Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Sevgiliye Özel
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
İletişim
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Edebiyat / Kültür / Sanat
Mitoloji
Mısır Mitolojisi
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Reply to thread
Mesaj
<blockquote data-quote="dderya" data-source="post: 786094" data-attributes="member: 112565"><p><span style="font-size: 18px"><strong>Tanrılar yada Neterler</strong></span></p><p></p><p><em><em><strong>Eski Mısırlıların çok tanrılı eğilimleri çok açık olmakla birlikte,Wallis Budge, hanedanlar döneminde tapınılan çok sayıda tanrıyı, bir tek yaratıcı kuvvetin cepheleri; çeşitli hayvan motiflerini de bizzat tanrı olmaktan çok tanrılara ait şeklinde düşünmektedir.</strong></em></em></p><p><em><strong>Bazı farklılıklar olduğunu kabul etmekle birlikte, aşağıdaki geniş sınıflamayı sunuyorum: </strong></em><strong></strong></p><p><strong><em><strong>- Hanedanlar öncesi zamanların yerli ya da nom tanrıları;</strong></em></strong></p><p><strong><em><strong>- Tanrı Krallar ya da bedenlenmiş ilahlar; </strong></em></strong></p><p><strong><em><strong>- Yüzyıllar içinde yerli Mısır ilahlarına zorla dahil edilmiş ya da eklenmiş yabancı kaynaklı ilahlar; </strong></em></strong></p><p><strong><em><strong>- Epagomenal Neter'ler; </strong></em></strong></p><p><strong><em><strong>- Dünya dışından ya da yıldızlardan gelen etkiler.</strong></em></strong></p><p><strong><em><strong>İsterseniz ilk grupla başlayalım: Hanedan öncesinin yerli ya da nom tanrıları. Wallis Budge, geniş çalışması The Gods of Ancient Egypt (Eski Mısır Tanrıları) adli kitabında, nom tanrıları ve esasen onlara tapınan yerler hakkında ayrıntılı bilgiler vermektedir.</strong></em></strong></p><p><strong><em><strong>Rahipler bu tapınaklarda çalışırlardı. , Rahipler tapınağın ve yan binaların bakımından, halkın dini eğitiminden ve şifa, kişisel ve devlete ait törenlerin düzenlenmesi ve ölülerin mumyalanması gibi diğer hizmetlerden sorumluydular. Yani rahipliğin farklı kolları vardı.</strong></em></strong></p><p><strong><em><strong>Katipler, şifacılar, içki dökenler, majisyenler, kahinler ve tanrıların temsilcileri olanlar gibi. Rahiplik, hem erkek hem de kadınlar tarafından yerine getirilen bir vazifeydi. </strong></em><strong></strong></strong></p><p><strong><strong><em><strong>Nom dinlerinin büyük ölçüde şamanik bir içeriği olduğu doğrudur. Örnek olarak Anubis rahipleri, törenler sırasında bir çakal maskesi takar ve böylece bizzat Anpu (Anubis) rolünü üstlenir ya da onun enerjilerine kanal oluştururlardı. Eski kabile reisleri gibi, eski nom tanrılarının da asaları vardı; bunların bir ucu çatallıydı, Diğer ucundaysa nom'u simgeleyen totem hayvanın başı yer alırdı. Zamanla, tarih öncesi dönemin, hayvan ve fetişlerinin çoğu insan. kimliği kazanıp kendi başlarına birer tanrı gibi oldular. Eski Mısırlılar bir tanrıyı ailesi olmadan düşünemezdi. Tanrı ailelerine koca ve kanlar, oğul ve kızlar eklendi ve sonunda ünlü triadlar / üçlüler meydana geldi. </strong></em><strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><em><strong>Yukarıdaki tanrılardan bir kısmı, diğerlerinden çok daha eskilere gitmektedir. Örnek olarak ileride söz edeceğimiz Neith, bunlardan biridir. İlginçtir, Mısır dilinde "gökyüzü" kelimesi dişildir. Böylece gökyüzü tanrıça Nut ya da Hathor olarak ele alınmıştır. Yukarı bakınca görülen, Nut'un yıldızlarla süslü göbeğidir. Yeryüzü ise Mısır'da eril olarak ele alınır. Yüz üstü yatan bir adamdır; sırtında dünyanın bütün bitkileri yer alır. Bu yer tanrısına Geb denilir. Son zamanlarda, Dünyanın dişil unsuru Gaia olarak ele alınışıyla karşılaştırınca, burada kutuplaşmayla ilgili bir karışıklık olup olmadığını sormadan edemiyoruz. Çünki Mısırlılar, Ay tanrıçalarından çok Ay tanrılarına rağbet etmişler. Panteizm ve animizm, Nil ve diğer doğal fenomen ve fetişlerin tapınımında karşımıza çıkıyor. Bunlar daha ileride, eski nom tanrılarına ait tapınaklarda başlayan büyük Mısır öğreti merkezlerine dönüşürler. Memfis'teki Ptah, bunlara iyi bit örnektir. Yıllar içinde Nil vadisinde tapınılan tanrıların sayısı büyük rakamlara ulaşır -Tutmosis ID, 740'tan fazla tanrı kaydeder- ancak bunların büyük kısmı sadece genius loci, ata ruhları ya da ölmüş rahip ya da yöneticilerin ruhlarıdır. Ben konumuzla ilgili olabilecek çok daha iyi tamnan ilahlarla kendimi sınırlamak niyetindeyim. </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><em><strong>İkinci kategoride, tanrı krallar ya da bedenlenmiş ilahlar yer alıyorlar. Yüzyıllarca firavunlar tanrı oğulları olarak kabul edilip, bu şekilde hürmet gördüler. Bunun iki muhtemel açıklaması olabilir; birincisi hayli açıktır: Erken dönem yöneticilerinin, yerel ilahın ruhunu taşıdığına inanılıyor olabilirdi; bu doğal olarak nesilden nesi1e aktardıkları bir "armağan" gibiydi. Bu, "kralların tanrısal haklarının' kadim bir biçimi olarak düşünülebilir. İkinci ihtimalse, Şemsu-Hor veya Horus'un Oğullarıyla ilgili eski efsane kaynaklıdır; onlar da tanrısal ataları olan Neterlerin genlerini taşıyorlardı. Erken hanedanlık firavunlarının bu kan bağım taşıdıkları 'düşünülüyordu; geç dönemlerde ise kan bağı azaldı, hatta zamanla yok oldu. Bundan emin miyiz? </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Bu konuda bir ipucu, Ra'nın Reddedet'i, yüksek rahibin eşini, kocasının kılığına bünİnerek ziyaret edişi hakkındaki öyküde vardır. Beşinci hanedanın ilk üç kralı böylece doğarlar. Gerçekte hemen her firavunun dünyaya gelişiyle ilgili olarak, Ra'nın bir biçimde bu doğumdan mesul olduğu konusunda bir inanç gelişmişti. </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Atlantis: Efsane mi Yoksa Gerçek mi? adlı kitabım için araştırma yaparken, olası Atlantis kolonileri ve Tufan öncesi göçlerle ilgili olarak, karşılaştırmalı kan grupları üzerinde çalışmıştım. Bazı ilginç notlara rastladım. A grubu kan örnekleri, kendilerine has genetik özelliklerle birlikte on sekizinci hanedan mumyalarına kadar bulunabiliyor. Bu bölgelerdeki normal kan grubu, bugün olduğu gibi o zaman da "O" grubuydu. A grubu kan genellikle Skandinavlar ve diğer Kuzey Avrupa' ırklarında görülen açık ten ve mavi gözlerle birlikte karşımıza çıkar. O halde, eski Mısır Firavunlarında bu kan grubu ne arıyordu? British Museum' daki dört İnka mumyasıyla yapılan kan testleri de, dördünden üçünde A grubu belirtileri ortaya çıkarmıştı. A grubu, Amerikan yerlileri açısından son derece yabancı bir kan grubuydu. Atlantik'in iki yakasında elde edilen bu örneklerin hiçbirinde, Bask ve Berberilerde görülen Resus negatif (RH -) faktörü baskınlığı bulunmamıştı. </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Bu durumda., hem Mısır hem de Güney Amerika yerlilerininkilerden farklı kan grubu ve genetik işaretler taşıyan ve Atlantik'in her iki yakasında oturan yerli halklara yabancı bir halkın varlığı söz konusuydu. Profesör Emery ve diğer uzmanların belirtiği gibi, bu kişiler kendilerini yerli halktan soyutladılar ve ancak bu bölgelerin aristokratik aileleriyle evlilikler söz konusu oldu. Bu nedenle de A grubu kan, sadece yönetici sınıflarda rastlanan bir özellik oldu. Elbette bundan tam olarak emin olamayız çünki bahsedilen testler ancak. masrafli cenaze törenleri yaptırabilmiş olan kimselerin mumyalarından alınanlarla sınırlıdır. </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Bugün Florida, Little Short Spring olarak bilinen bir bataklıkta varlığını sürdürmüş, 7000 yıl önceden kalma DNA örnekleri üzerinde yapılan genetik özdeşlik araştırmalarının sonuçları, geçtiğimiz tarihlerde bilim adamlarını şaşkına çevirmişti. Bulunan, dünya çapındaki modern popülasyonlarda son derece nadir. rastlanan bir DNA parçasıydı. Bu kişilerin yeni dünyanın hiç tanımadığı bir ataları olması gerekiyordu! Neden aynı şey eski Mısır ve eski kralların tanrısal geni için de söz konusu olmasın? Ben, eski firavunların genetik özdeşlikleri yapıldığı takdirde, aynı derecede şaşırtıcı (ve olasılıkla benzer) genetik işaretlerin bulunacağına inanıyorum. </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Üçüncü kategoriye,yüzyıllar içinde yerli Mısır ilahlarının yerine geçen ya da bunlarla kaynaşan yabancı ilahlara gelince, bunlardan özellikle orta döneme ait olanlar önemlidir. Bu ilahlar çevre ulusların inanç ve tapınımında yer alıyorlardı. Ra ya da Amon gibi güneş ilahları. komşu hatta uzak kültürlerin ilahlarına karşılıktır. Birçok araştırmacı yabancı etkilerin varlığını kabul ederler; Profesör Emery'nin görüşleriyle uyuşmamakla birlikte, örnek olarak Set'in, Hiksos'un ithal edilmiş şekli olduğu düşünülür. Hiksos, Manetho'nun anlattığı ve daha sonra Mısır tarihi uzmanları tarafından göçebe Samiler - olarak tanımlanan "çoban krallar" dandır. Hanedanlar döneminin başlıca ilahları incelenecek olursa, bu etkileşim berrak hale gelmektedir. </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Biz Mısır "tanrıları" desek de, Mısırlıların ilahlarını anlatan kelimeleri farklıydı. Mısırlılar ilahlara "Neter" adını veriyorlardı.W.Budge şöyle aktarıyor (Bkz. Resim 3.1) (Resim 3.1, Budge'dan alınmış hiyeroglifler de içeren bir tıpkı basımdır) Bu eski Mısır balta biçimli ideografı hakkında bir hayli akademik tartışma yapılmaktadır. Şüpheli ama bu bir balta dahi olsa, bir silah ya da alet anlamında kullanıldığı tartışmalıdır.</strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong><img src="http://www.spiritualizm.com/kapakgrafik/kitapsirmisir.jpg" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Bazı uzmanlar çok daha ezoterik bir yorum getirirler, diğerleri de Neolitik hatta Paleolitik dönemlere dek giden bir Taş Devri fetişi olduğunu iddia ederler. Baltaya tanrısallık simgesi olarak diğer megalitik kültürlerde de rastlanır. Özellikle Brötanya' da (Kuzeybatı Fransa' da bir bölge), Mame'nin tarih öncesi mezarlık mağaralarında, İskandinavya ve Amerika' da bunun örnekleri vardır. Sonuçta balta, bu bölgelerin yerli halkları için, hanedanlık Mısır'ının yükselişinden çok önceki tarihlerden itibaren bir kudret simgesidir. </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Mısır tarihi uzmanları, Neter sözcüğünün anlamı üzerinde uzlaşamamış gibidirler. Kuşkulu tahminler arasında "yenilenme", "kudret", ''büyük kuvvet", "ilahi", "zarif' ya da "olmak" gibi anlamlar bulunur. Dr. Heinrich Brugsch ise kelimenin "eşyayı; dönemsel tekrarlarla yaratıp üretmiş ameli güç; onlara yeni yaşam ve gençliğin tazeliğini temin eden" anlamına geldiğinden emindir.' Budge, farklı ünlü profesörlerin görüşlerine sayfalar ayırır, bunlar arasında dönemin diğer dilleriyle karşılaştırmalar yapanlar da vardır. Bu çeşit akademik polemikler, bazen insanı bir karmaşa labirentine götürürler. Ancak terimin hiyeroglif metinlerdeki kullanımıyla ilgili yoğun araştırmalar, bu kelimenin bir yaşam niteliği ya da ölümsüzlük veya yaşamı canlandırma kuvvetiyle ilgili olduğuna işaret etme yönündedir. </strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Dördüncü kategori, beş epagomenal Neter, -İsis, Osiris, Neftis, Set ve Horus- hakkındadır. Bu Neterlerin karakterleri, işleri ve önemleri, Sirius bağlantısı açısından ele alınacak olursa, bu işe tüm bir bölüm ayırmak gerekir. Yüzyıllar içinde bu konuda öne sürülmüş kuramların analiz ve tartışması bu kadar uzun sürer. Bu beş Neter birçoklarınca. beşinci kategori ilahları olarak da ele alınabilirler çünki dünya dışı ilişkilere işaret ettikleri ve Tot ve Anubis'in onların birer kolu olduğu; Ral Atum, Şu ve Tefnut, Hathor/Sekhmet ve kocası Ptah, Tot'un karısı Seşat ve Sa (Orion) ile birlikte galaktik bağlantılar sergileyebilen efsanelere konu oldukları bilinir. Bu konulara ileride değineceğiz. Şimdi,Mısırlıların rağbet ettikleri esas ilahlara dikkatimizi yöneltelim.</strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong><strong>Ra/Atum </strong></strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Eski bir Mısır yaradılış mitosuna göre Nun (ya da Nu) yaradılış öncesinde var olan ve bütün yaşamın kendisinden ortaya çıktığı başlangıçtaki okyanustur. Bu ifadelerde bilimsel bir tını yok değildir ve uzak geçmişte bir yerlerde birilerinin,her şeyin nasıl başladığı konusunda bilgi sahibi olduğunu gösterir. Aynı zamanda da dişil prensibin bütün yaşamın ilk kaynağı olduğunu düşünen, tanrıça-yönelimli inananlar için de önemli bir dayanak oluşturur. Ancak Erken Mısır tanrılarının en iyi tanınanlardan biri de Ra ya da Re'dir. Genelde doğmakta olan Güneş'i simgelediği görülür. Karanlık ya da saklı Güneş ise doğmadan önceki ya da battıktan sonraki durumunda Atum adını alır. Ra'nın esas tapınağı Heliopolis'teydi. Efsaneye göre ilk kez bu yerde bir taş obelisk biçiminde tezahür etmiştir, bu obeliske ''benben" denilir ve Het Benben adlı tapınakta yıllarca korunduğu anlatılır. Het Benben, "Obeliskin Sarayı" demektir. Öyküye göre Ra ya da Atum başlangıçta Nun/un kucağında eyleşiyormuş, sonra iradi bir gayretle bu karanlıktan çıkmış ve bugün gördüğümüz Güneş biçiminde ışıl ışıl kendini göstermiş. Bu anlatılanlar, bugünkü bilimin, güneş sistemimizin doğuşu ve sarı yıldızların erken dönemi hakkında bildikleri ışığında çok mantıklı gözükmektedir. </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Ra (ya da bazılarına göre Nun ya da Neith) Şu ve Tefnut'un, ikiz aslan tanrıların babasıdır ve bu çocuklar annesiz doğmuşlardır. Onlar da Geb ve Nut'a yaşam verirler. İsis ve Osiris ailesi bu zinciri takip eder. Bu ifadelerdeki metafizik kavramsallık açıktır; burada androjen yapının eril ve dişile bölünmesi vardır. Buna Yang ve Yin de diyebiliriz. Genetik dünyasındaki hücre bölünmesi de aynı şeyekarşılıktır. Ra-Atum'un kendisiyle birlikte Şu, Tefnut, Geb, Nut (Neith), İsis, Osiris, Set ve Neftis Heliopolis Ennead'ının (dokuzlusunun) büyük tanrılarıdır. Ayrıca Ra'nın bir eşi ya da dişi! cephesi de vardır ve Rat olarak bilinir. Bazı otoriteler Rat'ın en eski metinlerde bulunmadığını yazarlar. . </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Ra'nın bugünkü dünyadan farklı olan "ilk evreni" yarattığı düşünülür. Efsaneye göre genç ve şeykli olduğu dönemde tanrıları ve insanları barışsever biçimde yönetmiştir. Ancak yaşı ilerleyince, halk zayıfladığını hissedip kendisine başkaldırır. Bu "halk" hakkında başkaca bilgi verilmez; ancak bu "ilk evrenin" bir parçası oldukları anlaşılır. Ancak Ra, tanrısal olduğu için kısa sürede olan bitenin farkına vanr ve diğer tanrılarla görüştükten sonra tanrısal gözünü tanrıça Hathor/Sekhmet biçiminde isyankarlara yöneltmeye karar verir. Bu da başlı başına bir öyküdür. Bu "Göz" hikayesi, burada ya da başka bir güneş sisteminde meydana gelmiş kozmik bazı felaketlerin sosyal hafızadaki </strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>yansımaları da olabilir. </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Yarattığı varlıkların şükran yoksunluğu, yaşlı tanrıda "ilk evren" den soğuma hissi yaratmış olmalıdır. Bu nedenle bu evrenin sınırlarının çok ötesine çekilir. Nun'un emriyle tannça Nut ya da Neith kendini bir ineğe dönüştürür, Ra’yı sırtına alır ve onu gök kubbenin yukarılarına çıkarır; bugünkü dünyamız da bu sıralarda yaratılmıştır. Buradaki öykü, şu an bulunduğumuz sisteme öncüllük eden başka bir yıldız ya da yıldızlar hakkındaki kozmolojik dramanın bir benzetmesi gibidir. Efsane şöyle devam eder: Böylece Ra’nın (ya da temsilcisinin) yaşamı çok düzenli hale gelir. Aydınlık saatlerde güneş gemisini doğudan batıya doğru ötürür ve bu sırada eski düşman Yılan Apep'ten (cehalet karanlığı) sakınmaya özen gösterir. Apep daha sonraları kızı kedi tanrıça Bast ya da animusu Mau tarafından mağlüp edilir.</strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong><strong>Şu ve Tefnut </strong></strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Şu ve Tefnut öyküsünü daha önce "Köken ve Anormallikler" adli bölümde ele aldık. Şu, genellikle insan biçiminde gösterilir. Kız kardeşi Tefnut ise aslan biçimlidir. Sirius açısından düşünenler, yaşlı Ra'nın olasılıkla hem insan hem de aslan türünde canlıların yaşadığı bir başka güneş sistemindeki bir yıldız olduğunu; tarih öncesi Mısır kıyılarına çıkan ilk öğretmenlerin de bu gerçeği çok iyi bildiklerini söylerler. İleriki dönemlerde Şu ve Tefnut "Dün ve Bugün"ün ikiz Aslan tanrılarına dönüşürler. Bu aslında neyi ya da kimi simgeliyorsa, bu şeyin zamana hakim olduğunu ima etmektedir!</strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong><strong>Nut</strong></strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Nut, Neith gibi, başka hiçbir şeyi yokken göklere hayat veren Göksel İnek'tir. Belki bu iki tanrıça başlangıçta bir ve aynıydılar. Çünki her ikisinin de çocuk doğurmayla hiç ilgisi olmayan bir biçimde Ra'ya hayat verdikleri söylenmektedir. Nut, bazen Ra'nın kızı olarak verilir. Daha eski efsanelerdeyse Ra' nın annesidir ve her şeyi kucağından çıkaran Büyük Ana ya da dişil tanrıya denktir.</strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong><strong>Neith (Batının Sahibesi)</strong></strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Neith, Neit ya da Net, Sais'in koruyucusudur ve son derece eski bir ilahtır. Fetişi olan iki çapraz ok deseninin hayvan derisi üzerindeki görünümü, tarih öncesi bir klandan alınmıştır. İki birinci hanedan kraliçesi de isimlerini ondan alırlar. Başka bir adı olan "Libyalı" Tehenut sanı, kökenIerinin olasılıkla batıya gittiğini gösterir. Yıllarca Aşağı Mısır'ın esas ilahı kabul edildi ve genellikle yine "Net" denilen eski kırmızı tacıyla resmedildi. Elinde ok ve iki yay vardı. Savaşçı tanrıça ve ev sanatlarında maharemi kadın şeklindeki çifte rolü nedeniyle, Greklerin Athena'sıyla özdeş tutuldu. Athena'nın da benzer vasıfları vardır. Elindeki dokuma mekiği, isminin bir ideogramı gibi olup erken Mısır yaradılış mitoslarından birinde anahtar görevi üstlenir. Bir kadının giysi dokuduğu gibi dünyayı dokuduğuna hükmedilmişti. Mehueret adıyla, başka hiçbir şey yokken gökleri doğuran Göksel İnek de odur. " </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Oera Linda Kitabı' nın eski Firizye halkının kayıtları olduğu sanılıyor; İskandinavya kıyısındaki ülkeleri M.Ö. 5000-2500'lerde batmıştı. (Bu konuda farklı görüşler olmakla beraber, bilimsel veriler daha eski tarihlemeyi doğruları) Bu kitapta düz saçlı, mavi gözlü ve 2 m boyunda ana erkil savaşçı bir kadın ırkından söz edilir. Eski Firizye geleneğine göre, adı Minerva olan bu hoş ve savaş ustası kadınlardan biri, eski Atina'nın doğuş ve büyümesinden sorumludur; sonradan Grek tanrıça Athena'ya dönüşür. Athena'nın ilk heykelleri, Firizye Kadın savaşçılarını hatırlatan silah ve öğelerle süslüdür. Neith de böyle bir karakter miydi diye sormadan edemiyoruz. Eski Firizye' deki Atland ülkesinin bir Atlantis kolonisi olduğu iddia edildiği için, belki de yeniden, Atlantik'in iki kıyısında da faaliyet göstermiş, zamanla "Tanrı Oğulları" olarak ünlenmiş ve yerli tanrıların yerini almış yabancılarla bir kez daha karşı karşıya olabiliriz. Bazı otoriteler, Neith ve Net'i iki ayrı kimlik şeklinde verirler. Ok ve Yay Neith'e aittir, dokuma mekiği de Net'e. " Bu bir üst üste bindirmeyi hatırlatmaktadır. </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Tıpkı İsis ve Neftis gibi ya da Nekhebet (Güneyin şahin-tanrıçası) ve Uaçet veya Buto gibi (Kuzeyin yılan tanrıçası) Neith de sık sık Selkit'le birlikte bulunur. Selkit, akrep"tanrıçadır. Ölülerin mumya ve eşyalarının koruyucusu ya da evliliğin koruyucusudur. Bu iki kutuplu "kız kardeşlik" ilişkilerine modern psikologlar şuur / şuuraltı yorumları getirirler. Eski panteonlarda Sümerli kız kardeşler İnanma ve Ereşkigal da bunlara örnektir.</strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong><strong>Khepera </strong></strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Khepera'nın hem ''bokböceği'' i hem de "olan" anlamına geldiği söylenir. Heliopolislilere göre, Khepera doğan güneşi simgelerdi. Çünki tıpkı bokböceği gibi "kendi maddesinden çıkar ve kendiliğinden yeniden doğardı".' Başka deyişle, bokböceği ve onu temsil eden ilah, doğum-ölüm tekrar doğum döngüsünün sürekliliğini anlatırlardı. Bu süreçten tüm canlı varlıkların geçmesi gerekirdi. Ben bu ilahı şamanik nüansları olan teozofik bir kavram olarak düşünmeyi, bir göksel enerji ya da arşetip olarak düşünmeye tercih ediyorum.</strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Hathor</strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Budge, Hathor'u eski dönemin dört büyük tanrıçası olan Nekhebet, Uaçat, Bast ve Neith'le bir tutar. Hathor bir gökyüzü tanrıçasıydı; başlangıçta Ra'nın kızı olarak biliniyordu, sonradan Horus'un eşi Het Heru olarak tanındı. Het Heru "Horus'un evi" ya da "Horus'un yerleşkesi" demekti. Tıpkı Neith gibi o da bir inek şeklinde resmedildi, kutsal hayvan inekti; insan biçiminde gösterildiği zaman başı boynuzlarla suslenirdi. ve bu boynuzların arasında Güneş diski yer alırdı. Aslında Hathor'a·ait olmakla birlikte ilerki hanedanlar döneminde bu saç süslemesi tanrıça İsis' e aktarıldı. Oysa İsis, heykelcilik ve sanatla ilgiliydi. Budge şöyle aktanyor: </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Mısırlılar teogonilerini ilk denklemleştirdikleri zaman, Hathor kuşkusuz kozmik bir tanrıçaydı ve Güneş-tanrı Ra'yla ilintiliydi. Ra'nın başlıca dişil ortağı oydu. Heliopolis rahiplerinin teolojik sisteminde, Brugsch'un aktardığı gibi, ışığın anası oldu; onun doğumu, yaradılışın ilk hareketiydi; ikinci yaratıcı hareket, Şu ve Tefnut'un ortaya çıkışıydı, yani bu tanrıların belirli unsurlarının ortaya çıkışı; çünki çok eski bir geleneğe göre, onların ebeveyni veya yaratıcısı rolünü. Temu oynamıştır? </strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Burada Hathor'un Rat'la bir olduğu şeklinde bir ifade de vardır. Rat, Ra'nın dişil cephesidir; Hathor, evrenin yaratıcı anası rolü açısından da Nut ya da Neith'e denktir. Denderalı'ın büyük tanrıçası olarak başında bir urayus (Mısır tanrı ve krallarının sembolü olan kutsal engerek) taşıyan bir dişi aslan biçiminde karşımıza çıkar. Ya da bir sistrom (çıngırak benzeri çalgı) veya skeptr (kral asası) taşıyan bir kadındır. Sikamorun Sahibesi, Annu'nun Sahibesi, Türkuvaz Tanrıçası ve Punt Ülkesi Kraliçesi gibi adları da vardır. Bu sonuncu ad, eski dönemlere giden yabancı kökenini gösterir.</strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Hathor, kadınların koruyucusudur; süslenmeleri ve güzellikleriyle o ilgilidir. Horus'la evlenmesi çok daha geç tarihlerde karşımıza çıkar ancak genelde İhi ya da Ahi adında "Sistrom Çalan" bir oğlu vardır.</strong></em><strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Şimdi bir an tanrı Ra'nın ilahi gözünü harekete geçirme öyküsüne dönelim. Bu göz, " kızı Hathor şeklinde kişileşir ve kurallarını yıkanlara yönelir. Ancak güneş tanrısının Ianetini, Göksel İnek, beslenme tanrıçası, güzellik, kadınlık ve astrologların hamisi sıfatıyla .yapmaz; dişi aslan Sekhmet kimliğiyle yapar; Sekhmet sadece "kuvvetli" demektir. Efsaneye göre, Sekhmet, Ra'nın düşmanlarına öyle bir dehşetle saldırırki, hatalı kavmin tamamen yok edileceğinden korkan Ra (belli ki niyeti bu değildir) bir hileye başvurarak tanrıçayı durdurur. Tanrıçanın yoluna bira ve nar suyu testileri yerleştirir. Susamış olan tanrıça bir süre sonra uyuya kalır ve katliam da durdurulmuş olur! </strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p><p><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><strong><em><strong>Hathor /Sekhmet ilintisi konusunda büyük karışıklık vardır. Sekhmet aynı zamanda Ptah'ın karısı ve Nefertum'un (İmhotep) annesidir; Nefertum ünlü Memfis Triadına dahildir; Hathor ise ileride Horus'un eşi rolünü üstlenir. Burada' olasılıkla hanedanlar öncesi dönemde olmak üzere, Mısır tarihinde erken bir dönemde birbiriyle "birleşen" iki farklı ilahe var gibidir. .</strong></em></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="dderya, post: 786094, member: 112565"] [SIZE=5][B]Tanrılar yada Neterler[/B][/SIZE] [I][I][B]Eski Mısırlıların çok tanrılı eğilimleri çok açık olmakla birlikte,Wallis Budge, hanedanlar döneminde tapınılan çok sayıda tanrıyı, bir tek yaratıcı kuvvetin cepheleri; çeşitli hayvan motiflerini de bizzat tanrı olmaktan çok tanrılara ait şeklinde düşünmektedir.[/B][/I][/I] [I][B]Bazı farklılıklar olduğunu kabul etmekle birlikte, aşağıdaki geniş sınıflamayı sunuyorum: [/B][/I][B] [I][B]- Hanedanlar öncesi zamanların yerli ya da nom tanrıları; - Tanrı Krallar ya da bedenlenmiş ilahlar; - Yüzyıllar içinde yerli Mısır ilahlarına zorla dahil edilmiş ya da eklenmiş yabancı kaynaklı ilahlar; - Epagomenal Neter'ler; - Dünya dışından ya da yıldızlardan gelen etkiler.[/B][/I] [I][B]İsterseniz ilk grupla başlayalım: Hanedan öncesinin yerli ya da nom tanrıları. Wallis Budge, geniş çalışması The Gods of Ancient Egypt (Eski Mısır Tanrıları) adli kitabında, nom tanrıları ve esasen onlara tapınan yerler hakkında ayrıntılı bilgiler vermektedir.[/B][/I] [I][B]Rahipler bu tapınaklarda çalışırlardı. , Rahipler tapınağın ve yan binaların bakımından, halkın dini eğitiminden ve şifa, kişisel ve devlete ait törenlerin düzenlenmesi ve ölülerin mumyalanması gibi diğer hizmetlerden sorumluydular. Yani rahipliğin farklı kolları vardı.[/B][/I] [I][B]Katipler, şifacılar, içki dökenler, majisyenler, kahinler ve tanrıların temsilcileri olanlar gibi. Rahiplik, hem erkek hem de kadınlar tarafından yerine getirilen bir vazifeydi. [/B][/I][B] [I][B]Nom dinlerinin büyük ölçüde şamanik bir içeriği olduğu doğrudur. Örnek olarak Anubis rahipleri, törenler sırasında bir çakal maskesi takar ve böylece bizzat Anpu (Anubis) rolünü üstlenir ya da onun enerjilerine kanal oluştururlardı. Eski kabile reisleri gibi, eski nom tanrılarının da asaları vardı; bunların bir ucu çatallıydı, Diğer ucundaysa nom'u simgeleyen totem hayvanın başı yer alırdı. Zamanla, tarih öncesi dönemin, hayvan ve fetişlerinin çoğu insan. kimliği kazanıp kendi başlarına birer tanrı gibi oldular. Eski Mısırlılar bir tanrıyı ailesi olmadan düşünemezdi. Tanrı ailelerine koca ve kanlar, oğul ve kızlar eklendi ve sonunda ünlü triadlar / üçlüler meydana geldi. [/B][/I][B] [I][B]Yukarıdaki tanrılardan bir kısmı, diğerlerinden çok daha eskilere gitmektedir. Örnek olarak ileride söz edeceğimiz Neith, bunlardan biridir. İlginçtir, Mısır dilinde "gökyüzü" kelimesi dişildir. Böylece gökyüzü tanrıça Nut ya da Hathor olarak ele alınmıştır. Yukarı bakınca görülen, Nut'un yıldızlarla süslü göbeğidir. Yeryüzü ise Mısır'da eril olarak ele alınır. Yüz üstü yatan bir adamdır; sırtında dünyanın bütün bitkileri yer alır. Bu yer tanrısına Geb denilir. Son zamanlarda, Dünyanın dişil unsuru Gaia olarak ele alınışıyla karşılaştırınca, burada kutuplaşmayla ilgili bir karışıklık olup olmadığını sormadan edemiyoruz. Çünki Mısırlılar, Ay tanrıçalarından çok Ay tanrılarına rağbet etmişler. Panteizm ve animizm, Nil ve diğer doğal fenomen ve fetişlerin tapınımında karşımıza çıkıyor. Bunlar daha ileride, eski nom tanrılarına ait tapınaklarda başlayan büyük Mısır öğreti merkezlerine dönüşürler. Memfis'teki Ptah, bunlara iyi bit örnektir. Yıllar içinde Nil vadisinde tapınılan tanrıların sayısı büyük rakamlara ulaşır -Tutmosis ID, 740'tan fazla tanrı kaydeder- ancak bunların büyük kısmı sadece genius loci, ata ruhları ya da ölmüş rahip ya da yöneticilerin ruhlarıdır. Ben konumuzla ilgili olabilecek çok daha iyi tamnan ilahlarla kendimi sınırlamak niyetindeyim. [/B][/I][B] [I][B]İkinci kategoride, tanrı krallar ya da bedenlenmiş ilahlar yer alıyorlar. Yüzyıllarca firavunlar tanrı oğulları olarak kabul edilip, bu şekilde hürmet gördüler. Bunun iki muhtemel açıklaması olabilir; birincisi hayli açıktır: Erken dönem yöneticilerinin, yerel ilahın ruhunu taşıdığına inanılıyor olabilirdi; bu doğal olarak nesilden nesi1e aktardıkları bir "armağan" gibiydi. Bu, "kralların tanrısal haklarının' kadim bir biçimi olarak düşünülebilir. İkinci ihtimalse, Şemsu-Hor veya Horus'un Oğullarıyla ilgili eski efsane kaynaklıdır; onlar da tanrısal ataları olan Neterlerin genlerini taşıyorlardı. Erken hanedanlık firavunlarının bu kan bağım taşıdıkları 'düşünülüyordu; geç dönemlerde ise kan bağı azaldı, hatta zamanla yok oldu. Bundan emin miyiz? [/B][/I][B] [I][B]Bu konuda bir ipucu, Ra'nın Reddedet'i, yüksek rahibin eşini, kocasının kılığına bünİnerek ziyaret edişi hakkındaki öyküde vardır. Beşinci hanedanın ilk üç kralı böylece doğarlar. Gerçekte hemen her firavunun dünyaya gelişiyle ilgili olarak, Ra'nın bir biçimde bu doğumdan mesul olduğu konusunda bir inanç gelişmişti. [/B][/I][B] [I][B]Atlantis: Efsane mi Yoksa Gerçek mi? adlı kitabım için araştırma yaparken, olası Atlantis kolonileri ve Tufan öncesi göçlerle ilgili olarak, karşılaştırmalı kan grupları üzerinde çalışmıştım. Bazı ilginç notlara rastladım. A grubu kan örnekleri, kendilerine has genetik özelliklerle birlikte on sekizinci hanedan mumyalarına kadar bulunabiliyor. Bu bölgelerdeki normal kan grubu, bugün olduğu gibi o zaman da "O" grubuydu. A grubu kan genellikle Skandinavlar ve diğer Kuzey Avrupa' ırklarında görülen açık ten ve mavi gözlerle birlikte karşımıza çıkar. O halde, eski Mısır Firavunlarında bu kan grubu ne arıyordu? British Museum' daki dört İnka mumyasıyla yapılan kan testleri de, dördünden üçünde A grubu belirtileri ortaya çıkarmıştı. A grubu, Amerikan yerlileri açısından son derece yabancı bir kan grubuydu. Atlantik'in iki yakasında elde edilen bu örneklerin hiçbirinde, Bask ve Berberilerde görülen Resus negatif (RH -) faktörü baskınlığı bulunmamıştı. [/B][/I][B] [I][B]Bu durumda., hem Mısır hem de Güney Amerika yerlilerininkilerden farklı kan grubu ve genetik işaretler taşıyan ve Atlantik'in her iki yakasında oturan yerli halklara yabancı bir halkın varlığı söz konusuydu. Profesör Emery ve diğer uzmanların belirtiği gibi, bu kişiler kendilerini yerli halktan soyutladılar ve ancak bu bölgelerin aristokratik aileleriyle evlilikler söz konusu oldu. Bu nedenle de A grubu kan, sadece yönetici sınıflarda rastlanan bir özellik oldu. Elbette bundan tam olarak emin olamayız çünki bahsedilen testler ancak. masrafli cenaze törenleri yaptırabilmiş olan kimselerin mumyalarından alınanlarla sınırlıdır. [/B][/I][B] [I][B]Bugün Florida, Little Short Spring olarak bilinen bir bataklıkta varlığını sürdürmüş, 7000 yıl önceden kalma DNA örnekleri üzerinde yapılan genetik özdeşlik araştırmalarının sonuçları, geçtiğimiz tarihlerde bilim adamlarını şaşkına çevirmişti. Bulunan, dünya çapındaki modern popülasyonlarda son derece nadir. rastlanan bir DNA parçasıydı. Bu kişilerin yeni dünyanın hiç tanımadığı bir ataları olması gerekiyordu! Neden aynı şey eski Mısır ve eski kralların tanrısal geni için de söz konusu olmasın? Ben, eski firavunların genetik özdeşlikleri yapıldığı takdirde, aynı derecede şaşırtıcı (ve olasılıkla benzer) genetik işaretlerin bulunacağına inanıyorum. [/B][/I][B] [I][B]Üçüncü kategoriye,yüzyıllar içinde yerli Mısır ilahlarının yerine geçen ya da bunlarla kaynaşan yabancı ilahlara gelince, bunlardan özellikle orta döneme ait olanlar önemlidir. Bu ilahlar çevre ulusların inanç ve tapınımında yer alıyorlardı. Ra ya da Amon gibi güneş ilahları. komşu hatta uzak kültürlerin ilahlarına karşılıktır. Birçok araştırmacı yabancı etkilerin varlığını kabul ederler; Profesör Emery'nin görüşleriyle uyuşmamakla birlikte, örnek olarak Set'in, Hiksos'un ithal edilmiş şekli olduğu düşünülür. Hiksos, Manetho'nun anlattığı ve daha sonra Mısır tarihi uzmanları tarafından göçebe Samiler - olarak tanımlanan "çoban krallar" dandır. Hanedanlar döneminin başlıca ilahları incelenecek olursa, bu etkileşim berrak hale gelmektedir. [/B][/I][B] [I][B]Biz Mısır "tanrıları" desek de, Mısırlıların ilahlarını anlatan kelimeleri farklıydı. Mısırlılar ilahlara "Neter" adını veriyorlardı.W.Budge şöyle aktarıyor (Bkz. Resim 3.1) (Resim 3.1, Budge'dan alınmış hiyeroglifler de içeren bir tıpkı basımdır) Bu eski Mısır balta biçimli ideografı hakkında bir hayli akademik tartışma yapılmaktadır. Şüpheli ama bu bir balta dahi olsa, bir silah ya da alet anlamında kullanıldığı tartışmalıdır.[/B][/I] [I][B][IMG]http://www.spiritualizm.com/kapakgrafik/kitapsirmisir.jpg[/IMG][/B][/I] [I][B]Bazı uzmanlar çok daha ezoterik bir yorum getirirler, diğerleri de Neolitik hatta Paleolitik dönemlere dek giden bir Taş Devri fetişi olduğunu iddia ederler. Baltaya tanrısallık simgesi olarak diğer megalitik kültürlerde de rastlanır. Özellikle Brötanya' da (Kuzeybatı Fransa' da bir bölge), Mame'nin tarih öncesi mezarlık mağaralarında, İskandinavya ve Amerika' da bunun örnekleri vardır. Sonuçta balta, bu bölgelerin yerli halkları için, hanedanlık Mısır'ının yükselişinden çok önceki tarihlerden itibaren bir kudret simgesidir. [/B][/I][B] [I][B]Mısır tarihi uzmanları, Neter sözcüğünün anlamı üzerinde uzlaşamamış gibidirler. Kuşkulu tahminler arasında "yenilenme", "kudret", ''büyük kuvvet", "ilahi", "zarif' ya da "olmak" gibi anlamlar bulunur. Dr. Heinrich Brugsch ise kelimenin "eşyayı; dönemsel tekrarlarla yaratıp üretmiş ameli güç; onlara yeni yaşam ve gençliğin tazeliğini temin eden" anlamına geldiğinden emindir.' Budge, farklı ünlü profesörlerin görüşlerine sayfalar ayırır, bunlar arasında dönemin diğer dilleriyle karşılaştırmalar yapanlar da vardır. Bu çeşit akademik polemikler, bazen insanı bir karmaşa labirentine götürürler. Ancak terimin hiyeroglif metinlerdeki kullanımıyla ilgili yoğun araştırmalar, bu kelimenin bir yaşam niteliği ya da ölümsüzlük veya yaşamı canlandırma kuvvetiyle ilgili olduğuna işaret etme yönündedir. Dördüncü kategori, beş epagomenal Neter, -İsis, Osiris, Neftis, Set ve Horus- hakkındadır. Bu Neterlerin karakterleri, işleri ve önemleri, Sirius bağlantısı açısından ele alınacak olursa, bu işe tüm bir bölüm ayırmak gerekir. Yüzyıllar içinde bu konuda öne sürülmüş kuramların analiz ve tartışması bu kadar uzun sürer. Bu beş Neter birçoklarınca. beşinci kategori ilahları olarak da ele alınabilirler çünki dünya dışı ilişkilere işaret ettikleri ve Tot ve Anubis'in onların birer kolu olduğu; Ral Atum, Şu ve Tefnut, Hathor/Sekhmet ve kocası Ptah, Tot'un karısı Seşat ve Sa (Orion) ile birlikte galaktik bağlantılar sergileyebilen efsanelere konu oldukları bilinir. Bu konulara ileride değineceğiz. Şimdi,Mısırlıların rağbet ettikleri esas ilahlara dikkatimizi yöneltelim.[/B][/I] [I][B][B]Ra/Atum [/B][/B][/I][B] [I][B]Eski bir Mısır yaradılış mitosuna göre Nun (ya da Nu) yaradılış öncesinde var olan ve bütün yaşamın kendisinden ortaya çıktığı başlangıçtaki okyanustur. Bu ifadelerde bilimsel bir tını yok değildir ve uzak geçmişte bir yerlerde birilerinin,her şeyin nasıl başladığı konusunda bilgi sahibi olduğunu gösterir. Aynı zamanda da dişil prensibin bütün yaşamın ilk kaynağı olduğunu düşünen, tanrıça-yönelimli inananlar için de önemli bir dayanak oluşturur. Ancak Erken Mısır tanrılarının en iyi tanınanlardan biri de Ra ya da Re'dir. Genelde doğmakta olan Güneş'i simgelediği görülür. Karanlık ya da saklı Güneş ise doğmadan önceki ya da battıktan sonraki durumunda Atum adını alır. Ra'nın esas tapınağı Heliopolis'teydi. Efsaneye göre ilk kez bu yerde bir taş obelisk biçiminde tezahür etmiştir, bu obeliske ''benben" denilir ve Het Benben adlı tapınakta yıllarca korunduğu anlatılır. Het Benben, "Obeliskin Sarayı" demektir. Öyküye göre Ra ya da Atum başlangıçta Nun/un kucağında eyleşiyormuş, sonra iradi bir gayretle bu karanlıktan çıkmış ve bugün gördüğümüz Güneş biçiminde ışıl ışıl kendini göstermiş. Bu anlatılanlar, bugünkü bilimin, güneş sistemimizin doğuşu ve sarı yıldızların erken dönemi hakkında bildikleri ışığında çok mantıklı gözükmektedir. [/B][/I][B] [I][B]Ra (ya da bazılarına göre Nun ya da Neith) Şu ve Tefnut'un, ikiz aslan tanrıların babasıdır ve bu çocuklar annesiz doğmuşlardır. Onlar da Geb ve Nut'a yaşam verirler. İsis ve Osiris ailesi bu zinciri takip eder. Bu ifadelerdeki metafizik kavramsallık açıktır; burada androjen yapının eril ve dişile bölünmesi vardır. Buna Yang ve Yin de diyebiliriz. Genetik dünyasındaki hücre bölünmesi de aynı şeyekarşılıktır. Ra-Atum'un kendisiyle birlikte Şu, Tefnut, Geb, Nut (Neith), İsis, Osiris, Set ve Neftis Heliopolis Ennead'ının (dokuzlusunun) büyük tanrılarıdır. Ayrıca Ra'nın bir eşi ya da dişi! cephesi de vardır ve Rat olarak bilinir. Bazı otoriteler Rat'ın en eski metinlerde bulunmadığını yazarlar. . [/B][/I][B] [I][B]Ra'nın bugünkü dünyadan farklı olan "ilk evreni" yarattığı düşünülür. Efsaneye göre genç ve şeykli olduğu dönemde tanrıları ve insanları barışsever biçimde yönetmiştir. Ancak yaşı ilerleyince, halk zayıfladığını hissedip kendisine başkaldırır. Bu "halk" hakkında başkaca bilgi verilmez; ancak bu "ilk evrenin" bir parçası oldukları anlaşılır. Ancak Ra, tanrısal olduğu için kısa sürede olan bitenin farkına vanr ve diğer tanrılarla görüştükten sonra tanrısal gözünü tanrıça Hathor/Sekhmet biçiminde isyankarlara yöneltmeye karar verir. Bu da başlı başına bir öyküdür. Bu "Göz" hikayesi, burada ya da başka bir güneş sisteminde meydana gelmiş kozmik bazı felaketlerin sosyal hafızadaki yansımaları da olabilir. [/B][/I][B] [I][B]Yarattığı varlıkların şükran yoksunluğu, yaşlı tanrıda "ilk evren" den soğuma hissi yaratmış olmalıdır. Bu nedenle bu evrenin sınırlarının çok ötesine çekilir. Nun'un emriyle tannça Nut ya da Neith kendini bir ineğe dönüştürür, Ra’yı sırtına alır ve onu gök kubbenin yukarılarına çıkarır; bugünkü dünyamız da bu sıralarda yaratılmıştır. Buradaki öykü, şu an bulunduğumuz sisteme öncüllük eden başka bir yıldız ya da yıldızlar hakkındaki kozmolojik dramanın bir benzetmesi gibidir. Efsane şöyle devam eder: Böylece Ra’nın (ya da temsilcisinin) yaşamı çok düzenli hale gelir. Aydınlık saatlerde güneş gemisini doğudan batıya doğru ötürür ve bu sırada eski düşman Yılan Apep'ten (cehalet karanlığı) sakınmaya özen gösterir. Apep daha sonraları kızı kedi tanrıça Bast ya da animusu Mau tarafından mağlüp edilir.[/B][/I] [I][B][B]Şu ve Tefnut [/B][/B][/I][B] [I][B]Şu ve Tefnut öyküsünü daha önce "Köken ve Anormallikler" adli bölümde ele aldık. Şu, genellikle insan biçiminde gösterilir. Kız kardeşi Tefnut ise aslan biçimlidir. Sirius açısından düşünenler, yaşlı Ra'nın olasılıkla hem insan hem de aslan türünde canlıların yaşadığı bir başka güneş sistemindeki bir yıldız olduğunu; tarih öncesi Mısır kıyılarına çıkan ilk öğretmenlerin de bu gerçeği çok iyi bildiklerini söylerler. İleriki dönemlerde Şu ve Tefnut "Dün ve Bugün"ün ikiz Aslan tanrılarına dönüşürler. Bu aslında neyi ya da kimi simgeliyorsa, bu şeyin zamana hakim olduğunu ima etmektedir![/B][/I] [I][B][B]Nut[/B][/B][/I][B] [I][B]Nut, Neith gibi, başka hiçbir şeyi yokken göklere hayat veren Göksel İnek'tir. Belki bu iki tanrıça başlangıçta bir ve aynıydılar. Çünki her ikisinin de çocuk doğurmayla hiç ilgisi olmayan bir biçimde Ra'ya hayat verdikleri söylenmektedir. Nut, bazen Ra'nın kızı olarak verilir. Daha eski efsanelerdeyse Ra' nın annesidir ve her şeyi kucağından çıkaran Büyük Ana ya da dişil tanrıya denktir.[/B][/I] [I][B][B]Neith (Batının Sahibesi)[/B][/B][/I][B] [I][B]Neith, Neit ya da Net, Sais'in koruyucusudur ve son derece eski bir ilahtır. Fetişi olan iki çapraz ok deseninin hayvan derisi üzerindeki görünümü, tarih öncesi bir klandan alınmıştır. İki birinci hanedan kraliçesi de isimlerini ondan alırlar. Başka bir adı olan "Libyalı" Tehenut sanı, kökenIerinin olasılıkla batıya gittiğini gösterir. Yıllarca Aşağı Mısır'ın esas ilahı kabul edildi ve genellikle yine "Net" denilen eski kırmızı tacıyla resmedildi. Elinde ok ve iki yay vardı. Savaşçı tanrıça ve ev sanatlarında maharemi kadın şeklindeki çifte rolü nedeniyle, Greklerin Athena'sıyla özdeş tutuldu. Athena'nın da benzer vasıfları vardır. Elindeki dokuma mekiği, isminin bir ideogramı gibi olup erken Mısır yaradılış mitoslarından birinde anahtar görevi üstlenir. Bir kadının giysi dokuduğu gibi dünyayı dokuduğuna hükmedilmişti. Mehueret adıyla, başka hiçbir şey yokken gökleri doğuran Göksel İnek de odur. " [/B][/I][B] [I][B]Oera Linda Kitabı' nın eski Firizye halkının kayıtları olduğu sanılıyor; İskandinavya kıyısındaki ülkeleri M.Ö. 5000-2500'lerde batmıştı. (Bu konuda farklı görüşler olmakla beraber, bilimsel veriler daha eski tarihlemeyi doğruları) Bu kitapta düz saçlı, mavi gözlü ve 2 m boyunda ana erkil savaşçı bir kadın ırkından söz edilir. Eski Firizye geleneğine göre, adı Minerva olan bu hoş ve savaş ustası kadınlardan biri, eski Atina'nın doğuş ve büyümesinden sorumludur; sonradan Grek tanrıça Athena'ya dönüşür. Athena'nın ilk heykelleri, Firizye Kadın savaşçılarını hatırlatan silah ve öğelerle süslüdür. Neith de böyle bir karakter miydi diye sormadan edemiyoruz. Eski Firizye' deki Atland ülkesinin bir Atlantis kolonisi olduğu iddia edildiği için, belki de yeniden, Atlantik'in iki kıyısında da faaliyet göstermiş, zamanla "Tanrı Oğulları" olarak ünlenmiş ve yerli tanrıların yerini almış yabancılarla bir kez daha karşı karşıya olabiliriz. Bazı otoriteler, Neith ve Net'i iki ayrı kimlik şeklinde verirler. Ok ve Yay Neith'e aittir, dokuma mekiği de Net'e. " Bu bir üst üste bindirmeyi hatırlatmaktadır. [/B][/I][B] [I][B]Tıpkı İsis ve Neftis gibi ya da Nekhebet (Güneyin şahin-tanrıçası) ve Uaçet veya Buto gibi (Kuzeyin yılan tanrıçası) Neith de sık sık Selkit'le birlikte bulunur. Selkit, akrep"tanrıçadır. Ölülerin mumya ve eşyalarının koruyucusu ya da evliliğin koruyucusudur. Bu iki kutuplu "kız kardeşlik" ilişkilerine modern psikologlar şuur / şuuraltı yorumları getirirler. Eski panteonlarda Sümerli kız kardeşler İnanma ve Ereşkigal da bunlara örnektir.[/B][/I] [I][B][B]Khepera [/B][/B][/I][B] [I][B]Khepera'nın hem ''bokböceği'' i hem de "olan" anlamına geldiği söylenir. Heliopolislilere göre, Khepera doğan güneşi simgelerdi. Çünki tıpkı bokböceği gibi "kendi maddesinden çıkar ve kendiliğinden yeniden doğardı".' Başka deyişle, bokböceği ve onu temsil eden ilah, doğum-ölüm tekrar doğum döngüsünün sürekliliğini anlatırlardı. Bu süreçten tüm canlı varlıkların geçmesi gerekirdi. Ben bu ilahı şamanik nüansları olan teozofik bir kavram olarak düşünmeyi, bir göksel enerji ya da arşetip olarak düşünmeye tercih ediyorum.[/B][/I] [B][I][B]Hathor[/B][/I][/B] [I][B]Budge, Hathor'u eski dönemin dört büyük tanrıçası olan Nekhebet, Uaçat, Bast ve Neith'le bir tutar. Hathor bir gökyüzü tanrıçasıydı; başlangıçta Ra'nın kızı olarak biliniyordu, sonradan Horus'un eşi Het Heru olarak tanındı. Het Heru "Horus'un evi" ya da "Horus'un yerleşkesi" demekti. Tıpkı Neith gibi o da bir inek şeklinde resmedildi, kutsal hayvan inekti; insan biçiminde gösterildiği zaman başı boynuzlarla suslenirdi. ve bu boynuzların arasında Güneş diski yer alırdı. Aslında Hathor'a·ait olmakla birlikte ilerki hanedanlar döneminde bu saç süslemesi tanrıça İsis' e aktarıldı. Oysa İsis, heykelcilik ve sanatla ilgiliydi. Budge şöyle aktanyor: [/B][/I][B] [I][B]Mısırlılar teogonilerini ilk denklemleştirdikleri zaman, Hathor kuşkusuz kozmik bir tanrıçaydı ve Güneş-tanrı Ra'yla ilintiliydi. Ra'nın başlıca dişil ortağı oydu. Heliopolis rahiplerinin teolojik sisteminde, Brugsch'un aktardığı gibi, ışığın anası oldu; onun doğumu, yaradılışın ilk hareketiydi; ikinci yaratıcı hareket, Şu ve Tefnut'un ortaya çıkışıydı, yani bu tanrıların belirli unsurlarının ortaya çıkışı; çünki çok eski bir geleneğe göre, onların ebeveyni veya yaratıcısı rolünü. Temu oynamıştır? [/B][/I][B] [I][B]Burada Hathor'un Rat'la bir olduğu şeklinde bir ifade de vardır. Rat, Ra'nın dişil cephesidir; Hathor, evrenin yaratıcı anası rolü açısından da Nut ya da Neith'e denktir. Denderalı'ın büyük tanrıçası olarak başında bir urayus (Mısır tanrı ve krallarının sembolü olan kutsal engerek) taşıyan bir dişi aslan biçiminde karşımıza çıkar. Ya da bir sistrom (çıngırak benzeri çalgı) veya skeptr (kral asası) taşıyan bir kadındır. Sikamorun Sahibesi, Annu'nun Sahibesi, Türkuvaz Tanrıçası ve Punt Ülkesi Kraliçesi gibi adları da vardır. Bu sonuncu ad, eski dönemlere giden yabancı kökenini gösterir.[/B][/I] [I][B]Hathor, kadınların koruyucusudur; süslenmeleri ve güzellikleriyle o ilgilidir. Horus'la evlenmesi çok daha geç tarihlerde karşımıza çıkar ancak genelde İhi ya da Ahi adında "Sistrom Çalan" bir oğlu vardır.[/B][/I][B] [I][B]Şimdi bir an tanrı Ra'nın ilahi gözünü harekete geçirme öyküsüne dönelim. Bu göz, " kızı Hathor şeklinde kişileşir ve kurallarını yıkanlara yönelir. Ancak güneş tanrısının Ianetini, Göksel İnek, beslenme tanrıçası, güzellik, kadınlık ve astrologların hamisi sıfatıyla .yapmaz; dişi aslan Sekhmet kimliğiyle yapar; Sekhmet sadece "kuvvetli" demektir. Efsaneye göre, Sekhmet, Ra'nın düşmanlarına öyle bir dehşetle saldırırki, hatalı kavmin tamamen yok edileceğinden korkan Ra (belli ki niyeti bu değildir) bir hileye başvurarak tanrıçayı durdurur. Tanrıçanın yoluna bira ve nar suyu testileri yerleştirir. Susamış olan tanrıça bir süre sonra uyuya kalır ve katliam da durdurulmuş olur! Hathor /Sekhmet ilintisi konusunda büyük karışıklık vardır. Sekhmet aynı zamanda Ptah'ın karısı ve Nefertum'un (İmhotep) annesidir; Nefertum ünlü Memfis Triadına dahildir; Hathor ise ileride Horus'un eşi rolünü üstlenir. Burada' olasılıkla hanedanlar öncesi dönemde olmak üzere, Mısır tarihinde erken bir dönemde birbiriyle "birleşen" iki farklı ilahe var gibidir. .[/B][/I][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B][/B] [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
En iyi yönetim şekli?
Cevapla
Forumlar
Edebiyat / Kültür / Sanat
Mitoloji
Mısır Mitolojisi
Top