Oratoryo Nedir?

Solo, koro ve çalgı için yazılan, oyun öğesi içermeyen kutsal nitelikteki müzik yapıtıdır.

Opera gibi oratoryo da barok döneme özgü bir müzik biçimidir. Yapısı gereği motet, kantat, operaya yaklaşan bu türün başlıca özelliği, sahnelemeye başvurmamasıdır.

Oratoryo, (İtalyanca: Oratorio), 16. yüzyılın ikinci yarısında Roma'da ortaya çıkan, hem kiliseyle, hem de tiyatroyla ilgili müzik türü. Lirik, epik ve dramatik türleri olan oratoryonun motet'le çile ile (paston), kantat ve kimi zaman da operayla yakınlığı vardır.

Kaynağı kesin olarak bilinmemekle birlikte, çileyi anlatan dini şarkıların oratoryoyu ortaya çıkardığı düşünülmektedir. Obrecht, Sermizy ve Lassus çile'lerini besteledikleri sırada "dramatik diyalog" ilkesine uydular. 1563'e doğru Oratorium Tarikatı'nın kurucusu Aziz Filippo Neri, Anomuccia, Palestrina ve Soto da Langa'dan sonra da Felice Anerio'dan, San Girolamo della Carita veya Santa Maria in Vallicella kilisesinde düzenlediği dini toplantılar için Laudi spirituali'ler yazmalarını istedi. Oratoryo terimi işte buradan gelir.

Türkiye'de bu alanda yapıt veren besteciler arasında özellikle Adnan Saygun ile Nevit Kodallı’nın adlarını saymak gerekir. Adnan Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu (Yunus Emre’nin şiirleri üstüne) ile Nevit Kodallı'nın solo, koro ve büyük orkestra için Atatürk Oratoryosu (Cahit Külebi'nin bir şiiri üstüne) gibi yapıtlar, oratoryonun dinsel konular dışına çıkabileceğini gösteren yapıtlardı.

Tarihçe
1600'de Emilio dei Cavaileri, Santa Maria in Vallicella'da, daha sonraları Agazzari ve Laudi'nin yazdıkları gibi gerçek bir ruhani opera olan Rappresentazione di Anima Corpo'yu (Ruh ve Bedenin Temsili) icra ettirdi. Carrisimi ise daha çok İncil ve Tevrat hikayeleri yazarak, bunlarda serbest melodi ile recitativo arasında tam bir denge kurmayı başardı: İtalya'da ve yabancı ülkelerde birçok besteci onu örnek aldı: Napoli'de Scarlatti, Viyana'da Caspar von Keril ve Fransız M.A. Charpentier.

Napoli Okulu
Bütün opera bestecileri oratoryolar yazdılar: İtalya'da Draghi, Stradella, A. Scarlatti, Lotti, Caldara ve Jommelli. Almanya'da ise, Heinrich Schütz, kutsal senfonilerinde ve Noel Oratoryosu'nda Monteverdi'yi sürdürüyor ve Johann Sebastian Bach'ı müjdeliyordu. Bu arada birçok öğrenci yetiştirdi. Provenzale ile Alessandro Scarlatti tarafından kurulan Napoli okulu 17. yüzyıl sonunda ve yüzyıl boyunca Venedik ve Roma okullarını gölgede bıraktı. Bu okula bağlı olanların bellibaşlıları: İtalya'da Piccinni, Anfossi, Galuppi ve Sacchini, sonraları Cimarosa, Paisiello, Salieri, Paer ve Zingarelli; Orta Avrupa'da Gassmann Kozeluh, Holzbauer, Josef Haydn, Wagenseil, Mozart, onları Beethoven devrine kadar izleyen Naumann, Himmel, Dittersdorf, Weigl ve Simon Mary.

Almanya'da Oratoryo
Alman oratoryosunda koronun büyük bir yer tutmasına karşılık, İtalyan operasında koro ikinci planda kaldı. Oratoryoyu Hamburg'a 1715'te Mattheson soktu. Onun, İncil ile ilgili bestelerinden otuziki oratoryosu ile Händel ve Çileleri ile Noel Oratoryosu (kır kantatları dizisi) gibi ölümsüz şaheserleri olan Johann Sebastian Bach ilham aldılar; Keiser, Telemann, Schieferdecker, Kunzen'ler C.P.E. Bach İsraeliten in den Wüsle (İsrailliler Çölde, 1775), İsa'nın ölümü, Händel estetiğini örnek alan oratoryolar bıraktılar. Haydn ise, konusunu Tekvin'den ve Milton'ın Kayıp Cenneti'nden alan Die Schöpfung (Yaratılış, 1798), ardından da Die Jahreszeiten'i (Mevsimler) yazdı.

Fransa'da Oratoryo
Fransa'da ise Mondonville'in Fransız oratoryoları aslında büyük motetlerdi. Persuis, Davesnes, Gossec, Edelmann, Rigel, Vogel, Le Noble, Le Sueur, dini bestelerine tasviri bölümler kattılar. Almanya'da 1803'te Beethowen Christus am Olberge (İsa Zeytin Dağında) adlı eserini verdi. Bundan kısa bir süre sonra da Mendelssohn, Schumann, Brahms, Liszt ve Dvorjak yeni şaheserler yarattılar. Fransa'da ise Cesar Franck Berlioz Gounod'nun eserleri sayılabilir.

Modern Oratoryo
Modern oratoryo besteleri arasında Fransa'da V. d'Indy, Debussy, Gabriel Pierné, Milhaud, Arthur Honegger (Kral Davut), Cl. Delvincourt (Lucifer) senfonik oratoryo geleneğini sürdürdüler. İtalya'da yeni klasikçilerden Raimondi, Perosi, Tebaldini ve Bossi'nin yanı sıra, uluslararası bir anlatıma ulaşmak isteyen Respighi ile Molipiero, İngiltere'de Elgar ile izleyicileri Delius, Bantock, Maclean, Holst, Vaughan Williams, Britten, Walton ve Berkeley, Belçika'da Sylvain ve Albert Dupuis, Léon Jongen, Ryelandt, Paul Gilson, İsviçre'de Gagnebin ve Frank Martin (Golgotha, İsa'nın Doğuşu), Joseph Lauber Herman Suter, Polonya'da Szlmanowski, Çekoslovakya'da Martinu, Brezilya'da da Villa-Lobus sayılabilir.

Türk Oratoryoları

Batı tekniğiyle beste yapan Türk müzisyenleri oratoryo türünde bazı eserler verdiler. Bunlardan en önemlileri, Ahmet Adnan Saygun, metni Yunus Emre'nin şiirlerine dayanan Yunus Emre Oratoryosu (1946) ile Nevit Kodallı'nın, Cahit Külebi'nin uzun bir şiiri üzerine bestelediği Atatürk Oratoryosu'dur (1953). Bu eserler, oratoryo türünün, dini konular dışında rahatlıkla taştığını göstermektedir.
 

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Önce biz üretip topluma kabul ettirmek için çaba sarfetmezsek boşluğu yabancı sözcükler doldurur tabii ki. Bunda teknolojik gelişimin önemi de oldukça büyük. O yüzden önce kendimizden başlayarak Türkçe kullanımına olabildiğince özen göstermemiz gerekiyor.
 

dağcı

Üstat
iyide biz üretmedik diye yabancı kelimeleri kullanmak zorunda değiliz ki ne bilim ya başka bi isim veremezmyiz mesela masayıda biz bulmadık ama table yerine masa diyorz bunun gibi :S farklı şeyler biliyorum ama yani buna benxzer bir sürü örnek verebilirim

bakın gecende başıma bişey geldi kafedeyim garson arkadaş geldi bana bişey dedi bende one dedim gerçekten de bilmiyom bana ters ters baktı hatta kızdı oysaki dediği daha önce bişey aldınız mı diye sormuş ama ben anlamadım oda dalga geçtiğimi sanmış yaw kardeşim düzgünce daha önce bişey aldınızmı diye sorsana yabancı kelime kullandı herkez anlamak zorunda değil yanımdaki arkadaş olmasa belki de kavga edecektik ve hala bilmiyom yine o kelimeyi zorlamı ya ben Türk'üm Türk kalmak istiyorum bu da en doğal hakkım olsa gerek
 

Top