Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Yaşam...
Aşk
Sekizinci Rica: “Bu Gün Günlerden Aşk” Lahikası
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="yesim434" data-source="post: 3875" data-attributes="member: 41"><p>e-</p><p>Bu gün günlerden aşk.</p><p></p><p>Denize yağmur yağıyor. Ben bir denizim kendime. Denize yağmur yağıyor. Yani sen yağıyorsun. Ne acayip denize yağmurun yağması. Şaşkınım. Öpüp duruyorum kendimi. Bakıp duruyorum yağmura. İnanır mısın, denizi öpmekten tuzlanmış dudaklarım, yağmura bakmaktan ağarmış gözlerim. Ağzımın tadı yok, gözlerimin feri. Bunun için ben kalbimi onarıyorum şarkılarla. Kalbimi şarkılarla...</p><p>Kalbimi şarkılarla onarırken gözlerimin feri biraz artıyor. Daha bir güzel görüyorum dünyayı. Her herde gözlerine rastlıyorum. Ruhumu yoruyor bakışlarındaki buğu. Bir de buğu sürgün veriyor baharı. Kanımda bin bir yara açılıyor. Ateşleyip hastalıkları, azdırıyor çiçek açtırır gibi ağrıları. Artık yağmurlu bir bahar gününde Emirdağ’da seninle yan yana yürümek dinlendirebilir ancak beni. Yada deniz gözlerinde bir kıyı olmak belki. Ama sen bana bir kıyı vermedin. Bir adanı bir gözüm eylemedin. Şimdi bu gözümdeki ağrı senden. Bu deniz gözyaşları senden.</p><p></p><p>Bu gözyaşları içinde adı sen olan bir gül ağacı yetiştirdim yıllarca. Belki bir teselli olur, belki bir gün bir meyve verir, besler bir zaman beni, diye. O beni biraz besledi. Şimdi bu sırtımdaki sancı senden. Ama aşk gün geçtikçe bende daha da büyüyor. Bir gün kabuk atacağım. Şu sırtımdaki yara iyileşecek. Sen o gün, orada beni sadece “aşk” olarak göreceksin. Ben yağmurdan öğrendim yukarıdan aşağıya meleğimsi bir bakışla bakınca her şeyin ne kadar da anlamlı olduğunu. Sen bahardan öğreneceksin benim seni ne kadar çok sevdiğimi.Ben Yağmur’dan ve o gül ağacından öğrendim aşkı. Sense benim senin tenine ektiğim bahardan öğreneceksin. Bu gül ağacı bende bu gün dal budak saldığı gibi, bir gün o baharda sürgün verecek sende.</p><p></p><p>Sen benim ruhumun gül ağacısın ve aşk meyvesini ben sende verdim. Nasıl ki çiçek açmış bir ağaç, güzel yazılmış bir şiirdir. Sen de aşkımın üzerinde gül açtığı bir ağaçsın. Bir ağaç sandım seni gölgesine sığınılacak. Sınayacağım sandım sende kendimi. Eskiler nasıl söyler: ‘Ağaç yaş iken eğilir.’ Eğemedim seni. Boyun eğdim. Başım önüme düştü. Elden ayaktan düştüm.</p><p></p><p>Öyle dalgalıyım ki şimdi. Öyle bir met-cezir yaşıyorum ki içimde. Aşk ile öfke arasında gidip geliyorum. Söylediklerim birbirini tutmuyor. Zira aklım başka konuşuyor, kalbim başka.</p><p></p><p>f-</p><p></p><p>Bu gün günlerden aşk.</p><p></p><p>Şimdilerde beni en iyi Emirgan anlıyor. Emirgan mezarlığına gidiyorum haftada bir gün. Cuma günleri ikindileyin senin için yaptığım küçücük mezarın başına varıyorum. Günbatımına dek bekliyorum başında. Seni bir gün elde edememek düşüncesi deli ediyor beni. Ben bu deliliği veliliğe çevirmek için gidiyorum zaten oraya. Her ihtimale karşı yokluğuna alışmaya çalışıyorum. Hikmetli sözler söyleyip, kalbime bu muhtemel durumu kabul ettirmeye çalışıyorum. Mezardan aldığım toprağı ufalarken avucumda, o toprağı kendime bir kum saati yapıyorum. Ne yaparsan yap, saatinin içindeki kumun daha hızlı akmasını sağlayamazsın ya, yine de ben zamanı çabucak eritip sana ulaşmak arzusundayım. Zaman geçer de, ben onun yokluğuna alışmadan o gelir beni bulur, diyorum.</p><p></p><p></p><p>İnsan bir şeyi aramadan bulduğunda çok fazla sevinmiyor değil mi? En fazla kesede bir mangır bulmuş kadar seviniyor. Ama aradığını bulamadığında ne kadar çok üzülüyor. Bir kese altını kaybetmiş gibi... Öyle de; insan sebepsiz sevdiğinde sevdiğini terk etmesi kolay oluyor. Sebepli sevince o sebeplerin varlığı seven için anlam ifade ettiği müddetçe sevgi sürüyor. Ben seni niçin bu kadar çok sevdim de, şimdi söküp atamıyorum bir ağaç gibi içimden seni, bunu bilmiyorum. Bu halim kökünden köklenilmeye çalışılan bir ağaç dinginliği yaşatıyor bana: Bunca öptükten sonra göğü, ayrılıvermek dünyadan öyle mi? Bunca meyve verdikten sonra kesilip atılmak öyle mi?</p><p></p><p></p><p>Oysa ben bir keman ağacıyım senin için. Aşkın keman gibi tenime gerilmiş. Nereye dokunsam senin şarkın çalıyor. Senin hayalinle baş başa kalmamak için, bir yerlerime dokunmamak için namazları uzatmaya başladım son günlerde. Bazen kemanı elime alıyor, senin için yaptığım şarkıları fısıldıyorum İstanbul’a. Aşkın bende soğumaya yüz tutacak diye, seni bir an da olsa unutacağım, diye senin için yazdığım şiirleri okumaya başlıyorum: Sevmediysem deliler gibi seni / haydi koparsınlar bir çiçek gibi senden beni.</p><p></p><p>Namazdan kemana, kemandan namaza gidip geliyorum.</p><p>Neyse...</p><p>Sesimi düzeltmeliyim artık, ağladığım duyulmasın.</p><p>Yüzümü yıkamalıyım şimdi, gözyaşım kurumasın.</p><p>g-</p><p>Bu gün günlerden aşk.</p><p>Yağmur meleği, kurşun ki yuva yapmıştır göğsüme. Her gül beni vurur. Baharı soluyan bir yağmur gelir, beni bulur. Gül baharı, yağmuru en çok da beni vurur. Bir zamanlar güllere vurgun Gül adlı bir padişah varmış. Ülkesinin herhangi bir yerine gittiğinde, halkı ona gül atarmış. Senin bir gün İstanbul’a bana dönmeni bekliyorum. O padişahın adı Gül idi. Ben, yani Mustafa, güllerin efendisinin adını taşıyorum. O gün geldiğinde İstanbul’u gül bahçesine çevireceğim.</p><p>Şimdi ben sanki başımı omuzlarına koyuyorum. Saçlarıma senin dudaklarından bahar gelmiş. Gözlerini bırakmışsın da gökyüzüne, yağıyor gözlerinin göğünden yağmur. Bir gülün koynunda birikiyor ruhumuz...</p><p>h-</p><p>Bu gün günlerden aşk.</p><p>Dün gece Mevlid Kandiliydi. Senin için mevlid okudum. En güzel yanlarınla bana doğman ve dönmen için dua ettim. Sonra aşkla ben Mevlid Kandilinde birbirimize sarılıp, dua ede ede uyuduk.</p><p></p><p>Sanki beni bir bahar bağlamıştı. Bir yağmur tutmuştu. Bunun üzerine ‘yalnız bir kalbin arkasından git / yalnız bir gönlün arzusuna teslim ol” diye kendimi tenbih ettim.</p><p></p><p>Dinmedi ağrılarım. Geçmedi yalnızlığım. Bu defa da “Artık giyindiğim şu yalnızlıkları çıkarmalıyım bir bir üzerimden. Kokunun sindiği her şeyimi bir kenara koymalıyım.” dedim.</p><p></p><p>ı-</p><p>Bu gün günlerden aşk.</p><p>Sana anlatmadım. Yedi yıl önce bir rüya gördüm. Sen içinde onlarca gemiyi barındıran bir limandın güya. Dışardan bakılınca çok berrak, çok duru görünüyordun. Zeytin gözlerimle geceleri Ege dağlarından Yunan adalarına bakarken denizde rastladığım durgunluğun izlerini görüyordum üzerinde. Sanki her şeyinle bana ifşa olmuştun. En derin yerlerini görüyordum. En ince sırlarına nüfuz edebiliyordum. O an hatırıma bir şey düştü. Bu gün anlıyorum ki, senin hakkında bildiğim her şey o rüyadan ibaretmiş. O gün her şeyinle seni görmüşüm. Ve o gün sana aşık olmuşum. Evet ben aslında sesinin bir yankısıymışım. Sen öyle derinlerde yaşıyormuşsun ki ve sesin öyle bir dağda yankılanıyormuş ki, o ses çalkalana çalkalana denizin ortasına atılan gülün daireler oluşturarak kıyıya vurması gibi benim ruhumun kıyılarından tekrar senin ruhuna vuruyormuş. Sesinin yakamozları bana vuruyormuş ve sen bana katılıyormuşsun.</p><p></p><p>i-</p><p></p><p>Bu gün günlerden aşk.</p><p></p><p>Yağmur meleği, artık günün de, mektubun da sonuna geldim. Bahar sürüldü. Yağmur kesildi. Yine de, ağır aksak da olsa bu yürekte hala sana karşı aşk sürüyor. Fakat ne kadar bu halde gider bilemiyorum. Artık rüyalar görme, dualar etme, şiirler söyleme, mektuplar yazma sırası sende. Bu gün günlerden aşk. Yarın aşkertesi. ama sen sakın erteleme aşkı. Zira erteleyenler helak oluyor.</p><p></p><p>Hoşça kal Emirdağ’ın Sultanı</p><p></p><p>Hoşça kal Emirdağ...</p><p></p><p>Hoşça kal Emirgan...</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="yesim434, post: 3875, member: 41"] e- Bu gün günlerden aşk. Denize yağmur yağıyor. Ben bir denizim kendime. Denize yağmur yağıyor. Yani sen yağıyorsun. Ne acayip denize yağmurun yağması. Şaşkınım. Öpüp duruyorum kendimi. Bakıp duruyorum yağmura. İnanır mısın, denizi öpmekten tuzlanmış dudaklarım, yağmura bakmaktan ağarmış gözlerim. Ağzımın tadı yok, gözlerimin feri. Bunun için ben kalbimi onarıyorum şarkılarla. Kalbimi şarkılarla... Kalbimi şarkılarla onarırken gözlerimin feri biraz artıyor. Daha bir güzel görüyorum dünyayı. Her herde gözlerine rastlıyorum. Ruhumu yoruyor bakışlarındaki buğu. Bir de buğu sürgün veriyor baharı. Kanımda bin bir yara açılıyor. Ateşleyip hastalıkları, azdırıyor çiçek açtırır gibi ağrıları. Artık yağmurlu bir bahar gününde Emirdağ’da seninle yan yana yürümek dinlendirebilir ancak beni. Yada deniz gözlerinde bir kıyı olmak belki. Ama sen bana bir kıyı vermedin. Bir adanı bir gözüm eylemedin. Şimdi bu gözümdeki ağrı senden. Bu deniz gözyaşları senden. Bu gözyaşları içinde adı sen olan bir gül ağacı yetiştirdim yıllarca. Belki bir teselli olur, belki bir gün bir meyve verir, besler bir zaman beni, diye. O beni biraz besledi. Şimdi bu sırtımdaki sancı senden. Ama aşk gün geçtikçe bende daha da büyüyor. Bir gün kabuk atacağım. Şu sırtımdaki yara iyileşecek. Sen o gün, orada beni sadece “aşk” olarak göreceksin. Ben yağmurdan öğrendim yukarıdan aşağıya meleğimsi bir bakışla bakınca her şeyin ne kadar da anlamlı olduğunu. Sen bahardan öğreneceksin benim seni ne kadar çok sevdiğimi.Ben Yağmur’dan ve o gül ağacından öğrendim aşkı. Sense benim senin tenine ektiğim bahardan öğreneceksin. Bu gül ağacı bende bu gün dal budak saldığı gibi, bir gün o baharda sürgün verecek sende. Sen benim ruhumun gül ağacısın ve aşk meyvesini ben sende verdim. Nasıl ki çiçek açmış bir ağaç, güzel yazılmış bir şiirdir. Sen de aşkımın üzerinde gül açtığı bir ağaçsın. Bir ağaç sandım seni gölgesine sığınılacak. Sınayacağım sandım sende kendimi. Eskiler nasıl söyler: ‘Ağaç yaş iken eğilir.’ Eğemedim seni. Boyun eğdim. Başım önüme düştü. Elden ayaktan düştüm. Öyle dalgalıyım ki şimdi. Öyle bir met-cezir yaşıyorum ki içimde. Aşk ile öfke arasında gidip geliyorum. Söylediklerim birbirini tutmuyor. Zira aklım başka konuşuyor, kalbim başka. f- Bu gün günlerden aşk. Şimdilerde beni en iyi Emirgan anlıyor. Emirgan mezarlığına gidiyorum haftada bir gün. Cuma günleri ikindileyin senin için yaptığım küçücük mezarın başına varıyorum. Günbatımına dek bekliyorum başında. Seni bir gün elde edememek düşüncesi deli ediyor beni. Ben bu deliliği veliliğe çevirmek için gidiyorum zaten oraya. Her ihtimale karşı yokluğuna alışmaya çalışıyorum. Hikmetli sözler söyleyip, kalbime bu muhtemel durumu kabul ettirmeye çalışıyorum. Mezardan aldığım toprağı ufalarken avucumda, o toprağı kendime bir kum saati yapıyorum. Ne yaparsan yap, saatinin içindeki kumun daha hızlı akmasını sağlayamazsın ya, yine de ben zamanı çabucak eritip sana ulaşmak arzusundayım. Zaman geçer de, ben onun yokluğuna alışmadan o gelir beni bulur, diyorum. İnsan bir şeyi aramadan bulduğunda çok fazla sevinmiyor değil mi? En fazla kesede bir mangır bulmuş kadar seviniyor. Ama aradığını bulamadığında ne kadar çok üzülüyor. Bir kese altını kaybetmiş gibi... Öyle de; insan sebepsiz sevdiğinde sevdiğini terk etmesi kolay oluyor. Sebepli sevince o sebeplerin varlığı seven için anlam ifade ettiği müddetçe sevgi sürüyor. Ben seni niçin bu kadar çok sevdim de, şimdi söküp atamıyorum bir ağaç gibi içimden seni, bunu bilmiyorum. Bu halim kökünden köklenilmeye çalışılan bir ağaç dinginliği yaşatıyor bana: Bunca öptükten sonra göğü, ayrılıvermek dünyadan öyle mi? Bunca meyve verdikten sonra kesilip atılmak öyle mi? Oysa ben bir keman ağacıyım senin için. Aşkın keman gibi tenime gerilmiş. Nereye dokunsam senin şarkın çalıyor. Senin hayalinle baş başa kalmamak için, bir yerlerime dokunmamak için namazları uzatmaya başladım son günlerde. Bazen kemanı elime alıyor, senin için yaptığım şarkıları fısıldıyorum İstanbul’a. Aşkın bende soğumaya yüz tutacak diye, seni bir an da olsa unutacağım, diye senin için yazdığım şiirleri okumaya başlıyorum: Sevmediysem deliler gibi seni / haydi koparsınlar bir çiçek gibi senden beni. Namazdan kemana, kemandan namaza gidip geliyorum. Neyse... Sesimi düzeltmeliyim artık, ağladığım duyulmasın. Yüzümü yıkamalıyım şimdi, gözyaşım kurumasın. g- Bu gün günlerden aşk. Yağmur meleği, kurşun ki yuva yapmıştır göğsüme. Her gül beni vurur. Baharı soluyan bir yağmur gelir, beni bulur. Gül baharı, yağmuru en çok da beni vurur. Bir zamanlar güllere vurgun Gül adlı bir padişah varmış. Ülkesinin herhangi bir yerine gittiğinde, halkı ona gül atarmış. Senin bir gün İstanbul’a bana dönmeni bekliyorum. O padişahın adı Gül idi. Ben, yani Mustafa, güllerin efendisinin adını taşıyorum. O gün geldiğinde İstanbul’u gül bahçesine çevireceğim. Şimdi ben sanki başımı omuzlarına koyuyorum. Saçlarıma senin dudaklarından bahar gelmiş. Gözlerini bırakmışsın da gökyüzüne, yağıyor gözlerinin göğünden yağmur. Bir gülün koynunda birikiyor ruhumuz... h- Bu gün günlerden aşk. Dün gece Mevlid Kandiliydi. Senin için mevlid okudum. En güzel yanlarınla bana doğman ve dönmen için dua ettim. Sonra aşkla ben Mevlid Kandilinde birbirimize sarılıp, dua ede ede uyuduk. Sanki beni bir bahar bağlamıştı. Bir yağmur tutmuştu. Bunun üzerine ‘yalnız bir kalbin arkasından git / yalnız bir gönlün arzusuna teslim ol” diye kendimi tenbih ettim. Dinmedi ağrılarım. Geçmedi yalnızlığım. Bu defa da “Artık giyindiğim şu yalnızlıkları çıkarmalıyım bir bir üzerimden. Kokunun sindiği her şeyimi bir kenara koymalıyım.” dedim. ı- Bu gün günlerden aşk. Sana anlatmadım. Yedi yıl önce bir rüya gördüm. Sen içinde onlarca gemiyi barındıran bir limandın güya. Dışardan bakılınca çok berrak, çok duru görünüyordun. Zeytin gözlerimle geceleri Ege dağlarından Yunan adalarına bakarken denizde rastladığım durgunluğun izlerini görüyordum üzerinde. Sanki her şeyinle bana ifşa olmuştun. En derin yerlerini görüyordum. En ince sırlarına nüfuz edebiliyordum. O an hatırıma bir şey düştü. Bu gün anlıyorum ki, senin hakkında bildiğim her şey o rüyadan ibaretmiş. O gün her şeyinle seni görmüşüm. Ve o gün sana aşık olmuşum. Evet ben aslında sesinin bir yankısıymışım. Sen öyle derinlerde yaşıyormuşsun ki ve sesin öyle bir dağda yankılanıyormuş ki, o ses çalkalana çalkalana denizin ortasına atılan gülün daireler oluşturarak kıyıya vurması gibi benim ruhumun kıyılarından tekrar senin ruhuna vuruyormuş. Sesinin yakamozları bana vuruyormuş ve sen bana katılıyormuşsun. i- Bu gün günlerden aşk. Yağmur meleği, artık günün de, mektubun da sonuna geldim. Bahar sürüldü. Yağmur kesildi. Yine de, ağır aksak da olsa bu yürekte hala sana karşı aşk sürüyor. Fakat ne kadar bu halde gider bilemiyorum. Artık rüyalar görme, dualar etme, şiirler söyleme, mektuplar yazma sırası sende. Bu gün günlerden aşk. Yarın aşkertesi. ama sen sakın erteleme aşkı. Zira erteleyenler helak oluyor. Hoşça kal Emirdağ’ın Sultanı Hoşça kal Emirdağ... Hoşça kal Emirgan... [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Turizmin başkenti olarak bilinen güneydeki ilimiz?
Cevapla
Forumlar
Yaşam...
Aşk
Sekizinci Rica: “Bu Gün Günlerden Aşk” Lahikası
Top