart 1256) Bu Malî senenin ilk yılı 1256, ilk günü de Cumartesi oldu


Güneş aylarını kullanmaya başlayan bu malî sene, yine hicret başlangıcına dayanıyordu Fakat sene başı olarak Gregorien takviminde olduğu gibi "ocak" ayını değil, Jülien (Rûm) takvimine göre "mart" ayını kullanıyordu Bu sebeple malî seneye "Rumî yıl" adı verilmişti


Cumhuriyet Türkiyesi, 26 Aralık 1925 tarihinde Hz İsa'nın doğumunu takvim başlangıcı olarak kabul eden Milat başlangıcına döndü Yılbaşı da Gregorien takvimindeki "Ocak" ayı olarak kabul edildi


kNuZYal.gif


Türklerin kullandığı önemli takvimlerden biri de "Oniki Hayvanlı Türk Takvimi"dir
İslâm medeniyeti ile karşılaşmadan önce kullanılan bu takvim, Türk kavimlerinin eski zamanlardan beri en çok kullandıkları takvim sistemi, devrî on iki hayvanlı takvim sistemidir Değişik coğrafi sahalarda yaşayan, birçok medeniyetle temas kuran Türk halkları, bunu ya müstakil olarak kullanmış veya yabancı medeniyetlerden gelen takvimlerle mezc ederek kullanmışlardır Oniki yıllık daim bir devir teşkil eden bu takvimin her yılı muayyen bir hayvana nisbet edilir Böylece her yıl, nisbet edildiği hayvanın ismini alır Bunlar: Sıçan, sığır, pars, tavşan, ejderha, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek ve domuzdur

Devreyi teşkil eden hayvanlardan her birinin, devrederken mensub oldukları yılların mukadderatı üzerine ve belirli bazı hükümlere müessir olduklarına; yılların, muhtelif zamanlarında doğan çocukların karakteri üzerinde de tesiri olduğuna inanılırdı

:hey:hey:hey:hey

 

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Tarih Çevirme Kılavuzu

İlgili sayfaya aşağıdaki linkten ulaşınız...


cgWDre5.jpg

AÇIKLAMA

Bu program, Miladi, Hicri ve Rumi takvimler arasında tarih çevirmek amacıyla geliştirilmiştir. Çevirme işleminin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için öncelikle çevrilmesini istediğiniz takvim türünü seçmelisiniz. Bu aşamadan sonra üç farklı düzeyde tarih çevirisi yapılabilmektedir. İlk olarak gün girilmemiş ve ay seçilmemiş ise sadece girilen yıl, ikinci olarak gün girilmemiş, ancak ay seçilmiş ve yıl girilmişse seçilen ay, son olarak da gün, ay ve yıl girilmişse girilen tarihin tamamı diğer takvimlerdeki karşılıklarına dönüştürülebilmektir. Sonuçlar yukarıdaki tabloda yansıtılacaktır.

Tarihsel açıdan Hicri ay başlangıçlarının hesaplanmasında bir hadis dolayısıyla rüyet-i hilal ölçütü uygulanmaktadır. Rüyet-i hilal ölçütü, Hicri ayların başlayabilmesi için ayın hilal şeklini aldığının gözle görülebilir olmasını gerekli kılmaktadır. Tarih Çevirme Kılavuzu, tarih dönüştürme işlemini astronomi biliminin ölçütlerinden hareketle, ayın ve yerin periyodik hareketlerine bağlı olarak yapmaktadır. Ay başlangıçlarının saptanması, hilal şeklinin görünürlüğü kimi zaman meteorolojik koşullardan bile etkilendiği için, astronomik takvim hesabı ile Hicri takvimin tarihsel uygulaması arasında, teorik olarak, ±2 günlük sapmalar olması ihtimalini doğurmaktadır. Bu teorik ihtimal, genelde eski tarihlerin çevirisiyle uğraşan profesyonel tarihçiler tarafından bilinen genel bir bilgi olduğundan ve tarih çevirme programı esas olarak bu uzmanların kullanımı için geliştirildiğinden ötürü, programa ilişkin açıklamalar kısmında ayrıca vurgulanmasına gerek duyulmamıştı. Genelde uzman tarihçiler, eldeki hicri tarihin (eğer gün biliniyorsa) hangi gün olduğunu da dikkate alarak, tarih çevirisini kesinleştirme yoluna giderler. Örneğin Takiyuddin Rasathanesi 4 Zilhicce 987 (Perşembe) günü tahrip edilmiştir ve bunun Miladi takvimdeki kesin karşılığını bulmak istiyorsak şu yolu izlememiz gerekecektir: Öncelikle Tarih Çevirme Kılavuzu’nda bu tarihin yaklaşık çevirisini yapıp 22 Ocak 1580 (Cuma) karşılığını buluyoruz. Sonra olayın gerçekleştiği günün Perşembe olmasından hareketle kesin Miladi karşılığın 21 Ocak 1580 (Perşembe) olması gerektiğine hükmediyoruz. Eğer tarihin hangi güne denk düştüğü bilinmiyorsa, bu durumda yaklaşık çeviriyi kesin tarihmiş gibi kabul etmekten başka yol kalmadığı için yaklaşık karşılıkla yetinmek durumunda kalıyoruz. Hicri tarih çevirisinde, profesyonel tarihçilerin izlediği genel yol bu olup, TTK tarafından yayımlanan program bu sınırlar çerçevesinde milyonlarca kere test edilip güvenilirliği ispatlanmıştır. Rumi tarihlerin çevirisinde ise böyle bir sorun söz konusu değildir.

Dini günlerin hesaplanmasında dayanılan esas ölçüt, yukarıdaki açıklamadan anlaşılacağı üzere, rüyet-i hilal ölçütüdür. Günümüzde Hicri aybaşları, 1978 yılında İstanbul’da yapılan “Rüyet-i Hilal Konferansı”nda benimsenen ölçütlere dayalı olarak Kandilli Rasathanesi’nce gerçekleştirilen gözlemler ve bu gözlemlere dayalı kestirimler aracılığıyla Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından saptanmakta ve ilan edilmektedir. TTK tarafından yayımlanan çevrimiçi Tarih Çevirme Kılavuzu ise bu tarz gökbilimsel gözlemlerden hareketle değil, Kameri takvimin dayandığı matematiksel ilkelere dayalı bir algoritmayla hesap yapmaktadır. Fark; Hicri takvimin, sadece ayın göksel hareketlerini esas almayıp, dini açıdan belirleyici önemi olan rüyet, yani hilalin çıplak gözle görülebilir olmasını esas almasından kaynaklanmaktadır. “Rüyet” ölçütü, bugün rasathane tarafından ayın diğer gök cisimleriyle bir arada gösterdiği hareketleri de izleme yöntemlerinin bilimsel bir dizi ilkeye dayandırılması sayesinde, meteorolojik belirsizliklerden kurtarılmış gibi durmaktadır. Bu yüzden ileri doğru olarak da bazı Hicri tarihlerin saptanabilmesi mümkün hale gelmiştir. Ancak, önceden havanın bulutlu olması bile ayın hilal şeklinin görülmesini engellediği için, bazı Hicri ay başlangıçlarının bir gün sonraya kayması söz konusu olabilmekteydi. Diğer yandan, rüyet konusundaki uzlaşmazlıklar, günümüzde İslam aleminde bazı tarihlerin hesaplanmasındaki farklılıkların ve tartışmaların da esasını teşkil etmektedir. Ramazan ayının farklı günlerde başlaması veya bazen 29 bazen 30 gün sürmesinin arka planında Hicri takvimin hesaplanmasında kullanılan hilalin gözlenmesiyle ilgili ölçüt konusundaki uzlaşmazlıklar yatmaktadır. Sonuç olarak, ileri tarihli dini günlerin saptanmasında Diyanet tarafından ilan edilen tarihin esas alınması gerekmektedir. TTK’nın yayınladığı program eski tarihlerin çevirisinde tarihçilerin işini kolaylaştırmak amacıyla hazırlanmış olup, her yöntem veya araç gibi amacını aşan bir işe koşulduğunda yanıltıcı sonuçlar verebilir.

© Ahmet Murat AYTAÇ (AÜSBF Kamu Yönetimi Bölümü)
 
Top