HayLaZ MeLeK
Aktif
Modern iş dünyasının son akımı “Bugün yorganın altında uyumak istiyorum” diyerek işe gelmemek.
İşyerinden gelen cevap da “Keyfine bak, yarın görüşürüz” oluyor!
Bizde böyle durumlarda “Uyumak istiyorum” yerine, bir akraba temsilen öldürülür.
İşe gelmemenin başka bahanesi olamazmış gibi…
Oysa yabancının yaklaşımı bizimkinden daha iyi sonuç veriyor, o uygulamanın temelinde bir yaşam tarzı, dünyaya bakış ve algılayış yöntemi yatıyor. Bu sistemde tanışışım, Amerika’da (Texas Üniversitesi) ilk asistanlık aylarına denk gidiyor…
Öğrenci geldi, “Ben sabah uyuyakaldım, imtihanı kaçırdım. İsterseniz simdi imtihan olabilirim” dedi. Haydaaa…
Alışmışız bizim sisteme, “İmtihanı kaçırırsan kalırsın ikmale kardeşim. Bir de sana özel imtihan mı yapacağız?” diye düşünüyorum. Ama talebe o kadar rahat ki…
Profesöre, “Öğrencinin biri uyuyakalmış imtihanı kaçırmış, ne yapacağız” dedim.
“Bir make-up (telafi sınavı) yapıver, aynı testi verme, konu ver, kompozisyon yazsın” cevabını verdi. Öğrencinin kağıdı “A” aldı, meğer çalışırken sabahlamış, masa başında uyuyakalmış. Aslında diskoda sabahlasaydı da olurdu ya yine sınava girecekti…
“Uyuyakaldım” demesi cezalandırılmıyor, doğruyu söylüyor, sistem anında bir imkan daha tanıyor. İnsanı dürüstlükten şaşmaya davet etmiyorlar! Meşhur hikayedir, iki öğrenci sınavı kaçırır, hocaya “Beraber arabayla geliyorduk, lastik patladı, sınava yetişemedik” derler.
Hoca ikisini ayrı ayrı odalarda sınava alır, soru iki kelimedir: “Hangi lastik?”
***
Sistemi aldatmadıkça sistem sana hak tanıyor, sistemle oynamaya baslarsan sistem de sana karşı tavır alıyor. Sistemin temelinde dürüstlük var.
Başka yerde insanın sadece bedenini değil ruhunu da ciddiye alıyor, öyle davranıyorlar.
Bizde canının işe gitmek istememesi gibi bir ruh hali söz konusu olamıyor.
İlle de bedeni bir şey olacak, ya grip olacaksın veya çok yakının birine fiziki bir şey olacak. Hele ölürse, izin garanti!
Adamların mantığı farklı…
“Canım bugün ise gelmek istemedi” dediğinde “Bak keyfine” diye cevap veren işyerinde çalışmak istiyorsun!
Adamlar bunun farkında.
Denklemi bizim gibi ters kurunca, sağlıklı olduğun sürece karşı tarafın seni hayattan bezdirme hakkı doğuyor.
Şükrü Kızılot konu etmiş, bazı bankalar SSK emeklilerine maaş ödemek için sağ olduklarını ispat eden belgeyi altı ayda bir getirme şartı koymuşlar. Ya öleceksin ya da ıstırapla yaşayacaksın formülü !
İnsanı insan yerine koymak, kişinin hatasını kabullenmesi, hatayı yapana bir şans daha verilmesi, ruha hitap… Bunlar hep kaliteli toplumsal yaşam emareleri.
Bizde de yerleşiyor, umut yok değil…
Bir ara ne çok vardı “Satılan mal geri alınmaz”
Tercümesi “Kazıkladım gitti!”
Şimdi iade sistemi, bizde de yerleşti, 20 yıl önce yoktu…
Arkadaşım Altan, Dallas’tan dayanamadı bir tenis raketi aldı, sonra verdiği paraya acıdı. “Gel iade edelim” dedi, beraber gittik. Bir de baktım ki Altan elini bandaja sarmış.
İade ederken satıcı kız, “İade nedeniniz” diye sorduğunda “Elimi sakatladım, kullanamıyorum maalesef” dedi.
Tezgahtar kız not etti, raketi geri aldı, parasını Altan’ın sağlam (!) eline saydı.
Kıza, “Arkadaşım ‘Eve gidince rengini beğenmedim’ deseydi, geri almayacak mıydınız?” diye sordum. Tezgahtar, “Sadece istatistik için araştırma departmanına verdi diye bu soruyu soruyoruz, bir hafta içinde geri getiren her şartta parasını geri alır” dedi.
Sahte bandaj sahibine komik!
Sistem sağlıklıysa sahte hastalıklara gerek kalmıyor.
Öbür turlu sistem, adamı hasta ediyor!
Esnek çalışma saatleri…
“Kravatsız Cuma”lar…
Yorgan günleri…
Hepsi daha verimli olunması için!
Yoksa aklın başka yerde, gelmişsin işe… Koltukta oturuyorsun ama önündeki bilgisayarda fal bakıyor, kendince intikam alıyorsun…
Patronun koyduğu kameraya da çalışır görünüyorsun…
“Yalandan kim ölmüş” ne de olsa bir Türk atasözü!
İşyerinden gelen cevap da “Keyfine bak, yarın görüşürüz” oluyor!
Bizde böyle durumlarda “Uyumak istiyorum” yerine, bir akraba temsilen öldürülür.
İşe gelmemenin başka bahanesi olamazmış gibi…
Oysa yabancının yaklaşımı bizimkinden daha iyi sonuç veriyor, o uygulamanın temelinde bir yaşam tarzı, dünyaya bakış ve algılayış yöntemi yatıyor. Bu sistemde tanışışım, Amerika’da (Texas Üniversitesi) ilk asistanlık aylarına denk gidiyor…
Öğrenci geldi, “Ben sabah uyuyakaldım, imtihanı kaçırdım. İsterseniz simdi imtihan olabilirim” dedi. Haydaaa…
Alışmışız bizim sisteme, “İmtihanı kaçırırsan kalırsın ikmale kardeşim. Bir de sana özel imtihan mı yapacağız?” diye düşünüyorum. Ama talebe o kadar rahat ki…
Profesöre, “Öğrencinin biri uyuyakalmış imtihanı kaçırmış, ne yapacağız” dedim.
“Bir make-up (telafi sınavı) yapıver, aynı testi verme, konu ver, kompozisyon yazsın” cevabını verdi. Öğrencinin kağıdı “A” aldı, meğer çalışırken sabahlamış, masa başında uyuyakalmış. Aslında diskoda sabahlasaydı da olurdu ya yine sınava girecekti…
“Uyuyakaldım” demesi cezalandırılmıyor, doğruyu söylüyor, sistem anında bir imkan daha tanıyor. İnsanı dürüstlükten şaşmaya davet etmiyorlar! Meşhur hikayedir, iki öğrenci sınavı kaçırır, hocaya “Beraber arabayla geliyorduk, lastik patladı, sınava yetişemedik” derler.
Hoca ikisini ayrı ayrı odalarda sınava alır, soru iki kelimedir: “Hangi lastik?”
***
Sistemi aldatmadıkça sistem sana hak tanıyor, sistemle oynamaya baslarsan sistem de sana karşı tavır alıyor. Sistemin temelinde dürüstlük var.
Başka yerde insanın sadece bedenini değil ruhunu da ciddiye alıyor, öyle davranıyorlar.
Bizde canının işe gitmek istememesi gibi bir ruh hali söz konusu olamıyor.
İlle de bedeni bir şey olacak, ya grip olacaksın veya çok yakının birine fiziki bir şey olacak. Hele ölürse, izin garanti!
Adamların mantığı farklı…
“Canım bugün ise gelmek istemedi” dediğinde “Bak keyfine” diye cevap veren işyerinde çalışmak istiyorsun!
Adamlar bunun farkında.
Denklemi bizim gibi ters kurunca, sağlıklı olduğun sürece karşı tarafın seni hayattan bezdirme hakkı doğuyor.
Şükrü Kızılot konu etmiş, bazı bankalar SSK emeklilerine maaş ödemek için sağ olduklarını ispat eden belgeyi altı ayda bir getirme şartı koymuşlar. Ya öleceksin ya da ıstırapla yaşayacaksın formülü !
İnsanı insan yerine koymak, kişinin hatasını kabullenmesi, hatayı yapana bir şans daha verilmesi, ruha hitap… Bunlar hep kaliteli toplumsal yaşam emareleri.
Bizde de yerleşiyor, umut yok değil…
Bir ara ne çok vardı “Satılan mal geri alınmaz”
Tercümesi “Kazıkladım gitti!”
Şimdi iade sistemi, bizde de yerleşti, 20 yıl önce yoktu…
Arkadaşım Altan, Dallas’tan dayanamadı bir tenis raketi aldı, sonra verdiği paraya acıdı. “Gel iade edelim” dedi, beraber gittik. Bir de baktım ki Altan elini bandaja sarmış.
İade ederken satıcı kız, “İade nedeniniz” diye sorduğunda “Elimi sakatladım, kullanamıyorum maalesef” dedi.
Tezgahtar kız not etti, raketi geri aldı, parasını Altan’ın sağlam (!) eline saydı.
Kıza, “Arkadaşım ‘Eve gidince rengini beğenmedim’ deseydi, geri almayacak mıydınız?” diye sordum. Tezgahtar, “Sadece istatistik için araştırma departmanına verdi diye bu soruyu soruyoruz, bir hafta içinde geri getiren her şartta parasını geri alır” dedi.
Sahte bandaj sahibine komik!
Sistem sağlıklıysa sahte hastalıklara gerek kalmıyor.
Öbür turlu sistem, adamı hasta ediyor!
Esnek çalışma saatleri…
“Kravatsız Cuma”lar…
Yorgan günleri…
Hepsi daha verimli olunması için!
Yoksa aklın başka yerde, gelmişsin işe… Koltukta oturuyorsun ama önündeki bilgisayarda fal bakıyor, kendince intikam alıyorsun…
Patronun koyduğu kameraya da çalışır görünüyorsun…
“Yalandan kim ölmüş” ne de olsa bir Türk atasözü!