Şeytanlardan, Şeytanların, Cinlerin Tasallutundan Korunma Yolları

muhsin iyi

Katılımcı
Allah cinleri bizlerin yaşadığı boyuttan farklı bir boyutta yaratmıştır. Yaşatmaktadır. Onların inanmayanlarına şeytan denir. Şeytanlar insanlara çeşitli şekillerde musallat olurlar. Allah onlara bu noktada müsaade vermiştir. Kuran-ı Kerim’de ilgili ayetleri okuduğumuzda bunu rahatlıkla anlayabiliriz.
Şeytanın insanların büyük çoğunluğuna musallatı vesvese iledir. Yani onların bilinçaltlarına vesvese verirler. Allah’ın şeytana verdiği izin de buraya kadardır. Vesveseyi bilinçaltı algılar. Vesvese dine, itikada aykırı kötü ve çirkin düşüncelerdir. Bunlar bilinçdışı tarafından algılandıkları zaman insana sanki kendi düşüncesi gibi gelir. Hâlbuki şeytanın vesveseleridir. Sahibi şeytanlardır. Onun için hangi türde olursa olsun, ne kadar kötü ve çirkin bulunursa bulunsun bu tür düşünceler kişiye ait olmadığı için bir sorumluğu yoktur. Bu sebeple suçluluk psikolojisine de girmeye gerek yoktur. Dini ve itikadi açıdan kötü ve çirkin düşünceler akla geldiği zaman sadece edep gereği ‘subhanallah, estağfirullah’ demek yeterlidir. Bunlar yüzünden kişiye herhangi bir günah söz konusu değildir. Bunların sahibinin şeytanlar olduğunu bilmek ve bunlara aldırmamak en iyi savunma yoludur. Bu vesveseler yüzünden ibadetlerini bırakan insanlar, şeytanların arzularını yerine getirmişlerdir, şeytanlarla mücadelede mağlup olmuşlardır. Onlara yazıklar olsun.
Ayrıca vesvesenin kişideki imanın belirtisi olduğunu da söyleyelim.
Bu yazımızda şeytanların bizzat musallat olma durumunda neler yapacağımıza değineceğiz.
Öncelikle insanlardan bazılarının genellikle merak saikı veya bazı nefsani nedenlerle cinlerle iletişim kurmalarının yanlışlığına değinelim.
Medyum diye bilinen kişiler, genellikle kalp gözlerinin açıldığı ve bu üstün meziyetten ötürü cinlerle iletişim kurdukları için kendi kendilerine bir boş gurur içerisinde bulunurlar. Övünürler. Kendilerini diğer insanlardan üstün görürler. Hâlbuki başları beladadır. Farkında değillerdir. Bunu şöyle bir örnekle açıklayalım. Diyelim ki çok zeki bir insanla aptal bir insan evlendiler. Aptal insan evliliğine sahip çıktığı zaman aradaki zeka uçurumundan dolayı büyük bir komplekse kapılacaktır. Bu yüzden eşine sahip çıkma adına onu kısıtlamalara ve çeşitli çatışmalara girişecektir. Bunun gibi cinlerle dost olan kişiler de benzer bir cenderenin içerisinde bulunacaklardır. Çünkü cinlerin zeka seviyeleri çok düşüktür ve bu yüzden aşağılık kompleksinin etkisiyle insanlara üstün olma arzuları çok yüksektir. Bu yüzden insan ile cinlerin arkadaş olmaları mümkün değildir. Bunların doğaları gereği her iki kesim de ister Müslüman olsunlar, ister başka dinlerde veya inançlarda ortak bulunsunlar yine de ister istemez çatışacaklardır. Onun için medyumluktan uzak durmak gerekir. Medyumluk durduk yerde insanın başını belaya sokmasıdır. Cinlerin sağdan soldan haber getirmesi bahasına girilecek büyük bir eziyettir. Velev ki cinleri Müslüman olsa bile. Aslında medyumluk cinleri haber toplaması için hüddam edinmektir. Bu yolla elde edilen bilginin özel hayatta gizli olanı araştırma, gıybet, suizan ve iftira türlerine benzemesi açısından haramlığı da ayrı bir konudur. Büyük günahlardandır.
Gelelim hüddam meselesine. Hüddam demek cinleri çeşitli amaçlarla hizmetçi olarak kullanmaktır. Hüddam edinmek isteyenlere önce şunu sorarım. Sen akşam evine gidince eşine de ki: ‘Sen benim hizmetçimsin.’ Bakalım ne diyecek. Elbette bu sözü insanın eşi bile kaldıramaz. Tepki gösterir. Cinlerin gerek Müslümanları gerekse kâfirleri ise bu sözü hiç kaldıramaz ve bu açıdan insanları kınarlar. Şeytanların böyle hüddam isteyen Müslümanlara yapacaklarını öç ve kin duygusuyla seyrederler. Çünkü kibir, gurur, ucub gibi duygular ateşten yaratıldıkları için cinnilerde insanlara göre daha bir üst düzeydedir. İnsanlardan bu tür sözler işitmeleri onları çok kızdırır. Aşağılık kompleksini harekete geçirerek kin ve öç almalarını sağlar.
Allah (c.c.) da bu maksatla yani hüddam edinmek amacıyla surelerini okuyan ve güzel isimlerini çeken kişilerin de böyle bir musibete düşmelerine izin verir. Gerek Allah’ın kitabının okunması gerekse Allahın güzel isimleriyle zikrinin çekilmesi onun rızası dışında böyle bir gaye ile olursa insan durduk yerde başına bela alıyor demektir. Sonuçta bu tür ibadetlerle cinnileri algılayacak manevi terakkiye insan ulaşınca şeytanlar ona çeşitli duyu organları kanalıyla iletişim kurmaya başlayacaktır. Genellikle dokunma duyusu ile işitme duyusu kanallarıyla cinnilerle iletişime geçilir. Cinni şeytanlar bu yollarla eziyet de yapabilirler. Daha doğrusu cinni şeytanların musallatı genellikle bu iki duyu organıyla olur. Bazı insanlar onları madde âleminde duman şeklinde ve belli belirsiz insan görünümünü andırır biçimde de görebilirler.
Cinleri görmek veya onlarla iletişime geçmek demek kalp gözünün açılması demek değildir. Kalp gözü ile kastedilen letaiflerdir. Kalp gözü ancak tarikata intisap edip senelerce şeyhin rabıtasını yaptıktan, verdiği virdi, zikri çektikten sonra Allah’ın bir ihsanı olmak üzere insanın göğsünün çeşitli noktalarında ve iki kaşının arasında bulunan letaiflerinin açılması ile oluşur. Bu sayede nurları görür. Nurlar değişik renktedirler. Kırmızı, sarı, yeşil, beyaz, siyah ve bunların karışımı değişik tonlar. Şeytanlar bu makamda bulunan müride insan biçiminde, özellikle onun aklını başından alacak dişi güzeller biçiminde görünürler. Bu güzeller peri diye edebiyata girmişlerdir. Allah bu makamdaki müridi bu dişi şeytanlarla imtihana tabi tutar. Medyumlar şeytanları bu halleri ile göremezler. Görseler akılları başlarından giderdi. Onlar ancak gözleri açık veya kapalı iken onları sanki bir duman gibi belli belirsiz bir biçimde görürler. Oysa kalp gözü açık bir insan onları aynı insan gibi net ve açık bir surette görür.
Şeytani cinlerin cinsel ilişkide bulunmalarındaki amaç kişinin ruhunu zayıf kılmak, sonra da onu çarpmaktır. Bu da tabii çeşitli organların felç olmaları ile sonuçlanır. Tabii asıl amaçları son nefeste insanların imansız gitmelerini sağlamaktır. Bunun için olmadık yalanlara başvururlar. Genellikle hak suretinde yaklaşırlar. Sürekli evlilikten söz ederler. Hâlbuki onlarla evlenmek hem caiz değildir, hem de mümkün değildir. Çünkü bizim onların âlemine gitmemiz olanaksızdır. Ancak uyku sırasında olur ki o zaman da insanın şuuru yerinde değildir. Kalp gözü açılmış kişiye bile şeytanlar bizzat kendileri istedikleri surete girerek görünürler. Yani kalp gözü açılmış kişi bile onların âlemine girememekte, şeytanlar ona yaklaşmaktadırlar. Yani binlerce şeytan o kişi ile bir ve aynı formatta iletişim ve münasebet kurabilirler. Bunu o kişinin ayırt etmesi imkânsızdır. Güya olan eşine sahip çıkması onu denetlemesi de mümkün değildir. Yani onlarla evli olduğunu sanıp cinsel ilişkiye girenler zinaya düşerler. Manevi yönden git gide zayıflayıp onların oyuncakları olurlar. Allah korusun. Bir de bu şeytanlar senin bu âlemde bizimle kurduğun cinsel münasebet sonucu çocukların oldu yalanını çok söylerler. Maksat yine kişiyi bu yolla kendilerine bağlamaktır. Bu da tıbben, ilmen mümkün olmayan büyük bir yalandır.
Zina her çeşidiyle insan ruhunda onulmaz yaralar açan ve şeytanların tasallutuna zemin hazırlayan büyük bir günahtır. Zinaya düşen insan nurlardan soyunur. Zina her çeşidiyle insanlarla da cinnilerle de aynı etkiyi yapar. Oysa insan ruhu nurla beslenir. Nur olmayınca zayıflar. Bedenle ruhun münasebeti azalır. Bu yüzden şeytanların insanları çarpmaları, yani çeşitli organlarda felç halinin yaşanması mümkün olur. Onun için şeytanların tüm derdi evlileri boşandırmak, bekârları da evlendirmemektir. Bu sayede toplumda zinayı çoğaltmaktır. Zina yapan insanda nur kalkınca üzerine zulumat yağar. Zulumat ruha zehir gibi etki eder, onu zayıflatıp dermansız bırakır. Ayrıca zina yapan insanların son nefeste imansız gitmeleri daha büyük bir olasılıkladır.
Unutmayın ki bu din başlangıçta yani Mekke döneminde insanlardan sadece zina yapmamak ve putlara tapmamak üzere söz istiyordu. İnsanlar da putlar yolu ile gelen sosyal ayrıcalıklarından kopamadıkları ve azgınlaşan nefislerinin zina istekleri yüzünden bu dine girmek istemiyorlardı. Bu aşağı yukarı on yıl kadar sürdü. Sonra İslam’ın diğer şartları ayetlerle bildirildi.
Böyle açıkta cinni şeytanların musallatına genellikle zikir erbabı karşılaşır. Bunun nedeni zikirle nefisleri incelir ve terakki kaydeder. Gönül gözleri açılmaz ama nefisleri saydamlaştığı için cinnilerle çeşitli duyu organları vasıtasıyla iletişime girebilirler. Aşağı yukarı on beş yıldır bu tür insanlarla iç içe olduğum için bu konuda epey tecrübeye sahibim. Ayrıca bu yazının masa başı yazısı olmadığını, yazarının da cinni şeytanların tasallutunda fazlasıyla nasiplendiğini de belirteyim.
Kendi başına zikir çeken bir kardeşimiz bu cinnilerle günün birinde tanışmış. Tabii ona büyük bir kutup olduğunu söylemişler. Zavallıyı kandırmışlar. Cinniler de kendilerini evliya veya peygamber ruhu diye tanıştırırlar böyle zavallılara. Senaryo pek değişmez, genellikle böyledir. Bazen canları sıkılınca onlarla eğlenirler. İşte böyle bir durumda ona demişler ki: ‘Sen şu tarihte öleceksin, ona göre hazırlığını yap.’ Tabii bizim kardeşimiz de öleceğini bilen bir veli edasıyla arkadaşlarıyla dostlarıyla, ailesiyle vedalaşmış, ama ölmeyince durum meydana çıkmış. Acınacak duruma düşmüş. Onun için her zaman derim: Kardeşlerim, her şeyi uzmanına danışırsınız da neden bu zikir hususunda ve bu yolla gelen hallerde bir mürşid-i kâmile danışmazsınız. Mürşid-i kâmiller şeytanları insanlardan daha iyi tanırlar, onların hilelerini hemen bilip sofiyi vesvese diye uyarırlar, o hale değer vermemesini öğütlerler. Zikir yoluna mürşidi kâmilsiz çıkanlar şeytanların oyuncağı olabilirler. Onlardan kurtulmaları mümkün değildir.
Zikir Allah rızası dışında bir gaye ile çekilirse mutlaka şeytanları başa toplayacaktır, o insanı baş edemeyeceği bir fitneye düşürecektir. Bir uzman olarak mürşidi kâmile ihtiyaç duyulduğu gibi asıl bu şeytanlardan kurtulmak için de böyle bir mürşidi kâmilin rabıtasına ihtiyaç vardır. Özellikle telebbüsü rabıta yatarken cinni şeytanların saldırılarında paratoner gibi işlev görmektedir. Rabıta demek, nur kaynağı şeyhten yararlanmaktır. Ruhu nur olan şeyhin ruhuna bağlanmaktır. Onun için böyle cinni şeytanların tasallutuna maruz kalan insanların din simsarlarının eline düşmeden silsilesi sağlam gerçek bir şeyh aramaları, bağlanmaları gerekir. Gerek zikir, gerekse rabıta şeytanlara büyük eziyetler verir.
Din simsarlarının amacı para kazanmak veya böyle zor durumda bulunan yani şeytanların çeşitli tasallutlarına maruz kalmış insanlardan eğer kadınlarsa cinsel açıdan yararlanmaktır. Bu tür insanlara hiçbir şekilde kanmamak ve bunlardan uzak durmak gerekir. Onlardan gelen geçici iyileşmeler ancak şeytanlarla yaptıkları danışıklı dövüştür. Kimse bunların elinden şifaya kavuşamaz.
Peki böyle cinni şeytanların tasallutuna maruz kalan insanların bilmesi ve yapması gereken şeyler nelerdir?
Böyle kişiler öncelikle şunu bilmelidirler ki, bu şeytanları sihirli sözlerle, muskalarla, zikirlerle, dualarla tamamen uzaklaştırmak veya yakıp kül etmek mümkün değildir. Bu büyük bir cihattır. Peygamberimiz s.a.s. nefis ve şeytanla yapılan savaşa büyük cihat demiştir. Savaştan kaçarak kimse zafer elde edemez. Şunu bilin ki onlar musallat olma ile her ne kadar sizlere eziyetler etse de bir mümin okuduğu surelerle, çektiği zikirlerle onlara daha büyük eziyetler verir. Hele bu mümin bir de ehl-i tarik olup da günün büyük kısmını da telebbüsü rabıta ile geçiriyorsa cinni şeytanlara çok büyük zararları dokunuyordur. Onların adeta dermanlarını kesiyordur. Çünkü bu ibadetler adeta nur kaynaklarıdır. İnsanlar nasıl ateşten zarar görürlerse cinni şeytanlar da nurlardan olumsuz etkilenirler. O kişiye tasalluta devam etmelerinin tek nedeni yenilgiyi kabul etmek istememeleri ve inatçılıklarıdır.
Şeytanlar ateşten yaratıldıkları için şeffaftırlar. İnsan bedenine girebilirler. Allah onlara böyle bir izin vermese de insanlara eziyet için bunu yaparlar. Allah onlara sadece vesvese verme iznini vermiştir. İnsanların bedenine veya çeşitli organlarına verdikleri çeşitli eziyetlerle telafisi mümkün olmayan kul haklarına girerler. Bu eziyetler eşek misali o kişinin günahlarını yükleyecek bir nimete dönüşürler. Yani bu dünyada onların bu türde musallatı ile çekilen sıkıntılar ahrette büyük birer nimet olacaktır inşallah.
Şeytanların verdiği kaygı uyandıran sözlerine hiçbir şekilde aldırmayın. Tehditleri hep boştur. Kulak asmaya bile değmez. Tıpkı uzaktan havlayan köpekler gibidirler. Onlara verilecek en güzel cevap ‘Hasbünallahu ve Nimel-Vekil’ demektir. Onların boğaz kaslarını sıkmaları kişileri genellikle kaygılandırır ve cinni şeytanların kendilerini öldürebileceği yanılsamasını verirler. Hâlbuki bir cinni şeytanın hatta onların en güçlüleri olan ifritlerin bile bir insanı öldürmeye güçleri yetmez. Hepsi birleşse de bunu yapamazlar. Onları ve bizleri de yaratan Allah (c.c.) onların her halinden ve yapacaklarından ezeli bilgisi ile haberi olduğu için onları o güçte yaratmamıştır. Bir insanı öldürmeye güçleri hiçbir zaman ve hiçbir şekilde yetmez. Bazı organlarda sadece kullandıkları bazı tekniklerle yani kasları özel bir yöntemle sıkarak sanki büyük bir ağırlığa sahipmiş ve güçlüymüş intibaı bırakırlar. Gerçekte böyle maddi bir ağırlıkları yoktur.
Peki onların bedene, organlara verdikleri sıkıntı ile cinsel tacizleri ve eylemlerinin önüne nasıl geçilebilir?
Demin de dediğim gibi sihirli formüller arayanlar aradıklarını hiçbir zaman bulamazlar. Çünkü böyle bir şey yoktur. Onlarla bir ömür boyu hatta son nefeste bile çarpışmayı daima göz önünde bulundurmak lazımdır. Bu dünyanın kanunu, insanın da kaderidir. Büyük cihattır. Onlardan gelen sıkıntıları azaltacak bazı teknikler vardır. Örneğin mutlaka abdestli taşımak kaydı ile küçük bir Kuran-ı Kerimi göğüs üzerinde cepte taşımak bu durumdaki insanları rahatlatmaya yeterlidir. Ayet el Kürsi gibi onlara zarar veren bir ayet, Nas ve Felak sureleri fotokopi yolu ile istenildiği kadar çoğaltılarak abdestli olarak üzerimizde taşınabilir. Genellikle şeyhler ve iyi niyetli hocalar dua, salavat kısmı fazla ama ayet kısmı onlara nazaran az olan muskalar, yazılar hazırlarlar ki kişiler abdestsiz de bunları üzerinde taşısınlar diye. Bunları da fotokopi ile yarar derecesini görünceye kadar çoğaltılıp üzerimizde taşıyabileceğimiz gibi yatarken de kullanabiliriz. Bütün bunları okuma ve üzerine de üflemek onların güçlerini daha da artırır. Tabii bunlar geçici ve rahatlatıcı tekniklerdir. Cinni şeytanlardan tamamen kurtulma yolları değildir. Olamaz da.
Asıl mücadele cephesi kişinin ruhunu güçlendirmesidir. Bunun için öncelikle kişinin bütün günahlara tövbe etmesi gerekir. Günahlar nuru yok ederler, nurun düşmanıdırlar. Ruh nurla güçlenir. Nur da namaz kılma, zikir çekme, sure, ayet tilaveti ile güçlenir. Ruhu güçlendiren bu mücadelede asıl silah ise rabıtadır. Rabıtalar içerisinde de bu mücadelede en yararlısı telebbüsü rabıtadır. Telebbüsü rabıta şeyhin suretine girme, kendini ortadan kaldırıp şeyhi ikame etmedir. Ruh telebbüsü rabıta ile kendisine musallat olan şeytana adeta nur kesilir. Nur şeytanları yakar, onlara acı verir. Şeyhin ruhu telebbüsü rabıta kuran sofinin ruhunu sarmalar bu sayede nura kavuşur. Şeytanlar da bundan büyük zararlar görürler. Zamanla telebbüsü rabıta meleke haline geldiğinde ruh fenafişşeyh makamına ulaşır. Artık şeytanlar bu insandan kendilerine bir hayır gelmeyeceğini anlarlar, kendilerine verdiği zararlardan bıkarlar, o kişilerden uzaklaşırlar. Bu seneleri alabilir. Ama bu savaştan mümin mutlaka galip gelir. Çünkü fenafişşeyh makamından sonra fenafillah makamı gelir. Bu velilik makamıdır. Nefsin fenaya erip şeytanın nefsi dünya ve haramlarla kandırmada aciz olduğu bir makamdır. O kişinin bedenine yaklaşan şeytan ruhun nuru arttığı için eziyet etmekten ziyade kendisi büyük eziyetlere uğrar. Yani veliler de zaman zaman onlardan çeşitli eziyetler görebilirler, ama şeytanların onlardan gördükleri eziyetler kat kat daha büyüktür. Dediğim gibi cinni şeytanlarla insanların mücadeleleri her zaman ve her makamda söz konusudur. Bundan tam anlamıyla kurtulmak mümkün değildir. Allah dostları cinni şeytanlarla savaşmadan ve onlara galip gelmeden bu makama ulaşamazlar.
Cinni şeytanların tasallutuna uğrayan kişi bilmeli ki bu durum sadece onun başında değildir. Allah dağına göre kar verir. İnsanı kaldıramayacağı şeyle imtihan etmez. Ümidini hiçbir zaman kaybetmemelidir. Şeytanların amaçladıkları şey mümini ümitsiz bırakmaktır. Oysa imanın temeli ümide dayalıdır. Kuran-ı Kerim’de Allah’ın rahmetinden ümidini kesenlerin ancak kâfirler olduğu belirtilmektedir (Yusuf Suresi, ayet 87). Şeytana Allah musallat olma konusunda izin vermiştir. Son nefese kadar da bu izin geçerlidir. Hatta son nefeste imanı çalmak için müminin içerisinde bulunduğu kaygı, korku, maddi sıkıntılarından yararlanarak onu kandırmaya, bir hayal uğruna imanını çalmaya çalışacaktır. Böyle sıkıntılarla karşı karşıya bulunan müminler tövbe-i nasuh ederek her türlü haramdan sakınarak ve ibadet hayatını zenginleştirerek şeytanla mücadele yoluna gitmeli, mümkünse gerçek bir şeyhe intisap edip vird almalı ve rabıtaya önem vermelidir. Zira vird ve rabıta şeytanla mücadelede en etkili silahlardır.
Şeytanlar isim veremezler. Verirlerse bu onların sonu olur. Zira böyle bir isim gerçek şeyhe verilirse o şeytan yakılabilir, yani gerçek manada yakılma ancak bu yolla mümkündür. Şeytanların isim verme konusunda ağızları sıkıdır. Ama kendi isimlerini vermek için de içlerinde karşı konulmaz bir güdü duyarlar. Bu yüzden konuşma ve sohbet sırasında ağızlarından isimlerini kaçırabilirler. Ama şeytanları yakma ile onlarla baş edemeyiz. Çünkü onların akrabaları ve dava arkadaşları arkasından sökün ederler. Ama yine de elimize geçirdiğimiz şeytanların isimlerini derhal hiçbir korku ve kaygı duymadan şeyhe bildirip bu konuda tavizsiz olmalıyız. Bunun bir büyük cihat olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız.
Şeytan musallatından kurtulmada ve savaşında işin en zor yanı silsilesi sağlam gerçek bir şeyhi bulmaktır. Çünkü memleketimizde gerçek şeyhten daha çok sahtecileri de mevcuttur. Hele hele kendileri de cinlenip bu yolda umutsuz bir vaka durumuna düşmüş nice şeyh vardır. Sahte para ile gerçeğini ayırmada titiz olan insan, niyetlendikten sonra gerçek Allah dostunu bulabilir ve intisap da edebilir. Allah bu durumda bulunan kardeşlerimize yardım etsin. Amin.
Muhsin İyi
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
İnsanın birazda kendi vesvesesi yada hatasını birine yükleme bahanesi onun için bu tarz yazılara olumlu bakmıyorum.


Ayrıca Ayrıca vesvesenin kişideki imanın belirtisi olduğunu da söyleyelim. vesvese iman zayıflığının belirtisidir.
 

muhsin iyi

Katılımcı
Yukarıdaki yazımda, yani konuyu açan yazımda kafaya benzer sorular, kuşkular takılıyor. Aldığım mesajlar bunu gösterdi. Bunları kısaca soru cevap şeklinde yanıtlayayım.
1.Zikir mutlaka Allah rızası için mi çekilmeli. Dünyevi bir maksadımız da olamaz mı?
Evet, zikir mutlaka Allah rızası için çekilmeli. Dünyevi bir amaç için çekilmemeli. Bunun için en az zikrin başında ve sonunda olmak üzere veya her yüzde bir kere ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır.)’ demek bu açıdan yararlıdır. Kalp zikirde rotayı kaybetti mi bu cümle onu doğrultur.
İnsanları anlamak çok zor. Bunu dedik mi zikirden uzaklaşıyorlar. Hâlbuki zikri Allah rızası için çekerlerse Allah onları hem dünyada hem de ahrette ödüllendirecektir. Zikir Allah rızası için çekildi mi dünyevi bazı armağanları da bünyesinde taşır. Kulun sadece dünyevi bir amaç için zikre yönelmesi zikrin değerini düşürür. Zikri amacı dışına çıkarır. Çünkü Allah bu dünyaya değer vermemektedir. Kullarının kendi rızasına talip olmasını istemektedir.
Dualarda ise ahreti gaye edinerek dünyalık şeyleri Allahtan isteyebiliriz. Allahın güzel isimleri ile tevessül de yapılabilir. Ancak bunda da ahreti gaye edinmek, istenilen dünyalık dinimiz, ahretimiz için hayırlı ise nasip olmasını istemek gerekir. Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c.) güzel isimleri ile dua edilmesi (tevessül edilmesi) üzerinde de durmuştur: “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na en güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır (Araf suresi, ayet 180).” Bu ayette dikkati çeken nokta, bazı insanların Allah’ın (c.c.) bu güzel isimleri ile razı olmayacağı dualarda bulunmasıdır. Allah (c.c.) kulunun sadece dünyalık istemesinden hoşnut olmaz: “Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz. (Şûrâ suresi, ayet 20).” Bu açıdan duada Allah rızasını, ahireti ihmal etmek büyük bir eksikliktir, yanlışlıktır. Kuşkusuz bununla dünyalık istemenin doğru bir şey olmadığını iddia etmiyoruz. Demek istediğimiz şey, istediğimiz dünyalık ile Allah’ın rızasına ve ahirete dönük bir işi ve kazancı düşünmeliyiz.
2. Zikir Allah rızası için çekildi mi şeytan musallat olmaz mı?
Şeytan her halükarda musallat olabilir. İster zikri Allah rızası için çekin, ister dünyevi bir amaç için çekin. Bu fark etmez. Ona musallat olma hakkını Allah vermiştir. Onun işi bu. Şeytana bakmayın. Şeytandan korkmayın. Kaygılanmayın. Zikri çekin. Allah rızasını gözetin. O size zarar veremez. İt ürür kervan yürür misali. Şeytanlar insanlara göre çok zayıf yaratıldığı gibi her zikir ehline de musallat olacak diye bir kaide de yoktur. Zaten musallat olsa da korkulacak bir şey yoktur. Zira zaten en az bir şeytan mümine musallattır ama bunu vesvese gibi meşru sınırlar içerisinde yapıyordur. O mümin çoğu kez bunun farkına varmaz.
Şeytan zikir ehli olamayanlara hatta namaz kılmayanlara da açıkça musallat olabilir.
Şeytan musallat olur kaygısıyla zikirden uzak durmak bizzat şeytanların vesveseleridir. Bu durum, ülkeme savaş açılır diye silahlanmamak gibi ahmakça bir düşüncedir. Bu zihniyetteki insanlar Allah’ın rızası yerine şeytandan korktukları için son nefeste kaybedebilirler. Allah korusun. İnsan elinden geldikçe Allah’ı zikretmeli. Mesela işim uzakta ve otobüsle gelip gittiğim için küçük tespihimi yanımdan hiç ayırmam. Hemen yol boyunca Allah Allah diye kalbimle zikir yaparım. Çünkü zikir her boş vakitte yapılacak çok uygun bir ibadettir. Zikir için her vakti insan kullanmalıdır. Saniyeyi boş geçirmemelidir. Zikrin kazandırdığını başka hiçbir ibadet vermez.
3. Zikir için mutlaka bir şeyhe bağlanmak şart mı, zikri kendi başımıza çekemez miyiz?
Zikir için bir şeyhe bağlanmak şart değildir. Kendi başınıza da çekebilirsiniz. Zikir çok güçlü bir ibadettir. Onun için şeytan engellemek için her hileyi kullanacaktır. Bir de zikirle bazı manevi haller yaşanır, bunların bir kısmı Allah’tandır, bir kısmı da şeytandandır. Bunları tek başınıza zikir çekerken bilmeniz imkânsızdır. Şeyhe danışmak lazımdır. Şeytan insana hem hak suretinden gelir hem de nefis damarını kullanır. Yani tek başına zikrin tehlikeleri çoktur. Tasavvuf yoluna girip o kültürü edinenlerin bile bazılarının, çoğu kez ayakları kaymaktadır. Şeytani bir takım hallerle kendilerini veli, kutup, mehdi vs. görebilmektedirler. Tasavvufun sırrı ise velev ki insan kutup bile olsa nefsini kâfirin nefsinden bile aşağı görmesidir. Hâlbuki şeytan bu tür insanlara çektikleri zikirle öyle bir nefis damarında giriyor ki bunları Firavun’dan daha azgın bir insan konumuna getiriyor, din yolu ile insanlara hükmetme hastalığına düşürüyor. Böyle insanlar değil nefislerini kâfirin nefsinden aşağı görme bir müminden bile aşağı görmüyorlar. Kul hakkına girseler o insandan özür dilemekten ve helalleşmekten bile acizdirler. Nefislerini öyle ilahlaştırmışlardır ki onların İslam’a ve tasavvufa verdikleri zararı kâfirler bile veremez. Zikir Allah rızası için çekilirse nefis erimeye başlar. Kendisini herkesten küçük görür, Allah rızası dışında başka bir amaçla çekilirse nefis azgınlaşır, şişer, kibre ve ucuba kapılıp insanlara zarar vermeye başlar. Allah’a da bu yüzden asi olur. Şeytanlaşır. Allah bizleri bu afatlardan korusun.
4. Zikri şeyhe bağlanarak çeken kişi şeytanın tasallutundan kurtulabilir mi?
Şeytanla böyle bir antlaşma yok. Şeytan herkese musallat olabilir. Zikri şeyhine bağlanarak çeken kişiye de musallat olabilir. Zikri yalnız başına, yani bir şeyhe bağlanmadan çeken kişiye de musallat olabilir. Hiç zikir çekmeyen hatta namaz kılmayan kişiye de musallat olabilir. Ama şeyhi olan kimse yaşadığı halleri şeyhine anlatabilme olanağına sahiptir. Şeyh de o yollardan geçtiği için yolu iyi bilir, şeytanların hilelerini anlar. Şeyhler müritlerinden dinlediği hallere genellikle iki çeşit cevap verirler. Fazla konuşmazlar. Ya Allah mübarek etsin, derler ki bu halin sadatların himmeti ile Allah tarafından ihsan edildiğine işarettir. Ya da vesvese derler. Geçerler. Açıklama pek yapmazlar. Bu da halin şeytandan olduğuna işarettir. Bu durumda mürit haline tövbe ve istiğfar ederek Allah’a sığınmalı ve tedbirini ona göre almalıdır. Bu hale itibar etmemelidir. Mürit her halini şeyhinin onayından geçirmek zorundadır. Yoksa ayağı farkına varmadan kayabilir. Çünkü şeytanlar ehli tariki yakın takibe almışlardır. En ufacık boşluğunu bile bir hile doldurabilir. Sürekli vesvese verirler.
5. Zikir şeytanı davet midir, şeytanla savaş mıdır?
Şeytan bizim ezeli düşmanımızdır. Onunla bütün ibadetlerimizi terk etsek bile barışamayız. Şeytanların insan soyuna amansız bir kinleri vardır. Bu, son nefeste insandaki imanı çalsalar bile soğumaz. Kendileri Allah’ı, peygamberleri bildiği halde bu kinleri yine devam eder. Kuran-ı Kerim’in hak olduğunu da hakkal-yakin (gözle görmenin ötesinde, adeta yaşayarak) bilirler. Çünkü nurundan tanırlar. Okunduğunda nurları onları yakar. Bu özellik başka kitapta yoktur. Ama insan soyu karşısındaki aşağılık kompleksleri ve kinleri onları insanlara, özellikle müminlere düşmanlığa sevk eder.
Yani şeytanla ve nefisle savaşmak zorundayız. Bu bir kaderdir. Daha doğrusu her insanın kazanması veya kaybetmesi gereken bir imtihandır. Kaybedersek ebedi hayatımız mahvolur, Allah göstermesin cehenneme düşeriz. Kazanırsak Allah’ın rızasını elde edip ebedi hayatımız cennette geçer.
Onun için akıllı bir mümin zikri bırakmak şurada dursun onu şeytanlara karşı kullanılacak bir silah olarak görür. Gece gündüz zikirle meşgul olur. Zikirle nurunu artırır. Ruhunu güçlü kılar. Allahın da rızasını kazanır.
6. Silsilesi sağlam gerçek bir mürşidi kâmili nasıl bulacağız. Onu siz söyleseniz olmaz mı?
Benim söylemem uygun değil. Zira benim pek çok kusurum var. Ona bağlanabilir. İkincisi sürekli yazıyorum. İnsanlara bir şeyhi reklam yapmak da yanlış anlaşılır. Üçüncüsü de benim söylememle elde edilecek şeyh sizin için ancak bir vesvese kaynağı olur. Çünkü bu iş o kadar kolay ve basit değildir. Kişinin varoluşsal sorunu olduğu için kendisinin arayıp bulması gerekir. Yoksa kıymeti bilinmez ve düşer. Kaldı ki herkes şeyh aramaya, tarikata girmeye mecbur değildir. Ama bu devirde yalnız başına insanın İslam’ı yaşaması çok zor olduğu için en azından bir cemaatte bir hizmetinin olması güzel bir şeydir.
Şeyh nasıl aranır ve bulunur bu konuda kısaca şunları söyleyebilirim.
Öncelikle bütün günahlara tövbe etmek, onlardan tamamen uzaklaşmak, kalben de pişman olmak gerekir. Bundan başka namaz, oruç vs. gibi borçlu olduğumuz ibadetler ve kul hakları varsa ödenmeye çalışılır. Ayrıca bütün farz, sünnet ibadetler incelikle yapılmaya başlanır. Gözyaşı ile Allah’tan bir dostu utanarak, sıkılarak istenir dualarda. Bunun için istihare ve hacet namazları da kılınabilir. Kılınmasa da her namaz arkasından edeple istenir. Bu seneler de alabilir. Allah genellikle rüyada gösterir. Bu birinci yoldur.
İkinci yol. Ya Bismillah deyip tek tek Allah dostlarını gezmektir. Şimdi internet var. Oralarda siteleri ve adresleri bile var. Ama mekânlarına gitmek şarttır. Uygun olan zat bulunduğunda genellikle bu dünyaya ait olmayan bir hoş koku ile işaret alınabileceği gibi kişinin kendisinin idrak ettiği başka işaretler de olabilir.
İşaret alması mutlaka gerekiyor mu? Gerekmiyor da bu yol çok meşakkatlidir. Yani zikir ve rabıta için kişi en az bir iki saat gibi bir zaman harcayacaktır. Allah bu ibadetleri şevkle yapsın diye bu yolu hak eden müritlerine genellikle çeşitli işaretler verir. Bazılarını uzaklaştırmak için vesveseye düşürür. Tabi bunlar bu yolun hakkını yerine getirmeyenler içindir. Zira Allah kimseye zulmetmez. Bu yolun hakkı da tövbe-i nasuhtur.
Uygun şeyh bulunduğunda tamamen teslim olunur.
Zikir hususunda buradaki yazdıklarımı yeterli görmeyenler ve başka soruları olanlar bu sitede bulunan şu yazılarımı okusunlar:
1. Zikir, Zikrin Önemi.
2. Esma-i Hüsna (Esama’ül-Hüsna, Allahın 99 Güzel İsmi) İle Zikir Yapmanın Faziletleri
Ayrıca vesvese konusunda daha ayrıntılı açıklama yaptığım bu sitede bulunan şu yazıma bakılabilir.
Dini Kuşkuların, Şüphelerin, Kuruntuların Kaynağı, Vesveselerin Nedenleri Nelerdir
Muhsin İyi
 

muhsin iyi

Katılımcı
Bu yazı, bu sitede daha önce yayımlanan ‘Şeytanlardan, Şeytanların, Cinlerin Tasallutundan Korunma Yolları’ adlı yazıma ek olarak yazılmıştır.
Cin ve şeytan musallatından tamamen kurtulmak mümkün mü?
Evet, şunu bir daha vurgulayalım ki, şeytanları hangisi olursa olsun hiçbir zikir tamamen uzaklaştıramaz ve yok edemez. Bunu bir defa bilelim ve kabul edelim. Çünkü onlar ordular halinde bulunurlar. Sıra ile nöbetleşerek insanlara musallat olurlar. Yani normalde namaz kılma, Kuran-ı Kerim okuma, zikir çekme onlara çok olumsuz etkilerde bulunur. Bundan dolayı zarar görürler. Halk tabiriyle yanarlar. Ama bu musallat olayında sıra ve nöbeti daha hızlı değiştirerek bunu telafi ederler. Tabii nur onların dermanlarını yine de keser. Güçlerini zayıflatır. İşte bu durum kişinin Allah’ın izni ile kazandığı büyük bir zaferdir.

Tamamen bir nur haline gelmedikçe, yani Allah’tan fani bulup beka olmadıkça, kısacası veli olmadıkça şeytanların tasallutundan tamamen kurtulmak mümkün değildir. Kaldı ki bu manevi merhaleye ulaşan kişiler de ibadetlerinde zayıf kaldıklarında az da olsa onların çeşitli tasallutlarına maruz kalabilir.

Şeytan ve cin musallatı sırasında insanlar neler yaşayabilirler?
Şeytanlar duman (sis) halinde tüm vücudu sararlar. Letaif noktalarını kapatırlar. Kişilerin manevi yükselmelerini önlemek için bunu yaparlar. Ayrıca insanların hayattan bezmesi, ümidini kaybetmesi için onlara çeşitli sıkıntılar verirler. Ümitsizlik, en büyük günahlardandır. Allah göstermesin, insanı imansız götürebilecek bir manevi hastalıktır. Onun için hangi halde bulunursak bulunalım, Allah’ın bizleri imtihan ettiği gerçeğini hiçbir zaman unutmayalım ve ümidimizi daima canlı tutalım. Şu ayetteki ihtara kulak asalım: ‘Allah’tan ümidini kesenler ancak kâfirler topluluğudur (bk. Yusuf suresi, 87).’Ayrıca ümidimizi canlı tutmak, geliştirmek için Allah’ın bizlere şah damarından daha yakın olduğunu tefekkür edelim (bk. Kaf suresi, 16).

Şeytanlar asla insanları öldüremezler. Ama sanki bazı kasları sıkabiliyorlarmış gibi bir izlenim bırakırlar. Özellikle boğaz kaslarını kullanarak insanları kaygıya sürüklerler. Hâlbuki onlara asla bu güç verilmemiştir. Onlar sadece sinirlerde uyguladıkları bazı tekniklerle bu yanılsamayı meydana getirirler. Elbette bazı organlarda şiddetli ağrı (boyun kaslarında, ensede, başta) yapabilirler. İnsana büyük bir halsizlik, yorgunluk, takatsizlik verebilirler. Bu yüzden insanların moral durumlarını bozup onları strese, depresyona, melankoliye düşürebilirler. Vesveseleri ile sürekli olumsuz düşünceleri dile getirirler. İnsanları ümitsizliğe ve karamsarlığa, panik atağa sevk edebilirler. Kısacası şeytanlar insanlara gizli veya açık surette maddi ve manevi çeşitli eziyetler verebilirler. Aslında insanların doktor doktor dolaştıkları ve tedavi olamadıkları pek çok ruhsal hastalık onlardan kaynaklanır.

Cinlerin ve şeytanların musallatında en etkili zikir hangisidir?
Gerek İmam-ı Rabbani Hazretleri (k.s) gerekse Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (k.s.) cin ve şeytanların musallatında en etkili zikir olarak ‘La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyül Azim’i önermektedirler. Pek çok evliya ve âlim de bu görüştedir.

Evet, şeytan ve cin musallatlarında en etkili zikir budur: ‘La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyül Azim (Yüce ve büyük Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur.)’

Üzerindeki şeytanların kuvvet derecelerine göre günde 100-200-300… adet çekildiğinde birkaç günde bu zikir hemen tesirini gösterir. Önemli olan belli bir sayıdaki zikri her gün ara vermeksizin virt edinmektir. Ayrıca iş yaparken veya boş zamanlarda sayısız olarak bu zikre devam etmektir. Bu şekilde hareket edilirse Allah’ın (c.c.) izni ile bu zikir birkaç ayda kişiyi tamamen düzlüğe çıkartır. Şeytanlar elbette bu zikir çekildiğinde kişiden uzaklaşmazlar. Ama güçleri yok olur. Daha doğrusu çok azalır. O kişiye eskiden olduğu kadar zarar veremezler. Çünkü bu zikrin ortaya çıkardığı nur, şeytanların dermanlarını keser, onların insana zarar verme derecelerini önemli ölçüde azaltır. Bu da şeytanlara karşı yapılan cihatta büyük bir zaferdir. Her zafer Allah’ın bizlere sunduğu manevi bir ikramdır.

‘La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyül Azim’ o kadar acayip bir zikirdir ki, devası olmadığı manevi ve ruhsal hastalık yok gibidir. Büyük bir şifa kaynağıdır. Peygamberimiz (s.a.s) onun doksan dokuz derde şifa olduğunu söylemiştir. Ayrıca hadislerde belayı önleyici ve ortadan kaldırıcı yönü de vurgulanmıştır. Bir zalimden zarar görmekten korkanların; mevki ve makamını haksız yere kaybetme kaygısı yaşayanların bu zikre yönelmeleri (günde 100 adet) onlara büyük kazançlar sağlayacaktır. Onları güvenliğe sevk edecektir.

Bu zikrin büyüklüğü nereden gelmektedir?
‘La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyül Azim (Yüce ve büyük Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur.)’, insanların İslam dinine girerken söyledikleri Kelime-i Tevhidin (La ilahe illallah) önemli bir şubesini teşkil etmektedir. Şöyle ki: Çağımızda insanlar herhangi bir puta veya putlara taparak görünüşte Allah’a (c.c.) şirk koşmamaktadırlar. Ama güç ve kuvvet hususunda çağımızda pek çok kişide gizli şirk bahis konusudur. Bu aslında her devirde vardı. Ama çağımızda daha bir artmış durumdadır. Hâlbuki Ehl-i sünnet itikadında güç, kuvvet, yaratma kavramları tamamen Allah’a aittir. İnsan niyetle yaptığını sandığı eylemleri sahiplenmektedir. Oysa insanların büyük çoğunluğu ise çağımızda gerçekte paranın gücüne tapmaktalar, mevki ve makam sahibi kimselere yakın olmakla da her işlerini düzelteceklerine inanmaktadırlar. Öyle ki bu durum onların manevi dünyalarında gizli şirk derecesine kadar varmaktadır. Dolayısıyla görünen vesileler, sünnetullah onların gözlerinde birer ilaha dönüşmektedir. İşte ilgili zikirde gücün ve kuvvetin tamamen Allah’a ait olduğu vurgulandığı için bu durum kişinin imanını insanların genellikle düştüğü bu tür şirklerden temizlemektedir.

Cinler ve şeytanlar insanlara açıkça musallat olduklarında kendilerinde olduklarını iddia ettikleri bir güç ve kuvvet gösterisinde bulunurlar. Bu zikir Allah’ın hikmeti olarak onları yalancı çıkardıkları gibi perişan eder. Kişinin de cin ve şeytanların musallatı ve vesveseleri ile bu yönde bozulmuş olan itikadını düzeltir. Gücün ve kuvvetin yalnız Allahu Zülcelâl’a ait olduğunu ispat eder. Onun için cin ve şeytan musallatlarında bu zikri çokça çekmek, bu zikir üzerinde tefekkür kılmak gereklidir.

Hadis-i şeriflerde bu zikrin arşın hazinelerinden bir hazine olduğu vurgulanmıştır. Bu da bu zikrin ne kadar büyük olduğuna işarettir.

‘La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyül Azim’ zikri, 5 kglık bir suya belli bir sayıda (100) şifa niyetine okunup üflenirse ve bu su bitirilmeden yarıya geldiğinde tekrar doldurulup yine belli bir sayıda (100) okunup üflenirse ve bu böyle devam edip giderse, inşallah gerek cin ve şeytan musallatlarında gerekse başka ruhsal sıkıntılarda büyük hafiflemeler, faydalar yaşanacaktır. Peygamberimiz (s.a.s) bu zikrin doksan dokuz derde deva olduğunu söyledikten sonra bunlardan en küçüğünün kederi (üzüntüyü) gidermek olduğunu belirtmiştir. Demek ki depresyon hali bu zikirle çok kolay bir şekilde aşılabilmektedir.

Bu zikrin Arapça yazısını A4 sayfasında veya sayfalarında çoğaltıp teksir veya kitapçık haline getirip de abdestli olarak üzerinde taşımak da cin ve şeytan musallatlarında büyük yararlar sağlar.

Elbette zikir sadece Allah rızası için çekilmeli ve zikredilen sözün manası da tefekkür edilmelidir. Şeytanların tasallutu ile yaşanan sıkıntılardan kurtulma mevzu bahis olsa da zikirde niyeti daima Allah rızasına dayandırmalıdır. Bunun için zikirden önce, sonra veya arada bir de olsa ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allah’ım Sen maksadımsın, rızanı da talep ediyorum)’ cümlesini tekrar etme çok faydalıdır. İnsanın kalbine Allah rızasını rota olarak gösterir.

Letaif ve nefy ü ispat zikri çekenlere şeytanlar açıkça musallat oldukları zaman ne yapmalıdırlar?
Yukarıda tavsiye ettiklerimize bu zikirleri çekip de şeytanların çeşitli açıkça musallatlarına maruz kalan sofiler de uyarlarsa büyük yararlar görürler. Sofiler en başta letaif noktalarına ihtimam göstermelidirler. Nurlar bu noktalardan neşet ederler. Allah indindeki asıl yerlerine yükselirler. Şeytanlar bu noktaları adeta tıkarlar. Nurların ortaya çıkmasını engellerler. Bu tür sorunlarla karşı karşıya bulunan sofiler letaif noktalarında Lafza-i celal (Allah) zikrini çekerken nefeslerini tutup 100 adetten sonra nefesi koyuvermeden üstüne biraz nefes alarak bir 100 daha çekmeliler. Ondan sonra nefesi bırakmalıdırlar. Nefes tutma şeytanlara çok büyük zarar vermektedir. Ayrıca Lafza-i Celal, sultani zikre yol açtığı için şeytanların adeta bedenlerini testere ile kesmektedir. Nefy ü ispat zikrinde nefesi tutmanın bir hikmeti de budur. Nefes tutma, özellikle şeytanların letaif noktalarını tıkama işlerini başlarına çalmakta, onlara çok büyük zararlar vermektedir.

Kalp zikri çekenler şeytanların açıkça musallatlarına maruz kaldıklarında yukarıda letaif zikri çekenlere tavsiye ettiğimiz şeyi tespihi kalp üzerinde tutarak yapmalıdırlar.

Nefy ü ispat zikrini çekenler ise letaiflerini açmak, açık tutmak, şeytanların tasallutundan korumak için sözünü ettiğimiz, yani letaif zikri çekenlere tavsiye ettiğimiz zikre de devam etmelidirler.

Şeytanlar ve cinler niçin bazı insanlara musallat oluyorlar da bazı insanlar onlarla temas kurmak istedikleri halde onlara musallat olmuyorlar?
Şeytanlar aslında her insana musallattır. Mümin olduğu halde şeytanı olmayan insan yoktur. Bu durum hadisle de sabittir. Fakat şeytanlar müminlere genellikle vesvese ile musallat olurlar. Bir kısım insanların onlarla iletişime geçmek için çabalamasına rağmen muvaffak olamamalarının nedeni şeytanların herhangi bir duyu organını kullanmasını ve o kişi ile iletişme geçmesini engelleyen etmenler olduğunu göstermektedir. Nasıl ses belli bir frekans arasında duyuluyorsa bedeni baştan sona saran nefis belli bir saydamlığa erişmeden duyu organlarının onları algılamasının ve onlarla iletişime geçmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Kişi istese bile onlarla iletişime geçememektedir. Yoksa şeytanların musallatı her daim mümkündür. Çünkü onlarda kendilerini insanlara kabul ettirmek, göstermek gibi güçlü bir içgüdü bulunmaktadır. İnsanlara açıkça eziyet etmek için de denemedikleri yol yoktur. Nefsin belli bir saydamlığa erişmesi ise insanın nur kaynağı olan ibadetlerle meşgul olmasına bağlıdır. Bunun dışında hiç ibadetle meşgul olmayan insanların onlarla iletişim kurmaları ise onların nefislerinin yaratılıştan getirdiği özellikle veya pek nefsi karartmayan günahları işlememeleri, saflıkları ile açıklanabilir kanaatindeyim. Aslında cinlerle ve şeytanlarla diyalog kurmak bir üstünlük değildir. Sadece bir özelliktir. İnsanların birbirlerinden üstünlüğü Allah’ın emir ve yasaklarına gösterdikleri itinadadır. Takvadadır (bk. Hucurat suresi, 13). Ayrıca bu konuda, yani insanların üstünlüğünün takvada olduğunu ifade eden onlarca hadis-i şerif bulunduğunu da belirtelim.

Şeytan ve cin musallatlarında bardağın dolu tarafı yok mudur?
Elbette başımıza gelen bela ve musibetler sabırla karşılanırsa Allah indinde sonsuz mükâfatlara kapı açabilir. ‘Sabredenlere mükâfatları hesapsız ödenecektir (Zümer suresi, 10).’

İnsanların çoğu şeytanları ve cinleri inkâr ederler. Onları beynin yarattığını, onların hayal ürünü olduğunu söylerler. Bunu ağır bir ruhsal hastalık olarak kabul ederler. Hâlbuki bu düşünce tarzı ile dinden çıkarlar da haberleri olmaz. Zira bu tür düşünceleri ile onlarla ilgili onlarca ayet-i kerimeyi inkâr etmiş olurlar. Kuran-ı Kerim’in bir ayetini ‘bilerek, açıkça’ inkâr eden kimse ise, kuşku yok ki, kâfir olur. Allah göstermesin.

Bu açıdan bazı insanlara şeytanların ve cinlerin musallatı onlarca ayet-i kerimenin hak olduğuna dair aynelyakin (gözle görürcesine) hatta hakkalyakin (gözle görmenin de ötesinde, yaşarcasına) bir iman sağlar. Tabii en önemlisi, böyle şeytanların musallatına maruz kalan kimselerin aynelyakin, hakkalyakin derecesinde Kuran-ı Kerim’in bir nur kaynağı olduğunu keşfetmesidir. Çünkü Kuran-ı Kerim’in sureleri, ayetleri, kelimeleri okunduğunda bu varlıklara zarar verdiğini anlar. Çeşitli duyu organları ile bunu algılar. Bu anlama derecesine göre Allah’a, Kuran-ı Kerim’e, peygamberlere, kısacası imanın diğer şartlarına inanma derecesi yükselir. Kısacası şeytanların musallatı bir bela ve musibet olarak görünse de barındırdığı hayırlar çok fazladır. Yeter ki, böyle bir durumda olan kişi ümidini kaybetmesin, onlarla savaşın büyük bir cihat olduğunu bilsin. Hiçbir surette onlara teslim olmasın, onların çeşitli oyunlarına kanmasın. Şu kesin ki, evliyalık yolunda onların musallatı mukadderdir. Tabii bu sözle her şeytan musallatına uğrayan kişinin de evliyalık yolunda olduğunu iddia etmiyoruz. Ama imani konulara bakış açısında diğer insanlara göre büyük bir üstünlük kazandığı da muhakkaktır.

Evliya olacak kişi nefsini ve şeytanları aynelyakin, hakkalyakin düzeyde tanımadan bu makama yükselemez. Nefis ve şeytanları aynelyakin, hakkalyakin düzeyde tanımayan bir kişinin de gerçek anlamıyla insanları irşat edeceğini sanmıyorum.

Allah (c.c.), açıkça cin ve şeytanların musallatına uğrayan kardeşlerimize sabır versin, onları büyük cihatlarında muvaffak kılsın, sırat-ı müstakime ulaştırsın. Onların yar ve yardımcıları olsun. Âmin.
Muhsin İyi
 

muhsin iyi

Katılımcı
İnsanın birazda kendi vesvesesi yada hatasını birine yükleme bahanesi onun için bu tarz yazılara olumlu bakmıyorum.


Ayrıca Ayrıca vesvesenin kişideki imanın belirtisi olduğunu da söyleyelim. vesvese iman zayıflığının belirtisidir.

Değerli kardeşim, kişide iman güçlendikçe vesvese artmaktadır. Sebebi şeytanlar imanı olmayan, ibadeti bulunmayan kişilerle uğraşmamaktadır. Onları kendi hallerine bırakmaktadırlar. Ama iman sahibi kişinin düşüncelerini takip ederek zayıf noktalarda vesvese vererek onu ibadetlerden el çekmesi, günahlara düşmesi için her çareye başvuruyorlar. Böylelikle itikadi noktalarda inkara girmesini istiyorlar.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Değerli kardeşim, kişide iman güçlendikçe vesvese artmaktadır. Sebebi şeytanlar imanı olmayan, ibadeti bulunmayan kişilerle uğraşmamaktadır. Onları kendi hallerine bırakmaktadırlar. Ama iman sahibi kişinin düşüncelerini takip ederek zayıf noktalarda vesvese vererek onu ibadetlerden el çekmesi, günahlara düşmesi için her çareye başvuruyorlar. Böylelikle itikadi noktalarda inkara girmesini istiyorlar.

İmanı tam olan kişinin vesvesesi olmaz vesvese kararsız ve iradesi zayıf kişilerin kuruntusudur.Kim kimi takip ediyor ,yoldan geçen birine ya bakarsınız ya bakmazsınız baksammı bakmasammı kararsızlığı irade zayıflığını kime mal ediyorsunuz ?
 
Top