Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Eğitim
BilgiBANK
Türkçe & Dilbilgisi & İmla Kuralları
Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki İlk Ürünleri (XIII – XIV. yy)
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="OBir" data-source="post: 929726" data-attributes="member: 73293"><p><strong><span style="font-size: 18px">13. ve 14. Yüzyıllarda Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler</span></strong></p><p> </p><p>13. ve 14. yüzyılda olay çevresinde oluşan edebi metinleri şunlardır:</p><ul> <li data-xf-list-type="ul">Battalname</li> <li data-xf-list-type="ul">Dede Korkut Hikâyeleri</li> <li data-xf-list-type="ul">Danişmendname</li> <li data-xf-list-type="ul">Mesnevi</li> </ul><p></p><p style="margin-left: 20px"><strong><span style="font-size: 18px"><span style="color: #ff0000">Battal Gazi Destanı (Battal-name)</span></span></strong></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Halk arasında “Battal Gazi Destanı” diye de anılan hikâyenin kahramanı “Battal Gazi” dir. Bu kişinin kahramanlıkları etrafında meydana gelen menkâbeler ilk defa Arapça “Zelhimme” adlı kitapta toplanır. Kitabın ilk bölümünde Seyyid Battal Gazi’nin kahramanlıkları, 8. yüzyılda Bizanslılar’la yaptığı savaşlar ve İstanbul’u kuşatan Emevî kumandanı Mesleme’nin silâh arkadaşı Sahsâh’ın başından geçen olaylar anlatılır. Bir destan kahramanı olması dolayısıyla, kitabın ikinci bölümünde, o devirde ve daha sonraki devirlerde cereyan eden birçok olay da Battal Gazi’ye mâl edilir. Görüldüğü gibi destanın kahramanı Arap cengâveri olmasına rağmen, Türk halkı ona Anadolu gazilerine uygun bir ünvan olmak üzere Battal Gazi adını verir.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">12. yüzyılda Dânişmendliler Devleti’nin gazi hükümdarları da Haçlılar ve Bizanslılar’a karşı çetin mücadeleler verdikleri için, yaptıkları bu gazâlar halk arasında Emevî-Bizans ve Abbasî-Bizans savaşlarının devamı gibi gösterilmiş ve bu devirde geçen olaylar da Battal Gazi Destanı’na ilâve edilmiştir. Böylece, 12. ve 13. yüzyıllarda Dânişmendliler Devleti bünyesinde nesir halinde yazıya geçen “Battalnâme” adındaki Türkçe destan bu şekilde meydana gelir.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Yazıya ne zaman ve kimin tarafından geçirildiği bilinmeyen ve Türkçe’de çok çeşitli yazma ve basma nüshaları bulunan eser Türk halkı arasında büyük rağbet görmüş, bazı hikâyeler saz şairleri tarafından çeşitli meclislerde şifâhen (ağızdan, sözle) okunarak yayılması sağlanmıştır. Destanın esas kahramanı Battal Gazi tipi ayrıca bazı din kitaplarına, Yeniçeri Ocağı’nda okunan destanî hikâyelere ve bazı tasavvufî şiirlere kadar da girmiştir.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Battal Gazi Destanı, daha sonra, 18. yüzyılda Dârendeli Bekaî adlı bir halk şairi tarafından manzum olarak ve 7000 beyit halinde yeniden kaleme alınmıştır.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Destanın esas hikâyesi, idealist bir İslâm cengâverinin olağanüstü olaylarla dolu macerasından ibarettir. Hikâyenin aslî kahramanı ise, İslâm dini uğrunda sadece Rumlar ve diğer kâfirlerle değil, cinler, devler, cadılar ve ifritlerle de çarpışmak zorunda kalır. Hikâyede ayrıca Battal Gazi’nin atı “Aşkar Devzâde” de önemli bir yer tutar.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Türk edebiyatı tarihinde Türkler’in İslâmiyet’i kabul ettikleri ve yerleşik medeniyete geçtikleri dönemin yazılı ürünü olması bakımından ayrı bir önemi olan destanda, önceki dönemin alp tipi yerine, bu defa İslâm uğrunda gazâ eden gazî ve velî tipi geçer.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><strong><span style="font-size: 18px"><span style="color: #ff0000">Dede Korkut Hikayeleri</span></span></strong></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Ord. Prof. Fuad Köprülü’nün Dede Korkut Hikâyeleri için: “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut’u öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.” der.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Eserin geniş adı Oğuz Boyu’nun dili ile Dede Korkut Kitabı’dır. XV. yüzyılda yazıya geçirilen ve destan-hikâye özelliği taşıyan metinlerden oluşan Dede Korkut Hikâyeleri’nde Müslüman Oğuzların iç ve dış savaşları anlatılmıştır.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Dede Korkut Kitabı’nın Dresten ve Vatikan’da olmak üzere iki nüshası vardır. Eserin içinde, her biri ayrı bir bütün oluşturan 12 tane hikâye yer almaktadır.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Türkiye’de eserin bütünü 1916’dan bu yana dört kez basılmıştır. Kilisli Muallim Rıfat, Orhan Şaik Gökyay, Muharrem Ergin ve Cevdet Kudret, Dede Korkut Hikâyeleri üzerinde çalışmalar yapmışlardır.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Eserin her iki nüshasının giriş bölümünde kitaba adı verilen ozan Dede Korkut’un kişiliği anlatılmış ve özdeyişleri sıralanmıştır.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Hikâyeler ayrı ayrı birer bütün olmakla beraber, çoğunda aynı kahramanın bulunuşu, olayların genellikle aynı çevrede geçişi ve her hikâyenin sonunda Dede Korkut’un ortaya çıkarak anlatılan olayı sonuçlandırması nedeniyle hikâyeler birbiriyle ilgili görünmektedir.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Dede Korkut Hikâyeleri’nde çoğunlukla yiğitlik havası eser. Kimi kahramanlar olağanüstü güce sahiptirler. Vücut yapıları dahi doğalın üstündedir. Kimileri ise Tanrı gücüyle kerametler gösterir, büyük işler başarırlar. Eserde, ayrıca doğaüstü varlıklara da yer verilmiştir: Kâfirlerin urganla sımsıkı bağladığı Salur Kazan, bir gerinişte bütün bağları koparır. Dirse Han oğlu Boğaç, daha on beş yaşında iken azgın bir boğayı alt edip öldürür. Düzmürt kalesinin tekürü Arşın oğlu Direk Tekür’ün altmış arşın boyu vardır. Tepegöz’ün vücuduna ok batmaz, kılıç işlemez. Karacık Çoban, altı yüz kâfire tek başına karşı koyar, bağlandığı ağacı söküp sırtına alır, yürüyüverir. Hikâyeler bu yönleriyle destan özelliği taşırlar.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Kitâb-ı Dede Korkut’taki Bamsı Beyrek, Tepegöz ve Deli Dumrul hikâyeleriyle Yunan mitolojisindeki Odysseus efsanesi arasında benzerlikler vardır. Bamsı Beyrek, Bayburt hisarına tutsak düşüp de kendisinden on altı yıl haber alınamaz olunca, nişanlısı Banı Çiçek’i Yalancı oğlu Yalıncuk adında birine vermeye kalkarlar. Troia Savaşı’na katılan ‹thaka Kralı Odysseus, savaştan dönerken başına gelenler yüzünden yurdan yirmi yıl uzak kalınca, karısı Penelope’yle birtakım beyler evlenmek isterler. Ayrıca Bamsı Beyrek hikâyesinde Kur’an’dan alınarak İslam edebiyatında çok işlenen Yusuf ve Zeliha kıssasının kimi motişerinin de açık etkisi görülmektedir.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Dede Korkut’taki hikâyelerden anlaşıldığına göre Dede Korkut, İslamlıktan önceki Türk ozanlarının toplum içindeki şairlik, kâhinlik, musikicilik v.b. gibi görevleri kendinde toplamış, onları İslami bir renk altında sürdürmüştür. Oğuzlara yardım eden gizli bir el gibidir.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Kitâb-ı Dede Korkut’taki Deli Dumrul hikâyesinin Anadolu’da halk arasında hâlâ yaşadığı bilinmektedir.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Benzetmeler hikâye kişilerinin çevrelerindeki doğa parçaları, hayvanları, bitkiler ya da kullandıkları aletlerle ilgilidir: “Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul.”</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Birtakım kalıplaşmış söz biçimleri bütün hikâyelerde sık sık tekrarlanır. “Ak pürçekli ana (anne) / Tavla tavla şahbaz atlar, katar katar kızıl develer (sürü) / Yücelerden yücesin, kimse bilmez nicesin (Tanrı)”</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Hikâyeleri okurken çok canlı doğa tasvirleriyle karşılaşırız: “Kan- Turalı baktı, gördü, bu konduğu yerde kuğu kuşları, turnalar, turaçlar, keklikler uçarlar. Soğuk soğuk sular, çayırlar, çimenler…” Hikâyelerde hemen bütün kişilerin içinde bir yaşama sevgisi, hayatın zorluklarını yenme gücü rahata, mutluluğa kavuşma isteği vardır.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Muhtemelen XV. yüzyılda yazıya geçirildiği kabul edilen “Dede Korkut Hikâyeleri”nin Hun-Oğuz Destan dairesinden ayrılmış destan parçası olduğu görüşü oldukça yaygındır.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Dede Korkut Hikâyeleri ve bu hikâyelerin hem anlatıcısı hem de kahramanlarından biri olan Dede Korkut bütün Türk dünyasında tanınan sözlü ve yazılı gelenekte yaşatılan önemli eserlerden biridir.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><strong><span style="font-size: 18px"><span style="color: #ff0000">Danişmend Gazi Destanı (Danişmend-name)</span></span></strong></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Türklerin Anadolu’yu fethini anlatan destandır. Anadolu’da Türk büyükleri için 12. yüzyılda söylenmeye başlanan İslâmî-Türk Destanları’nın 13. yüzyılda yazıya geçirilmiş bir örneğidir. Başta Battal Gazi soyundan olan Danişmend Ahmed Gazi olmak üzere Danişmendliler’in kahramanlıklarını, bunların Bizanslı, Haçlı ve Ermeniler’le olan savaşlarını anlatır. Bir bakıma Malatya’nın Arap emiri Ömer bin Übeydillahi’s-Sülemî’ye ait efsanenin Türk Destanı üslûbuyla söylenmiş bir devamı gibidir.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Danişmendnâme ilk olarak Sultan II. İzzeddin Keykâvus’un emriyle, yazıcılarından İbni Alâ tarafından derlendi. Aynı eser, 14. yüzyılda I. Murad’ın emriyle Tokat dizdârı Arif Ali tarafından 1361 yılında sade bir Türkçe ile on yedi bölüm halinde, araya manzum parçalar da ilâve edilerek yeniden yazıldı. Daha sonra “Gelibolulu Åli” eseri “Mirkadü’l-Cihâd” adı ile yeniden kaleme aldı.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Danişmendnâme’nin konusu kısaca şöyledir:</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">“Hicret’ten 360 sene sonra Battal Gazi’nin torunlarından Melik Ahmed Danişmend, Bağdat halifesinden izin alarak Tursun, Çavuldur, Kara Togan başta olmak üzere, arkadaşlarıyla Malatya’dan hareket edip Rumlar üzerine yürür. Gayesi Anadolu’yu fethetmektir. Önce Sivas’a gider. Orayı tamir ettirir. Ordusunu ikiye ayırır. Bir kısmı İstanbul, diğeri ise Karaman üzerine yürür. Kendisi de Sivas’dan Karadeniz’e kadar olan bölgeyi fethetmek üzere harekete geçer. Çorum, Niksar ve Amasya’yı alır. Canik’i fethetmek üzere sefere çıkar. Ancak yolda kâfirler tarafından pusuya düşürülür. Çatışmada ağır yaralanır, Niksar’a döner ve orada ölür. Danişmend Gazi’nin ölümünden sonra Niksar, Amasya, Tokat ve Sivas teker teker Hıristiyanların eline geçer. Danişmend’in İstanbul ve Karaman üzerine giden arkadaşlarından pek çoğu da ölmüşlerdir.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Danişmend Gazi’nin oğlu Melik Gazi, Bağdat halifesine başvurur. O da Hora-san’da, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’e haber gönderir, Selçukluları gazâya davet eder. Tuğrul Bey Anadolu’nun fethine Süleyman Şah’ı memur eder. Süleyman Şah, Melik Gazi ile birlikte Anadolu’yu fetheder.”</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Anadolu’nun fethini anlatan bu destanda Danişmentlilere büyük yer ayrılır. Destan kahramanı Danişmend Ahmet Gazi tam bir İslâm gazisidir. Dedesi Battal Gazi’nin bir benzeridir. Bütün gazâlarını İslâm uğruna yapar. En büyük gayesi Hıristiyanları hak dinine çağırmak ve ülkelerinin İslâm nuruyla aydınlanmasına vesile olmaktır.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Battalnâme’nin devamı gibi görünen eser, ondan daha küçük, daha az olaylı ve daha basittir. Ancak, mahallî özellikleri daha çoktur.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Bu eserde münacaatlar, Allah’a sığınıp yardım dilekleri, Hızır aleyhisselamın görünüp yaraları iyileştirmesi, bazı Hıristiyanların rüyalarında Peygamber efendimizi görerek Müslüman olmaları, kimi Hıristiyan kızlarının mücahidlerle evlenmeleri gibi dini motifler yanında tarihi ve efsanevi unsurlar da çoktur. Eserin son bölümü bir sonsözden ibarettir. Yazar burada dünyanın faniliğinden bahsederken dini ve ahlaki nasihatler verir. Danişmendname’de tarihi, masallaştıran ve pek çok vak’a için yanında tarihe ışık tutan parçalar da vardır. Eserde gazalara kimlerin hangi sıra ile katıldıkları belirtilmekte, özellikle başı açık, yalın ayak harb eden dervişlerin küffar ile yapılacak gazaya yürüyüşleri hakkında bilgi verilmektedir.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Danişmendname’nin kahramanı olan Melik Danişmend Gazi, Battal Gaziye benzeyen bir kişi olup, bilgili, dindar ve usta bir kumandandır. Bir kılıç darbesiyle, düşman askerinin başını ve vücudunu oturduğu atın eğer kayışına kadar ikiye böler. Muharebe esnasında attığı naralarla koca bir orduyu dağıtır.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><strong><span style="font-size: 18px"><span style="color: #ff0000">Mesnevi</span></span></strong></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Öğüt verici bir olayı anlatan uzun şiirlerdir. Her çeşit konu işlenebilir. Roman ve öykünün yerini tutan bir nazım şeklidir. Mesnevilerin genel özellikleri şunlardır:</p> <ul style="margin-left: 20px"> <li data-xf-list-type="ul">Kelime anlamı “ikili, ikişer ikişer”dir.</li> <li data-xf-list-type="ul">İran edebiyatından alınmıştır. İran edebiyatında Firdevsî’nin Şehname’si ünlüdür.</li> <li data-xf-list-type="ul">Klâsik halk hikâyeleri, destanî konular, aşk hikâyeleri, savaşlar, dinî ve felsefî konuları işlenir.</li> <li data-xf-list-type="ul">Konu ne olursa olsun olaylar masal havası içinde anlatılır.</li> <li data-xf-list-type="ul">Konularına göre sınıflandırılırlar: aşk, din ve tasavvuf, ahlâk ve öğreticilik, savaş ve kahramanlık, şehir ve güzelleri, mizah.</li> <li data-xf-list-type="ul">İran edebiyatından alınmış nazım şeklidir.</li> <li data-xf-list-type="ul">Divan edebiyatının en uzun nazım şeklidir (beyit sayısı sınırsızdır). 20-25 bine kadar çıkabilir.</li> <li data-xf-list-type="ul">Mesnevi de bölümlerden oluşur: Önsöz, tevhit, münacat, naat, miraciye, 4 halife için övgü, eserin sunulduğu kişiye övgü, yazış sebebi, asıl konu, sonsöz.</li> <li data-xf-list-type="ul">Mesnevide her beyit kendi içinde kafiyelidir: aa bb cc dd ee …</li> <li data-xf-list-type="ul">Divan şiirinde beş mesneviden oluşan eserler grubuna (bugünkü anlamıyla setine) “hamse” denir.</li> <li data-xf-list-type="ul">Mevlânâ, Fuzulî, Şeyhî, Nabî ve Şeyh Galip (Hüsn ü Aşk) önemli hamse şairlerimizdir.</li> </ul> <p style="margin-left: 20px"><strong>Edebiyatımızda yazılmış ünlü mesneviler şunlardır:</strong></p> <ul style="margin-left: 20px"> <li data-xf-list-type="ul">Ahmedi – İskendername</li> <li data-xf-list-type="ul">Süleyman Çelebi – Mevlid</li> <li data-xf-list-type="ul">Şeyhi – Harname, Hüsrev ü Şirin</li> <li data-xf-list-type="ul">Nabi – Hayrabat</li> <li data-xf-list-type="ul">Fuzuli – Leyla ile Mecnun</li> <li data-xf-list-type="ul">Şeyh Galip – Hüsn ü Aşk</li> </ul></blockquote><p></p>
[QUOTE="OBir, post: 929726, member: 73293"] [B][SIZE=5]13. ve 14. Yüzyıllarda Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler[/SIZE][/B] 13. ve 14. yüzyılda olay çevresinde oluşan edebi metinleri şunlardır: [LIST] [*]Battalname [*]Dede Korkut Hikâyeleri [*]Danişmendname [*]Mesnevi [/LIST] [INDENT][B][SIZE=5][COLOR=#ff0000]Battal Gazi Destanı (Battal-name)[/COLOR][/SIZE][/B] Halk arasında “Battal Gazi Destanı” diye de anılan hikâyenin kahramanı “Battal Gazi” dir. Bu kişinin kahramanlıkları etrafında meydana gelen menkâbeler ilk defa Arapça “Zelhimme” adlı kitapta toplanır. Kitabın ilk bölümünde Seyyid Battal Gazi’nin kahramanlıkları, 8. yüzyılda Bizanslılar’la yaptığı savaşlar ve İstanbul’u kuşatan Emevî kumandanı Mesleme’nin silâh arkadaşı Sahsâh’ın başından geçen olaylar anlatılır. Bir destan kahramanı olması dolayısıyla, kitabın ikinci bölümünde, o devirde ve daha sonraki devirlerde cereyan eden birçok olay da Battal Gazi’ye mâl edilir. Görüldüğü gibi destanın kahramanı Arap cengâveri olmasına rağmen, Türk halkı ona Anadolu gazilerine uygun bir ünvan olmak üzere Battal Gazi adını verir. 12. yüzyılda Dânişmendliler Devleti’nin gazi hükümdarları da Haçlılar ve Bizanslılar’a karşı çetin mücadeleler verdikleri için, yaptıkları bu gazâlar halk arasında Emevî-Bizans ve Abbasî-Bizans savaşlarının devamı gibi gösterilmiş ve bu devirde geçen olaylar da Battal Gazi Destanı’na ilâve edilmiştir. Böylece, 12. ve 13. yüzyıllarda Dânişmendliler Devleti bünyesinde nesir halinde yazıya geçen “Battalnâme” adındaki Türkçe destan bu şekilde meydana gelir. Yazıya ne zaman ve kimin tarafından geçirildiği bilinmeyen ve Türkçe’de çok çeşitli yazma ve basma nüshaları bulunan eser Türk halkı arasında büyük rağbet görmüş, bazı hikâyeler saz şairleri tarafından çeşitli meclislerde şifâhen (ağızdan, sözle) okunarak yayılması sağlanmıştır. Destanın esas kahramanı Battal Gazi tipi ayrıca bazı din kitaplarına, Yeniçeri Ocağı’nda okunan destanî hikâyelere ve bazı tasavvufî şiirlere kadar da girmiştir. Battal Gazi Destanı, daha sonra, 18. yüzyılda Dârendeli Bekaî adlı bir halk şairi tarafından manzum olarak ve 7000 beyit halinde yeniden kaleme alınmıştır. Destanın esas hikâyesi, idealist bir İslâm cengâverinin olağanüstü olaylarla dolu macerasından ibarettir. Hikâyenin aslî kahramanı ise, İslâm dini uğrunda sadece Rumlar ve diğer kâfirlerle değil, cinler, devler, cadılar ve ifritlerle de çarpışmak zorunda kalır. Hikâyede ayrıca Battal Gazi’nin atı “Aşkar Devzâde” de önemli bir yer tutar. Türk edebiyatı tarihinde Türkler’in İslâmiyet’i kabul ettikleri ve yerleşik medeniyete geçtikleri dönemin yazılı ürünü olması bakımından ayrı bir önemi olan destanda, önceki dönemin alp tipi yerine, bu defa İslâm uğrunda gazâ eden gazî ve velî tipi geçer. [B][SIZE=5][COLOR=#ff0000]Dede Korkut Hikayeleri[/COLOR][/SIZE][/B] Ord. Prof. Fuad Köprülü’nün Dede Korkut Hikâyeleri için: “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut’u öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.” der. Eserin geniş adı Oğuz Boyu’nun dili ile Dede Korkut Kitabı’dır. XV. yüzyılda yazıya geçirilen ve destan-hikâye özelliği taşıyan metinlerden oluşan Dede Korkut Hikâyeleri’nde Müslüman Oğuzların iç ve dış savaşları anlatılmıştır. Dede Korkut Kitabı’nın Dresten ve Vatikan’da olmak üzere iki nüshası vardır. Eserin içinde, her biri ayrı bir bütün oluşturan 12 tane hikâye yer almaktadır. Türkiye’de eserin bütünü 1916’dan bu yana dört kez basılmıştır. Kilisli Muallim Rıfat, Orhan Şaik Gökyay, Muharrem Ergin ve Cevdet Kudret, Dede Korkut Hikâyeleri üzerinde çalışmalar yapmışlardır. Eserin her iki nüshasının giriş bölümünde kitaba adı verilen ozan Dede Korkut’un kişiliği anlatılmış ve özdeyişleri sıralanmıştır. Hikâyeler ayrı ayrı birer bütün olmakla beraber, çoğunda aynı kahramanın bulunuşu, olayların genellikle aynı çevrede geçişi ve her hikâyenin sonunda Dede Korkut’un ortaya çıkarak anlatılan olayı sonuçlandırması nedeniyle hikâyeler birbiriyle ilgili görünmektedir. Dede Korkut Hikâyeleri’nde çoğunlukla yiğitlik havası eser. Kimi kahramanlar olağanüstü güce sahiptirler. Vücut yapıları dahi doğalın üstündedir. Kimileri ise Tanrı gücüyle kerametler gösterir, büyük işler başarırlar. Eserde, ayrıca doğaüstü varlıklara da yer verilmiştir: Kâfirlerin urganla sımsıkı bağladığı Salur Kazan, bir gerinişte bütün bağları koparır. Dirse Han oğlu Boğaç, daha on beş yaşında iken azgın bir boğayı alt edip öldürür. Düzmürt kalesinin tekürü Arşın oğlu Direk Tekür’ün altmış arşın boyu vardır. Tepegöz’ün vücuduna ok batmaz, kılıç işlemez. Karacık Çoban, altı yüz kâfire tek başına karşı koyar, bağlandığı ağacı söküp sırtına alır, yürüyüverir. Hikâyeler bu yönleriyle destan özelliği taşırlar. Kitâb-ı Dede Korkut’taki Bamsı Beyrek, Tepegöz ve Deli Dumrul hikâyeleriyle Yunan mitolojisindeki Odysseus efsanesi arasında benzerlikler vardır. Bamsı Beyrek, Bayburt hisarına tutsak düşüp de kendisinden on altı yıl haber alınamaz olunca, nişanlısı Banı Çiçek’i Yalancı oğlu Yalıncuk adında birine vermeye kalkarlar. Troia Savaşı’na katılan ‹thaka Kralı Odysseus, savaştan dönerken başına gelenler yüzünden yurdan yirmi yıl uzak kalınca, karısı Penelope’yle birtakım beyler evlenmek isterler. Ayrıca Bamsı Beyrek hikâyesinde Kur’an’dan alınarak İslam edebiyatında çok işlenen Yusuf ve Zeliha kıssasının kimi motişerinin de açık etkisi görülmektedir. Dede Korkut’taki hikâyelerden anlaşıldığına göre Dede Korkut, İslamlıktan önceki Türk ozanlarının toplum içindeki şairlik, kâhinlik, musikicilik v.b. gibi görevleri kendinde toplamış, onları İslami bir renk altında sürdürmüştür. Oğuzlara yardım eden gizli bir el gibidir. Kitâb-ı Dede Korkut’taki Deli Dumrul hikâyesinin Anadolu’da halk arasında hâlâ yaşadığı bilinmektedir. Benzetmeler hikâye kişilerinin çevrelerindeki doğa parçaları, hayvanları, bitkiler ya da kullandıkları aletlerle ilgilidir: “Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul.” Birtakım kalıplaşmış söz biçimleri bütün hikâyelerde sık sık tekrarlanır. “Ak pürçekli ana (anne) / Tavla tavla şahbaz atlar, katar katar kızıl develer (sürü) / Yücelerden yücesin, kimse bilmez nicesin (Tanrı)” Hikâyeleri okurken çok canlı doğa tasvirleriyle karşılaşırız: “Kan- Turalı baktı, gördü, bu konduğu yerde kuğu kuşları, turnalar, turaçlar, keklikler uçarlar. Soğuk soğuk sular, çayırlar, çimenler…” Hikâyelerde hemen bütün kişilerin içinde bir yaşama sevgisi, hayatın zorluklarını yenme gücü rahata, mutluluğa kavuşma isteği vardır. Muhtemelen XV. yüzyılda yazıya geçirildiği kabul edilen “Dede Korkut Hikâyeleri”nin Hun-Oğuz Destan dairesinden ayrılmış destan parçası olduğu görüşü oldukça yaygındır. Dede Korkut Hikâyeleri ve bu hikâyelerin hem anlatıcısı hem de kahramanlarından biri olan Dede Korkut bütün Türk dünyasında tanınan sözlü ve yazılı gelenekte yaşatılan önemli eserlerden biridir. [B][SIZE=5][COLOR=#ff0000]Danişmend Gazi Destanı (Danişmend-name)[/COLOR][/SIZE][/B] Türklerin Anadolu’yu fethini anlatan destandır. Anadolu’da Türk büyükleri için 12. yüzyılda söylenmeye başlanan İslâmî-Türk Destanları’nın 13. yüzyılda yazıya geçirilmiş bir örneğidir. Başta Battal Gazi soyundan olan Danişmend Ahmed Gazi olmak üzere Danişmendliler’in kahramanlıklarını, bunların Bizanslı, Haçlı ve Ermeniler’le olan savaşlarını anlatır. Bir bakıma Malatya’nın Arap emiri Ömer bin Übeydillahi’s-Sülemî’ye ait efsanenin Türk Destanı üslûbuyla söylenmiş bir devamı gibidir. Danişmendnâme ilk olarak Sultan II. İzzeddin Keykâvus’un emriyle, yazıcılarından İbni Alâ tarafından derlendi. Aynı eser, 14. yüzyılda I. Murad’ın emriyle Tokat dizdârı Arif Ali tarafından 1361 yılında sade bir Türkçe ile on yedi bölüm halinde, araya manzum parçalar da ilâve edilerek yeniden yazıldı. Daha sonra “Gelibolulu Åli” eseri “Mirkadü’l-Cihâd” adı ile yeniden kaleme aldı. Danişmendnâme’nin konusu kısaca şöyledir: “Hicret’ten 360 sene sonra Battal Gazi’nin torunlarından Melik Ahmed Danişmend, Bağdat halifesinden izin alarak Tursun, Çavuldur, Kara Togan başta olmak üzere, arkadaşlarıyla Malatya’dan hareket edip Rumlar üzerine yürür. Gayesi Anadolu’yu fethetmektir. Önce Sivas’a gider. Orayı tamir ettirir. Ordusunu ikiye ayırır. Bir kısmı İstanbul, diğeri ise Karaman üzerine yürür. Kendisi de Sivas’dan Karadeniz’e kadar olan bölgeyi fethetmek üzere harekete geçer. Çorum, Niksar ve Amasya’yı alır. Canik’i fethetmek üzere sefere çıkar. Ancak yolda kâfirler tarafından pusuya düşürülür. Çatışmada ağır yaralanır, Niksar’a döner ve orada ölür. Danişmend Gazi’nin ölümünden sonra Niksar, Amasya, Tokat ve Sivas teker teker Hıristiyanların eline geçer. Danişmend’in İstanbul ve Karaman üzerine giden arkadaşlarından pek çoğu da ölmüşlerdir. Danişmend Gazi’nin oğlu Melik Gazi, Bağdat halifesine başvurur. O da Hora-san’da, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’e haber gönderir, Selçukluları gazâya davet eder. Tuğrul Bey Anadolu’nun fethine Süleyman Şah’ı memur eder. Süleyman Şah, Melik Gazi ile birlikte Anadolu’yu fetheder.” Anadolu’nun fethini anlatan bu destanda Danişmentlilere büyük yer ayrılır. Destan kahramanı Danişmend Ahmet Gazi tam bir İslâm gazisidir. Dedesi Battal Gazi’nin bir benzeridir. Bütün gazâlarını İslâm uğruna yapar. En büyük gayesi Hıristiyanları hak dinine çağırmak ve ülkelerinin İslâm nuruyla aydınlanmasına vesile olmaktır. Battalnâme’nin devamı gibi görünen eser, ondan daha küçük, daha az olaylı ve daha basittir. Ancak, mahallî özellikleri daha çoktur. Bu eserde münacaatlar, Allah’a sığınıp yardım dilekleri, Hızır aleyhisselamın görünüp yaraları iyileştirmesi, bazı Hıristiyanların rüyalarında Peygamber efendimizi görerek Müslüman olmaları, kimi Hıristiyan kızlarının mücahidlerle evlenmeleri gibi dini motifler yanında tarihi ve efsanevi unsurlar da çoktur. Eserin son bölümü bir sonsözden ibarettir. Yazar burada dünyanın faniliğinden bahsederken dini ve ahlaki nasihatler verir. Danişmendname’de tarihi, masallaştıran ve pek çok vak’a için yanında tarihe ışık tutan parçalar da vardır. Eserde gazalara kimlerin hangi sıra ile katıldıkları belirtilmekte, özellikle başı açık, yalın ayak harb eden dervişlerin küffar ile yapılacak gazaya yürüyüşleri hakkında bilgi verilmektedir. Danişmendname’nin kahramanı olan Melik Danişmend Gazi, Battal Gaziye benzeyen bir kişi olup, bilgili, dindar ve usta bir kumandandır. Bir kılıç darbesiyle, düşman askerinin başını ve vücudunu oturduğu atın eğer kayışına kadar ikiye böler. Muharebe esnasında attığı naralarla koca bir orduyu dağıtır. [B][SIZE=5][COLOR=#ff0000]Mesnevi[/COLOR][/SIZE][/B] Öğüt verici bir olayı anlatan uzun şiirlerdir. Her çeşit konu işlenebilir. Roman ve öykünün yerini tutan bir nazım şeklidir. Mesnevilerin genel özellikleri şunlardır: [LIST] [*]Kelime anlamı “ikili, ikişer ikişer”dir. [*]İran edebiyatından alınmıştır. İran edebiyatında Firdevsî’nin Şehname’si ünlüdür. [*]Klâsik halk hikâyeleri, destanî konular, aşk hikâyeleri, savaşlar, dinî ve felsefî konuları işlenir. [*]Konu ne olursa olsun olaylar masal havası içinde anlatılır. [*]Konularına göre sınıflandırılırlar: aşk, din ve tasavvuf, ahlâk ve öğreticilik, savaş ve kahramanlık, şehir ve güzelleri, mizah. [*]İran edebiyatından alınmış nazım şeklidir. [*]Divan edebiyatının en uzun nazım şeklidir (beyit sayısı sınırsızdır). 20-25 bine kadar çıkabilir. [*]Mesnevi de bölümlerden oluşur: Önsöz, tevhit, münacat, naat, miraciye, 4 halife için övgü, eserin sunulduğu kişiye övgü, yazış sebebi, asıl konu, sonsöz. [*]Mesnevide her beyit kendi içinde kafiyelidir: aa bb cc dd ee … [*]Divan şiirinde beş mesneviden oluşan eserler grubuna (bugünkü anlamıyla setine) “hamse” denir. [*]Mevlânâ, Fuzulî, Şeyhî, Nabî ve Şeyh Galip (Hüsn ü Aşk) önemli hamse şairlerimizdir. [/LIST] [B]Edebiyatımızda yazılmış ünlü mesneviler şunlardır:[/B] [LIST] [*]Ahmedi – İskendername [*]Süleyman Çelebi – Mevlid [*]Şeyhi – Harname, Hüsrev ü Şirin [*]Nabi – Hayrabat [*]Fuzuli – Leyla ile Mecnun [*]Şeyh Galip – Hüsn ü Aşk [/LIST][/INDENT] [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Ülkemizin kuzeyindeki deniz hangisidir? (bitişik yazınız)
Cevapla
Forumlar
Eğitim
BilgiBANK
Türkçe & Dilbilgisi & İmla Kuralları
Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki İlk Ürünleri (XIII – XIV. yy)
Top