Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Spor
Genel Spor Konuları
NBA Basketbol Terimleri Sözlüğü
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="YoRuMSuZ" data-source="post: 828737" data-attributes="member: 1"><p><strong>Dead-ball foul:</strong> Top oyunda değilken ve saat işlemiyorken yapılan faul. Yoksa top patlamışken yapılan değil!</p><p></p><p><strong>Death valley:</strong> Ölüm vadisi anlamına gelen bu dramatik terim, sahada basket kaydetmenin çok zor olduğu anlarda kullanılır. Genelde süper forvetler ve pivotlar arasında dişe diş ribaunt mücadelesinin filan geçtiği, ayı gibi savunmanın yapıldığı pota altları kastedilir. Bir de Las Vegas'a giderken Nevada'daki Mojave Çölü'nde yer alan Ölüm Vadisi vardır ki, konuyla hiçbir alakası yoktur, zaten turistik bir yerdir.</p><p></p><p><strong>Deny the ball:</strong> Çok yakın ve sıkı savunma yaparak bir rakibin top almasına engel olmak. (Finaller; Tyronne Lue-Iverson... Hehe!)</p><p></p><p><strong>Dipsy-doo:</strong> Top hakimiyeti yüksek, dripling ustası gardın fantaziye kaçıp top sürerken, pas verirken, fake atarken vs. varyasyon çekmesi, seyircinin gözüne girmesi ve koçun da gözüne batması!</p><p></p><p><strong>Dish out:</strong> Asist yapmak. Dish, tabak demek, malum. Buna "out" preposition'ı ilave edilerek oluşturulan phrasal verb, (lan açıklayacağız derken iyice karıştırdık yahu, hale bak!) "tabakta sunmak" anlamında süper baba sayı pası vermildiğine işaret ediyor. Hani futbol geyiğinde "al da at" tabir edilen paslar var ya, ondan. Hatta Kukoc'un Bulls'daki ilk yılında, süper asistleri yüzünden lakabı "garson" olmuştu.</p><p></p><p><strong>Double dribble: </strong>Eşşeklik. Topu sürüyorsun, tutuyorsun iki elinle, yine sürüyorsun. Steps oluyor. Top kaybı oluyor. Ayıp oluyor!</p><p></p><p><strong>Double-team:</strong> İkili sıkıştırma. Topa hakim rakip oyuncuyu iki adamla birden savunmak. Geçen sezona kadar, alan savunması yasak olduğu için, topsuz adama ikili sıkıştırma yapılamıyordu çünkü "illegal defense" oluyordu. Artık o da serbest.</p><p></p><p><strong>Downtown:</strong> Potaya çok uzak mesafe. Minimum, üç sayı arkının dışarısı... Eskiden bir NBA efsanesi vardı, Downtown Freddy Brown diye... Eleman orta saha civarından devamlı lambalardı şutlardı. Ki düşünün, o zaman üç sayı filan da yok! Bir de benzeri, benim favorim Pete "Pistol" Maravich.</p><p></p><p><strong>Dribble:</strong> Dripling. Topu yerde sektirmek, sürmek. (Yuh artık!)</p><p></p><p><strong>Dunk:</strong> Smaç. Slam, slam dunk, jam de deniyor.</p><p></p><p><strong>Encore:</strong> NBA Action programının NBA terimi haline getirdiği bir tezahürat lafı. Anlamı: Bis... Yani; bi daha, bi daha!</p><p></p><p><strong>Fast break:</strong> Hadi len! Bunu da bilmiyorsanız ne işiniz var lan sitede. Çıkın!</p><p></p><p><strong>Field goal:</strong> Sahanın herhangi bir yerinden atılan basket. 2 sayı, 3 sayı da dahil. FG diye geçer hani.</p><p></p><p><strong>Flagrant foul:</strong> Rakibe gereksiz ve sert faul yapmak. Hakemin yorumuna bağlı bir karar. Cezası ağır, imajı kötü.</p><p></p><p><strong>Foul trouble:</strong> 6 faulle diskalifiye olmaya yaklaşmış, dolayısıyla daha dikkatli oynaması gereken oyuncu. Genelde 4 veya 5 faul yapmış olanlar bu kategoriye giriyor. Erken alınmışsa bazen 3 faul de olur.</p><p></p><p><strong>Franchise:</strong> Takımla ligde mücadele eden organizasyonu en geniş anlamda tanımlayan sözcük. Örnek vereyim zira anlamı derin; mesela Lakers franchise'ı denince, Los Angeles Lakers değil, eskiden Minnesota'da kurulu, Minneapolis Lakers olarak NBA'de mücadele eden, ardından kent değiştirerek (relocation) Los Angeles'a taşınan takımın, geçmişinden bugüne tümü kastediliyor. "Franchise", bu anlamından hareketle, bazı dominant oyuncular için de kullanılabiliyor, "tek başına takıma bedel" anlamında, "franchise player" olarak. Şu anda Rockets'da oynayan Stevie "franchise" Francis'i kastetmiyorum. O daha öyle bir adam değil. Fakat mesela Kareem Abdul-Jabbar, gerçek bir "franchise player" idi, bugünlerde lakaplar biraz ucuzladı, o kadar. (Bir de "franchise-killer" deyimi var ki, gelecek vadedermiş formatına bürünüp baba bir uzun dönem kontrat yaptıktan sonra işleri seren, yan gelip yatan oyuncular için kullanılır. Mesela Vin Baker, Shawn Kemp, Glen Rice gibi elemanlar buna örnektir. O kontratla atamazsın, satamazsın, takas edemezsin. Salary cap'e çöreklenir, 4-5 yıl takımın içine eder bu adamlar.)</p><p></p><p><strong>Free agent:</strong> Herhangi bir takımla kontratının süresi sona ermiş yahut ilgili maddeler kullanılarak kontratı kendisi, takım yahut komisyon tarafından iptal edilmiş oyuncu.</p><p></p><p><strong>Frontcourt:</strong> Rakip sahada karşı potaya yakın oynayan elemanlar. Genellikle uzunlar, pivot ve forvetler.</p><p></p><p><strong>Garbage time:</strong> (Günter Soydanbay'dan geldi) Bu arkadaşlardan çevrede bol miktarda bulunmakla birlikte pek faydalı oldukları söylenemez.</p><p>Misal vermek gerekirse, geçen seneki Kings'te Nick Anderson veyahut Final Four yaptığı sene Efes'teki Kareem Reid. Hatta bizim Mirsad da Knicks ve Bucks yıllarında işte tam bu tür bir adamdı. Bütün süperstarların bir adet garbage-time yedeği bulunur. Genelde yıldız oyuncu ortalığı kasıp kavurup "ben bir Gatorade içeyim" der (ki bu da, sonucu belli olmuş bir maçın sonlarına denk gelir), sonra bu arkadaşlarımız koçun emri ile oyuna dahil olurlar. Maçın kaderini değiştirecek zamanları ise havlu sallayarak veya benchte yanında oturan takım arkadaşı ile itişip kakışarak, hayvan şakası yaparak geçirirler.</p><p></p><p><strong>Give-and-go:</strong> Futboldan verkaç olarak bildiğiniz hadise... Topu arkadaşına pas verip kat etme.</p><p></p><p><strong>Glass cleaner:</strong> Ribaunt işinde ustalaşmış ve bu kategoride ortalaması yüksek eleman. Rodman olur, Jayson Williams olur... Yaşayanlardan Mutombo, zaten bu işin profesörüdür. Adamın ille uzun olması gerekmez. Marion gibi undersized elemanlardan da glass cleaner çıkabiliyor.</p><p></p><p><strong>Goaltending:</strong> Hakemin, girmemiş olan bir şut için sayı kararı vermesi. Sebepleri, şut potaya doğru inişe geçmişken savunma oyuncusunun dokunması, panyadan sekmiş çembere giden bir topa temas (inişte olmasa bile) veya çemberin üzerindeki hayali silindirin içinde olan topa müdahale etme.</p><p></p><p><strong>Gunner:</strong> Silahşor. Zırt pırt şut kullanan. Mesela Ivy, Stack vs.</p><p></p><p><strong>Hand-checking:</strong> Savunmacının, defans yaptığı rakibe eliyle şarj uygulayarak pozisyonunu bozması. Elini ancak koyabilir, iter yahut çekerse, hand-checking violation, yani faul olur.</p><p></p><p><strong>Hang time:</strong> Şut, smaç yahut turnike (drive) için sıçramış oyuncunun havada kalma süresi. (Jordan, Carter, Kobe gibilerinki hang hour da sayılabilir! Bir de hang over var ki, uzmanı bendenizim!)</p><p></p><p><strong>High post: </strong>Serbest atış çizgisinin dolayları...</p><p></p><p><strong>Home/road games:</strong> Home game, takımın kendi sahasında yaptığı maç demektir. Road game ise takım maç sonrasında salondan çıkıp eve giderken, yedeklerin "ula koç iki dakika sokmadı, hevesim kursağımda kaldı" diyerek yolda durup açık sahada çevirdikleri tek potadır. Yediremedik mi? Tamam o zaman, o da deplasman maçı demek.</p><p></p><p><strong>Hook shot: </strong>Hukşat işte len. Çengel atış. Efe Aydan filan! Tanrısı da Kareem Abdul-Jabbar tabii.</p><p></p><p><strong>Hoop: </strong>Çember. Argoda ise baskebol anlamında. Let's play hoops!</p><p></p><p><strong>J:</strong> Cemşat.</p><p></p><p><strong>Jump ball: </strong>Cembol. Hava atışı. Hakemin işin içinden çıkamadığında verdiği karar. Duruma göre santrada yahut yakın olduğu potanın faul çizgisi üzerinde vuku bulur.</p><p></p><p><strong>Jump hook:</strong> Sıçrayarak hukşat. Yolunu bilirsen, blok yapılması imkansız şut.</p><p></p><p><strong>Lane:</strong> Boyalı alan, üç saniye koridoru, bizdeki ampul! "Key" yahut "paint" diye de bilinir.</p><p></p><p><strong>Larry Bird hakları:</strong> Bir takımda en az üç yıl oynayan oyuncunun o takımla tekrar anlaşmak için kazandığı ekstra kontrat ve ücret avantajları. Larry Bird haklarını alan oyuncu, NBA kuralları gereği, free-agent olduğunda eğer takımıyla tekrar anlaşırsa, başka takımlarla yapabildiğinden daha yüksek ücrete sözleşme imzalayabilir. Mesela kendi başına farklı bir takımla 4 yıllık sözleşme yaparsa, yıllık artış olarak maksimum yüzde 10 alabilir. Oysa Bird hakkını kazandığı takımla kontrat yenilerse, bu artış yüzde 12.5 olabiliyor. Yine Bird hakkıyla aynı takımla kontrat yenilerse süresi 7 yıl olabiliyor fakat başka takıma giderse maksimum 6 yıl için imzalayabiliyor. (Örn: Chris Webber, Allan Houston, Michael Finley gibi oyuncular bu off-season'da takımlarıyla, kazanmış oldukları Bird haklarını kullanarak maksimum süre ve/veya ücrete anlaşmalar yaptılar. Eğer sign-and-trade olmadan başka takıma gitselerdi, bu ücretleri/süreleri alamazlardı.) Bird hakkı kullanılarak kontrat yenilenen oyunculara verilen bu ekstra ücret ve yıllık artışlar, salary cap'e dahil edilmiyor. Bu kuralın çıkışıyla birlikte yararlanarak ilk kontrat yenileyen oyuncu Celtic Larry Bird olduğu için adı da öyle kaldı. Benzer şey, daha az bir ekstra ücret ve yıllık artış oranıyla, takımında iki yılını dolduranlar için "Early-Bird hakları" ismiyle de kullanılıyor. Fakat tabii iki yıl oynayıp Early-Bird haklarıyla kontrat yenilemektense oyuncu bir yıl daha direnip sonra Full-Bird haklarıyla maksinun sözleşme yapmayı tercih ediyor. Uzun oldu biraz, umarım değmiştir. Zira bunun zırt pırt sorulmasından bıktım usandım artık. Hayır, bir çok yazımda da anlatmıştım defalarca!</p><p></p><p>L<strong>ayup:</strong> Turnike diye bildiğimiz hareketin sonunda topu çembere bırakmak. Fakat NBA'de layup'ın illa ki üçadımdan sonra olması gerekmiyor. Aldın asisti pota altında, zıpladın ve mesela finger roll yahut baby hook ile fileye emanet ettin, aha o da layup işte!</p><p></p><p><strong>Loose-ball foul:</strong> Top hiçbir takımın kontrolünde değilken yapılan faul. Mesela ribaunt mücadelesinde veya boşta yuvarlanan topa koşarken...</p><p></p><p><strong>Lottery: </strong>Playoffa giremeyen takımlar arasında çekilen ve draft ilk turundaki ön sıralarda kimin seçim yapacağını belirleyen kura. Sana çıktı mı, hakikaten büyük ikramiye... İyi kullanamadın mı, yıllar boyu alay konusu olursun. Mesela MJ, üçüncü sırada seçilmişti!</p><p></p><p><strong>Low post:</strong> Potanın iki yanındaki bölgeler.</p><p></p><p><strong>Money shot:</strong> Kendi şutunu yarattıktan yahut rahat top kullanabilecek yere tüyüp asisti aldıktan sonra basketi lambalamak. Daha ziyade üçlükler için söylenir.</p><p></p><p><strong>Net:</strong> Bir New Jersey oyuncusu. Şaka len şaka! File... Çembere asılı olan.</p><p></p><p><strong>Nothing but net:</strong> "Tuf" sesi çıkararak çembere değmeden giren şut. Deliksiz! Ortaokulda oynana malum oyunda iki sayı yerine geçer!</p><p></p><p><strong>Outlet pass: </strong>Savunma ribaundu aldıktan sonra, fast break'e tüymekte olan, yarı sahada yahut daha da ilerideki bir arkadaşına pas atma. Pas eğer, çoktan rakip potaya yanaşmış bir elemana ve tek elle atılmışsa, "baseball pass" denir ve yukarıda izah ettiğim "coast-to-coast" terimi de geçerli olur.</p><p></p><p><strong>Over the limit: </strong>Takımın bir periyodda dört faul limitini aşması. Ne olacak? Karşı takım artık her faulde serbest atış kullanacak.</p><p></p><p><strong>Overtime:</strong> Oyunun uzatmaya gitmesi... Bir tanesi 5 dakika... Biri önde bitirene dek tekrarlanır! Yaa... Ben NBA'de dört uzatmaya giden maç görmüştüm. Fazlası var mı bilmem.</p><p></p><p><strong>Palming: </strong>Dripling yaparken elini, topu avuçlayacak şekilde alta getirmek. Topu taşımak. Kepçe! Hani "Bilader al da eve götür bari" deriz ya... Steps oluyor yani!</p><p></p><p><strong>Penalty situation:</strong> Over the limit ile aynı şey.</p><p></p><p><strong>Pick: </strong>"Screen" de denir. Perdelemek. "Skrin koymak" deriz ya... Takım arkadaşının peşindeki rakip savunmacının koşuyoluna önceden gelip dikilmek. Hareketli olursan hücum faul çalınır, ona göre!</p><p></p><p><strong>Picpocket:</strong> "Steal" diye de açıkladığımız top çalmanın, çaldıranı iyice yerin dibine batıran söylemi... Hani nasıl "steal" çalmak demek, "pickpocket" da yankesicilik anlamına geliyor zaten.</p><p></p><p><strong>Pickup games:</strong> Antrenman maçları. Genelde tek pota. Çift de olur ve siyah adamların bunu üçe üç yaptıklarını bizzat gördüm, katılmışlığım dahi vardır. Sonrasında "siz kafayı yemişsiniz abi" dediydim.</p><p></p><p><strong>Pick-and-roll:</strong> Pikenrol işte yaa... Stockton-to-Malone... Yıllardır yaptıkları hadise... Top süren arkadaşına perde koyup içeri devrilir, sonra onun pasını alıp şutu kullanırsın. İyi yapmışsanız, pası aldığında rahat şut atarsın, kazma değilsen sokarsın, sayı olur.</p><p></p><p><strong>Pill:</strong> Hap demek ve top için kullanılır.</p><p></p><p><strong>Player-control foul:</strong> Hücumdayken fakat şut kullanmıyorken yapılan faul. (Ne halt ediyorduysan o ara!)</p><p></p><p><strong>Point guard: </strong>Nokta gözcü. Hade len, uğraştırmayın beni! Oyun kurucu. Pileymeykır! Ceysınkid.</p><p></p><p><strong>Possession:</strong> Top hakimiyeti (kayıtlı ve de şartlıdır!)</p><p></p><p><strong>Power forward:</strong> Uzun forvet. Hem sayı atıp hem ribaunt alan eleman. Krisvebır, Karlmalon.</p><p></p><p><strong>Press:</strong> Basın. Yok yok şaka, çok yakın savunma yapmak. Baskı.</p><p></p><p><strong>Pump fake:</strong> Şut atarken önce topu kaldırıp sonra geri çekip savunmacı rakibe aldatma vermek. Eleman yediyse ve zıpladıysa hemen tekrar şuta kalkarsın, o inerken sen yükselip topu kullanırsın. Hadisenin kralı, Maurice Lucas adlı NBA efesidir. Evet, yanlış yazmadım, efsanesi değil, efesi. Tanıyan bilir! (Bu terimde "fake" sözcüğü olmazsa o zaman manası felaket! Dilim varmaz yani.)</p><p></p><p><strong>Putback:</strong> Çemberden dönen topu içeriye itelemek. "Tip in" de tabir edilen tamamlama hamlesi. (NBA'de eğer top çemberin üzerindeki hayali silindirin içindeyse, bunu yaptığında düdüğü duyar ve fakat skorbordda sayıyı göremezsin. Koçtan fırça yediğinde neyin ne olduğunu öğrenir, bir daha yapmazsın. FIBA'da ise silindir milindir yok.)</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="YoRuMSuZ, post: 828737, member: 1"] [B]Dead-ball foul:[/B] Top oyunda değilken ve saat işlemiyorken yapılan faul. Yoksa top patlamışken yapılan değil! [B]Death valley:[/B] Ölüm vadisi anlamına gelen bu dramatik terim, sahada basket kaydetmenin çok zor olduğu anlarda kullanılır. Genelde süper forvetler ve pivotlar arasında dişe diş ribaunt mücadelesinin filan geçtiği, ayı gibi savunmanın yapıldığı pota altları kastedilir. Bir de Las Vegas'a giderken Nevada'daki Mojave Çölü'nde yer alan Ölüm Vadisi vardır ki, konuyla hiçbir alakası yoktur, zaten turistik bir yerdir. [B]Deny the ball:[/B] Çok yakın ve sıkı savunma yaparak bir rakibin top almasına engel olmak. (Finaller; Tyronne Lue-Iverson... Hehe!) [B]Dipsy-doo:[/B] Top hakimiyeti yüksek, dripling ustası gardın fantaziye kaçıp top sürerken, pas verirken, fake atarken vs. varyasyon çekmesi, seyircinin gözüne girmesi ve koçun da gözüne batması! [B]Dish out:[/B] Asist yapmak. Dish, tabak demek, malum. Buna "out" preposition'ı ilave edilerek oluşturulan phrasal verb, (lan açıklayacağız derken iyice karıştırdık yahu, hale bak!) "tabakta sunmak" anlamında süper baba sayı pası vermildiğine işaret ediyor. Hani futbol geyiğinde "al da at" tabir edilen paslar var ya, ondan. Hatta Kukoc'un Bulls'daki ilk yılında, süper asistleri yüzünden lakabı "garson" olmuştu. [B]Double dribble: [/B]Eşşeklik. Topu sürüyorsun, tutuyorsun iki elinle, yine sürüyorsun. Steps oluyor. Top kaybı oluyor. Ayıp oluyor! [B]Double-team:[/B] İkili sıkıştırma. Topa hakim rakip oyuncuyu iki adamla birden savunmak. Geçen sezona kadar, alan savunması yasak olduğu için, topsuz adama ikili sıkıştırma yapılamıyordu çünkü "illegal defense" oluyordu. Artık o da serbest. [B]Downtown:[/B] Potaya çok uzak mesafe. Minimum, üç sayı arkının dışarısı... Eskiden bir NBA efsanesi vardı, Downtown Freddy Brown diye... Eleman orta saha civarından devamlı lambalardı şutlardı. Ki düşünün, o zaman üç sayı filan da yok! Bir de benzeri, benim favorim Pete "Pistol" Maravich. [B]Dribble:[/B] Dripling. Topu yerde sektirmek, sürmek. (Yuh artık!) [B]Dunk:[/B] Smaç. Slam, slam dunk, jam de deniyor. [B]Encore:[/B] NBA Action programının NBA terimi haline getirdiği bir tezahürat lafı. Anlamı: Bis... Yani; bi daha, bi daha! [B]Fast break:[/B] Hadi len! Bunu da bilmiyorsanız ne işiniz var lan sitede. Çıkın! [B]Field goal:[/B] Sahanın herhangi bir yerinden atılan basket. 2 sayı, 3 sayı da dahil. FG diye geçer hani. [B]Flagrant foul:[/B] Rakibe gereksiz ve sert faul yapmak. Hakemin yorumuna bağlı bir karar. Cezası ağır, imajı kötü. [B]Foul trouble:[/B] 6 faulle diskalifiye olmaya yaklaşmış, dolayısıyla daha dikkatli oynaması gereken oyuncu. Genelde 4 veya 5 faul yapmış olanlar bu kategoriye giriyor. Erken alınmışsa bazen 3 faul de olur. [B]Franchise:[/B] Takımla ligde mücadele eden organizasyonu en geniş anlamda tanımlayan sözcük. Örnek vereyim zira anlamı derin; mesela Lakers franchise'ı denince, Los Angeles Lakers değil, eskiden Minnesota'da kurulu, Minneapolis Lakers olarak NBA'de mücadele eden, ardından kent değiştirerek (relocation) Los Angeles'a taşınan takımın, geçmişinden bugüne tümü kastediliyor. "Franchise", bu anlamından hareketle, bazı dominant oyuncular için de kullanılabiliyor, "tek başına takıma bedel" anlamında, "franchise player" olarak. Şu anda Rockets'da oynayan Stevie "franchise" Francis'i kastetmiyorum. O daha öyle bir adam değil. Fakat mesela Kareem Abdul-Jabbar, gerçek bir "franchise player" idi, bugünlerde lakaplar biraz ucuzladı, o kadar. (Bir de "franchise-killer" deyimi var ki, gelecek vadedermiş formatına bürünüp baba bir uzun dönem kontrat yaptıktan sonra işleri seren, yan gelip yatan oyuncular için kullanılır. Mesela Vin Baker, Shawn Kemp, Glen Rice gibi elemanlar buna örnektir. O kontratla atamazsın, satamazsın, takas edemezsin. Salary cap'e çöreklenir, 4-5 yıl takımın içine eder bu adamlar.) [B]Free agent:[/B] Herhangi bir takımla kontratının süresi sona ermiş yahut ilgili maddeler kullanılarak kontratı kendisi, takım yahut komisyon tarafından iptal edilmiş oyuncu. [B]Frontcourt:[/B] Rakip sahada karşı potaya yakın oynayan elemanlar. Genellikle uzunlar, pivot ve forvetler. [B]Garbage time:[/B] (Günter Soydanbay'dan geldi) Bu arkadaşlardan çevrede bol miktarda bulunmakla birlikte pek faydalı oldukları söylenemez. Misal vermek gerekirse, geçen seneki Kings'te Nick Anderson veyahut Final Four yaptığı sene Efes'teki Kareem Reid. Hatta bizim Mirsad da Knicks ve Bucks yıllarında işte tam bu tür bir adamdı. Bütün süperstarların bir adet garbage-time yedeği bulunur. Genelde yıldız oyuncu ortalığı kasıp kavurup "ben bir Gatorade içeyim" der (ki bu da, sonucu belli olmuş bir maçın sonlarına denk gelir), sonra bu arkadaşlarımız koçun emri ile oyuna dahil olurlar. Maçın kaderini değiştirecek zamanları ise havlu sallayarak veya benchte yanında oturan takım arkadaşı ile itişip kakışarak, hayvan şakası yaparak geçirirler. [B]Give-and-go:[/B] Futboldan verkaç olarak bildiğiniz hadise... Topu arkadaşına pas verip kat etme. [B]Glass cleaner:[/B] Ribaunt işinde ustalaşmış ve bu kategoride ortalaması yüksek eleman. Rodman olur, Jayson Williams olur... Yaşayanlardan Mutombo, zaten bu işin profesörüdür. Adamın ille uzun olması gerekmez. Marion gibi undersized elemanlardan da glass cleaner çıkabiliyor. [B]Goaltending:[/B] Hakemin, girmemiş olan bir şut için sayı kararı vermesi. Sebepleri, şut potaya doğru inişe geçmişken savunma oyuncusunun dokunması, panyadan sekmiş çembere giden bir topa temas (inişte olmasa bile) veya çemberin üzerindeki hayali silindirin içinde olan topa müdahale etme. [B]Gunner:[/B] Silahşor. Zırt pırt şut kullanan. Mesela Ivy, Stack vs. [B]Hand-checking:[/B] Savunmacının, defans yaptığı rakibe eliyle şarj uygulayarak pozisyonunu bozması. Elini ancak koyabilir, iter yahut çekerse, hand-checking violation, yani faul olur. [B]Hang time:[/B] Şut, smaç yahut turnike (drive) için sıçramış oyuncunun havada kalma süresi. (Jordan, Carter, Kobe gibilerinki hang hour da sayılabilir! Bir de hang over var ki, uzmanı bendenizim!) [B]High post: [/B]Serbest atış çizgisinin dolayları... [B]Home/road games:[/B] Home game, takımın kendi sahasında yaptığı maç demektir. Road game ise takım maç sonrasında salondan çıkıp eve giderken, yedeklerin "ula koç iki dakika sokmadı, hevesim kursağımda kaldı" diyerek yolda durup açık sahada çevirdikleri tek potadır. Yediremedik mi? Tamam o zaman, o da deplasman maçı demek. [B]Hook shot: [/B]Hukşat işte len. Çengel atış. Efe Aydan filan! Tanrısı da Kareem Abdul-Jabbar tabii. [B]Hoop: [/B]Çember. Argoda ise baskebol anlamında. Let's play hoops! [B]J:[/B] Cemşat. [B]Jump ball: [/B]Cembol. Hava atışı. Hakemin işin içinden çıkamadığında verdiği karar. Duruma göre santrada yahut yakın olduğu potanın faul çizgisi üzerinde vuku bulur. [B]Jump hook:[/B] Sıçrayarak hukşat. Yolunu bilirsen, blok yapılması imkansız şut. [B]Lane:[/B] Boyalı alan, üç saniye koridoru, bizdeki ampul! "Key" yahut "paint" diye de bilinir. [B]Larry Bird hakları:[/B] Bir takımda en az üç yıl oynayan oyuncunun o takımla tekrar anlaşmak için kazandığı ekstra kontrat ve ücret avantajları. Larry Bird haklarını alan oyuncu, NBA kuralları gereği, free-agent olduğunda eğer takımıyla tekrar anlaşırsa, başka takımlarla yapabildiğinden daha yüksek ücrete sözleşme imzalayabilir. Mesela kendi başına farklı bir takımla 4 yıllık sözleşme yaparsa, yıllık artış olarak maksimum yüzde 10 alabilir. Oysa Bird hakkını kazandığı takımla kontrat yenilerse, bu artış yüzde 12.5 olabiliyor. Yine Bird hakkıyla aynı takımla kontrat yenilerse süresi 7 yıl olabiliyor fakat başka takıma giderse maksimum 6 yıl için imzalayabiliyor. (Örn: Chris Webber, Allan Houston, Michael Finley gibi oyuncular bu off-season'da takımlarıyla, kazanmış oldukları Bird haklarını kullanarak maksimum süre ve/veya ücrete anlaşmalar yaptılar. Eğer sign-and-trade olmadan başka takıma gitselerdi, bu ücretleri/süreleri alamazlardı.) Bird hakkı kullanılarak kontrat yenilenen oyunculara verilen bu ekstra ücret ve yıllık artışlar, salary cap'e dahil edilmiyor. Bu kuralın çıkışıyla birlikte yararlanarak ilk kontrat yenileyen oyuncu Celtic Larry Bird olduğu için adı da öyle kaldı. Benzer şey, daha az bir ekstra ücret ve yıllık artış oranıyla, takımında iki yılını dolduranlar için "Early-Bird hakları" ismiyle de kullanılıyor. Fakat tabii iki yıl oynayıp Early-Bird haklarıyla kontrat yenilemektense oyuncu bir yıl daha direnip sonra Full-Bird haklarıyla maksinun sözleşme yapmayı tercih ediyor. Uzun oldu biraz, umarım değmiştir. Zira bunun zırt pırt sorulmasından bıktım usandım artık. Hayır, bir çok yazımda da anlatmıştım defalarca! L[B]ayup:[/B] Turnike diye bildiğimiz hareketin sonunda topu çembere bırakmak. Fakat NBA'de layup'ın illa ki üçadımdan sonra olması gerekmiyor. Aldın asisti pota altında, zıpladın ve mesela finger roll yahut baby hook ile fileye emanet ettin, aha o da layup işte! [B]Loose-ball foul:[/B] Top hiçbir takımın kontrolünde değilken yapılan faul. Mesela ribaunt mücadelesinde veya boşta yuvarlanan topa koşarken... [B]Lottery: [/B]Playoffa giremeyen takımlar arasında çekilen ve draft ilk turundaki ön sıralarda kimin seçim yapacağını belirleyen kura. Sana çıktı mı, hakikaten büyük ikramiye... İyi kullanamadın mı, yıllar boyu alay konusu olursun. Mesela MJ, üçüncü sırada seçilmişti! [B]Low post:[/B] Potanın iki yanındaki bölgeler. [B]Money shot:[/B] Kendi şutunu yarattıktan yahut rahat top kullanabilecek yere tüyüp asisti aldıktan sonra basketi lambalamak. Daha ziyade üçlükler için söylenir. [B]Net:[/B] Bir New Jersey oyuncusu. Şaka len şaka! File... Çembere asılı olan. [B]Nothing but net:[/B] "Tuf" sesi çıkararak çembere değmeden giren şut. Deliksiz! Ortaokulda oynana malum oyunda iki sayı yerine geçer! [B]Outlet pass: [/B]Savunma ribaundu aldıktan sonra, fast break'e tüymekte olan, yarı sahada yahut daha da ilerideki bir arkadaşına pas atma. Pas eğer, çoktan rakip potaya yanaşmış bir elemana ve tek elle atılmışsa, "baseball pass" denir ve yukarıda izah ettiğim "coast-to-coast" terimi de geçerli olur. [B]Over the limit: [/B]Takımın bir periyodda dört faul limitini aşması. Ne olacak? Karşı takım artık her faulde serbest atış kullanacak. [B]Overtime:[/B] Oyunun uzatmaya gitmesi... Bir tanesi 5 dakika... Biri önde bitirene dek tekrarlanır! Yaa... Ben NBA'de dört uzatmaya giden maç görmüştüm. Fazlası var mı bilmem. [B]Palming: [/B]Dripling yaparken elini, topu avuçlayacak şekilde alta getirmek. Topu taşımak. Kepçe! Hani "Bilader al da eve götür bari" deriz ya... Steps oluyor yani! [B]Penalty situation:[/B] Over the limit ile aynı şey. [B]Pick: [/B]"Screen" de denir. Perdelemek. "Skrin koymak" deriz ya... Takım arkadaşının peşindeki rakip savunmacının koşuyoluna önceden gelip dikilmek. Hareketli olursan hücum faul çalınır, ona göre! [B]Picpocket:[/B] "Steal" diye de açıkladığımız top çalmanın, çaldıranı iyice yerin dibine batıran söylemi... Hani nasıl "steal" çalmak demek, "pickpocket" da yankesicilik anlamına geliyor zaten. [B]Pickup games:[/B] Antrenman maçları. Genelde tek pota. Çift de olur ve siyah adamların bunu üçe üç yaptıklarını bizzat gördüm, katılmışlığım dahi vardır. Sonrasında "siz kafayı yemişsiniz abi" dediydim. [B]Pick-and-roll:[/B] Pikenrol işte yaa... Stockton-to-Malone... Yıllardır yaptıkları hadise... Top süren arkadaşına perde koyup içeri devrilir, sonra onun pasını alıp şutu kullanırsın. İyi yapmışsanız, pası aldığında rahat şut atarsın, kazma değilsen sokarsın, sayı olur. [B]Pill:[/B] Hap demek ve top için kullanılır. [B]Player-control foul:[/B] Hücumdayken fakat şut kullanmıyorken yapılan faul. (Ne halt ediyorduysan o ara!) [B]Point guard: [/B]Nokta gözcü. Hade len, uğraştırmayın beni! Oyun kurucu. Pileymeykır! Ceysınkid. [B]Possession:[/B] Top hakimiyeti (kayıtlı ve de şartlıdır!) [B]Power forward:[/B] Uzun forvet. Hem sayı atıp hem ribaunt alan eleman. Krisvebır, Karlmalon. [B]Press:[/B] Basın. Yok yok şaka, çok yakın savunma yapmak. Baskı. [B]Pump fake:[/B] Şut atarken önce topu kaldırıp sonra geri çekip savunmacı rakibe aldatma vermek. Eleman yediyse ve zıpladıysa hemen tekrar şuta kalkarsın, o inerken sen yükselip topu kullanırsın. Hadisenin kralı, Maurice Lucas adlı NBA efesidir. Evet, yanlış yazmadım, efsanesi değil, efesi. Tanıyan bilir! (Bu terimde "fake" sözcüğü olmazsa o zaman manası felaket! Dilim varmaz yani.) [B]Putback:[/B] Çemberden dönen topu içeriye itelemek. "Tip in" de tabir edilen tamamlama hamlesi. (NBA'de eğer top çemberin üzerindeki hayali silindirin içindeyse, bunu yaptığında düdüğü duyar ve fakat skorbordda sayıyı göremezsin. Koçtan fırça yediğinde neyin ne olduğunu öğrenir, bir daha yapmazsın. FIBA'da ise silindir milindir yok.) [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Sarı kırmızı renkleri ile ünlü futbol takımımız?
Cevapla
Forumlar
Spor
Genel Spor Konuları
NBA Basketbol Terimleri Sözlüğü
Top