Kıskanmayan erkek sevmiyordur !

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Kıskanmayan erkek sevmiyordur! Bu sözün gündelik hayatımızda epey yeri olduğunu söylesek yanlış olmaz. Peki sevmek , kıskanmayı da beraberinde mi getirir? Kıskanan insanda kaybetme korkusu ne kadar baskındır?

Kıskançlık ‘üzüntü-korku-öfke’ üçgenine nasıl yerleşir? Ben sordum, Dr. Erdal Atabek yanıtladı.

Kıskançlık nedir?

Kıskançlık; mülkiyet temeline dayanan sahip olma güdüsünün oluşturduğu duygu demetidir.Bu demetin içinde sevinç, üzüntü, korku, öfke, şaşkınlık gibi temel duygular yer alır.

Kimler kıskanır?

Rekabet ve yarışın yer aldığı toplum biçimlerinde ‘ herkes kıskanır’. Çünkü, ‘ üstün olma’, ‘önde olma’ yarışı bu kıskançlık duygusundan güç alır. Sevgili, eş gibi kıskançlık nesneleri yanısıra statü, yetki, zenginlik, ün gibi erişimler de kıskançlık nedeni olurlar. “Benim olsun”, “Sadece bende olsun” duygusuna dayalı sahip olma güdüsü, üstünlüğünü gösterme arzusunu da taşır.

Güvensizlik kime karşıdır, kendine mi başkasına mı?

Kıskanan kişide hem kendine güvensizlik hem de kıskanılan kişiye güvensizlik yer alır.‘ Kaybetme korkusu, kıskanan kişinin özgüvenini sarsar, aynı zamanda kıskanılan kişiye duyulması gereken güven de kuşkulu bir duruma gelir. ‘Güvenilmez ilişkiler’, kıskanan kişi için dayanılmaz bir yüktür. Kıskanılan kişi de bu güvensizlikten çok rahatsız olur. Bu ilişkiler büyük risk altındadır ve sürmesi durumunda tartışmalar, kavgalar kaçınılmaz olur.

Değersizlik ne kadar etkilidir? Karşısındaki birine kendisini değersiz hissettiriyorsa kıskançlık kaçınılmaz mıdır?

Değersizlik suçlaması elbette kişide ya hakkının verilmemesi ya da kendinin aşağılanması duygusunu yaratır. Bununla karşılaşan kişi, eğer ilişkisini sürdürmek istiyorsa kaçınılmaz olarak kıskançlık duyacaktır. “Kimin değerli bulunduğu?” kuşkusu bir kez yerleşince bu kıskançlık giderek “üzüntü- korku- öfke üçgenine” yerleşir.

Bu da ilişkiyi güvensiz bir ortama taşır, ilişkinin çıkmaz sokağı böyle oluşur.

İlişkilerde kıskançlık nereye kadar normal ya da şöyle sorayım: Kıskançlığın normal hali var mı?

Aldatılan kadın ya da erkek elbette kıskançlık duyacaktır. Burada bir kıyaslama ve rekabet söz konusu olur. “Bende olmayan ne ötekinde bulunmuştur?” sorusu bu kıskançlığın can yakıcı konusu olur. Aslında çoğu “aldatma” denen olayda, ondaki ile bundaki gibi bir kıyaslama söz konusu değildir ama bu soru kaçınılmaz olur. “Aldatma- aldatılma” konusu karmaşık bir olgu olarak ayrıca ele alınmalıdır. Burada dürtülerle güdülerin karmaşık bir kombinasyonu vardır ve basite indirgenmesi tartışma yaratır.Kıskançlık, “gıpta etme, ona özenme, onun gibi olmak isteme” ile karıştırılmamalıdır. “Özdeşleşme- identifikasyon” her zaman gelişmenin bir biçimidir. Çocukluktan başlayarak gelişimin her aşamasında “rol modelleri” vardır, kişinin gelişiminde önemli etkileri olur. Kimi zaman bir abla ya da ağabey, bir spor ikonu, bir sinema yıldızı, bir toplum lideri ‘ onun gibi olma’ isteği yaratır. Bu kıskançlık değildir.Belki de ‘normal hali’ denilen durum budur.


Bizim toplumumuzda kıskançlık sevgi göstergisi olarak da görülüyor. Örneğin, literatürümüzde “Seven kıskanır” diye bir söz var… Toplumlardan toplumlara değişiklik göstermesinin sebebi nedir?


Kıskançlık değişik toplumlarda farklı biçimlerde yaşanır. Elbette herkes bir biçimde ‘ kıskanır’ ama bunun kabul edilip edilmemesi, buna bağlı tutumlar değişik toplumlarda çok farklıdır. ”Birey yetiştiren toplumlar”, kıskanma olayını mantıklı akıl süzgecinden geçirir, buna yol açan nedenlere bakar ve buna göre karar verir. Bu kültürde ilişkiler ‘mutlak’ değildir, ‘sonsuza kadar sürecek’ değildir, ayrılıklar normaldir ve kayıplar göğüslenir. Bu uygarlığa ulaşamayan kültürlerde ise, her ilişki ‘ mutlak değişmezlik’ üzerine kurulur, değişiklik ise ‘ kişinin varlığına hakaret’ kabul edilir, sonuçları da buna göre olur.


Kıskanan insanın kaybetme korkusu mu vardır?


‘Kıskanan kişi’ elbette kaybetmekten korkar. Bu korku nedeniyle de ‘ sahip olma’ durumu onaylanarak belgelenir. Tapu senedi, araba ruhsatı, nikah cüzdanı hep bu onaylanmış belgelerdir. ‘Sahip olma’yı, mülkiyet hakkına dayalı ‘ bu onundur’ hükmünü kabul eder, onaylar ve belgeler. Elbette bunu kaybetme korkusu, sahip olma güvenini tehdit ettiği için kıskanmaya yol açar. Ama elbette korkunun ecele faydası yoktur. Önemli olan bunu bilmek, olacaklara hazır olabilmektir.

Gündelik hayatta özenme, hasetlenme, çekememezlik, paylaşmak istememek gibi durumlara kimlerde rastlanır?

Hasetlenme, garez olma, çekememe, paylaşmama birbirine benzer olumsuz duygulardır. Zayıf kişilikler ve kimliğini bulamamış kişilerde görülen bu olumsuz duygular, taşıyan için ağır bir yük, çevresi için kabul edilemez davranışlar yaratır. Bu kişiler hep kendilerini başkalarıyla karşılaştırırlar ve zayıf kişiliklerinin acısını çekerler.

Bulacakları çözüm ise entrikalar, tuzakçı tutumlar, kendi yalanlarına inanma ve bitmeyen yakınmalardır.
Kıskançlığı içinde yaşıyorsan sorun yok ama çevrende sorunlara neden oluyorsa sıkıntı büyük derler, katılır mısınız?
Kıskançlık dışa vurulmadığı zaman da kişi için ağır bir yüktür. Giderek kin duymaya ve intikam alma isteğine yol açacak duruma gelebilir. Eğer dışa vurulursa elbette çevrede pek çok soruna yol açar.
Shakespeare’in ünlü Othello oyunu ‘ patolojik kıskançlık’ durumunun yol açtığı felaketleri anlatır. Othello’nun sevgilisi Desdemona’ya duyduğu hastalıklı kıskançlık aslında tedavisi gereken bir ruhsal bozukluktur. Bu bozukluğa ‘ Othello sendromu’ olarak konulan tanım literatürde yer almıştır.

Bu sorun nasıl aşılır?

Çözüm, her konuda olduğu gibi ‘Yaşam Bilinci’dir.

‘Yaşam Bilinci’; olgunlaşmış kişilik, tamamlanmış kimlik ile oluşan bireyin ‘ kimseyi taşımadan, kendini de taşıtmadan’ yaşamını sürdürme başarısıdır. Bu ‘birey’, sevginin ‘insan mülkiyeti’ olmadığını bilir, birlikteliklerin ‘ mutlak’ olmadığını bilir. Bu ‘birey’, yaşamda kazanılan her şeyin hak edilmiş emekle olduğunu, ancak böyle olursa kalıcı olacağını bilir. ‘Yaşam Bilinci’ bu kişiye hangi durumda nasıl davranması gerektiğini, dürtülerin, duyguların nasıl kontrol edileceğini gösterir. Çözüm, her şeyde olduğu gibi budur:‘Yaşam Bilinci’...

İpek Özbey​

 
Top