• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Keloğlan İle Devler

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Bir varmış bir yokmuş eski zamanların birinde bir nine ile oğlu varmış. Kafası kel olduğundan herkes o oğlana Keloğlan dermiş.
Keloğlan keyfine çok düşkünmüş sabah erkenden kalkar akşamlara kadar sinek avlar fare kovalar daha güneş batar batmaz uyuz kediler gibi ocak başına büzülürmüş. İş güç ne yaparmış ne de severmiş.
Yaşlı annesi oğlunun bu miskin bu tembel huyundan çok dertliymiş. Birçok kereler yahut sayısız defalar uyarmış ama Keloğlan hiç aldırış etmemişsineklere avlamaya tavuklara kışalamaya dev gibi fareleri de kovalamaya devam etmiş.
O kadar tembellik ediyormuş ki keçileri ile eşeği bile yaylıma götürmemiş hayvancıklar açlıktan ölmüş.
Yaşlı annesi artık daha fazla dayanamamış oğlum uşağım dememiş almış eline kocaman bir sopa düşmüş peşine. Neresine gelirse pat pat vurmuş. Neredeyse Keloğlan’ın kafası kırılmış.
Keloğlan bakmış ki anasının dayaktan vazgeçeceği yok acımadan öldürecek canlı canlı da mezara gömecek. Ardına bile dönüp bakmadan kaçıp gitmiş.
Çok para kazanmadan eve dönmeyecekmiş.
Az gitmiş uz gitmiş gide gide bir kasabaya inmiş.
Karnı da çok ama çok acıkmış. Parası da ya azmış yahut hiç yokmuş. Bir kocakarının evine varmış kapısını vurmuş ekmek istemiş yemiş…
İş aramış bulamamış bir güzel de paylanmış. Geri dönmemeye pek kararlıymış ya ne olur ne olmaz dağlarda ormanlarda lazım olur diye düşünmüş. Bir demirci dükkanına varıp kendine demir bir kılıç yaptırmış. Takmamış beline almış eline.
O kadar çok yol gitmiş ki kaç köy kaç kasaba geçtiğini unutmuş.
Çok sessiz ve karanlık bir gecede bir derin vadiye inmiş. Eli kınılıcında gözü sesteymiş.
Bir gürültü ile irkilmiş. Kulak kabartmış çok korkmuş. Bu sesleri daha önce hiç duymamış.
İnmiş daha da aşağılaragördüğü manzara az kalsın aklını başından alacakmış. Birçok dev bir arabadaymış. Durmadan konuşuyorlarmış.
Meğer devler düğün yemeği pişirirmiş. Kocaman kocaman ocakları varmış. Ev büyüklüğündeki kazanların biri indirilip biri bindiriliyormuş.
O kadar meraklanmış ki Keloğlan daha yakından görmek için birkaç adım yürümüş. Her nasılsa devin birisi kendisini görmüş. Demir kılıç yaptırdığına çok sevinmiş. Ama bu kadar dev ile nasıl baş edeceğini düşündükçe üzülmüş korkmuş. Korkmakla olmuyormuş yiğitliği tutmuş.
Kendisine bakınıp duran dev çok neşeli bir kahkaha patlatmış bütün dağları dalgalandırmış. Arkadaşlarına dönmüş şöyle seslenmiş “Bulduk bulduk.”

Bir dev “Ne buldun” diye sormuş. Keloğlan'ı gören dev ağzından salyalar akıta akıta “Bir insan” demiş “bir insan.”
Başka bir dev pek iştahlı imiş. “Çoktandır insan eti yememiştik. Ayağımıza kadar geldi.
Hep birlikte bir “hey” çekmişler Keloğlanı yemeğe karar vermişler.
Keloğlan bakmış ki durum ciddi. Kaçsa nereye kaçacak? Dövüşmeye kalkışsa beceremeyecek. “Şunları hele bir korkutayım” diye düşünmüş ve gayet sert bir sesle haykırmış: “Yüreğiniz varsa topunuz birden gelin!”
Devler yedi dağı titreten bir kahkaha atmış. “Acaba şu zavallı çocuk neyine güveniyor” diyen bir dev Keloğlan’ın yanına çıkmış demir kılıcı görünce irkilmiş arkadaşlarına seslenmiş: “Hey dikkatli olun Miron Padişahı’nın büyülü kılıcına benzeyen bir kılıcı var.”
Bu sözler üzerine Keloğlan bayağı sevinmiş hem de yalancı pehlivanlar gibi şov yapmaya el kol sallamaya başlamış.
Bir şeyler daha söylemiş: “Benden hatırlatması devler acırım size yazık olur hepinize.”
Devlerden biri biraz alaycı bir dille “Çok kabadayılık yapıyorsun yavru insan. Eni konu bir kılıcın var” demiş.
Keloğlan kılıcını havaya kaldırıp konuşmuş: “Şimdi kılıcımı iki kez sallarsam hepiniz ölürsünüz. Çünkü zehir saçar.”
Çok korkmuş devler. Birkaç adım geri çekilmişler. Birkaç tanesi kaçıp gitmiş birkaç tanesi korkusundan yerlere yığılmış.
Bakmış ki söylediği her söz devler üzerinde büyük etkiler yapıyor şöyle demiş Keloğlan:
“Korkmayın korkmayın! Eğer dediğimi yaparsanız kılıcımı sallamam.
Bir dev “Emriniz olur keloğlan. Hemen söyle ne istediğini. Yapmaya hazırız. Bize dokunma yeter ki. Ne olursun yiğit delikanlı!
O kadar çok şişinmiş ki Keloğlan aç karnını bastıra bastıra emir vermiş devlere: “En güzel yemeklerinizden bana güzel bir sofra hazırlayın bakalım. Hadi durmayın daha öyle karşımda pısırık pısırık. Sallarsam kılıcı sonunuz olur çok acı.”
Sevinmiş devler bir de takla atmışlar kocaman kocaman gövdeleriyle. Titrek titrek konuşmuşlar.
“Aman Keloğlan kılıcı zehirli yiğit oğlan dokunma bize hemen sofranı hazırlıyoruz” demişler.
Göz açıp yummaya kalmadan mükellef bir sofra kurulmuş. Karnı çok aç olan keloğlan sofradaki yemeklerin tümünü yemiş. Biraz da yanına almış öteberilerden. Kalkmış yoluna giderken devlerden biri şöyle demiş: “Ey yiğit seninle bir pazarlık yapalım mı?”
“Ne pazarlığı” diye sormuş Keloğlan.
“Şu kılıcını bize satar mısın” demiş dev.
Keloğlan ağırdan almış işi iyice kıymete bindirmiş. “Hoppala… Oldu mu ya şimdi? Siz taşıyamazsınız ki onu.”
“Niçin taşıyamayız ki kılıcı? Biz çok güçlüyüz” diyen bir deve şu karşılığı vermiş:
“Üstelik o kadar pahalıdır ki bu paranız yetmez.”
Yaşlı dev “İki küp altına ne dersin Keloğlan” diye sormuş.
Bu öneri çok hoşuna gitmiş Keloğlan’ın. “Nerede altınlar” diye sormuş.
Çok memnun kalan yaşlı dev:
“Biraz ötede Çengir Vadisi’nin düzlük yerinde” diye tarif etmiş bir yakut sandık var. Altınlar o sandığın içinde. Bize yasak oralara yaklaşmak. Ama senin için bir sakıncası yok. Git ve al!”
 

Top