• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Osmanlı Devleti'nde Yenileşme Dönemi'ni hazırlayan faktörler..

Suskun

V.I.P
V.I.P
Osmanlı Devleti'nde Yenileşme Dönemi'ni hazırlayan faktörler..

Osmanlı Devleti 17 yüzyılın sonlarına doğru kaybedilen savaşlarla tanışmaya başlamıştır Kaybedilen savaşlar sonrasında sarsılan askeri otorite ve devlet düzeninin yanında, ekonomik ve sosyal hayatta olumsuz yönde etkilenmeye başlamıştır Osmanlı Devleti bu durumu düzeltmek için kendi içinde arayışlara başlamıştı Fakat bu amaç doğrultusunda yapılan çalışmalardan iyi bir derecede başarı sağlanamamıştı Osmanlı bu içinde bulunduğu durumu düzeltmek için yüzünü artık batıya çevirmeye başladı Bunun ilk örneklerini III Selim ve II Mahmut’la vermiştir Güçsüzleşen, Osmanlı’nın durumundan yararlanmaya çalışan batılı devletlerin baskısından, kurtulmak amacıyla Osmanlı Devleti 1839 da Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanı’nı yayınlamıştır Bu fermanların yayınlanması bile Osmanlı’nın hem içteki hem de dıştaki baskıları azaltmada yeterli olamamıştı Değişen dünya şartları doğrultusunda Osmanlı’nın içinde bulunduğu durumu düzeltmek için II Abdülhamit ve Mithat Paşa birlikteliyle Osmanlı’nın ilk anayasası olan Kanun-i Esasi 23 Aralık 1876’da ilan edilmiştir Bu anayasa doğrultusunda ülke içinde seçimler yapılarak, 19 Mart 1877 de, Dolmabahçe sarayında padişah tarafından Osmanlı’nın ilk meclisi açılmıştır Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 93 harbinin patlak vermesiyle kapatma yetkisi elinde bulunduğuna padişah II Abdülhamit 2861877 günü meclisi kapatmıştır

Osmanlı Devletinde Yenileşme Dönemini Etkileyen Modernizm ve Modernleşme
Tanzimat reformcuları herkesin son demlerini yaşadığına inandığı devleti, mümkün olan her çareye başvurarak kurtarmaya çalışıyorlardı Gülhane Hattı bu çerçevede bir cemile, pratik bir kurtuluş hamlesidir Modernliği henüz yaşamamış bir toplumda modern düşünce hakkında bildikleri aldığı öğrenimle yada okuduğu kaynaklarla sınırlı olan Osmanlı aydınının modernleşme arayışlarında çelişkilere düşmesi normaldi Osmanlı aydınının asıl kafa yorduğu nokta devletin kurtarılmasıydı
Modernleşmenin siyasal sistem üzerindeki etkilerini incelemek, bir toplumda yer alan “çeşitli unsurların” karşılıklı ilişki içinde değişiminin de incelenmesi gereğini ortaya koyar Modernleşme ister ekonomi alanında sanayileşme şeklinde veya askeri alanda yeni örgütlenme biçimleri getirse de bu değişim siyasal sisteme de yansıyacaktır Bu açıdan Osmanlı toplumuna bakıldığında sanayileşme ile modernleşmenin Avrupa’dan farklı



Tanzimat reformcuları herkesin son demlerini yaşadığına inandığı devleti, mümkün olan her çareye başvurarak kurtarmaya çalışıyorlardı Gülhane Hattı bu çerçevede bir cemile, pratik bir kurtuluş hamlesidir Modernliği henüz yaşamamış bir toplumda modern düşünce hakkında bildikleri aldığı öğrenimle yada okuduğu kaynaklarla sınırlı olan Osmanlı aydınının modernleşme arayışlarında çelişkilere düşmesi normaldi Osmanlı aydınının asıl kafa yorduğu nokta devletin kurtarılmasıydı
Modernleşmenin siyasal sistem üzerindeki etkilerini incelemek, bir toplumda yer alan “çeşitli unsurların” karşılıklı ilişki içinde değişiminin de incelenmesi gereğini ortaya koyar Modernleşme ister ekonomi alanında sanayileşme şeklinde veya askeri alanda yeni örgütlenme biçimleri getirse de bu değişim siyasal sisteme de yansıyacaktır Bu açıdan Osmanlı toplumuna bakıldığında sanayileşme ile modernleşmenin Avrupa’dan farklı olarak birlikte gerçekleşmediği görülecektir Modernleşme daha çok sistemin kötüye gidişini durdurmak için devlet yöneticilerinin topluma kültürel açıdan bakış açılarını değiştirmelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır Yani devletin örgütlenmesi ya da hukuk anlayışında Batı uygarlığı lehine çeşitli yeniliklere girişilmesi daha çok ideolojik bir tercih olarak ortaya çıkmıştır Böyle olması şaşırtıcı değildi Çünkü Osmanlı toplumunda 19 Yyda sanayileşmeyi sağlayabilecek toplumsal alt yapı hemen hemen yoktu Batının aksine sosyal alanda olduğu gibi ekonomi alanında da rekabete değil durağanlığa dayanan bir toplumsal anlayış ve yapı egemendi

Tanzimat Döneminde yayınlanan fermanlar modernleşme tercihinin devlet düzeyinde açıkça tescili anlamına gelmekteydi Daha önceden toplumsal alt yapı ve kültürel birikim bağlamında bir hazırlığın bulunmaması nedeniyle Osmanlı toplumu öncelikle modernleşmeyi öğrenmek konumundaydı Bu aslında dönemin Osmanlı aydınının görmezden gelemeyeceği bir gerçekti Böyle olunca Osmanlı aydını aslında kendi birikiminin de zayıf olması nedeniyle işe öğretmen olarak başlamak zorundaydı Çünkü modernleşme projesinde rol alan Tanzimat’ın ilk kuşak aydınları Avrupa’yı ya kısa sürelerle görmüş ya da Avrupa uygarlığını yabancıların anlattıkları kadar tanımaktaydılar Tabii ki bu durum zamanla değişecektir Tanzimat’ın ikinci kuşak ve onu takip eden aydınlar ise öğrenim için Avrupa’ya gönderilmiş, ya da Jön Türklerde olduğu gibi Osmanlı Ülkesinden kaçmak zorunda kalanlardıOnlar Avrupa’yı biraz daha yakından tanımak fırsatını bulacaklardır Fakat onlar açısından da Avrupa öncelikle öğrenilmesi gerekli bir uygarlıktı Çünkü kent yaşamı ve kentlerdeki alt yapının Osmanlı toplumuna göre çok ileride olması bir anlamda kültürel açıdan tam bir şaşkınlığa yol açabilecek kadar farklıydı Bu koşullar altında Avrupa’ya giden aydınlar Avrupa’nın bilime ve teknolojiye olan güveninin bir yansıması olarak pozitivist düşünce(ba) akımlarına maruz kalmakta ve bunu benimseyerek ülkeye dönmekteydiler
Yeni Osmanlıların merkezi otoriteyi sınırlama uğraşları da Türk toplumuna özgü bir eksende gelişmiştir Yönetimin sınırlanması talepleri tabandan sınıf destekli bir akım değildi Bu nedenle anayasalı yönetime geçiş sorunu halktan çok aydınlar ve bürokratlar, subaylar arasında tartışılan bir konuydu Bu anlamda halktan kopuk bir iktidarı sınırlama arayışı söz konusuydu Tabandan kopukluk ister istemez ortada bir aydın hareketinden söz etmeyi zorunlu kılmaktadır Ayrıca tabanın ekonomik bakımdan güçlü, özgürlük talebiyle ortaya çıkacak bir burjuvazi kesiminden mahrum olduğunu da unutmamak gerekir
Yeni Osmanlılarca savunulan padişahın yetkilerinin kısıtlanması, anayasalı parlamenter bir sisteme geçilmesi fikri önemli itirazlarla karşılaşmıştır Örneğin Tunuslu Hayreddin Paşa padişahın yetkilerinin kısılmasının devletin etnik yapı özellikleri nedeniyle parçalanmaya sürükleneceğini öne sürmüştür Yine bir meclis oluşturulması da gayrı müslimleri devletin birliğini korumak yerine kendi ulusal davalarını önemsemelerine bir araç olmaktan kurtulamayacaktır Burada aktarılan görüşten de Osmanlı aydınının kendi dönemindeki devletin dağılması korkusunun özgürlüklerden daha geniş bir yer tuttuğunu göstermektedir Öte yandan Avrupa devletlerinin Osmanlı Devletini “rahat bırakmamaları” da girişilen modernleşme çabalarının başarısızlığında önemli bir payı olduğu yadsınamaz

Ahmet Rıza’nın Comte’çu pozitivizmi ve Prens Sabahaddin’in Le Play’ci felsefi anlayışlarının nasıl olup da bütün Genç Türk hareketi boyunca ve özellikle II Meşrutiyet döneminde bir “merkeziyet”, “adem-i merkeziyet” çekişmesine dönüştüğünü bu filozofların kendi düşünce sistemlerinden hareketle açıklığa kavuşturmak zor gözükmektedir Tunaya’nın deyimiyle aslında çekişme içinde olanlar “ne Le Play, ne Comte ne de Durkheim”di Genç Türk hareketi içinde kutuplaşmanın gerçek nedeni kişisel ihtiraslardı
Batı kültürünün yeterince incelenmeden ve eleştiriye tabi tutulmadan, sorgulanmadan benimsenen yöntem ve düşünceleri, kendi toplumlarında doğru ve isabetli olsalar bile eleştirel incelemeden geçirilmeden aktarıldıkları toplumda “dogmatik” eğilimlere neden alabilmektedirler Nitekim taklide dayalı batılılaşma Osmanlı aydınında genel bir zihniyet değişimini sağlamıştır Ancak bu değişim onları içinde yaşadıkları toplumun realiteleriyle karşı karşıya getirmiştir Bu nedenle varılan nokta seçkinci bir aydın anlayışı ve sosyal ve kültürel bakımdan bir ütopya ile karşı karşıya kalındığı gerekçesiyle Türk modernleşmesi eleştirilmiştir Böyle bir yoruma günümüzden geriye bakıldığında tamamen katılmak mümkün değildir Osmanlı aydın ve devlet adamları Avrupa karşısında teknoloji ve siyasal sistemler alanında geri kalmanın ezikliğiyle bu olumsuz durumu gidermeye gayret etmişlerdir Batılılaşmayı eleştirirken iki yüzyıl önceki toplumun durağan yapısını, yeni fikirlere kapalılık özelliklerini, medreselerin artık ülke ve toplumun karşı karşıya bulunduğu sorunları çözmekte yetersiz kaldığı gerçeklerini göz ardı etmemek gerekir Osmanlı sosyal ve siyasal kurumları artık işlemez hale geldiğinden dolayı aydınlarımız çağdaşlaşmayı bir çıkar yol olarak görmek durumunda kaldılar Osmanlı aydınının zaman zaman geleneksel yapı ile karşı karşıya gelmesi Tanzimat ve öncesinde başlayan bir sürecin devamı olarak okunmalıdır Geleneksel yapı ile karşı karşıya gelme ütopiklik değil değişime karşı geleneksel kurumların direnmesiyle açıklanabilir Böyle bir şey de her toplumda görülebilir Kaldı ki günümüzde bile batı karşıtı akımlar dahi hep Avrupa ile aynı düzeye nasıl gelinebileceği noktasında yoğunlaşmaktadır
II Meşrutiyet öncesi ve sonrası cereyan eden entelektüel düzeyli tartışmalar Cumhuriyet kurulduktan sonra eski deneyimler ve birikimler bağlamında yol gösterici olmuştur Bir toplumun geçirdiği dönüşümü tarihten, siyasal gelişmelerden ve sosyal yapıdan soyut olarak ele almak mümkün değildir I Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında din unsurunun da devleti bir arada tutmaya yetmediğinin somut bir şekilde ortaya çıkması, toplumumuz açısından hem çağdaşlaşma hem de kurulacak olan Cumhuriyet’in yapısını oluşturmada etkili olacaktır Tanzimat ile hızlanan sosyal ve siyasal alandaki temkinli modernleşme yöntemi istenen sonucu verememiştir Bu deneyim modernleşme konusunda daha radikal yöntemler izlenmesine zemin hazırlamıştır Bu nedenle her alanda daha kararlı bir şekilde değişimi hedefleyen adımlar Cumhuriyet’in kurucu kadrolarınca atılmıştır Halen dünyada modernleşmeye karşı ciddi bir alternatif toplumsal ve siyasal sistem oluşturulamadığına göre yapılan tercih doğruluğunu her geçen zamanda teyit ettirmektedir En azından batı karşıtı siyasal sistemlerin bile Batı uygarlığının bulunduğu noktaya ulaşmayı bir hedef olarak belirlemesi ve Batı kültürel değerlerinin giderek Doğu tarafından bile daha evrensel nitelikte görülmeye başlanması bu tercihin doğruluğunu gösteren ölçütlerden sadece biridir
Sonuç olarak Cumhuriyet döneminde hem siyasal hem de kültürel alanda gerçekleştirilen ve hala da gerçekleştirilmeye çalışılan çağdaşlaşmayı doğru anlamak için Tanzimat sürecinin iyi değerlendirilmesi gerekmektedir Şüphesiz Cumhuriyet döneminde çağdaşlaşmada gelinen noktada Osmanlı dönemi aydınlarının ve bıraktıkları deneyimlerin önemi yadsınamaz En azından Cumhuriyetin kurucularının aynı zamanda Osmanlı devlet adamları ve aydınları olduklarını görmezlikten gelinebilecek bir nokta değildir
 
Top