• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

müzikte sömürü...

kAşİf

Düşünmek lazım..
Özel üye
  1. Yasal veya uygun olmayan bir biçimde bir ülke, kişi veya kaynak üzerinden aynı veya parasal çıkar elde etme.
  2. Marksist kuramda, üretim araçları sahiplerinin emeğin yarattığı değere el koyması.
Ben bu tanımlar dâhilinde, kültürel bakış açısıyla değerlendirilmiş bir tanım yapmak istiyorum. Sömürü; bir kişinin, grubun, topluluğun veya devletin elindeki maddi veya manevi değerlerin; başka bir kişi, gurup, toplum veya devletlerin elindeki bazı yönetimsel avantajlar kanalıyla alınması, o insanların bağımlı hale getirilmesidir. Bu aşamada İki gurup vardır. Biri, elindeki değerleri kaybeden taraf yani sömürülen, diğer taraf ise yeni değerler kazanan yani sömürendir. Sömürü; dini, ekonomik, hissel, düşünsel vb. yollarla yapılabilir.

Sömürü, yani bu bağımlılık hali bazen öyle noktalara gelmektedir ki, sömürülen ne kadar acz içerisinde olduğunun farkına bile varmaz. Belli bir noktadan sonra sömürülen, asıl cevherin kendisinde değil de, sömürende olduğunu düşünür.

Kültürün her alanında olduğu gibi müzikte de sömürü sıkça karşılaşılan bir durumdur. Müzikte sömürü, insanın duygularının sömürülmesidir. Müziği dinleyen kişi, ruhsal açıdan bazı problemler ve açmazlar içerisindeyse (sevdiğinden ayrılmış olabilir, ekonomik olarak zor günler geçiriyor olabilir, sevdiğinin ölüm haberi gelmiş olabilir vs.) ve müzisyen de dinleyicinin bu ruhsal durumunu görerek, o durumun üzerine gidiyorsa, dinleyici duygulanıyorsa ve hatta ağlayabiliyorsa, sömürünün ilk aşaması gerçekleşmiş olur. Nedir bu ilk aşama? İcracının güzel icra yapabiliyor olmasının onayı ve icracıya özgüven desteğidir.

Bu aşama gayet masumdur. Ancak devamında icracı, dinleyicinin bu durumundan faydalanarak dinleyiciyi, kendisine mecbur bırakıyorsa ve bu yolla onu ekonomik veya düşünsel anlamda zayıflatıyorsa artık sömürü sistemine tamamen geçilmiş ve masumiyet ortadan kalmıştır.

Özellikle şunu belirteyim ki dinleyici bu durumun farkında değildir. Ancak farkına vardırılabilir.

İşte bazı televizyon kanallarındaki durum aynen budur. Demir parmaklıklar ardında icra edilen müzikli şiirler (özellikle şarkı veya türkü demiyorum), ranzalar, elleri tespihli adamlar vs. maksat tutuklu ve hükümlüleri ve ailelerini televizyon karşısına bağlamak, düşünmesini engellemek, zayıflatmak ve bu yolla kanala para kazandırmak.

Seviye adına söylenebilecek her hangi bir kelimenin bulunmadığı programlar. Bu noktada, biz sanatçılar olarak –özellikle Türk halk müziğini, alan olarak benimsemiş olanlar- sıkıntısını yaşadığımız bir konuyu daha netlikle görebiliyoruz. Bu konu da, bizlerin de icra ettiği müziğin, bu tarz müzikler olduğu düşünülmesidir. Özellikle seviye kaygısı yaşayan küçük bir dinleyici kesimi, televizyonlarda yapılan bu seviyesizliği görerek, tüm Türk halk müziği icralarının bu şekilde gerçekleşiyor olmasından dolayı, Türk halk müziğine tepki olarak bu müziği dinlememe kararı alıyor.

Bahsettiğim seviyesiz yayınların, uzun vadede iki türlü zararı ortaya çıkıyor. Birincisi, tüm Türk halk müziği yayınlarının bu şekilde olduğunu düşünerek dinlemekten vazgeçmek ve devamında dinleyici kaybı; ikincisi yine tüm Türk halk müziği yayınlarının bu şekilde olmalarını düşünmelerinden dolayı tüm icracıların aynı kefeye konması.

Bunları düzeltmenin tabii ki yolları vardır. İlki, halkı bilinçlendirmek, eğitmek. Asıl müziğin ne olduğu, nasıl dinlenmesi gerektiği ve halkın müzik icrasına yönlendirilmesi.

Platon, eğitimde müzik ve sporun olmazsa olmaz olduğundan bahseder. İkisinin de her insana eşit düzeyde verilmesinin gerekliliğini ifade eder. Müziğin, insanın ruhunu sağlamlaştıracağını; sporun ise, insanın vücudunu sağlamlaştıracağını belirtir. İkisinden birisinin eksik olması durumunda yine sağlıksız insanların ortaya çıkağından bahseder. Sadece müzik, fazla kibarlık, sadece spor ise fazla kabalık yaratır der.

Devlet politikası olarak, her insanımıza müzik –hatta sanat- ve spor imkânı sağlanmalıdır. Spor ve sanat herkes için rahatlıkla ulaşılabilir olmalıdır.

Akademisyenlerin, akademilerden daha fazla çıkmaları ve yapılan işi halka ulaştırmaları gerekmektedir. Bunun için de yöneticilerin ekonomik olarak bu kişileri daha fazla desteklemeleri gerekmektedir.

Sanat ve spor alanları çoğaltılmalıdır. Avmlerde, sokaklarda, resmi kurum binalarında vs. sanat ve spora yer açarak insanlar daha fazla özendirilmelidir.

Öğretmenlerin bu konuda daha fazla bilinçli olması ve yeteneği olan öğrencileri seçerek onlarla özel olarak ilgilenmeleri sağlanmalıdır.

Gelişmiş ülkelerdeki gibi, bu işlere yeteneği olan insanlar gerekirse evlerinden alınarak, yetenekleri doğrultusunda çalışmaları teşvik edilmelidir.
 
Top