• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

İlhan Selçuk - Düşünüyorum Öyleyse Vurun

İlhan Selçuk - Düşünüyorum Öyleyse Vurun

Bu kitap, İlhan Selçuğun sevilen en değerli eserlerinden.
Bir insan en az yirmi beş yıldır, her gün yazarsa ve bu yazılarında birbirleriyle çelişmezse, o yazar çok köklü bir etkinsel değeri ifade eder. Yazılarında çok ince ve insancıl bir duyarlık vardır. Bu duyarlığı koyamazsa, her günyüz binlerce okura ulaşamaz.

Kitabın Kısa Özeti

Makedonya kralı Filipos, oğlu İskender’ in ne akıllı bir kişi olacağını ilk ne zaman sezmiş?

Bir at varmış, öylesine azılıymış ki kimse sırtına binemiyormuş. Hayvan, bütün binicilerini üstünden atıp benzetmiş; kiminin kafasını, kiminin çenesini, kiminin kolunu, kiminin bacağını kırmış. Hani şu Amerikan filmlerinde rodeo denilen zanaatın ustalarını izliyoruz ya; onlara benzer ne kadar Makedonya kovboyu varsa azgın atı bir kez deneyip derslerini almışlar; toprağı öpmüşler. İskender, atla binicilerini izlerken görmüş ki, hayvan gölgesinden ürktüğü için azıyor. Bunun üzerine atın sırtına atlayıp güneşe doğru sürmüş. Arkaya düşen gölgeyi görmediğinden ürkmemiş beygir, durulmuş, İskender’in buyruğuna girmiş; herkes bu işe şaşıp kalmış.

Kral Filipos düşünmüş:

3BQ29.jpg
Benim ne akıllı bir oğlum var, demiş, ünlü bilgeleri öğretmen olarak görevlendirip kendisine iyi bir eğitim vereyim. O çağın en ünlü bilgesi Aristoteles olduğundan kral Filipos’ un emriyle İskender ‘i yetiştirmeye çalışmış. İskender büyük yeteneklerini geliştirmiş; ama “cihangirlik” tutkularına saplanmış; dünyayı avcunun içine almaya çalışmış; ordusunu ardına takmış, gidebildiğince gitmiş; önüne kim çıkarsa ezmiş geçmiş. Çoğu zaman yalnız at değil insanoğlu da kendi gölgesinden korkup azgınlaşır. Böyle durumlarda en iyisi sanırım yüzünü güneşe karşı dönmektir. Çünkü kendi gölgesinden korkan adam, güneşe, bir başka deyişle aydınlığa, daha başka bir deyişle gerçeğe sırtını dönen kimsedir. Ürküp azgınlaşması da bundandır. Aristoteles’ in İskender’ i olgun bir insan olarak yetiştirebildiği kanısında değilim. Büyük İskender yaman bir savaşçı, ünlü bir “cihangir” olabilir. Lisenin ilk sınıf edebiyat kitabında Aristoteles ile İskender’e ilişkin söylenceleri okumuştuk.

Anımsadığıma göre savaş meydanında yatan ölüler arasında dolaşan İskender, hocasına sorar:

-Aristo bu nedir?

Bilge yanıt verir: -zafer veya hiç!..

Okul kitaplarında cengiz Han’dan Atilla’ya, İskender’den Sezar’a değin nice “cihangir ”in neden ordularının başına geçip yer yuvarlağını ele geçirmeye çalıştıkları anlatılmaz, ama insan okuldan ayrıldıktan sonra merak edip kendisine sorabilir: -bu adamlar, niçin koskoca ordularla ülkeden ülkeye dolaşıp dünyayı ele geçirmeye çabalamışlar? Bu sorunun yanıtını kurcaladıkça kişioğlu bilinçlenir; her bir savaşın ardında hangi nedenin yattığını öğrenip anlar; savaşçılığın iyi bir şey olmadığını algılar; ama iş işten geçmiş olur.

Eflatun demiş ki:

– Ancak krallar filozof ya da filozoflar kral olursa devletler mutlu olabilir.

Sheep Society

Günümüz koşullarında pek akıllıca sayılmasa da insanı düşünmeye yönelten bir yanı vardır bu sözün; çünkü devlet yönetiminde düşüncenin, fikrin, mantığın ağır basmasını istiyor eflatun. Oysa tarih boyunca devlet yönetimlerinde mantığın pek az payı olmuştur. Descartes’in ünlü özdeyişini anımsayın: “… Düşünüyorum, öyleyse varım. ”

Bu özdeyiş çoğu yerde şöyle anlaşılmış: “…düşünüyorum, öyleyse vurun.” Çağımızda fikir özgürlüğüne karşı çıkanlar da böyle davranmıyorlar mı?
 
Top