• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

İclal Aydın ( d. 14 Eylül 1971 - )

MeRciMeK

V.I.P
V.I.P
1z1yz4m.jpg



İclal Aydın, (d. 14 Eylül 1971 Nevşehir) Türk oyuncu, spiker, şair/yazar .
Memur olan ailesinin o dönemde Nevşehir'de görevde olmaları nedeniyle Nevşehir'de doğdu.Ancak kendisi aslen Elazığlı Kürt bir aileye mensuptur. O bir yaşındayken yine tayin nedeniyle Ankara'ya taşındılar. İlkokuldan sonra bir süre Elazığ Anadolu Lisesi'nde yatılı okudu. Annesiyle babasının ayrılması üzerine yeniden Ankara'ya döndü. Ortaokul ve lise yıllarını yazarak ve tiyatro çalışmaları yaparak geçirdi. Orta üçüncü sınıftan itibaren bir yandan okuyup bir yandan çalışmaya başladı. 1989 yılında Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nü kazandı. 2. sınıfta okulu bırakıp Berlin'e yerleşti. Almanya'da altı yıl profesyonel tiyatro yaptı. Çeşitli sosyal çalışmalara, workshop'lara katıldı.
1996 yılında kesin bir kararla tiyatroyu bıraktı ve Türkiye'ye döndü. 1997 yılında televizyona geçti. Rol aldığı Sıcak Saatler dizisi çok sevildi. HBB'de gündüz kuşağında, "2'den 4'e" adında kadınlara yönelik bir program sundu. Bir süre Kanal D'de, 1998-2000 yılları arasında da Radyo D, Radyo Cumhuriyet, Radyo Kent, BRT FM'de program yaptı. Çeşitli dizilerde oynadı. 1999'da "Hayat Güzeldir" programıyla BRT'ye geçti. "Zirvedekiler"; 2000 En İyi Sabah Programı ödülünü aldı. Hayat Güzeldir programı için yazdığı günlükleri ve metinleri bir araya getirerek ilk kitabını oluşturdu. Star TV'de yayınlanan "İki Aile" dizisinde Eda rolünü Emre Kınay ile oynamıştır.
Üç evlilik yapmıştır ayrıca Zeynep Lal isminde bir kızı vardır.


Vikipedi
 

MeRciMeK

V.I.P
V.I.P
SENİ SEVİYORDUM

Seni seviyordum ve senin haberin yoktu.

Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına
düşüşü ve burnun herkesten başkaydı işte.
Güldüğün zaman yukarıya bakardın. Yukarı kalkan
başın ve gülen gözlerin vardı, ne güzeldiler...

Sen bilmiyordun, ben seni seviyordum.

Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler. Duvarlara,
vitrin camlarına kaldırımlara çarpıyordu. Geri dönüyordu
çoğalarak. Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum
herşeyi, her şeyi erteleyişim oluyordun. Kalp ağrısı
oluyordun, birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun.
Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk. Dönemeçler geçiyor,
köprüler göze alıyor ve bazen tekin olmayan suların
üzerinden atlıyorduk. Cesurduk... Ufuk çizgisi maviydi,
gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller.

Ben seni seviyordum, bilmiyordun.

Sevinçlerim oluyordun arasıra, sen hiç bilmiyordun.
Sonra herhangi biri oldun. Bütün sevinçlerim bittikten
sonra yağmurlar yağdı serin haziran akşamları...
Sonra bir gün uzaktan gördüm seni. Saçların
bana inat, başın her şeye meydan okuyarak.
İşte yine aynı... Kalbimi acıttın. Her zamanki gibi.
Değiştik sanıyordum.

Ve sen yine bilmiyordun.



İclal Aydın
 

MeRciMeK

V.I.P
V.I.P

AŞK
Aşk; yalnız bir operadır kış güneşinde dinlenen.
Aşk; bazen bir zaman hatasıdır.
Aşk; bazen kavuşamamak, adını karalamaktır kağıtlara.
Uzun bir suskunluktur ya da durmadan ondan konuşmaktır.
Aşk; bir filmin, bir karesinde takılıp kalmak...
Bazen tuhaf bir cesaretle meydan okumaktır.
Aşk; bazen nedenini bilmediğiniz bir duraksamadır.
Aşk; bir harabenin ortasında birşey bulup da ne yapacağını bilemeyen
iki savaş çocuğu gibi kalmaktır.
Eylül'ün toparlanıp gitmesini izlemektir.
Bir bakış bile anlatmaya yeterken herşeyi
kalbinizi dolduran duyguların kalbinizde kalmasıdır.
Aşk; canınızla beslemektir hüznün kuşlarını.
Aşk; vazgeçmektir gözlerinden.
Geceleri ansızın nedensiz uyanmaktır uykularından, usul usul ağlamaktır.
Aşk; birgün anahtarın ters döneceğine inanıp ışığa kavuşmayı özlemektir.
Aşk; buralardan öylece çekip gitmek ve sonunda kendine bir gül vermektir.
Acını içine alıp, göz damlalarını tutup, güçlü olmaya çalışmaktır.
İclâl Aydın
 

MeRciMeK

V.I.P
V.I.P

YAĞMUR
Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü
bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama…

Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.
Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta
dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla
tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena…

Omuzlarım ağrıYASAK KELİME uyanıyorum sabahları.
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.
Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da
“Annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu?
“Baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bir kez,
anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim.
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne,
yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.

Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,
televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum,
açtığımı gören olmuyor.
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor.
Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor…

Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.
Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.
Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. Seni çok özlüyorum.
Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?
Gidemeyişine ağladın mı sende? Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi? İşte böyle,
kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler.



İclal AYDIN
 

MeRciMeK

V.I.P
V.I.P
MASALLAR

Daha uyanmamalıydık masallardan.Ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar? ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın? ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan güzeli uyandırmaktan? Ne zaman yoruldu aladdin lambasını ovmaktan? iyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler? Daha uyanmamalıydık...Masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.Bir şey oldu, bir yerlerde.Büyüdük mü küstük mü birşeylere ne; inanmaz olduk masallara.Dinlemez olduk ve anlatmadık bir daha.Belki anlatılacak masalımız kalmadı, çabuk yordu hayat bizi.Oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan Anka kuşu, Kaf dağının ardındaki o gizemli ülke, lal bir oba uşağı ile güzeller güzeli bey kızının başkaldıran sevdası.Nasıl özlüyoruz geçmişi...Neden özler ki insan? Hele birde mutsuz bir çocuksanız...Çocuktuk çünkü.İnanıyorduk.Köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektupları okumamıştık.Ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat.İnanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk.Şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak...
İclal Aydın
 

MeRciMeK

V.I.P
V.I.P
NE OLACAK HALİM

Sen bu satırları okurken ben cok uzaklarda olacağım...
Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar,
Biliyormusun? Bu ikimizin hikayesi,
Şu anda nerdesin, ne yapmaktasın;
Bildiğim yerlerdemisin yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi,
Sevdiklerin özlemi sardımı nicedir kalbini,
Pişman mısın başlamadıkların için, iç cekiyorsundur şimdi
Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyormusun hala,
Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim,
Ah, biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.
En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin?
Şimdi düşlediklerimin neresindesin...
Dedim ya.
Bu ikimizin hikayesi...
Islandımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı,
Bizi buluşturan kaldırımları,
İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.
Ben unutmadım diye
Hatırlıyormusun sonunu değiştirmediğimiz filmleri
Hayatın gerceğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği
Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği,
Büyürken vazgectiklerimizi yada vazgeçittirdikleri seyleri,
Ne Olacak Halim...
Çabuk mu büyüdük dersin
Biliyorum..
NE Olacak Halim...
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.
Neleri bırakmış olacağım birde,
Ne aşkları
Ne başlangıçları
Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.
Biliyormusun...
Tek sorum var kendimle şimdi
Ne Olacak Şimdi Halim....


İclal Aydın
 

MeRciMeK

V.I.P
V.I.P
Canım Kızım;

Meğer sanaymış yolculuğum. Birgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. Ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım..
Yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. Balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. Demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. Göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... Yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. Saat oniki'ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...
Annem geldi aklıma bir Pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. Yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. Balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. Doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. Saat öğlen oniki'ye on varmış. İşte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. Sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. Saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. Büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. Ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...
O günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. Çok korkuyorum severmisin acaba beni? İyi bir anne olabilecek miyim? Koruyabilecek miyim seni? Kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?
Takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. Annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. Bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. Gelişine az kaldı. Seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. İsterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. Geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. Ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....
Anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. Oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. AŞk'ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... İyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. Sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.
Hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. İkincisini tercih edersin umarım...
Bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...
Dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun....
Annen..


İCLAL AYDIN
 

MeRciMeK

V.I.P
V.I.P
Zor Günler

Benden önce söylenmiş sözlerin haklılığına kızdığım oldu zamanında
Ama inandığım da…
Ömrümde her şarkı, başka bir kapı açtı
Bu şarkının ardında sen, bu kapının ardındaysa
Benden önce söylenmiş sözler vardı…
Çok zor günler geçirdim vaktiyle,
Alemde, savaşlar çırpınışlar
Nihayetinde; aşık olmak kısmetmiş yar sana
Aşık olmak kısmetmiş
Seçtiğimiz hayatlar mı bunlar? seçtiklerimiz mi?
Bunca yokluk, bunca kırıklık, bunca acı…
Seçtiklerimiz evet!
Hayat bu sevgilim,
Çoktan seçmeli senin aşkınsa, bir dönem ödevi…
Bir gece çıkıp gelsen ölmezsin ya,
Ölümlerden ölüm beğen gelmezsen yar
Bir akşam çıkıp gelsen ölmezsin yar
Ölümlerden ölüm beğen, öleceğim yar
Bir şarkı tuttum sevgilim
Bir kapı açtim ikimize
İkimiz,çokmuşuz meğer bu resme
Kapatmadan bu kapıyı yine de
Bu yaralar bereler, sanadır, bileler…
Bu yaralar bereler sanadır bileler
Göreler aşkımı
Şahidim; gökkubbe
Aşığım; bekletme
Çok canım yanıyordu, gördüklerimden ve göreceklerimden
Benim kanayan dizlerim yoktu hayatta bir tek
Benim de kanattıklarım vardı elbet
Ezdiğim kumlar ve geçtiğim yollar hala gölgemi taşıyorlar
Hani demiştim ya en başında
“ne ayrılıklar, ne aşklar, ne başlangıçlar” diye
Yani, demem o ki, çok zor günler geçirdim vaktiyle
Bu şarkı sadece benimdi sevgilim
Ve ben büyük bahçeler istemiştim ikimize
Yazmışsın ya “onu sevebileceğimi düşünmüştüm” diye
İşte o günden beri, belki de bu yüzden sadece
Bu yaralar bereler, sanaydı, bileler
Göreler aşkımı
Şahidim gökkubbe…


İCLAL AYDIN
 

MeRciMeK

V.I.P
V.I.P
KAR

Karlı bir akşamdı ankara'da;
Son kez elele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola.
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin.
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum....
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordun....
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık;
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
Uçak, babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde....
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle


İCLAL AYDIN
 

MeRciMeK

V.I.P
V.I.P
OYSA

Büyük bir kelimedir. Oysa... İçinde açıklama, kırgınlık, pişmanlık, hayret, küskünlük ve daha bir dolu duygu barındırır.
Bazen tek başına koca bir paragrafı açıklamaya bile yeter...
"Oysa" dersiniz...
Oysa;
"böyle değildi başlangıçta,"
"beni sevdiğini söylüyordu,"
"başaracağından emindi,"
"çok güveniyordu kendine,"
"yağmur yağmayacak, bir değişiklik olmayacak, verilen sözler tutulacak demişlerdi,"
"burada olacağını söylemişti;"
"yapabilirim, yetişebilirim, toparlayabilirim sanıyordum,"
"çok uzak değil diye düşünüyordum,"
"başka türlü hayal ediyordum,"
Başına getireceğiniz her "oysa" anlaşılır bir burukluk taşımaktadır okuduğunuz şu cümlelerde...
Geçen hafta içi, bir sabah vaktiydi. Ansızın, daha gün doğmamışken açıldı gözlerim yatakta. İçimde nasıl başımdan atacağımı kestiremediğim bir sıkıntı vardı.Oysa gece rahat yatmıştım yatağa. Yorgundum, uykumu almamıştım tam olarak.Gözlerim açık, yatakta havanın aydınlanmasını bekledim. Dışarıda yağmur vardı. Evin içindeki yan karanlık daha da sıkıştırdı yüreğimi. Hiçbir sebep yoktu böylesi bir iç daralması için.
Kalktım...
Gün başladı.
Yine herkesin bir derdi vardı işte, her günkü gibi...
Bir şekilde ucundan tutmam gereken, içinde durduğum, kıyısına vurduğum...
Telefonlar, notlar, haberler, yorumlar, gelenler, gidenler.
Hesap isteyenler, hesap kesenler, daha çok isteyenler...
Üst üste, usandıran, tam da günün sıkıntısına uygun dünyevi sökükler...
Derken..
Kafamı dağıtayım diye kütüphanemi yerleştirirken telefon etti bir arkadaşım ve "Attilâ İlhan'ı kaybettik" dedi...
Ölüm oracıkta duruyor, kapının kıyısında.
Kimine 80 yıllık bir renkli ömür veriyor, kimini yirmisinde alıyor.
Oysa...
Oysa herkes hiç ölmeyeceğini düşünerek yaşıyor.
Bu yüzden hiçbir yere götüremeyecekleri "taşınmazlar" için diş biliyor, tırnak bileyliyorlar.
Bu yüzden hiç sakınmadan nefret ve öfke kusuyorlar.
Bu yüzden sadece kendilerine bakıyorlar, "iç" lerine hiç göz atmadan...
Oysa kısacık hayat.
Kendisine verilenin nasıl alındığını anlamıyor bile insan...
Bugün bir düşünsenize; üç ay önce, beş yıl önce, yirmi yıl önce ne düşlemiştiniz?..
Neler kurmuştunuz, ne çiçekler sipariş etmiştiniz ömrünüzün en güzel bahçesi için...
Görüyor musunuz "oysa" ne yaptınız kendinize?


İCLAL AYDIN
 
Top