Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Eğlence
Resimler
Resim Sözlüğü
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="ilhanx" data-source="post: 282299" data-attributes="member: 16340"><p><span style="font-family: 'Tahoma'">P</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">PANORAMA (Panorama) : (1) Bir doğal ya da kentsel manzarayı ufka kadar uzanan ve çok geniş bir bakış açısıyla betimleyen resim. (2) Büyük boyutlu panoramaları sergilemek amacıyla inşa edilmiş yapı türü. Silindir biçiminde olan ve ışığı üstten alan bu yapılarda, resim tüm düşey yüzeyleri kesiksiz olarak kaplar ve silindirin tabanında bulunan yükseltilmiş bir platformdan seyredilirdi. Bu türden ilk gösteri 1799'da Paris'te R. Fulton tarafından yapılmış, sonraları, 19. yüzyıl boyunca tüm Avrupa kentlerinde yaygınlaşmıştı. Panorama yapılarında genellikle doğal görüntüler ve savaş sahneleri sergilenirdi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">PENTÜR (Painting) : Yağlıboya tablo anlamında kullanılır. Kökeni Fransızcadır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">PERSPEKTİF (Perspective) : Üç boyutlu gerçeklikleri iki boyutlu resim düzlemi üzerinde betimleyerek, üçüncü boyut yanılsaması yaratma işine yarayan bir resim ve çizim tekniği. Antikite de bugünkü anlamıyla perspektif tekniği kullanıldığı söylenemezse de, örneğin, Pompei duvar resimlerinde üçüncü boyut verme çabası önemli bir yer tutar. Fakat, gerçek perspektifin ancak 15. yüzyılda Rönesans'la birlikte ortaya çıktığı kesindir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">PİGMENT : Her türlü boyanın renk verici ana maddesi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">PİTORESK (Picturesque) : Estetik etkiyi matematiksel düzen bağıntılarıyla değil de, doğadaki gibi bir rastlantısallıkla elde etmeye çalışan her tür sanatsal tutumu niteler. 18.yy İngiliz bahçe tasarımı Yakınçağ'da pitoresk tutumun ilk örneklerini vermiştir. Bu dönemde doğanın Barok'taki gibi geometrik biçimde düzenlenmesi yadsınıp doğal öğeler kullanılarak "düzenlenmemiş", "el değmemiş" doğa izlenimi yaratacak bahçeler oluşturulmaya çalışılmıştır. Aynı tutum hemen hemen zamandaş olarak resim sanatında da görülür. Bu anlayıştaki resimler doğayı bir yandan "olduğu gibi" yansıtmaya çabalarken, öte yandan da, onu "yabani" olmaktan uzaklaştırmışlardır. Dolayısıyla, pitoreski romantizmden bağımsız düşünmek olanaksızdır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">PLAN (Plan) : Bir nesnenin ya da yapıtın yatay bir düzlem üzerindeki izdüşümü. Milattan 1500 yıl öncesine ait Mezopotamya tabletleri üzerinde bile planlara rastlandığına göre, kullanımının çok eski olduğu anlaşılmaktadır. Eski Mısır'da da bilinirdi. Antikite'de özellikle de Roma'da plan yapımı mimari etkinliğin önemli bir parçasıydı. Ortaçağ başlarında işe, 11. ve 12. yy.'a dek, mimari planlar yapımı tek çizgili basit krokiler çizmekten öteye gidemezdi. Bu durumun Gotik üslubun başlangıcıyla birlikte değiştiği ve plan yapımının yeniden ortaya çıktığı görülür. Rönesans'ta ise, plan vazgeçilmez bir mimari projelendirme tekniği olarak yerini iyice sağlamlaştırmıştır. Türkiye ve İslam ülkelerinde mimari planların kullanımı konusunda elimizde pek çok bilgi olmasına karşın, Türkistan'dan 16.yy'a, Türkiye'den ise 18. yy'a ait bazı örnekler dışında, elde çizili belge yoktur. Bu örneklerde modüler bir ızgara kullanılmıştır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">POLİKROMİ (Polychromy) : Görsel sanatlar ve mimarlıkta çok renklilik. Özellikle mimarlık alanında rastlanılan bir sözcüktür. Diğer sanatlarda çok büyük ölçüde kullanıldığından, bunların ürünlerini polikromiyle nitelemek pek gerekli olmaz. Buna karşılık mimarlık alanında polikromi ancak bazı çağlar ve üsluplarda görülür. Örneğin Antik Yunan mimarlığı polikromiktir. Bugün yüzyılların aşındırması sonucunda doğal renklerine bürünen tapınaklar gibi önemli kamu yapıları, özgün durumlarında renkli bir dış dekorasyona sahiptirler.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">POLİPTİK (Polyptich) : (1) Avrupa sanatında üçten fazla sayıda birbirine bitişik resim levhasını içeren dinsel içerikli sanat yapıtlarına verilen genel ad. Bu tür yapıtlar genellikle kiliselerin sunak bölümlerine yerleştirildi. Rönesans'tan sonra poliptik yapılmamıştır. (2) Antik Roma'da üzerine yazı yazmak için kullanılan, birbirine bağlı, katlanabilir ikiden fazla levhayı içeren ahşap tablet. (3) Erken Ortaçağ'da Batı Avrupa manastırlarının emlak ve gelirlerinin kaydedildiği defter.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">POP ART - Pop Sanatı : 1950'lerde, özellikle ABD ve İngiltere'de soyut dışavurumculuğa tepki gösteren genç sanatçıların 1960'larda bir akım haline getirdikleri sanat türüdür. İngiltere ve ABD'de değişik koşullarda ve birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkmıştır.Marcel Duchamp'ın 20. yüzyıl başında hazıryapım nesneleri bağlamları nedeniyle sanat eseri olarak sunmuş olması, pop sanatçılarının popüler kültür imgelerini benzer bir motivasyonla sunmalarında etkili olmuştur.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">POST EMPRESYONİZM : Fransa’da, İzlenimciliğin kurallarına tepki olarak 19. yüzyılın sonlarına doğru doğdu. Art İzlenimcilik'in temsilcileri olan sanatçılar, sanat yaşamlarına izlenimcilikle başlamışlardır. Ancak bu izlenimcilik akımının kimi sınırlamalarını aşmak ve resimlerine kendi kişiselliklerini katmak istiyorlardı.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Zamanla kişisel anlatım resimlerine yansıdı. İzlenimciliğin canlı ve parlak renkleri yanında, gelenekselin dışına çıkan konu anlayışı da bu sanatçıları etkilemeyi sürdürdü.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Art İzlenimcilik daha sonra yerini Fovizm ve Kübizm’e bırakarak bu yeni akımlara da öncülük etmiştir.Başlıca temsilcileri: Paul Cézanne (1839-1906),Georges Seurat(1859-1891),Paul Signac (1863-1935),Vincent van Gogh (1853-1890),Paul Gauguin (1848-1903),Henri de Toulouse-Lautrec.Ard İzlenimci olarak adlandırılan ressamlar aslında bir grup oluşturmazlar.Terim ilk kez, kendisi de bu kümeye dahil edilen Roger Fry tarafından, 1910 yılında Grafton Galeri’de açılan sergiye verilen “Manet ve Post Emprosyanistler” başlığında kullanılmıştır. İzlenimci gelenekle ilişkili olan bu ressamların en tanınmışları, Cézanne, Van Gogh, Gauguin’ dir. İzlenimciliğin etkisini paylaşan ve bu akımın kesin nesnelliğine mesafeli duran ve daha anlamlı bir yere varmak isteyen sanatçılar, yirminci yüzyıl sanatı için hem kuramsal düzeyde, hem de uygulamada birçok başlangıç noktaları sağladılar.Her birinin farklı öyküsü olan bu ressamları tanıtmayı, kendi sayfalarına erteliyoruz. Onların, Gombrich’den yapılan alıntılarla bazı görüşlerine değinerek, yaklaşımları konusunda genel bir fikir vermekte fayda var:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">• Cézanne, akademi sanatının yöntemlerinin doğaya aykırı olduğu konusunda izlenimci arkadaşlarıyla aynı düşünüyordu. O da bildiği ve hakkında bir şeyler öğrendiği biçim ve renkleri değil, gözüyle gördüğü biçim ve renkleri boyayarak, kendini izlenimlerine bırakmak istiyordu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">• Cézanne bir yanılsama yaratmak istemiyordu. Cisimsellik ve derinlik duygusunu ifade etmek istiyordu daha çok ve bunu, geleneksel çizime başvurmadan yapabileceğini anladı. Belki doğru çizim karşısındaki bu ilgisizliğin, sanat tarihinde bir çığı harekete geçireceğinin farkında değildi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">• Bunların arasında Gauguin açıkça en ilkelci olan sanatçıydı. Gaugin. Yoğun renklerden oluşan geniş lekeleri kullanarak, biçimlerin kenar çizgilerini basitleştirmiştir. Cézanne'dan farklı olarak, bu basitleştirilmiş biçim ve bu renksel kalıpların, tablolarını basıklaştırmasından korkmamıştır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">• Lautrec oylumlamayı ve başka öteki ayrıntıları atak yalınlaştırmalar uğruna feda edince, sanatın inandırıcılık gücünün arttığını Japon baskılarından öğrenmişti.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">• Van Gogh'un başlıca endişesi doğru betimleme değildi. Şeyleri resmettikçe, şeylerde duyduğunu ve başkalarına iletmek istediğini ifade etmek için biçimleri ve renkleri kullanıyordu. '' Üç boyutlu gerçeklik'' denen şeyi, doğanın bir fotoğraf gibi resmedilişini pek umursamıyordu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">POSTMODERNİZM : Postmodernizm kavramı ve bu eksende yürütülen tartışmalar, genel olarak, teori alanında modernist sanat biçimleri ve uygulamalarından koptuğu iddia edilen bir dizi kültürel yapıntıyı tanımlayan mimarlık, felsefe, edebiyat, güzel sanatlar vb. alanlarda yeni kültür biçimlerin işaretleri olarak başlamıştır. Modernizmin sonrası ya da ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmaktadır ve modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir. Bu tartışmalar zamanla diğer birçok alanlara ve disiplinlere de yansımıştır ve sonuçta bir bütün olarak Modernite'nin sorgulanmasına ve aşılması arayışına dönüşmüştür. Bununla birlikte postmodernizmi yeni bir tarihsel evre olarak anlamaktansa modernizmin kendi içinde bir aşama ya da özgül bir dönem olarak anlama çabaları da sözkonusudur. Postmodernizm, bu anlamda kendine yönelik itiraz ve eleştirileri de içine alacak şekilde süregiden bir modernizm/modernite/modernlik soruşturması ve tartışması olarak görülmektedir. Genel geçerlik iddiası taşıyan önermelerinin reddedilmesi,Dil oyunlarında, bilgi kaynaklarında, bilim topluluklarında çoğulculuğun ve parçalanmanın kabul edilmesi,Söylem çoğulluğunun benimsenmesi,</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Farklılığın ve çeşitliliğin vurgulanıp benimsenmesi; gerçeklik, hakikat, doğruluk anlayışlarının tartışılmasına yol açan dilsel dönüşümün yaşama geçirilmesi,Mutlak değerler anlayışı yerine yoruma açık seçeneklerle karşı karşıya gelmekten çekinmemek, güvensizlik duymamak,Gerçeği olabildiğince yorumlamak, belli bir zaman ve mekânın sözcüklerini kullanmak yerine gerçekliği kendi bütünlüğü/özerkliği içinde anlamaya çalışmak,İnsanı ruh-beden olarak ikiye bölen anlayışlarla hesaplaşmak, tek ve mutlak doğrunun egemenliğine karşı çıkmak,Metnin dışının olanaksızlığını öne sürmek ana özellikleridir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">POŞAT (Pochade) : Türkçe'de çok seyrek kullanılan sözcük Fransızca "Pochade" den kaynaklanır. Doğrudan doğruya doğa içinde yapılan renkli yağlıboya küçük resim eskizi anlamındadır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">PRİMİTİF (Primitive) : 1. M.S. 1500 yılından önce yaşamış ressamların çoğunlukla arkaik tarzda yapılmış resimlerine verilen ad. 2. Sanatta, kendini eğitmiş ve/ya resimlerinde sade bir üslup kullanan sanatçıların çalışmaları. 3. Afrika Zencileri, Okyanusya ve Amerikan Kızılderilileri'nin sanatı. Terim, bu anlamıyla üçüncü dünya ülkeleri sanatını aşağılayıcı bir niteliğe sahiptir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">PRİMİTİVİZM (Primitivism) : 1. İçinde primitif öğeler taşıyan sanat. 2. Rusya'da 1905 ile 1920 arasında gelişen, kübizm ve fütürizm düşüncesi ile Rus halk sanatının etkisinde gelişen sanat hareketi. Larinov, Goncharova ve Malevich'in ilk dönem çalışmaları örnek gösterilebilir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Q</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">QUADRATURA (Quadratura) : Bir yapıda tavan ya da duvar üzerine resmedilerek, içinde yeraldığı mekanın devam ettiği yanılsamasını yaratan resim. Özellikle Barok iç mekan düzenlemelerinde çok sık biçimde uygulanmıştır. Örneğin bir duvar boyunca uzanan gerçek boyutlarda bir mimari iç mekan perspektifi quadratura sayılır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">R</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">READY-MADE (İngilizce) : Bir sanat yapıtı olarak benzerleri arasından seçilip değerlendirilmiş, üzerinde bir değişiklik yapılmaksızın kullanılmış ya da üzerindeki değişiklik sadece üretimi sırasındaki rastlantılara bağlı olarak ortaya çıkmış endüstri ürünü obje. İlk kez Dada Akımı'nın ünlü beyni M. Duchamp tarafından öne sürülmüştür. Gerçekte, bir sanat yapıtı olmaktan çok, sanat alanındaki geleneksel yaratma yöntemlerine bir eleştiri olarak yorumlanabilir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">REALİZM : Fransa’da Barbizon sanatçıları olarak bilinen Courbet, Millet ve Daumier’in öncülük ettiği bir sanat akımıdır.Realist resim sanatında artık romantizmdeki düş ürünü, deniz manzaraları ya da tarihsel tablolar yerine, yaşanabilir gerçeğin tam yansımasını buluruz.Realist ressamlar salonlarda sergilenen, desteklenen ve ödüllendirilen yerleşmiş resmi, resim sanatına karşı çıkarak, işçilerin, köylülerin yaşantısıyla ilgili resimler yapmışlardır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">RENK (Color) : Üç temel renk vardır : kırmızı, mavi ve sarı. Siyah renk değildir; çünkü üzerinde ışığın yansıyabileceği boya yoktur. Beyaz ise gökkuşağındaki tüm renklerin yutulmasından kaynaklanır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">RENK (Hue) : Renk tonu, renk. Bir renge daha teknik ve spesifik olarak deyinilirken kullanılır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">RESİM DÜZLEMİ (Picture Plane) : Resim sanatında üç boyutlu nesne ve varlıkların iki boyutlu olarak üzerinde betimlendiği düzlem. Kullanımı tüm uygarlık ve üsluplarda farklıdır. Örneğin Rönesans ve sonrasında Modernizm'in başlangıcına dek, Avrupa resim sanatını nesnelerden sanatçının gözüne gelen ışınların kestiği saydam bir düzlem olarak değerlendirmiştir. Bu anlamıyla resim düzlemi sanatçının gördüğünü, "gördüğü biçimde" resmetmesini sağlayan bir araçtır. Oysa, diğer toplumların resim sanatlarında resim düzlemi ancak varsayımsal bir gerçeklik taşır. Batı sanatında "resmetmenin aracı" olan resim düzlemi, diğer toplumlar için "resmin amacı" dır. Gerçekler izdüşümüyle onun üzerine saptanmaz; tam tersine, gerçekleştirilmek istenen şey, betileri onun üzerinde amaçlanan etkiyi verecek biçimde kompoze etmektir. Dolayısıyla, nesnelerin gerçekte nasıl göründükleri değil, resim düzlemi üzerinde nasıl düzenlendikleri sorunu ağırlık taşır. Örneğin, Türk resim sanatı bu anlayışla çalışmıştır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">RESİMSİ (Painterly) : İlk kez ünlü İsviçreli sanat tarihçisi Wöfflin tarafından ortaya atılan ve resim sanatı tarihinde görülen iki karşıt anlayıştan birini anlatmak için kullanılan bir terim. Almanca olan özgün biçimi "malerisch"tir. Rönesans'ta rastlanan kesin konturla sınırlanmış resimsel betiler yapma anlayışına karşıt olarak, Barok'ta betilerin oluşturulmasında çizgi ağırlık taşımaz; renk nüansları ve tonlarla ışık - gölge düzeni betiyi vareden ana ögelerdir. Bu resmetme anlayışı "resimsi" olarak nitelenir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">RETROSPEKTİF (Retrospective) : Retrospektif, "geriye bakış" anlamına gelir. "Retrospektif Sergiler" ise bir sanatçının sanat yaşamı boyunca gerçekleştirdiği yapıtlardan örneklerin irdelendiği ve değerlendirildiği toplu sergilemeler için kullanılan bir terimdir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">RİTM (Rhythm) : Gözle görülebilir devamlı biçimlerin tekrarı ile elde edilen akıcılık veya devamlılık. Ölçülü vurguların kullanılması. Renkler, motifler veya fırça ve/veya spatul darbeleri ile yakalanan müzikaliteler...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">ROMANTİZM : 18. yüzyıl sonlarında İngilte¬re ve Almanya'da ortaya çıkan, sonra Fransa' ya ve öteki Avrupa ülkelerine yayılan bir düşünce ve sanat akımıdır. Bu akım edebiyat, felsefe, müzik ve mimarlık gibi alanlarda görü¬lür. "Romantizm" sözcüğü, İngilizce'de "ro¬mana benzer", "roman gibi", "romansı" an¬lamlarına gelen "romantic" sözcüğünden tü¬remiştir. Romantik dendiği zaman, duygusal romanlarda anlatılan doğa görünümleri ve ruhsal durumlar akla geliyordu. Önceleri ortaçağın edebiyat ve mimarlık yapıtlarını nitelemek için kullanılan romantik sözcüğü 18. yüzyılın sonlarına doğru, "klasik" sözcü¬ğünün içerdiği anlama karşıt bir anlamda kullanılmaya başlandı. Daha sonra yeni bir edebiyat anlayışını niteler duruma geldi. Bu yeni anlayışta sanatçının kişiliği öne çıkıyor, sanatçıya yaratma alanında alabildiğine öz¬gürlük tanınıyordu.Temsilcileri Abraham Hulk Snr,Adelsteen Normann,Adrian Ludwig Richter,Adrianus Eversen,Alexander Nasmyth,Alexandre Louis Patry</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Alexandre-Gabriel Decamps,Andreas Achenbach,Andreas Schelfhout,Andres Cortes Aguilar,Anton Doll,Antonio María Esquivel,Arthur Joseph Meadows,Asensio Juliá,Bartholomeus Johannes Van Hove,Carl Friedrich Lessing,Caspar David Friedrich,Charles Henri Joseph Leickert,Constantinos Volanakis,Cornelis Springer,Cornelius Krieghoff,Edward Beyer,Edward Moran,Eugène Delacroix,Eugène Fromentin,Eugène Isabey,Evariste Vital Luminais,Federico Madrazo y Kuntz,Francisco Jose de Goya,Franz Richard Unterberger,Georg Friedrich Kersting,Ivan Constantinovich Aivazovsky,James E. Buttersworth,Jean-Louis-Ernest Meissonier,John Constable,Joseph Mallord William Turner,Joseph Wright,Karl Blechen,Mariano Fortuny Marsal,Robert Salmon,Theodore Gericault,William Blake,William Henry Machen,William Rimmer</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">RÖNESANS : İtalya’nın Floransa kentinde XV. yy.ın ilk on yılında ortaya çıkan ve XVI. yy.’da tüm Avrupa’ya yayılan, kültür ve sanattaki yenilenme hareketine Rönesans denir. Rönesans sanatçıları, Ortaçağ’ın karanlık yüzyılları boyunca gölgede kaldığını düşündükleri büyük Antikçağ sanatının saygın ve güzel yanlarını yeniden gün ışığına çıkarmak istediler. Yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans teriminin de isim babası olan bu anlayıştır. Rönesans sadece İtalya da ortaya çıkmasına rağmen Avrupa’nın büyük bir bölümüne ulaşmakla kalmayıp, XX. yy.’a gelinceye kadar Batı sanatının gelişme dizgilerini elinde tuttu. Sanatçıların, düşünürlerin ve bilim adamlarının etkisiyle XV. yy.’da Ortaçağ düşünce sisteminin zayıflamasına, Papalığın eski itibarını yitirmesine yol açtı. Diğer taraftan, kent devletleri ve milli monarşiler güç kazanmaya başladı. Rönesans’ın ortaya çıkmasında, Avrupa’da meydana gelen temel sosyal siyasi ve ekonomik gelişmeler rol oynamıştır. Daha XII. yy. başlarından itibaren, bazı düşünür ve edebiyatçılar, Ortaçağ zihniyetine karşı fikirleri savunmuşlardır. Bunların önemli bir kısmı Antik Yunan ve Latin kültürünü esas alıp, Ortaçağ’ın katı kurallara sahip ve baskıcı anlayışına karşı olmuşlardır. İşte, bu zihniyet değişiminin bir sonucu olarak, Rönesans sanatına Ortaçağ’a özgü mistisizm ve sembolizm çabaları sona ermiş, yerine insan ve eşyayı mekan içinde değerlendiren natüralist bir anlayış hakim olmuştur. Özellikle resim sanatında hacim, gölge-ışık ve perspektif uygulamaları, öncelikle Ortaçağ zihniyetinden ve onun sanat anlayışından kopuşun bir sonucudur. Başta güney İtalya ve İspanya’da Doğu-İslam dünyasının bilimler sahasında ortaya koydukları eserler sistematik bir biçimde Latinceye çevrildi. Skolastik düşüncenin yerini akla ve eleştiriye önem veren düşünceler aldı ve toplumda bireyselleşme önem kazandı. Floransa gibi önemli bir kent merkezinin Rönesans’ın beşiği olması hiç şaşırtıcı gelmemelidir. Bu şehir, ekonomik ve mali gücün, sanat koruyuculuğu geleneğini sürdüren (Mediciler) güçlü bir siyasal erkin, entelektüel seçkin bir sınıfın, özellikle de, sanat alanında eşsiz birkaç yaratıcının buluşup bir araya geldiği bir yerdir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">RÖNESANS RESİM SANATI : Rönesans öncesi İtalyan resminde Bizans mozaik ve freskleri geçerli olmuştur. Rönesans eserlerinin, Antik Yunan ve Roma döneminin eserleriyle bir bağlantısı vardır. Ancak resim sanatında antik mirastan etkilenme, heykel sanatı kadar kolay olmamıştır. Çünkü heykel ve kabartma örnekleri, çoğu kaybolan resim örneklerinden daha fazla görülebilmiştir. Özellikle resim sanatında hacim, gölge-ışık ve perspektif uygulamaları, Avrupalı sanatçıların Ortaçağ sanatlarından yavaş yavaş uzaklaşmasına başlangıç teşkil etmiştir. Floransalı Cimabue (1240-1301)’nin günümüze kadar gelen az sayıdaki çalışmalarında, kısmen gölge-ışık oyunlarına ve yüzlerde psikolojik ifadeye yer verildiği görülmektedir Giotto ise hocaları olduğu tahmin edilen Cimabue ve Cavallini’yi aşarak yalnızca İtalya’da değil, tüm Avrupa’da yeni rense dönüşün temsilcisi olacaktır. Rönesans Resim Sanatı Genel Özellikleri Daha önceleri yalnızca büyük yapıların süs öğesi olarak kullanılan resim, Rönesans döneminde bağımsız olarak yapılabilmiştir. Perspektif, diğer görsel sanatların da ortak temelini oluşturan çizgi ile birleşerek etkisini arttırmıştır. İnsan figürünün hacmini gerçeğe uygun olarak vermek amacıyla perspektifi elde etmek için araştırmalarda bulunulmuştur. Dini konuların yanı sıra, tabiata ait motifler stilize edilmeden tuallere taşınmıştır. Konular zenginleşmiş, sanatçılar kendi ferdi duygularını işleme serbestliği kazanmışlardır. Böylece, giderek Ortaçağ’ın katı kural ve şekilciliğinden uzaklaşmıştır. Geliştirilen ya da bulunan yeni teknik malzemeler, resim ve fresklerin etki gücünü arttırdığı gibi, işçiliği ve masrafı azaltmıştır. XV. yy.’ın sonlarına doğru Flaman ülkesinden yağlı boya tekniğini öğrenen İtalyan sanatçıları, tablolarında daha yumuşak renk tonlarına yönelmişlerdir. Resim alanında da kısmen Antik dönemin özellikleri canlandırılmış, kilise otoritesinin azalmasına karşın, sanatçı fırçasını daha bağımsız olarak kullanabilmiştir. En önemli ilgi kaynağı olan insan ve mekan arasında uyum sağlanılmasına önem verilmiştir. İnsan figürlerinde olduğu gibi, peyzajın da hacmi olduğunu gözden kaçırmamışlardır...İnsanlık tarihinde önemli bir yeri olan, 14.yy’da İtalya’da başlayarak 16.yy’a kadar bütün Batı ve Orta Avrupa’ya yayılan sanat hareketi.Ortaçağ boyunca insanlar Tanrı korkusuyla ve kilisenin hissedilen egemenliği altında yaşadılar. Sanat genellikle cenneti ve azizleri betimlyor, dünyada olup bitenle ilgilenmiyordu. Ama 14. yy’da insan dünyadaki önemini ve etkisini anlamaya başlamış, bu yeniden doğuş (rönesanas) sanata da yansımıştır. Figürler de mekanlar da daha gerçekçi olmuş, Hrıstiyanlık daha insani bir açıdan analatılmaya başlanmıştır. Yıllar geçtikçe sanatçılar panolarda, fresklerde va atlar panolarında dünyayı yeniden yarattılar. Giotto ve Masaccio’nun stilize yapıtlarıyla başlayan bir Rönesans, Leonardo, Raffaello ve Michellangelo’nun anıtsal yapıtlarında doruğa ulaştı. Rönesans genellikle İtalya’yla da bağdaştırılsa da, Alpler’in kuzeyinde Almanya’da ve Flandre’da da bağımsız olarak gelişmiştir. İtalyan Rönesans sanatçıları perspektife ve mekan yanılsamasına önem verirken Flaman ve Alman sanatçılar çevrelerindeki dünyanın ayrıntılı, mücevher gibi işlenmiş betimlemelerine daha çok ilgi duymuşlardır.Başlıcaları Andrea del Sarto,Andrea Mantegna,Andrea Solari,Bartolome Bermejo,Bartolomeo di Giovanni,Bartolomeo Veneto,Bartolomeo Vivarini,Christoph Amberger,Domenico Ghirlandaio,Fra Angelico,Giotto di Bondone,Leonardo da Vinci,Piero della Francesca,Raffaello Sanzio,Sandro Botticelli,Tiziano Vecelli,Vittore Carpaccio</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">RÖPRODÜKSİYON (Reproduction) : Bir sanat ürününün, özellikle resmin çoğaltılması. Bu işlem genellikle basım yöntemleri kullanılarak yapılır. Bir sanat eserinin bu anlamda çoğaltılması ve röprodüksiyon sayılabilmesi için, özgün yapıtın gerçekte tek nüsha olarak yapılmış olması gerekir. Röprodüksiyonu kopyadan ayıran özellik, onun taklit olmayıp, yalnızca özgün yapıtın özgün tekniği dışında bir teknikle yaniden üretilmesidir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">S</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">SALON (Salon; Room) : Fransız Krallık Resim ve Heykel Akademisi üyelerinin sergilerine verilen ad. Sözcük bu sergilerin Louvre'daki Apollon Salonu'nda açılmasından kaynaklanmaktadır. Sergi 1737'den Fransız Devrimi'ne kadar iki yılda bir, daha sonra ise, yılda bir açıldı. Akademizmin katı kurallarına bağlılığından ötürü, ileri sanatsal çabaları reddetmesi yoğun tepkilere neden olunca, 1863'te salona alınmayan sanatçılar için III. Napoleon'un buyruğuyla ayrı bir Salon des Refusés açıldı. 1881'de yeniden örgütlenen salon, hala yeni ve ilerici eğilimlere karşıt tutumunu sürdürmektedir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">SEMBOLİZM : Evrensel bilgi ve hakikatlerin basit ve sade öğelere indirgenerek ifade edilmesi,Bir sembol, anlatmak istediği şeyi en kesin, en belirli, en sade, en doğal şekilde ifade eden işarettir</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">SFUMATO TEKNİĞİ : Resim ya da çizimde, renk ve tonlar arasında yumuşak geçişleri sağlayan gölgeleme yöntemi. İlk kez Leonardo da Vinci tarafından uygulanan bu yöntem, çoğu kez aydınlık alanlardan karanlık alanlara geçişlerde kullanılır. Bu tekniğin geliştirilmesiyle 15. yüzyılın keskin dış çizgili biçimleri belli bir yumuşaklık kazanmıştır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">SHADE (İngilizce) : Bir rengi daha koyu yapmak için siyah eklenir ise, ortaya çıkan renge "shade" denir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">SICAK (Warm) : Bazı renkler bize sıcak şeyleri anımsatırlar, kırmızılar gibi. Kırmızılardan ve sarılardan elde edilen renkler- toprak tonlarında olduğu gibi güçlerini yitirseler de- sıcak renklerdirler.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">SİNKRETİZM (Syncrethism) : (1) Aynı sanat yapıtı üzerinde farklı anlayış, üslup ya da akımların sentezleşmemiş nitelikte bir bütün olarak yer almaları durumu. (2) Bir ülkede sanatsal yaratımın henüz sentezine ulaşamamış, dolayısıyla, farklı odakların etkilerini seçilebilir biçimde yansıtması durumu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">SİMETRİ, ASİMETRİ (Symmetry, Asymmetry) : Simetri, parçaların orta eksenin iki yanında, biçimlerin, motiflerin ve renklerin eşdeş olacakları biçimde düzenlenmeleri sonucunda har iki yarımın birbirinin yansıması olmasıdır. Asimetri ise, orta çizgi ile bölünen karşıt yanların parçalarının eşdeş olmadığı bir düzenlemedir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">SOĞUK (Cool) : Bazı renkler bize soğuk olan şeyleri anımsatırlar; buz grileri veya teskin edici maviler gibi. Her renk beyaz katılarak daha "cool" yapılabilir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">SÜPREMATİZM : soyut geometriciliği benimseyen bir resim anlayışıdır. Bu terimi Kazimir Maleviç kendi geometrik soyutlaması için kullanmıştır. Maleviç 1913'te sanatı objeye bağlı görüşten kurtarmaya çalışmıştır, bunu da kübizmin ışığında yapmıştır. Maleviç, soyut resimde bulunan bütün ekspresyonist ve hikâyeci öğelerin ortadan kaldırılmasını ve mutlak saf biçimlerin, basit uyumların kurulmasında kullanılmasını önermektedir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Süprematistler açı, çember, dikdörtgen ve haç biçimlerini kullanmışlardır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">ŞASİ : Tuvalin üzerine gerildiği ahşap çerçeve.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">ŞÖVALE RESMİ (Easel Painting) : Şövale üzerinde yapılan ve taşınabilir boyuttaki küçük yağlıboya resim. 17. yy'da burjuvazinin gelişimi sonucunda yaygınlaşmış ve resmin evlere girmesine olanak vermiştir. Önceki dönemin dinsel konulara ağırlık veren büyük boyutlu resim yapıtlarına karşıt bir din dışı sanat anlayışının doğuşuyla eş zamanlı olarak belirmiştir.</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ilhanx, post: 282299, member: 16340"] [FONT="Tahoma"]P PANORAMA (Panorama) : (1) Bir doğal ya da kentsel manzarayı ufka kadar uzanan ve çok geniş bir bakış açısıyla betimleyen resim. (2) Büyük boyutlu panoramaları sergilemek amacıyla inşa edilmiş yapı türü. Silindir biçiminde olan ve ışığı üstten alan bu yapılarda, resim tüm düşey yüzeyleri kesiksiz olarak kaplar ve silindirin tabanında bulunan yükseltilmiş bir platformdan seyredilirdi. Bu türden ilk gösteri 1799'da Paris'te R. Fulton tarafından yapılmış, sonraları, 19. yüzyıl boyunca tüm Avrupa kentlerinde yaygınlaşmıştı. Panorama yapılarında genellikle doğal görüntüler ve savaş sahneleri sergilenirdi. PENTÜR (Painting) : Yağlıboya tablo anlamında kullanılır. Kökeni Fransızcadır. PERSPEKTİF (Perspective) : Üç boyutlu gerçeklikleri iki boyutlu resim düzlemi üzerinde betimleyerek, üçüncü boyut yanılsaması yaratma işine yarayan bir resim ve çizim tekniği. Antikite de bugünkü anlamıyla perspektif tekniği kullanıldığı söylenemezse de, örneğin, Pompei duvar resimlerinde üçüncü boyut verme çabası önemli bir yer tutar. Fakat, gerçek perspektifin ancak 15. yüzyılda Rönesans'la birlikte ortaya çıktığı kesindir. PİGMENT : Her türlü boyanın renk verici ana maddesi. PİTORESK (Picturesque) : Estetik etkiyi matematiksel düzen bağıntılarıyla değil de, doğadaki gibi bir rastlantısallıkla elde etmeye çalışan her tür sanatsal tutumu niteler. 18.yy İngiliz bahçe tasarımı Yakınçağ'da pitoresk tutumun ilk örneklerini vermiştir. Bu dönemde doğanın Barok'taki gibi geometrik biçimde düzenlenmesi yadsınıp doğal öğeler kullanılarak "düzenlenmemiş", "el değmemiş" doğa izlenimi yaratacak bahçeler oluşturulmaya çalışılmıştır. Aynı tutum hemen hemen zamandaş olarak resim sanatında da görülür. Bu anlayıştaki resimler doğayı bir yandan "olduğu gibi" yansıtmaya çabalarken, öte yandan da, onu "yabani" olmaktan uzaklaştırmışlardır. Dolayısıyla, pitoreski romantizmden bağımsız düşünmek olanaksızdır. PLAN (Plan) : Bir nesnenin ya da yapıtın yatay bir düzlem üzerindeki izdüşümü. Milattan 1500 yıl öncesine ait Mezopotamya tabletleri üzerinde bile planlara rastlandığına göre, kullanımının çok eski olduğu anlaşılmaktadır. Eski Mısır'da da bilinirdi. Antikite'de özellikle de Roma'da plan yapımı mimari etkinliğin önemli bir parçasıydı. Ortaçağ başlarında işe, 11. ve 12. yy.'a dek, mimari planlar yapımı tek çizgili basit krokiler çizmekten öteye gidemezdi. Bu durumun Gotik üslubun başlangıcıyla birlikte değiştiği ve plan yapımının yeniden ortaya çıktığı görülür. Rönesans'ta ise, plan vazgeçilmez bir mimari projelendirme tekniği olarak yerini iyice sağlamlaştırmıştır. Türkiye ve İslam ülkelerinde mimari planların kullanımı konusunda elimizde pek çok bilgi olmasına karşın, Türkistan'dan 16.yy'a, Türkiye'den ise 18. yy'a ait bazı örnekler dışında, elde çizili belge yoktur. Bu örneklerde modüler bir ızgara kullanılmıştır. POLİKROMİ (Polychromy) : Görsel sanatlar ve mimarlıkta çok renklilik. Özellikle mimarlık alanında rastlanılan bir sözcüktür. Diğer sanatlarda çok büyük ölçüde kullanıldığından, bunların ürünlerini polikromiyle nitelemek pek gerekli olmaz. Buna karşılık mimarlık alanında polikromi ancak bazı çağlar ve üsluplarda görülür. Örneğin Antik Yunan mimarlığı polikromiktir. Bugün yüzyılların aşındırması sonucunda doğal renklerine bürünen tapınaklar gibi önemli kamu yapıları, özgün durumlarında renkli bir dış dekorasyona sahiptirler. POLİPTİK (Polyptich) : (1) Avrupa sanatında üçten fazla sayıda birbirine bitişik resim levhasını içeren dinsel içerikli sanat yapıtlarına verilen genel ad. Bu tür yapıtlar genellikle kiliselerin sunak bölümlerine yerleştirildi. Rönesans'tan sonra poliptik yapılmamıştır. (2) Antik Roma'da üzerine yazı yazmak için kullanılan, birbirine bağlı, katlanabilir ikiden fazla levhayı içeren ahşap tablet. (3) Erken Ortaçağ'da Batı Avrupa manastırlarının emlak ve gelirlerinin kaydedildiği defter. POP ART - Pop Sanatı : 1950'lerde, özellikle ABD ve İngiltere'de soyut dışavurumculuğa tepki gösteren genç sanatçıların 1960'larda bir akım haline getirdikleri sanat türüdür. İngiltere ve ABD'de değişik koşullarda ve birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkmıştır.Marcel Duchamp'ın 20. yüzyıl başında hazıryapım nesneleri bağlamları nedeniyle sanat eseri olarak sunmuş olması, pop sanatçılarının popüler kültür imgelerini benzer bir motivasyonla sunmalarında etkili olmuştur. POST EMPRESYONİZM : Fransa’da, İzlenimciliğin kurallarına tepki olarak 19. yüzyılın sonlarına doğru doğdu. Art İzlenimcilik'in temsilcileri olan sanatçılar, sanat yaşamlarına izlenimcilikle başlamışlardır. Ancak bu izlenimcilik akımının kimi sınırlamalarını aşmak ve resimlerine kendi kişiselliklerini katmak istiyorlardı. Zamanla kişisel anlatım resimlerine yansıdı. İzlenimciliğin canlı ve parlak renkleri yanında, gelenekselin dışına çıkan konu anlayışı da bu sanatçıları etkilemeyi sürdürdü. Art İzlenimcilik daha sonra yerini Fovizm ve Kübizm’e bırakarak bu yeni akımlara da öncülük etmiştir.Başlıca temsilcileri: Paul Cézanne (1839-1906),Georges Seurat(1859-1891),Paul Signac (1863-1935),Vincent van Gogh (1853-1890),Paul Gauguin (1848-1903),Henri de Toulouse-Lautrec.Ard İzlenimci olarak adlandırılan ressamlar aslında bir grup oluşturmazlar.Terim ilk kez, kendisi de bu kümeye dahil edilen Roger Fry tarafından, 1910 yılında Grafton Galeri’de açılan sergiye verilen “Manet ve Post Emprosyanistler” başlığında kullanılmıştır. İzlenimci gelenekle ilişkili olan bu ressamların en tanınmışları, Cézanne, Van Gogh, Gauguin’ dir. İzlenimciliğin etkisini paylaşan ve bu akımın kesin nesnelliğine mesafeli duran ve daha anlamlı bir yere varmak isteyen sanatçılar, yirminci yüzyıl sanatı için hem kuramsal düzeyde, hem de uygulamada birçok başlangıç noktaları sağladılar.Her birinin farklı öyküsü olan bu ressamları tanıtmayı, kendi sayfalarına erteliyoruz. Onların, Gombrich’den yapılan alıntılarla bazı görüşlerine değinerek, yaklaşımları konusunda genel bir fikir vermekte fayda var: • Cézanne, akademi sanatının yöntemlerinin doğaya aykırı olduğu konusunda izlenimci arkadaşlarıyla aynı düşünüyordu. O da bildiği ve hakkında bir şeyler öğrendiği biçim ve renkleri değil, gözüyle gördüğü biçim ve renkleri boyayarak, kendini izlenimlerine bırakmak istiyordu. • Cézanne bir yanılsama yaratmak istemiyordu. Cisimsellik ve derinlik duygusunu ifade etmek istiyordu daha çok ve bunu, geleneksel çizime başvurmadan yapabileceğini anladı. Belki doğru çizim karşısındaki bu ilgisizliğin, sanat tarihinde bir çığı harekete geçireceğinin farkında değildi. • Bunların arasında Gauguin açıkça en ilkelci olan sanatçıydı. Gaugin. Yoğun renklerden oluşan geniş lekeleri kullanarak, biçimlerin kenar çizgilerini basitleştirmiştir. Cézanne'dan farklı olarak, bu basitleştirilmiş biçim ve bu renksel kalıpların, tablolarını basıklaştırmasından korkmamıştır. • Lautrec oylumlamayı ve başka öteki ayrıntıları atak yalınlaştırmalar uğruna feda edince, sanatın inandırıcılık gücünün arttığını Japon baskılarından öğrenmişti. • Van Gogh'un başlıca endişesi doğru betimleme değildi. Şeyleri resmettikçe, şeylerde duyduğunu ve başkalarına iletmek istediğini ifade etmek için biçimleri ve renkleri kullanıyordu. '' Üç boyutlu gerçeklik'' denen şeyi, doğanın bir fotoğraf gibi resmedilişini pek umursamıyordu. POSTMODERNİZM : Postmodernizm kavramı ve bu eksende yürütülen tartışmalar, genel olarak, teori alanında modernist sanat biçimleri ve uygulamalarından koptuğu iddia edilen bir dizi kültürel yapıntıyı tanımlayan mimarlık, felsefe, edebiyat, güzel sanatlar vb. alanlarda yeni kültür biçimlerin işaretleri olarak başlamıştır. Modernizmin sonrası ya da ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmaktadır ve modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir. Bu tartışmalar zamanla diğer birçok alanlara ve disiplinlere de yansımıştır ve sonuçta bir bütün olarak Modernite'nin sorgulanmasına ve aşılması arayışına dönüşmüştür. Bununla birlikte postmodernizmi yeni bir tarihsel evre olarak anlamaktansa modernizmin kendi içinde bir aşama ya da özgül bir dönem olarak anlama çabaları da sözkonusudur. Postmodernizm, bu anlamda kendine yönelik itiraz ve eleştirileri de içine alacak şekilde süregiden bir modernizm/modernite/modernlik soruşturması ve tartışması olarak görülmektedir. Genel geçerlik iddiası taşıyan önermelerinin reddedilmesi,Dil oyunlarında, bilgi kaynaklarında, bilim topluluklarında çoğulculuğun ve parçalanmanın kabul edilmesi,Söylem çoğulluğunun benimsenmesi, Farklılığın ve çeşitliliğin vurgulanıp benimsenmesi; gerçeklik, hakikat, doğruluk anlayışlarının tartışılmasına yol açan dilsel dönüşümün yaşama geçirilmesi,Mutlak değerler anlayışı yerine yoruma açık seçeneklerle karşı karşıya gelmekten çekinmemek, güvensizlik duymamak,Gerçeği olabildiğince yorumlamak, belli bir zaman ve mekânın sözcüklerini kullanmak yerine gerçekliği kendi bütünlüğü/özerkliği içinde anlamaya çalışmak,İnsanı ruh-beden olarak ikiye bölen anlayışlarla hesaplaşmak, tek ve mutlak doğrunun egemenliğine karşı çıkmak,Metnin dışının olanaksızlığını öne sürmek ana özellikleridir. POŞAT (Pochade) : Türkçe'de çok seyrek kullanılan sözcük Fransızca "Pochade" den kaynaklanır. Doğrudan doğruya doğa içinde yapılan renkli yağlıboya küçük resim eskizi anlamındadır. PRİMİTİF (Primitive) : 1. M.S. 1500 yılından önce yaşamış ressamların çoğunlukla arkaik tarzda yapılmış resimlerine verilen ad. 2. Sanatta, kendini eğitmiş ve/ya resimlerinde sade bir üslup kullanan sanatçıların çalışmaları. 3. Afrika Zencileri, Okyanusya ve Amerikan Kızılderilileri'nin sanatı. Terim, bu anlamıyla üçüncü dünya ülkeleri sanatını aşağılayıcı bir niteliğe sahiptir. PRİMİTİVİZM (Primitivism) : 1. İçinde primitif öğeler taşıyan sanat. 2. Rusya'da 1905 ile 1920 arasında gelişen, kübizm ve fütürizm düşüncesi ile Rus halk sanatının etkisinde gelişen sanat hareketi. Larinov, Goncharova ve Malevich'in ilk dönem çalışmaları örnek gösterilebilir. Q QUADRATURA (Quadratura) : Bir yapıda tavan ya da duvar üzerine resmedilerek, içinde yeraldığı mekanın devam ettiği yanılsamasını yaratan resim. Özellikle Barok iç mekan düzenlemelerinde çok sık biçimde uygulanmıştır. Örneğin bir duvar boyunca uzanan gerçek boyutlarda bir mimari iç mekan perspektifi quadratura sayılır. R READY-MADE (İngilizce) : Bir sanat yapıtı olarak benzerleri arasından seçilip değerlendirilmiş, üzerinde bir değişiklik yapılmaksızın kullanılmış ya da üzerindeki değişiklik sadece üretimi sırasındaki rastlantılara bağlı olarak ortaya çıkmış endüstri ürünü obje. İlk kez Dada Akımı'nın ünlü beyni M. Duchamp tarafından öne sürülmüştür. Gerçekte, bir sanat yapıtı olmaktan çok, sanat alanındaki geleneksel yaratma yöntemlerine bir eleştiri olarak yorumlanabilir. REALİZM : Fransa’da Barbizon sanatçıları olarak bilinen Courbet, Millet ve Daumier’in öncülük ettiği bir sanat akımıdır.Realist resim sanatında artık romantizmdeki düş ürünü, deniz manzaraları ya da tarihsel tablolar yerine, yaşanabilir gerçeğin tam yansımasını buluruz.Realist ressamlar salonlarda sergilenen, desteklenen ve ödüllendirilen yerleşmiş resmi, resim sanatına karşı çıkarak, işçilerin, köylülerin yaşantısıyla ilgili resimler yapmışlardır. RENK (Color) : Üç temel renk vardır : kırmızı, mavi ve sarı. Siyah renk değildir; çünkü üzerinde ışığın yansıyabileceği boya yoktur. Beyaz ise gökkuşağındaki tüm renklerin yutulmasından kaynaklanır. RENK (Hue) : Renk tonu, renk. Bir renge daha teknik ve spesifik olarak deyinilirken kullanılır. RESİM DÜZLEMİ (Picture Plane) : Resim sanatında üç boyutlu nesne ve varlıkların iki boyutlu olarak üzerinde betimlendiği düzlem. Kullanımı tüm uygarlık ve üsluplarda farklıdır. Örneğin Rönesans ve sonrasında Modernizm'in başlangıcına dek, Avrupa resim sanatını nesnelerden sanatçının gözüne gelen ışınların kestiği saydam bir düzlem olarak değerlendirmiştir. Bu anlamıyla resim düzlemi sanatçının gördüğünü, "gördüğü biçimde" resmetmesini sağlayan bir araçtır. Oysa, diğer toplumların resim sanatlarında resim düzlemi ancak varsayımsal bir gerçeklik taşır. Batı sanatında "resmetmenin aracı" olan resim düzlemi, diğer toplumlar için "resmin amacı" dır. Gerçekler izdüşümüyle onun üzerine saptanmaz; tam tersine, gerçekleştirilmek istenen şey, betileri onun üzerinde amaçlanan etkiyi verecek biçimde kompoze etmektir. Dolayısıyla, nesnelerin gerçekte nasıl göründükleri değil, resim düzlemi üzerinde nasıl düzenlendikleri sorunu ağırlık taşır. Örneğin, Türk resim sanatı bu anlayışla çalışmıştır. RESİMSİ (Painterly) : İlk kez ünlü İsviçreli sanat tarihçisi Wöfflin tarafından ortaya atılan ve resim sanatı tarihinde görülen iki karşıt anlayıştan birini anlatmak için kullanılan bir terim. Almanca olan özgün biçimi "malerisch"tir. Rönesans'ta rastlanan kesin konturla sınırlanmış resimsel betiler yapma anlayışına karşıt olarak, Barok'ta betilerin oluşturulmasında çizgi ağırlık taşımaz; renk nüansları ve tonlarla ışık - gölge düzeni betiyi vareden ana ögelerdir. Bu resmetme anlayışı "resimsi" olarak nitelenir. RETROSPEKTİF (Retrospective) : Retrospektif, "geriye bakış" anlamına gelir. "Retrospektif Sergiler" ise bir sanatçının sanat yaşamı boyunca gerçekleştirdiği yapıtlardan örneklerin irdelendiği ve değerlendirildiği toplu sergilemeler için kullanılan bir terimdir. RİTM (Rhythm) : Gözle görülebilir devamlı biçimlerin tekrarı ile elde edilen akıcılık veya devamlılık. Ölçülü vurguların kullanılması. Renkler, motifler veya fırça ve/veya spatul darbeleri ile yakalanan müzikaliteler... ROMANTİZM : 18. yüzyıl sonlarında İngilte¬re ve Almanya'da ortaya çıkan, sonra Fransa' ya ve öteki Avrupa ülkelerine yayılan bir düşünce ve sanat akımıdır. Bu akım edebiyat, felsefe, müzik ve mimarlık gibi alanlarda görü¬lür. "Romantizm" sözcüğü, İngilizce'de "ro¬mana benzer", "roman gibi", "romansı" an¬lamlarına gelen "romantic" sözcüğünden tü¬remiştir. Romantik dendiği zaman, duygusal romanlarda anlatılan doğa görünümleri ve ruhsal durumlar akla geliyordu. Önceleri ortaçağın edebiyat ve mimarlık yapıtlarını nitelemek için kullanılan romantik sözcüğü 18. yüzyılın sonlarına doğru, "klasik" sözcü¬ğünün içerdiği anlama karşıt bir anlamda kullanılmaya başlandı. Daha sonra yeni bir edebiyat anlayışını niteler duruma geldi. Bu yeni anlayışta sanatçının kişiliği öne çıkıyor, sanatçıya yaratma alanında alabildiğine öz¬gürlük tanınıyordu.Temsilcileri Abraham Hulk Snr,Adelsteen Normann,Adrian Ludwig Richter,Adrianus Eversen,Alexander Nasmyth,Alexandre Louis Patry Alexandre-Gabriel Decamps,Andreas Achenbach,Andreas Schelfhout,Andres Cortes Aguilar,Anton Doll,Antonio María Esquivel,Arthur Joseph Meadows,Asensio Juliá,Bartholomeus Johannes Van Hove,Carl Friedrich Lessing,Caspar David Friedrich,Charles Henri Joseph Leickert,Constantinos Volanakis,Cornelis Springer,Cornelius Krieghoff,Edward Beyer,Edward Moran,Eugène Delacroix,Eugène Fromentin,Eugène Isabey,Evariste Vital Luminais,Federico Madrazo y Kuntz,Francisco Jose de Goya,Franz Richard Unterberger,Georg Friedrich Kersting,Ivan Constantinovich Aivazovsky,James E. Buttersworth,Jean-Louis-Ernest Meissonier,John Constable,Joseph Mallord William Turner,Joseph Wright,Karl Blechen,Mariano Fortuny Marsal,Robert Salmon,Theodore Gericault,William Blake,William Henry Machen,William Rimmer RÖNESANS : İtalya’nın Floransa kentinde XV. yy.ın ilk on yılında ortaya çıkan ve XVI. yy.’da tüm Avrupa’ya yayılan, kültür ve sanattaki yenilenme hareketine Rönesans denir. Rönesans sanatçıları, Ortaçağ’ın karanlık yüzyılları boyunca gölgede kaldığını düşündükleri büyük Antikçağ sanatının saygın ve güzel yanlarını yeniden gün ışığına çıkarmak istediler. Yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans teriminin de isim babası olan bu anlayıştır. Rönesans sadece İtalya da ortaya çıkmasına rağmen Avrupa’nın büyük bir bölümüne ulaşmakla kalmayıp, XX. yy.’a gelinceye kadar Batı sanatının gelişme dizgilerini elinde tuttu. Sanatçıların, düşünürlerin ve bilim adamlarının etkisiyle XV. yy.’da Ortaçağ düşünce sisteminin zayıflamasına, Papalığın eski itibarını yitirmesine yol açtı. Diğer taraftan, kent devletleri ve milli monarşiler güç kazanmaya başladı. Rönesans’ın ortaya çıkmasında, Avrupa’da meydana gelen temel sosyal siyasi ve ekonomik gelişmeler rol oynamıştır. Daha XII. yy. başlarından itibaren, bazı düşünür ve edebiyatçılar, Ortaçağ zihniyetine karşı fikirleri savunmuşlardır. Bunların önemli bir kısmı Antik Yunan ve Latin kültürünü esas alıp, Ortaçağ’ın katı kurallara sahip ve baskıcı anlayışına karşı olmuşlardır. İşte, bu zihniyet değişiminin bir sonucu olarak, Rönesans sanatına Ortaçağ’a özgü mistisizm ve sembolizm çabaları sona ermiş, yerine insan ve eşyayı mekan içinde değerlendiren natüralist bir anlayış hakim olmuştur. Özellikle resim sanatında hacim, gölge-ışık ve perspektif uygulamaları, öncelikle Ortaçağ zihniyetinden ve onun sanat anlayışından kopuşun bir sonucudur. Başta güney İtalya ve İspanya’da Doğu-İslam dünyasının bilimler sahasında ortaya koydukları eserler sistematik bir biçimde Latinceye çevrildi. Skolastik düşüncenin yerini akla ve eleştiriye önem veren düşünceler aldı ve toplumda bireyselleşme önem kazandı. Floransa gibi önemli bir kent merkezinin Rönesans’ın beşiği olması hiç şaşırtıcı gelmemelidir. Bu şehir, ekonomik ve mali gücün, sanat koruyuculuğu geleneğini sürdüren (Mediciler) güçlü bir siyasal erkin, entelektüel seçkin bir sınıfın, özellikle de, sanat alanında eşsiz birkaç yaratıcının buluşup bir araya geldiği bir yerdir. RÖNESANS RESİM SANATI : Rönesans öncesi İtalyan resminde Bizans mozaik ve freskleri geçerli olmuştur. Rönesans eserlerinin, Antik Yunan ve Roma döneminin eserleriyle bir bağlantısı vardır. Ancak resim sanatında antik mirastan etkilenme, heykel sanatı kadar kolay olmamıştır. Çünkü heykel ve kabartma örnekleri, çoğu kaybolan resim örneklerinden daha fazla görülebilmiştir. Özellikle resim sanatında hacim, gölge-ışık ve perspektif uygulamaları, Avrupalı sanatçıların Ortaçağ sanatlarından yavaş yavaş uzaklaşmasına başlangıç teşkil etmiştir. Floransalı Cimabue (1240-1301)’nin günümüze kadar gelen az sayıdaki çalışmalarında, kısmen gölge-ışık oyunlarına ve yüzlerde psikolojik ifadeye yer verildiği görülmektedir Giotto ise hocaları olduğu tahmin edilen Cimabue ve Cavallini’yi aşarak yalnızca İtalya’da değil, tüm Avrupa’da yeni rense dönüşün temsilcisi olacaktır. Rönesans Resim Sanatı Genel Özellikleri Daha önceleri yalnızca büyük yapıların süs öğesi olarak kullanılan resim, Rönesans döneminde bağımsız olarak yapılabilmiştir. Perspektif, diğer görsel sanatların da ortak temelini oluşturan çizgi ile birleşerek etkisini arttırmıştır. İnsan figürünün hacmini gerçeğe uygun olarak vermek amacıyla perspektifi elde etmek için araştırmalarda bulunulmuştur. Dini konuların yanı sıra, tabiata ait motifler stilize edilmeden tuallere taşınmıştır. Konular zenginleşmiş, sanatçılar kendi ferdi duygularını işleme serbestliği kazanmışlardır. Böylece, giderek Ortaçağ’ın katı kural ve şekilciliğinden uzaklaşmıştır. Geliştirilen ya da bulunan yeni teknik malzemeler, resim ve fresklerin etki gücünü arttırdığı gibi, işçiliği ve masrafı azaltmıştır. XV. yy.’ın sonlarına doğru Flaman ülkesinden yağlı boya tekniğini öğrenen İtalyan sanatçıları, tablolarında daha yumuşak renk tonlarına yönelmişlerdir. Resim alanında da kısmen Antik dönemin özellikleri canlandırılmış, kilise otoritesinin azalmasına karşın, sanatçı fırçasını daha bağımsız olarak kullanabilmiştir. En önemli ilgi kaynağı olan insan ve mekan arasında uyum sağlanılmasına önem verilmiştir. İnsan figürlerinde olduğu gibi, peyzajın da hacmi olduğunu gözden kaçırmamışlardır...İnsanlık tarihinde önemli bir yeri olan, 14.yy’da İtalya’da başlayarak 16.yy’a kadar bütün Batı ve Orta Avrupa’ya yayılan sanat hareketi.Ortaçağ boyunca insanlar Tanrı korkusuyla ve kilisenin hissedilen egemenliği altında yaşadılar. Sanat genellikle cenneti ve azizleri betimlyor, dünyada olup bitenle ilgilenmiyordu. Ama 14. yy’da insan dünyadaki önemini ve etkisini anlamaya başlamış, bu yeniden doğuş (rönesanas) sanata da yansımıştır. Figürler de mekanlar da daha gerçekçi olmuş, Hrıstiyanlık daha insani bir açıdan analatılmaya başlanmıştır. Yıllar geçtikçe sanatçılar panolarda, fresklerde va atlar panolarında dünyayı yeniden yarattılar. Giotto ve Masaccio’nun stilize yapıtlarıyla başlayan bir Rönesans, Leonardo, Raffaello ve Michellangelo’nun anıtsal yapıtlarında doruğa ulaştı. Rönesans genellikle İtalya’yla da bağdaştırılsa da, Alpler’in kuzeyinde Almanya’da ve Flandre’da da bağımsız olarak gelişmiştir. İtalyan Rönesans sanatçıları perspektife ve mekan yanılsamasına önem verirken Flaman ve Alman sanatçılar çevrelerindeki dünyanın ayrıntılı, mücevher gibi işlenmiş betimlemelerine daha çok ilgi duymuşlardır.Başlıcaları Andrea del Sarto,Andrea Mantegna,Andrea Solari,Bartolome Bermejo,Bartolomeo di Giovanni,Bartolomeo Veneto,Bartolomeo Vivarini,Christoph Amberger,Domenico Ghirlandaio,Fra Angelico,Giotto di Bondone,Leonardo da Vinci,Piero della Francesca,Raffaello Sanzio,Sandro Botticelli,Tiziano Vecelli,Vittore Carpaccio RÖPRODÜKSİYON (Reproduction) : Bir sanat ürününün, özellikle resmin çoğaltılması. Bu işlem genellikle basım yöntemleri kullanılarak yapılır. Bir sanat eserinin bu anlamda çoğaltılması ve röprodüksiyon sayılabilmesi için, özgün yapıtın gerçekte tek nüsha olarak yapılmış olması gerekir. Röprodüksiyonu kopyadan ayıran özellik, onun taklit olmayıp, yalnızca özgün yapıtın özgün tekniği dışında bir teknikle yaniden üretilmesidir. S SALON (Salon; Room) : Fransız Krallık Resim ve Heykel Akademisi üyelerinin sergilerine verilen ad. Sözcük bu sergilerin Louvre'daki Apollon Salonu'nda açılmasından kaynaklanmaktadır. Sergi 1737'den Fransız Devrimi'ne kadar iki yılda bir, daha sonra ise, yılda bir açıldı. Akademizmin katı kurallarına bağlılığından ötürü, ileri sanatsal çabaları reddetmesi yoğun tepkilere neden olunca, 1863'te salona alınmayan sanatçılar için III. Napoleon'un buyruğuyla ayrı bir Salon des Refusés açıldı. 1881'de yeniden örgütlenen salon, hala yeni ve ilerici eğilimlere karşıt tutumunu sürdürmektedir. SEMBOLİZM : Evrensel bilgi ve hakikatlerin basit ve sade öğelere indirgenerek ifade edilmesi,Bir sembol, anlatmak istediği şeyi en kesin, en belirli, en sade, en doğal şekilde ifade eden işarettir SFUMATO TEKNİĞİ : Resim ya da çizimde, renk ve tonlar arasında yumuşak geçişleri sağlayan gölgeleme yöntemi. İlk kez Leonardo da Vinci tarafından uygulanan bu yöntem, çoğu kez aydınlık alanlardan karanlık alanlara geçişlerde kullanılır. Bu tekniğin geliştirilmesiyle 15. yüzyılın keskin dış çizgili biçimleri belli bir yumuşaklık kazanmıştır. SHADE (İngilizce) : Bir rengi daha koyu yapmak için siyah eklenir ise, ortaya çıkan renge "shade" denir. SICAK (Warm) : Bazı renkler bize sıcak şeyleri anımsatırlar, kırmızılar gibi. Kırmızılardan ve sarılardan elde edilen renkler- toprak tonlarında olduğu gibi güçlerini yitirseler de- sıcak renklerdirler. SİNKRETİZM (Syncrethism) : (1) Aynı sanat yapıtı üzerinde farklı anlayış, üslup ya da akımların sentezleşmemiş nitelikte bir bütün olarak yer almaları durumu. (2) Bir ülkede sanatsal yaratımın henüz sentezine ulaşamamış, dolayısıyla, farklı odakların etkilerini seçilebilir biçimde yansıtması durumu. SİMETRİ, ASİMETRİ (Symmetry, Asymmetry) : Simetri, parçaların orta eksenin iki yanında, biçimlerin, motiflerin ve renklerin eşdeş olacakları biçimde düzenlenmeleri sonucunda har iki yarımın birbirinin yansıması olmasıdır. Asimetri ise, orta çizgi ile bölünen karşıt yanların parçalarının eşdeş olmadığı bir düzenlemedir. SOĞUK (Cool) : Bazı renkler bize soğuk olan şeyleri anımsatırlar; buz grileri veya teskin edici maviler gibi. Her renk beyaz katılarak daha "cool" yapılabilir. SÜPREMATİZM : soyut geometriciliği benimseyen bir resim anlayışıdır. Bu terimi Kazimir Maleviç kendi geometrik soyutlaması için kullanmıştır. Maleviç 1913'te sanatı objeye bağlı görüşten kurtarmaya çalışmıştır, bunu da kübizmin ışığında yapmıştır. Maleviç, soyut resimde bulunan bütün ekspresyonist ve hikâyeci öğelerin ortadan kaldırılmasını ve mutlak saf biçimlerin, basit uyumların kurulmasında kullanılmasını önermektedir. Süprematistler açı, çember, dikdörtgen ve haç biçimlerini kullanmışlardır. ŞASİ : Tuvalin üzerine gerildiği ahşap çerçeve. ŞÖVALE RESMİ (Easel Painting) : Şövale üzerinde yapılan ve taşınabilir boyuttaki küçük yağlıboya resim. 17. yy'da burjuvazinin gelişimi sonucunda yaygınlaşmış ve resmin evlere girmesine olanak vermiştir. Önceki dönemin dinsel konulara ağırlık veren büyük boyutlu resim yapıtlarına karşıt bir din dışı sanat anlayışının doğuşuyla eş zamanlı olarak belirmiştir.[/FONT] [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Atatürk'ün doğduğu şehir?
Cevapla
Forumlar
Eğlence
Resimler
Resim Sözlüğü
Top