Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Spor
Genel Spor Konuları
NBA Basketbol Terimleri Sözlüğü
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="YoRuMSuZ" data-source="post: 828738" data-attributes="member: 1"><p><strong>Quadruple-double: </strong>Dört kategoride birden iki basamaklı sayılara erişmek. Mesela 32 sayı, 16 ribaunt, 11 asist ve 10 blok. Hakeem'in yapmışlığı vardır, bir de Amiral. Başka bilmiyorum.</p><p></p><p><strong>Rainbow: </strong>Uzaktan atılan bombeli şut. Tabii girerse...</p><p></p><p><strong>Rainmaker:</strong> Karşılaşmanın son anlarında, gitti denilen maçı çok zor şartlar altında kullandığı bir şut ve muhtemelen üçlük bir basket ile çeviren, uzatmaya götüren yahut kazanan eleman. ("Muhtemelen" dedim zira eylemin daha heyecan verici, mucizevi versiyonları da mevcuttur. Örneğin 1999'da Larry Johnson'ın, son anda bir üçlük sokarken faule maruz kalması üzerine kıvırdığı "4 point play" gibi...)</p><p></p><p><strong>Rebound:</strong> Çakarım iki tane, görürsün ribauntu. Dalga mı geçiyorsunuz be!</p><p></p><p><strong>Rejection: </strong>Top kesme. Şapka! Refüze olursun, kendini kötü hissedersin.</p><p></p><p><strong>Reverse:</strong> (Bizde) dripling esnasında aniden 360 derecelik dönüş yaparak karşıdaki savunmacıyı ekarte etmek. Dönüş tamamlandıktan sonra dripling, top dönüşten önceki tarafın aksi yönüne geçirilerek sürülmeye devam edilirse daha kıyak bi demarkaj elde edilir. NBA'de "spin move" diye tabir edilir. (reverse jam ve reverse layup diye terimlere de önayak olmuştur bu sözcük ki, ilki ters smaç, diğeri ise ters turnike olarak dilimizde mana bulur.)</p><p></p><p><strong>Rim:</strong> Çember. Hulahop! "Çembere değebiliyon mu lan?"daki gibi...</p><p></p><p><strong>Rock: </strong>Kaya anlamında, top için kullanılır.</p><p></p><p><strong>Rookie:</strong> Çaylak adam. NBA'de ilk sezonunu oynayacak, oynamakta yahut henüz oynamış olan. Yaş baş önemli değil. İkinci sezondan gün aldın mı iş bitti, terfi ettin. Sınıfsal adını Draft'tene gelene devredersin. Geçen sezon kim vardı çaylak: Darius Miles, Kenyon Martin, Morris Peterson, Marc Jackson, Mike Miller... Şimdi kim var? Kwame Brown var, Eddie Curry var, Gasol var, Shane var. Oldu mu? (NCAA'de ilk yılını oynayanlara ise "freshman" deniyor. NBA terimi değil ama bilgi olsun.)</p><p></p><p><strong>Run-and-gun:</strong> Ofans transition'a dayanan, takımın hızla hücuma çıkıp etkili şutörleriyle rakip savunma yerleşmeden sayı bulmasını ifade eden bir oyun tarzı terimi... (Kim böyle oynuyor? Bu aralar mesela Bucks, mesela Mavs, bir zamanlar Phoenix...)</p><p></p><p><strong>Running jumper:</strong> Jumpshot'ın aksine, hareketli halde atılan şut... Mesela Reggie Miller pek güzel becerir bu işi... Baseline'dan drive eder, öne doğru adım atarken zıplayarak şutunu gönderir, faulü kesinleştirir ve basket-faul için de dua mırıldanır bir yandan.</p><p></p><p><strong>Sag:</strong> Savunmada kendi adamını bırakıp ikili sıkıştırma için arkadaşına yardıma gitme.</p><p></p><p><strong>Salary cap: </strong>Hehe, sanki burada anlatılır iki satırda. Onun için ayrı sayfa açacağız.</p><p></p><p><strong>Screen: </strong>Pick dedik ya yukarıda. Perde. Kırlent!</p><p></p><p><strong>Set shot:</strong> Hücum seti sırasında boş kalıp sıçramadan atılan şut. NBA'in ilk yıllarında kullanılan birşeydi, artık çok nadiren rastlanıyor. Esasen Sam Perkins dışında yapan kaldığını sanmıyorum.</p><p></p><p><strong>Set someone up: </strong>Takım arkadaşına elverişli şut yahut sayı atma pozisyonu yaratmak. Kıyak no-look asistle olur, adamının peşindeki elemana screen'e takarak olur... İnsan yardım etmek istedikten sonra yolu çok!</p><p></p><p><strong>Sharpshooter:</strong> Bir traş bıçağı markası değil. Boş bıraktığın an açık alandan genelde üçlükle cezayı kesen keskin nişancı şutör demek. Zamanında Steve Kerr, Dan Majerle, Glen Rice böyle adamlardı. Favorim ise Rex Chapman'dır.</p><p></p><p><strong>Shoot the lights out:</strong> Her attığını sokmak. Abartmak, bokunu çıkartmak... "He's hot" veya "he's on fire" diye de tanımlanır. Bu formata giren adam, kariyerine muhtemelen 40-50 sayılık, torunlarına anlatacağı bir maç eklemek üzeredir.</p><p></p><p><strong>Shot clock:</strong> Hücum süresi olan 24 saniye... Şutu çektin, çektin... Olmadı, ver topu rakibe.</p><p></p><p><strong>Shooter's bounce:</strong> Şutun çemberden sektikten sonra girip sayı olması. Bunun genelde iyi şutörlerin başına geldiğine inanılır, hani para parayı çeker misali(!), o yüzden terimin adı böyle.</p><p></p><p><strong>Sign-and-trade:</strong> Free-agent olan, yani kontratı biterek serbest kalan oyuncunun, son oynadığı takımla tekrar sözleşme imzalayarak derhal başka takıma takas edilmesi. Genelde, bu takımda en az üç yıl oynayarak Larry Bird haklarını kazanan oyuncuların, takım değiştirirken daha fazla paraya anlaşmaları için kullanılır. Bird hakkını alan oyuncu, NBA kuralları gereği, free-agent olduğunda eğer takımıyla tekrar anlaşırsa, başka takımlarla yapabildiğinden daha yüksek ücrete sözleşme imzalayabilir. Mesela kendi başına farklı bir takımla 4 yıllık sözleşme yaparsa, yıllık artış olarak maksimum yüzde 10 alabilir. Oysa Bird hakkını kazandığı takımla kontrat yenilerse, bu artış yüzde 12.5 olabiliyor. Gitmeye kararlı oyuncu bu yüzden kendi takımıyla tekrar anlaşıyor ve istediği takıma, alabileceği maksimum ücretli yeni kontratıyla takas ediliyor. Eski takımı da bu işten eli boş çıkacağına karşılığında salary cap dahilinde oyuncu almış oluyor. "Sign-and-trade"in 48 saat içinde yapılması gerekiyor.</p><p></p><p><strong>Sixth man:</strong> İlk beşte yer almayan en baba yedek. Oyun ilk giren olması şart değil. En çok süre alan yedek. AaronMcKie, Hidayet filan... (İlaveten, nadide okur Celal Başer uyardı ki, bu terimin anlamı tek değil. "batug.com'da enbiey takımları hakkında yazılar yazan kardişlerimize verilen addır 6th Man" diyor Celal biladerim, doğru diyor, güzel diyor.)</p><p></p><p><strong>Sky-hook:</strong> NBA'in tüm zamanlarda en çok sayı atan adamı efsane oyuncu, müstesna şahsiyet, iyi insan Kareem'in icat ettiği bir tür hukşat. Esasen hukşat da sayılmaz zira bu atışta kol, şuta adını veren çengel (hook) pozisyonunu pek almaz. Tek ayak üzerinde rakip potaya dönerek zıplarsın, İki elindeki topu vücuduna yakın yükseltirken tek ele geçirirsin, sonra kolun dimdik yukarıdayken bilek hareketiyle şutunu çekersin. Ne blok çabası işe yarar, ne double team...</p><p>(Ali Yıldız'dan ilave: Yapılabilmesi için gerekli ve yeter şart, fırıncı küreği boyutlarında kola ve ele sahip olmak - bkz. Kareem.)</p><p></p><p><strong>Skywalk:</strong> "Havada yürüme" tadında sıçrama... Julius Erving babasıdır, MJ de amcası...</p><p></p><p><strong>Steal:</strong> Top çalma. Faideli hırsızlık.</p><p></p><p><strong>Stone hand:</strong> Ne kadar çalışıp didinse de iyi bir şut stili edinemeyen, dolayısıyla düşük isabet yüzdesine mahkum oyuncu. Kim mi? Evet evet, mesela o işte!</p><p></p><p><strong>Sweep:</strong> Kelime anlamı süpürme. Playoff serisinde bir takımın rakibini hiç mağlup olmadan elemesi. İlk turda üçe, sonrakilerde dörde karşı sıfır yani. İtibarı yerle bir eder. Edilgen açıdan ayıp, etken açıdan günahtır!</p><p></p><p><strong>Swingman:</strong> 2 veya 3 numarada yani skorer gard yahut kısa forvet mevkiinde oynayan, çok uzun boylu olmayan fakat son derece atletik, iyi sıçrayan, gerek jump shotları, gerekse etkili drive ve power movelarıyla sayı üreten elemanlar. Şimdikilerden Stackhouse olur, Derek Anderson olur, Kobe olur, Vince olur. MJ olmaz mı? Nah olmaz, tabii olur. Bir de mesela, Rex Chapman. Adamımdır (dı!)</p><p></p><p><strong>Switch: </strong>Savunmadaki iki oyuncunun, tuttukları adamları değiştirivermesi... Bazen lazımdır, iyi yapmazsan rakibi kaçırırsın boşa, yersin basketi, yersin fırçayı!</p><p></p><p><strong>Technical foul:</strong> Top oyunda veya değilken rakibe küfrettin, kavgaya girdin, yumruklaştın, topu yere hızla vurdun yahut rakibe, tribüne, hakeme fırlattın, hakemle dalaştın vs. Teknik faul çalınır. Takımın sahadaki tüm personeli de dahildir buna... Hem hanene bir faul yazılır, hem de para yahut maç cezası alabilirsin. Bkz. Rasheed Wallace, eskiler için Rodman!</p><p></p><p><strong>Three-second violation:</strong> "3-in-the-key" diye de bilinir. Hücum oyuncusunun rakip pota önündeki boyalı alanda üç saniyeden fazla kalarak takımına topu kaybettirmesi. Bu yıldan itibaren, alan savunmasının serbest bırakılmasıyla birlikte, savunma yapan oyuncuya, kendi potasının önündeki boyalı alanda da, eğer bir rakibi bire bir savunmuyorsa, üç saniyeden fazla kalmama zorunluluğu getirildi.</p><p></p><p><strong>360: </strong>Dripling yaparken yahut drive etmişken kendi etrafında tam dönüşle rakibi ekarte etmek. Spin de denir. Dominique Wilkins, havada trisiksti smaçların babasıydı. Nick "the quick" Van Exel da driplingte iyi becerir.</p><p></p><p><strong>Tip-in: </strong>Çemberden sekmiş bir şutu içeriye iteleyip sayı yapmak.</p><p></p><p><strong>Traffic:</strong> Hücumdayken, rakip oyuncuların oluşturduğu kalabalık bölge.</p><p></p><p><strong>Trailer:</strong> Fast break'te, karşı potaya en önde giden oyuncuların ardından ikinci dalga olarak deli dana gibi gelen, geriye atılan bir pasla yahut top girmediğinde ribauntu almak/tamamlamak için avantajlı sayı pozisyonu yakalayan eleman.</p><p></p><p><strong>Transition:</strong> Top hakimiyet değiştirdiğinde hücumdan defansa yahut defanstan hücuma geçiş. Mühim hadise. Başarı anahtarı.</p><p></p><p><strong>Traveling:</strong> Walking diye de bilinir. Topu sürmeden adım atmak. Top taşımak. Steps. Yapma!</p><p></p><p><strong>Triple-double:</strong> Üç kategoride birden iki basamaklı sayılara ulaşmak. Mesela 35 sayı, 12 ribaunt, 16 asist... Yapan adamlara da triple-double-man derler, all around (yani çok yönlü) oyuncu oldukları su götürmez. Bu aralar Jason Kidd'i, Grant Hill'i, Kevin Garnett'i, Chris Webber'ı filan biliyorsunuz ama zamanında Larry Bird'ün, Magic Johnson'ın triple-double ortalamalarla oynadığı 15-20 maçlık seriler vardı. Sezon ortalaması triple-double'a yakın adamlar geçmişte daha çoktu. Şimdiki yıldızlar iyice sünepe! (Derken, taze Efvan yazarımız Emre Yalçın'dan süper bir bilgi geldi ki; yeri de tam burası. Oscar Robertson -yani Big O- 1962 sezonunu 30.8 sayı, 12.5 ribaunt, 11.4 asistle oynamış. Yani 82 maçın ortalaması bu... Düşünün ki şu aralar, sezonda 8-10 t-d yapana triple-double man diye isim takıyorlar! Eyvallah Emre!)</p><p></p><p><strong>Turnover:</strong> Top kaybı. Artık hücum faul mü yaptın, yanlış pas mı attın, driplingte kaptırdın mı, ne halt ettiysen... Top rakibin kontrolüne geçti ve sen tırsıyor, gözlerini koçtan kaçırıyorsun.</p><p></p><p><strong>Turnaround jumper: </strong>Yakın savunmadaki rakibe sırtı dönük, driplingle yanaşma, tercihan pivotal movelar ile fake gösterip dönerek cemşata talkma. (Bu arada "jumper" da "J" veya "jump shot" yani cemşat demek.) Eğer bu hareket, rakibe yüklenip aniden geri çekilerek ve dönerken zıplayarak yapılırsa, o zaman turnaround fadeaway jumper olur. Savunmacının gardını dağıtan fakat çok zor bir harekettir. Hem kafa, hem fundamental, hem timing (zamanlama), hem müthiş atletizm, hem de yumuşak bilek gerektirir. Becerirsen üstüne adam olmaz. Beceren var mı? Jordan tabii... Hatırlamıyor musunuz ülen?</p><p></p><p><strong>Veteran free agent:</strong> Çaylak sözleşmesinden çıkmış ve sonraki sözleşmesi de sona ermiş oyuncu...</p><p></p><p><strong>Weak side:</strong> Sahanın, topun olmadığı bölümü.</p><p></p><p><strong>White man's disease:</strong> Beyazların, siyahlar gibi sıçrama yeteneklerinin olmamasına atıf yapan bir deyim. (Buraya kadar yine Levent Koralp'ten.) Deyimi dilimize, "beyaz adam hastalığı" diye çeviriyoruz fakat bunu, kaz yanmasın diye yapmıyoruz. Zira "White Men Can't Jump" adlı filmin sonlarında, Woody de ortağı Wesley'ye bunun her zaman böyle olmadığını göstermiştir. "Aman be, o film!" diyor, itibar etmiyorsanız, Rex Chapman'ı da biliyorsunuz demektir. Zira kendisi, durduk yerde (fol yumurta yokken anlamında değil) yani şuta kalktığında 1 metre yükselebilen bir beyaz(dı.)</p><p></p><p><strong>Zone: </strong>Alan savunması. Şimdiye dek yasaktı, zaten adı da "illegal defense"ti. Sanki yapanı karakola çekip içeri alıyorlarmış gibi... Artık serbest.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="YoRuMSuZ, post: 828738, member: 1"] [B]Quadruple-double: [/B]Dört kategoride birden iki basamaklı sayılara erişmek. Mesela 32 sayı, 16 ribaunt, 11 asist ve 10 blok. Hakeem'in yapmışlığı vardır, bir de Amiral. Başka bilmiyorum. [B]Rainbow: [/B]Uzaktan atılan bombeli şut. Tabii girerse... [B]Rainmaker:[/B] Karşılaşmanın son anlarında, gitti denilen maçı çok zor şartlar altında kullandığı bir şut ve muhtemelen üçlük bir basket ile çeviren, uzatmaya götüren yahut kazanan eleman. ("Muhtemelen" dedim zira eylemin daha heyecan verici, mucizevi versiyonları da mevcuttur. Örneğin 1999'da Larry Johnson'ın, son anda bir üçlük sokarken faule maruz kalması üzerine kıvırdığı "4 point play" gibi...) [B]Rebound:[/B] Çakarım iki tane, görürsün ribauntu. Dalga mı geçiyorsunuz be! [B]Rejection: [/B]Top kesme. Şapka! Refüze olursun, kendini kötü hissedersin. [B]Reverse:[/B] (Bizde) dripling esnasında aniden 360 derecelik dönüş yaparak karşıdaki savunmacıyı ekarte etmek. Dönüş tamamlandıktan sonra dripling, top dönüşten önceki tarafın aksi yönüne geçirilerek sürülmeye devam edilirse daha kıyak bi demarkaj elde edilir. NBA'de "spin move" diye tabir edilir. (reverse jam ve reverse layup diye terimlere de önayak olmuştur bu sözcük ki, ilki ters smaç, diğeri ise ters turnike olarak dilimizde mana bulur.) [B]Rim:[/B] Çember. Hulahop! "Çembere değebiliyon mu lan?"daki gibi... [B]Rock: [/B]Kaya anlamında, top için kullanılır. [B]Rookie:[/B] Çaylak adam. NBA'de ilk sezonunu oynayacak, oynamakta yahut henüz oynamış olan. Yaş baş önemli değil. İkinci sezondan gün aldın mı iş bitti, terfi ettin. Sınıfsal adını Draft'tene gelene devredersin. Geçen sezon kim vardı çaylak: Darius Miles, Kenyon Martin, Morris Peterson, Marc Jackson, Mike Miller... Şimdi kim var? Kwame Brown var, Eddie Curry var, Gasol var, Shane var. Oldu mu? (NCAA'de ilk yılını oynayanlara ise "freshman" deniyor. NBA terimi değil ama bilgi olsun.) [B]Run-and-gun:[/B] Ofans transition'a dayanan, takımın hızla hücuma çıkıp etkili şutörleriyle rakip savunma yerleşmeden sayı bulmasını ifade eden bir oyun tarzı terimi... (Kim böyle oynuyor? Bu aralar mesela Bucks, mesela Mavs, bir zamanlar Phoenix...) [B]Running jumper:[/B] Jumpshot'ın aksine, hareketli halde atılan şut... Mesela Reggie Miller pek güzel becerir bu işi... Baseline'dan drive eder, öne doğru adım atarken zıplayarak şutunu gönderir, faulü kesinleştirir ve basket-faul için de dua mırıldanır bir yandan. [B]Sag:[/B] Savunmada kendi adamını bırakıp ikili sıkıştırma için arkadaşına yardıma gitme. [B]Salary cap: [/B]Hehe, sanki burada anlatılır iki satırda. Onun için ayrı sayfa açacağız. [B]Screen: [/B]Pick dedik ya yukarıda. Perde. Kırlent! [B]Set shot:[/B] Hücum seti sırasında boş kalıp sıçramadan atılan şut. NBA'in ilk yıllarında kullanılan birşeydi, artık çok nadiren rastlanıyor. Esasen Sam Perkins dışında yapan kaldığını sanmıyorum. [B]Set someone up: [/B]Takım arkadaşına elverişli şut yahut sayı atma pozisyonu yaratmak. Kıyak no-look asistle olur, adamının peşindeki elemana screen'e takarak olur... İnsan yardım etmek istedikten sonra yolu çok! [B]Sharpshooter:[/B] Bir traş bıçağı markası değil. Boş bıraktığın an açık alandan genelde üçlükle cezayı kesen keskin nişancı şutör demek. Zamanında Steve Kerr, Dan Majerle, Glen Rice böyle adamlardı. Favorim ise Rex Chapman'dır. [B]Shoot the lights out:[/B] Her attığını sokmak. Abartmak, bokunu çıkartmak... "He's hot" veya "he's on fire" diye de tanımlanır. Bu formata giren adam, kariyerine muhtemelen 40-50 sayılık, torunlarına anlatacağı bir maç eklemek üzeredir. [B]Shot clock:[/B] Hücum süresi olan 24 saniye... Şutu çektin, çektin... Olmadı, ver topu rakibe. [B]Shooter's bounce:[/B] Şutun çemberden sektikten sonra girip sayı olması. Bunun genelde iyi şutörlerin başına geldiğine inanılır, hani para parayı çeker misali(!), o yüzden terimin adı böyle. [B]Sign-and-trade:[/B] Free-agent olan, yani kontratı biterek serbest kalan oyuncunun, son oynadığı takımla tekrar sözleşme imzalayarak derhal başka takıma takas edilmesi. Genelde, bu takımda en az üç yıl oynayarak Larry Bird haklarını kazanan oyuncuların, takım değiştirirken daha fazla paraya anlaşmaları için kullanılır. Bird hakkını alan oyuncu, NBA kuralları gereği, free-agent olduğunda eğer takımıyla tekrar anlaşırsa, başka takımlarla yapabildiğinden daha yüksek ücrete sözleşme imzalayabilir. Mesela kendi başına farklı bir takımla 4 yıllık sözleşme yaparsa, yıllık artış olarak maksimum yüzde 10 alabilir. Oysa Bird hakkını kazandığı takımla kontrat yenilerse, bu artış yüzde 12.5 olabiliyor. Gitmeye kararlı oyuncu bu yüzden kendi takımıyla tekrar anlaşıyor ve istediği takıma, alabileceği maksimum ücretli yeni kontratıyla takas ediliyor. Eski takımı da bu işten eli boş çıkacağına karşılığında salary cap dahilinde oyuncu almış oluyor. "Sign-and-trade"in 48 saat içinde yapılması gerekiyor. [B]Sixth man:[/B] İlk beşte yer almayan en baba yedek. Oyun ilk giren olması şart değil. En çok süre alan yedek. AaronMcKie, Hidayet filan... (İlaveten, nadide okur Celal Başer uyardı ki, bu terimin anlamı tek değil. "batug.com'da enbiey takımları hakkında yazılar yazan kardişlerimize verilen addır 6th Man" diyor Celal biladerim, doğru diyor, güzel diyor.) [B]Sky-hook:[/B] NBA'in tüm zamanlarda en çok sayı atan adamı efsane oyuncu, müstesna şahsiyet, iyi insan Kareem'in icat ettiği bir tür hukşat. Esasen hukşat da sayılmaz zira bu atışta kol, şuta adını veren çengel (hook) pozisyonunu pek almaz. Tek ayak üzerinde rakip potaya dönerek zıplarsın, İki elindeki topu vücuduna yakın yükseltirken tek ele geçirirsin, sonra kolun dimdik yukarıdayken bilek hareketiyle şutunu çekersin. Ne blok çabası işe yarar, ne double team... (Ali Yıldız'dan ilave: Yapılabilmesi için gerekli ve yeter şart, fırıncı küreği boyutlarında kola ve ele sahip olmak - bkz. Kareem.) [B]Skywalk:[/B] "Havada yürüme" tadında sıçrama... Julius Erving babasıdır, MJ de amcası... [B]Steal:[/B] Top çalma. Faideli hırsızlık. [B]Stone hand:[/B] Ne kadar çalışıp didinse de iyi bir şut stili edinemeyen, dolayısıyla düşük isabet yüzdesine mahkum oyuncu. Kim mi? Evet evet, mesela o işte! [B]Sweep:[/B] Kelime anlamı süpürme. Playoff serisinde bir takımın rakibini hiç mağlup olmadan elemesi. İlk turda üçe, sonrakilerde dörde karşı sıfır yani. İtibarı yerle bir eder. Edilgen açıdan ayıp, etken açıdan günahtır! [B]Swingman:[/B] 2 veya 3 numarada yani skorer gard yahut kısa forvet mevkiinde oynayan, çok uzun boylu olmayan fakat son derece atletik, iyi sıçrayan, gerek jump shotları, gerekse etkili drive ve power movelarıyla sayı üreten elemanlar. Şimdikilerden Stackhouse olur, Derek Anderson olur, Kobe olur, Vince olur. MJ olmaz mı? Nah olmaz, tabii olur. Bir de mesela, Rex Chapman. Adamımdır (dı!) [B]Switch: [/B]Savunmadaki iki oyuncunun, tuttukları adamları değiştirivermesi... Bazen lazımdır, iyi yapmazsan rakibi kaçırırsın boşa, yersin basketi, yersin fırçayı! [B]Technical foul:[/B] Top oyunda veya değilken rakibe küfrettin, kavgaya girdin, yumruklaştın, topu yere hızla vurdun yahut rakibe, tribüne, hakeme fırlattın, hakemle dalaştın vs. Teknik faul çalınır. Takımın sahadaki tüm personeli de dahildir buna... Hem hanene bir faul yazılır, hem de para yahut maç cezası alabilirsin. Bkz. Rasheed Wallace, eskiler için Rodman! [B]Three-second violation:[/B] "3-in-the-key" diye de bilinir. Hücum oyuncusunun rakip pota önündeki boyalı alanda üç saniyeden fazla kalarak takımına topu kaybettirmesi. Bu yıldan itibaren, alan savunmasının serbest bırakılmasıyla birlikte, savunma yapan oyuncuya, kendi potasının önündeki boyalı alanda da, eğer bir rakibi bire bir savunmuyorsa, üç saniyeden fazla kalmama zorunluluğu getirildi. [B]360: [/B]Dripling yaparken yahut drive etmişken kendi etrafında tam dönüşle rakibi ekarte etmek. Spin de denir. Dominique Wilkins, havada trisiksti smaçların babasıydı. Nick "the quick" Van Exel da driplingte iyi becerir. [B]Tip-in: [/B]Çemberden sekmiş bir şutu içeriye iteleyip sayı yapmak. [B]Traffic:[/B] Hücumdayken, rakip oyuncuların oluşturduğu kalabalık bölge. [B]Trailer:[/B] Fast break'te, karşı potaya en önde giden oyuncuların ardından ikinci dalga olarak deli dana gibi gelen, geriye atılan bir pasla yahut top girmediğinde ribauntu almak/tamamlamak için avantajlı sayı pozisyonu yakalayan eleman. [B]Transition:[/B] Top hakimiyet değiştirdiğinde hücumdan defansa yahut defanstan hücuma geçiş. Mühim hadise. Başarı anahtarı. [B]Traveling:[/B] Walking diye de bilinir. Topu sürmeden adım atmak. Top taşımak. Steps. Yapma! [B]Triple-double:[/B] Üç kategoride birden iki basamaklı sayılara ulaşmak. Mesela 35 sayı, 12 ribaunt, 16 asist... Yapan adamlara da triple-double-man derler, all around (yani çok yönlü) oyuncu oldukları su götürmez. Bu aralar Jason Kidd'i, Grant Hill'i, Kevin Garnett'i, Chris Webber'ı filan biliyorsunuz ama zamanında Larry Bird'ün, Magic Johnson'ın triple-double ortalamalarla oynadığı 15-20 maçlık seriler vardı. Sezon ortalaması triple-double'a yakın adamlar geçmişte daha çoktu. Şimdiki yıldızlar iyice sünepe! (Derken, taze Efvan yazarımız Emre Yalçın'dan süper bir bilgi geldi ki; yeri de tam burası. Oscar Robertson -yani Big O- 1962 sezonunu 30.8 sayı, 12.5 ribaunt, 11.4 asistle oynamış. Yani 82 maçın ortalaması bu... Düşünün ki şu aralar, sezonda 8-10 t-d yapana triple-double man diye isim takıyorlar! Eyvallah Emre!) [B]Turnover:[/B] Top kaybı. Artık hücum faul mü yaptın, yanlış pas mı attın, driplingte kaptırdın mı, ne halt ettiysen... Top rakibin kontrolüne geçti ve sen tırsıyor, gözlerini koçtan kaçırıyorsun. [B]Turnaround jumper: [/B]Yakın savunmadaki rakibe sırtı dönük, driplingle yanaşma, tercihan pivotal movelar ile fake gösterip dönerek cemşata talkma. (Bu arada "jumper" da "J" veya "jump shot" yani cemşat demek.) Eğer bu hareket, rakibe yüklenip aniden geri çekilerek ve dönerken zıplayarak yapılırsa, o zaman turnaround fadeaway jumper olur. Savunmacının gardını dağıtan fakat çok zor bir harekettir. Hem kafa, hem fundamental, hem timing (zamanlama), hem müthiş atletizm, hem de yumuşak bilek gerektirir. Becerirsen üstüne adam olmaz. Beceren var mı? Jordan tabii... Hatırlamıyor musunuz ülen? [B]Veteran free agent:[/B] Çaylak sözleşmesinden çıkmış ve sonraki sözleşmesi de sona ermiş oyuncu... [B]Weak side:[/B] Sahanın, topun olmadığı bölümü. [B]White man's disease:[/B] Beyazların, siyahlar gibi sıçrama yeteneklerinin olmamasına atıf yapan bir deyim. (Buraya kadar yine Levent Koralp'ten.) Deyimi dilimize, "beyaz adam hastalığı" diye çeviriyoruz fakat bunu, kaz yanmasın diye yapmıyoruz. Zira "White Men Can't Jump" adlı filmin sonlarında, Woody de ortağı Wesley'ye bunun her zaman böyle olmadığını göstermiştir. "Aman be, o film!" diyor, itibar etmiyorsanız, Rex Chapman'ı da biliyorsunuz demektir. Zira kendisi, durduk yerde (fol yumurta yokken anlamında değil) yani şuta kalktığında 1 metre yükselebilen bir beyaz(dı.) [B]Zone: [/B]Alan savunması. Şimdiye dek yasaktı, zaten adı da "illegal defense"ti. Sanki yapanı karakola çekip içeri alıyorlarmış gibi... Artık serbest. [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Turizmin başkenti olarak bilinen güneydeki ilimiz?
Cevapla
Forumlar
Spor
Genel Spor Konuları
NBA Basketbol Terimleri Sözlüğü
Top