İSTANBUL’UN FETHİ
Genç sultan, İstanbul kuşatmasını başlatmadan önce bütün tedbirleri alıyordu:
Bizans imparatorunun iki kardeşi Mora'da despot olarak bulunuyordu. Onların Bizans'a yardımlarını önlemek için II. Mehmed, ünlü akıncı Turhan Bey kumandasındaki birlikleri gönderdi. Bu birlikler Mora'nın gücünü kırdılar ve Bizans'a yardım edecek halleri kalmadı. Zaten yolları da tutulmuş bulunuyordu.
On beşinci yüzyılda İstanbul surları dünyanın en güçlü surlarıydı. Yüksekliği 17 metre, kalınlığı 4 metre olan bu surların önü su dolu hendeklerle çevriliydi. Hendeklerin genişliği 9, derinlikleri 18 metreyi aşıyordu. Kat kat yükselen surların üzerinde 30 kadar kule vardı ve bu kulelerin üzerleri kurşun kaplıydı. Türklerin hazırlıklarını yakından takip eden Bizans imparatoru surları baştan başa tamir ettirmiş, aşılmasını daha da güçleştirmişti.
Türklerin Edirne'den hareket ettiklerini ve İstanbul'a yaklaştıklarını gören Bizanslılar, Sarayburnu ile Haliç arasında kalın bir zincir gererek Haliç'i kapattılar. Bu kalın zincir yuvarlak dubalar üzerine oturtulmuştu ve Türk gemilerinin Haliç'e girmelerini önleyecekti.
BÜYÜK TOP
1 şubat 1453. Sultan Mehmed "Şahî" adı verilen büyük topun İstanbul'a doğru yola çıkarılmasını emretti. Bir ejderi andıran bu topun çevresi 3 metreden fazla idi. Güllelerinin ağırlığı 1500 kiloyu buluyordu. Bir güllenin topa sürülmesi iki saatlik bir zaman alıyordu.
Şahî'yi 50 çift manda çekiyordu. Sağ yanında yürüyen 200 kişi ile sol yanında yürüyen 200 kişi topun kaymamasını sağlamaktaydılar. Nakliye hizmetlilerinin sayısı 1000 kişiden fazlaydı.
Topu getiren birliğin kumandanı Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa idi. Karaca Paşa topun geçeceği yolları, köprüleri tamir ettiriyor, Bizans'ın elinde kalmış olan İstanbul dışındaki son toprak parçalarını ele geçiriyordu. Marmara Ereğlisi, Bigados, Kumburgaz, Yeşilköy gibi yerler ele geçirilmiş, buralarda yaşayan halkın bir bölümü kaçıp İstanbul surlarının içine girmişlerdi. Onların Türk ordusunun heybetini anlatmaları Bizans'ın maneviyatını büsbütün sarsmıştı.
Büyük top İstanbul surlarının önüne gelmeden Karaca Paşa yolu açmış, güvenlik tedbirlerini almış ve sonra tekrar topun başıa dönmüştü.
Öte yandan Sultan Mehmed de Edirne'den hareket etmiş ve üç gün sonra İstanbul önlerine gelmişti.
Şimdi, en büyük toplardan başka küçük toplar, mühimmat ve diğer silahlar, Maltepe çevresinde kurulan karargaha getirilmiş, uygun yerlere yerleştirilmişti. Karargahta çok sıkı güvenlik tedbirleri alınmış bulunuyordu.
Türk ordusunun asker sayısı 100 bini aşıyordu. Tarihçiler Türk ordusunun sayısı hakkında değişik bilgiler veriyor (Hammer'e göre 250 bin, Venedikli Barbaro'ya göre 160 bin, Ducas'a göre 200 bin vb).
KUŞATMA BAŞLIYOR
6 Nisan 1453 Cuma günü. Sultan Mehmed bütün ordu ile birlikte Cuma namazını kıldıktan sonra kuşatmanın başlamasını emretti. Yanında hocaları olan ünlü bilginler vardı Akşemseddin, Akbiyık Dede, Molla Gürant, Molla Hüsrev vb.
Birlikler Haliç'ten Marmara kıyılarına kadar yayıldılar ve kara surlarına 700-800 metre yaklaştılar.
Türk ordusunun başbuğu Sultan Mehmed, 15 bin kişilik yeniçeri birliği ile merkezde. Topkapı ile Edirnekapı arasında bulunuyordu. Sağ kanada Anadolu Beylerbeyi İshak ve vezir Mahmut paşalar kumanda ediyordu. Bunlar 50 bin kişilik Anadolu askeri ile Yedikule'den Topkapı'ya kadar uzanan bölgeyi tutmuşlardı. Sol kanada Rumeli Beylerbeyi Karaca Paşa kumanda ediyordu. Bunlar 50 bin kişilik Rumeli askeriyle Edirnekapı'dan Tekfur Sarayı'na kadar olan yeri tutmuştu. Zağnos Paşa bugün Beyoğlu denilen ve o zamanlar boş bulunan tepeleri tutuyor, böylece Galata'daki Cenevizliler’in kalelerinden çıkmalarını ve Bizans'ı desteklemelerini önlüyordu.
Kuşatma harekatı tamamlandıktan sonra Sultan Mehmed, vezir Mahmud Paşa'yı elçi olarak Bizans imparatoruna gönderdi. Mahmud Paşa, Bizans imparatoruna şehrin kuşatıldığını, Türk ordusunun çok kuvvetli, sultanın azimli olduğunu, imparatorun İstanbul'u.teslim etmekten başka çaresi olmadığını bildirdi. Bu takdirde; halkın canına ve malına dokunulmayacak, kan dökülmeyecekti.
İmparator teslim olmayı kabul etmedi ve bu suretle savaşın sorumluluğunu üzerine almış oldu.
BİZANS ORDUSU
İstanbul'u savunan kuvvetler hakkında kesin bilgi yoktur. Fakat Hıristiyan aleminden ünlü kumandanların emrinde gelen birliklerinaz olmadığı, Bizans'ın da bütün kuvvetlerini surların içinde topladığı bilinmektedir.
Bizanslılar Sarayburnu'na, Kızkulesi'ne, Marmara kıyısına ve surlara çok sayıda top yerleştirmişlerdi. Fakat bu topların menzili Türk toplarına göre kısa kalıyordu. Ayrıca mazgalların gerisinde ve kulelerde “Rum ateşi’ni kullanmaya yarayan aletler vardı. Barut, neft yağı ve kükürt ile yakılan Rum ateşi (Gregois) önemli bir silah idi.
Haliç'i kapatan zincirin gerisinde Bizans'a ait 14 savaş gemisi vardı (Bazı Avrupalı tarihçiler bu savaş gemilerinin sayısını 26 olarak bildirirler). O tarihte İstanbul nüfusunun 200 binden fazla olduğu, bütün halkın imparatorun emrinde savaşa iştirak ettiği de bilinmektedir.
Bizans'ın yiyecek, silah, mühimmat vb. bakımlardan sıkıntısı yoktu. Türklerin kuşatmaya girişeceklerini anladıkları için depolarını erzakla doldurmuşlardı.
HALİÇİ KAPATAN ZİNCİR
Bizans imparatoruna elçi olarak gönderilen Vezir Mahmud Paşa, imparator Konstantin'in teslim olmayı reddettiğini bildirince, Sultan Mehmed hücum emrini verdi ve Türk topları ilk gülleleri İstanbul üzerine yağdırmaya başladılar.
İlk atışlardan sonra büyük toplar Sultan Mehmed'in Maltepe'deki karargahının çevresine yerleştirildi. Surların o taraftaki kapısına o zamandan beri Topkapı denmektedir.
Büyük toplar 11 Nisanda yerleştirilmişti. Şehrin bütün surlar boyunca bombardımanına ise 12 Nisanda başlandı. Topçu ateşlerine Sultan Mehmed çok defa bizzat kumanda ediyordu.
İstanbul surlarına top atışları başladığı gün Türk donanması bugünkü Dolmabahçe önlerinde toplandı. O yıllarda Dolmabahçe'nin bulunduğu yer geniş bir koy halindeydi. Donanmanın başında bulunan Baltaoğlu Süleyman Bey, Dolmabahçe önlerine gelmeden önce İstanbul'un yakınındaki Prens Adaları'nın büyüklerini (Büyükada, Heybeli, Kınalı ve Burgaz adalarını) kolayca fethetmişti.
Türk donanması Haliç'i kapatan zinciri kırmak için harekete geçti. Fakat Bizanslılar en güçlü gemilerinden dokuzunu çok iyi şekilde silahlandırıp zincirin gerisine yerleştirmiş bulunuyorlardı. Bunların ardında da başka gemiler vardı. Onun için zincir kırılamadı.
Aynı gün Türk ordusu surlara tırmanma teşebbüsünde bulundu. Çok şiddetli geçen bu ilk hücum Cenevizli Giustiniani'nin ve Bizans askerlerinin karşı koyuşu ile sonuçsuz kaldı. Bunun üzerine Sultan Mehmed şehre girebilmek için surların daha bir süre dövülmesi ve gedikler açılması gerektiğine kanaat getirdi.
CENEVİZ FİLOSU
20 Nisan günü beş büyük geminin Bizans'a yardım getirdikleri görüldü. Bunların dördü Cenevizliler'e, biri Bizans'a aitti. Bu filonun zinciri aşarak Haliç'e geçmelerine engel Olmak için Süleyman Bey 18 gemilik bir filo ile Beşiktaş önlerinden harekete geçti. Borda düzeninde ilerleyerek Sarayburnu ile Galata kıyısı arasında düşman gemilerine hücum etti. Düşman gemileri çok büyük ve yüksekti. Türk gemileri ise küçük yapılı idi. Beş gemi yanyana Sarayburnu açıklama girdiler. Çok müsait esen bir lodos bu gemilerin yelkenlerini dolduruyor, deniz akıntısı da Haliç yönüne gitmelerini kolaylaştırıyordu. Türk gemileri ise rüzgara karşı yol alıyor ve ancak kürek kuvvetiyle ilerleyebiliyorlardı. Akıntıya karşı kürek çekmelerine rağmen Türk gemileri düşman gemilerine yetişti. Borda bordaya geldikleri zaman şiddetli bir vuruşma başladı. Düşman gemilerindeki savaşçı askerler çanaklıklara ve direklere çıkarak savaşıyor, suda yanan ve söndürülemeyen Rum ateşi kullanıyorlardı. Baltaoğlu Süleyman Bey'in kumanda ettiği amiral gemisi Rum teknesine baştan bindirip mahmuzladı. Levendler düşman gemisine atlayıp vuruşmaya başladılar. Bu durumda Latinler'in ve Bizanslılar'ın savaşı kazanmalarına imkan yoktu. Fakat birden şiddetlenen rüzgar Rum ve Latin gemilerini Haliç'e sürükledi ve Türk gemileriyle aralarındaki mesafe açıldı. Bu, savaşın seyrini değiştirdi. Haliç ağzına gelen büyük teknelere Bizanslılar zinciri açıp giriş verdiler ve onları kurtardılar.
Sultan Mehmed kıyıdan çarpışmaları takip ediyordu. Bir ara gemiler padişahın bulunduğu kıyıya çok yaklaştılar. O sırada kendisini tutamayan sultan atını denize sürerek kaftanının etekleri ıslanıncaya kadar ilerledi ve Süleyman Bey'e haykırarak emirler verdi. Bu hareketi surlar üzerinden seyreden Rumlar hayretler içinde kaldılar. Sultanın azmını anlamış, kararlılığını öğrenmiş oluyorlardı.
Süleyman Bey'in düşman gemilerini durduramamış olmasını sultan mazur görmedi. Onu derhal derya kaptanlığından azletti ve yerine Çalıbeyoğlu Hamza Bey'i tayin etti.
HRİSTİYAN DONANMASI ALARMA GEÇİYOR
Türkler'in İstanbul kuşatması başlar başlamaz, Papa, yardıma koşmaları için Hıristiyan dünyasını sıkıştırmaya başlamıştı ve büyük bir Haçlı donanması toplamaya çalışıyordu. O devirde dünyanın en kudretli donanmasına sahip olan Venedikliler de bu donanmaya katılırsa Türk donanması güç durumda kalabilirdi.
Öte yandan; Haçlılar, Macaristan'ın öncülüğünde bir kara ordusunu da harekete geçirebilirlerdi. Bu orduyu karşılamak için İstanbul kuşatmasını kaldırmak gerekirdi ve bu da Bizans'ın kurtulması demek olurdu.
Veziriazam Çandarlı Halil Paşa, işte bu ihtimalleri düşünerek, kuşatmayı kaldırması için Sultan Mehmed'i ikna etmeye çalışıyordu. Ona göre Bizans'ın ağır bir vergiye bağlanması yeterliydi. Zaten, her tarafı Türk topraklarıyla çevrili, Marmara'daki adaları da yitirmiş olduğuna göre, artık hiçbir tehlike arz etmiyordu.
Sultan Mehmed, Halil Paşa'nın kuşatmayı kaldırma teklifini kesin olarak ve sert bir şekilde reddetti.
KARADAN YÜRÜYEN GEMİLER
Liman önünde yapılan deniz savaşında Türk gemilerine kapalı olan Haliç'e düşman gemilerinin girmiş olması, sultanın canını çok sıkmış, ama daha bu savaş sırasında gemilerini Haliç'e geçirmek için dahiyane bir plan yapmıştı.
21 Nisan günü kara sularına yöneltilen bombardımanla Topkapı civarındaki dış surda büyük bir gedik açıldı. Bizans bu gediği vaktinde kapatamamış.büyük bir paniğe kapılmış bulunuyordu. Fakat padişah ortalıkta yoktu.
Padişah başka bir yerde idi. O, Kasımpaşa sırtlarından, Haliç tarafındaki surların yakınına demirleyen Latin ve Rum gemilerine de gülle yağdırmaya başlamıştı. Bunu, bizzat tarif ederek döktürdüğü yeni bir topun aşırtma atışlarıyla yapıyordu. Bu icad, halen kullanılmakta olan havan topunun ilk örneği idi.
Bizanslılar'ın dikkati Topkapı civarında açılan gediğe çevrilirken ve onlar bu gedikten Türkler'in her an hücuma geçmesini beklerken. Sultan Mehmed, o güne kadar hiçbir kumandanın akıl edemediği bir projesini gerçekleştiriyordu: Sultan o gece Türk gemilerini karadan yürüterek Haliç'e indiriyordu!
Gece yarısı Türk donanmasındaki 67 parça gemi teker teker karaya çıkarıldı. Bugünkü Dolmabahçe ile Dolapdere-Kasımpaşa arası düzenlenmiş, gemiler ray gibi kızaklar üzerinde karadan yürütülmüştü (Başka bir rivayete göre de yağlı kızaklar üzerinden kaydırılan gemiler beşiklere oturtulmuştu. Beşikler makara ve tekerleklerle hareket ediyor, binlerce asker île Öküz ve mandalar tarafından çekiliyordu.)
Ertesi sabah, gün doğmadan önce son gemide Haliç sularına inmişti! Bizanslılar gözlerine inanamamış, şaşırıp kalmışlardı. Çünkü Haliç'i kapatan zincir yerinden oynamamıştı.
Başarı ile tamamlanan .bu harekatın planı, bu dahiyane buluş, tamamiyle II. Mehmed'e aittir.
Gemilerin karadan yürütülerek Haliç'e indirilmesi kuşatmanın seyrini değiştirmişti. Şimdi Bizans ve Latin donanması iki taraftan sıkıştırılmış, kıpırdayamaz hale getirilmişti. Artık, daha zayıf olan Haliç surları da topa tutulabilecekti. Bizans, kuvvetlerinin bir bölümünü Haliç surlarına nakledeceği için kara surlarının savunması zayıflayacaktı. Bizans'a gizli gizli yardım etmeye çalışan Galata Cenevizlileri de göz hapsinde, kontrol altında tutulacaktı.
TÜRK GEMİLERİNİ YAKMAK İSTEDİLER AMA...
24 Nisan günü Bizanslılar, Haliç'e çıkan Türk gemilerini yakmak için hazırladıkları bir planı uygulamaya teşebbüs ettiler. Suda dahi sönmeyen 'Rum ateşi'ni kullanarak baskın yaptılar, fakat bir başarı elde edemediler. Baskını gerçekleşti rmeye çalışan Giustiniani'nin gemisi büyük bir gülle ile parça parça oldu. Mürettebat suya düşüp boğuldu.
Bu arada Sultan Mehmed, çok cesaret isteyen başka bir teşebbüste daha bulundu. Bir gün içinde Haliç'e bir köprü kurduruverdi. istihkam birlikleri, köprüyü yapmak için binden fazla fıçıyı ve sandalı demir çengellerle bir birine tutturmuş, üzerine kalaslar döşemişlerdi. 380 metre uzunluğundaki bu köprüden yan yana beş asker geçebiliyordu.
Türk askerleri iki kıyı arasında artık rahatça gidip gelebileceklerdi. Gemilerin bir kısmı bu köprünün sol yanına çekildi. Kenarlara toplar yerleştirildi. Surların en zayıf noktaları bu tarafta olduğu için köprüden yapılan atışlar çok etkili oluyordu.
Türkler'in, donanmanın bir kısmını Haliç'e çıkarmaları ve bir de köprü yapmaları, Bizans'ı çok telaşlandırmaya başlamıştı. Köprüyü ve gemileri yakmak için tekrar teşebbüse geçtiler. Bu işi bu defa Venedikli bir gemici üstlendi. Bol miktarda Rum ateşi ve başka yanıcı maddeler alarak, seçme askerlerle geceleyin köprüye yanaştı. Fakat Türkler böyle bir teşebbüsü her zaman bekledikleri için uyanık ve nöbetteydiler. 28 Nisan gecesi sabaha doğru sessizce harekete geçen düşman gemileri Kasımpaşa önüne gelince, kıyıya yerleştirilmiş Türk topları, gürlemeye başladı, ikinci atışta en önde bulunan Venedikli kaptanın gemisi batırıldı. Kaptan ve 150 mürettebat suda boğuldular. Geri kalan gemiler de kaçıp gitmek zorunda kaldılar.
Bu ikinci teşebbüsün de başarısızlıkla sonuçlandığını gören Bizanslılar büyük bir öfkeye kapıldılar. Ellerinde tutsak bulunan 260 Türk'ü hisarlara çıkarıp boğazladılar ve kesik başlarını kale mazgallarına attılar. Bu hareketleriyle Türkler'in moralini bozacaklarını sanıyorlardı. Oysa hınçlarını arttırdılar, fetih azmini daha da güçlendirmeye sebep oldular.
Bizans imparatoru Konstantin durumunun ümitsiz olduğunu anlamaya başladı. Onun için II. Mehmed'e başvurarak barış anlaşması kaydiyle, sultanın kararlaştıracağı en ağır vergiyi vermeye, hatta Bizans'taki güvenlik kuvvetlerinin Türkler tarafından tayinine bile razı oluyordu.
Fakat kuşatmadan hemen sonra ve hücumdan evvel yapılan teslim çağrısına uymayan Bizans imparatoruna, bu defa Türk hakanı red cevabı vererek şöyle dedi:
—"Ya ben Bizans'ı alırım, ya Bizans beni!.."
Padişahın kuşatmayı kaldırmaya, İstanbul'u almaktan vazgeçmeye hiç niyeti yoktu.
Genç sultan, İstanbul kuşatmasını başlatmadan önce bütün tedbirleri alıyordu:
Bizans imparatorunun iki kardeşi Mora'da despot olarak bulunuyordu. Onların Bizans'a yardımlarını önlemek için II. Mehmed, ünlü akıncı Turhan Bey kumandasındaki birlikleri gönderdi. Bu birlikler Mora'nın gücünü kırdılar ve Bizans'a yardım edecek halleri kalmadı. Zaten yolları da tutulmuş bulunuyordu.
On beşinci yüzyılda İstanbul surları dünyanın en güçlü surlarıydı. Yüksekliği 17 metre, kalınlığı 4 metre olan bu surların önü su dolu hendeklerle çevriliydi. Hendeklerin genişliği 9, derinlikleri 18 metreyi aşıyordu. Kat kat yükselen surların üzerinde 30 kadar kule vardı ve bu kulelerin üzerleri kurşun kaplıydı. Türklerin hazırlıklarını yakından takip eden Bizans imparatoru surları baştan başa tamir ettirmiş, aşılmasını daha da güçleştirmişti.
Türklerin Edirne'den hareket ettiklerini ve İstanbul'a yaklaştıklarını gören Bizanslılar, Sarayburnu ile Haliç arasında kalın bir zincir gererek Haliç'i kapattılar. Bu kalın zincir yuvarlak dubalar üzerine oturtulmuştu ve Türk gemilerinin Haliç'e girmelerini önleyecekti.
BÜYÜK TOP
1 şubat 1453. Sultan Mehmed "Şahî" adı verilen büyük topun İstanbul'a doğru yola çıkarılmasını emretti. Bir ejderi andıran bu topun çevresi 3 metreden fazla idi. Güllelerinin ağırlığı 1500 kiloyu buluyordu. Bir güllenin topa sürülmesi iki saatlik bir zaman alıyordu.
Şahî'yi 50 çift manda çekiyordu. Sağ yanında yürüyen 200 kişi ile sol yanında yürüyen 200 kişi topun kaymamasını sağlamaktaydılar. Nakliye hizmetlilerinin sayısı 1000 kişiden fazlaydı.
Topu getiren birliğin kumandanı Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa idi. Karaca Paşa topun geçeceği yolları, köprüleri tamir ettiriyor, Bizans'ın elinde kalmış olan İstanbul dışındaki son toprak parçalarını ele geçiriyordu. Marmara Ereğlisi, Bigados, Kumburgaz, Yeşilköy gibi yerler ele geçirilmiş, buralarda yaşayan halkın bir bölümü kaçıp İstanbul surlarının içine girmişlerdi. Onların Türk ordusunun heybetini anlatmaları Bizans'ın maneviyatını büsbütün sarsmıştı.
Büyük top İstanbul surlarının önüne gelmeden Karaca Paşa yolu açmış, güvenlik tedbirlerini almış ve sonra tekrar topun başıa dönmüştü.
Öte yandan Sultan Mehmed de Edirne'den hareket etmiş ve üç gün sonra İstanbul önlerine gelmişti.
Şimdi, en büyük toplardan başka küçük toplar, mühimmat ve diğer silahlar, Maltepe çevresinde kurulan karargaha getirilmiş, uygun yerlere yerleştirilmişti. Karargahta çok sıkı güvenlik tedbirleri alınmış bulunuyordu.
Türk ordusunun asker sayısı 100 bini aşıyordu. Tarihçiler Türk ordusunun sayısı hakkında değişik bilgiler veriyor (Hammer'e göre 250 bin, Venedikli Barbaro'ya göre 160 bin, Ducas'a göre 200 bin vb).
KUŞATMA BAŞLIYOR
6 Nisan 1453 Cuma günü. Sultan Mehmed bütün ordu ile birlikte Cuma namazını kıldıktan sonra kuşatmanın başlamasını emretti. Yanında hocaları olan ünlü bilginler vardı Akşemseddin, Akbiyık Dede, Molla Gürant, Molla Hüsrev vb.
Birlikler Haliç'ten Marmara kıyılarına kadar yayıldılar ve kara surlarına 700-800 metre yaklaştılar.
Türk ordusunun başbuğu Sultan Mehmed, 15 bin kişilik yeniçeri birliği ile merkezde. Topkapı ile Edirnekapı arasında bulunuyordu. Sağ kanada Anadolu Beylerbeyi İshak ve vezir Mahmut paşalar kumanda ediyordu. Bunlar 50 bin kişilik Anadolu askeri ile Yedikule'den Topkapı'ya kadar uzanan bölgeyi tutmuşlardı. Sol kanada Rumeli Beylerbeyi Karaca Paşa kumanda ediyordu. Bunlar 50 bin kişilik Rumeli askeriyle Edirnekapı'dan Tekfur Sarayı'na kadar olan yeri tutmuştu. Zağnos Paşa bugün Beyoğlu denilen ve o zamanlar boş bulunan tepeleri tutuyor, böylece Galata'daki Cenevizliler’in kalelerinden çıkmalarını ve Bizans'ı desteklemelerini önlüyordu.
Kuşatma harekatı tamamlandıktan sonra Sultan Mehmed, vezir Mahmud Paşa'yı elçi olarak Bizans imparatoruna gönderdi. Mahmud Paşa, Bizans imparatoruna şehrin kuşatıldığını, Türk ordusunun çok kuvvetli, sultanın azimli olduğunu, imparatorun İstanbul'u.teslim etmekten başka çaresi olmadığını bildirdi. Bu takdirde; halkın canına ve malına dokunulmayacak, kan dökülmeyecekti.
İmparator teslim olmayı kabul etmedi ve bu suretle savaşın sorumluluğunu üzerine almış oldu.
BİZANS ORDUSU
İstanbul'u savunan kuvvetler hakkında kesin bilgi yoktur. Fakat Hıristiyan aleminden ünlü kumandanların emrinde gelen birliklerinaz olmadığı, Bizans'ın da bütün kuvvetlerini surların içinde topladığı bilinmektedir.
Bizanslılar Sarayburnu'na, Kızkulesi'ne, Marmara kıyısına ve surlara çok sayıda top yerleştirmişlerdi. Fakat bu topların menzili Türk toplarına göre kısa kalıyordu. Ayrıca mazgalların gerisinde ve kulelerde “Rum ateşi’ni kullanmaya yarayan aletler vardı. Barut, neft yağı ve kükürt ile yakılan Rum ateşi (Gregois) önemli bir silah idi.
Haliç'i kapatan zincirin gerisinde Bizans'a ait 14 savaş gemisi vardı (Bazı Avrupalı tarihçiler bu savaş gemilerinin sayısını 26 olarak bildirirler). O tarihte İstanbul nüfusunun 200 binden fazla olduğu, bütün halkın imparatorun emrinde savaşa iştirak ettiği de bilinmektedir.
Bizans'ın yiyecek, silah, mühimmat vb. bakımlardan sıkıntısı yoktu. Türklerin kuşatmaya girişeceklerini anladıkları için depolarını erzakla doldurmuşlardı.
HALİÇİ KAPATAN ZİNCİR
Bizans imparatoruna elçi olarak gönderilen Vezir Mahmud Paşa, imparator Konstantin'in teslim olmayı reddettiğini bildirince, Sultan Mehmed hücum emrini verdi ve Türk topları ilk gülleleri İstanbul üzerine yağdırmaya başladılar.
İlk atışlardan sonra büyük toplar Sultan Mehmed'in Maltepe'deki karargahının çevresine yerleştirildi. Surların o taraftaki kapısına o zamandan beri Topkapı denmektedir.
Büyük toplar 11 Nisanda yerleştirilmişti. Şehrin bütün surlar boyunca bombardımanına ise 12 Nisanda başlandı. Topçu ateşlerine Sultan Mehmed çok defa bizzat kumanda ediyordu.
İstanbul surlarına top atışları başladığı gün Türk donanması bugünkü Dolmabahçe önlerinde toplandı. O yıllarda Dolmabahçe'nin bulunduğu yer geniş bir koy halindeydi. Donanmanın başında bulunan Baltaoğlu Süleyman Bey, Dolmabahçe önlerine gelmeden önce İstanbul'un yakınındaki Prens Adaları'nın büyüklerini (Büyükada, Heybeli, Kınalı ve Burgaz adalarını) kolayca fethetmişti.
Türk donanması Haliç'i kapatan zinciri kırmak için harekete geçti. Fakat Bizanslılar en güçlü gemilerinden dokuzunu çok iyi şekilde silahlandırıp zincirin gerisine yerleştirmiş bulunuyorlardı. Bunların ardında da başka gemiler vardı. Onun için zincir kırılamadı.
Aynı gün Türk ordusu surlara tırmanma teşebbüsünde bulundu. Çok şiddetli geçen bu ilk hücum Cenevizli Giustiniani'nin ve Bizans askerlerinin karşı koyuşu ile sonuçsuz kaldı. Bunun üzerine Sultan Mehmed şehre girebilmek için surların daha bir süre dövülmesi ve gedikler açılması gerektiğine kanaat getirdi.
CENEVİZ FİLOSU
20 Nisan günü beş büyük geminin Bizans'a yardım getirdikleri görüldü. Bunların dördü Cenevizliler'e, biri Bizans'a aitti. Bu filonun zinciri aşarak Haliç'e geçmelerine engel Olmak için Süleyman Bey 18 gemilik bir filo ile Beşiktaş önlerinden harekete geçti. Borda düzeninde ilerleyerek Sarayburnu ile Galata kıyısı arasında düşman gemilerine hücum etti. Düşman gemileri çok büyük ve yüksekti. Türk gemileri ise küçük yapılı idi. Beş gemi yanyana Sarayburnu açıklama girdiler. Çok müsait esen bir lodos bu gemilerin yelkenlerini dolduruyor, deniz akıntısı da Haliç yönüne gitmelerini kolaylaştırıyordu. Türk gemileri ise rüzgara karşı yol alıyor ve ancak kürek kuvvetiyle ilerleyebiliyorlardı. Akıntıya karşı kürek çekmelerine rağmen Türk gemileri düşman gemilerine yetişti. Borda bordaya geldikleri zaman şiddetli bir vuruşma başladı. Düşman gemilerindeki savaşçı askerler çanaklıklara ve direklere çıkarak savaşıyor, suda yanan ve söndürülemeyen Rum ateşi kullanıyorlardı. Baltaoğlu Süleyman Bey'in kumanda ettiği amiral gemisi Rum teknesine baştan bindirip mahmuzladı. Levendler düşman gemisine atlayıp vuruşmaya başladılar. Bu durumda Latinler'in ve Bizanslılar'ın savaşı kazanmalarına imkan yoktu. Fakat birden şiddetlenen rüzgar Rum ve Latin gemilerini Haliç'e sürükledi ve Türk gemileriyle aralarındaki mesafe açıldı. Bu, savaşın seyrini değiştirdi. Haliç ağzına gelen büyük teknelere Bizanslılar zinciri açıp giriş verdiler ve onları kurtardılar.
Sultan Mehmed kıyıdan çarpışmaları takip ediyordu. Bir ara gemiler padişahın bulunduğu kıyıya çok yaklaştılar. O sırada kendisini tutamayan sultan atını denize sürerek kaftanının etekleri ıslanıncaya kadar ilerledi ve Süleyman Bey'e haykırarak emirler verdi. Bu hareketi surlar üzerinden seyreden Rumlar hayretler içinde kaldılar. Sultanın azmını anlamış, kararlılığını öğrenmiş oluyorlardı.
Süleyman Bey'in düşman gemilerini durduramamış olmasını sultan mazur görmedi. Onu derhal derya kaptanlığından azletti ve yerine Çalıbeyoğlu Hamza Bey'i tayin etti.
HRİSTİYAN DONANMASI ALARMA GEÇİYOR
Türkler'in İstanbul kuşatması başlar başlamaz, Papa, yardıma koşmaları için Hıristiyan dünyasını sıkıştırmaya başlamıştı ve büyük bir Haçlı donanması toplamaya çalışıyordu. O devirde dünyanın en kudretli donanmasına sahip olan Venedikliler de bu donanmaya katılırsa Türk donanması güç durumda kalabilirdi.
Öte yandan; Haçlılar, Macaristan'ın öncülüğünde bir kara ordusunu da harekete geçirebilirlerdi. Bu orduyu karşılamak için İstanbul kuşatmasını kaldırmak gerekirdi ve bu da Bizans'ın kurtulması demek olurdu.
Veziriazam Çandarlı Halil Paşa, işte bu ihtimalleri düşünerek, kuşatmayı kaldırması için Sultan Mehmed'i ikna etmeye çalışıyordu. Ona göre Bizans'ın ağır bir vergiye bağlanması yeterliydi. Zaten, her tarafı Türk topraklarıyla çevrili, Marmara'daki adaları da yitirmiş olduğuna göre, artık hiçbir tehlike arz etmiyordu.
Sultan Mehmed, Halil Paşa'nın kuşatmayı kaldırma teklifini kesin olarak ve sert bir şekilde reddetti.
KARADAN YÜRÜYEN GEMİLER
Liman önünde yapılan deniz savaşında Türk gemilerine kapalı olan Haliç'e düşman gemilerinin girmiş olması, sultanın canını çok sıkmış, ama daha bu savaş sırasında gemilerini Haliç'e geçirmek için dahiyane bir plan yapmıştı.
21 Nisan günü kara sularına yöneltilen bombardımanla Topkapı civarındaki dış surda büyük bir gedik açıldı. Bizans bu gediği vaktinde kapatamamış.büyük bir paniğe kapılmış bulunuyordu. Fakat padişah ortalıkta yoktu.
Padişah başka bir yerde idi. O, Kasımpaşa sırtlarından, Haliç tarafındaki surların yakınına demirleyen Latin ve Rum gemilerine de gülle yağdırmaya başlamıştı. Bunu, bizzat tarif ederek döktürdüğü yeni bir topun aşırtma atışlarıyla yapıyordu. Bu icad, halen kullanılmakta olan havan topunun ilk örneği idi.
Bizanslılar'ın dikkati Topkapı civarında açılan gediğe çevrilirken ve onlar bu gedikten Türkler'in her an hücuma geçmesini beklerken. Sultan Mehmed, o güne kadar hiçbir kumandanın akıl edemediği bir projesini gerçekleştiriyordu: Sultan o gece Türk gemilerini karadan yürüterek Haliç'e indiriyordu!
Gece yarısı Türk donanmasındaki 67 parça gemi teker teker karaya çıkarıldı. Bugünkü Dolmabahçe ile Dolapdere-Kasımpaşa arası düzenlenmiş, gemiler ray gibi kızaklar üzerinde karadan yürütülmüştü (Başka bir rivayete göre de yağlı kızaklar üzerinden kaydırılan gemiler beşiklere oturtulmuştu. Beşikler makara ve tekerleklerle hareket ediyor, binlerce asker île Öküz ve mandalar tarafından çekiliyordu.)
Ertesi sabah, gün doğmadan önce son gemide Haliç sularına inmişti! Bizanslılar gözlerine inanamamış, şaşırıp kalmışlardı. Çünkü Haliç'i kapatan zincir yerinden oynamamıştı.
Başarı ile tamamlanan .bu harekatın planı, bu dahiyane buluş, tamamiyle II. Mehmed'e aittir.
Gemilerin karadan yürütülerek Haliç'e indirilmesi kuşatmanın seyrini değiştirmişti. Şimdi Bizans ve Latin donanması iki taraftan sıkıştırılmış, kıpırdayamaz hale getirilmişti. Artık, daha zayıf olan Haliç surları da topa tutulabilecekti. Bizans, kuvvetlerinin bir bölümünü Haliç surlarına nakledeceği için kara surlarının savunması zayıflayacaktı. Bizans'a gizli gizli yardım etmeye çalışan Galata Cenevizlileri de göz hapsinde, kontrol altında tutulacaktı.
TÜRK GEMİLERİNİ YAKMAK İSTEDİLER AMA...
24 Nisan günü Bizanslılar, Haliç'e çıkan Türk gemilerini yakmak için hazırladıkları bir planı uygulamaya teşebbüs ettiler. Suda dahi sönmeyen 'Rum ateşi'ni kullanarak baskın yaptılar, fakat bir başarı elde edemediler. Baskını gerçekleşti rmeye çalışan Giustiniani'nin gemisi büyük bir gülle ile parça parça oldu. Mürettebat suya düşüp boğuldu.
Bu arada Sultan Mehmed, çok cesaret isteyen başka bir teşebbüste daha bulundu. Bir gün içinde Haliç'e bir köprü kurduruverdi. istihkam birlikleri, köprüyü yapmak için binden fazla fıçıyı ve sandalı demir çengellerle bir birine tutturmuş, üzerine kalaslar döşemişlerdi. 380 metre uzunluğundaki bu köprüden yan yana beş asker geçebiliyordu.
Türk askerleri iki kıyı arasında artık rahatça gidip gelebileceklerdi. Gemilerin bir kısmı bu köprünün sol yanına çekildi. Kenarlara toplar yerleştirildi. Surların en zayıf noktaları bu tarafta olduğu için köprüden yapılan atışlar çok etkili oluyordu.
Türkler'in, donanmanın bir kısmını Haliç'e çıkarmaları ve bir de köprü yapmaları, Bizans'ı çok telaşlandırmaya başlamıştı. Köprüyü ve gemileri yakmak için tekrar teşebbüse geçtiler. Bu işi bu defa Venedikli bir gemici üstlendi. Bol miktarda Rum ateşi ve başka yanıcı maddeler alarak, seçme askerlerle geceleyin köprüye yanaştı. Fakat Türkler böyle bir teşebbüsü her zaman bekledikleri için uyanık ve nöbetteydiler. 28 Nisan gecesi sabaha doğru sessizce harekete geçen düşman gemileri Kasımpaşa önüne gelince, kıyıya yerleştirilmiş Türk topları, gürlemeye başladı, ikinci atışta en önde bulunan Venedikli kaptanın gemisi batırıldı. Kaptan ve 150 mürettebat suda boğuldular. Geri kalan gemiler de kaçıp gitmek zorunda kaldılar.
Bu ikinci teşebbüsün de başarısızlıkla sonuçlandığını gören Bizanslılar büyük bir öfkeye kapıldılar. Ellerinde tutsak bulunan 260 Türk'ü hisarlara çıkarıp boğazladılar ve kesik başlarını kale mazgallarına attılar. Bu hareketleriyle Türkler'in moralini bozacaklarını sanıyorlardı. Oysa hınçlarını arttırdılar, fetih azmini daha da güçlendirmeye sebep oldular.
Bizans imparatoru Konstantin durumunun ümitsiz olduğunu anlamaya başladı. Onun için II. Mehmed'e başvurarak barış anlaşması kaydiyle, sultanın kararlaştıracağı en ağır vergiyi vermeye, hatta Bizans'taki güvenlik kuvvetlerinin Türkler tarafından tayinine bile razı oluyordu.
Fakat kuşatmadan hemen sonra ve hücumdan evvel yapılan teslim çağrısına uymayan Bizans imparatoruna, bu defa Türk hakanı red cevabı vererek şöyle dedi:
—"Ya ben Bizans'ı alırım, ya Bizans beni!.."
Padişahın kuşatmayı kaldırmaya, İstanbul'u almaktan vazgeçmeye hiç niyeti yoktu.