M.KEMAL'İN Ögretmeni Şemsi Efendi

wien06

V.I.P
V.I.P
M.KEMAL'İN ÖĞRETMENİ ŞEMSİ EFENDİ

7ebbnRT.jpg


Atatürk'ün İlk Öğretmeni Şemsi Efendi (1852-1917)

Türkiye’yi yönetirken ve çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmak istediği Türk milletine önderlik ederken eğitim, öğretim ve öğretmenlere çok önem veren ve özel bir ilgi gösteren Atatürk’ün yetişmesinde, görmüş olduğu eğitim ve öğretim yanında ders aldığı öğretmenlerinin de yeri ve rolü büyüktür. Onun ilk ve orta öğrenimindeki öğretmenleri arasında ilkokul öğretmeni Şemsi Efendi, askerî rüşdiyedeki Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey, askerî idadideki kitabet öğretmeni Mehmet Asım Efendi, tarih öğretmeni Topçu Kolağası Mehmet Tevfık Bey1 ile askerî rüşdiyedeki öğretmeni Osman Tevfık Bey hatıra başta gelen isimlerdir.

Her insan gibi Atatürk’ün de fikir yapısının oluşmasında ilk etkide bulunanlar, ailesi ve öğretmenleri olmuştur. İşte bu öğretmenlerin birincisi olan Şemsi Efendi, Türk eğitiminde başardığı işler yanında, çocukluğundan itibaren onun hayatına yön vermesi bakımından da büyük bir öneme sahiptir.

Şemsi Efendi’nin hayat hikâyesinin yazılmasının bir ihtiyaç olduğunu ilk defa 1943 yılında Ali Canib Yöntem ifade etmiş olmakla beraber onunla ilgili ilk biyografik bilgilere daha 1912’de Osman Şevki Efendi’nin neşrettiği bir ders kitabında rastlanır. Bundan sonra 1938’de Emekli Korgeneral Galip Pasiner, Şemsi Efendi ile ilgili hatıralarını bir gazetede yayınlamıştır. Osman Şevki Efendi’den hareketle Faik Reşit Unat 1963’te, herhangi bir dipnotu vermeksizin ve İsmail Eren ise 1967’de Osman Şevki’yi belirterek birer makale kaleme almışlardır. Son olarak da 1981 yılında Yahya Akyüz, Pasiner ve Unat’ın ifadelerini esas alarak bir senteze varmaya çalışmıştır. Ancak Şemsi Efendi ile alâkalı söz konusu makalelerde arşiv belgelerine ve salnamelere hiç yer verilmemiştir.

Bu yazıda resmî belge ve yayınlar yanısıra diğer kaynaklardan da yararlanma yoluna gidilmek suretiyle hem Şemsi Efendi’nin hayat hikâyesi ve eğitimci kişiliği, hem de Atatürk’ün ilk eğitimini nasıl bir öğretmen ve okuldan almış olduğu daha açık bir biçimde ortaya konmaya çalışılacaktır.

HAYATI

Şemsi Efendi, 1852 yılı civarında doğdu. Fakir bir ailenin çocuğu olarak o, eğitim ve öğrenimi süresince karşılaştığı her türlü güçlükle mücadele etmesini bilmiş ve önce ilköğrenimini ardından da 1867 yılında 15 yaşlarında iken Tanzimat döeminin modern eğitim kurumlarından biri olan rüşdiyeyi (Selanik Rüşdiyesi) başarıyla bitirerek ortaöğrenimini tamamladı.

Ailesine malî katkıda bulunmak isteyen Şemsi, bir dükkânda çalışmaya başladı. Bununla yetinmedi. Dükkânda çalışması yanısıra rüşdiyeye devam edemeyenlere hususi dersler vermek suretiyle, Selanik’te ilk özel halk dershanesini kurmuş oldu “.

Arapça ve Farsça yanında Fransızca da öğrenen Şemsi Efendi, 1869-1871 yıllarında Aynaroz’da gümrük idaresinde kâtip olarak çalıştı ve 1871’den itibaren de Selanik’te yeni açılan bir yabancı özel okulda Türkçe öğretmenliği yapmaya başladı. Ecnebi okuldaki çalışması onun hayatında bir dönüm noktası teşkil etti. Nitekim burada çalıştığı sürece çeşitli gözlem ve temaslarda bulundu. Okuldaki çalışma ortamının mükemmelliği meslekî yönden ufkunu genişletti. Bu çalışması esnasında onda, benzer şartlar ve yeni metodlarla Türk öğrencilerine öğretmenlik yapmak üzere bir ilkokul açma fikri doğdu.

1869 tarihli maarif nizâmnâmesinin 129. ve 130. maddeleri ecnebi ve gayr-ı müslim tebaa yanında müslüman Türklere de özel okul açma imkânı tanımaktaydı. Şemsi Efendi, bu imkândan yararlanarak bir ilkokul açma girişiminde bulundu. Kendisini bu konuda bazı öğrenci velilerinin teşvik etti ve birkaç meslekdaşı destekledi. O, halktan topladığı ianelerle işe koyuldu. Selanik Maarif Müdürü Radoviçli Mustafa Bey’in yardımlarıyla kendisine yeni bir okul açması için ruhsat verildi ve bir de bina tahsis edildi. Şemsi Efendi, 1872 yılında Selanik şehrinin Sabri Paşa Caddesi’ndeki Çarşamba Dergâhı adlı bir tekkenin karşısında bulunan tek katlı küçük bir binada okulunu açarak hizmete soktu. Daha sonra o, meslekdaşı Abdi Kâmil Efendi’yi öğretim kadrosuna dahil etti ve genişlettiği okuluna Şemsi Efendi Mektebi adını verdi.

Şimdiki bilgilere göre Şemsi Efendi Mektebi, Cemiyet-i Tedrîye-i İslâmiye tarafından 1865 yılında İstanbul’da açılmış olan mektepten sonra, bir Türk tarafından Osmanlı memleketinde kurulan ilk özel okul olma özelliğini taşımaktadır.

Şemsi Efendi’nin açtığı okul uzun ömürlü olmadı. Ancak kendisi, kapanan her okulunun ardından bir yenisini açmaya çalıştı. Bu arada Selanik’te kendisi gibi şöhret kazanmış bir eğitimci olan İsmail Hakkı Efendi ile beraber, Aktarönü’nde harap bir mescidi tamir ettirip okul haline getirdiler. Bu iki eğitimcinin beraberliği uzun sürmedi ve İsmail Hakkı Efendi, muhtemelen bir anlaşmazlık sonunda ortaklıktan ayrılıp yeni bir okul açtı.

Şemsi ve İsmail Hakkı Efendilerin okulları, Selanik’te 1879 yılında öğretime başlayan Mekteb-i Terakki adlı özel eğitim kurumunun açılmasında etkili olduğu gibi her ikisi de adı geçen okulun kuruluşunda görev aldılar. Aynı mektebin kadrosunda bir ara bu iki arkadaştan ilki öğretmen, ikincisi ise hem muallim ve hem de müdür olarak bulunmuştur.

Şemsi Efendi, 1880 yılı civarında açılan Şemsti’l-ma’ârif adlı özel okulu idare etmek üzere çağırıldığı İstanbul’a gitti. Ancak yaptığı görüşmeler olumlu bir sonuç vermeyince Selânik’e geri döndü.

Şemsi Efendi’nin kurduğu özel okulların idari işleri, yalnız kurucu idarecilerin varlığına bağlı idi. Bu tür okulların genişletilmesi güç olduğu gibi yönetimi de zordu. Bunun başlıca sebepleri arasında malî imkânsızlıklar ve kaliteli öğretmenlerin azlığı sayılabilir. Aynı hususta kendisinin geçimsiz bir kimse olmasının da rolü olabileceğini unutmamak gerekir. Bu bakımdan Şemsi Efendi, kurduğu okulları uzun süreli devam ettirmedi. Ancak öğretmenlik mesleğine olan bağlılığı ve çocuklara duyduğu sevgi ve şefkat sonucu yılmadan yenilerini hizmete sokmayı başardı. Nitekim Atatürk’ün ilkokula başladığı 1887 yılı civarında, Şemsi Efendi’nin bu okulunu yeni açmış olduğu anlaşılmaktadır.

Şemsi Efendi’nin Selanik’teki öğretmenliği, Balkan harbine kadar devam etti. Bu şehrin 8 Kasım 1912’de Yunan kuvvetlerine teslim olması üzerine, Şemsi Efendi, altmış yıl kadar yaşamış olduğu memleketinden ayrılmak ve İstanbul’a göç etmek mecburiyetinde kaldı. O, yerleştiği başkentte ilköğretim müfettişliğine tayin edildi.

Yarım yüzyıla yakın bir süre Türk maarifine hizmet vermiş olan Şemsi Efendi, Eyüp (İstanbul) civarındaki Hazreti Halit’te 1917 yılında öldü. Kabri Üsküdar’daki Bülbülderesi Mezarlığı’ndadır.

ÖĞRETMENLİĞİ VE EĞİTİMCİLİĞİ

Tanzimat dönemi yeniliklerinden biri de maarif sahasında usûl-i cedîdenin uygulanmasıdır. Usûl-i cedide hareketi, Türk eğitim sisteminde yetersiz kalan gelenekçi ders araç ve gereçleri ile öğretim metodlarının terketilip, çağdaş ve daha etkili olanlarının kullanılmaya başlamasını ifade eder. Diğer yandan bu devirde yayınlanan pedagoji ve öğretim metodu hakkındaki ilk kitaplar da söz konusu hareketin içindedir.

Önce 1848’den itibaren rüşdiyelerde tatbik edilmeye başlanan usûl-i cedide, olumlu sonuçlar verince, yirmi yıl kadar sonra ilköğretimde de uygulamaya sokulmuştur. 1869 senesinde maarif nizamnamesinin kabulünden sonra kurulmaya başlanan ibtidai mekteplere, usûl-i cedide mektebi denmesi yanısıra, sıbyan mekteplerinde tarih, coğrafya, hesap gibi derslerin okutulmasına ve sıra, öğretmen masası, karatahta, tebeşir harita ve benzeri araç ve gereçlerin kullanılmasına geçilmiştir. Bunlara ek olarak, seyrek de olsa bir kısım okullarda, okuma yazma öğretiminde, eski ve uzun uzun heceleme metodu olan usûl-i tehecciden vazgeçilerek harflerin seslerine dayalı ve kelimeyi doğrudan okuma yöntemi olan ve günümüzdeki bilinenden bilinmeyene gitme metoduna benzeyen usûl-i savtiye denilen bir yöntemin takbikine girişilmiştir.

Usûl-i cedidenin uygulanmasına diğer yeniliklerin hemen hepsinde olduğu gibi, ilkin başkent İstanbul’dan başlanmıştır. İlköğretimdeki tatbikata İstanbul’da geçildiği sıralarda, aynı alanda Selanik’teki girişimler, başkentle yansır nitelikteydi. Bu yarışta Selanik’teki bazı öğretmenlerle eğitimcilerin, ama özellikle ve en fazla Şemsi Efendinin rolü ve payı büyüktür. Bundan dolayıdır ki hem Maarif Nezâreti ve hem de Selânikli bâzı eğitimciler ile basın organları, usûl-i cedîdenin bu şehirdeki ilk uygulayıcısı olarak Şemsi Efendi’yi gösterirler.

Daha öğrencilik yıllarında eğitimdeki aksaklıkları farkeden ve bilhassa ezberciliğe karşı olan Şemsi Efendi, bir ıslah çaresi olarak usûl-i cedîdenin Selanik’te uygulanmasında ve özel okul açma hususunda öncü ve rehber olmuştur. Şemsi Efendi, devrin erkek öğretmen yetiştiren okulu olan Dâni’l-mu’allimîn’de okumadığı halde, öğrenmiş olduğu Fransızcanın yardımıyla, Avrupa’daki gelişmelerin memleketin diğer bölgelerine nazaran daha rahat izlenebildiği Selanik’te kendi kendini yetiştirmiş ve modern eğitim yöntemlerini takip etmiştir. Onun ve okulunun başarısı karşısında, 1873 yılında Selanik vilâyetindeki bütün sıbyan okullarında usûl-i cedîdenin uygulanmasına karar verilmiştir. Şemsi Efendi’nin arkadaş ve meslekdaşları ile birlikte yaptığı çalışmalar sayesinde adı geçen şehirde usûl-i cedide üzere eğitim ve öğretim yapan yeni ve modern özel okullar açılmıştır. Şemsi Efendi ile Abdi Kâmil ve İsmail Hakkı Efendiler ve Selanik’te yeni açılan mektepler, doğrudan ya da dolayısıyla Rumeli ve İstanbul’daki bir kısım özel okulların kurulmasında etkili olmuşlardır.

Mahalle mektepleri ile sıbyan okullarının eğitimi ve öğretim faaliyetlerini eski geleneklere göre yoğun bir biçimde sürdürdükleri bir sırada, Şemsi Efendi, Selanik’te modern mânâda özel bir okul açma cesaretini gösteren ilk kimsedir. O, bazı cami imamları ile sıbyan okulu öğretmenlerinin eski usûl üzere çalışmakta ısrar ettikleri bir zamanda böylesine cesur bir davranışta bulunmakla modern eğitim ve çağdaşlaşma yolundaki azim ve kararlılığı ortaya koydu.

Şemsi Efendi’nin 1872 yılında Selanik’te açtığı okulun dershanesinde öğretmen masası, sıra, karatahta, tebeşir, silgi ve okuma yazmayı kolaylaştırmak yani usûl-i savtiyeyi uygulamak için hazırlanmış levhalar bulunuyordu. Ayrıca o, “Saatte bir tatil yapar Avluda ... [öğrencileri] nezareti altında oyunla meşgul eder, jimnastik yaptırır ve aynı zamanda ders odasının kapı ve pencerelerini açarak bozuk havayı değiştirirdi”. Şemsi Efendi, oyun esnasında öğrencilerin kavga etmemelerine ve birbirlerine kötü sözler söylememelerine de dikkat ederdi. Şemsi Efendi, oyun esnasında öğrencilerin kavga etmemelerine ve birbirlerine kötü sözler söylememelerine de dikkat ederdi. Onun öğretmenlik hayatındaki bir uygulaması da “mektebe yeni yazılan her çocuğa eski ve çalışkan talebeden bir Mentor, yani lala, mürebbi tayin etmesidir”. Mentor olan kimse, okula getirip götürdüğü öğrencisinin eğitimiyle ilgilenirdi, öte yandan Şemsi Efendi’nin öğrencilerini sıra düzeni içinde şehiriçi gezilere de götürdüğü bilinmektedir. O, bu tür gözlem ve inceleme gezileri ile eğitimi okul binası dışına çıkarmak suretiyle, öğrencilerini hayata daha bilgili ve bilinçli hazırlamaktaydı.

Yukarıda belirtildiği gibi Şemsi Efendi’nin açtığı ve çalıştığı okullar, ders araç ve gereçleri ile uygulanan pedagoji ve öğretim metodları bakımından mahalle mektepleri ile sıbyan okullarından daha iler ve üstün düzeyde bir konuma ve fonksiyona sahipti. Bu yüzden o ve okulları, çevresinde haklı bir ün kazandı. Belirtilen nitelik farkından ötürü aralarında Atatürk’ün babası Ali Rıza Bey’in de bulunduğu bazı öğrenci velileri, çocuklarını sıbyan ve mahalle mekteplerinden alarak Şemsi Efendi’nin okuluna kaydettirmişlerdir.

Şemsi Efendi’nin 1872’de usûl-i cedide üzere hizmete soktuğu okul, tepki görmekte gecikmedi. Bu okul, “Şemsi Efendi çocuklara gâvur usulünde ders okutuyor” diye yenilik düşmanı bazı kimselerin saldırısına uğradı ve karatahta ile öğretmen masası gibi birtakım eşyalar kırıldı.

Bu durum üzerine Şemsi Efendi, sayıları yirmi civarına düşen öğrencileri için, evinin altındaki büyük bir odayı dershane olarak kullandı. Ne var ki burası da saldırıdan kurtulamadı. İlk saldırıyı yapan zihniyetteki kimseler bu dershaneyi tahrip ederken “gâvurluk alameti kapkara tahtayı parçaladılar.

Başlarında Kerim isminde bir hafızın bulunduğu yeniliğe karşı bir grubun dinsizlikle suçlayarak okulunu kapattığı Şemsi Efendi, bu şartlar altında geceleri evlerine giderek öğrencilerini yetiştirme yoluna gitti. Bu azimli ve kararlı öğretmenin, öğrencilerini rüşdiye talebeleriyle boy ölçüşebilecek kadar iyi yetiştirdiği öne sürülmüştür. Dönemin Selanik gazetelerinin birinde bu hususta polemik türünden bir haberin bulunması bu iddiayı adeta doğrular gibidir.

Eğitim ve öğretimde tatbik ettiği yeni yöntemlerle ve bu konudaki mücadelesi ile Şemsi Efendi, Ekim 1873 - Ocak 1874 tarihleri arasında Selanik vilâyet valiliğinde bulunmuş olan Midhat Paşa’nın dikkat ve ilgisini çekmeyi başardı. Eğitimle yakından ilgilenen, ezberciliğe değil de tatbikata önem veren yenilikçi ve hürriyetçi bir devlet adamı olarak Midhat Paşa, Şemsi Efendi’nin mektebinin kapatılması meselesini vilâyet meclisinin gündemine getirdi. Burada yapılan görüşmeler sonunda okulun yeniden açılmasına karar verildi. Vali, Şemsi Efendi’nin okulundaki yeni uygulamaları beğenerek kendisine ve öğrencilerine iltifatta bulunup okul binasının genişletilmesine yardımcı olduğu gibi usûl-i cedîdenin vilâyetteki bütün sıbyan okullarında tatbik edilmesine çalıştı.

Okulunun faaliyetine izin verilmesi ve genişletilmesi üzerine Şemsi Efendi, Midhat Paşa’ya karşı bir minnet duymaya başladı. Onun kimsesiz çocukların eğitimi amacıyla kurulmasına önem verdiği Islahhane yani Mekteb-i Sanâyi’de öğretmenlik yaptı. Paşanın fikirlerini de alâka gösterdi. Midhat Paşa’nın kendisine iltifat etmesi ve beşinci rütbeden bir Mecîdî nişanın verilmesinde etkili olması, Şemsi Efendi’nin ona ve düşüncelerine olan bağlılığını güçlendirmiştir. Ayrıca sonraki yıllarda, Midhat Paşa’nın hayatı pahasına yenileşme ve meşrutiyet yolunda verdiği mücadelede, bu genç öğretmenin onun toplumcu ve hürriyetçi fikirlerini benimsemesi gayet tabiî bir durumdur. Şemsi Efendi; yenileşme, hürriyet ve meşrutiyet fikirlerini, aralarında Atatürk’ün de bulunduğu öğrencilerine aktarmaya çalıştı.

Hürriyetçi bir öğretmen olarak Şemsi Efendi, 23 Temmuz 1909’de ikinci Meşrutiyet’in ilân edilmesi üzerine, Selanik’te öğrencileriyle beraber hürriyet ve meşrutiyet lehindeki gösterilere katıldı. Meşrutiyetin 1909 yılındaki kutlama törenleri için, kız talebeleriyle birlikte İstanbul’a gitti ve padişah V. Mehmet Reşat’ın huzuruna çıktı. Maarifçiliği ve hürriyetçiliği ile haklı bir üne ulaşmış olan Muallim Şemsi Efendi, Sultan V. Mehmet Reşat’ın Rumeli gezisi sırasında 7 Haziran 1911’de ziyaret ettiği Selanik’te padişahı karşılayan öğretmenlerin başında “Şeyhü’l-mu ‘allimîn “ olarak sözcü durumunda idi. O, bu karşılamada sultanın iltifatına da mazhar oldu.

Midhat Paşa gibi ve belki de onun etkisiyle, kızların eğitim ve öğrenim görmelerine önem veren Şemsi Efendi, okulunda bir de kız bölümü açmıştı. Kendi kızı Yekta’yı gazetelerin ondan yazı isteyerek derecede yetiştirmesi, bu konudaki azim ve hedefinin bir göstergesidir. Kız öğrencilerini Selanik’ten İstanbul’a törenlere götürmesi zamanına göre son derece ileri bir harekettir. Günümüzde dahi kızların okumalarına karşı çıkan çevrelerin varlığı gözönünde tutulursa, yüz sene kadar önce onun bu husustaki çabasının ehemmiyeti ve mânâsı daha iyi anlaşılır.

Şemsi Efendi, halkın okuma alışkanlığı kazanmasına ehemmiyet veren bir eğitimci olarak da dikkati çeker. 1873 yılında öğretmenlik yaptığı Selanik’te halkın kitap ve gazete okuması amacıyla açılması olan bir kıraathaneye kitap ve risaler hediye etmiştir.

Şemsi Efendi; çocukları ve mesleğini sevmesi, onların kalbini kazanması, kimsesiz çocukların bulunduğu islahhanede ders vermesi, eğitim ve öğretimdeki çağdaşlığı, idealistliği, fedakârlığı, mücadeleciliği, kötü niyetli kimselerin baskıları veya başka sebepler sonucu kapanan her okulunun ardından bir yenisini açması, öğrencilerine sevgi ve güven duygusu aşılaması, usûl-i savtiye, jimnastik, ders aralarında teneffüs, gezi, mentor uygulamaları ile bir bakıma ünlü eğitimci Johann Heinrich Pestalozzi’ye (1746-1827) benzetilebilir. Ya da sayılan özellikleri bakımından o, Pestalozzi’den etkilenmiştir denilebilir. Çünkü Şemsi Efendi, Fransızca bildiğinden, yabancı dilde basılmış mesleği ile ilgili kitap veya makaleleri okuyarak adı-geçen kimseyi tanımış ve çalışmalarını öğrenmiş olmalıdır. XIX. yüzyılın sonlarında Osmanlı basınında Pestalozzi hakkındaki yayınlara rastlanması bu görüşü daha da kuvvetlendirmektir.


ÖĞRENCİSİ MUSTAFA (KEMAL ATATÜRK)

Şemsi Efendi’nin öğrencilerinden biri de cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır. Atatürk, okuma ve yazmayı ilk olarak Şemsi Efendi’den öğrenmiştir. O, ilkokula başlaması ve Şemsi Efendi ile ilgili olarak şunları söylemiştir.

“Çocukluğuma dâir ilk hatırladığım şey, mektebe gitmek meselesine aittir. Bundan dolayı anamla babam arasında şiddetli bir mücâdele vardı. Annem, ilâhilerle mektebe başlamamı ve mahalle mektebine gitmemi istiyordu. Rüsûmâtda me’mur olan babam, o zaman yeni açılan Şemsî Efendi’nin mektebine devam etmeme ve yeni usûl üzerine okumama tarafdârdı. Nihayet babam işi mâhirâne bir sûretde halletti: Evvelâ merâsim-i mutâde ile mahalle mektebine başladım. Bu suretle annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da mahalle mektebinden çıktım. Şemsî Efendi’nin mektebine kaydedildim”.

Atatürk’ün bu ifadesi, gittiği okulun mahalle mekteplerinden ve Şemsi Efendi’nin de mahalle mekteplerindeki öğretmenlerden daha kaliteli ve üstün olduğunu gösterir biçimdedir. Gerçekten de mahalle mekteplerinde, eğitim ve öğretimin çağdışı metodlarla uygulanması sonucu, pek de iyi tedrisat yapıldığı söylenemez.

Ayrıca Atatürk’ün en önemli vasıfları arasında yeralan toplum, hürriyet ve kadın hakları meselelerindeki çalışmalarında, Midhat Paşa’dan aldığı ilhamla, öğrencilerini aydınlatan Şemsi Efendi’nin etkili olduğunu düşünmek mümkündür.

Diğer taraftan şemsi Efendi’nin eğitimde usûl-i cedide ve usûl-i savtiye’yi uygulamasının, Atatürk’ün öğretimi kolaylaştıran yeni harflerin kabulünde etkili olabileceği de ileri sürülmektedir.

SONUÇ

Muhitinde tanınmış, çocuklarla uğraşmayı zevk edinen ve onların önemini idrak eden, mizaç bakımından laubali, şen kendisini çevresine sevdiren ve “yalnız vazife itibarile değil ruhan da tam bir mektepçi” olarak tanınan Şemsi efendi; aynı zamanda öğrencilerinin disiplinine de titizlikle dikkat etmiştir. Kendisi mesleği ile ilgili Avrupa’daki yayın ve gelişmeleri takip ederek, eğitim ve öğretimde usûl-i cedîdeyi uygulayarak, yani yeni ve etkin öğretim yöntemlerine göre öğretim ve eğitim yaparak, çağına göre modern bir ilkokul öğretmeni olduğunu kanıtlamıştır. Muallimlikten Şeykü’l-mu’allimînlik ile ilköğretim müfettişliğine kadar yükselme başarısı göstermiştir. O, aralarında Atatürk’ün bulunduğu binlerce öğrenci yetiştirmiştir. Maarif alanında tatbik ettiği yeni usûllerle de bazı meslekdaşları üzerinde etkili olmuştur.

Şemsi Efendi, yurdumuzda özel dershanecilik ve okulculuk sahasında da öncülük yapmıştır. Bu alandaki faaliyetleri ile Selanik, İstanbul ve Balkanlar’da açılan yeni ve modern okulların sayısı artmış ve eğitim ile öğretimde adeta bir rekabet ortamı doğmuştur.

Hürriyet ve meşrutiyet fikirlerini benimsemesi ve bu tür hareketleri desteklemesi Şemsi Efendi’nin önemli bir özelliğidir. Bu özellikteki çağdaş bir öğretmenin öğrencilerini de aynı fikirlerle yetiştirmesi gayet olağandır.

Modern eğitim metodlarını takip eden Şemsi Efendi; Tanzimat ile mutlakiyet ve meşrutiyet dönemlerinin temsilcisi olan üç değişik padişahtan sırasıyla beşinci, dördüncü ve üçüncü rütbeden Mecîdî nişanları ile üçüncü ve ikinci rütbeden maarif nişanlarına lâyık görülmüştür. Bu durum onun ve okullarının her devirde başarılı hizmetler verdiğinin bir başka göstergesidir.

Midhat Paşa’dan etkilenmiş olan Şemsi Efendi’nin, kızların okutulmasına, toplum problemlerine ve hürriyet fikirlerine ilgi duyarak bunlara aralarında gelecekte Atatürk olacak olan küçük Mustafa’nın da bulunduğu öğrencilerine aşılaması onun kişiliğinin bir gereğidir. Şüphesiz Mustafa üzerindeki bir ilk tesirler önemlidir. Ancak yetişkin bir kurmay subay iken Mustafa Kemal’in okuyarak, araştırarak ve öğrenerek bu devlet adamından etkilenmesi daha da mühimdir. Çünkü bazı araştırmacıların Midhat Paşa ve Atatürk arasında benzerlik kurmaları karşısında bu etkiler daha da fazla ehemmiyet kazanmaktadır.


Doç. Dr. Özcan Mert
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 20, Cilt: VII, Mart 1991

NOT: Bu çalışma, 5-9 Eylül 1990 tarihlerinde Ankara’da toplanmış olan XI. Türk Tarih Kongresi’ne sunulan tebliğin ilâveler yapılmış biçimidir.
 
Top