• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

11. Sınıf Milli Edebiyat Döneminde Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Milli Edebiyat döneminde anlatmaya bağlı edebi metinlerin (roman, hikaye) genel özellikleri şunlardır:
  • Roman ve hikâyede toplumsal, milli konulara realist bir bakışla yer verilmiştir.
  • Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmamıştır.
  • Roman ve hikâyelerde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
  • İstanbul Türkçesi kullanılmıştır.
  • Bu dönemle birlikte hikâye ve romanlarda İstanbul dışına çıkılmış ve Anadolu anlatılmıştır.
  • Yurt ve köy sorunlarına yönelim başlamıştır. Köy ve taşra insanının yaşayışını anlatan ilk başarılı örnekler, Reşat Nuri'nin Çalıkuşu, Ebubekir Hazım'ın Küçük Paşa adlı yapıtı bu dönemde verilmiştir.
  • Anadolu'nun edebiyata girmesiyle birlikte memleket edebiyatı da başlamıştır.
  • Arapça ve Farsça tamlamalardan kaçınılmıştır.
  • Maupassant tarzı (olay hikâyesi) hikâyeler yazılmıştır.
  • Hikâyelerde gözlem öne çıkmıştır.

Milli Edebiyat Döneminde Olay Çevresinde Oluşan Edebî Metinler

a. Milli Edebiyat Döneminde Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler (Roman, Hikaye)

b. Milli Edebiyat Döneminde Göstermeye Bağlı Edebî Metinler (Tiyatro)
 

OBir

MEB
Özel üye
Milli Edebiyat Döneminde Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler (Roman, Hikaye)

Tanzimat’la edebiyatımıza giren, Servetifünun Döneminde teknik kusurlardan arınan roman ve hikâyeyi Milli Edebiyat sanatçıları, sanat görüşleri doğrultusunda değerlendirmişlerdir. Kendilerinden önceki Servetifünun ve Fecriati topluluklarının sosyal hayata ve onun sorunlarına ilgisiz hikâye ve roman anlayışının aksine, daha çok hayata ve sosyal meselelere yönelen, önceki dönemlerin yapma dilini ve üslubunu bir kenara bırakmış ve konuşma dilini kullanarak toplumu ve sorunlarını anlatmışlardır. Konu, tema ve üslup değişmiştir.


1. Hikâye

Milli Edebiyat sanatçıları, etkilendikleri siyasi görüş olan Türkçülük ve bu görüşe bağlı olarak oluşturdukları zihniyetin sonucu olarak hikâyelerinde milli kaynaklara yönelmişlerdir. Bu kaynaklar bazen milli tarih bazen de yaşanılan sosyal hayat veya milli kültür olabilmiştir. Örneğin Ömer Seyfettin’in “Kızıl Elma” hikâyesinde sanatçı tarihi bir olayı anlatırken bir başka önemli hikâyecimiz olan Refik Halit “Hakk-ı Sükût” adlı hikâyesinde Anadolu’yu ve Anadolu insanını işlemiştir. Elbette ki sadece İstanbul’u ve aydın kesimi anlatan Servetifünun hikâyesinden sonra bu tema ve konu farklılığı bu dönem hikâyesini kendisinden önceki dönemlerden ayırır.

Milli Edebiyat’a kadar romanın gölgesinde kalan hikâye türü bu dönemde özellikle de Ömer Seyfettin’in çabalarıyla bağımsız bir tür halini almıştır. Bunda Milli Edebiyatın kurucularından olan Ömer Seyfettin’in bizzat hikâye ile uğraşmasının payı büyüktür.

Milli Edebiyat sanatçıları, toplumsal sorunları işlemedikleri metinlerde bile eserin temasının milli olmasına özen göstermiş ve temayı halkın anlayabileceği konuşma diline yakın bir dille işlemiştir.

Milli Edebiyat Dönemi Hikâyesinin Özellikleri:
  • Hikâyeler, bu dönem sanatçılarının halka inme çabasının bir sonucu olarak Yeni Lisan makalesinde ortaya konulan dil anlayışıyla yazılmıştır. Hikâyelerde özellikle Arapça ve Farsça tamlamalardan kaçınılmıştır.
  • Sanatçılar “memleket edebiyatı” anlayışıyla hikâyelerinin konularını Anadolu’dan ya da milli tarihten seçmişlerdir.
  • Sanatçılar yaşadıkları dönemin soysal hayatını yansıtmayı amaçlamışlar, özellikle halkın yaşayışına eserlerinde yer vermişlerdir.
  • Bu dönem hikâyeleri realizm akımının etkisiyle yazılmıştır. Anlatımda gerçeklikten kopmamalardır.
  • Realizmin bir sonucu olarak da hikâyelerde güçlü bir gözlem vardır. Bu gözlem özellikle betimlemelerde ön plana çıkar.
  • Sanatçılar, hikâyelerde betimlemelere önem vermiş, gerek mekânı gerekse kahramanların iç dünyalarını betimlemelerle okuyuculara tanıtmışlardır.
  • Milli Edebiyatın en önemli iki hikâye yazarı Ömer Seyfettin ile Refik Halit Karay’dır.
2. Roman

1911 ile 1923 yılları arasında etkili olan Milli Edebiyat Dönemi aynı zamanda Türk toplumunun en çalkantılı yıllarına denk gelir. Bu dönem içerisinde ülke Balkan Savaşlarında büyük toprak kayıpları yaşamış, I. Dünya Savasına katılıp birçok cephede savaşmış, işgaller ve sürgünlerle çok sıkıntılı yıllar geçirmiştir. Romancı yaşadığı toplumun aynasıdır, görüşüyle yola çıkan Milli Edebiyat romancıları, bu dönemde yaşanan büyük savaşları ve kurtuluş mücadelesini tüm gerçekliğiyle anlatırlar. Romanlarda en belirgin konuların başında Milli Mücadele gelir. Birçoğu bu mücadeleye katılmış olan sanatçılar, yaptıkları gözlemleri başarıyla romanlarına aktarırlar. Bu durum elbette ki Servetifünun Edebiyatının bireysel roman anlayışının konu ve tema olarak tam zıddıdır. Hikâyede olduğu gibi romanda da İstanbul dışına çıkılıp Anadolu işlenmiş ve bu dönemde yaşananlar realist bir bakış açısıyla anlatılmıştır.

Milli Edebiyat romancısı, kendini, dönemini yansıtmakla görevlendirmiş ve sanatçılar bu dönemde yaşanan siyasî mücadeleyi ve halkın kurtuluş mücadelesini anlatmıştır.

Milli Edebiyat Dönemi Romanının Özellikleri:
  • Bu dönem romanı hikâyede olduğu gibi sosyal konulara eğilmiş ve vatan, millet, Anadolu, bağımsızlık… gibi milli konularda eserler verilmiştir. Milli Mücadele ve Kuruluş Savaşı yıllarında yaşananlar bu dönem romanlarının en önemli konularını oluşturmuştur.
  • Milli Edebiyat romanlarında realizm ve natüralizm akımlarının etkisi vardır. Sanatçılar özellikle gözleme önem vermişler ve eserlerinde gözlemlerini kullanmışlardır.
  • Dil, hikâyede olduğu gibi sade ve konuşma diline yakındır. Sanatçılar, özellikle de tasvirlerde sanatlı söyleyişlere, benzetmelere başvursalar da bunu konuşma dilinin imkânları çerçevesinde yaparlar.
  • Sanatçılar eserlerinde İstanbul dışına da açılmış, özellikle Anadolu hakkında birçok eser yazmışlardır.
  • Bu dönemin önemli romancıları, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay ve Reşat Nuri Güntekin’dir.

Tedkik-i Mezalim Heyeti: Batı Cephesi Komutanlığı tarafından, Yunanistan’ın Batı Anadolu’yu işgali sırasındaki yıkımlarını incelemek üzere 1921-1922 yıllarında oluşturulan, içinde Yakup kadri, Halide Edip Adıvar, Yusuf Akçura ve Falih Rıfkı Atay gibi yazarların da bulunduğu heyettir. Sanatçılar, bu heyet içinde yaptıkları çalışmalardan edindikleri izlenimleri eserlerine yansıtmışlardır. Halide Edip 1923’te Vurun Kahpeye’yi; Yakup Kadri de 1932’de Yaban’ı bu dönem gözlemleriyle yazar.

Kısaca özetleyecek olursak;
  • Yurdun her yöresinde yaşanmış olay ve kişiler ele alınmıştır.
  • Konular, kendi yaşamımızdan alınmış; bunlar, çevre olarak genişlemiş; ülkenin değişik yerleri anlatılmıştır. Böylece “memleket edebiyatı” çığırı açılmıştır.
  • Roman ve öykünün konu haritası genişlemiş, her kesimden insan, özellikle de köylerde ve taşrada yaşayan insanlar konu alınmıştır. Anadolu mekân olarak seçilmiştir.
  • “Halka doğru” ilkesiyle hareket edilmiştir.
  • Memleketi ve memleket gerçeklerini yansıtmayı amaçlayan Milli Edebiyat Dönemi roman ve öyküsünün anlatımı, gözlemci gerçekçiliğe dayanır. Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refik Halit, Reşat Nuri realizm (gerçekçilik) akımına bağlı kalmıştır. Kimileri de (Selahattin Enis, F. Celalettin Göktulga, Osman Cemal Kaygılı) natüralizm akımına bağlı kalmıştır.
  • Bu dönem roman ve öyküsünün belirleyici bir başka özelliği de toplumsal sorunlara yönelik olmasıdır.
  • Konuşma dili yazı diline aktarılmıştır. Cümleler, Türkçenin yapısına uygun ve kısa cümlelerdir.
  • Teknik yönden başarılı roman ve hikâyeler yazılmıştır.
  • Eserlerde; Kurtuluş Savaşı, Anadolu, aşk ve sosyal konular işlenmiştir.
  • Roman ve hikâyede toplumsal, milli konulara realist bir bakışla yer verilmiştir.
  • Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmamıştır.
  • Roman ve hikâyelerde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
  • İstanbul Türkçesi kullanılmıştır.
  • Bu dönemle birlikte hikâye ve romanlarda İstanbul dışına çıkılmış ve Anadolu anlatılmıştır.
  • “Yurt” ve “köy” sorunlarına yönelim başlamıştır. Köy ve taşra insanının yaşayışını anlatan ilk başarılı örnekler, Reşat Nuri’nin “Çalıkuşu”, Ebubekir Hazım’ın “Küçük Paşa” adlı yapıtı bu dönemde verilmiştir.
  • Anadolu’nun edebiyata girmesiyle birlikte “memleket edebiyatı” da başlamıştır.
  • Arapça ve Farsça tamlamalardan kaçınılmıştır.
  • Maupassant tarzı (olay hikâyesi) hikâyeler yazılmıştır.
  • Hikâyelerde gözlem öne çıkmıştır.
 

OBir

MEB
Özel üye
Milli Edebiyat Döneminde Göstermeye Bağlı Edebi Metinler (Tiyatro)

Tanzimat dönemiyle edebiyatımıza giren tiyatroya Servetifünun sanatçıları dil ve sanat anlayışlarına uymadığı için ilgi göstermemiştir. Bu durum gelişmekte olan modern tiyatroyu duraklatmış ve bu edebî dönemde tiyatronun başarılı örnekleri verilmemiştir. 1908 sonrasında Türk tiyatrosunda başlayan çalışmalar özellikle de Milli Edebiyat döneminde artarak devam etmiştir. Özellikle de Yeni Lisan hareketiyle konuşma diline yakın bir edebî dil oluşturan sanatçılar, tiyatro üzerine birçok çalışma yapmıştır.

Bu dönemde tiyatro hayatını ciddi bir şekilde organize etmek üzere özel tiyatroların yanında resmi tiyatrolar da kurulmuştur. Bu kurumlar arasında en önemlisi ise şüphesiz günümüzde ismi “İstanbul Şehir Tiyatroları” olarak geçen “Darülbedayi-i Osmanî”dir. 1914 yılında kurulan bu kurum, o dönem İstanbul Belediyesi tarafından benzer bir çalışmayı kendi ülkelerinde yapan Fransız sanatçılar davet edilerek oluşturulmuştur. Modern bir tiyatronun tüm imkânlarına sahip olan bu kurum aynı zamanda ülkemizdeki ilk şehir tiyatrosudur.

Darülbedayi-i Osmanî, sadece bir tiyatro değil aynı zamanda bir güzel sanatlar okulu olmuştur. Burada aktörlüğü meslek edinecek sanatçılar yetiştirilmiştir. Müzikli tiyatro eserlerinin oynanması ve gelecekteki Türk operasının temelini oluşturmak amacıyla tiyatro bölümünden başka aynı kurumun içinde “Darülelhan” adlı bir de müzik bölümünün açılması ve kurumun iki dalda eğitim vermesi kararlaştırılmıştır. Bu amaçla da gerekli öğretim görevlileri bulunmuş ve sınavlar açılarak ilk öğrenciler seçilmiştir.

Darülbedayi-i Osmanî’nin en önemli amacı, kurumun tüzüğünde geçen ilk madde olan “yerli tiyatrolar yazılmasını teşvik suretiyle Türk tiyatro edebiyatına hizmet etmek” olarak belirlenmiştir. Bu amacını başarıyla yerine getiren Darülbedayi-i Osmanî o döneme kadar daha çok roman, hikâye ve şiire ilgi gösteren Türk yazarları teşvik etmiş ve özellikle de 1915 sonrası yerli tiyatrolar ardı ardına gelmiştir.

Bu dönem tiyatroları, teknik olarak mükemmelliğe ulaşamasa da bu eserlerin edebiyatımıza getirdiği en büyük yenilik, o döneme kadar tiyatroda ulaşılamayan tabi ve sade dildir. Bu tabi ve sade dille sahnelenmek amacıyla birçok tiyatro eseri yazılmış ve sahnelenmiştir. Bu dönemde tiyatro yazarları arasından en önemli iki yazar, İbnürrefik Ahmet Nuri ve Musahipzade Celal’dir.

Milli Edebiyat döneminde göstermeye bağlı edebi metinlerin (tiyatro) genel özellikleri şunlardır:
  • Paris’te ünlü bir tiyatronun müdürü olan Pierre Antuan tarafından 1915’te ilk resmi tiyatro olan Darülbedayi (Darülbedayi-i Osmanî) kurulmuştur. Bu tiyatronun önemi, oyuncu olmak isteyenleri yetiştirme amacı gütmesidir. Amacı bakımından aynı zamanda bir okul niteliği taşır. İlk oyun ancak 1916 yılı başında sahneye konulabilmiştir. Bu oyun Hüseyin Suat’ın Çürük Temel adlı uyarlamasıdır. Onu Halit Fahri’nin Baykuş’u izler.
  • Bu dönemde yalnızca tiyatro yazarı olarak tanınanlardan biri Musahipzade Celâl, öteki de İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci’dir.
  • Bu iki oyun yazarıyla birlikte dönemin roman ve öykü yazarlarından Aka Gündüz, Reşat Nuri, Ömer Seyfettin, Halide Edip, Yakup Kadri, Mithat Cemal; şairlerinden Halit Fahri, Yusuf Ziya, Faruk Nafiz gibi isimler sahnelenen oyunlar yazmışlardır.
  • Sahnelenen oyunların çoğu hafif komedi ve vodvil, bir kısmı manzum dramdır.
  • Dil ve üslup doğaldır.
  • Tiyatro teknik açıdan büyük gelişme gösterememiştir.
  • Tiyatroda bu dönemle birlikte canlanmalar görülür.
  • Özel ve resmi tiyatrolar kurulmuştur.
  • Tiyatro eğitimi verilen Darülbedayi’nin yanında Türk operasının temelini kurmak amacıyla Darülelhan adı ile müzik bölümü açılmıştır.
  • Bu dönemde tamamen Batılı bir tiyatro anlayışının temelleri atılmıştır.
  • Doğal ve sade bir dil ve üslup kullanılmıştır.
  • Bu dönemde İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci ve Musahipzade Celal sadece tiyatro eserleri vermişlerdir.
 
Top