• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Siyaset Bilimci Reyhan İşeri ile Röportaj

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Genelkurmay’ın “terör saldırıları artacak” dediğinizin gecesinde bölücü terör örgütünün Hakkâri Şemdinli’de askeri birliğe hain saldırı düzenlenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle hain saldırı sonucu şehit düşen askerlerimize Allah’tan rahmet, yaralı askerlerimize de acil şifalar dilerim. İnşallah bir daha böyle acı yaşanmaz.

Terör örgütleri kendilerince hazırladıkları plan ve program çerçevesinde toplumu ve devleti yıldırıp yıpratmaya yönelik uygun ortam ve fırsat yakaladıkları zaman bu fırsatları değerlendirme amaçlı saldırılar düzenledikleri bilinen bir gerçektir. Nitekim bu son hain saldırının planlı ve düzenli olarak gerçekleştirildiği ortada.

Öte yandan Genelkurmay’ın açıklamasından anladığım MİT, CIA, MOSSAD ve peşmergeler gibi istihbarat kanallarından biri veya birkaçından istihbarat bilgilerinin alındığı ancak bu bilgilerin yetersiz olduğu veya kasıtlı olarak istihbarat bilgisinin hedef noktası verilmediği ortaya çıkmaktadır.

Genelkurmay tarafından “terör saldırılarının artacağı” bilindiği bir dönemde İsrail’den alınan heronların Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye sızan 200-250 kişilik terörist grubu görmemesi veya gördü ise başlangıç noktasında erken müdahale edilmeyip beklendiyse bu da büyük bir hatadır.

Sözün kısası bu hain saldırı ile açıklamadan Türkiye – ABD – Irak üçgeninde istihbarat paylaşımında bir zafiyet yaşandığı ortaya çıkıyor.



Teröristbaşının “31 Mayıs’tan sonra çekiliyorum” tarzı açıklamasının akabinde örgütün İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi büyükşehirler yerine İskenderun Deniz İkmal Destek Komutanlığı’na saldırı düzenlenmesini ve özellikle Karadeniz Bölgesi’ne yayılmaya çalışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Terör örgütü her yıl baharın gelişiyle eylemlerine hız veriyordu. Nitekim bu yılda aynısını yaparak bir anda terör eylemlerine start verdi. Ancak İskenderun Deniz İkmal Destek Komutanlığı’na düzenlenen saldırı bana göre örgütün kendi kafasından düzenlediği bir saldırı değildir. Bu saldırının arkasında İsrail’in olduğu bilinse de ispatlanmış değildir. Öte yandan örgüt uzun yıllar diğer bölgelerde etkin olmaya çalıştığını ve bunu başaramadığını biliyoruz. Bu yıl örgütün hedefleri arasında Karadeniz’de etkin olmaya yönelik çalışmalar yapıyor. Bu amaçla da diğer örgütlerle de içli – dışlı çalışmalar içerisinde. Lakin Karadeniz Bölgesi’nde tutunması çok zor ve hatta imkânsız. Büyükşehirler dışına kaymasının en büyük nedeni de diğer şehirlerde güvenlik güçlerini herhangi bir saldırıya karşı hazırlıksız yakalanma ihtimallerinden dolayıdır. Sonuçta büyükşehirlerde örgütün saldırı ihtimaline karşı daha fazla önlem alınmış olması küçük şehirlerde saldırı hazırlığına geçişlerini artırmıştır.



Yani size göre terör örgütünün arkasındaki gizli el İsrail mi?

Hayır. Sadece İsrail’in olması imkânsız! Bölücü terör örgütü PKK, Türkiye üzerinde oyun oynamak isteyen yabancı güçlerle devletlerin bilgisi dâhilinde her türlü destek ve onayları ile saldırıları gerçekleştirdiğinden sadece İsrail var demek hata olur.



Bu arada geçmişte saldırı düzenlenen jandarma karakollarına tekrar saldırı düzenlenmesini bir zafiyet olarak algılayabilir miyiz?

Elbette aynı karakollara tekrar saldırı düzenlenmesi bir zafiyettir. Sonuçta bu karakolların bir kısmı II. Dünya Savaşı sırasında büyük bir çoğunluğu da 1960’larda kurulmuş. Ve o günkü şartlarda kaçakçılıkla mücadele ve sınır güvenliği için kurulup bu amaçla hizmet etmiştir. Ancak terörle mücadele karakollarla yapılmaz. Terörle mücadele tıpkı av ve avcı hikâyesine benzer. Avcı yabani hayvanı çiftliğine zarar vermemesi için mevsimi geldiğinde yabani hayvanı gider arar bulur ve imha eder. Bu karakollar mobil (hareketli) olmadığı gibi yapısı da hareket etmeye müsait değildir. Mevcut karakollarla ancak çiftçinin eline tüfeğini alıp bir noktada oturup yabani hayvanın gelmesini beklemesine benzer. Yabani hayvanda doğa koşullarından faydalanarak yakalanmadan girerse girer, yakalanırsa da o artık şansınadır. Buna benzer bir mücadele terörle mücadelede istenen sonucu veya başarıyı vermez. Bunun yerine hareket kabiliyeti geniş profesyonel timlerle terör örgütü PKK’nın kamplarına vur – kaç taktiği ile zarar verilebilir. Üç – beş timle vur – kaç taktiği yerine bul ve imha et taktiği uygulanarak daha kesin sonuçlar alınabilir.



Peki o zaman jandarma karakolları kapatılmalı mı?

Hayır. Kesinlikle kapatılmamalı. Eğer yanlış yere kurulmuş karakollar varsa bunların yerleri değiştirilebilir. Ama tekrardan jandarma karakolları gözden geçirilip modernizasyonları yapılmalı, lojistik ve uzman açısından yeterli hale getirilerek esas amacına hizmete devam etmelidir.



Rahmetli Yazıcıoğlu’nun Cumhurbaşkanı’na sunduğu terör raporunun sizin tarafınızdan hazırlandığını biliyoruz. Bu raporunuzda çözüm yolları olarak önerdikleriniz hayata geçirildi mi?

52 sayfalık raporumda bir taraftan terörün ve terörizmin ne olduğunu ortaya koyarken, hangi kaynaklardan beslendiklerini, hangi metotları kullandıklarını bugüne kadar nerede yanlış yapıldığını ortaya koyduğum gibi çözüm olarak önerilerde yer almasına rağmen “Askeri Uydu Sistemi” kurulmaya çalışıldı. Lakin bu uydu çok amaçlı kullanmak için ne tür özelliklere sahip olması gerektiğini tarif etmeme rağmen daha az kullanım amaçlı yapımına başlanmış. Nitekim sürekli olarak da bitim tarihinin uzatıldığı yönünde açıklama ve haberler okuyoruz. Ne zaman hayata geçirileceği belli değil. Diğer önerilerden de Emniyet Özel Harekât’ının tekrar hayata geçirilmesi Hükümet tarafından sözde uygulanacaktı. Ama o da tam hayata geçirilmiş değil. Sonuçta hükümet terörü içi ve dışı hala belli olmayan bir açılımla çözeceğine inandığından farklı alanda önerileri değerlendiriyor.



Birçok yazınızda sınır güvenliğinin “Askeri Uydu Sistemi” ile sağlanması gerektiğini vurgulamıştınız. Sizce AUS projesi yakında hayata geçirilir mi?

Evet. Yazılarımın yanı sıra Dağlıca Baskını sonrasında Rahmetli Yazıcıoğlu’nun Cumhurbaşkanı Gül’e sunduğu 52 sayfalık “Türkiye’de Terör ve Çözüm Yolları” isimli hazırladığım raporda ve kitabımda Askeri Uydu Sistemi’nin Türkiye açısından ne denli önem arz ettiğini ortaya koyup, toplumla da paylaşmıştım. Ancak sınır güvenliği sadece AUS ile sağlanmaz. Bunun yanında hareket kabiliyeti yüksek mobil birliklerinde yer alması lazım. Yani AUS ile tespit edilen terörist gruplar anında mobil birlikler vasıtasıyla imha edilerek sınır güvenliği sağlanabilir. Öte yandan AUS projesinin ne zaman biteceğini ben bilemem. Benim elimde yetki ve imkân yok. Benim elimde olmuş olsa gerekli adımları atar, biran önce hayata geçirir, 6 ayda da bölücü terör örgütü PKK’yı bitirirdim.



Mevcut hükümetin açılım projesi terörle mücadelede olumlu etkiler yarattı mı?

Kesinlikle hayır. Açılım projesi olmuşta ne olmuş. Emeklinin cebine 500 girerken 1000 mi girecek. Asgari ücret 600 küsürken 1000 mi olacak? Bu milletin açılım karnını mı doyuracak? İşsizliği mi azaltacak? Yoksa terörü mü durduracak? Durdursaydı üç – beş ay evvel Habur filmi sahnede iken durdururdu. Açılım bunların hiçbirini kapsamıyor. Açılımın tam olarak ne olduğunu siyasiler bilmiyor ki vatandaş bilsin. Hükümet bazı gazeteci, yazar, karikatürist, oyuncu, futbolcu, sanayiciden oluşan grupların yanında sivil toplum kuruluşları ile siyasi partilerin bazılarından görüş alış verişinde bulundu. Hatta Hollywood’dan Kevin Costner’dan da destek aldıkları bile iddia edilen bir açılımın ne içerdiği bilinmiyor. Tok açın halinden anlamaz. Bu insanların evlerinin sofrasında her gün akşam bir tek kuş sütünün eksik olduğu mükellef ziyafetler verilirken köylü Mehmet amcanın, Ayşe teyzenin evinin sofrasında yemeye ekmek var mı yok mu bilmezler. Hatta belki hiçbirinin yakını veya evladı teröristler tarafından şehit edilmemiştir. Şimdi kalkıp bu sanatçı, oyuncu, futbolcu, yazar, çizer, aydın tayfasının önerisi ile mi terör bitecek? Yoksa Kevin Costner’in desteği ile mi? Eğer öyle ise Kevin Costner’i Türkiye’ye getirelim. Milletvekili yapalım. Uydudan daha ucuza patlar. İşte buradan çıkacak açılım ortada…



Tanıdığımız kadarıyla genç yaşınıza rağmen uzun yıllar siyasette yer aldınız. Siyasete geri dönmeyi düşünüyor musunuz?

Evet. Yaşamımın 19 yılını şu veya bu şekilde siyasette geçirdim. Zararını görmeme rağmen kendimi yetiştirmem de insanları tanımamda katkısı büyük. Lakin bu saatten sonra bilgim, birikimim ve tecrübemle siyasette olmak istemiyorum. Sonuçta parası olup bilgisi olmayanda siyaset yapabiliyor. Ben bu bilgi ve donanımla şuan ki siyasette yer alırsam memleketime hiçbir faydam olmaz. Siyasetçilerin büyük bir kısmı “dün dündür bugüne bakalım” tarzı mantıkla dün söylediklerinin arkasında durmuyorlar veya söyledikleri ile icraatları birbirinden çok farklı. Ya da düşüncelerin genel başkanın iki dudağından çıkacak bir çift söze göre değiştiği bir sistemde siyaset yerine araştırmacı olmaktan yanayım. Şuan tüm siyasi partilere eşit mesafedeyim. Doğru yapanı alkışlarım, yanlış yapanı da eleştiririm. Ne zaman memleketin bilgili, donanımlı siyasetçilere ihtiyacı olur veya memleketin siyasette bana ihtiyaç duyduğunu anladığımda hiç düşünmeden varım derim. Şuan bu ihtiyaç yok… Aydının çok olduğu bir memlekette münevver olmaya çalışmak daha büyük bir hizmettir.



Size göre terör örgütü PKK’nın bitirilmesi için neler yapılmalı?

Terörle mücadele sadece askeri alanda yapılarak sonuç alınmaz. Bugün gelinen noktada da bu zaten görülüyor. Ekonomik, siyasi, sosyal, hukuki, uluslararası alanları da kapsayan bir konsept uygulanmalı. Yani top yekûn bir mücadele şart. Bunun tamamını burada anlatmaya şuan vaktimiz yetmez. Yazılarımda, kitabımda toplum tarafından bilinmesi gereken çözüm yollarını anlattım ve hala da anlatıyorum.



Yeni çalışmalarınız var diye biliyoruz. Biraz bilgi verir misiniz?

Elbette. Beş ay öncesine kadar terör ve siyaset üzerine iki farklı kitap çalışmasını bitirmek üzereydim. Fakat Kevin Costner’dan alınacak destek hariç terörle mücadele konusunda neler yapılması gerektiği ile ilgili daha önceki raporumdan daha geniş çaplı bir araştırma çalışmasına giriştim. 5 aylık çalışma yakında sonuçlanacak. Raporu memleketimizin bekası ve selameti açısından da toplumla paylaşmayı düşünmediğim gibi ortalıkta da sakız gibi çiğnemek veya çiğnetmek de istemediğimden bu konu ile ilgili devletin ilgili kurumuna teslim etmeyi amaçlıyorum.

İnşallah bu rapor bittikten sonra diğer kitap çalışmalarıma kaldığım yerden devam edeceğim. Bu nedenle okuyucularımın karşısına yeni kitabımla çıkmam biraz daha zaman alacak. Biraz daha sabretmeleri gerekecek. Okuyucularımın göstereceği anlayışa buradan şimdiden teşekkür ediyorum.



Son söz olarak söyleyeceklerinizi alabilir miyiz?

Bugün gelinen noktada herkes Kurtuluş Savaşı’nda (1919-1922) ne kadar şehit verdiğimizi ve bugüne kadar bölücü terör örgütü PKK tarafından şehit edilen şehitlerimizi karşılaştırdığında tehdidin ne boyutta olduğunun farkına varmalarını ve bu konu ile ilgili herkesin şapkasını çıkartıp önüne koyup düşünmesini bekliyorum. İnşallah en yakın zamanda terör ve terörizmin yaşanmadığı bir Türkiye’ye kavuşuruz.



Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben bu fırsatı sunduğunuz için teşekkür ederim.

Röportaj : Behçet Kemâl Gürsoy
 
Top