Kendine Güvenmek

yilmaz27

Ne Mutlu Türküm Diyene
Site Yetkilisi
Süper Moderatör

Kendine Güvenmek​

İnsanın hayatında aldığı her nefes bir ilktir ve tekrarı yoktur. Her nefes hayatta bir sonraki andır.
İnsan doğduğu andan itibaren her nefeste ilk defalarla hayat kilimini dokumaya başlar.

Sonraki zamanlarda baba deseni tamamlanır. İlk defa anne memesini tuttuğunda anne deseni dokunmaya başlamıştır.
İlk süt tadında ana sütü deseni, ilk elma yediğinde elma kelimesinin deseni, tadı, rengi, dokusu, kokusu, sululuğu benliğine işlenmiş olur ve hayatı boyunca yediği tüm elmalar o ilk desenin üzerine dokunur.

Yazar: Haydar Ersöz

İnsanı, tabiatın yarattığı en zayıf varlık olarak tanımlayabiliriz; yaza kışa, sıcağa soğuğa, küçük bir serçe kadar bile dayanıklı değildir. Bununla birlikte “tabiatın yarattığı en muhteşem mucizedir” de diyebiliriz.

İnsan, küçük bir örneği olduğu kâinat ve içinde yaşadığı tabiat karşısında acizdir ama aklı sayesinde keşif yapma yetisine de sahiptir. Dışındaki tabiatı olduğu kadar içindeki tabiatı da keşfettiği ölçüde güçlenir; bu gücü kullanarak dünyasını değiştirebilir, dönüştürebilir, kendini yeniden yaratabilir.

İnsan, kendi içine yaptığı yolculukta vicdanına ulaşır; sevmeyi, şefkati, paylaşmayı, gülmeyi, erdemleri çoğaltıp büyüterek mutlu olmayı keşfeder, bunların gücüne sahip olur ve bu gücü kullanır. Asıl elde edilmesi gereken güç budur; bu güce ulaşan insan kendini sevmeyi öğrenir, kendine olan güvenini artırır.
İnsan aynı zamanda sosyal bir varlıktır; tek başına ağlayabilir ancak tek başına gülerek mutlu olamaz. Gülmekse kendini sevmekle, kendine güvenmekle ortaya çıkan bir eylemdir.

Kendinizi keşfetmeniz, sevmeniz; kendinize güvenmeniz ve içten gelerek ağız dolusu gülmeniz dileğiyle…
 

yilmaz27

Ne Mutlu Türküm Diyene
Site Yetkilisi
Süper Moderatör
Yazar: Haydar Ersöz

Yere bakmak.
Bakışları insanı ele verir.
Ruhun aynasıdır.
Ruhsal sorunları olanlar bakışlarını toplayamazlar, gözlere bakamazlar.
Yalan söyleyenler gözlerini kaçırırlar.
Entrika planlayanlar gözlere bakamazlar.
Gözlere bakmak mertlik işidir, vicdanı, kalbi rahat özgür olanlar çekinmezler, korkmazlar, dimdik bakarlar, gülerek, severek.
Öfkelendiklerinde de bakışları kıvılcımlar saçan şimşek olur, kimse karşısında duramaz.
O bakışlarla karşılaşmaya yüreği yetmeyenler o bakışları kırmaya, eğmeye uğraşmışlar tarih boyu.
Ertuğral Gazi Ahi dergahında Erenler postuna niyaz ederek Gazilik kemeri kuşanmıştı.
Yoldan çıkan padişahlar büyük atasından devraldıkları bu kuşağa diz çöktürerek, etek öptürmeye vardırdılar işi.
Post unutulmuştu, padişahım çok yaşacılar çevrelerini kuşatmışlardı.
İngiltere Kraliçesi de herkesi önünde diz çökmeye mecbur eder. Dünya imparatoru olmaktır bu. Herkese diz çöktürmek.
Krallar, başbakanlar, vekiller, lordlar, bankerler, burjuvalar, herkes Kraliçenin önünde diz çökerek selam verir.
Biat kültürüdür bu. Boyun eğmek, otoriteye girmek. Üstünlüğünü kabul etmek.
Sultanlar gözlerine bakmayı yasaklamışlar. Kimse sultanın gözüne bakmayacak. Sultan tek başına en yukarı bakacak. Ümmet, kullar ise aşağı bakacak.
Bu kurala büyük ihtimalle Akşemseddin uymamıştır, sultanların en bilgesi ve en güçlülerinden kabul edilen Fatih'in gözlerinin içine bakmıştır. O nedenle Fatih Akşemseddin'i bırakmak istememiş olmalıdır. O kudreti, kudretteki yumuşaklığı, yumuşaktaki kararlılığı, kararlılıktaki ışığı, pırıltıyı gören biri sultan bile olsa karşısında erir.
O kendine güven, o kadar büyük bir sultanı reddeder, değirmenine döner, kendine ait olan mekana. Kendi olamayacağı sarayı istemez.
Bedreddin'i sorguya çeken Çelebi Mehmet karşısında eriyor. Eridiğini gizlemek, üste çıkabilmek için diyor ki; "yüzün solmuş, korkuyor musun?" Bedreddin cevap veriyor; "güneş batarken solar, sararır". Bunun anlamı güneş batarken de güneştir, ya sen...?
Pir Sultan ile Yavuz karşılaşsaydı ne olurdu acep, kim gözlerini kaçırırdı? Babasının katili, entrikaların sultanı, kendi ana dili, aidiyeti olmadığı için farsça şiirler yazan, ordusuna güvenen Yavuz mu, Hakka güvenen, ruhu da, vicdanı da güneş gibi parlak, temmuz gibi sıcak, "Benim itlerim bile haram yemez" diyen Pir Sultan mı? Hangisinin sultanlığı gerçek kudret idi?
Gönüller Sultanı olmak mı, İdrisi Bitlisi'ye sultan olmak mı?
Hacı Bayram Veli'yi Ankara'da namaz kılmıyor, öğrencilerine dilencilik yaptırıyor, camiye gelmiyor diye ulema hapseder, zincire vururlar. Ama gücünü kerametini de bildikleri için korkup idam etmeye de cesaret edemezler. O sırada ordularıyla Ankara'ya gelmekte olan Yıldırım Han'ın karşısına götürürler zincirlenmiş olarak.
Yıldırım ise bir gece önce onu rüyasında görmüştür, onun o halini görünce öfkeyle köpürür ve onu zincire vuranların kellesini alır. Babası yaşındaki Veli'nin ellerini öper, bağışlanmasını diler.
Veli'nin elleri ayakları zincirli, yüzü gözü kan revan içindedir, ancak gözlerindeki pırıltı eskisinden daha güçlüdür.
Timur ile savaşmaya giden Yıldırım'ın gözleri o yaşlı acılı gözlerin karşısında sönük kalmıştır.
Erenler, dergahın eşiğine yüz sürerek içeri girerler. Eşiğe niyaz ederler.
Dergahın eşiğine ulaşıncaya kadar bakışları düşürülmüştür, gözleri eğilmiştir, boyunları bükülmüştür, onurları kırılmıştır, ayak altı ile aynı seviyeye ulaşmıştır.
O eşik er kişinin en aşağıdan doğrulmaya başladığı mekandır. İçeri girince onu ezen, aşağılayan, kıran, inciten dünyevi yüklerin tamamından sıyrılır ve doğrulur, Kırkalar ceminde dara düş olduğunda dimdik olurlar. Vicdanı, aklı, fikri, sevgisi, aşkı arşı alaya yükseltir. Gözler göğün en yükseğine Hakka bakar. Hakan, Sultan sönük kalır.
Temiz bir vicdan yer ile göğün direğidir.
Duru bir sevgi Dünya'yı dolduran günışığıdır.
Dümdüz bakan gözler mertliğin okudur,
kimse eğemez, bükemez.
Onurlu bir baş, sadece sevgilinin göğsünün, gülün kokusuna, eğilir,
aşk ile.


alıntıdır
 

yilmaz27

Ne Mutlu Türküm Diyene
Site Yetkilisi
Süper Moderatör
Benim çocukluğumda insanlar arasındaki rekabet bugünkü gibi derinleşmemişti... Bir işi elbirliği ile imece ile yapmak değerliydi... Belki de o yüzden bizim yaş grubundaki insanların dayanışma duyguları daha farklı...
Günümüze geldiğinizde insanlar, çocuklar, evlilikler, kıyafetler, eşyalar, işler, eşler hatta evler bile rekabet halinde... Bunu insanın bireyselleşmesi empoze edilerek sağladılar... Fakat yanlış giden bir şey oldu: Bireyselleşmek yalnızlıkla eş değer gibi algılandı... İnsan kalabalıklar içinde yapayalnız kaldı... Oysa bilimsel araştırmalar birbirinden çok uzakta olan bitkilerin bile birbiriyle iletişim halinde olduklarını gösteriyor... Yani bir kişi bir bitkiye zarar verdiğinde dünyanın neresine giderse gitsin oradaki aynı bitki o kişiyi görür görmez tepki veriyormuş...
İnsanlara dayanışma yerine rekabet lanse edildikçe hep bir yarış halinde yaşamaya başladık... Daha güzel kıyafetler giydikçe daha lüks arabalara bindikçe, daha karizmatik kişilerle evlendikçe kendimize güvendiğimizi sandık... Ne garip ki "Kocan kadar konuş" diye bir kitap bile yayınlandı bu ülkede...
Kendine güvenmenin kendimizi tanımakla başladığını, kişiliğimizin birbirimizle rekabet ederek değil dayanışarak geliştiğini biliyoruz... Toplum içinde yalnız bireyler değil de toplumun birer parçası güçlü kişilikler olabilmek önemli olan...
Bu sebeple sizin için bir farkındalık, çocuklarınız, torunlarınız için içi dolu, temeli sağlam bir kendine güvenme klavuzu olan kitabımızı hepinize tavsiye ederim...
Daha önce yayınladığım Tanrının Son Sözleri kitabımızın arka kapağında bu kitabı hiç sevmediğiniz birine hediye edin diyordu... Bu defa diyorum ki bu kitabı kendinize, sevdiklerinize, çocuklarınıza, torunlarınıza hatta komşuların çocuklarına da alın... Çünkü toplumu değiştirmek çevrenizi geliştirmekle başlar...
Leyla Akgül
 

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
GÜVENMEK Mİ ??? KİME ??
KİMLERE ???
Ağzında BAL olan ARI'NIN
Bile arkasinda İĞNE var..!
BOŞVERSENİZE ... !
 
Top