Şebnem Zorlu : Kıskançlık İlişkinin Hastalık Evresidir

Papatya

V.I.P
V.I.P


Atv de yeni başlayan Krem dizisinde rol alan Şebnem Zorlu yeni dizi hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.İşte o açıklamalar

AŞIK VE HIRSLI

‘Krem’deki rolünüzü anlatır mısınız?

Pelin, kocasına çok aşık bir kadın. Kocası yönetmen ve kocasının eski sevgilisi de bir oyuncu… Kocası yeni bir film çekecek ve filmde eski sevgilisini oynatmak istiyor. Pelin de aşkından dolayı, şiddetle bu duruma karşı çıkıyor. Bütün hırsı ve kıskançlığı da buradan çıkıyor. Bunun üzerine; eski sevgilisini oynatmasın diye, oyuncu arayışına geçiyor. Hikaye de böyle ilerliyor…

Kıskanç ve eşine nefes aldırmayan birini canlandırıyorsunuz yani…

Evet, çok kıskanç bir kadın Pelin ve uçları olan bir karakter. Sahip olduğu aşk ve sevdiği adamı kaybetme korkusundan dolayı… Günümüzde bazı kadınların yaşadığı sıkıntıyı ben dile getiriyorum. Çok sevenlerin hastalığı kıskançlıktır. İlişkiler ve evlilikler, bir süre sonra bu sebeplerle hastalanıyor…

ALDATILMADIM

Siz böyle hastalıklı ilişkiler yaşadınız mı?


Bu karakteri tamamen el yordamıyla bulmaya çalıştım. Sevgilisini aldatan arkadaşlarım oldu, buna tanık olup da susmak zorunda kaldığım durumlar da oldu ama ben kendi hayatımda kıskançlık veya aldatma yaşamadım. Çevremde genellikle mutlu ilişkiler vardı.

Siz ilişkinizde karşı tarafı sık boğaz eder misiniz?

Ben çok özgürlükçüyüm. Kendi özgürlüğüme düşkünlüğüm, doğal olarak karşımdaki insanın özgürlüğüne de saygıyı getiriyor. Her şey karşılıklıdır. Kıskançlık noktalarına hiç gelmedim ilişkimde. Benim öyle bir duygum yok. Kıskançlık, sevgi belirtisi olarak gelmiyor bana; daha çok ilişkinin hastalık evresi gibi geliyor. Ahmet Altan’ın çok güzel bir yazısı vardır; “Siz onların öyle durduğuna bakmayın, bunca yıl birlikte duruyorlarsa, hastalıkları örtüşmüştür.”

Türkiye’de oyunculuk sektörünün en büyük eksiği nedir size göre?

Ben ailemin desteğini çok gördüm; bu konuda çok şanslıydım. Türkiye’de tiyatro yapabilmek için, başka bir yerden destek almanız şart. Bu illa ki maddi destek olmak zorunda değil. Duygusal olarak da başka yerlerden beslenmeniz lazım. Çünkü, bu sürekliliği olan bir meslek değil; yılın belli zamanları çalışıp, belli zamanları çalışmayabiliyoruz.

İMZAYI ATMIŞTIK

Hayatınızda kimse var mı?


İki yıldır nişanlıyım; vakit bulup evleneceğiz inşallah ama çift olarak düğünlerden pek hoşlanmıyoruz. Galiba düğünden kaçıyoruz! Bu yıl Eylül-Ekim gibi planlıyorduk ama başka bahara kaldı. İlişkiye karar verdiğimiz gün, aslında imzayı atmıştık.

Gelecekle ilgili hayalleriniz var mı?

Mesleki olarak, herkesin bana ‘iyi oyuncu’ demesini isterim. “Bu rolün altından Şebnem kalkar” gibi sözler duymak isterim. Hayat getirirse getirir; çok zorlamamak gerek. Bir süre sonra istekleriniz sizden kaçıyor; sonra siz onları kovalamaya başlıyorsunuz. Herkesin bir zamanı var.

SENARYOLAR BAZEN SAÇMALAYABİLİYOR

Dizi sezonu başladı. Ekranlarda, yaklaşık 50 yeni dizi başlıyor. Bir kısmı kalacak, bir kısmı gidecek. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hepsinde, kamera arkası ve önünde çok büyük emek var. Yapım süreci çok zahmetli ve bazılarının ömrü ne yazık ki kısa olacak… Bu durum adil mi? Çok duygusal bakınca değil. Sektörün içinde olup adil demek, insanın içini acıtır ama böyle bir düzen var. Bunu değiştirmek için çeşitli uğraşlar var; mesela dizilerin süresinin kısaltılmasına çalışılıyor. Ben dizi sürelerinin kısaltılmasının sektöre yararlı olacağını düşünüyorum. Çünkü; seyirciyi televizyonun karşısında tutabilmek için, hikayeyi gereksiz uzatıyoruz. Saçmalıyor bazen senaryolar… Böyle olunca da, seyirci elini, ayağını o diziden ve televizyondan çekmeye başlıyor. Yoksa, yeryüzünde kaç tane anlatabileceğiniz hikaye var? Seyirci bir süre sonra sıkılıyor… Dizi sürelerinin kısalması, seyirciyi daha dinamik yapar.

 
Top