İnsanların Çevreye Olan Olumlu Etkileri

Suskun

V.I.P
V.I.P
İnsanların Çevreye Olan Olumlu Etkileri

Doğanın korunması için tek bir şablon çözüm yoktur ve herkesin kendi yaşadığı hayat içerisinde ve olanakları dahilinde kendi bireysel çözümünü yaratması gerekmektedir. Sivil toplum kuruluşlarına üye olmak ve gönüllü destek vermek bireylerin, doğanın korunmasına katkı koyabilmesi için en çağdaş yollardan biridir.
Toplumun tüm kesimleri adına çevrenin ve doğanın korunması, iktidarda olmanın getirdiği temel sorumluluklardan biridir. Yasalarımız ve ulusal örgütlenmemiz, bunun için gerekli her türlü altyapıyı hazırlamakta ve görevlendirmeyi yapmaktadır. Hiçbir hükümet, yasalardan doğan bu sorumluluğu göz ardı ederek icraatta bulunamaz. Çevrenin korunması sorumluluğunu ihmal etmek, görevi kötüye kullanmak anlamına gelmektedir.
Hükümetler özelleştime, baraj, tarım ve eğitim politikaları başta olmak üzere tüm politikalarını geliştirirken doğanın korunmasına ve kaynakların sürdürülebilir kullanımına önem vermelidir. Doğal alanları yok ederek veya satışa çıkararak kısa vadede kar elde etme mantığı, ülkemizin gelişimine orta ve uzun vadede hiçbir katkı koymamakta, sadece sorunlara gerçek çözümler üretilmesini biraz daha ertelemektedir. Türkiye ekonomisi, hazırın yabancı sermayeye satılmasıyla değil, eldeki kaynakların akılcı kullanımı ve yönetimiyle kalkınabilir. Doğanın korunması da yine aynı mantık içinde hareket ederek sağlanabilir.

Devlet Su İşleri (DSİ), halihazırdaki icraatlarıyla ülkenin doğal ve parasal kaynaklarını verimsiz kullanan bir kurum izlenimi vermektedir. Ekonomik fizibilitesi ve çevresel değerlendirmesi sağlıklı bir şekilde yapılmadan hazırlanmış pek çok baraj ve sulama projesi, Türkiyedeki doğal alanların karşı karşıya olduğu en temel sorundur. Bu projelerin önemli bir kısmı ekonomik açıdan da beklenen verimi sağlamamakta, Orta Anadolu başta olmak üzere pek çok bölgemizde kuraklaşmaya neden olmaktadır. Türkiyenin su kaynaklarının etkili bir şekilde yönetilmesi için DSİnin çalışma programında acilen reform yapılması gerekmektedir.

Türkiyede korunması gereken doğal alanların yaklaşık % 80inin hala hiçbir koruma statüsü yoktur. Bu koruma boşluğu planlı bir şekilde kapatılmalı ve alanlar çok daha etkili bir şekilde yönetilmelidir. Yeni koruma alanlarının ilanı, yönetimi ve doğa koruma yasalarının daha iyi uygulanması için Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile

Özel Çevre Koruma Kurumunun finansal kaynakları güçlendirilmeli ve hazırlık aşamasındaki Doğa Koruma Yasası acilen yürürlüğe girmelidir.
Doğa koruma amaçlı parasal kaynakların ve insan kaynağının büyümesi için devlet kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler birbirleriyle ve kendi aralarında işbirlikleri kurmalıdır. Korumacı kuruluşlar arasındaki parçalanma, doğal alanların parçalanmasının reçetesidir.

Türkiye gibi büyük bir ülkede doğal alanların korunması için valiliklere ve yerel sivil toplum örgütlerine büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bu kuruluşlar kendi illerindeki önemli doğa alanlarını tanımalı, bu alanların savunuculuğunu yapmalıdır. Bu çalışmaların yapılması için yerel ölçekte daha çok kaynak bulunmaktadır.

Yapılan tüm koruma calışmaları kırsal kültüre ve geleneklere saygılı bir şekilde yürütülmeli, tepeden inme kurallar dayatılmamalıdır.

Doğanın korunması için bireyler, devlet kuruluşları ve sivil toplum örgütleri kadar medya, özel sektör ve eğitim sektörüne de büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu üç sektörün, toplumun davranış biçimleri ve tüketim alışkanlıkları üzerinde ne kadar etkli olduğu açıktır. Bu gücün en azından bir kısmının doğanın korunması için kullanılması, belki de yeryüzündeki yaşamın kaderini değiştirecektir.
 
Top