Hz. Adem'in Kur'an'da Anlatılan Kıssasından Bazı Ders ve İbretler

Suskun

V.I.P
V.I.P
*Hz. Adem'in Kur'an'da Anlatılan Kıssasından Bazı Ders ve İbretler *

*Hz. Adem topraktan yaratılmıştır. İnsanın topraktan yaratılması, bir
yönüyle Allah'ın yüce kudretine delil olurken, bir yönden de insana bir
hatırlatmadır: "İşte senin aslın, hakir/âdi bir çamurdur. Büyüklenmeye
hakkın yoktur." O yüce kudret olmasaydı, çamur nasıl insan haline
gelebilirdi? O çamura üflenen ilâhî ruh onu canlandırıyor, hareketli ve
şuurlu hale getiriyor. Bu, insanın iki boyutlu olduğunu da gösterir:
Topraktan meydana gelen maddî ve beşerî boyutu, ilâhî ruhtan üflenen ve
Allah'ın isimleri öğretmesinden oluşan manevî, ruhî ve ilmî yönü, halifelik
boyutu. İnsan, kendine verilen yetenekler sayesinde mayasındaki çamurluğu,
yani değersizliği, düşük bir seviyeyi de seçebilir; kendisine üflenen ilâhî
ruh yönüne meylederek yüceliği, üstünlüğü, ilâhî ahlâkı da seçebilir. *

*Çamur, durağanlığı, hantallığı, bir yerde çöküp kalmayı; ruh ise hareketi,
canlılığı, çabayı ve gayreti işaret eder. İnsan mayasındaki çamur alçaklığa,
ruhu ise yüceliğe meyillidir. İnsanı ancak ilâhî ruhtan gelen bilinç, olgun
harekete yöneltebilir. (5) İnsanlar arasındaki mesafe, çamur ile ilâhî ruh
arasındaki mesafe kadar olabilir. *

*Meleklerin Hz. Adem'e secdesi, insana verilen değerin göstergesidir. Başta
melekler olmak üzere yeryüzünde hemen her şey insanın hizmetine verilmiştir.
Her şey, insanın önünde âdeta melekler gibi secde etmektedir. Bu hizmetten
ise yalnızca İblis kaçınmaktadır. O, bu evrensel değerleri ve nizamı inkâr
ederek bu âhengin dışında kalmıştır. Avrupa'da ortaya çıkan Hümanizm, insana
verilen bu ulvî değerin yanında hiçbir anlam ifade etmez. *

*Hz. Adem'in Kur'an'da anlatılan kıssası, bütünüyle yaratılışın ve
insanlığın hikâyesidir. İnsan hayatının nasıl başladığını, nasıl devam
etmesi gerektiğini ve nereye varacağını haber veriyor. Âdem kıssası, insanın
yüksek mertebesini, kendisine melekler dahil bütün yerdeki varlıkların
hizmet ettiği yeryüzü halifeliğini ve bunun sorumluğunu hatırlatıyor.
Yeryüzünde halife kılınan insan, ancak emanet yükünü hakkıyla taşırsa bu
görevini hakkıyla yerine getirebilir. Adem kıssası, insanı Allah'ın emrine
uymaya, yasaklarından kaçmaya alıştırıyor, İblis'in düşmanlığını
hatırlatıyor. *

*Eşyanın isimlerini insan kendiliğinden bilip öğrenmiş değildir. Meleklerin
ve insanın Allah'ın öğrettikleri ve öğrenme kabiliyeti verdiklerinin dışında
kendiliklerinden bir ilimleri yoktur (bkz. 2/Bakara, 30-33). İnsana, Allah
ilim öğrenme yeteneği vermemiş, onu vahiyle desteklememiş, ona eşyanın
isimlerini öğretmemiş olsaydı, insan dünyada hiçbir ilerleme gösteremez,
yeryüzünün efendisi, halifesi de olamazdı. Öğretilen isimler sayesinde
bilgiye, bilince, adlandırmaya, bilmeye, idrâk ve ifade etmeye kavuşmuş
bulunuyoruz. Bunlarsız hayat olur mu? *

*İlimlerin kaynağı olan Kur'an'ı öğreten O olduğu gibi Beyanı, açıklama
yeteneğini de Allah öğretmiştir. "Rahmân, Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı.
Ona beyanı/açıklamayı öğretti." (55/Rahmân, 1-4) *

*Meleklerin Allah'ın öğrettiğinden başkasını bilmemeleri, gaybın Allah'a ait
bir sır olduğunu ortaya koyar. Rabbimiz, bizim bilmemizin faydalı olmadığı
gaybı kendine saklamıştır. Bu anlamda gaybı bildiği zannedilenler, falcılar,
kâhinler, medyumlar, cinciler, üçkâğıtçı sihirbazlar yalancıdır. *

*Hz. Adem'in cennete konulmasının hikmetini en iyi Rabbimiz bilir. Onun
cennet hayatının, Allah'ın nimetlerinin büyüklüğünü görme, O'nun koyduğu
sınırları tanıyıp onlara uyma, insana kötülük yapabileceklere karşı dikkatli
olma amacı taşıdığı söylenebilir. Bu cennet, insanlar için bir örnektir ya
da dünyayı nasıl cennet gibi yapabileceklerinin metodunu göstermedir. Kişi
kendi hayatını dilerse cennet gibi ve ölümden sonrasını da cennet yapar;
dilerse hayatı kendisi ve çevresi için cehenneme çevirir. Allah'ın bir
emrine isyan insanın Cennetten uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Yapılan
isyana, hatayı kabul edip tevbe edilmez ve Allah'ın emrine karşı bir mantık
yürütülmeye, hataya te'vil bulup kılıf uydurmaya kalkılırsa Allah'ın
lânetine uğranılan şeytanlaşma söz konusu olacaktır. Hz. Adem'in cennet
hayatı bu esprileri hatırlatıyor. *

*Kaybedilen cenneti yeniden bulmanın yolu, İslâm'ın tanımını yaptığı takva
elbisesini kuşanıp müttakîlerden olmaktır. Bu ahlak, yeryüzünü de insan için
cennet haline getirecektir. Müttakîlerden kurulu bir toplum, saadet/mutluluk
toplumudur. Takva sahibi mü'minler, her devirde asr-ı saadeti yaşayan,
saadeti asra taşıyan kutlu insanlardır. Müttakîler için hazırlanmış olan
ebedîlik cenneti, geçici olan dünya cennetinde kazanılır. Dünyayı kendisi ve
çevresi için cennet gibi yapanlar, Ahiret cennetine adaydırlar. Ebedîlik
cenneti, ancak bir bedel karşılığı kazanılır. Bu bedeli mü'minler
nefisleriyle, İblisle ve Allah'ın düşmanlarıyla, her şartta ve her imkânda
mücadele ederek, hiç kimsenin kınamasına aldırmadan Allah'ın emrini yerine
getirerek öderler. Hz. Adem'in cennet hayatı, bu gerçeklerin işaretlerini
vermektedir. *

*Hz. Âdem, cennette olmasına rağmen yasak ağaca yaklaşmama emri ile denendi.
İnsan orada bile başıboş, kuralsız ve sorumsuz değildi. İnsan yeryüzünde,
İblis'in serbestçe faaliyet yapabildiği, nefislerin hoşuna gidecek sayısız
çekici zevklerin olduğu, saptırıcıların kol gezdiği bir ortamda başı boş
olabilir mi? Kuralsız yada şeriatsiz kalabilir mi? Sorumluluk, hayatın
anlamıdır ve devamını sağlayan en önemli ilkedir. Sorumsuzluk kişi için
yokluktur. İnsanın yokluktan kurtulup var olmasını isteyen Yaratıcı, onu
yaptıklarından ve emaneti taşıma görevinden sorumlu tutmuştur. Bu, ona değer
vermedir, bir başka deyişle adam yerine koymadır. *

*Yasak ağaç -Allah daha iyi bilir- yeryüzündeki yasakları/haramları
sembolize etmektedir. Rabbimiz bununla insanları kendi haram sınırları
konusunda duyarlı olmaya davet ediyor. Yasak ağaçtan yemek, Hz. Adem'in
şekavetine/bedbahtlığına sebep oldu (bkz. 20/Tâhâ, 117). İnsan tıpkı atası
Adem gibi, ister bilerek, ister unutarak Rabbinin yasak ağaçlarından yerse,
O'nun sınırlarını çiğnerse ya da hükmüne uymazsa; şekavete düşer, mutsuz
olur, hüsrâna uğrar, çok şey kaybeder. *

*Günümüzde ne yazık ki İblisin yandaşları yeryüzünün her tarafını,
işledikleri şerler, sebep oldukları fesatlar, yapageldikleri günahlar
yüzünden yasak ağaçlarla doldurdular. Onlar, sürekli yasak ağaç üretmekte ve
onu reklâmlayarak pazarlamaktadırlar. Şimdilerde asıl mesele, yasak olmayan
ağaçları bulup onların meyvesinden yemek ya da cennetin helâl ağaçlarını
yeryüzünde yetiştirmek ve diğer insanlara sunmaktır. *

*İnsan, diğer varlıklardan üstün kılınmasına rağmen (17/İsrâ, 70), hem
unutkan ve zayıftır, hem de yaratılışında olan çamur ve ilâhî ruha
meyillidir (4/Nisâ, 28). Hz. Adem, cennette olmasına ve Rabbinin uyarılarına
rağmen yasağa uymayı unuttu (20/Tâhâ, 115). İnsan, unutarak veya aldanarak
hata yapabilir. Mü'min insana düşen, hatasını İblis gibi savunmak değil;
Âdem ve eşi gibi hatasını anlayıp Allah'tan bağışlanma dilemektir. Çünkü
Allah, şirkin dışında bütün günahları affeder (4/Nisâ, 116; 5/Mâide, 40;
39/Zümer, 53 vd.). *

*Hz. Âdem ve Hz. Havva, hatalarını anladıktan sonra şu duayı yapmışlardı:
"(Âdem ile eşi) dediler ki: 'Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi
bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz." (7/A'râf, 23)
Yaptıkları bu dua, tevbe edilmeyen küçük günahların bile karşılık
göreceğinin, cezaya sebep olacağının delilidir. Öyleyse bütün günahlara
tevbe etmeli, sürekli Allah'a istiğfârda (bağışlanma dileğinde) bulunmalı.
Peygamberimiz bile her gün sayısız çoğunlukta istiğfâr ederdi (bkz. İbn
Mâce, Edeb 57, hadis no: 3815-3817). *

*İblis, Ademoğluna duyduğu haset yüzünden iğvâsını, her zaman ve her şartta
sürdürecektir. İblis de, onun askerleri ve yardımcıları da tatil
yapmayacaklar (bkz. 36/Yâsin, 60; 7/A'râf, 16-17; 17/İsrâ, 64 vd.). İblis ve
yandaşları en çok müslümanlarla uğraşırlar. Onları Allah'tan, O'na
ibadetten, O'nun yolunda harcama yapmaktan alıkorlar. Onlar, müslümanların
bütün hayırlı işlerine engel olmaya çalışırlar. *

*Allah, Adem'i ve eşini affetti. Çünkü onlar günahlarını itiraf ettiler,
hatalarının bağışlanmasını istediler. Yaptıkları yanlışı savunmadılar,
Allah'ın emrini beğenmezlik etmediler, O'na karşı kibirlenmediler. İblis ise
af dilemediği gibi hatasını da kabullenmedi, Allah'ın emrine karşı istikbar
etti. Allah'ın İslâmla gönderdiği hükümlere/ölçülere teslim olduğu ve onları
kabul ettiği halde hata edenler, sonra da günahlarına tevbe edenler, tıp Hz.
Adem gibi affedilirler. İmanda, ilâhî yasaklarda, Allah'ın hükümleri
konusunda pazarlık yapanlar, sonra kendi görüşlerini daha doğru ve üstün
görenler, İblisin arkadaşıdırlar. *

*Hataya düşmenin, günah işlemenin sebebi, başkasının teşviki olsa bile,
insanın bizzat kendisi esas suçludur; esas sebep, insanın kendi arzusu,
kendi hevâ ve hevesidir. Kimse kimsenin günahından sorumlu olmadığı gibi,
kimse bir başkasının yerine kulluk da yapamaz. Herkesin yaptığı kendisine
aittir. *

*Kadın, insanın asırlar boyu çektiği çilenin sebebi değil; onun yaratılışta
kardeşi, insan olmada eşi veya annesidir. Üstünlük cinsiyette veya
rütbelerde aranmamalıdır. *

*Çıplaklık şeytandandır. O, Hz. Adem'i ve eşini cennette kandırarak onları
elbiselerinden soydu, ayıp yerlerini ortaya döküp onları utandırdı. Bu olay,
aynı zamandan hem günah işlemenin insanı sıkıntıya sokacağına, hem de
şeytanın insanı elbiselerinden soyarak ona daha rahat hâkim olabileceğine
işaret etmektedir. Bu nedenle Kur'an insanları bu konuda uyarmaktadır: "Ey
Âdemoğulları, şeytan, anne-babanızın ayıp yerlerini kendilerine göstermek
için, elbiselerini sıyırarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de
bir belâya uğratmasın." (7/A'râf, 27) *

*Bilinmeli ki, avret yerlerini örtmek ve namusu korumak ölçüsü, insana
verilmiş önemli nimetlerden ve yüceliklerden biridir. Değerini anlayanlar
için böyledir ama, hayvanlar örtünme gereği duymazlar. Hz. Ömer'in
rivayetine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: "Kim (uygun) bir elbise
bulursa onunla (gereği gibi) örtünsün. (Giyerken), elbise köprücük kemiğine
gelince; 'Beni giydiren, kendisiyle avret yerimi örten ve hayatıma (o elbise
ile) güzellik kazan Rabbime hamdolsun' desin." (Tirmizî, İbn Mâce ve Ahmed
bin Hanbel, naklen: İbn Kesir, 2/12) *

*İblis, çıplaklığı insanları avlamak için bir tuzak olarak kullanıyor; ağına
düşürdüğü kurbanlarının da takvâ elbisesinden sıyrılıp ayıplarının ortaya
dökülmesine çalışıyor. Onları Rablerinin huzurunda, insanların içerisinde
rezil ediyor. Mü'min, takva elbisesi ile ruhunu, hayatını ve edebini koruma
altına alır. İman ve takva ile Allah'ın istediği gibi bedenini örtüp,
haysiyetini, iffetini, şerefini ve fıtrattaki yüceliğini korur (7/A'râf,
26). İblis ve yandaşları İslâm'ın getirdiği tesettür/örtünme ölçüleriyle
savaşırlar. Çünkü örtüsüzlü, insanları, toplumları ve nesilleri bozmaya
götüren önemli yollardan biridir. Günümüzdeki İblis askerlerinin de
belirttiği doğru olabilir; "tesettür siyasal ve dinsel bir simgedir." Tamam
da, açıklık ve çıplaklık da şeytanî bir simge ve haram tanımazlığın,
ahlâksızlığın alâmetidir. (6)*
 
Top