Müslüman Türk Devletleri

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ
Türklerin İslamiyet’i kabulleri, İslam dini ve İslam devletleri için büyük bir kuvvet kaynağı teşkil edip İslamiyet’e yeni ufuklar açtığı gibi; İslamiyet de Türk kavmi için yeni ve bambaşka ufukların açılmasına sebep olmuştur. Türkler, kendilerinden de pek çok şeyler kattıkları İslam medeniyeti çerçevesi dahilinde yüzlerini eskisi gibi doğuya ve güney istikametine değil, batıya, yani Ön Asya'ya çevirmişlerdir. Türkler İslamiyet’ten önce büyük devletler kurdukları zaman Çin'e doğru genişlemeyi gözetirken, İslamiyet’i müteakip Çin'e doğru uzanmayı bırakmışlardır. Bu hal, Çin ile Türklerin birbirlerine mütekabil tesirlerini de ziyadesiyle azaltmıştır. İslamiyet, Türklerin, umumiyetle İç Asya'da devlet kuran bir kavim halinden çıkmasına da amil olmuştur. Tabi bu mühim neticelerin ortaya çıkması için, İslamiyet’i kabullerinin üzerinden bir iki asırlık zamanın geçmesi icap etmiştir.

İslam Araplar Türklerle ilk defa Halife Ömer zamanında temasa gelmişlerdir. Arap orduları İran'daki Sasani devletini Yıkarak Horasan'ın doğu hudutlarında Türklerle temasa geldikleri sırada, Gök Türk devleti Çin entrikalariyle sarsılmış vaziyette son günlerini yaşıyordu.

Araplar Sasani devletini Yıkarak İran'ı istilalarını müteakip bu memleketi 10-15 sene zarfında İslamlaştırarak kendi taraflarında iyice kazanınca daha esaslı şekilde Türk ülkelerini istilaya kalkışmışlardır. Araplardaki istila hırsı ile, Türklerdeki istiklal aşkı, yarım asır devam eden Türk-Arap mücadelesine sebep olmuştur. Bu mücadele ve temaslar neticesi Türkler, yavaş yavaş İslamiyet’i kabule başlamışlardır. Bilhassa Abbasi halifelerinin Türklere karşı iyi muameleleri ve Türk ırkının eşsiz hasletlerini tanıyarak onlara gereken önem ve mevkii vermeleri, Türklerin, hem kütle halinde İslamiyet’i kabullerinde; hem de İslam medeniyetine her bakımdan değerli hizmetler ifa etmelerinde amil olmuştur.

Abbasi halifelerinin Türklere karşı iyi davranmaları ve onları tanımaları bazı halifelerin Türklerden hassa ordusu teşkil etmelerine, Türklerin Bağdat’ta mühim mevkileri ellerine geçirmelerine ve yavaş yavaş İran üzerinden Irak’a doğru göç edip yerleşmelerine yol açmıştır.

Türkler Bağdat’ta nüfuz sahibi bulundukları sırada Horasan ve Maveraünnehir’de mühim eyaletlerin valiliklerine tayin edilmekte idiler. Türklerin eyalet valiliklerine tayinleri Abbasilerin zayıf zamanlarında çeşitli Türk devletlerinin kurulmaları ile neticelenmiştir. Böylece Türkler Abbasi imparatorluğu yıkılmadan ilk Müslüman Türk devletlerini kurmuşlar, daha sonra da Abbasi halifeliğinin koruyucusu ve yaşatıcısı olmuşlardır.

Türkler İslâmiyet’i kabul ettikten sonra ilk Müslüman Türk devletleri Horasan ve Maveraünnehir’de, yani daha ziyade anayurtta kurulmuştur. Bunlar kuvvetlendikçe nüfuz ve hakimiyet sahalarını en çok batı ve güney istikametinde genişletmişleridir.

Maveraünnehir’de kurulan Samanoğulları, Karahanlılar, Gazneliler, Mısır’da kurulanlar ise Tulunoğlulları, Ihşitlerdir. Daha sonra ise Maveraünnehir, İran ve Hazar denizi civarında Harizmşahlar, Selçuklular, Timurlular; Mısır’da da Kölemenler ve Eyyubiler devlet kurmuşlardır.

Müslüman Türk devletlerinin en eskisi olan Samanoğlulları devleti (874-999) Maveraünnehir ve Horasan’a hâkim olmuştur. Samanoğlulları devletinin teşkilatı daha sonra kurulan Müslüman Türk devletlerine ilk örneği vermiştir. Samanoğullarının yıkılmasında en baş rolü oynamış olan Karahanlılar devleti ( 932-1212) halkının ve hükümdar ailesinin tamamen Türk olması bakımından Samanoğullarından daha ziyade Türk tarihi bakımından önemlidir. Karahanlılar’ın Maveraünnehir’den başka Çin Türkistanı’na da sahibolmaları, İslamiyetin Türkler arasında doğu istikametinde yayılmasına da amil olmuştur. Karahanlılardaki devlet teşkilat ve telakkisi ile İslami geleneklarin karışımından ibarettir. Karahanlılar zamanında meydana getirilen eserlerden Kutadgu Bilik ve Divan-ı Lûgat-it-Türk gibi eserler zamanımıza kadar intikal etmiştir. Bu kitapların Türk dili ve edebiyatı bakımından önemi büyüktür. İlk Müslüman Türk devletlerinin en kuvvetlisi olan Gazneliler’in (962-1183) merkezi sikleti daha ziyade Afganistan’da temerküz etmişti. Gazneliler; Maveraünnehir ve Horasan’dan başka Hindistan’ın kuzey kısımlarına sahip olmaları bakımından da ayrı bir hususiyet taşırlar. Gazneliler’in en meşhur hükümdarı olan Mahmut, Hindistan’a yaptığı seferler neticesinde İslamiyet’in ilk defa bu ülkeye girmesini temin etmiştir. İslamiyet’i Hindistan’a ilk defa sokmuş olan Gazneli Mahmut zamanında Gazne şehir ilim ve sanat adamlarının toplanma yeri olarak da şöhret kazanmıştır. Abbasiler zamanında Türkler mühim vilayetlere vali tayin edildikleri zaman mahiyetlerinde Türklerden asker ve köleler bulundururlardı. İşte bu suretle Mısır’da valilik eden Tulunoğlu Ahmet etrafındaki Türk unsuruna istinat etmek suretiyle müstakil bir devlet kurmuştur. Böylece Mısır’da Türk devletleri faslının açılması na sebep olan Tuluoğlu Ahmed’in kurduğu devlet, kendisine nispet edilerek Tuluoğlulları adını taşımaktadır. Tulunoğlulları devleti (868-905) pek uzun ömürlü olmamakla beraber Mısır’da Türk devletleri için ilk zemini hazırladığı için mühimdir. Nitekim Tuluoğullarının yıkılmasından kısa bir zaman sonra Mısır’da ikinci bir Türk devleti daha kurulmuştur ki bu devlet Ihşitler (935-969) devletidir. Mısırdaki ilk Türk devletine Abbasiler, ikincisine de Kuzey Afrika’da teşekkül etmiş olan Fatımîler son vermiştir.

Müslüman Türk devlerinden birisi de Hazar denizinin güney ve doğu çevresi ile Maveraünnehir bölgesinde kurulmuş olan Harizmşahlar devletidir. Miladi dördüncü asırdan beri Harzem kıtasında hakim olan sülaleye Harizmşahlar denilmekte idi. İslam istilası vukubulunca Harizmşahlar sülalesi, Emevilere, Abbasilere, daha sonra da Samanoğullarına tabi olarak devam etti. Fakat Harizmşahlar on birinci asrın sonlarına doğru kudretlerini gösterdiler. Harizmşahlar devleti 1077 den 1231 yılına kadar devam etti. Moğol istilası İran’a kadar uzanınca bu devlet Moğollar tarafından yıkıldı.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu kurulup da Maveraünnehir’de Anadolu’nun batısına kadar uzanan topraklar Türk idaresinde birleştirilince Türkler için yerleştirilecek yeni ülkeler ortaya çıkmıştı. Bu sebeple, Tükler İran üzerinden Irak, Suriye ve Anadolu’ya doğru ilerleyip bu topraklara yerleştiler. Selçuklu İmparatorluğu yıkılınca onun mirası üzerinde irili ufaklı birtakım Türk devletleri kuruldu. Bu küçük devletler zamanla arazilerini genişlettiler. İşte bu arada da Mısır’da da, ikinci defa Türk devletleri faslı açıldı. Musul atabeyi Nureddin Mahmud’un ileri gelen amirlerinden Eyyuboğlu Selahattin tarafından tesis edilen Eyyubi devleti (1174-1250) Mısır’da yedi asır devam edecek Türk idaresi için başlangıç teşkil etmiştir. Eyyubiler, Haçlılar’a karşı Suriye ve Mısır’ı müdafaa etmeleri bakımından da tarihte önem taşırlar.

Eyyubilerden sonra Mısır’da kurulan Türk devletlerinden ikincisi Kölemenler devletidir. 1250 yılından, Osmanlıların 1517’de Mısır’ı fetihlerine kadar devam etmiştir. Kölemenler devleti kuvvetli zamanlarında yalnız Mısır’a değil, Filistin ve Suriye’ye, Hicaz’a, Mısır’ın güneyinde Nubi kıtasına kadar hükmetmiştir.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ
Selçuklu İmparatorluğu’nun bundan önce gayet kısa şekilde gözden geçirdiğimiz Türk devletlerinden daha fazla ve daha başka önemi mevcuttur. Selçuklu İmparatorluğu, bir defa dünya tarihine fazlaca tesir eden imparatorluklardandır. Sonra Selçuklular, Osmanlı devletinin kurulmasına yol açmaları bakımından mutlaka tetkike değer. Şayet Büyük Selçuklu İmparatorluğu kurulmasaydı, Anadolu Türkleşemez ve bu ikinci vatan üzerinde bir takım irili ufaklı Türk devletleri arasında Osmanlı devleti de kurulmazdı.

Dünya tarihinde Türkler kadar fazla sayıda devletler kuran bir kavim daha gösterilemez. Türk devletlerinin bir kısmı anayurt Orta Asya’da, bir kısmı da anayurt dışında kurulmuştur. Gelip geçmiş bir çok Türk devletleri arasında Asya’daki Hunların, Gök Türklerin, Selçukluların, Osmanlıların gerek milli gerekse umumi tarih bakımından önem ve tesirleri diğer Türk devletlerininkinden üstündür. Dünya tarihinin cereyanı üzerinde müessir olmuş bu Türk devletleri, aynı zamanda gelip geçmiş dünya imparatorlukları içinde de büyüklükleri ile nazarı dikkati celbederler.

Anayurt dışına taşan ve batı istikametinde göç eden Türkler, Hazar denizinin kuzeyi ile birde güneyini takip etmişlerdir. Hazarın güney yolunu İran’daki Sasani devleti asırlarca kapatmış olduğundan Türkler, Sasani devleti yıkılıncaya kadar hep Hazar’ın kuzey yolunu takip etmişler, Güney Rusya, Balkanlar ve Orta Avrupa’ya kadar ilerlemişlerdir. Bu yolu takip edenler geniş topraklara yayılarak Hıristiyan unsurlar arasında nüfusca kesafet tesis edemediklerinden zamanla milliyetlerini kaybederek onların arasında eriyip gitmişlerdir. Fakat güney yolunu takip edenlerin akıbeti böyle olmamış, Türk kavmi için yeni vatanların teessüs etmesini sağlamıştır.

İşte güney yolunda büyük çapta ilerlemede önderlik eden ve Türklüğe yeni bir vatan kazandırıp, Orta Asya dışında en uzun ömürlü ve şanlı bir Türk devletinin kurulmasına yol açan Selçukluların bu bakımdan mutlaka tetkiki gerekir. Denebilir ki, anayurt dışında Türklük için milli tarih safhası Selçuklularla açılmıştır.

Bu arada, şurası da calibi dikkattir ki, Selçuklular da, Osmanlılar da, hatta İç Asya’daki Gök Türk imparatorluğunu kuranlar da Türklerin “Oğuz” şubesindendir. O halde Türk tarihindeki devamlılığın temin ve tesisinde Oğuzların diğer Türk şubelerine üstünlükleri barizdir.

Selçuklulara gelinceye kadar kurulmuş olan muhtelif Türk devletlerinde göçebelik, esas vasfı teşkil ederken, bu vasıf Selçuklularda yerleşik hayat vasfından geride kalmıştır. Anadolu Selçuklularından ve ondan sonra gelen Osmanlılarda ise göçebelik vasfı devlet çapında silinerek yerini yerleşiklik vasfına terk etmiştir.

Selçuklu devletini kuran Oğuzlar, bu büyük devletin kuruluş safhasında tekaddüm eden hazırlık devrelerini Maveraünnehir’de geçirmişlerdir. Dandanakan meydan muharebesinde (1040) kazanılan zaferle, Selçuklu devleti birdenbire ortaya çıkıp kendisini gösterince, devletin merkezi sıkleti daha ziyade İran’da toplanmıştır. 1071 de Bizanslılara karşı kazanılan Malazgirt zaferinden sonra ise Türklüğün mukadderatı Anadolu’ya kayıp, asırlarca bu topraklara bağlı kalınmıştır.

Selçuklu imparatorluğu tarihinin Başlangıç Devri, hanedana ve devlete adını veren Selçuk’un babası Dukak’ın İslam ülkeleri dışında bir Türk hükümdarı Yabgu’nun maiyetinde bulunduğu zamandan başlar ve Dandanakan meydan muharebesi ile biter. Bu devre, hemen hemen bir asır kadar devam etmiş, Selçuklu ailesinin etrafında bulunan ve zamanla teşkilatlanıp gelişen bu topluluk, devletin kuruluş safhasına rastlıyan zamanda yarı müstakil bir hüviyet taşımıştır. Tuğrul bey idaresindeki Selçuklu kuvvetleri Gazneliler hükümdarı Sultan Mesud’un ordusunu 1040’da Dandanakan’da mağlûbedince Selçuklu devleti müstakil hüviyetiyle ortaya çıkmakla kalmamış, Türkler içinde yeni ufuklar açılmıştır. Selçuklu imparatorluğu teşekkül edince, Müslüman Oğuzlar yeni zaptedilen ülkelerden İran ve Azerbaycan’a göç etmeye başlamışlardır. Selçukluların büyük hükümdarlarından Alp Aslan’ın Bizans imparatoru Romanos Diogones’i Malazgirt harbinde (26 Ağustos 1071) büyük bir mağlubiyete uğratması, Türklere Anadolu yolunu açtığından Türkler büyük kütleler halinde Anadolu’ya akmıştır. Anadolu toprakları Ege ve Marmara denizi yakınlarına kadar zaptedildikçe Türkler bitip tükenmek bilmeyen dalgalar halinde Anadolu’ya gelip yerleşmişlerdir. Böylece Anadolu çabucak bir Türk vatanı haline gelivermişti.

Büyük Selçuklu sultanı Alp Arslan’ın ölümünden sonra yerine geçe oğlu Melikşah (1072-1092) zamanı Selçuklu imparatorluğunun en parlak devridir. Melikşah zamanında Selçuklu imparatorluğu toprakları Seyhun boylarından Ege denizi yakınlarına, Hicaz topraklarından Kafkasya’ya kadar uzanıyordu. Bu büyük imparatorluk;
a- Selçuklu hanedanından hükümdarlar,
b- Selçuklu hanedanından olmayan Türk hükümdarlar,
c- Başka soydan hükümdarlar tarafından,
büyük Selçuklu sultanına tabi olarak idare edilmekteydi. Hatta büyük sultana tabi hükümdarlara bağlı, yani ikinci hatta üçüncü derece hükümdarlar bile mevcuttu. Bu kademeli hakimiyet sistemi, büyük Selçuklu imparatorluğunun saltanat kavgaları ile çabucak sarsılıp yıkılmasına sebep olmuştur. Mamafih, Anadolu, Irak ve Kirman Selçukluları devletlerinin taazzuv ve yaşamaları da mevzubahis kademeli hakimiyet sisteminin bir neticesidir.

Selçuklu imparatorluğu en geniş halini muhafaza ettiği devrede, yarı müstakil vaziyetteki tabi hükümdar ve prenslerin taht kavgasına kalkışmaları yüzünden şiddetle sarsıldı. Son hükümdar sayılan Sultan Sancar’ın (1117-1157) uğraşmaları Melikşah’ın ölümünden sonra baş gösteren ayrılık temayüllerini tamamen ortadan kaldırmaya kifayet etmedi. Nihayet onun 1157’de ölümü ile imparatorluk parçalandı.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
ANADOLU SELÇUKLULARI
Büyük Selçuklu sultanı Alp Aslan ile Bizans imparatoru Romanos Diogenis arasında vukubulan Malazgirt savaşı Anadolu'nun mukadderatında yeni bir devir yarattı. 1071 yılında Malazgirt zaferinin kıymetli bir meyvası halinde Türkler Anadolu'yu yeni vatanları halinde kazandılar. Gerçi Malazgirt savaşından bir sene evvel Selçuklu prensleri veya onlara bağlı Türk kumandanları emrindeki kuvvetler Anadolu'ya girmişler, bilhassa Doğu Anadolu topraklarını aşağı yukarı devamlı denecek derecede hâkimiyetleri altına almışlardı. Hattâ Konya'ya kadar uzanan Türk akını bile olmuştu. Fakat bunlara rağmen, Bizans kuvvetinin esaslı şekilde ezilerek Anadolu'nun Türklüğe açılması Malazgirt zaferi ile mümkün oldu.

Malazgirt savaşının yapıldığı 1071 yılında, zaferi müteakip Anadolu'da üç küçük Türk devletçiği teşekkül etti. Bunlar; Erzurum ve çevresinde Saltuklar, Erzincan etrafında Mengüçler; Sivas ve çevresinde Danişmendliler'dir. Anadolu'daki bu ilk Türk devletlerini kuranlar Alp Aslan'ın maiyetinde çalışmış emirlerdir. Alp Aslan onları Anadolu'da muayyen yerlerin fethine memur etmiş, bu beyler de fethettikleri topraklarda büyük sultana bağlı devletler kurmuşlardır. Bir ilâ bir buçuk asır kadar devam eden ve Anadolu'nun imarı ile kültürünün yükselmesinde büyük hizmetler ifa eden bu devletler, bir bakıma, Anadolu'da ilk Selçuklu feodalitesi telâkki edilmektedir. Anadolu Selçuklu devletinin kuvvetlenerek önce Danişmendileri, sonra Mengüçleri, en nihayet de Saltukları ortadan kaldırarak topraklarını ilhak etmesi, Anadolu'daki ilk Selçuk beyliklerinin nihayete ermesini sağlamıştır.

Anadolu'da geniş çapta fetihler yapan ve Anadolu Selçuklu devletim kuran Kutulmuşoğlu Süleyman'dır. Selçuk'un oğlu Arslan'ın oğlu Kutulmuş, Tuğrul Bey zamanında Anadolu fütuhatına iştirak etmiş, Doğu Anadolu'nun fethini bizzat kendisi başararak hayli kuvvetlenmişti. Kutulmuş, kuvvetine güvenerek Sultan Alp Aslan'a isyan etmiş, onunla yaptığı bir muharebede ölmüştü.

Bu isyan yüzünden Alp Aslan Kutulmuş'un oğlu Süleyman'ı Urfa ile Birecik mıntıkasında ikamete memur etti. Süleyman daha önce bu mıntıkaya yerleşmiş olan Türkmenler üzerinde yavaş yavaş otoritesini tesis ve tezyid etti. Alp Aslan'dan sonra Melikşah tahta geçince, Süleyman'ı Bizanslı'larla harbe ve Kızılırmak ötesindeki Bizans ülkelerinin fethine memur etti. Süleyman'a böyle bir vazife verirken Anadolu'daki bütün Türkmen kuvvetlerinin kumandanlığını da ona tevdi etti.

Bu sırada Anadolu'daki Bizans kumandan ve idarecileri arasındaki anlaşmazlıklar artmıştı. Büyük arazi sahiplerinin elinde âdeta bir köle hayatı yaşamakta olan halk, Bizans idaresinden pek memnun değildi. Türklerin fethettikleri ülkeler halkına hafif bir vergi tarhedip başka mükellefiyet yüklememeleri, ayrıca din ve mezhep hürriyeti de tanımaları, Türkleri onlara karşı amansız bir düşmandan daha başka türlü, hattâ âlicenap bile gösteriyordu.

Kutulmuşoğlu Süleyman Bizans'ın idare tarzını, bu idarenin zayıf taraflarını, Anadolu'da yaşayan halkın durumunu iyice kavramış olduğundan, fetih hareketlerinde bu bilgilerinden çok istifade etti. Süleyman, Anadolu'daki Bizans kumandanları arasındaki geçimsizlikten başka Bizans merkezindeki saltanat kavgalarından istifade fırsatını da kaçırmadı. Neticede Marmara yakınlarında İznik, Ege kıyılarında İzmir şehrine kadar mühim merkezleri zaptetti. İznik'i zaptedince burayı devletine merkez yaptı. İznik'in zapt ve merkez ittihazından bir sene sonra Anadolu Selçuklu devleti kurulmuş oldu (1077).

Bizans'ın zaafından istifade eden Süleyman fetihlerini batı istikametinde ilerletiyordu. Lâkin 1081 de Bizans tahtına geçen Aleksis Komnenos'un karışıklıklara son verip Bizans kuvvetlerini bir araya toplaması, Süleyman'ın batıda duraklamasına sebep oldu. Süleyman bu arada doğu işlerine alâka göstererek Antakya'yı zaptetti. Bilâhare Selçuklu prensleri arasında eksik olmayan kavgalara Süleyman da karıştı. Suriye Selçukluları hükümdarı Tutuşla yaptığı bir harbde mağlûboldu ve öldü.
Anadolu'nun fethi ve bu ülkenin Türklere açılmasında en büyük hizmeti ifa eden Süleyman'ın ölümü, Anadolu Selçuklu devletinin teşkilâtlanmasında bir kaç senelik gecikmeye sebep oldu. Mamafih onun ölümü üzerine Antakya'ya kadar gelen Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah, Anadolu ve Suriye işlerini düzene koydu ama, Süleyman'ın oğlu Kılıç Aslan'ı da beraberinde Irak'a götürdü.

Anadolu fâtihi Süleyman'ın zamansız ölümü ve oğlunun Irak'a götürülüp hapsedilmesi, Anadolu Türklüğünün yan başsız kalmasına, fütuhatın duraklamasına ve bu müddet zarfında da Bizans'ın rahat nefes almasına sebep oldu.

Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah'ın ölümünden (1092) sonra yerine geçen Berkyaruk, Kılıç Aslan'ı Anadolu'ya göndererek onu babasının fetihlerini devam ettirmeye memur edince; Anadolu Selçuklu devletinin temelleri daha kuvvetli şekilde atılmış oldu. Anadolu Selçuklu devletinin en kuvvetli ve değerli hükümdarlarından biri olan Kılıç Aslan, Berkyaruk'un ölümünden sonra (1104) onun yerine geçenleri metbu tanımıyarak istiklâlini ilân etti. İstiklâlini ilânla birlikte sultan unvanını alan Kılıç Aslan zamanında birinci Haçlı Seferi başlamıştı. Haçlılara karşı Anadolu'yu ve dolayısı ile İslâmiyet’i kahramanca müdafaa eden Kılıç Aslan'ın hayatı harbler ve mücadele ile geçmiştir. Bir taraftan haçlılar, öte taraftan Bizanslılarla çarpışmalar bu azimkar hükümdarı yıldırmadı Türkler de bu sırada Anadolu'da kesafet peyda ediyorlardı.

Birinci Kılıç Aslan'ın 1107 de İran ve Suriye Selçuklularına karşı yaptığı harbde mağlûbolması ve Habur çayında boğulması, Anadolu Selçuklularını yine sarstı. Yerine geçen oğlu Mesut (1116 -1156) bu sarsıntıya son vererek Kılıç Aslan'ın ölümünden istifadeye çalışan Bizanslıları mağlûbetmiye muvaffak oldu ama, onun arkasından ikinci Haçlı orduları ile uğraşmak zorunda kaldı. Haçlıları Tarsus geçitlerinde ve İçel dağlarında mahvetti.

Mesut'tan sonra hükümdar olan İkinci Kılıç Aslan Danişmendliler devletine nihayet vererek Anadolu'da Türk siyasi birliğini temin bakımından en büyük adımı atmış oldu. Yine bu hükümdar zamanında Bizanslılar ağır mağlûbiyetlere uğratılarak Bizans tecavüzünün kudreti kırıldı. Bundan sonra Anadolu Selçuk devleti için Bizans tehlikesi kalmamıştı. Gerçi İkinci Kılıç Aslan'dan sonra da Bizanslılarla birtakım çarpışmalar vuku buldu ise de, Bizanslılar artık Türkleri Anadolu'dan söküp atamayacaklarını, daha ziyade varlıklarını muhafaza için, tecavüz harbi değil müdafaa harbi yapmaları gerektiğini anladılar.

Anadolu Selçuklu devletinin en parlak devri Birinci Alâeddin Keykubat zamanına (1219-1236) rastlar, iyi bir idare adamı, tedbirli bir kumandan, mahir bir diplomat olan Alâeddin, devletini yükseltmek için hiçbir fırsatı kaçırmadı. Akdeniz kıyısındaki Kandelor şehrini zapt ederek ismini Alâiye'ye çevirdi ve kendisine kışlık merkez yaptı. Selçuklu devletinin arazisini Erzurum'a kadar genişletti. O sırada hayli kuvvetli bir devlet olan Eyyûbîlerle yaptığı harbi bile kazandı. Lâkin ustaca bir politika kullanarak Eyyûbîlerle dostluğu yeniden tesis etti. Hattâ Eyyûbîlerle birleşerek Harizmşahlar hükümdarı Celâleddin'e karşı Erzincan'da mühim bir zafer kazandı.

O sırada Moğol orduları Harizmşahlar devletinin topraklarına girmeye, neticede Harizmşahlar devleti yıkılmaya, muhtelif kumandanlar idaresindeki Harizmli Türkler etrafa dağılmaya başlamışlardı. Alâeddin bu Türklerden bir çoğunu ülkesinin doğu hudutlarına yerleştirdi. Böylece hem Anadolu'nun müdafaası, hem de Anadolu Türklüğünün kesafet peyda etmesi bakımından isabetli icraatta bulunmuş oluyordu.

On üçüncü asrın ilk yıllarından itibaren Selçuklu devletinin kemal devrine ulaşması ile Anadolu yollar, hastaneler, camiler, türbeler, medreseler, kütüphaneler, hanlar, kervansaraylar, hamamlar, çeşmeler, köprüler inşa olunarak imar edilmiş, Türk kültürü tam mânasiyle bu topraklarda yerleşip gelişmiş; halk huzur ve refaha kavuşmuştu. Lâkin Birinci Alâeddin Keykubat'ın ölümünden bir müddet sonra beliren Moğol tehlikesi, Selçuklu devletinin parlaklığının sönmesine sebep oldu. Selçuklu sultanı İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev idaresindeki ordu 1243 de Kösedağ harbinde Mogollara yenilince, Anadolu Selçuklu devleti Moğolların himayesi altına düştü. Bu tarihten sonra Selçuklular bir daha bellerini doğrultup eski hallerini bulamadılar. Devlet 1308 de tamamen yıkılıncaya kadar İlhanlı himayesi devam etti.

Mamafih İlhanlı himayesine rağmen Anadolu'daki karışıklıklar bitip tükenmedi. İlhanlılara karşı kıyamlar; onların mukabil tenkilleri; Selçuklu ailesinin taht kavgaları Anadolu'da hayli tahribata ve insan öldürülmesine sebep oldu. Bütün bunlara rağmen İlhanlıların Anadolu'daki nüfuz sahaları Doğu ve Orta Anadolu'ya münhasır kalıyordu. Bundan faydalanan Türkmen beyleri Karaman havalisinde ve Batı Anadolu'da birtakım küçük devletler kurmuşlardı. Böylece Anadolu'da «Beylikler devri» açılmış ve Osmanlılar tarafından bir bayrak altında toplanmaya kadar Anadolu'nun siyasî birliği bozulmuştur.

Anadolu Selçuklu devleti, Büyük Selçukluların Anadolu'daki parçası ve devamı olduklarından devlet teşkilâtı bakımından Büyük Selçukluların sistemini devam ve inkişaf ettirmişlerdir. Seyhun boylarından Ege kıyılarına, Hicaz'dan Kafkasya'ya kadar uzanan ülkelerde İslâm vahdetini tesis etmiş olan Büyük Selçuklular İslâm mezhepleri içinde Sünniliği kabul ederek, İslâmiyet’in ve Türklüğün Anadolu'da yayılmasında da en büyük rolü oynadılar.

Anadolu Selçukluları ise, Anadolu'yu Türkler için ebedî bir vatan haline getirmişler, Bizans hâkimiyetini Marmara kıyılarına kadar geriletip, Anadolu'yu Türk halkı ve kültürü ile bezemişlerdir. İslâmiyet’in kalkanı halinde Haçlılara göğüs geren ve İslâmiyet’in Ege ve Akdeniz kıyılarında gerilemesine kanları pahasına mâni olan Selçuklulardır.



Anadolu’da durum:
On üçüncü asrın ikinci yarısından itibaren ilhanlıların nüfuzu altına giren Anadolu Selçuklu devleti asrın sonlarına doğru ziyadesiyle zayıflamış, bir vali kadar hükmü kalmayan son hükümdar İkinci Gıyaseddin Mesud'un 1368 de ölümü ile tamamen ortadan kalkmıştır. Ayaklanma ihtimallerini göz önünde tutan Moğollar Selçuklu ailesine mensup prensleri öldürmüşler, nüfuzları altında bulunan toprakları, Anadolu Umumî Valiliği ismi altında toplayarak idaresini Moğol beylerinden birisine tevdi etmişlerdir.

İlhanlılar, Batı ve Güneybatı Anadolu'ya nüfuz edemediklerinden, buralardaki Türkmen beyleri küçük küçük devletler kurmuşlardı. Selçuklu devleti ismen son bulunca, bu beylikler daha fazla genişlemek için gayretler sarfına başladılar. Yalnız, İlhanlıların Anadolu umumi valilerinin en meşhuru olan Emir Çobanoğlu Demirtaş (Timurtaş) Bey Anadolu'yu tamamen Moğolların idaresi altına sokmaya çalıştı. İlhanlılara karşı bağlılıklarını kesen veya gevşeten Anadolu beyliklerini ortadan kaldırmak istediyse de emelinde muvaffak olamadı. Demirtaş Beyin ölümü Anadolu beyliklerine geniş nefes aldırdı.

İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han evlât bırakmadan 1335 de ölünce İlhanlı devleti son günlerini yaşamaya başlamıştı. O sırada İlhanlıların Anadolu valisi bulunan Türk asıllı Alâeddin Eretna Bey, İlhanlılardaki saltanat kavgalarından faydalanarak, merkezi Sivas olmak üzere bir devlet kurdu (1343). Böylece, Anadolu'nun doğu ve orta taraflarını içine alan İlhanlı nüfuz ve idaresi tamamen sona ererken Anadolu'daki beylikler için birbirlerine karşı daha serbest bir mücadele devresi açılmış oluyordu.

On dördüncü asrın ilk yarısında Anadolu'daki beylikler: Karaman, Germiyan, Menteşe, Hamit, Karesi, Aydın, Saruhan, Eşref, Candar ve Osmanoğulları idi. Orta Anadolu'nun bir kısmına sahip Eretna oğullarından başka Doğu Anadolu'da da ayrı beylik ve hükümetler teşekkül etti. Bu beylikler arasında, hususî beylik menfaatleri ve Anadolu birliğini kurma meselesi yüzünden çarpışmalar eksik olmadı. Nihayet Anadolu birliğini tesis Osmanoğullarına nasiboldu.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Karamanoğulları
Anadolu beylikleri içinde ilk kurulanı ve uzun ömürlüsü Karamanoğulları'dır. Beylikleri yeni kurulduğu sırada bile diğer beyliklerden daha geniş toprağa sahip olmaları çabuk gelişmelerine vesile olmuş ve kuvvetlenince de Selçukluların merkezi Konya'yı zapt etmeleri bakımından kendilerini Selçukluların vârisi addetmişlerdir.

Oğuzların Salur yahut da Afşar boyundan olan Karamanlıların Anadolu'ya ne zaman geldikleri kat'i şekilde belli değildir. Onların, Tuğrul Bey ile birlikte Anadolu'ya geldiklerini ve Tuğrul Beyin dönmesinden sonra burada kaldıklarını bildiren eserler olduğu gibi, Moğol istilâsından kaçmak suretiyle geldiklerini kaydeden kaynaklar da vardır. Karamanlıların Anadolu'daki yerleşmelerine ait kat'i tarih Birinci Alâeddin Keykubat zamanına rastlamaktadır. Alâeddin Keykubat Karamanlıları 1228 de Ermenak yöresine yerleştirmişti.

Karamanlıların ilk mühim tarihî şahsiyeti Kerimüddin Karaman'dır. Karamanlılar, başlarında Kerimüddin Karaman bulunduğu sırada dahi Konya üzerine hücumda bulunmuşlardır (1261). Oğlu Mehmet Bey, Karamanlıları daha fazla kuvvetlendirmiş, Selçukluların çekmekte oldukları sıkıntılardan faydalanmış, Mısır sultanı Beybars'la siyasî münasebetlerde dahi bulunmuştur. Mehmet Bey Konya'ya karşı hücuma geçerek şehri zapt etmiş, Selçuk tarihlerinde Cimri diye bahsedilen Siyavuş adında birini Selçuk hükümdarı ilân eylemiş (1277) ise de, sonradan Moğollar tarafından yenilerek öldürülmüştür.

Mehmet Beyden sonra gelen oğulları da Moğollarla mücadeleye devam etmişlerdir. İlhanlıların Anadolu valilerinin en kudretlisi olan Emir Çoban ile oğlu Demirtaş Beye bile boyun eğmemişler, fakat onların valilikleri sırasında da çok sıkıntılı devreler atlatmışlardır.

Emir Çobanoğlu Demirtaş Beyin Mısır'a kaçmasını müteakip rahat nefes alan Karamanoğulları, ülkelerini daha kolaylıkla genişletmeye koyulmuşlardır. Konya'ya kat'i şekilde sahip oluşları da Demirtaş Beyin Anadolu'dan uzaklaşmasından sonradır.

Osmanlılarla Karamanlılar arasında ilk münasebet Orhan Bey zamanına rastlamaktadır. Karaman hükümdarı Alâeddin Ali Bey Osmanlı hükümdarı Birinci Murad'ın kızı Nefise Sultan'la evlenmiş, iki devlet arasında akrabalık bağları teessüs etmişti. Akrabalık bağından en çok faydalanmaya çalışan Karamanlılardır. Bu bağa rağmen Alâeddin Ali Bey Osmanlı topraklarına tecavüzden geri durmamıştır.

Kayınpederine karşı tecavüzde bulunan Alâeddin Ali Bey kayınbiraderi olan Yıldırım Bayezit ile de iki defa muharebe etmiştir. Meşhur Akçay muharebesinde Yıldırım Bayezid'e yenilince Konya'ya kaçıp şehre kapanmış, fakat Konya Osmanlılar tarafından zapt edilerek kendisi öldürülmüştür (1398). Yıldırım Bayezit Konya'dan sonra, Karamanlıların daha önceki merkezleri olan Lârende (Karaman) kasabasını da zapt etmiş, Alâeddin Ali Beyin iki oğlunu Bursa'ya göndererek muhafaza altına almıştır. Böylece 1402 Ankara muharebesinin neticesine kadar Karaman ülkesine Osmanlılar sahip olmuşlardır.

Timur, Anadolu beylerine eski topraklarını iade edince Karamanoğulları da yine ülkelerine sahip olmuşlardır. Osmanlılar kendilerini toparlayınca Anadolu'da en mühim hasım olarak yine Karamanoğullarını bulmuşlardır. Osmanlılarla Karamanoğulları arasındaki mücadele Fatih Sultan Mehmet devrine kadar devam etmiştir.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Germiyanoğulları
Anadolu beyliklerinin kuvvetlilerindendir. Germiyan, bir Türkmen aşireti ismi olup bilâhare hem aile hem de devlet ismi haline geçmiştir. Beyliği kuran Germiyan aşireti, önce Malatya taraflarında bir müddet oturmuş, sonra Kütahya ve Denizli yöresine gelmiştir. Bunların ne zaman Kütahya'ya kat'i şekilde yerleştikleri bilinmemektedir. Yalnız 1283 yılından itibaren Germiyanlıların Kütahya'da kuvvetli nüfuzlar olduğu görülmektedir.

Germiyanlıların ilk reislerinden Ali-şir Bey ve onun oğlu Yakup Bey Selçukluların emirlerinden idi. Beyliği kuran Yakup Bey'dir. «Germiyan Sultan» unvanını alan Yakup Bey, beyliğini hayli kuvvetlendirmiş, Bizanslılarla muharebe etmek üzere, Aydınoğlu Mehmet Bey kumandasında sevkettiği kuvvet Ege sahillerine kadar inmiş, Ayasluğ ve Birgi'yi zapt etmiştir.

Yakup Bey'in ölümüyle yerine geçen oğlu Mehmet Bey Bizanslılardan Simav gölü çevresini zapt etmiştir. Mehmet Bey vefat edince, Germiyanlılara tâbi Aydınoğulları beyliği ayrılmıştır. Mehmet Bey'in oğlu olup Süleyman Şah veya Şah Çelebi diye anılan Germiyan hükûmdarı, Karamanoğullarının tazyikine maruz kaldığından, onlara mukabil komşusu Osmanlılarla anlaşmak istemiştir. Bu gaye ile kızı Devlet Hatun'u Birinci Murad'ın oğlu Yıldırım Bayezid'e vererek akrabalık bağı tesis etmiştir. Kızının çeyizi olarak merkezleri Kütahya ile birlikte Tavşanlı, Simav, Emed'i Osmanlı'lara terk edip kendisi Kula kasabasına çekilmiştir.

Birinci Kosova muharebesinde Sultan Murat şehit düşünce Osmanlıların sarsılacağına hükmeden Karamanoğulları ve Germiyanlılar Osmanlı topraklarına tecavüze kalkmışlardır. Bu sırada Germiyan hükümdarı olan ikinci Yakup Bey, evvelce çeyiz olarak terk edilen toprakları geri almaya başlamışsa da, Yıldırım gibi Anadolu'ya yetişen Bayezit Yakup Beyi yakalatarak Rumeli’de İpsala kalesine hapsetmiş ve bütün Germiyan ülkesini zapt etmiştir (1390).

Dokuz sene İpsala'da kalan Yakup Bey 1399 da bir yolunu bulup kaçmak imkânını elde etmiş, deniz yolu ile önce Suriye'ye, oradan da Timur'un yanına gitmiştir.

Ankara muharebesinden sonra öteki Anadolu beyleri gibi Yakup Bey de Osmanlıların eline geçmiş olan arazisine Timur'un emir ve müsaadesi ile sahip olmuştur. Timur'un yüksek hâkimiyetini tanımış, onun namına para kestirmiştir, ikinci Yakup Bey, yeğeni Çelebi Mehmet ve daha sonra İkinci Murat ile iyi geçinmiştir. Kendisinin erkek evlâdı olmadığından memleketini Osmanlılara vasiyet etmiştir. Böylece 1428 de ölümü ile Germiyan beyliği son bulup toprakları Osmanlılara intikal etmiştir.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Karesi Beyliği
Batı Anadolu'da kurulan beyliklerden olup merkezi Balıkesir idi. Beyliği kuran, Karesi Bey ile babası Kalem Beydir. Kalem Bey Melik Danişmend Gazi torunlarındandır. Anadolu Selçukluları Danişmendlilere nihayet verince, bu aileye mensup kimselerSelçukluların hizmetine girerek hudut mıntıkalarında uc kumandanlığı vazifeleri almışlardır. Selçuklular yıkılmak üzereyken uç kumandanlarından olan Karesi Bey de kendi adı ile anılan beyliği kurmuştur.

Karesi beyliği, Balıkesir ve çevresi ile birlikte Edremit ve Çanakkale'ye uzanan topraklara sahipti. Bunlar donanma da meydana getirmişlerdi. Osman Gazi'nin çağdaşı olan Karesi Bey'in ölüm tarihi kat'î şekilde belli olmamakla beraber 1325 ile 1330 yılları arasında öldüğü muhakkaktır. Onun ölümü ile Karesi beyliğinin iki oğlu arasında bölünmeye maruz kaldığı anlaşılmaktadır. Balıkesir ve çevresine Demirhan Bey, Bergama ve çevresine de Yahşi Bey hükmetmekte idi. Yahşi Bey 1341 ve 1342 senelerinde iki defa Gelibolu'ya donanma ile asker çıkarmış, fakat muvaffak olamayarak sonunda imparator Kantakuzenos ile anlaşmaya mecbur olmuştur. Osmanlılara komşu olan Demirhan Bey'in top -raklarının bir kısmının Osmanlılara geçtiği, maamafih Demirhan'ın oğlu olması muhtemel bulunan Süleyman Bey'in Çanakkale etrafında bir müddet daha tutunduğu anlaşılıyor.

Osmanlı vekayinameleri Karesi Beyin oğulları ile beyliğin topraklarını Osmanlılara geçişini başka türlü anlatırlar. Osmanlı kaynaklarına nazaran; Karesi Beyin oğlu Aclân Beydir, Aclân Bey, Osman ve Orhan Gazilerle iyi geçinmiş, oğlu Dursun Bey'i de Orhan Bey'in yanına göndermiştir. Aclân Bey 1335 veya 1337 de vefat edince yerine büyük oğlu geçmişti. Aclân Bey'in büyük oğlu Demirhan Bey geçimsiz ve kötü huylu bir adam olduğundan, halk meşhur bir şahsiyet olan Hacı İl Bey vasıtası ile Dursun Beyin hükümdarlığını istemiştir. Bunun üzerine Dursun Bey Orhan Gazi'ye müracaatla yardım talep etmiş ve yapılacak yardıma mukabil merkez Balıkesir hariç diğer yerlerin Osmanlılara terk edileceğini vaad etmiştir.

Orhan Bey ise yanına Dursun Bey'i alarak Balıkesir üzerine yürüyünce Demirhan Bey Bergama'ya kaçmıştır. Orhan Gazi, Dursun Bey'i, Hacı II Bey'le birlikte Bergama'ya göndermiştir. Fakat Bergama önünde Dursun Bey kaleden atılan bir okla ölmüş, Demirhan Bey ise yakalanarak Bursa'ya getirilmiştir. Böylece Karesi Beyliği de nihayet bulmuştur. Beyliğin nihayet buluşuna ait bir kaç tarih mevcutsa da, son Karesi topraklarının 1345 ile 1354 seneleri arasında Osmanlılara katılmış olması lâzım gelmektedir.

Aydınoğulları
Aydınoğulları beyliğini kuran Mehmet Bey'in babası Anadolu Selçuklularının emirülsevahili (amirali) Aydın Bey'dir. Aydınoğlu Mehmet Bey Germiyan hükümdarı Birinci Yakup Bey'in subaşısı idi. Mehmet Bey, Menteşeoğullarına damat olan Sasa Bey ile birlikte hareket ederek sür'atli akınlarla Birgi, Ödemiş, Ayasluğ (Selçuk) ve Tire'yi zapt etmiştir. Mehmet Bey bilâhare Sasa Bey'i bertaraf ederek akın ve fetih hareketlerine yalnız başına devam etmiş, böylece kendi adı ile anılan bir beylik kurmaya muvaffak olmuştur. Beyliğin merkezi Birgi idi.

Mehmet Bey'in ikinci oğlu Umur Bey, daha babasının sağlığında kuvvetli bir donanma meydana getirmiş, bilgi ve cesaretle deniz harplerine girişmiştir. Mehmet Bey'in 1333 de ölümü üzerine beyliğin başına Umur Bey getirilmiş, kuvvetli donanmasiyle deniz harplerine devam etmiştir.

Sakız, Ağriboz adalarına, Mora ve Rumeli kıyılarına müthiş akınlar yapan Gazi Umur Bey Bizans'taki taht ve taç kavgalarına müdahale ederek dostu Kantakuzen'in imparatorluk tahtına oturabilmesini temin etmiştir.

Umur Beyin pervasız deniz seferlerinden canları yanıp göz açamayanlar nihayet birleşerek Umur Bey donanmasına hücum etmişlerdir. Papa, Venedik, Rodos ve Kıbrıs donanmalarından mürekkep müttefik donanması bu hücumda Umur Bey donanmasını yakmışlar, Sahil İzmir'ini de zapt etmişlerdir. Hıristiyanların bu ittifakına rağmen yılmayan Umur Bey İzmir'i geri almak için yaptığı çarpışmada şehit düşmüştür (1348).

Umur Bey'in ölümüyle yerine geçen büyük biraderi Hızır Bey onun azim ve cesaretine sahip olmadığından Hıristiyanlarla ağır bir muahede imzaladı. Neticede Aydınoğullarının deniz kuvveti de hiçe indi. Hızır Bey ölünce İsa Bey Aydınoğulları hükümdarı oldu. İsa Bey hem âlim, hem de ilim ve sanat adamlarının koruyucusu idi.

İsa Bey zamanında, Osmanlılarla Aydınoğulları çatıştılar. Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezit, Karamanoğullarının teşviki neticesi kendi aleyhinde anlaştıklarını duyduğu Aydınoğulları üzerine hareket etti. İsa Bey mukavemet edemiyeceğini anladığından, Yıldırım Bayezit Aydınoğulları arazisini harbsiz işgal etti (1390). Yıldırım Bayezit İsa Beyin kızı Hafsa Hatun'u kendisine nikâh ederek kayın pederine Tire tarafından biraz arazi bıraktı.

Timur'un 1402 Ankara muharebesinden sonra diğer Anadolu beylikleri gibi Aydınoğulları da yeniden ortaya çıktılar. İsa Bey'in oğlu Musa Bey ile onun oğlu Umur Bey (İkinci Umur Bey) Aydınoğullarının başında bulundular. Bu aileden olup daha çok İzmir oğlu Cüneyd Bey diye anılan Aydınoğulları hükümdarı Osmanlıları hayli uğraştırdı. Cüneyd Bey, Yıldırım Bayezid'in oğlu Emir Süleyman ile, Çelebi Sultan Mehmet ile, sonra da İkinci Murat'la mücadele etmiş, en sonunda da 1425 de yakalanarak idam edilmesiyle Aydınoğulları tamamen sona ermiştir.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Menteşe Beyliği
Anadolu'nun güneybatısında kurulmuş olan Menteşe beyliği, ismini yine Anadolu Selçuklularının emirülsevahili (amirali) olan Menteşe Beyden almıştır. Takriben 1300 tarihine doğru teşekkülünü tamamlamış olan Menteşe beyliği, kurucularının deniz yoluyla bu toprakları ele geçirdikleri bazı kaynaklarda yazılmışsa da, Muğla, Beçin, Milas ve Çine taraflarına da hâkim oldukları şüphesizdir.

1280 senesinde bir Menteşe beyinin Tralles yâni Aydın kasabasını kuşattığını, başka bir Menteşe beyinin de 1300 de Rodos adasını almak için şiddetli mücadelede bulunduğunu biliyoruz. O halde Menteşe beyliği on üçüncü asrın sonlarında güneydoğu Anadolu'da bilhassa denizcilik bakımından hatırı sayılır bir kuvvetti. Menteşe ailesi Rodos'u zapt için Aydınoğulları ile işbirliği de etmiştir.

Menteşe ailesinden Mes'ut ve Erhan Beylerle onun oğlu İbrahim Bey hakkında fazla bilgiye sahip değiliz, yalnız bunlardan Erhan Bey'in kuvvetli donanmaya malik olduğunu biliyoruz. 1354 ten önce ölen Erhan beyin Musa, Ahmet ve Mehmet Bey isimlerindeki oğulları arasında ihtilâflar vuku bulmuş, bu yüzden Menteşe beyliği parçalara ayrılmıştır. Bunlardan Mehmet Bey Balat (Milet) hükümdarı bulunurken 1390 da Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid'in hücumuna uğramış ve mağlûbolunca memleketinden kaçmış ve en sonunda Timur'un yanına kadar gitmiştir. Onun kaçmasiyle Menteşe beyliği toprakları Osmanlıların eline geçmiştir.

Ankara muharebesinden sonra Mehmet Bey, Timur'un himayesinde eski beyliğine sahip olmuştur. Onun ölümü ile Menteşe beyi olan oğlu İlyas Bey 1415 ten itibaren Osmanlıların nüfuz ve himayesini tanımıştır. İlyas Beyin oğlu Leys zamanında ise, Menteşe beyliğine tamamen son verilmiştir.

Menteşeoğulları, komşuları Aydınoğulları gibi denizci olmaları bakımından Anadolu beylikleri tarihinde mühim bir mevki işgal ederler.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Eşrefoğulları Beyliği
Eşrefoğulları beyliği Beyşehir etrafında kurulmuştur. Beyliğin kurucusu Eşrefoğlu Süleyman Bey Selçukluların emirlerindendi. Süleyman Bey on üçüncü asrın sonlarında Selçuklu şehzadeleri arasındaki mücadelede mühim bir rol oynayarak kuvvetini göstermiştir.

Eşrefoğulları beyliğinin kurucusu olup, merkez edindiği Beyşehir'i imar ve ihya eden, hattâ bir zamanlar bu şehrin Süleyman Şehri diye anılmasında âmil olan Süleyman Bey 1301 yılma doğru ölmüş, yerine oğullarından Mubarizüddin Mehmet Bey geçmiştir. Mehmet Bey, Akşehir ve Bolvadin taraflarını zapt ederek Eşrefoğulları arazisinin genişlemesini temin etmiştir.

Mehmet Bey'in ölüm tarihi de babasınınki gibi kat'i şekilde malûm olmamakla beraber 13-20 den sonra öldüğü anlaşılmaktadır. Mehmet Bey'in oğlu, İkinci Süleyman Bey Eşrefoğulları hükümdarı bulunduğu sırada İlhanlıların Anadolu Valisi Demirtaş'ın yıkıcı darbelerine maruz kalmıştır. Demirtaş, 1325 yılında Süleyman Beyi mağlûp ve esir etmiş, sonra da Beyşehir gölüne atarak boğup öldürmüştür. Böylece Eşrefoğulları beyliği son bulmuştur. Daha sonra ilhanlı Valisi Demirtaş Mısır'a kaçıp da Anadolu beyleri rahat nefes alınca, Eşrefoğulları tekrardan tarih sahnesine çıkamamış, Eşrefoğullarına ait topraklar Karaman ve Hamitoğullarının eline geçmiştir.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Candaroğulları
Anadolu beylikleri arasında Karamanoğullarmdan sonra en uzun yaşayan bu beylik, Kastamonu ve çevresinde kurulmuştur. Sülâlenin altıncı hükümdarı İsfendiyar Bey'e nisbetle İsfendiyaroğulları diye de anılmaktadır.

Ailenin ilk reisi Şemseddin Yaman Candar, Selçuklu ümerasından olup, hizmetlerine karşılık Kastamonu ve etrafı kendisine verilmişti. Oğlu Süleyman Paşa Kastamonu'da bir beylik kurmaya muvaffak olmuştur. (1300), Bilâhare Sinop ve Safranbolu'yu da alarak kuvvetlenen Süleyman Paşa, bir müddet ilhanlılara itaat eder görünmüştür. Bu beyliğin tam müstakil hâle gelmesi, ilhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han'ın ölümünden sonraya rastlamaktadır.

Candaroğulları ile Osmanlılar arasındaki ilk münasebet Celâleddin Bayezit Bey zamanında başlamıştır. Osmanlı tarihlerinin Kötürüm Bayezit diye bahsettikleri Candaroğullarnıın bu hükümdarı sert ve haşin tabiatlı bir insandı. Kötürüm Bazeyid'in haşin tabiatı yüzünden Candaroğulları beyliği komşuları ile mütemadiyen anlaşmazlıklara düşmüştür. Kötürüm Bayezid'in İskender adındaki oğlunu veliaht tâyin edeceğinden kuşkulanan öteki oğlu Süleyman Paşa babasına karşı silâhlı muhalefete geçmiş bu arada Osmanlıların yardımını temin edebilmek için de Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Paşa'nın kızı ile evlenmiştir. Osmanlıların yardımı sayesinde babası Kötürüm Bayezid'i Kastamonu'yu terke mecbur bırakmıştır. Kötürüm Bayezit Kastamonu'dan çıkıp Sinop'ta yerleşirken, oğlu da Kastamonu'ya hâkim vaziyete geçtiği cihetle, Candaroğulları ikiye ayrılmıştır.

Kötürüm Bayezit 1385 de ölünce oğlu İsfendiyar Bey, Candaroğullarnıın Sinop şubesi hükümdarı olmuştur. Önce Osmanlılarla iyi geçinen Süleyman Paşa (ikinci Süleyman Bey) bilâhare bu tavrını değiştirdiğinden Yıldırım Bayezit ile çarpışmak zorunda kalmış, harp de yenilerek öldüğünden, Candaroğullarnıın Kastamonu şubesi toprakları Osmanlılara geçmiştir (1392). Sinop şubesinin hükümdarı İsfendiyar Bey'in hâkimiyeti Sinop şehrinde devam etmiş, 1402 Ankara harbini müteakip ise, Timur'un müsaadesiyle İsfendiyar Bey Kastamonu'dan Samsun'a kadar Candaroğullarnıın eski topraklarına yeniden sahip olmuştur.

Ankara harbinin sarsıntıları atlatılmaya çalışılırken Çelebi Sultan Mehmet zamanından itibaren Candaroğulları ile Osmanlılar arasındaki mücadele yeniden başlamış, ikinci Murat zamanında yine çatışmalar olmuş, Fatih zamanında da Candaroğullarına nihayet verilmiştir (1461).

Saruhanoğulları
Saruhan beyliği, Türkmen beylerinden Saruhan Bey tarafından Manisa merkez olmak üzere eski Lidya kıtasında kurulmuştur. Beyliğin kuruluşu 1313 tarihine rastlamaktadır. Manisa’dan başka Menemen, Gördes, Nif, Turgutlu ve Demirci gibi kasabalarla sahilde bir miktar araziye sahip olan Saruhanoğulları denizcilikle de meşgul olmuşlardır. Saruhanoğulları, Naksos dukası, Sakız ve Foça Cenevizlileri ve Midilli beyleri ile yaptıkları deniz harplerinin sonunda, denizcilikle Aydınoğulları kadar kuvvetli olmamakla beraber bunlardan bazılarını vergiye bağlayacak kadar muvaffakiyet göstermişlerdir.

Beyliğin kurucusu Saruhan Bey ölünce yerine oğul İlyas Bey geçmiş (1346), o da ölünce İlyas Bey'in oğlu İshak Bey Saruhan beyi olmuştur (1364).

Osmanlılarla Saruhan oğulları arasında ilk münasebet ve mücadele Ihsak Bey'in oğlu Hızırşah Bey zamanında vuku bulmuştur. Murat Hüdavendigâr'ın Birinci Kosova muharebesinde şehit düşmesi üzerine, Osmanlılar aleyhine Karamanoğulları tarafından hazırlanan tertibe Saruhanoğulları da karışmışlardır. Lâkin Yıldırım Bayezit, sür'atli hareketiyle bunların birlikte iş görebilmelerine fırsat vermemiş ve Saruhan arazisini işgal ederek (1390) beyliğe son vermiştir.

Saruhan arazisi Osmanlılara geçince son hükümdar Hızırşah Bey önce Candaroğlu İsfendiyar Beyin yanına sonra da Timur'un yanına kaçmıştır. Ankara harbini müteakip, diğer Anadolu beyleri gibi Hızırşah Bey de memleketine sahip olmuş, hattâ Yıldırım'ın şehzadeleri arasındaki mücadeleye bile karışmıştır. Nihayet Çelebi Mehmet tarafından yakalanarak idam edilince, Saruhan beyliği ikinci defa olarak nihayete ermiştir.

Hamidoğulları
Eğridir merkez olmak üzere Uluborlu, Yalvaç ve daha sonraları Antalya'yı da içine alan Hamidoğulları beyliğinin kurucusu Feleküddin Dündar Bey'dir. Eğridiri imar ederek kendi adına nisbetle şehre Felekabad ismini veren Dündar Bey bu beyliği on üçüncü asrın son senelerinde kurmuştur. Dündar Beyin büyük babası Hamit, Selçuklular zamanında bu bölgeye yerleştirilen Türkmen aşiretlerinden birisinin reisi idi. Dündar Beyin mensup olduğu aşiretin büyük babasının ismiyle anılması da muhtemeldir. Hamit Beyin oğlu İlyas Bey Selçukluların göller havzası hududundaki uç beylerinden idi.

İlyas Bey'in oğlu Dündar Bey Hamidoğulları beyliğini kurduğu zaman ilk defa Uluborlu'yu, bilâhare de Eğridir'i merkez yapmıştır. Antalya şehri de Dündar Bey zamanında Hamidoğullarına bağlanmıştır; yalnız, Antalya'da Dündar Bey'in kardeşi Yunus Beyin sözü geçtiğinden Hamidoğulları beyligi Eğridir ve Antalya şubelerine ayrılmıştır.

İlhanlıların Anadolu valisi Demirtaş, Anadolu beyliklerini kaldırmak için harekete geçtiği zaman Demirtâş'a karşı duramayacağını anlayan Dündar Bey Antalya'ya kaçmıştır. Lâkin Antalya emiri bulunan yeğeni Mahmut Bey amcası Dündar Beyi Demirtâş'a teslim etmiş, o da Dündar'ı öldürtmüştür (1324).

Anadolu beylikleri için tehlike saçan İlhanlı Valisi Demirtaş Mısır'a kaçınca Dündar Bey'in oğlu Hızır Bey meydana çıkarak babasının mülkünün bir kısmını elde etmiş, onu müteakip Dündar'ın diğer oğlu İshak Bey Hamidoğulları beyliğinin idaresini elde ettiği gibi (1328) Eşref oğullarından arazi bile koparmıştır.

Osmanlılarla Hamidoğulları arasındaki münasebet Dündar Beyin diğer oğlu Mehmet Beyin torunlarından Kemaleddin Hüseyin Bey zamanında vuku bulmuştur. Osmanlı hükümdarı Birinci Murat, Kemaleddin Hüseyin Bey'i sıkıştırarak ülkesinin büyük bir kısmını satmaya mecbur bırakmıştır. Osmanlılar, Hamidoğullarına verdikleri 80,000 altın mukabilinde bu beyliğin topraklarından Yalvaç, Karaağaç, Beyşehir, Akşehir ve Seydişehir'e sahip olmuşlardır. Hüseyin Bey 1391 de ölünce arazisinin diğer kısımları Osmanlılarla Karamanlılara intikal etmiştir.

Hamidoğullarının Antalya şubesi eğridir şubesinden daha sonra yıkılmıştır. Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezit 1392 de Antalya'yı zapt ederek beyliğin bu şubesine de nihayet vermiş ise de, 1402 Ankara harbinden sonra Hamidoğullarının Antalya şubesi soyundan Osman Bey, Antalya hariç olmak üzere beyliğin topraklarının bir kısmını elde etmiştir. Antalya'yı zapt edebilmek için Karamanoğullarından yardım isteyen Osman Bey, Osmanlıların Antalya Sancak Bey'i tarafından merkezi Korkuteli'ne yapılan ani bir baskın neticesinde telef olmuş, Antalya'yı kuşatan Karamanoğlu Mehmet Bey de kaleden atılan bir gülle isabetiyle ölmüştür (1423).

Böylece Hamidoğularının son tutunma noktaları olan Korkuteli de Osmanlılara geçmiştir.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Eretna ve Kadı Burhaneddin hükümetleri
Bu iki hükümet, Selçuklular yıkılmak üzere iken veya yıkılmalarını müteakip hemen kurulan hükümetlerden olmadığı ve bunun için de Anadolu beylikleri sayılırken onların arasında zikredilmediği halde, Osmanlı tarihinin ilk devirlerinin iyi kavranabilmesi için kısaca gözden geçirilmeleri faydalı olacaktır.

Eretna beyliği, aslen bir Uygur Türkü olan Eretna Bey tarafından kurulmuştur. İlhanlıların Anadolu valisi Emir Çobanoğlu Demirtaş Mısır'a kaçtığı sırada Noyan unvanını haiz olan Alâeddin Eretna Beyi kendisine vekil bırakmıştı. Kurnaz ve müdebbir bir zat olan Eretna, Moğollara sadakat göstererek mevkiini muhafaza etmiş, İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han'ın ölümü ile baş gösteren saltanat kavgalarında da gayet kurnaz davranarak Anadolu valiliğini elinden kaçıracak bir hata işlememiştir. 1343 senesinde üzerine yürüyen Demirtaş'ın oğlu Küçük Şeyh Hasan'ı mağlûbedince istiklâl ve hükümdarlığını ilân eylemiştir. Böylece Erzurum, Sivas, Kayseri, Amasya, Ankara, Aksaray, Tokat şehirlerini içine alan Eretna hükümeti ortaya çıkmıştır.

Anadolu halkı Moğol tahakkümünden bizar olduğundan Alâeddin Eretna'nın iyi idaresi, hak ve adaleti tanıması geniş bir memnuniyet uyandırmış, halkı arasında «Köse Peygamber» diye maruf olmuştu.

Eretna 1352 de ölmüş, yerine geçen oğlu ve onu müteakiben de torunu zamanında valilerin nüfuzları artmaya, bunlara mukabil hükümdarların nüfuzları da azalmaya yüz tutmuştu. Eretna'nın torunu Ali Bey'in 1380 yılında ölümü üzerine, yedi yaşındaki oğlu hükümdar ilân edilmiştir. Fakat çocuğa vasi tâyin olunan Kadı Burhaneddin bir taraftan bu çocuğu hal' ederken öte yandan da Eretna beyliğinin en nüfuzlu ümerasından olan Hacı Şadgeldi'yi katlederek Eretna beyliğine son verip kendi hükümdarlığını ilân etmiştir (1381).

Eretna beyliği topraklarının mühim bir kısmını içine alan Kadı Burhaneddin'in hükümeti, hükümdarın cesur, zeki ve mücadeleci olmasına rağmen on yedi seneden fazla devam edememistir. Kadı Burhaneddin Karamanoğulları, Mısır memlûkleri ve Osmanlılar gibi kendisinden çok kuvvetli hasımlar karşısında kalmış, buna rağmen onlarla mücadele etmekten çekinmemiştir.

Âlim, fâzıl ve şair bir kimse olan Kadı Burhaneddin, Akkoyunlu devletinin kurucusu Karayölük Osman Beyle Divriği yakınlarında yaptığı bir harbde (1397) esir düşerek idam edilmiş, onun öldürülmesiyle hükümeti de sona ermiştir.
 
Top