• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Sokak Lambası

Sokak lambasıyla arkadaştı adam. Dökmek için içindekileri, gecenin en karanlık olduğu saatlerde varırdı yanına. Omuzlarındaki yükü almasa da sokak lambası, biliyordu ki dinlerdi O’nu. Sessizce ve istekli.

sokak-lambasi.jpg


Sokak lambasına doğru ilerlerken, yerdeki taşa ayağı takıldı adamın. Neredeyse düşecekti. Dar sokağı uyandırdı istemeden. Esnedi önce sokak, sonra yanı başındaki evlere tıkladı uyansınlar diye. Niyetleri, beraber pür dikkat kesilip dinlemekti adamı. Yine duyamadılar ne konuştuğunu. Her zamanki gibi tahmin ettiler sadece, anlattığı o büyük sırrı.

Sır mı? Sırrı yoktu ki anlatacak adamın. Sır ödünç almazdı kimseden, cepleri yoktu ki taşıyacak. O yüzden kendi sırrı da olmazdı ya! Kapısı ve penceresi açık bir oda gibiydi. Cereyan çarpardı ve alır giderdi üzerine zorla emanet bırakılmış sırları ve rahatlardı adam.

Kumral, hafif kırlaşmış saçları ve saç rengine uygun bal rengi gözleri, orta yaşı geçeli çok olmuş bu adama çocuksu bir ifade katıyordu. Ama her ne kadar çaba gösterse de, yalnızlığının gözlerine bıraktığı yorgunluğu saklayamıyordu adam.

Önce uzun uzun bakarlardı birbirlerine. Sonra başlardı adam anlatmaya. Bunca yalnızlık biriktirmişken hazır sırtındaki çantasında, onu anlatabilme hünerini de edinmişti. Maalesef yalnızlığı dinlemede o kadar becerikli değildi adam. Kaç kere sokak lambası kendi içindekileri anlatmak için bütün cesaretini toplayıp söze başlayacak olsa; adam sokak lambasından yere dökülen kelimeleri görmeden, kırık sesleri duysa dahi önemsemeden anlatmaya devam ederdi içindekileri.
Sokak lambasının bu dünyada kendi yalnızlığını anlatmak istediği tek varlığıydı adam. Buna da razıydı ya gerçi. Hiç dinlemesin, sadece anlatsın. Yeter ki gitmesin adam!

Adam anlatırken arada iki gözünü kırpardı ona sokak lambası.“Seni anlıyorum” demekti bu. Gözleri kamaşırdı bu yanıp sönen ışıktan adamın ama umursamazdı. Çünkü biliyordu ki; dinleniyor ve anlaşılıyordu sokak lambası tarafından. Ayın ışığında dağınık saçlı güzel bir kadın gibi dururdu sokak lambası. Dik ve vakur, anlayışlı ve sevecen, sadık ve dürüst. ”Şanslıyım” diye düşündü adam bir an. Sokak lambasının varlığından şimdilik memnundu. Derin bir nefes alıp anlatmaya devam etti adam.

Sokak lambası ise bir yandan adamı pür dikkat dinliyor, bir yandan da O’na ne kadar alıştığını, her gece büyük bir sadakatle beklese de, bir gün adamın kendisinden temelli gideceğini aklına getirmemeye çalışıyordu. Gerçeğe her ne kadar kendini hazırlamaya çalışsa da bu düşünce her aklına düştüğünde duygusal yüreği acıyordu.

Adamın gelişleri azalmaya başlamıştı. Bunun farkına varsa da sokak lambası; şikayet etmiyor, her zamankinden daha büyük bir pür dikkatle dinliyordu sevdiğini. O’nun olmadığı zamanlarda ise kaçınılmaz vaktin gelmemesi için sürekli dua ediyordu. Artık gündüzleri uyuyamaz olmuştu. O kadar korkuyordu ki sevdiğini yitirmekten, O’ndan sonrasını, zamanın duracağı o korkunç anları düşünmek bile istemiyordu.

Artık adam sokak lambasının ziyaretine gelmemeye başladı . Çok uzun bir süre lamba umutla bekledi adamı. Her gece en parlak ışıklarıyla ve yüzünde kocaman bir gülümseme ile bekliyordu sevdiğini. Gelecekti ve hemen yanı başındaki tek katlı, beyaz, sokağın en masum evini ikisi için satın alacak ve hiç ayrılmayacaklardı.

Gelecekti… Biliyordu… Emindi…

Gelmedi adam. Ne o mevsim, ne o yıl, ne de sonraki yıllar.

En çok umudunu yitirmek yaşlandırır ruhları. Yavaş yavaş erirsiniz terk edilmişliğinizde. Acınızı ilk bakışlarınız ele verir: Sönük ve yarınsızdır. Işık saçmaz artık; ne size ne de etrafınıza. Avucunuzdaki ölü umudu gömmek istersiniz, ama taşlı sokağınızda onu gömecek bir yer bulamazsınız. Sadece yaşarsınız. ”Buna da şükür” demeye kendinizi zorlayarak.
 
Top