a-
BU GÜN GÜNLERDEN AŞK. Ay az önce gece vardiyasından çıktı. Güneş merhametli bir erkek gibi hayat arkadaşı olan Ay’ı alnından öperek uğurladı. Güneş sadece Ay’ı öptü. Ama gelene geçene, kaçana göçene selam vere vere boy attı ufuklarda. Pencereme uzanıp, benim de yanaklarımdan öptü. Ben de öptüm kalbimi. Ve sana doğru doğan bir güneş olabilmek için yüzümü ve sözümü döndürdüm sana. Ben yüzün, ben sözün oldum senin. Ben günün, ben güneşin oldum senin.
Bu sabah buralarda güneş menekşe menekşe açsa da, az sonra yağmur yine gelecek. Belki akşama doğru bahar başka çiçekler de getirir; bilemem. Ama ben her seferinde denizleri yırta yırta geldim kapına. Rüyalardan atlarım, dualardan tüfeklerim vardı. Şiirlerden bıçaklarım, şarkılardan kılıçlarım... Kendimle öyle çok savaştım ki, her tarafım yara bere içinde. Denizlerden dağlara çıkıp haykırdım bir zaman: Hey Gelincik Dağının Sultanı! Senin de benim gibi yaraların var mı?
Yaralarla geldim ben sana. Belki yağmur sağaltır yaralarımı, diye kanayan yanlarımı yağmuruna tutmaya geldim. ‘Bir yağmur; eğer seher vakti gelirse; oturur denize, dayanır dağa; sana dönerim ben’ deyip, sana döndüm.
Bu gün günlerden aşk. Ben güne, güneşe, sana döndüm.
b-
Bu gün günlerden aşk.
Dün bütün gece rüyamda seni gördüm. Ne çok soğuk terler attım. Ne çok sarsıntılar yaşadım. Kah güldüm, kah ağladım. Kah sustum, kah naralar attım. Neden sonra uyandım da aşk uykusundan; her yanım ağrıyor, her yanım ağlıyor.
Rüyanın köprüsünden geçerek bir yol ayrımına vardım. Yollar bir iken bin oldu. Yürek bir iken, bin parça. Ben biliyordum bu yerleri. Bu sapak Sezai Karakoç’a çıkar, şu yol aşka, şu menzil duru bir yağmura, şu dergah da bana. Sapaklardan yollara, menzillerden dergahlara vardım. Şiirlerden aşka, senden bana vardım. Vardığım her yerde yeni bir rüya gördüm. Rüyalardan rüyalara vardım. Bütün gece o sapak senin, bu yol benim, o menzil senin, bu dergah benim, o rüya senin, bu rüya benim gezdim durdum.
Rüyalarımda ağrılar öre öre sabahın olmasını bekledim. Rüya göre göre sana doğru yürümenin, türküler söyleye söyleye düğün evine gitmek gibi bir şey olduğunu bilmekteydim. Gece senin düşünle, hayalinle, rüyanla demlendim. Bir süt denizi oldu da tenim; şiirlerden, şarkılardan maya çaldım kendime. Gün doğumuna yakın kıvama erdim ve yazmaya koyuldum yola koyulur gibi. ‘Ellerin öper geçer her yerimi’ deyip durdum mektuba bu aşk namazında: Niyet ettim rızası için Allah’a, artık vakti gelen şu mektuba...
Söze nereden başlayacağımı bilemediğim için tekrar tekrar selam verip niyetimi yeniledim. Kaç defa yazdım, kaç defa yırttım yazdıklarımı. Kaç defa bozdum namazı. Kaç defa bozuldu kalbim. Kaç defa meleklerin katından döndü yazdıklarım. Kaç defa meleklerin katına varamadan yoruldu kalbim. Kaç defa yağmur gibi kesildi söz yağmur meleği.
c-
Bu gün günlerden aşk.
Yağmur meleği... “Yağmur Meleği” desem de sana, benim için kalbin bir yangın yeri sanki. Aşk buğu buğu teninde tütüyor. Sana bakarken kendimi ateş aramaya çıkmış biri sanıyorum. Nerene baksam ateş alıyorum. Nere-ne dokunsam oran rüyama giriyor. Nereni düşünsem oran kalemime giriyor. Nereni görsem orası bana göz oluyor.
Gözlerin kalem kalem, rüya rüya ateşler gibi bir yolculuğa çıkarıyor beni. Gözlerin bir çıra oluyor, bazen yakıyor, bazen yıkıyor beni. Bazen tenimi ısıtıyor, bazen yolumu ışıtıyor. Gözlerin yangından bir yol. Bir uçuruma varılıyor gözlerinden. Kaşların bir sıradağ gibi deniz gözlerini yerinde tutuyor. Uçuruma çıkan o gözlerini bir sığınak yapıyorum kendime gözlerinin yangınında. Sığınıyor, yalnızlığı seçiyorum. Belki bir yağmur gelir, bulur beni, diyorum.
Aslında gözlerine bakmaktan utanıyorum. Kabe karası kaşlarının bir sur gibi çevirdiği Medine rengi gözlerine... Gözlerin.... Gözlerin dokunup geçiyor her yerime. Dokunur gibi kilimin bir yeri dokuyor, dokuyor, dokuyor, okuyor içimi. Belki okursun diye rüyalarımı en güzel şiirlerimi asıyorum her sabah kirpiklerinin balkonuna. Gözlerin gönlüme bir kapı ya... Sözlerin kalbime bir pencere ya... Sözlerinden bakarım ya gönlüme. Gözlerinden girerim ya kalbine. Belki açarsın kapılarını, pencerelerini de, girerim kalbine. Belki kalbim ağlamasını keser.
Kalbim sızım sızım ağlarken gecenin koynunda, ellerin gözlerimi öpen bir karanfil oluyor. Değil mi ki, her sabah çiçeklere su vermek gibidir gözlerini öperek uyandırmak seni... Ellerin gözlerinle kardeş. Ellerin gözlerinle aynı cinsten, aynı çiçekten. Ellerin ve gözlerin karanfil....
d-
Bu gün günlerden aşk.
Güneş gülüyor herkese. Kuşlar çocukların pencerelerine kadar gelip, onları kahvaltıya çağırıyor. Yağmur yağmur bahar yağmış buralara. Karanfil karanfil rüya ağmış uykulardan. Uyan... Uyan... Bu gün günlerden aşk. Belki beni görmüşsündür rüyalarında. Belki bir baharımdır da, yağmura saklanmışımdır. Belki bir yağmurumdur da, seni saklıyorumdur içimde. Uyan...
Şimdi bahar günüdür. Şimdi yağmur zamanıdır. Şimdi yağmur yağıyor. Uyan. Kalk da seni bulmam için, rüyalarına girmem için dua et. Çünkü yağmur yağarken yapılan dua kabule yakındır, derdi annem. Şimdi dualarımın içinden geçiyor bir yağmur. Şimdi bir yağmurun içinden geçiyor dualarım. Uyan. Uyan da beni dualarından geçir.
Biliyor musun dün burada deniz yağmur duasına çıkmış. Yağmur da masmavi denizler ekmiş buralara. Bir de bahar görücüye çıkmış. Yağmur da yüz görümlüğü olarak yemyeşil bir şal atmış baharın boynuna. Emirgan’da deniz bahara kavuşmuş. Emirgan baharı Emirdağ sanıp, kucaklamış. Ellerine güneş değmiş denizin, gözlerine güneş ağmış yağmurun... Buralara hep deniz ekilmiş, bahar dökülmüş, güneş ağmış.
Yağmur biraz dindi şimdi. Güneş de açtı. Nereden çıktın karşıma bir güneş gibi sanki. Nasıl çıkartabilirim bir yağmur gibi hayatımdan şimdi seni. Düşlerin basmışken hayallerimi dalga dalga, şerha şerha böyle... Deniz yağmur duasına çıkmış, ben de bu gün senden gelen bu dalga dalga aşk yağmurunun kesilmesi için duaya mı çık-sam acaba? Hoş yağmur kesilse, güneş açıyor ya. Neyse.
Hatırlar mısın? Sen konuşurken, damla damla değil, dalga dalga yağmur yağardı İstanbul’a. İstanbul’un yedi tepesi kurşuni bir kubbe olurdu. Sen susarken kirazlar utancından kızarırdı. Sen yürürken güneş zamandan yelkovanını çekerdi. Sen gülerken gökyüzünde yıldızlar yanıp sönerdi. Sen ağlarken denize yağmur yağardı. Sen bana bakarken, yağmur kokusu sarardı Kız Kulesi’ni.
Şimdi yağmur denize yağıyor. Denizin yüzünü kanatıyorum, kanından tadıyorum. Aşk değiyor bana. Acı çekmek değiyor bu yaptıklarıma. Tutuyorum da mavi ellerinden denizin, yağmurlarla dağlara çıkıyorum. Dağlardan soruyorum aşkı. “Belki yok olurum bir dağın kınında” diyorum. Belki bir denize dönerim aşkın iksiriyle. Daha fazla yaralanırım. Belki daha fazla sevebilirim seni. Belki bir bahar olurum. Gelir sende sürgün veririm. Belki bir yağmur olurum. Seninle avuturum kendimi.
Duru bir yağmur ol da, uyan Emirdağ’ın Sabahı! Bir bahar ol da, uyan Barla’nın Sultanı! Bir yağmur ol, bahar bahar aç. Bir bahar ol, yağmur yağmur yağ.
BU GÜN GÜNLERDEN AŞK. Ay az önce gece vardiyasından çıktı. Güneş merhametli bir erkek gibi hayat arkadaşı olan Ay’ı alnından öperek uğurladı. Güneş sadece Ay’ı öptü. Ama gelene geçene, kaçana göçene selam vere vere boy attı ufuklarda. Pencereme uzanıp, benim de yanaklarımdan öptü. Ben de öptüm kalbimi. Ve sana doğru doğan bir güneş olabilmek için yüzümü ve sözümü döndürdüm sana. Ben yüzün, ben sözün oldum senin. Ben günün, ben güneşin oldum senin.
Bu sabah buralarda güneş menekşe menekşe açsa da, az sonra yağmur yine gelecek. Belki akşama doğru bahar başka çiçekler de getirir; bilemem. Ama ben her seferinde denizleri yırta yırta geldim kapına. Rüyalardan atlarım, dualardan tüfeklerim vardı. Şiirlerden bıçaklarım, şarkılardan kılıçlarım... Kendimle öyle çok savaştım ki, her tarafım yara bere içinde. Denizlerden dağlara çıkıp haykırdım bir zaman: Hey Gelincik Dağının Sultanı! Senin de benim gibi yaraların var mı?
Yaralarla geldim ben sana. Belki yağmur sağaltır yaralarımı, diye kanayan yanlarımı yağmuruna tutmaya geldim. ‘Bir yağmur; eğer seher vakti gelirse; oturur denize, dayanır dağa; sana dönerim ben’ deyip, sana döndüm.
Bu gün günlerden aşk. Ben güne, güneşe, sana döndüm.
b-
Bu gün günlerden aşk.
Dün bütün gece rüyamda seni gördüm. Ne çok soğuk terler attım. Ne çok sarsıntılar yaşadım. Kah güldüm, kah ağladım. Kah sustum, kah naralar attım. Neden sonra uyandım da aşk uykusundan; her yanım ağrıyor, her yanım ağlıyor.
Rüyanın köprüsünden geçerek bir yol ayrımına vardım. Yollar bir iken bin oldu. Yürek bir iken, bin parça. Ben biliyordum bu yerleri. Bu sapak Sezai Karakoç’a çıkar, şu yol aşka, şu menzil duru bir yağmura, şu dergah da bana. Sapaklardan yollara, menzillerden dergahlara vardım. Şiirlerden aşka, senden bana vardım. Vardığım her yerde yeni bir rüya gördüm. Rüyalardan rüyalara vardım. Bütün gece o sapak senin, bu yol benim, o menzil senin, bu dergah benim, o rüya senin, bu rüya benim gezdim durdum.
Rüyalarımda ağrılar öre öre sabahın olmasını bekledim. Rüya göre göre sana doğru yürümenin, türküler söyleye söyleye düğün evine gitmek gibi bir şey olduğunu bilmekteydim. Gece senin düşünle, hayalinle, rüyanla demlendim. Bir süt denizi oldu da tenim; şiirlerden, şarkılardan maya çaldım kendime. Gün doğumuna yakın kıvama erdim ve yazmaya koyuldum yola koyulur gibi. ‘Ellerin öper geçer her yerimi’ deyip durdum mektuba bu aşk namazında: Niyet ettim rızası için Allah’a, artık vakti gelen şu mektuba...
Söze nereden başlayacağımı bilemediğim için tekrar tekrar selam verip niyetimi yeniledim. Kaç defa yazdım, kaç defa yırttım yazdıklarımı. Kaç defa bozdum namazı. Kaç defa bozuldu kalbim. Kaç defa meleklerin katından döndü yazdıklarım. Kaç defa meleklerin katına varamadan yoruldu kalbim. Kaç defa yağmur gibi kesildi söz yağmur meleği.
c-
Bu gün günlerden aşk.
Yağmur meleği... “Yağmur Meleği” desem de sana, benim için kalbin bir yangın yeri sanki. Aşk buğu buğu teninde tütüyor. Sana bakarken kendimi ateş aramaya çıkmış biri sanıyorum. Nerene baksam ateş alıyorum. Nere-ne dokunsam oran rüyama giriyor. Nereni düşünsem oran kalemime giriyor. Nereni görsem orası bana göz oluyor.
Gözlerin kalem kalem, rüya rüya ateşler gibi bir yolculuğa çıkarıyor beni. Gözlerin bir çıra oluyor, bazen yakıyor, bazen yıkıyor beni. Bazen tenimi ısıtıyor, bazen yolumu ışıtıyor. Gözlerin yangından bir yol. Bir uçuruma varılıyor gözlerinden. Kaşların bir sıradağ gibi deniz gözlerini yerinde tutuyor. Uçuruma çıkan o gözlerini bir sığınak yapıyorum kendime gözlerinin yangınında. Sığınıyor, yalnızlığı seçiyorum. Belki bir yağmur gelir, bulur beni, diyorum.
Aslında gözlerine bakmaktan utanıyorum. Kabe karası kaşlarının bir sur gibi çevirdiği Medine rengi gözlerine... Gözlerin.... Gözlerin dokunup geçiyor her yerime. Dokunur gibi kilimin bir yeri dokuyor, dokuyor, dokuyor, okuyor içimi. Belki okursun diye rüyalarımı en güzel şiirlerimi asıyorum her sabah kirpiklerinin balkonuna. Gözlerin gönlüme bir kapı ya... Sözlerin kalbime bir pencere ya... Sözlerinden bakarım ya gönlüme. Gözlerinden girerim ya kalbine. Belki açarsın kapılarını, pencerelerini de, girerim kalbine. Belki kalbim ağlamasını keser.
Kalbim sızım sızım ağlarken gecenin koynunda, ellerin gözlerimi öpen bir karanfil oluyor. Değil mi ki, her sabah çiçeklere su vermek gibidir gözlerini öperek uyandırmak seni... Ellerin gözlerinle kardeş. Ellerin gözlerinle aynı cinsten, aynı çiçekten. Ellerin ve gözlerin karanfil....
d-
Bu gün günlerden aşk.
Güneş gülüyor herkese. Kuşlar çocukların pencerelerine kadar gelip, onları kahvaltıya çağırıyor. Yağmur yağmur bahar yağmış buralara. Karanfil karanfil rüya ağmış uykulardan. Uyan... Uyan... Bu gün günlerden aşk. Belki beni görmüşsündür rüyalarında. Belki bir baharımdır da, yağmura saklanmışımdır. Belki bir yağmurumdur da, seni saklıyorumdur içimde. Uyan...
Şimdi bahar günüdür. Şimdi yağmur zamanıdır. Şimdi yağmur yağıyor. Uyan. Kalk da seni bulmam için, rüyalarına girmem için dua et. Çünkü yağmur yağarken yapılan dua kabule yakındır, derdi annem. Şimdi dualarımın içinden geçiyor bir yağmur. Şimdi bir yağmurun içinden geçiyor dualarım. Uyan. Uyan da beni dualarından geçir.
Biliyor musun dün burada deniz yağmur duasına çıkmış. Yağmur da masmavi denizler ekmiş buralara. Bir de bahar görücüye çıkmış. Yağmur da yüz görümlüğü olarak yemyeşil bir şal atmış baharın boynuna. Emirgan’da deniz bahara kavuşmuş. Emirgan baharı Emirdağ sanıp, kucaklamış. Ellerine güneş değmiş denizin, gözlerine güneş ağmış yağmurun... Buralara hep deniz ekilmiş, bahar dökülmüş, güneş ağmış.
Yağmur biraz dindi şimdi. Güneş de açtı. Nereden çıktın karşıma bir güneş gibi sanki. Nasıl çıkartabilirim bir yağmur gibi hayatımdan şimdi seni. Düşlerin basmışken hayallerimi dalga dalga, şerha şerha böyle... Deniz yağmur duasına çıkmış, ben de bu gün senden gelen bu dalga dalga aşk yağmurunun kesilmesi için duaya mı çık-sam acaba? Hoş yağmur kesilse, güneş açıyor ya. Neyse.
Hatırlar mısın? Sen konuşurken, damla damla değil, dalga dalga yağmur yağardı İstanbul’a. İstanbul’un yedi tepesi kurşuni bir kubbe olurdu. Sen susarken kirazlar utancından kızarırdı. Sen yürürken güneş zamandan yelkovanını çekerdi. Sen gülerken gökyüzünde yıldızlar yanıp sönerdi. Sen ağlarken denize yağmur yağardı. Sen bana bakarken, yağmur kokusu sarardı Kız Kulesi’ni.
Şimdi yağmur denize yağıyor. Denizin yüzünü kanatıyorum, kanından tadıyorum. Aşk değiyor bana. Acı çekmek değiyor bu yaptıklarıma. Tutuyorum da mavi ellerinden denizin, yağmurlarla dağlara çıkıyorum. Dağlardan soruyorum aşkı. “Belki yok olurum bir dağın kınında” diyorum. Belki bir denize dönerim aşkın iksiriyle. Daha fazla yaralanırım. Belki daha fazla sevebilirim seni. Belki bir bahar olurum. Gelir sende sürgün veririm. Belki bir yağmur olurum. Seninle avuturum kendimi.
Duru bir yağmur ol da, uyan Emirdağ’ın Sabahı! Bir bahar ol da, uyan Barla’nın Sultanı! Bir yağmur ol, bahar bahar aç. Bir bahar ol, yağmur yağmur yağ.