Savaş Ay Kaleminden Makaleler

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
Başlıkta yazdığım çok bilindik ve sevilen bir eski şarkının da adıdır. İlk kez Türk Sanat Müziği'nin merhum kraliçesi Hamiyet Yüceses okumuştur bu şarkıyı. Çok kişi bu eserin ardında yatan hüznü, Hamiyet Hanım'ın şarkıyı her icra edişinde gözlerinin dolmasının sebebini bilmez. Bu sebebi yazımın sonuna saklayarak yarınki acı yıldönümünden söz edeyim size. Saldıray Denizaltısı'nın 14 Temmuz 1942'de batışından. İsim babasının Atatürk olduğu Atılay denizaltı gemimiz İstanbul Taşkızak tersanesinde inşa edilmiş 80 metre boyunda 52 personelli bir denizaltıdır. Atatürk'ün kendi el yazısı ile yapılacak gemilere Atılay, Saldıray, Batıray, Yıldıray adı verilmesini isteyen direktifi Deniz Müzesi'nde saklanıyor.

SONUN BAŞLANGICI
Yeni cihazların kontrolü maksadıyla Donanma Komutanlığı'ndan istenen gemi 14 Temmuz 1942 günü saat 07.30 sularında Çanakkale'ye gelip demirlemiş. Saat 8.00-9.00 arası yapılan brifingde tecrübelerin nasıl yapılacağı hakkında bilgi alış verişinde bulunulmuş. Saat 14.30'da Çanakkale Norto koyunda dalmış ve boğazdan çıkmış bir daha dönmemiş. Geminin dönmeyişi üzerine deniz komutanı ile ihbar istasyonu komutanı tarafından 3 ve 5 no.lu motorlarla arama yapılmış. Saat 20.30'da Atılay'ın battı şamandırası bulunmuş.

İŞTE O ŞARKI
Derler ki batış için iki olasılık var. Ya Atılay akıntı sebebi ile mayınlı sahaya girdi ya da antenli mayınlardan bir veya ikisinin patlaması sebebiyle büyük yara açıldı ve gemi su dolunca 37 personel 80 metre derinlikte şehit oldu. İşte bu denizaltı da Hamiyet Yüceses'in eşi Fethi Bey başçavuş olarak görev yapıyordu. Bu kazadan sonra Hamiyet Hanım "Gitti de gelmeyiverdi" şarkısını okudu ve ününü bu
şarkıya borçlandı.


Savaş AY
723656250000.jpg
 

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
Geçtiğimiz gün Turgutreis'te "köpek güzellik yarışması" düzenlendi. Countryranch'de düzenlenen etkinlikte, Türkiye'nin farklı bölgelerinden yaklaşık 150 köpek yarıştı.
Pehlivan güreşlerindeki gibi kiloya göre yarışacağını duyunca şaşırdım önce. Çünkü kategoriler 1-10, 10-20, 20-35 kilogram ve 35 kilogram üstü şeklindeydi. Köpekler kadar sahipleri ve konuklar da hayli renkliydi yalan yok.
Köpek sahipleri, çeşitli kıyafetler giydirdikleri köpeklerini jüri önünden geçirdi. Ama orada arıza çıkmasın diye bir taktik uyguladı jüri. "Siz şimdi evlerinize dönün sonuçları bilahare açıklayacağız" dediler.
Turgutreis Countryranch yetkilisi Güler Ata'yla muhabbet kurduk. Dedi ki; "Yarışmayı, insanlara hayvan sevgisini aşılamak amacıyla düzenledik. Bu yıl 5 yaşına girdi yarışmamız. Katılım oldukça yüksekti, bin kişiye yakındık diye sevindik. Dereceye giren köpeklerin sahiplerine kupa ve madalya ile mama vereceğiz. Tüm köpekler arasından birinci olan köpek ve sahibine ise Paris seyahati hediye edeceğiz."

YA SOKAĞA BIRAKILAN KÖPEKLER
Böyle bakımlı, besili, marifetli VIP köpekleri görünce içim cız etti. Bodrum'da sokaklar köpekten geçilmiyor çünkü. Çocuğunu sevindirmek, kendini bu konuda tatmin etmek için cins köpekleri alanlar yaz sonunda sokağın ortasına bırakıyor bu köpekleri. Heveslerini aldıktan sonra böyle fırlatıp attıkları hayvancıklar da şaşkın halde yaşam savaşı veriyor. Hani insanın onlara bu laf olsun kabilinden köpek ilgisine fena sövesi, "Lanet olsun içinizdeki çakma köpek sevgisine" diyesi geliyor.

AÇ SUSUZ
Yarımada'da hangi beldeye, köye gitseniz aslında çok pahalıya edinilen cins köpeklerin aç susuz sokaklarda süründüğünü, çöpleri karıştırıp, sürüler halinde dolaştığını görürsünüz. Bereket böyle vicdansızlar olduğu kadar hayvan severler de bol Bodrum'da. Onların gerek bireysel gerek örgütlü çabaları bu hayvancıkları kitle halinde itlaftan ve açlıktan ölmekten kurtarıyor. Barınaklar ise ağzına kadar dolu. Belediye Başkanı Mehmet Kocadon da bir hayvan sever bu soruna köklü bir çözüm için projeler geliştirmekle meşgul.

Savaş Ay
 

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
Bürokrasinin cambaz telinde sallanıyormuş meğer!


Savaş Ay - 29 Mart 2006 Çarşamba, Sabah
Meğer ki Süleymaniye Camisi avlusunda sallanan don mütevazı bir çamaşır ipinde değil, bürokrasinin cambaz telinde sallanıyormuş. Meğer ki o don imamlardan birinin değil, İstanbul Türbeler Müzesi Müdürlüğü elemanı Abdulkerim Sekman'ın donuymuş. Oralarda Diyanet'le, Müftülük'le alakası olmayan, Türbeler Müdürlüğü görevlileri otururmuş meğerse.


Rezalete çay demle

Rezalet boyut değiştiriyor yani. Müftülük personeline; "Sen caminin türbe kısmına karışamazsın" diyen bir yasa varmış. İmam sorumlusu olduğu caminin bahçesinde türbe varsa oraya "gık" edemiyormuş iyi mi?


Kızanlara selam olsun

Peki ne oluyor? Oraya tayin edilen sorumluya "Burayı tut" diyorlar. O "Burayı yut" anlıyor ve mezbeleye çeviriyor muhteşem ibadethaneyi.

Daha da can sıkıcısı, olayın vahameti ortadayken insanlar "Bencilce" düşünüyor.


Bak hele bak

Kimse Süleymaniye gibi bir yüz akının bahçesinin, handiyse çöplüğe dönmesine ses etmiyor da, "O don imamın değil türbedarın donu" diye kızanlar oluyor bana.


Başından savmış

İmamlar çok üzülmüş. "Haksızlığa uğradık" diyorlarmış. Doğru. Çok büyük haksızlığa uğradılar. Don ve ev onların değilmiş çünkü. Türbedar başına gelecekleri anlayıp, korkup, "İmam efendi oturuyor orada" derken, güya başından savmış 'tehlikeyi.'


Vatandaş bile olsan

Sözün özü avlunun o bölümünde ve kağıt üzerinde imam salahiyet sahibi değilmiş. Ne fark eder sevgili hocam ne fark eder? Binlerce kişiye namaz kıldırdığınız o muhteşem Süleymaniye Camisi' nin bırakın imamlığını, cemaatinden biri dahi olsanız vatandaş değil misiniz? Yurttaş olarak da "birim" sorumluluğunuz yok mu?


Nerede patlasın?

İnsan gidip bir uyarmaz mı? Şikayet etmez mi? Kendiliğinden telefon açıp 'bari' medyaya bildirmez mi? İlle benim gibi bir deli mayının gezerken, tozarken tesadüfen görmesi mi gerekir? "Benden atlasın da nerede patlarsa patlasın!" diyerek iş yapılır mı?
 

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
Savaş Ay'ın 'metrobüs' yazısı



İstanbul toplu ulaşımına nefes aldıracak metrobüsün Anadolu yakasına geçişinin açılışındayım. Binlerce kişi orada... Metrobüse ulaşmaya çalışan kalabalık arasında perişan bir haldeyim. Tayyip Bey fark etti ve "Gel yanıma Savaş Kardeş" dedi. "Beni de alın otobüse, dertleşelim" dedim. Sağ olsun kırmadı. Koluma girdi, kendi elceğiziyle bindirdi.


***

'Gel yanıma Savaş kardeş'

- Kalabalıklar halinde metrobüse kapağı atmaya çalışanlar arasında perişan hallerdeydim. Bereket Tayyip Bey fark etti orada olduğumu ve seslendi: "Gel yanıma Savaş Kardeş..."

Çevik kuvvet çayı

Tören başlamadan gittim Kadıköy'e. Çevrede tur atıp ne var ne yok gözlerken çevik kuvvet polisi gençler kesti yolumu. "Abi bir çayımızı içmeden gitme" dediler. Saatler boyu süren bu tür beklemelere alışmış olan genç memurların otobüsünde çay ve simit sohbeti yaptık. Fotoğraflar çektirdik, dertleşip, şakalaşıp güldük.

- Ayaküstü maruzatımı sundum başbakanımıza: "Beni de alın otobüsünüze. Hem gidelim hem dertleşelim" dedim. Sağ olsun kırmadı. Koluma girdi otobüse beni kendi elceğiziyle bindirdi.

Başbakanın binip Söğütlüçeşme'den taa 60 km uzağa, Avcılar'a gideceği "ilk sefer metrobüsü" oturarak 63, ayakta ve tam kapasite 150 kişilik. Lakin o araçta Tayyip Bey'e yakın duruş sergileyebilmek isteyen binlerce "ihtiras tramvayı" yolcusu var. Bana gelince ben o ihtiras tramvayına "vatman" olacak kadar muhterisim. Aman tanrım, binmeliyim, mutlaka binmeliyim. Ben vatman, başbakan kaptan gitmeliyiz o yolu ama nasıl? Racon önceden kesilmiş. Gizlendiğim yer şimdilik kalabalıklardan uzak ve bu özel taşır aracının tam yanı başı. Ama genç bir adam geliyor tam önümde duruyor:
- Merhaba Savaş Bey. Ben Başbakanın basınla ilişkilerinden sorumlu baş danışmanı Kemal Öztürk...

* Amanın Kemal Bey sizi Allah gönderdi. Ben bu... Şeey... Otobüse yani... Hani diyorum ki...
- Savaş Bey siz deneyimlisiniz. Otobüse beyefendinin dışında sadece bakanlar, milletvekilleri binecek. Böyle durumlarda hak geçsin istemiyoruz. Bir havuz oluşturduk. Anadolu Ajansı ve TRT binecek sadece. Onlar her yere servis yapacaklar. Sizler için de hemen arkada bir metrobüsle, önde giden kameraman kamyonetimiz var.

BELKİ BİRAZCIK KIZARDIM
Sonrasında yaşıma başıma hürmeten orada, peron kısmında durmama ses etmiyor Kemal kardeşimiz. Ne zaman ki konuşmalar bitiyor sıra sefere çıkmaya geliyor işte o an metrekareye itişip kakışan 4-5 kişinin düştüğü bir curcunadır başlıyor. Şükür ki o kalabalıkta fark ediliyorum. Bunca siyah giyinen adam arasında cart kırmızı urbalarımın faydası bu olmalı. Başbakanımız görüyor ve sesleniyor...
- Gel yanıma Savaş kardeşim. Geçmiş olsun duydum rahatsızlığını. Nedir son durum?

* Efendim içerde anlatsam...
- Gel orada anlat tamam...

* Otobüste yer yokmuş galiba. Lütfedip başbakan kontenjanından özel konuk olarak sokabilirsiniz beni belki...

'Alo hanım Başbakan'ı taşıyacağım'

Tarihi açılışı yapan başbakanı Söğütlüçeşme- Avcılar arasında taşıyacak metrobüsü kullanması için yüzlerce İETT şoförü arasında Mehmet Karabüber seçildi. Çünkü 37 yıldır İETT'de eğitmen. Yani tüm İETT şoförlerine ileri sürüş tekniği dersi veriyor. "Heyecan var mı" diye soruyorum gülüyor: "Alışkınız ama yine de bir parça bir şeyler var tabii. Eh başbakan gelirse basın da gelir, yan yana çekerler elbet. Hanım seyretsin, elini öper iki evlat var onlar seyretsin. Çekerler di mi?"
* * *

*Söğütlüçeşme-Avcılar arası yaklaşık 61 kilometre. Lastik patlasa bile jant üzerinde 100 km gidebiliyormuş araçlar. Orada beklediğimi gören bazı İETT çalışanları yanıma gelip dert yanıyor: Savaş Abi bizden kesilen vergi çok yüksek. Halk otobüsçüleri, taksi şoförleri bile bizden az vergi ödüyor" diyorlar.

YAŞASIIIN
Tıklım tıkış meydanda başbakan koluma girdi, hedefe doğru beraber yürüdük biz bu yolu. Artık hınk demek kimin haddine? He he heee. İşte meşum mekan. Yani İETT direksiyon kralı Mehmet Karabüber'in sevk ve idaresindeki gıpcıl metrobüsün içi. Yanımızda bir de sevgili belediye başkanımız Kadir Topbaş var, e elbette sohbet mükemmel bencileyin. Bir süre, sağlık-hastalık-şifa-ilaç dua muhabbeti yapıyoruz. Bakan Recep Akdağ'ın nasıl yardımcı olduğunu anlatıp teşekkürlerimi yolluyorum ona başbakanımızla. Sonra Topbaş'ın anlattıklarına, Tayyip Bey'in sorularına kulak kesiliyorum. Bakın neler konuşuyorlar:
1- Sayın başbakanım metrobüsün erken açıldığı eleştirileri biraz doğru ama kullanan vatandaşlar çok memnun olduklarını anlatıyor.

* Sistem tam oturur yakında değil mi?
- En kısa zamanda. Tamamen istediğimiz boyuta geldiğinde asrın projesi gibi görülecek.

* Başka bir yerde var mı benzeri?
-Dünyada ilk defa uygulanan bir sistem bu efendim. Araç sayımızı arttırıyoruz gün be gün.

* İstanbul'un 2 yakasını metrobüsle de bir araya getiriyoruz ne güzel...
- Aynı anda 2 metrobüsü köprüde olacak şekilde kaldırmayacağız. Çok az bir bekleme olsa bile karşı tarafın seferlerini aksatıyor diye düşünüyoruz

* Zincirlikuyu'da aktarma yapmadan direk Kadıköy-Avcılar olamaz mıydı?
- Akbil'i hem binerken hem inerken okutmak suretiyle bir çözüm olabilir. Bunları ana dataya yükleyip yapacağız çok yakında. O sırada yine lafa girip muhabbeti balla kesiyorum...

* Sayın başbakanım son bir ricam olacak...
- Söyle bakalım Savaş Kardeş...

* Fotoğraflarımız çok güzel de bir an önce gazeteye yetiştirsem diyordum...
- Yani?

* Otobüs hiçbir yerde durmayacak ama emretseniz beni Mecidiyeköy'de sağda müsait bir yerde
 

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
Marmaris'te kız kumu efsanesi


Son günlerde efsanelere taktım ya şimdi de Marmaris'le ilgili bir efsane sunacağım size. Eski zamanlarda civarın kralının kızı ile bir balıkçı birbirlerine aşık olmuş. Ancak, kral kızını balıkçıya layık görür mü? Hal böyle olunca, kız ile delikanlı gizli gizli buluşuyorlar tabi. Kral baba bunu zaman içerisinde öğreniyor ve bir gece takip ettiriyor kızı. Gelip yetiştiren gammazlar diyor ki: "Balıkçı denizden geliyor, kız kumsalda onu bekliyor, bulunduğu yeri ışıkla işaret ediyor delikanlıya. Kızınızla balıkçı delikanlı, gün ağarana kadar aşk oyunları yapıyorlar birbirlerine."

EYVAH KRAL KIZDI
Kral bunu duyunca fena hiddetleniyor. Emri de sert oluyor elbette. Askerlerine dönüp: "Tez kızımı yakalayıp getirin. Kumsaldan da ışıkla balıkçıya işaret gönderin!". Aynen yapıyorlar bunu. Delikanlı ışığı görünce atlıyor kayığına ve kürek çekiyor bir manga askerin üzerine doğru... Kız askerlerin elinden kurtuluyor ve koşmaya başlıyor sevdiğini kurtarabilmek için ama koyun ta öbür ucuna yetişmesi imkansız. Ama sevda bu; kural falan dinlemez, atıyor kendini sulara.,

İŞTE O AN
İşte o anda bir mucize gerçekleşiyor! Kızın adım attığı her yer kumsala dönüşürken peşinden koşan askerler bastıkça denize gömülüyor onca ağırlıkla. Kız kayığa kadar koşabiliyor. Ancak bir okçu tam o anda delikanlıyı hedefleyip salıyor okunu... Heyhat! Kız ile delikanlı birbirlerine sarılmışlardır bile ve ok gelip kızla buluşuyor... Derler ki; o kumlar, kızın kanı denize karışınca kırmızıya boyanmış... Delikanlı ise aldığı gibi gidiyor kızı, sonrasını ne gören var ne duyan!
 
Top