Sözcüklerin Yapı Özellikleri - Aöf Dil ve Edebiyat Dersleri

BeReNN

Alyam?
Özel üye
[h=2][/h]Sözcükler, bütün dillerde o dillerin yapı taşıdır. Duygu, düşünce ve eylemlerimizi onlar aracılığıyla iletebiliriz. Dilimizde bir sözcüğün anlamlı, en küçük parçasına o sözcüğün kökü denir. Kök halindeki sözcükler ya sonlarına aldıkları eklerle yeni sözcükler oluşturur (türeme) ya da yeni bir sözcükle birleşerek yepyeni bir anlamda kullanılabilir (birleşme).

Buna göre de dilimizdeki sözcükler yapı yönünden üç ayrı özellik gösterir:

- Basit yapılı sözcükler
- Türemiş yapılı sözcükler
- Bileşik yapılı sözcükler


[h=2]Basit Yapılı Sözcükler[/h]Basit yapı dediğimizde; bir sözcüğün hiç ek almamış, anlamlı en küçük parçasını anlatmak isteriz. Az önce buna sözcüğün kökü de denebileceği belirtmiştik. Basit yapılı sözcükleri örnekleyelim: taş, demir, su, akıl, insan, kırmızı, araba, ben, bu, ad, boya, Ankara, Bolu, Dicle, yürü-mek, git-mek, al-mak, sev-mek, acımak, boya-mak…

Dikkat edin, bunlar:
- Ankara, Bolu, Dicle gibi özel ad da olabilir; su, toprak, araba gibi tür adı da olabilir.
- Su, insan, kırmızı, ben, bu gibi ad soylu da olabilir; acı-mak, boya-mak, gitmek, yürü-mek, sev-mek gibi bir iş, eylem de anlatabilir.
- Su, ben, bu gibi tek heceli de olabilir; araba, Ankara gibi çok heceli de olabilir.
- Acı ile acı-mak, boya ile boya-mak, savaş ile savaş-mak, tat ile tat-mak gibi hem ad hem de eylem kökü durumunda olabilir.

Dilimizde kök halindeki sözcüklerin sayısı sınırlıdır. Bu sözcük kökleri yıllardır zaman içinde kimi ses değişikliklerine uğrayarak dilde varlıklarını sürdürür. Onların bu sınırlılıklarına karşın türeme, bileşme yollarıyla yeni kavramları anlatan yeni sözcükler oluşur.

[h=2]Türemiş Yapılı Sözcükler[/h]Bu konuda önce Prof. Dr Ahmet Kocaman'ın görüşlerine yer verelim:

… Dil, birey ile toplumun kimliği olmasının yanında, düşüncenin aktarılmasında ve oluşturulmasında önemli bir bilişsel güçtür. Dilin mi, düşüncenin mi öncelikli olduğu konusundaki felsefe tartışmalarında değişik görüşler bulunsa da, dilin dünya görüşümüzü ve düşüncemizi belli ölçülerde belirlediği Wittgensteinve Whorf gibi düşünürlerin ardından büyük ölçüde benimsenmiştir. Günümüzde insan dilinin ortak özellikleri bulunduğu sayıltısı kabul edilmiş olmakla birlikte her dilin dil yetisine özgül katkıları olduğu gerçeği de görmezlikten gelinemez. Gerçekten, Türkçenin özellikle yapısal özellikleri, sözcük türetme gücü, Türkçedeki kavramlaştırma, kip ve görünüş özellikleri, genel olarak insan dilinin iletişim değerlerini varsıllaştıracak özellikler taşımaktadır.

Bu görüşler, dilimizin dünya dilleri içindeki önemini vurguluyor. Ayrıca, konumuzla ilgili olarak Türkçenin sözcük türetme gücüne işaret ediyor. Şimdi, dilimizdeki sözcüklerin türemiş yapı özelliklerini inceleyelim.

Türeme, Türkçenin de içinde bulunduğu bağlantılı dillere özgü bir özelliktir. Bu özellik, köklerden yeni sözcükler türetme olanağı sağlar. Dilimizde, binlerce yıldan bu yana oluşmuş, kullanılagelen kimi ekler vardır. Bu eklerin de sayısı sınırlıdır. Bu ekleri sözcüklerin köküne getirince, kökün anlamıyla ilgili fakat yeni durumuyla başka bir kavramı anlatan yepyeni bir sözcük elde ederiz. Bu özelliğe türeme, bu nitelikteki sözcüklere de türemiş yapılı sözcükler denir.

Örnekleyelim:

göz kökünden …………….. gözlük, gözlem, göze, gözcü, gözlemek gözetlemek…
tuz kökünden …………….. tuzlu, tuzsuz, tuzluk, tuzlama…
su kökünden ………………. sulak, sucu, sulu, sulamak, susamak…
sev-mek kökünden …….. sevinç, sevgi, sevgili…
Muğla kökünden ……….. Muğlalı…
ben kökünden …………….. bencil, benimsemek…
insan kökünden …………. insancıl, insanlık, insanca…

Bu örnekler çoğaltılabilir. Böylece türemiş yapılı sözcükler elde edilir. Türemiş sözcük, kökle anlamca ilgili fakat yeni ve ayrı bir sözcük olmuştur artık. Sevgi sevmek eylemiyle anlamca ilgili, ancak soyut bir kavramın, bir duygunun adıdır. Tuzlu, tuzu olan; Muğlalı, Muğla'da doğup orada yaşamış olan; bencil, öncelikle kendini düşünen; insanca, insana yakışır davranış gibi yeni birer kavramın karşılığı olarak kullanılmaktadır.

Dilimizdeki yüzlerce kökten böylesi sözcük türetme olanağı olduğunu düşünün. Ayrıca köklere eklenen eklerin de her birinin bir değil birçok anlam boyutu olduğunu düşünmelisiniz.

Şimdi, bu söylediğimizi, eklerin köklere değişik anlamlar katması özelliğini, yalnızca bir ekle (-lik ekiyle) örnekleyelim.
Bu ek:
- Yer adı belirtir: zeytinlik, çayırlık, kömürlük…
- Nesne adı yapar: kulaklık, ağızlık, gözlük…
- Topluluk adı belirtir: gençlik, Türklük…
- Adlardan sıfat türetir: yıllık kira, dolmalık biber, kiralık ev…
- Soyut adlar türetir: benlik, hiçlik…
- Meslek adları yapar: doktorluk, öğretmenlik… gibi.

Dilimizde bu tür örnekleyebileceğimiz pek çok ek var. Bir araştırmaya göre kimi eklerden türetilen -yaklaşık- sözcük sayıları şöyle belirtilmiş:

-mak eki 3900,
-lı eki 1700,
-lık eki 1600,
-al eki 850,
-siz eki 700
-ma eki 500 ayrı sözcük yapıyor.

Gördüğünüz gibi, türeme, dilimizin en büyük zenginlik kaynaklarından biridir. Dilimize bu zenginliği sağlayan eklere yapım ekleri denir.

Ad ya da eylem köklerine yapım eki getirilmesiyle elde edilen türeve, sözcüğün gövdesi denir.

Örnekleyelim: öğren-mek eylem kökünden -ici ekiyle türeyen öğrenci, sözcüğün gövdesidir. Bu sözcük öğrenci-lik biçiminde yeniden türeyebilir. Dilimizde bir sözcük kökü birden fazla yapım eki alabilir.

“Öğrenci” sözcüğü öğrenciyi, öğrenciye, öğrencide, öğrenciden, öğrencinin, öğrenciler, öğrencim, öğrencin, öğrencisi, öğrencimiz, öğrencileri, öğrenciyim, öğrencisin, öğrenci(dir), öğrenciyiz, öğrencisiniz, öğrenci(dir)ler örneklerinde hangi ekleri almıştır?

Yanıt: “Öğrenci” sözcüğünün sonuna gelen eklerin, sözcüğün anlamını değiştirmediğine dikkat ediniz. Bunlar çekim ekleridir. Türeme ile ilgileri yoktur.

Türkçe sonekli bir dildir. Oysa Arapçada bivefa (vefasız), bikarar (kararsız) anlamını veren bi olumsuzluk eki; Farsçada aynı görevde natamam (tamam olmayan), namütenahi (sonsuz) anlamında na eki gibi, sözcüğün başına gelen ekler vardır. Bunlara Batı kaynaklı asosyal, anormal örneklerindeki a önekini de ekleyebiliriz.

Dilimizde böyle önek yoktur. Yalnız pekiştirme yaparken kırmızı yerine kıpkırmızı örneğindeki gibi sözcükler önek alır. (mosmor, dümdüz, apaydınlık, güpegündüz….) Dilimizde sözcükler ad ve eylem köklerinden türetilir. Yapım ekleri sonlarına geldikleri sözcükler ve bu sözcüklerin çeşitleri yönünden dört öbekte toplanır:
- Adlardan ad yapan ekler: kitap-lık, Türk-çe, üniversite-li, son-suz, ev-cil, arpa-cık, Atatürk-çü, arka-daş, dörd-er, iki-nci…
- Adlardan eylem yapan ekler: imza-la-mak, geniş-let-mek, akıl-lan-mak, selam-laş-mak, kan-a-mak, şırıl-da-mak, fış-kır-mak…
- Eylemlerden ad yapan ekler: yük-lem, çürü-k, geç-it, kur-ak, sil-gi, bitkin, ilet-ken, düzenle-y-ici, seç-enek, düşün-ce…
- Eylemlerden eylem yapan ekler: sev-il-mek, sev-iş-mek, sev-in-mek, sevdir-mek, sevdir-t-mek…

Örneklediklerimizin hepsi türetilmiş sözcüklerdir. Bu türemiş yapılı sözcükler artık yeni bir kavramı anlatmaktadır. Kısacası, yeni bir sözcük oluşmuştur.


Bütün ses benzerlikleri türeme olduğunu belirtmez, üz-mek ile üzüm sözcüklerinde olduğu gibi. Bir sözcüğün kökünü araştırırken o sözcüğü anlamlı en küçük parçasına ayırırız. Kalemlik sözcüğünün kökü kalem'dir. Ayrıca kale, kal gibi bölümlendiğinde kaleve kalile kalem'in anlamca ilgisi yoktur.

Türkçe, eklerle işleyen bir dildir. Bazı dillerde birkaç sözcükle, hatta uzunca bir cümleyle anlatılan kavramlar, Türkçede bir tek köke getirilen arka arkaya sıralanan eklerle sağlanır.

Sözcüklerin bu yapı özelliklerini tanımak, onları doğru kullanmamızı sağlar. Yan-lış'ın yanıl-mak'tan, yal-nız'ın yalın olmaktan geldiğini ayırt ederiz. Kaplamak ile kapsamak, ölçek ile ölçü, ayrım ile ayrıntı, ayrılık ile ayrıcalık… gibi söylenişleri birbirine yakın olan pek çok sözcüğü karıştırmadan, yerinde kullanabiliriz.

Dilimizde her ekin ayrı bir inceleme konusu olacak boyutta pek çok işlevi vardır. Bu işlevi eklendiği sözcükle birlikte gerçekleştirir. Ekin bulunduğu sözcüğün anlatımda kullanılışına göre, eklerin ve sözcüklerin yüklendikleri görev, özellik değişir.

Dilimizin bu çok karmaşık gibi görünen yapısı, gerçekte dilimizin zenginlik kaynağıdır. Dilimizin türetme özelliğinden; kültür, sanat ve bilim alanlarındaki değişmelere göre gereksinim duyduğumuz yeni sözcükler doğar. Eski sözcükler kullanılmaz olur, unutulur; yani ölür. Ama dilin canlılığı sürer, gider (Bkz. Ünite 3 Türkçenin Zenginliği ve Sözvarlığının Gücü).


[h=2]Bileşik Yapılı Sözcükler[/h]Bileşik yapılı sözcükler, iki ya da daha çok sözcüğün bir araya gelerek yeni ve tek bir kavramı karşılamaları amacıyla oluşturulur: gecekondu, güzelavratotu, düşeyazmak, üstünkörü, niçin, birkaç, birçok, kuşburnu, pazartesi, günaydın, çöpçatan, yükseköğretim, alinazik, ateşkes, külbastı, camgöbeği gibi.

Birleşen bu sözcüklerden biri kimi zaman da ikisi birden -üçlü örneklere az rastlanır- tek bir kavramı karşılamak amacıyla anlam, ses ya da görev değişikliğine uğrar.
- Anlam kayması yoluyla kurulan bileşik yapılı sözcüklerde ya birinci ya ikinci sözcüğün ya da iki sözcüğün birden gerçek anlamından ayrıldığı görülür: ateşböceği, ketenhelva, dülgerbalığı, serçeparmak, rüzgargülü, bakımevi, aşçıbaşı, yerelması, dalkavuk, kadınbudu, suçiçeği, hanımeli gibi. Koyu yazılan sözcükler anlam değişikliğine uğramıştır.
- Ses kaynaşması yoluyla kurulan bileşik yapılı sözcüklere dilimizde az rastlanır.

Genellikle bunları oluşturan ilk sözcüklerin son sesi ya da ikinci sözcüğün ilk sesi düşer:
pazar-ertesi: pazartesi
kahve-altı: kahvaltı
pek-iyi: peki
çörek-otu: çöreotu
biri-birine: birbirine
kayın-ana: kaynana
ne-için: niçin
ne-asıl: nasıl

- Sözcük türü değişimi yoluyla oluşan bileşik yapılı sözcüklerde, öğelerin türleri değişir: dedikodu, şıpsevdi, sıkboğaz, bilirkişi, ateşkes, kaçgöç, albastı, uyurgezer, imambayıldı, ağaçkakan, vurdumduymaz, mirasyedi…

Bu sözcüklerde iki eylemin ya da bir adla bir eylemin birlikte kullanıldığını, ancak oluşan sözcüğün artık eylem değil ad, sıfat görevlerinde kullanılabileceğini görüyorsunuz. Sözgelimi “demediğini koymadı” sözünün bileşik yapılı biçimi olan dedikodu artık eylem değil ad soylu sözcüktür.

“Dedikodu sevmem” örneğinde ad,
“Dedikoducu insan” örneğinde sıfat,
“Dedikodu yapmak…” örneğinde yapmak yardımcı eylemiyle birlikte kullanılan ad görevlerindedir.

Son örneğe dayanarak etmek, eylemek, olmak yardımcı eylemleriyle kurulan bileşik yapılı eylemlerin nasıl yazıldığına dikkat ediniz.

emretmek, sabretmek, keşfolunmak, fetholunmak
hissetmek, zannetmek, affolunmak, halletmek

İlk dizideki emir, sabır, keşif, fetih sözcüklerinin birer ünlüsü düşüyor. İkinci dizideki his, zan, af, hal sözcüklerinin de ünsüzleri yineleniyor. İşte böyle ses düşmesi ya da ses artması gibi ses değişiklikleri olduğunda bu bileşik yapılı eylemler bitişik yazılır. Bir ses değişikliği olmuyorsa ayrı yazılır:

hasta olmak, terk etmek, arz etmek, rica etmek… gibi.

Bileşik yapılı sözcüklerin kendi içlerinde nasıl bir yapı özelliği gösterdiklerini aşağıdaki örneklerden inceleyelim:

İki yalın addan: sütanne, canciğer
Belirtisiz ad tamlaması biçiminde: semizotu, ayakkabı
Sıfat tamlaması biçiminde: akciğer, açıkgöz
Bir adla bir eylemden: karnıyarık, çıtkırıldım
İki eylemden: kaptıkaçtı, uyurgezer
Belgisiz sıfat biçiminde: birkaç, birçok, hiçbir…

Gördüğünüz gibi çeşitli yollarla bileşik yapılı sözcükler oluşturulabilir. Türkçede sözcüklerin basit, türemiş, bileşik yapı özelliklerini tanımak, bize dilimizin işleyişi ile ilgili ipuçları verir. Böylelikle dil bilincimiz gelişir.


alıntı
 
Geri
Top