Follow along with the video below to see how to install our site as a web app on your home screen.
Not: This feature may not be available in some browsers.
Merhaba Ziyaretçi. "Minimalist Fotoğraflar" konulu fotoğraf oylaması başladı. İlgili konuya BURADAN
ulaşabilirsiniz. Oylamaya katılmanızı bekliyoruz...
Dünya'nın ısınıyor, hem de hızla. Peki bizler bu ısınmanın ne kadarından sorumluyuz?
Küresel ısınma, endişelenmeyi gerektirmeyecek kadar uzak ya da belirsiz bir gelişme olarak görülebilir –bir hafta sonrasının hava durumunu dahi genellikle doğru tahmin edemeyen günümüz bilgisayar teknolojilerinin öngördüğü bir diğer gelişme... En azından, soğuk bir kış gününde birkaç derecelik ısınmanın o kadar da kötü olmadığını düşünebilir ve iklim değişikliğine ilişkin uyarıları, yaşam biçimlerimizi değiştirmek için geliştirilen çevreci korkutma taktikleri olarak algılayabilirsiniz. Ancak değişen Dünya konulu dosyamızın birinci bölümü “ Jeo–Alarm ”a göz atmanızda yarar var. Dünya'nın insanlığı tedirgin eden haberleri olduğunu göreceksiniz.
Şu anda Alaska'dan And Dağları'nın karlı zirvelerine kadar her yer ısınıyor, hem de hızla. Sıcaklıklar geçtiğimiz yüzyıldan bu yana Dünya genelinde 0,6ºC arttı ancak en soğuk, en uzak noktalar çok daha fazla ısındı. Sonuçlar pek de iç açıcı değil. Buzullar eriyor, nehirler kuruyor, kıyılar erozyona uğruyor ve yakınlarda yaşayan toplulukları tehdit ediyor.
Çekilen buzullar, yükselen denizler ve küçülen göller halen sürmekte olan küresel değişimin örneklerinden sadece birkaçı.
Daniel Fagre, sırt çantalarımızı yüklenirken, “Gerekli olmayan hiçbir şeyi yanımıza alamayız” diyor. Kramponlar, buz baltaları, ip, GPS alıcıları ve boz ayıları uzak tutacak özel spreylerle silahlanıyor ve Montana'da, Glacier (Buzul) Ulusal Parkı'nda, Sperry Buzulu'na doğru güçlükle ilerliyoruz. Fagre ve ABD Jeoloji Servisi Küresel Değişim Araştırma Programı'ndan iki araştırmacının yanında yürüyorum. Onlar 10 yılı aşkın bir süredir yaptıkları gibi, yine, parktaki buzul katmanlarının ne kadar eridiğini ölçüyorlar.
Şu ana kadar elde edilen sonuçlar insanın kanını donduruyor. Glacier Ulusal Parkı 1910'da kurulduğunda yaklaşık 150 buzula ev sahipliği yapıyordu. O dönemden bugüne buzul sayısı 30'un altına düştü ve geriye kalanlar da alan olarak üçte iki oranında küçüldü. Farge, parka adını veren buzulların tümü olmasa da büyük bölümünün 30 yıl içinde yok olacağını öngörüyor.
“Normal koşullar altında jeolojik zaman ölçeğinde meydana gelen olaylar artık insan ömrü kadar kısa bir dönemde gerçekleşiyor” diyor.
Gezegenin sağlık durumunu değerlendiren uzmanların elinde Dünya'nın ısındığını gösteren kesin kanıtlar var. Ve bazı kanıtlar bu ısınmanın hızla gerçekleştiğini ortaya çıkarıyor. Çoğu uzman, insan etkinliklerinin, özellikle de fosil yakıt kullanımı sonucunda atmosferde biriken sera gazlarının, küresel ısınmayı etkilediği inancında. Araştırmacılar son 10 yılda yıllık ortalama yüzey sıcaklıklarında rekor artış kaydetti ve gezegenin her yanında başka değişiklikler de –buz dağılımında, okyanus suyu sıcaklık ve tuzluluk oranında değişiklikler– gözlemleniyor.
Bir buzul yamacına tırmanırken Fagre, “Bu buzul eskiden daha yakındaydı” diyor. Patikanın kenarındaki levha, Sperry Buzulu'nun kapladığı 325 hektarlık alanın 1901'den bu yana 120 hektara düştüğünü gösteriyor. Soluklanmak için duran Fagre, “Aslında bu bilgi güncel değil” diyor. “Artık bu alan 100 hektarın da altında.”
Dünyanın her yanında, buz değişime uğruyor. Kilimanjaro'nun ünlü karları 1912'den bu yana yüzde 80'in üzerinde eridi. Garhwal'da (Himalaya) buzullar öylesine büyük bir hızla eriyor ki araştırmacılar Himalayalar'ın orta ve batı kesimlerindeki buzulların 2035'e kadar yok olacağına inanıyor. Kuzey Kutbu'nda deniz buzu son 50 yılda büyük ölçüde inceldi ve son 30 yılda da kapladığı alan yaklaşık yüzde 10 azaldı. NASA'nın düzenli aralıklarla yapılan lazer altimetre ölçümleri Grönland'ın buz örtüsünün küçüldüğünü gösteriyor. Kuzey Yarıküre'de tatlı su buzları ilkbaharda çözülmeye 150 yıl öncesine göre 9 gün erken, sonbaharda donmaya ise 10 gün geç başlıyor. Alaska'nın bazı kesimlerinde, permafrostun (donmuş toprak tabakası) erimesi nedeniyle yüzeyde neredeyse 5 metrelik çökme meydana geldi. Kuzey Kutbu'ndan Peru'ya, İsviçre'den Endonezya'nın İrian Jaya buzullarına kadar çok büyük buzul alanları, dev buzdağları ve deniz buzları yok oluyor; hem de büyük bir hızla.
“ Eko–Alarm ” başlıklı bölümde okuyacağınız gibi, flora ve fauna da ısınmadan etkileniyor. Değişiklikler büyük ölçüde gözden ırak gerçekleşiyor. Ancak akıldan ırak olmamalı çünkü bunlar gezegenin geri kalanı için geleceği gösteren işaretler.
Bazı şüpheciler, “Hemen karar vermeyin” diyor. İklim kararsızlığıyla ünlüdür. Bin yıl önce Avrupa ılımandı ve İngiltere'de şaraplık üzümler yetişiyordu; 400 yıl öncesine gelindiğinde ise iklim değişmiş, hava serinlemiş ve Thames belirli aralıklarla donmaya başlamıştı. Şu andaki ısınma da doğanın kaprisi, geçici bir durum olamaz mı? Uzmanlar, “Bundan çok da emin olmayın” diyor. Ancak gezegen genelinde ateşi yükselten bir diğer etken daha var.
Yüzlerce yıldır ormanları kesiyor; kömür, petrol ve benzin yakarak bitkilerle okyanusların soğurabileceğinden çok daha büyük bir hızla karbon dioksit ve ısıyı tutan diğer gazları atmosfere salıyoruz
Atmosferdeki karbon dioksit düzeyi bugün, yüz binlerce yıl önce olduğundan çok daha yüksek. İklim uzmanlarından George Philander, “Bizler artık iklimi belirleyen süreç üzerinde etkili olabilen jeolojik unsurlarız” diyor.
BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 2001'de yayımladığı ve bir dönüm noktası oluşturan raporda, geçtiğimiz yüzyıldaki ısınmanın çok büyük ölçüde insan etkinliğinden kaynaklandığını açıkladı. Küresel sıcaklıklar, binlerce yıl öncesindeki dönemlerde olduğundan çok daha hızlı bir şekilde artıyor. Ve iklim modellemeleri, yanardağ ve güneş patlamaları gibi doğal iklim güçlerinin tüm bu ısınmayı açıklayamadığını gösteriyor.
Sıcaklıklar arttıkça canlıların yaşam alanları değişiyor; hayvanlar ve bitkiler daha yüksek rakımlara doğru çekiliyor. Ancak öyle bir nokta gelecek ki türlerin kaçacak hiçbir yeri kalmayacak.
Fraser, Humble Adası'nda bir asil penguen kolonisine yaklaşarak dört kiloluk bastıbacak kas yumaklarını, 100'den fazlasını, inceliyor. Biraraya toplanan penguenler sınırlarına giren komşularını gagalıyor. Koloniden sürekli bir bağırış yükseliyor. Armut şeklindeki gri yavrular idrar ve guanoya bulanmış; yuvalarının yakınlarında dolanıyor ve ebeveynlerinden birinin gelip kursağından geri çıkaracağı yaklaşık 100 gramlık krille kendilerini beslemesini bekliyorlar. Kokudan burnumun direği kırılıyor ama Fraser bunu hiç umursamaz gibi görünüyor.
Sekiz santimlik su geçirmez vericiyi takmak için bir penguen arıyor; bu, asil penguenlerin nerede yiyecek aradığını öğrenmesini sağlayacak. Çömelerek koloninin içlerine doğru birkaç adım attığında penguenlerin koro halinde çılgınca uyarı çığlıkları atmasına neden oluyor. Bir pengueni kanadından yakalıyor ve acı acı cıyaklayıp çırpınan kuşu, sırtına vericiyi yerleştirmek için bekleyen biyolog Cindy Anderson'ın kucağına götürüyor.
Bu verici Fraser ve Anderson'a, bu yıl kıyıya yakın yerlerde krilin bol olması nedeniyle, asil penguenlerin 15 kilometrelik mesafe içinde beslendiği bilgisini verecek. Bu tür bir bilgi, Fraser ve meslektaşlarının Antarktika Yarımadası'nda parçalarını birleştirmekle uğraştıkları ekolojik bilmecenin önemli bir parçası. Deniz buzu, krillerin üreme alanı ve kril; penguen, balina ve diğer pek çok hayvanı kapsayan besin zincirinin kilit halkası. Buz çekilmeye devam ederse kriller –ve onlarla beslenen tüm canlılar– için tehlike oluşabilir.
Fraser, Antarktika'ya ilk olarak 1974'te, lisansüstü öğrencisiyken geldi. Yarımadanın batı yakasına, Palmer İstasyonu'na yerleşti. Palmer'a yalnızca denizden ulaşılabiliyor ve o günlerde oradaki yaban hayatla ilgili neredeyse hiçbir şey bilinmiyordu. Fraser, fok ve martıların sayımını yapmaya başladı; bölgeye gelişleri, yavruların yumurtadan çıkış ve ilk tüylenmeye başlama tarihlerini kaydetti. Küresel ısınma konusunu pek düşünmüyordu ama düzenli olarak topladığı veriler, gelecekte iklim değişimiyle ilgili yapacağı çalışmalar için büyük önem taşıyacaktı.
“Asil penguenler şimdiye dek gördüğüm en dayanıklı canlılar” diyor Fraser. “Boyları 45 santim. Uçamıyorlar ama kış göçleri sırasında 5600 kilometre yüzebiliyorlar. Gezegenimizdeki en zor koşullarla çok iyi başa çıkıyorlar.”
IPCC, yüzyılın sonuna kadar 1,5 ila 5,5ºC 'lik bir sıcaklık artışı öngörüyor. Ancak ısınma aşamalı olmayabilir. “ Süre–Alarmı ” bölümünde yer verilen geçmiş dönemlere ait iklim kayıtları, gezegenin karmaşık bir termostatı olduğunu akla getiriyor. Ve bazı uzmanlar günümüzdeki sıcaklık artışının yıkıcı bir iklimsel sendelemeyi hızlandırabileceği konusunda kaygılı.
İklim değişimine yol açan şey ne? Acaba bir gece ansızın iklim "darbe"si yaşayabilir miyiz?
“Bir. İki. Üç. Kaldır!” Komutu veren, Oregon Üniversitesi'nden polen fosili ve paleoiklim uzmanı Cathy Whitlock... Hep birlikte –Whitlock, iki öğrencisi ve ben– göl yatağına yerleştirilen ve yeraltından örnek çıkaran büyük matkabın soğuk metal borusunu daha da sıkı tutup asılıyoruz. “Hadi, bir kez daha” komutu geliyor. Whitlock ve öğrencilerinin Oregon'da, Orta Kıyı Sıradağları'nda bulunan masmavi sulara, Little Gölü'nün bataklık kıyısına soktuğu boru yavaş yavaş, milim milim, inleye inleye, çamurdan çıkıyor.
“Bir daha” diyor Whitlock. Dediğini yapmak üzere eğilip sonunda boruyu çamurdan kurtarıyoruz. Whitlock gölün derin çökellerinden buna benzer yaklaşık 200 örnek çıkarmış olsa da beş santimetre çapında, bir metre uzunluğundaki en yeni çamur örneğini borudan çıkarırken ilk bisikletini alan bir çocuk gibi seviniyor.
“Çok güzel bir örnek” diyor. Bana kalırsa hiçbir ilginç yanı yok. Ama çamurun rengi bile Whitlock'ın uzman gözü için farklı bir anlam taşıyor. Örneği uzunlamasına keserken, “Koyu kahverengi olması, organik madde –özellikle de polen– ile dolu olduğunu gösterir” diyor. “Mikroskop olmadan poleni göremezsin ama orada.”
Ve bu polen, Whitlock gibi araştırmacıların karşılaştığı en büyük bilmecelerden birinin ipuçlarını barındırıyor: Gezegenimizin belirli aralıklarla geçirdiği –ve geçireceği– ani iklim değişikliklerinin nedeni nedir? Konu, son bir milyon yıldır buzullarla kaplanan, ardından ısınan bir Dünya'da 100.000 yılda bir yaşanan değişimler değil; Dünya'nın aniden buzul çağından ılıman bir iklime, sonra yine buzul çağına döndüğü, uzmanlar tarafından yakın dönemlerde belirlenen ve daha hızlı gerçekleşen değişimler. Bu tür büyük değişiklikler ne sıklıkta ve ne hızda gerçekleşti? Belki de en önemlisi, geçmişte yaşanan bu ani dönüşümler Dünya'daki iklimin bugün ve gelecekteki yönü hakkında ne söylüyor?
Uzmanlar bu tür soruları yanıtlamak için çok çeşitli kaynaklar –buzullar, mağara dikitleri, ağaç halkaları ve mercanlar, toz ve kumullar– kullanarak eski dönemlerdeki iklimlerin izlerini gün yüzüne çıkarmaya uğraşıyor. Daha yakın geçmişin iklimini çözmeye çalışan diğerleri de insanların tuttuğu kayıtlara yönelip arkeolojik yazıtlar, bağcı ve bahçıvan günlükleri ve kaptanların seyir defterlerini kullanıyor. Buzul bilimci Lonnie Thompson, “Bize hem insanlar, hem de doğanın bıraktığı kayıtlar gerekli” diyor. “İklim dinamiğinin insanlardan önce ve sonra nasıl işlediğini anlamak istiyoruz. İnsanların iklim üzerindeki etkisini, yaşanan değişimden ne oranda sorumlu olduğumuzu anlamanın tek yolu bu.”
İşin Özü Buzulbilim uzmanı Victor Zagorodnov (solda) ve Patrick Ginot, Peru'nun Quelccaya buz takkesinin yaklaşık 5670 metre yükseklikteki doruğundan 170 metrelik bir örnek çıkarırken görülüyor. Buzdaki belirli oksijen izotoplarının oranı sıcaklığa bağlı olarak değişiyor; bu durum uzmanların binlerce yıl geriye doğru giderek sıcak ve soğuk dönemleri ayırt etmelerine olanak veriyor. Artan sıcaklıklar, tropikal bölgelerdeki en büyük buz takkesi olan Quelccaya'nın eriyerek hızla geri çekilmesine yol açıyor. En büyük buzul 1963'ten beri 930 metre geri çekildi ve yaklaşık 5000 yıl içindeki en küçük halini aldı.
Fotoğraf: Peter Essick
Buz Dağı Fabrikası Antarktika Yarımadası'ndaki Palmer İstasyonu'nun yakınlarında bulunan Marr Dağ Eteği Buzulu'nun ufalanarak denize düşen parçaları... Yarımadanın başka bir yerinde, devasa bir buzulun bir bölümü 2002 başlarında parçalanarak yarıldı. Peki, bu tür olaylara neden olan ne? En ağır darbeyi dünyanın en soğuk kuşaklarından bazılarını vuran iklim ısınması. Antarktika Yarımadası'nda kış aylarındaki ortalama sıcaklıklar 1950'den bu yana yaklaşık 5°C kadar yükseldi.
1856-2004 arası küresel ortalama yüzey sıcaklığı
Küresel ısınma, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artış için kullanılan bir terimdir. Bu olay son 50 yıldır iyice saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır.
Dünya'nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2)°C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, "son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde farkedilebilir etkiler oluşturduğu" yönündedir.
Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir.
Su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak güneşten gelen radyasonun şiddetine ve gezegenin ortalama ısısına göre sabit olan bağlı bir değişkendir. Dolayısıyla küresel ısınma konusunda pasif etkiye sahiptir. Ancak diğer sera gazları, yer yer bağımsız değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, yoğun volkanik etkinlik sonucu ya da insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınabilir. Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken olarak işlev görür.
Bugün için bilim çevrelerinde küresel ısınmadan başat rolün atmosferde karbondioksit oranının artmasına bağlanmaktadır. Her ne kadar atmosferdeki karbondioksit, Yeşil bitkilerin fotosentez olayında, Karbondioksitin litosfer yüzeyinde suda çözünmesiyle,atmosferden çekilmekte ise de, bu mekanizmaların kapasitesinin üzerinde karbondioksit salınımı, gezegen üzerinde sera etkisi yaratmaktadır.
Su buharı dışındaki sera gazları dolayısıyla gezegen yüzeyindeki ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır. Bu ise atmosferde daha fazla su buharı, yani bulut oluşmasına yol açar. Bulutlar, güneşten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtırken bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır. Dış uzaya yansıyan radyasyon yeniden bulut kütlesi ile karşılaştığında, aynı olaylar yaşanır, yansıtılır, soğurulur, dış uzaya kaçar.
Bu mekanizma, su buharı dışındaki sera gazlarının atmosferde artması sonucu bulutların sera etkisini artırmakta, küresel ısınmaya yeni bir katkıya yol açmaktadır.
Laguna San Rafael'deki buzulun, küresel ısınma sonucu 1990 ile 2000 yılları arasındaki geri çekilişin, karşılaştırmalı uydu görüntüleri.
Etkileri II. Dünya Savaşı sonrasında dünya nüfusu 2 kat, buna karşılık enerji kullanımı 4 kat artmıştır. 1958 yılında atmosferdeki 315 ppm/m3 karbondioksit oranı 2004'te 379 ppm/m3 olmuştur. ABD dünya nüfusunun %4'üne sahipken karbondioksit üretiminin %25'ini gerçekleştirmektedir.
The Observer gazetesinin Şubat 2004'te yayımladığı Pentagon'a ait Küresel Isınma Raporu'na göre önümüzdeki 20 yıl içerisinde Avrupada birçok kıyı kenti sular altında kalacaktır. Guardian gazetesinde 2004 yılında yer alan küresel ısınma haritasına göre bundan en az etkilenen bölgeler Türkiye ve Ortadoğu ile kıyı kesimleri hariç Kuzey Afrika'dır.
Dünya'nın ısınma tarihçesi Ölçümlere göre 1860-1900 yılları arasında, denizde ve karadaki küresel sıcaklık her ikisinde de 0,75°C yükseldi. 1979'dan beri kara sıcaklığı deniz sıcaklığının iki katı hızla yükseldi. Uydudan yapılan sıcaklık ölçümlerine göre alt troposferdeki sıcaklık 1979'dan beri 0.12 ile 0.22°C arasında yükselmiştir.
NASA'nın hesaplamalarına göre, güvenilir ölçümlerin yapılabildiği 1800'lerden beri 2005 yılı, 1998'i geçerek, en sıcak yıl olmuştur. Dünya Meteoroloji Organizasyonu ve BK İklim Araştırma Biriminin hesaplamalarına göre ise 2005, 1998 yılının ardından hala ikinci sıradadır.
Nedenleri İklim sistemi içsel ve dışsal (insani etkiler, güneş hareketleri ve sera gazları, vb.) nedenlerden etkilenmektedir. Klimatologlar dünyanın bugünlerde ısındığı konusunda hemfikirdirler. Bu değişimin detaylı nedenleri açık bir araştırma alanıdır ama bilimsel çoğunluk sera gazlarının son zamanlardaki sıcaklık artışının başlıca nedeni olduğunu belirtmektedir.
Dünya'nın atmosferine karbondioksit (CO2) ve metan (CH4) eklenmesi dünya yüzeyinin sıcaklığını yükseltmektedir. Atmosferdeki CO2 artışı dünyanın yüzeyini ısıtmakta ve kutuplara yakın buzların erimesine yol açmaktadır. Buzlar eridikçe, yerini kara veya açık sular almaktadır. Her ikisi de buzdan daha az yansıtıcıdır ve böylece daha fazla solar radyasyon emmektedirler. Bu da daha fazla ısıya, dolayısıyla erimeye yol açmaktadır.
İklim Değişikliği
Son 25-30 yıldır meydana gelen küresel sıcaklığın artışı,şiddetli fırtınaların oluşması, kışların ılık ya da çok sert geçmesi, buzdağlarının erimesi, bazı canlı türlerinin yok olmaya başlaması gibi olağanüstü çevresel olayların baş göstermesi bilim adamlarının dikkatini çekmiş ve bu konuda kongreler,toplantılar yapılarak en azından bir fikir birliği sağlanıldı. Bu da İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ çoğu bilim adamı artık Dünyamızın ikliminin değişeceğinden hem fikir hatta Mikdat Kadıoğlu gibi önemli bilim adamımız bunun dönemsel süreç olduğunu zaman içerisinde geçmişte 100-150 yıllık veya daha fazla süren iklim üzerinde değişikliklerin yaşandığını ancak bu kısa zamanlı değişimlerin bölgesel olduğuna dikkat çekiyor.
İklim değişikliğine gelince bu veya önümüzdeki yüzyıl içerisinde küresel bir iklim değişikliği veya farklılaşması gibi bir anlam çıkmaktadır. Bahsedilen küresel bir değişiklik, küresel bir olgu bu yüzden önemi büyük; bu yüzden hayati.. Peki değişecek olan iklim nedir? İklim belli bir bölge üzerinde atmosferik olayların zaman içinde karakteristik bir hal almasıdır. Bu zaman ise bir insan ömründen daha fazlasıdır. İklim başka bir deyişle canlı türlerinin uyum sağladığı ortam koşullarıdır ya da insanlar için yarın ne giyeceğini, balıkçılar için balığa çıkma mevsimini,çiftçiler için tarımsal faaliyetlerini düzenlemesini etkileyen olgudur iklim ve bunlar daha da çoğaltılabilinir. Örneğin Tundra ikliminde yaşayan canlılar soğuk,buzul ortamına uyum sağlamışlardır. Yaşam standartları yıl boyunca en fazla +10 santigrat ki bunun 13 bile olması onların yaşadığı buzulların erimesine kalın kürkleri içinde sıcaktan ölüme bile gidebilirler ki soy tükenmesine kadar gidebilir.İklimin önemi esasen burasıdır canlılığın devamı için gerekli olan karakteristik uyum iklime bağlanmıştır.Çoğu canlı iklime uyum sağlayabilmek için adaptasyonlar belki de modifikasyonlar geçirebilir. Ancak uzun bir süreç sonra uyum sağlamaları söz konusu.Ancak burada bu tür bir değişikliğe direnci zayıf canlılar hiçbir zaman şanslı olamamışlardır. İklim değişikliği bir felakettir, acı bir senaryodur.
Geçmişten Günümüze İklim Değişikliği
Bilim adamlarının yaptığı araştırmalar sonucunda dünyamızda kabuk değiştirir gibi iklimsel olarak zaman zaman değişimler yaşanmış ve bu araştırmalar neticesinde yerkürenin dönemsel olarak ısınıp soğuduğu da tespit edilmiş.İşin bu yanında büyük bir sorun var şu an soğuma döneminde olmamız gerekirken dünyamız bir anda ısınma moduna girmiş. Bu sorunun sebebi de insan (!) daha sonra bahsedeceğim sera gazı salınımı buna etki yapmaktadır. Uzun dönemli değişimlerde 10 milyon, 100 milyon gibi ifadeler kullanıldığı gibi 150 yıl gibi kısa dönemli değişimler de yaşanmış dünyamızda. Araştırmalarda 4 büyük buzul çağı ve son iki milyon içerisinde ise küçük çaplı 20 buzul çağı saptanmış.
İklim Değişikliği ve Sera Etkisi 20.yy'da gezegenizimizin ortalama sıcaklığı 0,3-0,6 santigrat artmış. Gelecek 40 yıl içindeki her 10 yılda sıcaklığın 0,1 santigrattan daha fazla artarak oluşan bir küresel ısınma sözkonusu. Ve kimilerimizin aklına sera etkisi gelir.
Yerkürenin ısıl dengesini sağlayan önemli faktörlerden biridir sera etkisi dediğimiz sistem. Öncelikle sera etkisini tanıyalım. Güneş'ten yeryüzüne gelen ışınlar yeryüzünü ve atmosferi ısıtır. Bu sırada gelen ışınların %25 i geri yansır çeşitli nedenlerden. Bu yansıma sırasında ışınların bir bölümü atmosferde bulunan sera gazları dediğimiz CO2, Metan, Su buharı gibi gazlar tarafından soğurulur. Soğrulan bu ışınlar atmosferin alt katmanında kalarak buranın ısınmasına yol açar. Bu sistematik bir şekilde devam ederek atmosferde gerçekleşmektedir. Sera etkisi sayesindedir ki canlılık faaliyetlerimizi hala sürdürüyoruz. Eğer ki bu sera gazları olmasaydı yerküre ortalama sıcaklığı +14-15 santigrat değil -18 santigrat olurdu. Ki bu ortalama değer olduğuna göre canlılık faaliyetlerimizi sürdürmemiz çok zor olurdu. Böyle önemli bir sistemdeki sera gazlarında değişiklik en doğal haliyle iklimimizi etkiler çünkü iklimi belirleyen en büyük faktör sıcaklıktır. Sera gazlarındaki artış daha çok soğurmayı emmeyi sağlar sonucunda ortam ısınır.. Isınınca birçok felaketler dizisi meydana gelir. Sera etkisi denilen bu sistemin yerküremiz ve bizim için çok önemli olsa da sera gazlarının oranlarının artması tüm canlılar için çok tehliklidir.
İklim Değişikliğinin Sebepleri İklim sıcaklık,yağış, basınç, rüzgar gibi atmosfer olaylarının uzun yıllar sonunda oluşturduğu bir karakterdir. İklimi oluşturan en büyük faktörlerden biri olan sıcaklığın küresel artışı direkt iklimi etkileyecektir ki etkilemektedir. Değişimin sebebi sıcaklıktır demek belki de kolaylık olur ama görünen köy kılavuz istemez. Bunun doğal bir süreç olduğu kanısında olanlar da var ancak az önce bahsettiğim gibi şimdi soğuma döneminde olmamız gerekirdi.
Neden Isınıyoruz? Isınmanın sebebi sera gazlarının gereğinden fazla atmosfere salınarak daha fazla ısının atmosferde tutulmasıdır. Sera gazları neden artıyor? Endüstri yani insan. Sanayi devrimi (1800'lü yıllar)'nden sonra binlerce fabrika kuruldu,yeni teknolojiler icat edildi,bilinçsizce fosil yakıtlar tüketildi ve sonuç şu an dünya sıcaktan pişiyor,kışlar ise bellli değil bir sert bir ılık.. Tüm bu hareketlenmelerin, devrimlerin ve sanayinin atığı sera gazları her geçen gün bilinçsizce atmosfere salındı. Neticede sanayi gelişti atık arttı, ormanlar yakıldı, atom bombaları, savaşlar derken insanlık kendini kendi ürettiği bataklıkta buldu.
Isınmaya yol açan sera gazlarının artış sebepleri Sera gazları dediğimiz CO2, metan,su buharı,azotoksit, kloroflorokarbon ve ozon neden bir artış içindeler? Aslında hepsinin bir artış ivmesi yakaladığını söyleyemeyiz. En çok salınanı karbondioksit ancak en risklisi metan ve kloroflorokarbondur. Metan, bir karbondioksitten 21 kat, azotoksitten de 270 kat daha fazla ısı soğurma kapasitesine sahip. Düşünün taşıt araçlarımızda karbondioksit yerine metan gazının çıktığını; heralde dünya venüs kadar sıcak ve yaşanılmaz olurdu.
Karbondioksitin neden artış gösterdiğine gelince: Kimyasal olarak olayı ele aldığımızda yanma reaksiyonları sonucu atmosfere ya da ortama karbondioksit gazı salınır. Aşağıdaki grafik ele alındığında 18. yy. ortalarından itibaren karbondioksitte hızla bir değişimin bir artışın olduğu görülmektedir.
Peki ne oldu 18.yy da? Sanayi devrimi ile daha çok makineleşme, fabrikalaşma ve sonucunda daha çok karbondioksit. Bir de böyle bir devrimin arkasından çıkan birinci ve ikinci dünya savaşları ki ikincisinde atom bombası patlatılmıştı.. Savaşlar ve gelişen sanayiler karbondioksitin inanılmaz bir şekilde artmasına sebep olmuşlardır. Bugünlerde hala bu artış devam etmekte.. Sanayi boyutundan sonra orman yangınları hatta yanardağ faaliyetleri bu artışa tuz ve biber olmuştur.. Şu an tadından yenilemez durumdadır. Aşağıdaki grafiktede karbondioksitin 100 yıllık geçmişi ifade edilmektedir. Görüldüğü üzere 1800'lü yıllardan sonra karbondioksitin hızla arttığı belirlenmiştir.
Metanın atmosfere bırakılması ise normal süreçte telvhit gibi böceklerden ya da çiftlik hayvanları dediğimiz inek gibi havanların geğirme gibi sindirim sonucu oluşan durumlarda atmosfere salınmaktaydı. Bunların dışında bataklıklar gibi bölgelerde de salınımlar olmaktaydı. Ancak bu sürecin üzerine kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtların çıkarılması ve taşınması sırasında atmosfere karışan metan bir hayli etki etmektedir.
Su buharı ise sera gazlarının %75 ini sağlamaktadır ve ana kaynağı okyanus ve denizlerdeki buharlaşmalardır.
Kloroflorokarbon (CFC), karbondioksitten 15.000 kat daha fazla ısı tutma kapasitesine sahip olan bu gaz atmosferimizde büyük oranlarda bulunmadığından ısınmaya önemli derecde bir katkısı yoktur. Ancak herhangi bir düzensiz artışı sonucunda ani bir iklim değişikliğine de yol açabilecek güce sahiptir. Azotoksit ise topraktaki tarımsal işlemler sırasında çıkmaktadır atmosfere.
Isınma Sürecinde Oluşacak Tahmini Olaylar ve Sonuçları İklimin değişmesine sebep olan ısınma, birçok dengenin bozulmasına ve bazı olayların meydana gelmesine neden olacaktır. Bu olaylar son bulduğunda ise iklimimiz tamamen değişmiş olabilir.
-Buzulların erimesi sonucu açığa çıkan metan Son bir yıl içerisinde iklim değişikliği hakkında takip ettiğim haberlerde eriyen buzulların içinde büyük oranlarda metan gazı bulunduğuna işaret ediliyordu. Bu da iklim değişikliği senaryolarında değişimin daha önce olacağına işarettir. Çünkü bilindiği üzere küresel ısınma nedeniyle buzullar hızla erimekte. Eriyen buzullardan açığa çıkan metan da atmosferin daha da hızla ısınmasına sebep olur.
-Buzulların erimsiyle deniz su seviyesinin yükselmesi Son çalışmalar sonucunda önümüzdeki yüzyıl içinde 48 ila 60 cm arasında su seviyesinin artması bekleniyor. Örneğin yapılan birtakım hesaplar sonunda 50 cm'lik artışın Miami'deki sokakların sular altında kalmasına sebep olacak.Bunun dışında bu türden artış ülkemizdeki kıyı yerleşim birimlerinin yaşanılmayacak duruma gelmesine sebep olacaktır.
-Buzuların erimesiyle saf suyun tuzlu suyla karışması Dünya üzerindeki küresel iklimi koruyan temellerden biri de okyanus akıntılarıdır. Okyanus akıntıları sayesinde İngiltere, Norveç gibi soğuk ülkelerde insanlık hala yaşamaktadır. Eğer ki o akıntının biraz yavaşlaması ya da hızında herhangi bir değişme olması akıntının yok olmasına sebep olarak olan dengenin bozulmasına yol açarak yaşama kaynağı olduğu bölgelerde büyük yıkımlara sebep olabilir. Teorilere göre akıntının yaşaması için tuzluluk oranı doğrudan etkilidir. Ayrıca tuzluluk oranının azalması yıldırım gibi olayların daha da artmasına sebep olacaktır. Bilindiği üzere deniz ve okyanuslar meterorolojik hava temizleyicileridir.
-Ani seller beklenmedik meteorolojik olaylar Dünyamızdaki düzen bozulma sürecine girdiğinden beri doğa buna düzensizliklerle cevap vererek doğal dengenin yeniden dengeye ulaşmasını sağlamaktadır. Bu süreçte beklenmedik olaylar yaşanılmaktadır. Uzun süreli yağışlar, çok güçlü kasırgalar, fırtına ve kasırgaların sık görülmesi, bu olayların görülme dönemlerinde farklılıklar. Tabii bunların tam tersi de oluşabilir. Yağışların ortalamalardan daha az görülmesi, sıcaklıkların ortalamalarının daha üstünde olması. Çoğaltılabilir bu örnekler. Beklenmeyen ya da çoğalan bu tür meteorolojik olaylar insanların ölümüne, göçlerine, maddi ve manevi zararlara yol açmaktadır.
-Kuraklık Kuraklık dünyanın hemen hemen her yerinde kendini göstermeye başladı. Özellikle tarım faaliyetlerinin olduğu yerleşimlerde kuraklığın olumsuz etkisi maddi açıdan kendini epey bir göstermektedir. Kuraklık toprağın verimsizleşmesini sağlayarak üretimin neredeyse sıfıra yaklaşmasını ve geçim kaynağını tarım ile sağlayan nufüsün büyük şehirlere göçünü bir hayli artıracaktır. Bu da şehirlerde; işsizliği artıracak, sosyal sınıflar oluşturabilecek, kişileri suçlara yöneltebilecek, azalan üretim sıfırlanacak, temel besinlerin ve tarım ürünlerinin fiyatları çok yüksek olacak.
-Göç Tahminlerimize göre zaten başlamış olan göçün 10 yıl sonra şimdiki göçden %10-15 lik bir artış göstereceği, 25-30 yıl sonra ise sosyal bir kaos bile yaşanabilir; kuraklık,hastalıklar, açlık, yaşam standartlarının düşmesi yüzünden. Esasen belki de 50-60 yıl sonra insanlar doğa ile yaşam mücadelesi verebilirler.
-Hastalıklar Sıcaklık değişimi ve beliren iklim değişikliği ile yeni hastalıklar oluşabilir ya da farklı bölgelerdeki bir hastalık başka bölgelerde kendini gösterebilir.
-Canlı türlerinde yok oluş Sıcaklık artışı birçok ekosistemi etkileyecek bir etmendir. 2050'ye kadar 1 milyon canlı türünün YOK OLMASI muhtemel dahilindedir.
-Savaşlar Susuzluk, kuraklık, çölleşme, açlık ve hastalıkların o kadar bunalttığı devreler olacak ki ülkeler verimli topraklar için, su için ve yaşamak için diğer ülkelerle savaşlar bile yapacaklardır. Pentagon'un hatırlarsanız birkaç yıl önceki raporunda 2020 yılından sonra nükleer dahil tüm savaş yöntemlerinin denenebileceği yer almaktadır. Hatta Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu'na göre bir ülke içindeki şehirlerin birbirlerine düşme olasılıkları var. Örneğin İstanbul su ihtiyacının büyük çoğunluğunu çevre illerden karşılıyor ve hala hızla büyümektedir. Nitekim su ihtiyacının artmasına rağmen bu ihtiyacı karşılamayacaklar öte yandan diğer şehirlerde de bu şekilde su sıkıntısı yaşadığından su paylaşılamayacak.
Sonuç İklim değişikliği sürecinde insanlar öyle bir noktaya gelebilirler ki yamyamlığa bile başlayabilirler.. Ki geçmişte günümüzden 2200 yıl önce Mısır'ta Nil nehrinin çevresinde bu olaylar yaşanmıştır.. İnsanlar cesetleri dahi yemişlerdir yaşamak için.. Ve günümüze geldiğimizde insanlık atmosfere hızla karbondioksiti salıyor ve süreç daha hızlı bir şekilde ilerliyor.. Yaşanılacak bir dünya için yaşamak istiyorsanız lütfen kulak verin.. Lütfen başta israf olmak üzere iklim değişiminin daha da hızlı olmasını sağlayacak etkinliklerden vazgeçin..