• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Panik Atak ve Agorafobi

Papatya

V.I.P
V.I.P


En sık görülen fobi olan agorafobi, tek başına sokağa çıkmaktan, sinema, tiyatro, köprü gibi kalabalık yerlere girmekten korkmak şeklinde tanımlanıyor. Genellikle panik atak hastalarında ortaya çıkan agorafobi tedavi edilmezse kişinin eve hapsolmasına yol açıyor.İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Tarık Yılmaz anlattı.

Agorafobi nedir?


Agora meclis, çarşı, pazar, toplanma yeri; fobi de aşırı korku anlamına geliyor. Agorafobiyi alanlarda, kalabalık yerlerde bulunmaktan kaynaklanan anormal korku diye tanımlayabiliriz. Fobiler arasında en sık görülenidir. Eskiden sadece açık yerlerden, meydanlardan korkanlar için kullanılan bu terim günümüzde daha geniş anlamda kullanılıyor. Artık otobüs, deniz otobüsü, tren gibi toplu taşım araçları, insanların toplu olarak bulunduğu maç, miting, cadde, sinema tiyatro gibi yerler de agorafobide korku yaratan ortamlar arasında sayılıyor. Bugün agorafobi, terk etmenin veya yardım almanın mümkün olmadığı yer ve durumlarda kişinin yoğun bir korku duyması olarak açıklanıyor.

Peki kişi neden kalabalık yerlerden korku duyar?

Agorafobide temel özellik yalnız kalmaktan korkmaktır. Bu korkunun altında ani bir hastalık ya da sorun yaşandığında yardım alamayacağı kaygısı yatar. Kişi bu yüzden ya evinin güvenli ortamından uzaklaşmamayı seçer, ya da kendisine yardımcı olabilecek kişiler olmadan dışarı çıkmaz. Hastalar sıkıntılarını gidermek için alkole yönelim gösterebilir. Tedavi ertelenirse depresyon belirtileri ortaya çıkabilir.

Agorafobi kimlerde sık görülür?


Genellikle panik atak hastalığıyla birlikte görülür. Hatta panik nöbetiyle birlikte olmayan agorafobiye çok nadir rastlanır. Panik atak hastaları nöbet sırasında kalp krizi ya da beyin kanaması geçirdiklerini düşünür. “Çıldıracağım", “Öleceğim” korkusu yaşar. Panik atak tedavi edilmezse bir süre sonra hastalar dışarı çıktıklarında “Başıma kötü bir şey gelecek ve kimse bana yardım edemeyecek” diye kaygılanır. Bu aşamadan itibaren artık agorafobi başlar. Kişi açık alanda yalnız başına yürümekten korkar; çünkü o anda kimsenin yardım etmeyeceğini, hastaneye yetiştirilemeyeceğini düşünür.

Sokağa çıktığında düşmemek için duvarın kenarından yürür.
Mesela, bu hastalar çok sık biçimde köprüden korkar.


Çünkü “Trafik tıkanacak, köprünün ortasında mahsur kalacağım, hiçbir yere gidemeyeceğim” diye kaygılanır. Hastaların bir kısmı hastaneye yetişememe korkusu nedeniyle hastanenin yakınına taşınır. Zamanında tedavi almayan hastalar bir süre sonra açık alanlara çıkamaz, toplu taşım araçlarını kullanamaz. Evinin dışında bir yere çıkıp yürümek bile onun için yeterince tehlikeli bir durumdur; çünkü zihnini hep ‘Ya yolda düşürsem ve hastaneye yetiştirilemezsem’ korkusu meşgul eder. Bir süre sonra kendini eve kapatır; hatta evinde de yalnız kalamaz ya da her an bağlantıda olduğu kişilere ihtiyaç duyar. Bu şekilde uzun süre evden çıkamayan, günlük hayatını sürdüremeyen, işini kaybeden, ailesiyle ciddi sorunlar yaşayan kişiler var.

Agorafobinin nedenleri neler?

En sık nedeni daha önce yaşanmış panik ataklar. Diyelim, kişi trafik sıkışıkken köprü üzerinde panik atak yaşadı. Aynı şeyin başına geleceği korkusuyla bir daha köprüden geçmez. Agorofobi ortaya çıkınca sadece panik atağın tedavisi yeterli olmaz. Agorafobinin de tedavi edilmesi lazım.

Hasta yakınları agorafobisi olanlara nasıl davranmalı?

Hasta yakınları kişinin kaygıları için ortada mantıklı bir sebep bulamaz. Bu nedenle fobisi olan kişiye baskı yapma eğilimi çıkar. ‘Sende sorun yok, dışarı çık’ diye baskı uygulanır. Böyle bir durumda kişinin sorunu artar.

Agorafobi kadınlarda daha mı sık ortaya çıkıyor?

Diğer fobik hastalık tiplerinde olduğu gibi agorafobi de kadınlarda, erkeklere oranla daha sık görülür. Hastaların yaklaşık üçte ikisini kadınlar oluşturur. Ayrıca kadınlarda agorafobik davranışın belirtileri daha ağır. Ancak diğer fobilerden farklı olarak agorafobi çocukluk çağında değil daha geç bir dönemde, 20’li yaşlarda başlar.

Agorafobi nasıl tedavi edilir?

Eğer varsa önce panik atak tedavi edilir. Psikoterapi ağırlıklı yapılan tedavi, antidepresan ve benzodiyazepin türü ilaçlarla desteklenir. Yeşil reçeteyle alınan benzodiyazepinler üç-dört haftadan uzun süre kullanılmamalı; çünkü bağımlılık yaparlar. Panik atak ve fobi gibi durumlarda antidepresanın uzun süre kullanılmasına gerek yok. Psikoterapiyle sürdürülen tedavilerde antidepresanın 3 -6 ay süreyle kullanılması genellikle yeterli. Agorafobide ise tedavinin ilk adımını, hastanın kalabalık ortamlarda başına kötü bir şey gelmeyeceğini öğrenmesi oluşturur. Bunun için ‘gerçekçi iç diyalog’ denilen bir teknikten yararlanırız.

Agorafobisi olanlarda felaket tellallığı yapan bir iç ses vardır. Kişi kalabalık ortamlara girdiğinde o iç ses sürekli ‘Şu anda başına çok kötü bir şey gelecek’ der. Hastaya o iç sesle mücadele etmesini öğretiriz. Bir süre sonra hasta ‘Hayır, şu anda bana bir şey olmayacak, ben sağlıklı bir insanım’ demeye başlar. Başvurduğumuz yöntemlerden biri de ‘sistematik duyarsızlaştırma’. Bu teknikte kişi önce korktuğu şeyi zihninde canlandırır ve o durumla karşılamaya kendini hazırlar. Daha sonra korkulan durumla yüzleşir; ama bunun doğru dozda, adım adım yapılması lazım. Örneğin, kişi hiç sokağa çıkamıyorsa önce 10 adım, sonraki gün 15 adım çıkması sağlanır. Eğer doz doğru ayarlanmazsa geri dönüşler olabilir, tedavi başarısı olumsuz etkilenir.

Tedavi ne kadar sürer?

Hastalığın süresi ve şiddeti tedavi süresini etkiliyor. Köprüden geçemeyen biriyle evinden hiç çıkamayan kişi arasında süre açısından fark var; ama 8-12 seans yeterli.
Bu belirtilere dikkat!
Eğer son zamanlarda bu belirtiler varsa bir psikiyatriste başvurun.
* Her an fiziksel bir rahatsızlık yaşayabilirim; bu nedenle yalnız kalmamalıyım.
* Bir rahatsızlık yaşadığımda benim yapabileceğim bir şey yok. Dolayısıyla yanımda birinin olmasını tercih ederim.
* Evin dışındayken kontrolü kaybetmekten ve kendimi herkese rezil etmekten korkuyorum.
* Gün geçtikçe sokağa çıkmaktan korkuyorum. Bir yerlere gitmektense evde kalmayı yeğliyorum.
* İnsanlara yabancılaştığımı, insanlardan kopmaya başladığımı hissediyorum. * Kendime, bedenime yabancılaştığımı hissediyorum.
* Korkmaktan korkar hâle geldim.
* Kalabalık yerlerde panik yaşıyorum. (Çarpıntı, nefes alamama, bayılacakmış gibi olma, terleme, titreme, ölüm-çıldırma korkusu...)
* Bu korkular gün geçtikçe ev ve iş hayatımı etkilemeye, arkadaşlarımla ilişkilerimin bozulmasına yol açıyor.

ÖZGÜR GÖKMEN
 

r0se

Forum Onuru
Özel üye
Panik bozukluğu olan çoğu kişinin belirli bir derecede agorafobisi olur. Agorafobi terimi çoğu kez yanlış anlaşılan bir terimdir. Birtakım kişiler, bunun, açık alanlarda bulunmaktan korkma olduğunu sanırlar. Bir kesimi de, bunun, evde ayrılma korkusu olduğunu düşünür. Agorafobisi olanların çok küçük bir yüzdesi açık alanlardan korkar, böyle bir korku duyma, panik bozukluğu olan kişilerde oldukça az görülen bir durumdur. Dahası, ancak çok ağır agorafobisi olanlar evden çıkmak istemezler.
Agorafobi, bir panik atağının yaşanması ya da panik atağı benzeri belirtilerin ortaya çıkması durumunda, yardım sağlanamayabileceği ya da kaçmanın zor olabileceği ortamlarda ya da durumlarda bulunmaktan korkma olarak tanımlanır.

* Agorafobisi olan kişilerin bulunmaktan kaçındıkları ortamlar için verilebilecek örnekler şunlardır:
- Kalabalık yerler:
- Süpermarketler, sinemalar, tiyatrolar, alışveriş merkezleri, spor etkinlikleri
- Kapalı yerler ve kaçmanın zor olabileceği yerler:
- Tüneller, metrolar, dar, basık ve küçük odalar, asansörler, uçaklar, otobüsler, uzun bir sırada bekleme
- Araba kullanma: Uzun yollar ve köprüler, karışık trafik. Arabada yolcu olmakta da zorluk çekebilirler.
- Evden uzakta olma: Birtakım kişiler, evlerinin çevresinde, belirli, güvenli bir uzaklık belirlerler ve belirledikleri uzaklığın ötesine geçmekte zorlanırlar. Seyrek de olsa, evden çıkmak tümüyle olanaksız bir duruma gelebilir.
- Tek başına olma: Özellikle yukarıda sözü edilen durumlarda, tek başlarına kalmakta zorlanırlar.
Birtakım insanlar için agorafobi çok hafif bir durumdur, sözgelimi yalnızca uzun uçak yolculuklarında panik ataklarının olacağından korkabilirler, bir kesiminde de agorafobik kaçınma davranışı hiç bulunmaz. Ancak başka bir kesiminde agorafobi öylesine ağır olabilir ki kişiyi evin dışında bir etkinlikte bulunmaktan tümüyle alıkoyar. Panik bozukluğu olan çoğu kişide bu iki ucun arasında bir durum bulunur.

* Panik Bozukluğu için Etkili Olduğu Gösterilmiş Olan Tedavi Yöntemleri
Nasıl ki panik bozukluğunun gelişmesinde ve sürmesinde hem biyolojik, hem de psikolojik etkenlerin önemi varsa, tedavisinde de hem biyolojik, hem de psikolojik tedavi yöntemlerinin etkili olduğu gösterilmiştir. Uygulanan bu tedavilerin sonuçları kişiye göre değişir. Hastaların çok küçük bir yüzdesi tedaviden yarar görmez, bir kesimi de kısmen yarar görür. Ancak hastaların çok büyük bir çoğunluğunda uygulanan tedavinin büyük yararı olur, uygulanan tedavilerin sonunda, hastaların yaklaşık yarısında panik belirtileri hiç kalmaz.

Biyolojik tedaviler bağlamında en sıklıkla kullanılan ilaçlar anksiyete ilaçlar (alprazolam, klonazepam gibi) ve belirli birtakım antidepresan ilaçlardır. Kullanılan antidepresan ilaçlar arasında seçici serotonin gerialım ketleyicisi antidepresan ilaçlar (essitalopram, fluoksetin, fluvoksamin, paroksetin, sertralin ve sitalopram) ve trisiklik antidepresan ilaçlar (imipramin, klomipramin gibi) vardır. Bu ilaçlar antidepresan ilaçlar olarak adlandırılıyorlarsa da, kişide eşzamanlı olarak depresyon olsun ya da olmasın, kişinin kaygısını ve panik ataklarını azaltmada son derecede etkilidirler.
Panik bozukluğunun psikolojik tedavisinde bilişsel davranışçı tedavinin (BDT) etkili olduğu gösterilmiştir.

* Bu tedavi genellikle on-on beş hafta sürer ve aşağıdaki tedavi yaklaşımlarının bir birleşiminden oluşur:
- Eğitim:
Kitabın bu bölümünde yapıldığı gibi, panik ataklarının ve panik bozukluğunun doğası hakkında bilgilendirme, tedavinin belirli bir aşamasıdır.

- Bilişsel yeniden yapılandırma:
Bu yöntem, kişinin k ndisine kaygı veren düşüncelerini anlamasını ve ayrımsamasını öğretmeyi ve sözü edilen bu düşünceleriyle ilgili kanıtları araştırmayı kapsar. Bilişsel yeniden yapılandırmanın amacı, kaygılı düşünme örüntülerinin, bütün kanıtları göz önünde bulundurarak, daha gerçekçi, daha akılcı düşüncelerle yer değiştirmesini sağlamaktır. Burada hasta, yalnızca kaygı doğuran düşüncelerinin dayanağı olan kanıtlara odaklanmaktan uzaklaştırılır.

- Korkulan durumlarla karşı karşıya gelme:
Korkuyla baş etmenin en güçlü yollarından biri, korkulan durumla doğrudan karşı karşıya gelmektir. Araba kullanma, kalabalık ortamlarda bulunma gibi korkulan agorafobik durumlarla karşı karşıya kalma, böylesi durumlarda kalmaktan korkmayla başetmenin çok etkili bir yoludur.

- Korkulan duyumlarla karşılaşma:
Panik bozukluğu olan kişiler, baş dönmesi, sersemlik duyumu ve soluğun kesilmesi gibi panik duyumlarını yaşamaktan korktukları için, korkulan duyumlar artık korku uyandırmayana dek bunlarla birçok kez karşılaştırılırlar. Sözgelimi, sersemlik duyumu oluşana, baş dönmesi ortaya çıkana dek kişi bir döner sandalyede döndürülür. Buna belirtilerle karşılaştırma yöntemi adı da verilir.

- Soluk alıp verme eğitimi:
Hızlı soluk alıp verme panik belirtilerini tetikleyebilir. Buna hiperventilasyon adı verilir. Soluk alıp vermenin yavaşlatılması yoluyla, panik atakları sırasında hızlı soluk alıp verme yüzünden daha da kötüleşen belirtilerin azaltılmasına çalışılır. Bütün bu anlatılanlardan sonra hangi yöntemin en etkili olduğu sorusu akla gelecektir. İlaçlar mı? Bilişsel davranışçı tedavi mi? Yoksa her ikisinin birarada uygulanması mı? Yapılan araştırmalardan yola çıkılarak bu tedavi yaklaşımlarının eşit etkin olduğundan söz edilebilir. Ancak kişiler arası ayrımlar olabilmektedir, diğer bir deyişle kimileri bir yöntemden daha çok yarar görürken, kimileri diğer yöntemden daha çok yarar görebilmektedir.

Ancak kimin hangi yöntemden daha çok yarar sağlayacağını önceden kestirmenin geçerli bir yolu bugün için yoktur, bu yöntemler birbiri ardısıra denenerek en etkili yol bulunur, Ancak uzun süreli tedavide, hastalığın depreşmesini ve yinelemesini önlemede bilişsel davranışçı tedavinin daha etkin olduğu gözlenmiştir. Şöyle ki, ilaçla iyileşenlerde, ilaç bırakıldıktan sonra hastalık daha çok depreşebilirken, bilişsel davranışçı tedaviyle iyileşenlerde bu depreşme daha düşük oranlarda görülmektedir. Davranışçı tedaviyle iyileşen hastaların, hastanın iyileşmesinde kendi çabalarının da olduğunu düşünmesi, depreşmeyi önleyen önemli bir etken olarak görülmektedir.



Alıntı
 
Top