Mustafa Kemal'in Çanakkale Muharebeleri'ndeki Rolü Nedir?

wien06

V.I.P
V.I.P
Yarbay (Sonra Albay) Mustafa Kemal'in, bir ulusun geleceğine ve bir büyük savaşın süresine etki edecek derecede önemli bir olay olan Çanakkale Muharebeleri'ndeki rolü, hiç şüphesiz tartışılmayacak kadar büyük ve önemlidir.

Örneğin, düşmanın olanak ve yeteneğini doğru olarak tespit etmek başarının ilk şartıdır. Düşmanın yaptığı ya da yapacağı harekâtın amacını anlayabilmek ise bir komutanlık sanatıdır.

Mustafa Kemal’in, Çanakkale’de büyük bir ileri görüşlülükle, düşmanın çıkarma harekâtından amacının ne olduğunu, hedefinin neresi olabileceğini, aslî kuvvetlerle nerelerden çıkabileceğini çok iyi değerlendirdiğini tarih belgelerle kanıtlamıştır.

Arazi, bir askeri harekâtı etkileyen önemli bir faktör ve stratejinin önemli bir unsurudur. Düşman olanak ve yetenekleri ile kendi hareket tarzlarımızın isabetli bir şekilde tespiti araziyi iyi tanımakla, harekâtın başarısı ise araziyi iyi kullanmakla mümkündür.

Jeostratejik değeri olan Çanakkale Boğazı’na hakim Gelibolu Yarımadası’nı çok iyi tanıyan Mustafa Kemal, çok olumlu taktik ve stratejik değerlendirmeler yapmıştır.

Mustafa Kemal, yarımadanın ortasından geçen omurga araziyi daima elinde tutmayı esas almış ve muharebelerin burası ile kıyının ilk sırtları arasında ve mümkün olduğu kadar omurga arazisinin ilerisinde yapılmasını amaçlamış ve başarı ile uygulamıştır.

Bu yöntem, stratejik sonuçlar doğuran, şartlara en uygun ve başarılı bir özel taktik uygulamadır. Bir askerî harekâtın başarısı düşmanın amacına ulaşmasını önleyecek tedbirlerin alınabilmesine bağlıdır.

Mustafa Kemal’in çıkarma öncesinde, önerdiği kuvvet dağılımı ve savunma tertibinin ne derecede doğru ve yerinde olduğunu cereyan eden harekât göstermiştir.

M. Kemal, Çanakkale’de asıl muharebe hattının kıyıdan geçmesi gerektiğini ve kıyının kuvvetli tutulması tezini savunmuştur. Bu görüşün doğru olduğu, ancak acı gerçeklerle karşılaşınca anlaşılmıştır.

Her fırsatta taarruz, kuvvet dengesine bakılmaksızın toparlanabilen her birlikle taarruz, düşmana fırsat tanımamak için gerektiğinde savunma mevzilerindeki birlikleri de taarruz ettirmek suretiyle kıyı savunması ve mevzi savunmasına yeni bir anlayış getirmiş ve TAARRUZî SAVUNMA’nın en güzel örneğini vermiştir.

M. Kemal, Çanakkale’de, en kritik durumlarda inisiyatifini kullanarak, bu durumlara en uygun kararları süratle vererek, ileri görüşlülüğünü ispatlayarak, hata ve yanlışları cesaretle üst makamlara önererek, yüksek azim ve irade gücü göstererek büyük bir askerî deha ve yönetici olduğunu ulusuna ve dünyaya kabul ettirmiş ve büyük bir savaşı başarı ile yönetebilecek stratejik yeteneğe sahip olduğunu kanıtlamıştır.

Çanakkale Muharebeleri’nin en önemli sonucu, Mustafa Kemal’in askerî dehasını gözler önüne sermesidir. Mustafa Kemal, durumu çabucak kavramak, süratle ve soğukkanlılıkla doğru karar vermek, verdiği kararları büyük bir enerji ve cesaretle bizzat tatbik etmek, inisiyatifi cüretle fakat isabetli kullanmak, sorumluluğu çekinmeden açıkça üzerine almak gibi üstün komutanlık vasıfları göstermiş ve muharebelerin gidişi üzerinde birinci derecede etkili olmuştur.

Burada kendini gösteren Mustafa Kemal, isim yapmış; ulusça, hilâfet ve saltanat makamı olan İstanbul’u kurtaran kahraman olarak tanınmış ve bu durum, Türk Kurtuluş Savaşı’nın özellikle başlangıcında, ona büyük yarar sağlamıştır.

Anafartalar ve Conkbayırı zaferleri olmasa, belki de Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı’na, Cumhuriyet’e ve devrimlere giden yolda büyük Türk Milleti’ni birleştirme olanağı bulamayacaktı.

Nitekim, İngiliz Resmi Tarihi bunu şöyle özetler:
"Tarihte bir Tümen komutanının üç muhtelif yerde, vaziyete nüfus ederek yalnız bir muharebenin değil, aynı zamanda zaferin akıbetini celbi, bir milletin mukadderatına tesir yapacak vaziyet ihdasına nadiren rastlanır."

Komutanlık, bir askeri sevk ve idare sanatıdır.
Komutan ise bilgisiyle, ileri görüşlülüğüyle, cesaretiyle, iradesiyle, adaletiyle, tutum ve davranışlarıyla, birliğine örnek olan ve sahip çıkan, onu en kritik anlarda dahi peşinden sürükleyerek bu sanatı uygulayan kişidir.

Amerikalı Öğretim Üyesi Richard D. Robinson, Atatürk’ün askerî dehasını şu niteliklerle tanımlar:
“Kişisel cesaret,
Başkalarının hareketini seziş yeteneği,
Sabır, kendi hareketlerinin en etkili olabileceği zamanı kavrayış,
Kendi amacınısaklı tutarak, başka yönlerde inandırıcı biçimde ‘yanıltma, aldatma’ hareketleri yapabilme yeteneği,
Hasım kuvvetlerin nispî gücünü, objektif bir görüşle ve doğru olarak değerlendirebilme niteliği…”


Mustafa Kemal, Çanakkale Muharebeleri sırasında önce Yarbay, sonra Albay rütbesiyle görev yapmış, bu muharebeler sırasında gösterdiği başarıyla hem astlarının, hem sıralı komutanlarının, hem de kamuoyunun dikkatini çekmişti.

Örneğin, Yarbay Mustafa Kemal’in, Çanakkale Muharebeleri sırasında sıralı ilk amiri, ilk komutanı 3 ncü Kolordu Komutanı Mirliva Esat (Bülkat) idi.

Esat Paşa, Harp Okulu’nda öğretmenliğini yaptığı Mustafa Kemal’i iyi tanıyordu. Muharebelerde gösterdiği üstün başarısını göz önüne alarak, Mustafa Kemal’in bir dere yatağındaki komuta yerine, Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Fahrettin (Altay)’ın önerisiyle, “ Kemalyeri” adını vermişti.



Esat Paşa:
“… Bu tarihî adın günlük emirle yapılmasını ve haritalara kaydını emrettim.”

“… 3 Mayıs 1915 günü, askerlerimizin göstermiş oldukları kahramanlıkları ve bu askere kumanda eden Mustafa Kemal Bey’in yararlılığını takdire değer buldum, karargâhıma döndüm.”


Yarbay ( sonra Albay) Mustafa Kemal’in sıralı ikinci amiri 5 nci Ordu Komutanı Mareşal Sanders’ti. Mareşal Sanders, sık sık fikir ayrılıklarına düşmesine rağmen, Mustafa Kemal’i asker olarak çok beğenmiş ve yaptıklarını takdir etmişti:

“ İlk askerî başarısını Trablusgarp’ta gösteren Mustafa Kemal, sorumluluk ve görevden zevk duyan bir komutan özelliğine sahipti. Daha 25 Nisan sabahı 19 ncu Tümen ile ve hiçbir yerden emir almaksızın kendiliğinden muharebeye müdahale ederek düşmanı sahile kadar püskürtmüş ve bundan sonra üç ay süre ile kırılmaz bir azimle devamlı düşman saldırılarına karşı koymuştu.”

Liman von Sanders’in 10.8.1915 tarihinde, Enver Paşa’ya mektupta yazdıkları da, ona karşı duyduğu hayranlığın ifadesidir.
“…Albay Mustafa Kemal Bey’i, vatanın bu büyük savaşta hizmetlerine muhakkak surette muhtaç olduğu çok müstesna kabiliyetli, yetkili ve cesur bir subay olarak tanıdım…Kendisine takdirimi ve şükranımı tekrar tekrar ifade ettim.”

Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın düşünceleri de farklı değildi.

Esat Paşa:
“…11 Mayıs 1915 günü, Enver Paşa, yaverleri ve erkân-ı harbi ( Kurmay başkanı- Kurmay subayları) ile karargâhıma geldi. 19 ncu Tümen Komutanı Mustafa Kemal Bey’in karargâhı hâlâ Kemalyeri’ndeydi. Oraya gittik. Enver Paşa, Mustafa Kemal Bey’i kucakladı ve bugüne kadar göstermiş olduğu kahramanlıklardan dolayı takdirlerini bildirdi.”

Muharebeler sırasında yerli ve yabancı basının Mustafa Kemal’e ilgisi yoğun oldu. O dönemin tanınmış yazar, ressam ve şairleri Mustafa Kemal ile tanışıp-görüşmek için cepheye geldiler, onu ziyaret ettikten sonra intibalarını kamuoyuna yansıttılar.

Toplum, kısa sürede Mustafa Kemal’i efsane bir komutan olarak tanıdı.


Örneğin:

16 Mayıs 1915 günü, Edirne Valisi Hacı Adil Bey ve maiyeti, Kemalyeri’nde Mustafa Kemal’i ziyaret ederek göstermiş olduğu fedakârlık ve kahramanlıklardan dolayı tebrik ettiler.

29 Haziran 1915: Şehzade Faruk Efendi ile İstanbul Milletvekili Hüseyin Cahit (Yalçın), Kemalyeri’nde Mustafa Kemal’i ziyaret ettiler.

10 Temmuz 1915: Tasvir-i Efkâr gazetesi muhabirlerinden Ferit Bey, 19 ncu Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal’i ziyaret etti.

16 Temmuz 1915: gazeteci, şair ve yazarlardan bir heyet, Çanakkale cephesine geldi. Heyet üyeleri, top atışı nedeniyle 19 ncu Tümen Komuta Yeri’ne gidemeyince telefonla konuştular.

17 Temmuz 1915: Gelibolu Mutasarrıfı Süreyya (Yiğit) Bey’le Maydos (Eceabat) Kaymakamı Rahmi Bey, Albay Mustafa Kemal’i ziyaret ederek, geceyi Kemalyeri’nde geçirdiler.

Temmuz ayı ortalarında, Albay Mustafa Kemal’e, Trablusgarp’e Ordu Komutanı yetkisi ve Tuğbay rütbesiyle gidip gidemeyeceği soruldu.

21 Ağustos 1915: Polonyalı bir gazeteci, 2 nci Anafartalar zaferinin coşkusunu Kemalyeri’nde Mustafa Kemal ile birlikte yaşadı.

2 Eylül 1915 : Bir Alman gazeteci, Mustafa kemal’i Kemalyeri’nde ziyaret etti.

8 Eylül 1915: Türkiye’nin tanınmış filmcilerinden Necati Bey, Mustafa Kemal’i ziyaret ederek, 3 gün boyunca çekim yaptı.

10 Eylül 1915: Yazar Ekrem Bey, Mustafa Kemal’i ziyaret etti.

Eylül 1915’te, Mehmet Emin Yurdakul’un “ Tan Sesleri” isimli bir şiir kitabı yayımlandı. Bu kitapta, 15 Eylül 1915 tarihini taşıyan “ Ordunun Destanı” isimli uzun bir şiirin ilk dörtlüğü Mustafa Kemal ile ilgilidir :

“ Ey bugüne şahit olan sarp hisarlar,
Ey kahraman Mehmet Çavuş siperleri,
Ey Mustafa Kemaller’in aziz yeri,
Ey toprağı kanlı dağlar, yanık yerler “


25 Eylül 1915: Almanya’nın İstanbul elçiliği görevlilerinden Dr. Ernest Jachk, Albay Mustafa Kemal’i komuta yerinde ziyaret etti.

Ekim 1915 başında, Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanı iken, Irak Ordu Komutanlığı’na atanması önerildi.

21 Ekim 1915’te, Suriyeli yazar ve şairler, Mustafa Kemal’i Kemalyeri’nde ziyaret ettiler.

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girişinin birinci yıldönümü nedeniyle, Tasvir-i Efkâr Gazetesi 29 Ekim 1915 tarihli sayısının ilk sayfasında, 18 Mart Deniz Zaferi’nin “ muzaffer komutanı” Cevat Paşa’nın yanı sıra kara muharebelerinin komutanlarından Albay Mustafa Kemal’in de fotoğrafını yayınladı ve onunla ilgili olarak şu bilgiyi verdi:

“ Çanakkale muharebat-ı beriyesinde( kara muharebelerinde) fevkalade yararlılıkları görülen ve emri müdafaadaki( savunmadaki) iktidar ve mahareti ile( kudret ve becerisiyle) bihakkın( hakkıyla) ihrazı şan-u şeref eyleyerek( şan ve şeref kazanarak) boğazları ve makamı hilafeti( hilâfet makamını) kurtaran kumandanlarımızdan celadeti fıtriyye( yaradılışındaki yiğitlik) ve havârıkı hamaset ile( olağanüstü cesaretiyle) mümtaz( seçkin) Miralay (Albay) Mustafa Kemal Bey Efendi.”

Mustafa Kemal, daha muharebeler devam ederken Anafartalar Komutanı olarak tanınmıştı.

Sultan Abdülhamit:
“…Gazeteler, Çanakkale’de düşmanın durdurulduğunu, büyük zayiata uğratıldığını yazıyorlardı…Fransız ve İngiliz donanmasının Çanakkale Boğazı’nı zorladığı ve giremediği bir hakikatti. Çıkartma yapmaya muvaffak olmuş ama ordumuzun karşısında mıhlanıp kalmışlardı…Rabbime şükürler olsun ki, ummaya bile cesaret edemediğim zafer haberi ulaştı. ..Bu büyük zaferi, Mustafa Kemal bey adında bir Miralay (Albay) kazanmış. Allah, devletime hizmeti geçenlerden razı olsun.”

Zaferden sonra, Mustafa Kemal ismi, “ İstanbul’u Kurtaran Kahraman” unvanıyla özdeşleşti.

1916 yılının Ocak ayında, 16 ncı Kolordu Komutanı olarak Edirne’ye girişinde, sokaklara zafer takları kuruldu, halk sokaklara döküldü.

Emekli Orgeneral Fahrettin Altay:
“…Anafartalar Zaferi ile İstanbul’u düşman istilasından kurtaran Albay Mustafa Kemal, 16 ncı Kolordu Komutanı olarak Edirne’ye gönderilmiş, Edirne halkı da onu çok büyük göstyerilerle karşılamıştı. Çünkü biliyorlardı ki, Anafartalar kahramnı yalnız İstanbul’u değil, Edirne ve bütün Trakya’yı da kurtarmıştır.
Bu suretle parlayan Yeni Yıldız’ın ışığı büyümeye başlamış, her tarafta Anafartalar Kahramanı’na saygı Hürriyet Kahramanları’nı geçer olmuştu.
Benim görüşüme göre:Enver Paşa, Mustafa Kemal’in kudretini takdir ediyor ve ondan savaş alanlarında faydalanmak istiyordu. Ama, onun karakterini kendi karakterine uygun bulmuyor ve onun parlaklığının kendisini geçmesine meydan vermek istemiyordu.”


Alan Moorehead:
“…Mustafa Kemal’in efsanemsi bir şekilde iktidara yükselmesinde, şüphesiz pek çok yönler vardır. Ama, belki de, Çanakkale’deki ilk zaferleri, onun için bütün ötekiler kadar önemlidir. Harekâtın sonuna doğru hasta ve yorgun olarak İstanbul’a döndüğü zaman, Enver Paşa’nın bütün çabaları onu ‘Çanakkale Kahramanı’ olarak selâmlamasına engel olamamıştı.”

Sultan Abdülhamit:
“…Mustafa Kemal Paşa, oğlum Abit Efendi’ye iki ceylan yavrusu hediye etmiş. Bundan memnun oldum. Devletimim yüzünü ağartmış bir paşanın, Abit Efendi’ye yakınlık göstermesi, bir şahsiyeti olduğunu anlatıyordu. Oğluma münasip bir mukabelede bulunmasını hatırlattım. Biraz vakti halim olsa, ‘ bir altın saat ‘ diyecektim ama hem dedikodusundan çekindim, hem oldukça geçim sıkıntısı içinde olduğum için bir şey söylemedim. ‘Bir daha arkadaşına (Salih Bozok’a) gelecek olursa, haber ver, ben de göreyim’ demekle yetindim. Gerçekten bir defa daha gelmiş, bana haber verdiler. Sırtında bir pelerin vardı ve arkadaşına veda ediyordu. Uzaktan yüzünü iyice seçemedim ama sıradan askerlere benzemiyordu; tehlikeli bir sükûneti vardı.Enver Paşa’nın kendisinden niçin çekindiğini o zaman anladım. Bunu Talât Paşa tutuyormuş. Bunlar küçük şeyler ! Çanakkale’de, İngiltere, Fransa gibi iki büyük devletin ordusunu, donanmasını durdurdu, yüz geri etti ya, bana lâzım olan odur. Muvaffakiyeti için dua ettim.”

1 Nisan 1916’da Mirliva (Tuğgeneral)’lığa yükselen Mustafa Kemal, 1917 yılının Aralık ayında Veliaht Vahideddin ile Almanya’ya gitmişti. Lütfü Simavi, bu yolculuğun başlangıcını 1924 yılında yayımlanan hatıralarında şöyle anlatmıştı:
“…Mustafa Kemal Paşa’yı ilk defa olarak, 1917 yılı Aralık ayında, Sirkeci Garı’nda, o vakit ki Veliaht Vahideddin Efendi’nin beraberinde Almanya’ya gideceğimiz gün gördüm. Trene bineceğimiz sırada, orada bulunan bir zat, ‘Tanışmıyor musunuz?’ diye sorarak bizi birbirimize takdim etti. Çanakkale’deki övünç ve gurur verici hizmetleriyle, herkes gibi ben de kendisini gıyaben tanıyordum, fakat şahsen görüşmemiştik. Hizmetlerinden ve başarılarından dolayı kendisini orada tebrik ettim. Tanışmaktan duyduğum şeref ve iftihar duygularımı bildirdim.”

Sultan Vahideddin’in damadı İsmail Hakkı Okday da, bu yolculuk hakkında şunları yazar:
“…Vahideddin Efendi, bu seyahate çıkarken, kendisine refakat etmek üzere, o zaman ‘ Anafartalar Kahramanı’ diye anılan Mustafa Kemal Paşa’yı yanına almıştı."

O günlerle ilgili Minber Gazetesi’nde çıkan yazı da şu şekildedir:
“ 16 Kasım 1918. Anafartalar Kahramanı olarak ün yapmış olan Mustafa Kemal Paşa, önceki gün İstanbul’a geldi.” (Resmi ile)

Mustafa Kemal, Çanakkale Muharebeleri’ndeki başarısı nedeniyle sadece Türkiye’de değil, dünyada da tanındı.

Özellikle İngiliz istihbaratı, onun hakkında ayrıntılı bilgiye sahipti.

Gotthard Jaeschke:
“…Mustafa Kemal’in Veliaht Vahdettin’in refakatinde Almanya’ya seyahati (15 Aralık 1917- 4 Ocak 1918) kaderin kendisine bir ihsanı olmuştu. Bu vesile ile onu şahsen tanıyan Padişah, Kemal’in Gelibolu’daki başarılarını hayranlıkla duyduktan sonra, şahsî kıymetini takdir etmişti.”

Birinci Dünya Savaşı’nda, müttefik devletlerin arasında karşılıklı olarak yapılan nazik jestlerden biri de, son derece lüks ve şık, ama az sayıda basılmış eserler yayınlama adetiydi. Avusturya- Macaristan İmparatoru Franz Joseph de bu adete uymuş ve müttefiki olan Osmanlı hükümdarı Sultan Mehmed Reşad için “Die Türkeı ım Weltkrıeg”(Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye) isimli bir “Osmanlı Devlet Büyükleri Albümü” hazırlatmıştı.

Albümde, imparatorluk ressamı Wilhelm Victor Krausz’un çizdiği portreler arasında , askeri başarıları ile gündemde olan, “Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal Bey”in portresi de bulunuyordu.

İtalya Yüksek Komiseri Kont Sforza’nın, 1919 yılı Ocak-Mart aylarındaki tespitleri şu şekildeydi:
“…Kemal’in şöhreti halk arasında yaygındı…İstanbul’daki bazı Britanya ajanları ilk işgal günlerinde (onu) Malta’ya göndermeyi tasavvur etmişlerdi…Ben, İtalya’nın, eski kahraman bu hasmı korumayı şüphesiz reddetmeyeceği cevabını verdim.”

İngiltere’nin İstanbul’daki Yüksek Komiseri Amiral Sir Arthur Calthorpe, 23 haziran 1919’da, Londra’ya Dışişleri bakanı Lord Curzon’a çektiği mesajda , “ …Çanakkale Savaşı’nda ün yapmış bulunan Mustafa Kemal Paşa…” diyordu.

Yüksek Komiser Vekili Amiral Richard Webb de, 28 haziran 1919’da, Sir R. Graham’a
“…Çanakkale Savaşı’nda bir hayli ün yapan Mustafa Kemal, Sadrazam tarafından Samsun’a müfettiş olarak gönderildi ” diye mesaj çekmişti.

Mustafa Kemal Paşa’nın, 16 Mayıs 1919’da, Samsun’a gönderilişi sırasında, Müttefik Pasaport Kontrol Bürosu’nda görevli olan İngiliz Yüzbaşı John Godolphin Bennett, hatıralarında der ki:
“…Sultan, başında Gelibolu Kahramanı Mustafa Kemal Paşa’nın bulunduğu bir heyetin…gönderilmesi konusunda…anlaşmaya varmıştı.”


Yarbay (sonra Albay) Mustafa Kemal’in, Çanakkale Muharebeleri’ndeki başarılarından dolayı çeşitli madalya ve nişan ile ödüllendirilmesi, devlet yönetenlerin ve devlet adamlarının, onun hakkındaki bakış açısını göstermesi bakımından önemlidir.

Yarbay Mustafa Kemal, 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Muharebeleri’nden 5 gün sonra, 23 Mart 1915’te,Bulgaristan Sen Aleksandr Nişanı’nın Komandör Rütbesi ile ödüllendirildi.

30 Nisan 1915’te, yani Çanakkale kara muharebelerinin 25 Nisan’da başlamasından sadece beş gün sonra, cephede göğsüne Gümüş İmtiyaz Madalyası takıldı.
15 Temmuz 1915’te Harp Madalyası,
1 Eylül 1915’te Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası ile taltif edildi.
28 Aralık 1915’te Alman Demir Salip Nişanı,
17 Ocak 1916’da Muharebe Altın Liyakat Madalyası,
1 Şubat 1916’da İkinci Rütbeden Osmanî Nişanı,
27 Temmuz 1916’da Avusturya- Macaristan İmparatorluğu Üçüncü Rütbeden Muharebe Liyakat Madalyası,
23 Eylül 1917’de Altın İmtiyaz Madalyası ile ödüllendirildi.

Atatürk, her şeyden önce bir savaş adamı olmasına rağmen, ona göre savaş hayatî ve zorunlu olmadıkça cinayetti. Atatürk’ün bir tören için Çanakkale’ye gidecek olan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya dikte ettirdiği şu sözler, onun Mehmetçik için duygularının özetidir:

“Burada yatan şehitlerimiz!...Sizleri hürmet ve şükranla anıyoruz. Siz olmasaydınız ve siz göğüslerinizi çelik kalelere siper etmeseydiniz, bu boğaz aşılır, İstanbul işgal edilir; vatan toprakları istilâya uğrardı.”

Şu sözleri de, Atatürk’ün hümanist duygularının işaretidir:

“Bu memleket toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar, burada bir dost vatanının toprağındasınız.Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yan, koyun koyunasınız.

Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz, evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler, huzur içinde uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.”


Bu anlamlı sözler, Gelibolu Tarihi Millî Parkı Anzak Koyu ile, Avustralya’da 1986 yılında açılışı yapılan temsilî Anzak Koyu’na dikilen anıtta yazılıdır.


KAYNAK: Ahmet Akyol
 
Top