Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Dini Konular
Genel Dini Konular
Kıssadan Hisse
İlk Gece...
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="yaren*" data-source="post: 352487" data-attributes="member: 72678"><p>Ahmet melekleri takip ediyordu. Başka bir âlemdeydi. Dünyadan çoook farklıydı. Şimdi ikinci kat gökte geziyorlardı. Öylesine büyük bir bölümdü ki gözler almıyordu. Dünyadaki uçsuz bucaksız uzayın belki de iki katıydı. Her bir saray küçük ölçekli bir ilçe kadar olduğunu düşünürsek sayısız köşklerle büyülüğünü az da olsa kavrayabiliriz. Dönüşte tanıdık birçok isme rastladı. Artık burası kendisi için yabancı değildi. Nasıl orada yakınları varsa burada da birçok akrabası ve arkadaşı vardı. Çünkü meleklerin dediği gibi burası dünyanın devamıydı. Tabi ki tanıdık simalar olacaktı. Nihayetinde buraya gelenler başka âlemden gelmiyordu ve gelenler de hep birbirinin tanıdığıydı. Kimisinin annesi, babası, kardeşi, büyük babası ve anneannesiydi. Amca, hala, dayı, teyze, kuzen, komşu değimliydiler dünyadayken tabi ki tanıdıkları olacaktı. Kendisi dünyadayken bir günde kaç sala işitiyordu. Aynı dönemin insanları değil miydi? İşte bir gün de kendisinin salası okunmuştu da şaşırmıştı acaba kendisinin ismiyle ayanı olan kim diye. Ama şimdi öğrendi ki salası okunan kendisiymiş. </p><p>YHS’nin ilk sorularını cevaplandırmanın verdiği huzurla yüzü bir ondördü gibi parıldıyordu. İşte yine Pambe ninesinin köşkünün yakınındaydı. Onu görünce meleklerden müsaade aldı. Ninesini ziyaret etti. Anneannesi kendisinden genç, dinç ve güzeldi. </p><p>-Hey pembe nine hey beni duyuyor musun?</p><p></p><p>Pembe nine sarayında yanında ırmak akan büyük bir ağacın altında dinleniyordu. Kendisine seslenen birini duyunca kulak kabarttı. Sesin geldiği yöne baktı. Kendisine sesleneni tanımıştı. Heyecan ve sevinç dolu bir ruhla karşılık verdi;</p><p>-Ahmet hey Ahmeeet torunum hoş geldin.</p><p>-Nine hoş bulduk bulmasına ama az kaldı soruları hem de en iyi bildiğimi sandığım soruları cevaplandıramıyordum. Zor kurtuldum.</p><p>-Torun dur bakalım hele kurtulduğunu sandığın şey daha YHS’nin ilk aşaması. Daha bundan sonra öyle sorularla karşılaşacaksın ki kendinin bile unuttuğu davranışların hesabını nasıl vereceksin onları düşün. Ama umutsuzluğa düşme kalbinde gerçekten Allah’a iman varsa o iman sana yol gösterecekti. </p><p>-Sağol nine ilk aşamada namazım elimden tutmuştu inşallah bundan sonrakilerde de imanım bana yol gösterir.</p><p>Bu sırada melekler Ahmet’i çağırıyordu. </p><p>-Nine şimdilik bana müsaade seni ziyarete gelirin inşallah.</p><p>-Beklerim torun ben de iadeyi ziyarette bulunurum. Hele yerine bir yerleş de ondan sonra daha rahat görüşürüz. Ben burada birçok tanıdıkla hasbıhal ediyorum.</p><p>-Hadi Allah’a ısmarladık.</p><p>-Görüşmek üzere torun görüşmek üzere…</p><p>Ahmet meleklerin yanına varmıştı. Burada göklerde yıldızların yerine saraylar ve köşkler ışıl ışıl parlıyordu. Ninesinin köşküne öylesine bir göz atmıştı. Dört tane büyük nehir gözüne çarpmıştı. Bal, süt, şerbet ve su nehirleri büyük bir coşkuyla akıyor, melekler etrafında pervane oluyorlardı.</p><p></p><p>İşte meleklerle birinci katın sınırına gelmişlerdi. Kapıda bekleyen meleklerden müsaade alarak birinci kat göğe yani eski dünyasının eşiğine gelmişlerdi. Şaşırdı. Niçin geldiklerini merak etti. Acaba kendisini tekrar mezarına mı koyacaklardı, yoksa tekrar dünya hayatına mı dönecekti? Bu sorular Ahmet aklını karıştırmıştı. Merak, heyecan bir arada meleklerin yanında ikinci kat göğün açılan kapısından çıkmaya hazırlanıyorlardı ki birden çok güzel kokulu kelebekler etraflarını kuşatmaya ve Ahmet’in ruhuna güç vermeye başladılar. Ahmet kelebeklerin o muhteşem nefeslerini hissettikçe yüreği genişliyor, daha da güçleniyordu. Binlerce rengârenk kelebek etraflarını sarmıştı. Şimdi dünyanın baharı gibi ahiret baharını da yaşıyordu. </p><p>Soran gözlerle meleklere baktı. Meleklerin tebessümü de en az kelebeklerin ki kadar renkli ve neşeliydi.</p><p> </p><p>-Bu kelebekler sana okunan Kur’an-ın şekil almış hali. Aynı renkteki kelebekler ruhuna okunan aynı Kur’an sureleridir. </p><p>Ahmet meleklerin bu cevabı üzerine kelebeklere ayrı bir gözle baktığında dediklerini anladı. İrili ufaklı rengarenk kelebek etrafını kuşatmıştı. Kimisinin üzerinde Yasin, kimsinin üzerinde Fatiha, mülk, Nebe, Felak, İhlas, Nas yazıyordu. Ama en çokta dikkatini büyükçe kelebekler çekmişti. Onlara da dikkatlice bakınca Hatim yazdığını fark etti. </p><p>Allah’a hemen oracıkta yeniden şükretti. “Allah’ım sana sonsuz şükürler olsun ki, arkamdan Kur’an okuyacak evlat yetiştirmeme ve Kur’an okuyan dostlar edinmeme imkân verdin. Sana ne kadar hamd etsem azdır Allah’ım!”</p><p></p><p>Ahmet meleklerin verdiği güçle biraz daha kendine gelmişti. Meleklerin eşliğinde eski dünyasının kapısından tekrar girdi. Yıldızlar yine ışıldıyordu. Galaksiler akıp gidiyordu. İşte dünyasına yaklaştıkça ay da ayrı bir güzellikte parlıyordu. </p><p>Ahmet anlayamayacağı şekilde hızlı gittiklerini fark etmeye başlamıştı. Neredeyse ışık hızıyla yol alıyorlardı. Dünya atmosferine girdiler. Yaşadığı ülkenin güzelliği apayrıydı. Dünyanın cennet köşelerinden biriydi. Ah bir de orayı terör belasıyla kana bulamasaydılar ne kadar güzel olacak ve yaşaması ne kadar iyi olacaktı. Tekrar dünya hayatı canlandı gözlerinde. “İnsanların trafik canavarı kesilmesi, ucuz hesaplar uğruna masum binlerce insanın katledilmesi, bombalar, uyuşturucular, kadın, çocuk, beden tacirleri of Allah’ım of” diyerek dünya hayatının çekilmezlerine ve dünyayı çekilmez hale getirenlere sitem etti. </p><p>Ahmet bunları düşünürken birden tanıdık bir evin üstünde uçtuklarını fark etti. Burası evet evet burası kendi eviydi. İşte orada oturanlarda kendi akrabalarıydı. İşte Celal’in Kur’an okuyuşu o kadar güzel geliyordu ki kulağına mest olmuştu. Oğlu Kur’an okurken bir kelebek yükseliyor ve ruhuna nefes oluyordu. Sonra dualar okundu hatim indirildi. Büyükçe göz kamaştıran bir kelebek Ahmet’in ruhuna güç üfledi. Ahmet kendinden geçmişti. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Soran gözlerini meleklere yöneltti. </p><p>-Senin kırkını çıkarıyorlar. </p><p>-Nasıl ben öleli kırk gün oldu mu? O kadar zaman geçti mi? </p><p>-Evet geçti. </p><p>-Ama daha benim ilk gecem değil miydi?</p><p>-Evet bundan sonra da hep ilk gecen olarak kalacak. Çünkü ruh için zaman mefhumu yoktur. Nasıl ki uyku da zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorsan, ölüm halinde de öyle, kıyamet kopuncaya kadar zamanın nasıl geçtiğini bilmeyeceksin. </p><p>Ahmet şaşırmıştı. Öylesine hızlı işliyordu ki zaman, nasıl geçtiğini hissetmiyordu bile. Daha ilk gecesi olarak sandığı imtihan gününün üzerinden tam kırk gün geçmişte haberi bile olmamıştı. İşte kırkı da bitmişti. Çocuklar kendisinin yokluğuna alışmış görünüyorlardı. O ilk günün acısı yoktu gözlerinde. O sırada gözü eşi Nesrin’i aradı. Hah işte o da içeri de oturuyordu. Yine başında siyah bir eşarp vardı. Ama onun da yüzünde ilk günkü kadar acı okunmuyordu. Melekler Ahmet’in bu yüz ifadelerini okumasını anlamışlardı.</p><p>-Bak Ahmet! Şayet insanlar o ilk günkü acıyı hep yaşayacak olsalardı dayanamaz üçüncü gün acının etkisinde çatlar ölürlerdi. Allah insanlara ölümü verdiği gibi onu unutma gücünü de vermiştir. Nasıl ki sen de kaybettiğin birçok yakının acısını bir müddet sonra unuttuysan, onlar da senin acını unutacaklar. Çünkü hayat devam ediyor ve insanlar yaşamda ayakta durmak zorundalar. Sana yapacakları en güzel şey, ruhuna Kur’an okumaları ve senin adına hayır ve hasenatta bulunmalarıdır. Bak kelebekler nasıl kanatlanıp ruhuna güç veriyorlar. İşte bunun gibi hayırlarda ayrı bir güç kaynağı olarak ruhuna etki yapacaklardır. Tabi bununla birlikte yazdığın güzel kitaplardan da insanlar istifade ettikçe onlar da sana güç kaynağı olacaktır.</p><p>Ahmet büyük bir mutluluk duymuştu. Çocuklarını Mevlüde’yi, Fatma’yı, Sümeyye’yi, Celal ve Furkan’ı görmenin mutluluğunu hissetti. Hele onların kendisi için Kur’an okuyacaklarını düşünmesi kendisine ayrı bir huzur verdi.</p><p></p><p>Yapılan duadan sonra çaylar içildi, sohbetler edildi ve insanlar evlerine dağılmaya başladı. Bu demekti ki Ahmet’in de Yeni Hayat yolculuğu tekrar başlayacaktı. Melekler Ahmet’e baktılar. </p><p>-Haydi gidiyoruz. Buradaki işimiz bitti. Seni Yeni Dünya’nın acayiplikleri bekliyor. Bakalım Yeni Dünya’nın gariplikleri karşısında ne hissedeceksin.</p><p>-Nasıl yani?</p><p>-Gittiğimiz zaman görür ve anlarsın. Bakalım dünya hayatındaki insanların yaptıklarının karşılığında insanlar Yeni Dünya’larında neler yaşayacaklar?</p><p>Ahmet meleklerin eşliğinde birden kendini ikinci katın kapısında buldu. Çok hızlı hareket ediyorlardı. Kapıdaki melek bu sefer biraz tebessümle karşıladı.</p><p>-Yeni Dünya’nın garipliklerine hoş geldin Ahmet!</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="yaren*, post: 352487, member: 72678"] Ahmet melekleri takip ediyordu. Başka bir âlemdeydi. Dünyadan çoook farklıydı. Şimdi ikinci kat gökte geziyorlardı. Öylesine büyük bir bölümdü ki gözler almıyordu. Dünyadaki uçsuz bucaksız uzayın belki de iki katıydı. Her bir saray küçük ölçekli bir ilçe kadar olduğunu düşünürsek sayısız köşklerle büyülüğünü az da olsa kavrayabiliriz. Dönüşte tanıdık birçok isme rastladı. Artık burası kendisi için yabancı değildi. Nasıl orada yakınları varsa burada da birçok akrabası ve arkadaşı vardı. Çünkü meleklerin dediği gibi burası dünyanın devamıydı. Tabi ki tanıdık simalar olacaktı. Nihayetinde buraya gelenler başka âlemden gelmiyordu ve gelenler de hep birbirinin tanıdığıydı. Kimisinin annesi, babası, kardeşi, büyük babası ve anneannesiydi. Amca, hala, dayı, teyze, kuzen, komşu değimliydiler dünyadayken tabi ki tanıdıkları olacaktı. Kendisi dünyadayken bir günde kaç sala işitiyordu. Aynı dönemin insanları değil miydi? İşte bir gün de kendisinin salası okunmuştu da şaşırmıştı acaba kendisinin ismiyle ayanı olan kim diye. Ama şimdi öğrendi ki salası okunan kendisiymiş. YHS’nin ilk sorularını cevaplandırmanın verdiği huzurla yüzü bir ondördü gibi parıldıyordu. İşte yine Pambe ninesinin köşkünün yakınındaydı. Onu görünce meleklerden müsaade aldı. Ninesini ziyaret etti. Anneannesi kendisinden genç, dinç ve güzeldi. -Hey pembe nine hey beni duyuyor musun? Pembe nine sarayında yanında ırmak akan büyük bir ağacın altında dinleniyordu. Kendisine seslenen birini duyunca kulak kabarttı. Sesin geldiği yöne baktı. Kendisine sesleneni tanımıştı. Heyecan ve sevinç dolu bir ruhla karşılık verdi; -Ahmet hey Ahmeeet torunum hoş geldin. -Nine hoş bulduk bulmasına ama az kaldı soruları hem de en iyi bildiğimi sandığım soruları cevaplandıramıyordum. Zor kurtuldum. -Torun dur bakalım hele kurtulduğunu sandığın şey daha YHS’nin ilk aşaması. Daha bundan sonra öyle sorularla karşılaşacaksın ki kendinin bile unuttuğu davranışların hesabını nasıl vereceksin onları düşün. Ama umutsuzluğa düşme kalbinde gerçekten Allah’a iman varsa o iman sana yol gösterecekti. -Sağol nine ilk aşamada namazım elimden tutmuştu inşallah bundan sonrakilerde de imanım bana yol gösterir. Bu sırada melekler Ahmet’i çağırıyordu. -Nine şimdilik bana müsaade seni ziyarete gelirin inşallah. -Beklerim torun ben de iadeyi ziyarette bulunurum. Hele yerine bir yerleş de ondan sonra daha rahat görüşürüz. Ben burada birçok tanıdıkla hasbıhal ediyorum. -Hadi Allah’a ısmarladık. -Görüşmek üzere torun görüşmek üzere… Ahmet meleklerin yanına varmıştı. Burada göklerde yıldızların yerine saraylar ve köşkler ışıl ışıl parlıyordu. Ninesinin köşküne öylesine bir göz atmıştı. Dört tane büyük nehir gözüne çarpmıştı. Bal, süt, şerbet ve su nehirleri büyük bir coşkuyla akıyor, melekler etrafında pervane oluyorlardı. İşte meleklerle birinci katın sınırına gelmişlerdi. Kapıda bekleyen meleklerden müsaade alarak birinci kat göğe yani eski dünyasının eşiğine gelmişlerdi. Şaşırdı. Niçin geldiklerini merak etti. Acaba kendisini tekrar mezarına mı koyacaklardı, yoksa tekrar dünya hayatına mı dönecekti? Bu sorular Ahmet aklını karıştırmıştı. Merak, heyecan bir arada meleklerin yanında ikinci kat göğün açılan kapısından çıkmaya hazırlanıyorlardı ki birden çok güzel kokulu kelebekler etraflarını kuşatmaya ve Ahmet’in ruhuna güç vermeye başladılar. Ahmet kelebeklerin o muhteşem nefeslerini hissettikçe yüreği genişliyor, daha da güçleniyordu. Binlerce rengârenk kelebek etraflarını sarmıştı. Şimdi dünyanın baharı gibi ahiret baharını da yaşıyordu. Soran gözlerle meleklere baktı. Meleklerin tebessümü de en az kelebeklerin ki kadar renkli ve neşeliydi. -Bu kelebekler sana okunan Kur’an-ın şekil almış hali. Aynı renkteki kelebekler ruhuna okunan aynı Kur’an sureleridir. Ahmet meleklerin bu cevabı üzerine kelebeklere ayrı bir gözle baktığında dediklerini anladı. İrili ufaklı rengarenk kelebek etrafını kuşatmıştı. Kimisinin üzerinde Yasin, kimsinin üzerinde Fatiha, mülk, Nebe, Felak, İhlas, Nas yazıyordu. Ama en çokta dikkatini büyükçe kelebekler çekmişti. Onlara da dikkatlice bakınca Hatim yazdığını fark etti. Allah’a hemen oracıkta yeniden şükretti. “Allah’ım sana sonsuz şükürler olsun ki, arkamdan Kur’an okuyacak evlat yetiştirmeme ve Kur’an okuyan dostlar edinmeme imkân verdin. Sana ne kadar hamd etsem azdır Allah’ım!” Ahmet meleklerin verdiği güçle biraz daha kendine gelmişti. Meleklerin eşliğinde eski dünyasının kapısından tekrar girdi. Yıldızlar yine ışıldıyordu. Galaksiler akıp gidiyordu. İşte dünyasına yaklaştıkça ay da ayrı bir güzellikte parlıyordu. Ahmet anlayamayacağı şekilde hızlı gittiklerini fark etmeye başlamıştı. Neredeyse ışık hızıyla yol alıyorlardı. Dünya atmosferine girdiler. Yaşadığı ülkenin güzelliği apayrıydı. Dünyanın cennet köşelerinden biriydi. Ah bir de orayı terör belasıyla kana bulamasaydılar ne kadar güzel olacak ve yaşaması ne kadar iyi olacaktı. Tekrar dünya hayatı canlandı gözlerinde. “İnsanların trafik canavarı kesilmesi, ucuz hesaplar uğruna masum binlerce insanın katledilmesi, bombalar, uyuşturucular, kadın, çocuk, beden tacirleri of Allah’ım of” diyerek dünya hayatının çekilmezlerine ve dünyayı çekilmez hale getirenlere sitem etti. Ahmet bunları düşünürken birden tanıdık bir evin üstünde uçtuklarını fark etti. Burası evet evet burası kendi eviydi. İşte orada oturanlarda kendi akrabalarıydı. İşte Celal’in Kur’an okuyuşu o kadar güzel geliyordu ki kulağına mest olmuştu. Oğlu Kur’an okurken bir kelebek yükseliyor ve ruhuna nefes oluyordu. Sonra dualar okundu hatim indirildi. Büyükçe göz kamaştıran bir kelebek Ahmet’in ruhuna güç üfledi. Ahmet kendinden geçmişti. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Soran gözlerini meleklere yöneltti. -Senin kırkını çıkarıyorlar. -Nasıl ben öleli kırk gün oldu mu? O kadar zaman geçti mi? -Evet geçti. -Ama daha benim ilk gecem değil miydi? -Evet bundan sonra da hep ilk gecen olarak kalacak. Çünkü ruh için zaman mefhumu yoktur. Nasıl ki uyku da zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorsan, ölüm halinde de öyle, kıyamet kopuncaya kadar zamanın nasıl geçtiğini bilmeyeceksin. Ahmet şaşırmıştı. Öylesine hızlı işliyordu ki zaman, nasıl geçtiğini hissetmiyordu bile. Daha ilk gecesi olarak sandığı imtihan gününün üzerinden tam kırk gün geçmişte haberi bile olmamıştı. İşte kırkı da bitmişti. Çocuklar kendisinin yokluğuna alışmış görünüyorlardı. O ilk günün acısı yoktu gözlerinde. O sırada gözü eşi Nesrin’i aradı. Hah işte o da içeri de oturuyordu. Yine başında siyah bir eşarp vardı. Ama onun da yüzünde ilk günkü kadar acı okunmuyordu. Melekler Ahmet’in bu yüz ifadelerini okumasını anlamışlardı. -Bak Ahmet! Şayet insanlar o ilk günkü acıyı hep yaşayacak olsalardı dayanamaz üçüncü gün acının etkisinde çatlar ölürlerdi. Allah insanlara ölümü verdiği gibi onu unutma gücünü de vermiştir. Nasıl ki sen de kaybettiğin birçok yakının acısını bir müddet sonra unuttuysan, onlar da senin acını unutacaklar. Çünkü hayat devam ediyor ve insanlar yaşamda ayakta durmak zorundalar. Sana yapacakları en güzel şey, ruhuna Kur’an okumaları ve senin adına hayır ve hasenatta bulunmalarıdır. Bak kelebekler nasıl kanatlanıp ruhuna güç veriyorlar. İşte bunun gibi hayırlarda ayrı bir güç kaynağı olarak ruhuna etki yapacaklardır. Tabi bununla birlikte yazdığın güzel kitaplardan da insanlar istifade ettikçe onlar da sana güç kaynağı olacaktır. Ahmet büyük bir mutluluk duymuştu. Çocuklarını Mevlüde’yi, Fatma’yı, Sümeyye’yi, Celal ve Furkan’ı görmenin mutluluğunu hissetti. Hele onların kendisi için Kur’an okuyacaklarını düşünmesi kendisine ayrı bir huzur verdi. Yapılan duadan sonra çaylar içildi, sohbetler edildi ve insanlar evlerine dağılmaya başladı. Bu demekti ki Ahmet’in de Yeni Hayat yolculuğu tekrar başlayacaktı. Melekler Ahmet’e baktılar. -Haydi gidiyoruz. Buradaki işimiz bitti. Seni Yeni Dünya’nın acayiplikleri bekliyor. Bakalım Yeni Dünya’nın gariplikleri karşısında ne hissedeceksin. -Nasıl yani? -Gittiğimiz zaman görür ve anlarsın. Bakalım dünya hayatındaki insanların yaptıklarının karşılığında insanlar Yeni Dünya’larında neler yaşayacaklar? Ahmet meleklerin eşliğinde birden kendini ikinci katın kapısında buldu. Çok hızlı hareket ediyorlardı. Kapıdaki melek bu sefer biraz tebessümle karşıladı. -Yeni Dünya’nın garipliklerine hoş geldin Ahmet! [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Atatürk'ün doğduğu şehir?
Cevapla
Forumlar
Dini Konular
Genel Dini Konular
Kıssadan Hisse
İlk Gece...
Top