• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

SOSYAL BİLİŞSEL KURAM – Albert BANDURA

Suskun

V.I.P
V.I.P


caCMK.jpg


Sosyal Öğrenme Kuramı



SOSYAL BİLİŞSEL KURAM – Albert BANDURA

Gözlem Yoluyla Öğrenme (Model Alarak Öğrenme):


Bandura’ya göre gözleyerek öğrenme; sadece bir kişinin diğer kişilerin etkinliklerini basit olarak taklit etmesi değil, çevredeki olayları bilişsel olarak işlemesiyle kazanılan bilgidir. Gözlem yoluyla öğrenme, taklidi içerebilirde, içermeyebilirde.

Ör: Sınavda yanındaki arkadaşının kopya çekerken yakalandığını ve cezalandırıldığını gören bir öğrenci, böyle bir duruma düşmemek için soruları kendisi cevaplamaya çalışır. Bu durumda öğrenci gözlemleri yolu ile öğrenmiş ancak taklit etmemiştir.

Bandura ve Tolman’ın kuramları birer pekiştirme kuramları değil, bilişsel eğilimli kuramlardır.

Bandura da Tolman gibi öğrenmeyle performansı birbirinden ayırmıştır.

Bandura’ya göre davranışların çok büyük bir kısmı, diğer insanların gözlenmesi, yani davranışı gösteren bireylerin model alınması sonucu öğrenilir.

Öğrenmenin etkili olmasında, gözlenen davranışların taklit edilmesi ve bunun sonucunda alınan ödül veya ceza etkilidir.

Gözlem yoluyla öğrenme süreçleri:

1. Dikkat etme:
Birey, model alacağı etkinliklere dikkat edip, doğru biçimde algılamazsa gözlem yoluyla öğrenme meydana gelmez. Gözlemcinin dikkatini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bunlardan bazıları gözlemciye, bazıları ise modele aittir. Gözlemcinin dikkatini etkileyen faktörler şunlardır.

Gözlemcinin duyu organlarının yeterliği (sağırlık, körlük).

Gözlenecek etkinliklerin, gözlemcinin amacına uygun olması (Birçok gözlenecek etkinlik varsa, birey amacına uygun olanını gözler).

Yaş, cinsiyet, saygınlık, statü, çekicilik, güç, ün vb. özellikler.

2. Hatırda tutma süreci:
Gözlem yoluyla öğrenilen bilgiden yararlanabilmek için, gözlemcinin modelin davranışlarını hatırlaması gerekmektedir. Bu nedenle gözlenen bilgi, sembolleştirilip kodlanmakta ve bellekte saklanmaktadır.

Bilgi iki yolla sembolleştirilir. Biri, bilginin zihinsel resimlere dönüştürülmesidir. Diğeri ise sembollere dönüştürülerek saklanmasıdır. Hatırda tutmada özellikle sözel semboller daha etkilidir. Görsel sembollerin çoğunluğu sözel sembollere dönüştürülerek saklanır.

3. Davranışı meydana getirme süreci (Uygulama): Gözlenen ve zihinde saklanan davranışlar, modelin davranışlarına benzeyene kadar tekrar edilir. İlk aşamada zihinde olan bu tekrar daha sonra davranışa dönüşür.

4. Güdülenme süreci (güdülenme ve pekiştirme):Bandura, öğrenme ile performans ayrımı yapmıştır. Güdülenme süreci, öğrenilenleri performansa dönüştürmeyi sağlayan bir süreçtir. Pekiştirilen davranışlar tekrar edilir, cezalandırılan davranışlar ise söner. Bandura, dolaylı pekiştirme ve dolaylı cezanın da etkili olduğunu belirtmiştir.

Bandura’nın değer verdiği bir diğer pekiştirme türü ise içsel pekiştirmedir. (Bireyin kendi yeterliğinden zevk almasıdır.)

Model alma yoluyla kazanılan ürünler

1. Birey başkalarını gözleyerek yeni bilişsel beceriler ve psikomotor becerileri öğrenebilir.

2. Önceden öğrenilmiş olan yasaklar ya güçlenir ya da zayıflar.
Kendisinin yapmaktan çekindiği bir davranışı model gösteriyor ve pekiştiriliyorsa/ödüllendiriliyorsa, gözlemci de bu davranışı gösterir hale gelebilir. ( Örnek: Televizyon dizilerinde görülen olumsuz rol model örnekleri.)

3. Gözlemci yeni değerler ve inançlar kazanabilir. Model, gözlemci için sosyal bir harekete geçirici olabilir. (Gösterilerde ve mitinglerde yaşanan durum vs.).

4. Modeli gözleyerek çevrenin ve eşyanın nasıl kullanılacağını öğrenir. Yetişkinler de bu yöntemi kullanır.

5. Duygusal tepkilerin nasıl gösterileceği de bu yolla öğrenilebilir. Özellikle çocuklar bu yolla öğrenirler.

Öğrenmeyi Sağlayan Dolaylı Yaşantılar

1. Dolaylı Pekiştirme:

Davranışı pekiştirilen modeli izleyen bireylerin, modelin davranışlarını daha kısa sürede ve sıklıkla taklit ettiği görülür. Ör: Derse katılan öğrenciyi öğretmenin övmesi ona yüksek sözlü notu vermesi diğer öğrencileri de derse katılması için cesaretlendirir.

2. Dolaylı Ceza:

Modelin olumsuz davranışlarının cezalandırılması, gözleyenlerin benzer davranışlarda bulunmalarını engellemekte veya azaltmaktadır. Bir gruptaki bireylerin, kurallara uymalarını sağlamada ve istenmeyen davranışları engellemede önemli role sahiptir.

Ör: Hoş bir durum olmamakla birlikte arkadaşlarının gözü önünde uzun saçlı olan öğrencinin saçının makasla kesilmesi (Günah keçisi yaklaşımı da denebilir).

Yalan söyleyen bir öğrenci cezalandırıldığında diğer bireyler aynı durumla karşılaşmamak için yalan söylemezler. Ancak çocuklar saldırganca ve duygusal olarak cezalandırılırlarsa, onlarda saldırganlığı taklit etme eğilimi doğabilir. Yani saldırganca cezalandıran anne-babalar, çocuklarının da saldırganca cezalandıran birer anne-baba olmalarına neden olurlar.

3. Dolaylı Güdülenme:


Gözlenen ürünler, bireyi sadece bilgilendirmez, aynı zamanda onu elde etmeye de güdüler. Gözlenen davranış, değer verilen bir ürünle sonuçlanırsa, birey davranışta bulunmaya istek duyar. Ayrıca gözlemci o davranışı yapabileceğine inanmalıdır. Başkalarının başarılarını ya da başarısızlıklarını gözlemek, belli bir davranışı yapmak için, bireyin kendi yeteneğini değerlendirmesine yardım eder.

Ör: Sınıfta ödül kazanan bir öğrenciyi gören ve kendi düzeyinin de ödül kazanmaya uygun olduğunu gören birey harekete geçer. Sınıfında burs kazanan ve kendi düzeyinin de bu bursu kazanmaya uygun olduğunu gören öğrenci, bursu kazanmak için harekete geçebilir.

4. Dolaylı Duygu (Dolaylı Duygusallık):

Birçok duygu gözlem yoluyla kazanılır. Birçok insan doğrudan zarar görmedikleri halde ölüden, periden, fareden, köpekten, yılandan, öğretmenden, sınavdan, uçaktan korkmaktadırlar. Bu korkuların nedeni söz konusu korkulara sahip modellerin gözlenmesidir.
Ör: Fare gördüğü zaman çığlık atan annesini gören kız çocuğu, annesini taklit eder ve farenin korkulacak bir “yaratık” olduğu sonucuna ulaşır.

5. Model özellikleri: Sadece modelin davranışlarının sonuçları değil, aynı zamanda modelin özellikleri de model almayı etkilemektedir. Modelin özellikleri ne kadar gözlemcinin özelliklerine benzerse, gözlemci, o kadar modelin davranışına benzer davranışlar göstermektedir. Yukarıdaki burs örneğinde olduğu gibi. Ancak model ne kadar yüksek statülü ve güçlü ise, modelin gözleyiciler üstündeki etkisi düşük statülüden daha yüksek olmaktadır. Yani gözlemci yüksek statülü ve güçlü kişinin davranışlarını daha çok taklit etme eğiliminde olmaktadır. Bu durumun nedeni henüz bilinmemekle beraber gözlemcide model alınan kişinin başarısının kendi başarısına katkıda bulunacağı beklentisi oluştuğu sanılmaktadır (Senemoğlu, 1997).

Sosyal Öğrenme Kuramının İlkeleri;


Karşılıklı Belirleyicilik:
Bandura’ya göre bireyin davranışı ile çevre, karşılıklı olarak birbirini etkilemekte, bunun sonucunda bireyin sonraki davranışları belirlenmektedir. Hem çevre davranışı, hem de davranış çevreyi değiştirebilir.

Pekiştirme ve ceza çevrede potansiyel olarak vardır. Ancak onların ortaya çıkışını davranışlar belirler. Ör: Sürekli problem yaratan birey olumsuz bir sosyal çevre yaratmaktadır.

Bandura’ya göre insanlar çevreyi belli yollarla etkilemekte, değiştirmektedir. Çevre de insanların daha sonraki davranışlarını etkilemektedir. Ör: Saldırgan bireylerin olduğu bir yerde saldırganlık uygun görülür. Saldırganlığın uygun görüldüğü ortamdaki birey de saldırgan davranışları seçebilir.

Sembolleştirme Kapasitesi:İnsanoğlu, düşünme ve dili kullanabilme gücüne sahip olduğundan geçmişi hafızasında taşıyabilmekte, meydana gelmemiş olayları da zihinde sembolik olarak gerçekleştirebilmektedir. Yani bireyler dış çevre ile zihinsel işlevler arasında etkileşim kurar ve sembolik olarak düşünür.

Öngörü Kapasitesi:
Bireylerin ileriyi görme, plan yapabilme, başkalarının kendilerine nasıl davranacaklarını kestirebilme kapasiteleridir.

Dolaylı Öğrenme Kapasitesi:Bireyler başkalarının davranışlarını gözlemleyerek birçok şey öğrenirler. Yaşam yalnızca insanların kendi yaptıklarından öğrenmelerini içerseydi çok kısıtlı kalırdı.

Özdüzenleme Kapasitesi: İnsanların kendi davranışlarını kontrol edebilme yeteneğine sahip olmalarıdır. İnsanlar ne kadar çalışacaklarına, ne kadar uyuyacaklarına, ne yiyeceklerine, nereye gideceklerine kendileri karar verirler ve davranışlarını kontrol ederler.

Özyargılama Kapasitesi:İnsanların kendileri hakkında düşünme, yargıda bulunma, kendilerini yansıtma kapasitesine sahip oluşlarıdır. Bireyler etkinliklerin sonuçlarına göre yargıda bulunurlar. (Bu yargıya özyeterlik denir.)

ÖZYETERLİK YARGISI:

Bireyin, farklı ve güç durumlarla baş etme, belli bir etkinliği başarma yeteneğine, kapasitesine ilişkin kendini algılayışıdır, inancıdır. Bu güç durumlar, sınava girme, yarışmaya katılma, bir sınıfta öğretmenlik yapma, topluluk önünde konuşma vb. bireyin kendi kapasitesinin farkında olmasıdır.

Özyeterlik yargıları dört kaynaktan gelir;

1. Yaşantı:
Bireyin doğrudan kendi yapığı başarılı ya da başarısız etkinlikler sonucu elde ettiği bilgiler.

2. Dolaylı yaşantılar:
Gözlenen modelin başarılı ya da başarısız ekinlikleri, bireyin aynı etkinliği başaracağına ya da başaramayacağına ilişkin yargıları ortaya çıkarır.

3. Sözel ikna:
Bireyin başarabileceğine ya da başaramayacağına ilişkin teşvikler, nasihatler özyeterlik algısını etkiler.

4. Psikolojik durum: Bireyin belli bir görevi başarma ya da başarısız olma beklentisi özyeterlik algısını etkiler.

Öğrencilerin özyeterlik algısını güçlendirmek için öğretmenlerin, öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına uygun öğretim yapmaları, işbirliğine dayalı öğretim yaklaşımlarını kullanmaları ve öğrencileri birbirleriyle kıyaslama yaklaşımından kaçınmaları gerekir.

Özyeterliği yüksek bireyin özellikleri;

- Karmaşık olaylarla baş edebilir.

- Karşılaştığı problemleri çözebilir.

- Kendine güveni yüksektir.

- Kendi ilgi ve yetenek saygı duyar.

- Evde, okulda ve meslekte başarılı olur.

- Cesaret ve inancı gelişmiştir.

- Başarıya odaklanır.

ÖZDÜZENLEME:


Bireyin kendi davranışlarını gözlemleyip, kendi ölçütleriyle karşılaştırarak yargıda bulunması ve gerekiyorsa davranışlarını ölçütlerine uygun hale getirmesidir. Yani bireyin, kendi davranışlarını etkilemesi, yönlendirmesi, kontrol etmesidir.

Özdüzenleme insan olmanın bir özelliğidir. Bu nedenle Bandura’ya göre davranışlar sadece dışsal pekiştireçler ve cezalarla kontrol edilmez. İnsanlar davranışlarını büyük ölçüde kendi kendilerine düzenlerler.

Birey kendi kendini değerlendirme sonucunda, kendini içsel olarak pekiştirir. Davranışların düzenlenmesinde içsel pekiştirmeler dışsal pekiştirmelere göre daha etkilidir.

Birey çevreyi gözlemleyerek performans standartlarını belirler. Daha sonra kendini gözlemler ve davranışlarından bu performans standartlarına uyanları pekiştirir uymayanları ise cezalandırır. (Suç işleyen bir kimsenin daha sonra pişman olması gibi.)

Sonuç olarak; sosyal öğrenme kuramında birey, kendi davranışlarını gözleyip, kendi ölçüleriyle karşılaştırarak değerlendirir ve kendini pekiştirerek ya da cezalandırarak davranışlarını düzenler. İnsan kendi davranışlarını kontrol edebilir. Dışarıdan başkalarının kontrolüne ihtiyacı yoktur.

SOSYAL ÖĞRENME KURAMININ EĞİTİM AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Özellikle okul öncesi ve ilköğretim çağındaki çocukların gözünde saygın bir yere sahip olan anne-baba ve öğretmenler, kendileri iyi birer model olarak, çocuklara pek çok istendik davranışları kazandırabilirler (rol model olma).

Ör: Çocukların başkalarına saygılı ve nazik/kibar olması isteniyorsa ebeveynlerin de onların yanında birbirlerine ve diğer insanlara karşı saygılı ve nazik olması gerekir.

Öğrencilerin sigara içmeleri istenmiyorsa öğretmenlerini okul önlerinde sigara içerken görmemeleri gerekir vb.

Öğretmenler çocuğa “yaratıcılığı”, etkili öğrenme ya da çalışma stratejilerini, problem çözme becerilerini öğretmede, kendileri model olmalıdırlar.

Gözlem yoluyla öğrenmenin temel süreçlerinden biri dikkat etmedir. Bu nedenle anne-baba ya da öğretmenler, çocukların model almalarını istediği davranışları dikkat çekici hale getirmelidirler.

Öğretmenler model alınacak etkinlikleri düzenlerken öğrencilerin sözel yeteneklerini, dili anlama ve kullanma becerilerini dikkate almak durumundadırlar. Ayrıca öğretmenler, öğrencilere bellek desteleme ve kodlama yollarını öğreterek, onların, modelin davranışlarını hatırda tutmalarını kolaylaştırmalıdırlar.

Öğretmenin dikkat etmesi gereken bir diğer husus da öğrencinin bilişsel olduğu kadar fiziksel özelliklerinin de model alınan davranışı yapmaya uygun olmasıdır.

Ayrıca öğrencinin öz yeterlik ve öz düzenleme kapasiteleri de davranış üretmede etkilidir. Daha önce de açıklandığı gibi, öz yeterlik; bireyin farklı durumlarla baş etme, belli bir etkinliği organize edip başarılı olma kapasitesine ilişkin yargısı ya da inancıdır. Eğer bireyin/öğrencinin öz yeterlik algısı kendi gerçek yeterliğinden düşük ise, birey/öğrenci kapasitesini yeterli bir şekilde kullanamayacak, hareketsizliğe, tembelliğe yönelecektir. Öz yeterlik algısı, gerçek yeterliğinden çok yüksek ise, başaramayacağı işler üstlenerek bu sefer de hayal kırıklıkları yaşayacak, depresif davranışlar gösterecektir. Bu durumla karşılaşan öğretmenler, öğrencinin öz yeterlik algısını geliştirmesine yardım edecek şu önlemleri alabilirler;

1.Verilecek ödevler,
çok uzun ve çok geniş değil, onun başarabileceği üstesinden gelebileceği uzunluk ve genişlikte olmalıdır. Böylece öğrencinin yakın, belirgin, ulaşabileceği amaçlar belirlemesi ve görevlerini tamamlaması teşvik edilmiş olacaktır.

2. Öğrencinin ödevlerini değerlendirme kriterleri önceden belirlenmeli ve öğrenci, bu konuda bilgilendirilmelidir. Böylece öğrenci, başarılı olması için yapması gerekenleri bilerek çaba harcayacaktır.

3. Öğrenciye ödevinin her aşamasında sık sık dönüt verilmelidir.
Bu dönütler, öğrencinin performans ölçütlerine ne kadar yaklaştığı konusunda bilgi verir ve başarmak için çabasını sürdürmesini sağlar.

4.Öğrencinin genellikle kötü yaptıklarından çok, iyi yaptıkları söylenerek amaca ulaşması teşvik edilmelidir.

5. Öğrencinin hedeflerini,
bu hedeflere ulaşmak için ne yapması gerektiğini, engelleri nasıl aşacağı yazılı olarak açıklaması teşvik edilmelidir. Yani öğrenci kendini, gerçekçi bir şekilde planlamaya yönlendirilmelidir. Böylece, öğrencinin kendi yeterliklerinin, daha gerçekçi bir şekilde farkında olması sağlanabilir. Ancak burada öğrencinin gerçeği doğru yansıttığından emin olunması gerekir.

6. Öğrencinin performansı göstermesi için, teşvik edici, harekete geçirici birtakım ek puanlar verilebilir. Başlangıçta, bu nedenle sebat edip, çaba harcayan çocuk, başarıyı tattıktan sonra kendini içsel olarak pekiştirebilir. Başardığını gören öğrencinin ise, öz yeterlik algısı yükselir.

Davranış üzerinde ekili olan bir diğer kavram da öz düzenlemedir demiştik. Öz düzenleme yeterliğini kazanabilmek için, çocuğun kendi performans standartlarını geliştirmesi gerekir. Ana-babalar ve öğretmenler, çocuğun kendine özgü performans standartları geliştirmesi gerekir. Bunun için de ana-baba ve öğretmenler çocuğa yardımcı olmalıdırlar. Bu amaçla çocukların, statüsü erişilemez görünüp çocuğun gözünü korkutan modelleri değil, çocuğu çaba harcamaya teşvik eden, doğruları ve yanlışları ayırmasını sağlayan akran grupları ve diğer modelleri gözlemeleri, onlarla çalışmaları sağlanmalıdır. Bu tür etkinlikler yoluyla çocuğun kendi içsel standartların oluşturulmasına yardım edilmelidir.

Öz yeterlik ve öz düzenlemenin geliştirilmesi için, öğrencilerin tümüne aynı anda aynı şeylerin öğretilmeye çalışıldığı eğitim ortamları uygun değildir. Çocuklarda öz yeterlik ve öz düzenlemenin geliştirilebilmesi için öğretmenlerin grupla öğretimde, öğretimin bireyselleştirilmesini sağlayacak önlemleri almaları gerekir.





Ayakkabıcı Terapist

Kretschmer, A. Forel, baba-oğul Bleur’ler ve diğerleri, bir ömür boyu çok büyük fedakârlıklar göstererek bilimsel bir titizlikle insanı insanca araştırdılar ve ruhsal acılara çareler aradılar.

Bu büyük doktorlar hastanede sabahlar, hastalarıyla bire bir ilgilenir ve yeri geldiğinde acziyetlerini ifade etmekten de çekinmezlerdi.

A. Forel ile ilgili şu anekdot, bu insanların idealist ve dürüst yaklaşımlarını açıkça gözler önüne serer: Forel, hastalarının alkol bağımlılığından kurtulmalarını bir türlü sağlayamaz. Oysa Burghölzli Hastanesi’nin hemen yanı başında ayakkabı tamirciliği yapan Bay Bosshardt hastalarından bazılarının alkolü bırakmasına vesile olur. Bunun üzerine Prof. Forel dünyaca ünlü bir hastanenin başhekimi olarak büyük bir tevazu ile ayakkabıcıya gider ve sorar:

“Benim başaramadığımı siz nasıl başarıyorsunuz?”

Bay Bosshardt gülümseyerek,

“Doktor Bey” der, “Ben içmiyorum…”

Bunun üzerine Prof. Forel odasına çıkar, kendi kendisi ile yazılı bir anlaşma yapar ve alkolü bırakır.



 
Top