Sağlık Hukuku
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve Sağlık Hukuku
ÖZET
Sağlık hizmetinin sunumunu yapan kişiler ile hizmeti alan kişiler arasında eskiden çok fazla uyuşmazlık çıkmıyordu.Olumsuz sonuçlanan durumlarda “takdir-i ilahi” deniliyordu. Ancak globalleşen dünya ve bilişim çağı bireylerin olayları sorgulamasına haklarını aramasına neden oldu.Böylece ülkemizde de sağlık çalışanlarının yaptıkları işlerden dolayı soruşturulması talepleri arttı.Bu soruşturmalarda mevcut kanunlarınhukuk ve tıp etiği bilimlerinin yardımıyla olaylara uygulanması; sağlık hizmetinin sunumuyla ilgili uyuşmazlıkların tespit ve çözümünü içeren bir bilimin yada kanunun olmaması gerçeğini ortaya çıkardı.
Ülkemizde henüz hukuk fakültelerinde yada tıp fakültelerinde anabilim dalı olarak yerini almamış olan sağlık hukukunun genel bilgiler ve mevcut kanunlar çerçevesinde tanımını yaparsak; SAĞLIK HUKUKU ”Sağlık hizmetini sunan gerçek kişiler tüzel kişiler ve hizmet sunan kişileri denetlemekle görevlisorumlu en üst düzey kurum olan devlet ile bu hizmetin sunumundan faydalanan kişiler arasında hizmetin sunumuyla ilgili olarak ortaya çıkabilecek hukuki uyuşmazlıkların tespiti ve çözüm yollarını içeren bilim dalıdır.” Sağlık hukukunun gelişmesiyle uyuşmazlıklar azalacak ve hak arama süreci daha kısa daha sancısız olacaktır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’yla sağlık kurum ve çalışanlarının sorululuğu artmıştır. Yeni Ceza Kanunu ile getirilen yenilik ve değişikliklerin sağlık hukukuna yansımasısağlık mevzuatımızdaki diğer kanun ve düzenlemelerle ilişkisi irdelenirse oldukça ağır sorumluluklar geldiği görülür.Sağlık çalışanına daha önce hep meslek ve sanatta acemilikten yani taksirle işlenebilen suçlardan dava açılırken artık kasten işlenen suçlardan da dava açılabilecektir.Çünkü 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’yla kastın bir çeşidi olan “olası kast” terimi getirilmiştir.Olası kastfailin istemediği neticenin meydana gelebileceğini öngörmesi ama engel olmamasıkabullenmesi halidir.Kasten işlenebilen suçların olası kastla işlendiğinin tespiti cezada indirim sebebidir.Çünkü: fail bilerek ve isteyerek(doğrudan kastla) değilistemediği sonucun gerçekleşebileceğini öngörerek(olası kastla) hareket eder.
5237 Sayılı Ceza Kanununda sağlık çalışanının en çok muhatap olacağı diğer suçlar ise taksirle müessir fiil ve adam öldürmedir.Çünkü sağlık çalışanının gerek tıbbi müdahaleden gerekse diğer sağlık hizmetlerinden dolayı verdiği zararların çoğu dikkat ve özen eksikliğinden kaynaklanır.Yeni kanunumuzla bilinçli taksir terimi getirilmiştir.Yani failin istemediği neticenin oluşacağını öngörmesi ama oluşmayacağına inanarak engel olmaması halidir.Bu halde cezada artırım sebebidir.
5237 Sayılı Kanun’da sağlık çalışanını ve sağlık hukukunu ilgilendiren bir çok detay vardır.
Sonuç olarak
Sağlık hukuku dersleri kapsamlı olarak sağlık eğitimi veren bütün okullarda okutulmalıdır ki; sağlık çalışanları haklarınıborçlarınısorumluluklarınıolaylar karşısında davranış şekillerini ve mesleklerini icra ederken hukuki uyuşmazlık çıkmaması için alınması gereken önlemleri bilsinler.Ayrıca sağlık kurum ve kuruluşlarının yöneticilerisorumlu müdürlerinin de sağlık mevzuatı ve sağlık hukuku konularına hakim olmaları hem kurum sorumluluğu hem şahsi sorumlulukları açısından önemlidir
Ayrıca 5237 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle artık sağlık çalışanı ve sağlık kurumları yöneticileri daha dikkatli olmalı haklarınıyükümlülüklerini bilmeli ve bilerek hareket etmelidir.Nitekim hafif bir ihmal olarak düşünülen olaylarda bile ağırlaştırılmış müeyyidelerle karşı karşıya kalınabilir.Kayıtlar çok iyi ve düzenli tutulmalı hastaların aydınlatılmış onamları usulüne uygun olarak alınmadan üzerlerinde tıbbi işlem yapılmamalıehil personel çalıştırmayabilgi ve tecrübelerini geliştirmeyeeksik malzeme ve cihaz bulundurmamaya dikkat edilmelidir.
Av.Halide İnan
Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Sağlık Kurumları Yöneticiliği Bölümü
Acil Serviste Hasta Sevkinden Kaynaklanan Hekim Sorumluluğu -I
OLAY: İlçe Devlet Hastanesi’nde acil sezaryen olan hasta ambulansla il merkezindeki Doğum ve Çocuk Bakımevi’ne getirilmiş doğumevi acil polikliniğinde ise sadece görevli hemşire bulunmakta olup görevli hemşire yukarıda bulunan nöbetçi uzman hekimle ambulans doktorunun ısrarı üzerine iki defa telefonla görüşmesine rağmen nöbetçi hekim hastayı muayene ve kayıt etmeksizin başka bir hastaneye naklini istemiştir. Klinikte görevli olan pratisyen hekim de hastaya bakmamış sorumluluğun uzman hekimde olduğunu ifade etmiştir. Bunun üzerine hasta ambulans ile söz konusu hastaneye götürülmüştür. Hastayı götüren ambulanstaki hekim hastayı görmeden sevkini yapan nöbetçi hekimi il sağlık müdürlüğüne şikâyet etmiş; sağlık müdürlüğü disiplin soruşturmasının yanında her iki hekimin de yargılanması için izin vermiştir ve hekimler hakkında ceza davası açılmıştır. Bu arada hastanın sağlığında bir eksiklik veya zarar meydana gelip gelmediği bilinememektedir.
Mahkeme hastaya ne olduğunu sevk edilen hastane ile diğer hastanelere sormuşsa da hastane kayıtlarında söz konusu hastaya ilişkin bir kaydın bulunmadığı yönünde cevaplar gelmiştir. Muhtemelen hasta sağlık bakımından herhangi bir problem yaşamaksızın taburcu edilmiştir. Hekim ilke olarak hastaya bakıp bakmamakta serbesttirfakat kanunun kendisine aksini yüklediği durumlarda bu serbestîden yararlanamamakta ve yükümlülük altına girmektedir.
Hususi Hastaneler Kanunu’nun 32. maddesi gereğince “ani bir arıza veya kaza neticesinde müstacelen (acilen) tedaviye muhtaç olan şahısların hususi hastanelere müracaat veya nakillerinde hastanece derhal acele tedavilerini yapmak mecburidir”. Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 18. maddesine göre de “tabip ve diş tabibi acil yardım resmi veya insani vazifenin ifası halleri hariç olmak üzere mesleki veya şahsi sebeplerle hastaya bakmayı reddedebilir”. Bu hükümler gereğince hekim hastanın tehlike içinde bulunduğu acil hallerde hastaya yardım etmekle yükümlüdür.
Buna rağmen hastaya yardım etmeyen hekimin sorumluluğu hastanın sağlığında bir zarar gelmesi veya ölmesi gibi bir sonuç meydana gelmişse görevi ihmalden değil hastanın ihmali davranışla kasten veya taksirle öldürülmesi veya yaralanması suçlarından olur zira bu maddenin uygulanabilmesi için “özel bir hükümle verilmiş bir görevin bulunmamış olması” gerekir. Hâlbuki hekimler Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 18. maddesi gereğince böyle bir yükümlülük altındadırlar (Aynı doğrultuda Yargıtay 4. CD 28.2.1945 1394: “Hastanın hastaneye kabul edilmemesi ve icabeden tıbbi ihtimamın ihmal edilmesi neticesi olarak iki çocuğunun ölü olarak dünyaya gelmesine sebebiyet vermekten sanık doktorun 1219 No’lu Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 68. maddesi delaletiyle 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanununun 32 ve 45 inci maddelerinin sarahati gözetilmeden TCK.un 476/2 ve 35. maddeleriyle cezalandırılması yolsuzdur”).
Görüldüğü üzere hekimin acil bir hastaya müdahale yükümlülüğü vardır. O anda yer olmaması vs. gibi hallerde dahi hastayı görmek ve ilk yardımı yapmak zorunludur. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde hekim sorumlu olacaktır. Böylece hekimin acil vakıalarda müdahale etmemesi dolayısıyla sorumlu olduğu belirlendikten sonra bu sorumluluğunun kural olarak taksirle yaralama çerçevesinde belirleneceğine işaret etmek gerekir. Ancak dosyada hastanın sağlığına bir zarar geldiğine ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Dolayısıyla hastanın herhangi bir zarar gördüğünün kanıtlanamaması durumunda hekimin taksirle yaralama suçundan ötürü sorumlu tutulamayacağına işaret etmek gerekir. Bu durumda dava konusu olayda hekimin kamu görevlisi olması dolayısıyla görevi ihmal suçu çerçevesinde sorumlu olup olmayacağı tartışılmalıdır. Hekimin olayda görevini ihmal ettiği açıktır. Bununla beraber yeni kanunumuz görevin ihmal suretiyle kötüye kullanılması suçu bakımından önceki Türk Ceza Kanunu 230’dan farklı olarak tek başına ihmali davranışı yeterli görmemekte ve kamu görevlisinin bu suretle kişilerin mağduriyetine sebep olmasını aramaktadır. Bu bakımdan dosya incelendiğinde dosyada mevcut deliller itibarıyla kişilerin veya kamunun bir zararının oluşmadığı anlaşıldığından görevin ihmal suretiyle kötüye kullanılması suçunun unsurlarının oluşmadığı görülmektedir.
Durum pratisyen hekim olan diğer sanık bakımından yukarıdaki hususların dışında ayrıca değerlendirildiğinde öncelikle belirtmek gerekir ki bir hekim uzmanlık alanı ne olursa olsun acil hallerde derhal müdahale etmekle yükümlüdür. Hastanede o an bir uzman hekimin bulunması pratisyen hekimin müdahale yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Öncelikli müdahale yükümlülüğü uzman hekimin ise de pratisyen hekim de yapabileceği ilk müdahaleyi yapmak durumundadır ve olayda bu müdahalenin yapılmadığı görülmektedir.
Sonuç olarak hasta belirlenemediğinden ve bir zararın oluşup oluşmadığı bilinmediğinden hekimlerin ceza hukuku yönünden bir sorumlulukları bulunmamaktadır. Bununla beraber görevini gereği gibi yerine getirmeyen hekimlerin disiplin cezası alacaklarında şüphe yoktur.
Acil Serviste Hasta Sevkinden Kaynaklanan Hekim Sorumluluğu -II
Hekimlerin olaya ilişkin savunmaları..
Olayda uzman hekimin hastanelerinde hastaya müdahale edemeyeceklerinden zaman kaybetmeden başka hastaneye sevkini uygun gördüğü yönündeki savunması değerlendirmeye alınmamıştır. Zira acil vakalarda hekim her halükârda hastayı görmek durumundadır. Kaldı ki hasta doğum evi hastanesine sevk edilmiştir. Yani konuya ilişkin yeterli uzmanların ve ekipmanın bulunduğunun düşünüldüğü bir yere getirilmiştir.
Pratisyen hekim de uzman hekimin bulunduğu yerde kendisinin tıbbi müdahale zorunluluğunun bulunmadığı yönünde savunma yapmıştır. Öncelikle belirtmek gerekir ki bir hekim uzmanlık alanı ne olursa olsun acil hallerde derhal müdahale etmekle yükümlüdür. Hastanede o an bir uzman hekimin bulunması pratisyen hekimin müdahale yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Öncelikli müdahale yükümlülüğü uzman hekimin ise depratisyen hekim de yapabileceği ilk müdahaleyi yapmak durumundadır ve olayda bu müdahalenin yapılmadığı görülmektedir.
Hastaya bakmadan sevkini yapan uzman hekim savunmasında ayrıca acil hasta geldiği sırada kanamalı bir başka hastaya müdahale etmekte olduğundan hastaya bakamadığını ifade etmiştir. Belirtmek gerekir ki bir kimsenin ihmali davranışından sorumlu tutulabilmesi için hareket olanağının bulunması gerekir. Keza aynı anda iki yükümlülük altında bulunan bir kimsenin yükümlülüklerinden birini ihmal etmesi durumunda “yükümlülüklerin çatışması” adı verilen hukuka uygunluk sebebi gerçekleşir ve fail bu durumda sorumlu tutulamaz. Bu noktada da görevlerin farklı önceliğe veya aynı dereceye sahip olmasına göre karar vermek gerekir. Nitekim failin daha üst derecede bir yarar için tercihini kullanması halinde ağır basan yararın korunmasından söz edilir. Buna karşılık eşit derecede olan görevlerin mevcudiyeti halinde ise bu görevlerden birinin yapılması yeterlidir. Hukuk düzeninin bundan fazlasını istemesi söz konusu olmayacağına göre (impossibilium nulla est obligatio) failin davranışı hukuka uygundur.
Bu durumda konu tıbbi bir bilirkişiye danışılarak iki acil hastadan hangisinin öncelikli olduğu kanamalı hasta öncelikli olsa bile hastanede görevli diğer pratisyen hekime bu hasta bırakılarak il dışından getirilmiş ve preeklampi tanısıyla acil sezeryen olan hastaya bakmasının hekimlik sanatı içinde tercihi gereken davranış biçimi olup olmadığının sorulması gerekir. Bilirkişinin raporuna göre uzman hekimin tıbben önceliğin verilmesi gereken hastaya müdahale ettiğinin belirlenmesi durumunda hekimin cezai sorumluluğu yoluna gidilemeyecektir.
Acil Serviste Hasta Sevkinden Kaynaklanan Hekim Sorumluluğu -III
Konuyu bu kez olaydan bağımsız olarak biraz daha açmakta yarar görüyorum
Ülkemizde bir dönem sıkça rastlanan hastanede yer olmaması dolayısıylaacil hastaların başka hastanelere gönderilmeleri durumunda hekiminsorumluluğunun nasıl belirleneceği konusu öğretide tartışılmıştır. Bukonuyla ilgili olarak bir olayda bir motosiklet sürücüsü trafikkazasında yaralanmış ve ambulans ile en yakın hastaneye getirilmiştir.Kapıdaki hemşire hastanede yer olmadığını söyler ve yaralının bunarağmen hastaneye alınmasına müsaade edip etmeyeceği hususunda kararvermesi için nöbetçi hekimi çağırır. Nöbetçi hekim yaralıya bakmadanyaralıyı getirenlere yaralının durumunu sorar. Yaralının bir bacağınınkırıldığı ve şuursuz olduğu yanıtını alınca başka bir hastaneyegötürülmesi gerektiğini söyler ve kapıdan ayrılır. Kapıdaki hemşire debir saatlik bir uğraşı sonucunda bir hastanenin yaralıyı kabul etmeyehazır olduğunu haber verir. Bu bir saatlik süre içinde yaralı herhangibir tıbbi müdahale yapılmaksızın kapıda bekler. Yaralıya götürüldüğühastanede müdahale edilirse de aynı günün akşamı ölür. Kararıngerekçelerini açıklamadan işaret edelim ki hekim garantördür (bkz.Türk Ceza Kanunu 83) ve olay yerine en yakın hastaneye getirilmişkimseye boş yatak olmasa dahi ilk müdahaleyi yapmak durumundadır. Bumüdahaleyi yapmaması boş yatak olmaması gerekçesine dayandırılamaz.Ancak hekimin o an için çok daha acil durumdaki hastalara bakmasıhalinde hareket olanağı (veya beklenebilirlik) mülâhazalarıdolayısıyla sorumlu tutulmaması söz konusu olabilir.
Bu olayda mahkeme nöbetçi hekimin sorumlu olduğuna hükmetmiştir. Kararşöyle özetlenebilir: Nöbetçi hekim yardım yapılmasının gerekli olduğuolayda ihmali tutum takınmıştır. Nöbetçi hekim başka hastaneyegötürülmesi kararını verdiği zaman trafik kazasında yaralanmış ve ölümtehlikesi içinde olabilecek bir kimsenin bulunduğunu biliyordu.Kendisine bildirilmiş bulunan bulgulara göre acil bir yardımın gerekliolup olmadığı yaralının baygınlık halinin ne kadar devam edeceğibaygınlığın nedeninin ne olduğu kendisine bildirilenlerin dışında birtakım bulguların olup olmadığı başka bir hastaneye gitmenin ek birtakım zararlara yol açıp açmayacağı gibi hususları ise nöbetçi hekimancak yaralıyı en azından gördükten sonra bilebilirdi. Kendi kararı isesadece hekim olmayan kimselerin söylediklerine dayanmaktaydı ki bu dayanıltıcı olabilirdi.
Bu suretle nöbetçi hekim hekimlikten kaynaklanan hastaya bakmayükümlülüğünü ihmal etmiştir. Hastanede boş yatak olmaması dolayısıyla“beklenebilirlik” gerekçesine de sığınmak mümkün değildir. YüksekMahkeme’ye göre hastanede gerçekten yer olup olmaması veya bir yatağınboşaltılmasının mümkün olup olmamasının önemi yoktur. Zira hekimdensomut olayda beklenen esaslı bir muayene değil hastanın durumuhususundaki ilk teşhisi yapmasıdır. Böylece hastaneye kadar getirilmişolan bir yaralının bir başka hastaneye sevki ancak bu konuda kararvermeye yetkili hekimin hastayı muayene edip bilahare hastaya o aniçin acil müdahalenin gerekli olmadığı ve bir başka hastaneyegötürülmesinin mümkün bulunduğu hususundaki kararından sonrayapılmalıdır.
Türk Öğretisi’nde de acil hallerde yardıma çağrılan hekimin hastanındurumunu ayrıntıları ile sorup öğrenmesi ve tehlikenin niteliğinibilmek için araştırmasının zorunlu olduğu “böyle bir soruşturmadabulunmadan yardımı reddeden hekimin sorumlu olacağı” kabul edilmektedir.
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve Sağlık Hukuku
ÖZET
Sağlık hizmetinin sunumunu yapan kişiler ile hizmeti alan kişiler arasında eskiden çok fazla uyuşmazlık çıkmıyordu.Olumsuz sonuçlanan durumlarda “takdir-i ilahi” deniliyordu. Ancak globalleşen dünya ve bilişim çağı bireylerin olayları sorgulamasına haklarını aramasına neden oldu.Böylece ülkemizde de sağlık çalışanlarının yaptıkları işlerden dolayı soruşturulması talepleri arttı.Bu soruşturmalarda mevcut kanunlarınhukuk ve tıp etiği bilimlerinin yardımıyla olaylara uygulanması; sağlık hizmetinin sunumuyla ilgili uyuşmazlıkların tespit ve çözümünü içeren bir bilimin yada kanunun olmaması gerçeğini ortaya çıkardı.
Ülkemizde henüz hukuk fakültelerinde yada tıp fakültelerinde anabilim dalı olarak yerini almamış olan sağlık hukukunun genel bilgiler ve mevcut kanunlar çerçevesinde tanımını yaparsak; SAĞLIK HUKUKU ”Sağlık hizmetini sunan gerçek kişiler tüzel kişiler ve hizmet sunan kişileri denetlemekle görevlisorumlu en üst düzey kurum olan devlet ile bu hizmetin sunumundan faydalanan kişiler arasında hizmetin sunumuyla ilgili olarak ortaya çıkabilecek hukuki uyuşmazlıkların tespiti ve çözüm yollarını içeren bilim dalıdır.” Sağlık hukukunun gelişmesiyle uyuşmazlıklar azalacak ve hak arama süreci daha kısa daha sancısız olacaktır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’yla sağlık kurum ve çalışanlarının sorululuğu artmıştır. Yeni Ceza Kanunu ile getirilen yenilik ve değişikliklerin sağlık hukukuna yansımasısağlık mevzuatımızdaki diğer kanun ve düzenlemelerle ilişkisi irdelenirse oldukça ağır sorumluluklar geldiği görülür.Sağlık çalışanına daha önce hep meslek ve sanatta acemilikten yani taksirle işlenebilen suçlardan dava açılırken artık kasten işlenen suçlardan da dava açılabilecektir.Çünkü 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’yla kastın bir çeşidi olan “olası kast” terimi getirilmiştir.Olası kastfailin istemediği neticenin meydana gelebileceğini öngörmesi ama engel olmamasıkabullenmesi halidir.Kasten işlenebilen suçların olası kastla işlendiğinin tespiti cezada indirim sebebidir.Çünkü: fail bilerek ve isteyerek(doğrudan kastla) değilistemediği sonucun gerçekleşebileceğini öngörerek(olası kastla) hareket eder.
5237 Sayılı Ceza Kanununda sağlık çalışanının en çok muhatap olacağı diğer suçlar ise taksirle müessir fiil ve adam öldürmedir.Çünkü sağlık çalışanının gerek tıbbi müdahaleden gerekse diğer sağlık hizmetlerinden dolayı verdiği zararların çoğu dikkat ve özen eksikliğinden kaynaklanır.Yeni kanunumuzla bilinçli taksir terimi getirilmiştir.Yani failin istemediği neticenin oluşacağını öngörmesi ama oluşmayacağına inanarak engel olmaması halidir.Bu halde cezada artırım sebebidir.
5237 Sayılı Kanun’da sağlık çalışanını ve sağlık hukukunu ilgilendiren bir çok detay vardır.
Sonuç olarak
Sağlık hukuku dersleri kapsamlı olarak sağlık eğitimi veren bütün okullarda okutulmalıdır ki; sağlık çalışanları haklarınıborçlarınısorumluluklarınıolaylar karşısında davranış şekillerini ve mesleklerini icra ederken hukuki uyuşmazlık çıkmaması için alınması gereken önlemleri bilsinler.Ayrıca sağlık kurum ve kuruluşlarının yöneticilerisorumlu müdürlerinin de sağlık mevzuatı ve sağlık hukuku konularına hakim olmaları hem kurum sorumluluğu hem şahsi sorumlulukları açısından önemlidir
Ayrıca 5237 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle artık sağlık çalışanı ve sağlık kurumları yöneticileri daha dikkatli olmalı haklarınıyükümlülüklerini bilmeli ve bilerek hareket etmelidir.Nitekim hafif bir ihmal olarak düşünülen olaylarda bile ağırlaştırılmış müeyyidelerle karşı karşıya kalınabilir.Kayıtlar çok iyi ve düzenli tutulmalı hastaların aydınlatılmış onamları usulüne uygun olarak alınmadan üzerlerinde tıbbi işlem yapılmamalıehil personel çalıştırmayabilgi ve tecrübelerini geliştirmeyeeksik malzeme ve cihaz bulundurmamaya dikkat edilmelidir.
Av.Halide İnan
Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Sağlık Kurumları Yöneticiliği Bölümü
Acil Serviste Hasta Sevkinden Kaynaklanan Hekim Sorumluluğu -I
OLAY: İlçe Devlet Hastanesi’nde acil sezaryen olan hasta ambulansla il merkezindeki Doğum ve Çocuk Bakımevi’ne getirilmiş doğumevi acil polikliniğinde ise sadece görevli hemşire bulunmakta olup görevli hemşire yukarıda bulunan nöbetçi uzman hekimle ambulans doktorunun ısrarı üzerine iki defa telefonla görüşmesine rağmen nöbetçi hekim hastayı muayene ve kayıt etmeksizin başka bir hastaneye naklini istemiştir. Klinikte görevli olan pratisyen hekim de hastaya bakmamış sorumluluğun uzman hekimde olduğunu ifade etmiştir. Bunun üzerine hasta ambulans ile söz konusu hastaneye götürülmüştür. Hastayı götüren ambulanstaki hekim hastayı görmeden sevkini yapan nöbetçi hekimi il sağlık müdürlüğüne şikâyet etmiş; sağlık müdürlüğü disiplin soruşturmasının yanında her iki hekimin de yargılanması için izin vermiştir ve hekimler hakkında ceza davası açılmıştır. Bu arada hastanın sağlığında bir eksiklik veya zarar meydana gelip gelmediği bilinememektedir.
Mahkeme hastaya ne olduğunu sevk edilen hastane ile diğer hastanelere sormuşsa da hastane kayıtlarında söz konusu hastaya ilişkin bir kaydın bulunmadığı yönünde cevaplar gelmiştir. Muhtemelen hasta sağlık bakımından herhangi bir problem yaşamaksızın taburcu edilmiştir. Hekim ilke olarak hastaya bakıp bakmamakta serbesttirfakat kanunun kendisine aksini yüklediği durumlarda bu serbestîden yararlanamamakta ve yükümlülük altına girmektedir.
Hususi Hastaneler Kanunu’nun 32. maddesi gereğince “ani bir arıza veya kaza neticesinde müstacelen (acilen) tedaviye muhtaç olan şahısların hususi hastanelere müracaat veya nakillerinde hastanece derhal acele tedavilerini yapmak mecburidir”. Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 18. maddesine göre de “tabip ve diş tabibi acil yardım resmi veya insani vazifenin ifası halleri hariç olmak üzere mesleki veya şahsi sebeplerle hastaya bakmayı reddedebilir”. Bu hükümler gereğince hekim hastanın tehlike içinde bulunduğu acil hallerde hastaya yardım etmekle yükümlüdür.
Buna rağmen hastaya yardım etmeyen hekimin sorumluluğu hastanın sağlığında bir zarar gelmesi veya ölmesi gibi bir sonuç meydana gelmişse görevi ihmalden değil hastanın ihmali davranışla kasten veya taksirle öldürülmesi veya yaralanması suçlarından olur zira bu maddenin uygulanabilmesi için “özel bir hükümle verilmiş bir görevin bulunmamış olması” gerekir. Hâlbuki hekimler Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 18. maddesi gereğince böyle bir yükümlülük altındadırlar (Aynı doğrultuda Yargıtay 4. CD 28.2.1945 1394: “Hastanın hastaneye kabul edilmemesi ve icabeden tıbbi ihtimamın ihmal edilmesi neticesi olarak iki çocuğunun ölü olarak dünyaya gelmesine sebebiyet vermekten sanık doktorun 1219 No’lu Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 68. maddesi delaletiyle 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanununun 32 ve 45 inci maddelerinin sarahati gözetilmeden TCK.un 476/2 ve 35. maddeleriyle cezalandırılması yolsuzdur”).
Görüldüğü üzere hekimin acil bir hastaya müdahale yükümlülüğü vardır. O anda yer olmaması vs. gibi hallerde dahi hastayı görmek ve ilk yardımı yapmak zorunludur. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde hekim sorumlu olacaktır. Böylece hekimin acil vakıalarda müdahale etmemesi dolayısıyla sorumlu olduğu belirlendikten sonra bu sorumluluğunun kural olarak taksirle yaralama çerçevesinde belirleneceğine işaret etmek gerekir. Ancak dosyada hastanın sağlığına bir zarar geldiğine ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Dolayısıyla hastanın herhangi bir zarar gördüğünün kanıtlanamaması durumunda hekimin taksirle yaralama suçundan ötürü sorumlu tutulamayacağına işaret etmek gerekir. Bu durumda dava konusu olayda hekimin kamu görevlisi olması dolayısıyla görevi ihmal suçu çerçevesinde sorumlu olup olmayacağı tartışılmalıdır. Hekimin olayda görevini ihmal ettiği açıktır. Bununla beraber yeni kanunumuz görevin ihmal suretiyle kötüye kullanılması suçu bakımından önceki Türk Ceza Kanunu 230’dan farklı olarak tek başına ihmali davranışı yeterli görmemekte ve kamu görevlisinin bu suretle kişilerin mağduriyetine sebep olmasını aramaktadır. Bu bakımdan dosya incelendiğinde dosyada mevcut deliller itibarıyla kişilerin veya kamunun bir zararının oluşmadığı anlaşıldığından görevin ihmal suretiyle kötüye kullanılması suçunun unsurlarının oluşmadığı görülmektedir.
Durum pratisyen hekim olan diğer sanık bakımından yukarıdaki hususların dışında ayrıca değerlendirildiğinde öncelikle belirtmek gerekir ki bir hekim uzmanlık alanı ne olursa olsun acil hallerde derhal müdahale etmekle yükümlüdür. Hastanede o an bir uzman hekimin bulunması pratisyen hekimin müdahale yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Öncelikli müdahale yükümlülüğü uzman hekimin ise de pratisyen hekim de yapabileceği ilk müdahaleyi yapmak durumundadır ve olayda bu müdahalenin yapılmadığı görülmektedir.
Sonuç olarak hasta belirlenemediğinden ve bir zararın oluşup oluşmadığı bilinmediğinden hekimlerin ceza hukuku yönünden bir sorumlulukları bulunmamaktadır. Bununla beraber görevini gereği gibi yerine getirmeyen hekimlerin disiplin cezası alacaklarında şüphe yoktur.
Acil Serviste Hasta Sevkinden Kaynaklanan Hekim Sorumluluğu -II
Hekimlerin olaya ilişkin savunmaları..
Olayda uzman hekimin hastanelerinde hastaya müdahale edemeyeceklerinden zaman kaybetmeden başka hastaneye sevkini uygun gördüğü yönündeki savunması değerlendirmeye alınmamıştır. Zira acil vakalarda hekim her halükârda hastayı görmek durumundadır. Kaldı ki hasta doğum evi hastanesine sevk edilmiştir. Yani konuya ilişkin yeterli uzmanların ve ekipmanın bulunduğunun düşünüldüğü bir yere getirilmiştir.
Pratisyen hekim de uzman hekimin bulunduğu yerde kendisinin tıbbi müdahale zorunluluğunun bulunmadığı yönünde savunma yapmıştır. Öncelikle belirtmek gerekir ki bir hekim uzmanlık alanı ne olursa olsun acil hallerde derhal müdahale etmekle yükümlüdür. Hastanede o an bir uzman hekimin bulunması pratisyen hekimin müdahale yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Öncelikli müdahale yükümlülüğü uzman hekimin ise depratisyen hekim de yapabileceği ilk müdahaleyi yapmak durumundadır ve olayda bu müdahalenin yapılmadığı görülmektedir.
Hastaya bakmadan sevkini yapan uzman hekim savunmasında ayrıca acil hasta geldiği sırada kanamalı bir başka hastaya müdahale etmekte olduğundan hastaya bakamadığını ifade etmiştir. Belirtmek gerekir ki bir kimsenin ihmali davranışından sorumlu tutulabilmesi için hareket olanağının bulunması gerekir. Keza aynı anda iki yükümlülük altında bulunan bir kimsenin yükümlülüklerinden birini ihmal etmesi durumunda “yükümlülüklerin çatışması” adı verilen hukuka uygunluk sebebi gerçekleşir ve fail bu durumda sorumlu tutulamaz. Bu noktada da görevlerin farklı önceliğe veya aynı dereceye sahip olmasına göre karar vermek gerekir. Nitekim failin daha üst derecede bir yarar için tercihini kullanması halinde ağır basan yararın korunmasından söz edilir. Buna karşılık eşit derecede olan görevlerin mevcudiyeti halinde ise bu görevlerden birinin yapılması yeterlidir. Hukuk düzeninin bundan fazlasını istemesi söz konusu olmayacağına göre (impossibilium nulla est obligatio) failin davranışı hukuka uygundur.
Bu durumda konu tıbbi bir bilirkişiye danışılarak iki acil hastadan hangisinin öncelikli olduğu kanamalı hasta öncelikli olsa bile hastanede görevli diğer pratisyen hekime bu hasta bırakılarak il dışından getirilmiş ve preeklampi tanısıyla acil sezeryen olan hastaya bakmasının hekimlik sanatı içinde tercihi gereken davranış biçimi olup olmadığının sorulması gerekir. Bilirkişinin raporuna göre uzman hekimin tıbben önceliğin verilmesi gereken hastaya müdahale ettiğinin belirlenmesi durumunda hekimin cezai sorumluluğu yoluna gidilemeyecektir.
Acil Serviste Hasta Sevkinden Kaynaklanan Hekim Sorumluluğu -III
Konuyu bu kez olaydan bağımsız olarak biraz daha açmakta yarar görüyorum
Ülkemizde bir dönem sıkça rastlanan hastanede yer olmaması dolayısıylaacil hastaların başka hastanelere gönderilmeleri durumunda hekiminsorumluluğunun nasıl belirleneceği konusu öğretide tartışılmıştır. Bukonuyla ilgili olarak bir olayda bir motosiklet sürücüsü trafikkazasında yaralanmış ve ambulans ile en yakın hastaneye getirilmiştir.Kapıdaki hemşire hastanede yer olmadığını söyler ve yaralının bunarağmen hastaneye alınmasına müsaade edip etmeyeceği hususunda kararvermesi için nöbetçi hekimi çağırır. Nöbetçi hekim yaralıya bakmadanyaralıyı getirenlere yaralının durumunu sorar. Yaralının bir bacağınınkırıldığı ve şuursuz olduğu yanıtını alınca başka bir hastaneyegötürülmesi gerektiğini söyler ve kapıdan ayrılır. Kapıdaki hemşire debir saatlik bir uğraşı sonucunda bir hastanenin yaralıyı kabul etmeyehazır olduğunu haber verir. Bu bir saatlik süre içinde yaralı herhangibir tıbbi müdahale yapılmaksızın kapıda bekler. Yaralıya götürüldüğühastanede müdahale edilirse de aynı günün akşamı ölür. Kararıngerekçelerini açıklamadan işaret edelim ki hekim garantördür (bkz.Türk Ceza Kanunu 83) ve olay yerine en yakın hastaneye getirilmişkimseye boş yatak olmasa dahi ilk müdahaleyi yapmak durumundadır. Bumüdahaleyi yapmaması boş yatak olmaması gerekçesine dayandırılamaz.Ancak hekimin o an için çok daha acil durumdaki hastalara bakmasıhalinde hareket olanağı (veya beklenebilirlik) mülâhazalarıdolayısıyla sorumlu tutulmaması söz konusu olabilir.
Bu olayda mahkeme nöbetçi hekimin sorumlu olduğuna hükmetmiştir. Kararşöyle özetlenebilir: Nöbetçi hekim yardım yapılmasının gerekli olduğuolayda ihmali tutum takınmıştır. Nöbetçi hekim başka hastaneyegötürülmesi kararını verdiği zaman trafik kazasında yaralanmış ve ölümtehlikesi içinde olabilecek bir kimsenin bulunduğunu biliyordu.Kendisine bildirilmiş bulunan bulgulara göre acil bir yardımın gerekliolup olmadığı yaralının baygınlık halinin ne kadar devam edeceğibaygınlığın nedeninin ne olduğu kendisine bildirilenlerin dışında birtakım bulguların olup olmadığı başka bir hastaneye gitmenin ek birtakım zararlara yol açıp açmayacağı gibi hususları ise nöbetçi hekimancak yaralıyı en azından gördükten sonra bilebilirdi. Kendi kararı isesadece hekim olmayan kimselerin söylediklerine dayanmaktaydı ki bu dayanıltıcı olabilirdi.
Bu suretle nöbetçi hekim hekimlikten kaynaklanan hastaya bakmayükümlülüğünü ihmal etmiştir. Hastanede boş yatak olmaması dolayısıyla“beklenebilirlik” gerekçesine de sığınmak mümkün değildir. YüksekMahkeme’ye göre hastanede gerçekten yer olup olmaması veya bir yatağınboşaltılmasının mümkün olup olmamasının önemi yoktur. Zira hekimdensomut olayda beklenen esaslı bir muayene değil hastanın durumuhususundaki ilk teşhisi yapmasıdır. Böylece hastaneye kadar getirilmişolan bir yaralının bir başka hastaneye sevki ancak bu konuda kararvermeye yetkili hekimin hastayı muayene edip bilahare hastaya o aniçin acil müdahalenin gerekli olmadığı ve bir başka hastaneyegötürülmesinin mümkün bulunduğu hususundaki kararından sonrayapılmalıdır.
Türk Öğretisi’nde de acil hallerde yardıma çağrılan hekimin hastanındurumunu ayrıntıları ile sorup öğrenmesi ve tehlikenin niteliğinibilmek için araştırmasının zorunlu olduğu “böyle bir soruşturmadabulunmadan yardımı reddeden hekimin sorumlu olacağı” kabul edilmektedir.