Hristiyanlıkta Apokrif

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Hristiyanlıkta Apokrif, kanonik (dini otoritelerce genel kabul görmüş) dini metinlerin ve kitapların parçası olmayan metin. Dini metinlerin doğruluğunun şüpheli olduğu durumları tanımlamak amacıyla kullanılır. Kitab-ı Mukaddes'e eklenmemiş metinler apokrif kabul edilir. Etimoloji


Apokrif sözcüğünün kökeni Yunanca apokruptein (saklamak, gizlemek) sözcüğüne dayanır. Bu kökten türemiş Yunanca apokruphos (gizli) sözcüğü eklestik Latince'ye ve sonrasında diğer dillereapocrypha formunda geçmiştir
Eski Antlaşma dönemiyle ilgili apokrif kitapların çoğunluğu İbranice ya da Aramice yazılmış olmalarına karşın, yalnızca Grekçe biçimleriyle günümüze ulaşmışlardır. Bu da metinlerin Eski Antlaşma’nın ilk Grekçe çevirisi olan Septuaginta’da toplu olarak korunmasından kaynaklanmaktadır Eski Antlaşma’nın MÖ 3. yüzyılda yapılmaya başlanan ve dünyada o dönem en yaygın dil olan Grekçedeki bu çeviri çok kısa bir süre içinde yaygınlaşmıştır.
Roma Katolik Kilisesi 1546 yılında Trento Konsili’nde bu kitapları Kutsal Kitaplar’ın arasına almıştır.Katolikler söz konusu kitaplardan “Deuterokanonik”, yani Kutsal Kitap listesine sonradan eklenmiş kitaplar olarak söz ederler. Ortodoks Kilisesi ise “Deuterokanonik” olarak adlandırdığı kitapları 1642 Yaş ve 1672 Kudüs konsillerinde “Kutsal Yazılar’ın gerçek parçaları” olarak adlandırmıştır. Günümüzde birçok Ortodoks din bilgini Atanasyus ve Jerome’nin çizgisini izleyerek bu kitapların Kutsal Yazılar’ın diğer bölümlerinden daha az yetkili olduğunu kabul etmektedir. Protestanlar ise bu kitapları Kutsal Kitap’ın bir parçası olarak değerlendirmezler. Bu parçaları “Apokrifler” diye adlandırırlar. Martin Luther Apokrifler’e Kutsal Yazı gözüyle bakmamasına rağmen onların “okunması iyi ve yararlı kitaplar” olduğunu belirtmiştir.
Apokrif Kitapları genellikle Eski Antlaşma’nın evrensel olarak benimsenen kitapları arasında değerlendirilmez ve topluluk önünde ya dakilise tapınma hizmetinde birincil olarak kullanılmazlar. Yine de Apokrif Kitapları’nın inanlıların kişisel çalışmaları ve gelişmeleri için yararlı olabilecekleri düşünülür
Apokrif Kitaplar, tarihsel metinler, söylenceler, bilgelik sözleri, dua ve ezgiler, gelecek olaylarla ilgili metinlerden oluşur. Kitaplar sırasıyla,Tobit, Yudit, Ester (Eski Antlaşma’daki özgün metne bazı ekler içeren Grekçe çevirisi), Bilgelik, Sirak, Baruk, Yeremya’nın Mektubu,Azarya’nın Duası ve Üç Genç Adamın Ezgisi, Suzanna, Bel ve Ejderha, 1.Makabeler, 2.Makabeler, 3.Makabeler, 1.Esdras, 4.Ezra,Manaşşe’nin Duası, 151.Mezmur ve 4.Makabeler’dir.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Eski Ahidin apokrifleriApokrifa Kitapları Nedir?

“Bu tür adamlar sahte elçiler, aldatıcı işçiler, kendilerine Mesih’in elçisi süsü verenlerdir.” (2 Korintliler 11:13)

Bazı Müslüman araştırmacıların (bilginlerin) iddialarına göre “Hıristiyanların kitaplarının hepsi bir değildir; çünkü Hıristiyanlar kitaplarını değiştirdiler.”

“Musevîliğin kutsal kitabı, İbranice olan Kitab-ıMukaddestir ve Hıristiyanların Eski Ahid’inden farklıdır.
Hıristiyanlar, İbranice olan Kitab-ı Mukaddes’e bir takım kitaplar ilâve etmişlerdir ki, bunlar onda mevcut değildir.”

Bu iddianın bir kısmı doğru, bir kısmı da yanlıştır. Tüm Hıristiyan mezhepler arasında, Kutsal Kitap ile ilgili, ancak bir tek farklılık vardır. Bu da Apokrifa kitaplar konusundadır. Bir avuç mezhep bu kitapları Tanrı’nın Sözü olarak kabul ediyor, Hıristiyanların çoğu ise kabul etmiyor. İddianın doğru olan kısmı ise, Hıristiyanlar arasında Apokrifa ayrılığıdan. Ama yanlış olan kısmı ise, bu konunun “tahrif” ile ilgili iddiasıdır, çünkü bu konuda her hangi bir problem yoktur. Bu tür yanlış iddialar, Müslümanların Apokrifa kitaplar ile ilgili bilgisizliğinden kaynaklanmaktadır.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Apokrifa denilen kitaplar, Eski ve Yeni Ahit’in arasındaki 400-450 yıl içinde yazılmış olan 14 tane tarihi kitaplardır. Bu kitaplar İbranice olarak yazılmıştır. Bazıları tarih, bazıları da hayali tarih veya efsane niteliğini taşıyor. Bu kitap grubuna, Tevrât ve Zebûr’un evrensel olarak kabul edilmiş otuz dokuz kısımıyla İncîl’in yirmiyedi kısmı arasındaki zaman dilimini kapsar; M.Ö. 400 -- M.S. 35. Apokrifa kısımlar sadece Katolik Kilisesi tarafından kabul edilirler, diğer Hıristiyanların çoğu bunları otorite olarak kabul etmez ama bazıları eğitsel değeri olduğunu söylerler. Bunların sayısı ise, 14 tane kitap; 173 bölüm;2 ve 155.875 kelimedir. ____________________
1. Sönmez, Tevrât İncîller ve Kur’ân, s. 8.
2. Metzger, The Oxford Annotated Apocrypha, ss. 340;
Kitab-ı Mukaddesin Deuterokanonik (Apokrif) Kitapları, s. IV.
3. A Concorance to the Apocrypha - Deuterocanonical Books of the
Revised Standard Version, Giriş.

Apokrifa Kitaplar Bölüm Ayet

1. Tobit: (M.Ö. 250-175) 14 244
2. Yudit: (M.Ö. 175-110) 16 339
3. Ester’in Ekleri: (M.Ö. 180-145) 7 108
4. Birinci Makabeler: (M.Ö. 103-63) 16 924
5. İkinci Makabeler: (M.Ö. c. 100) 15 555
6. Süleyman’ın Hikmeti: (M.Ö. 150-M.S. 40) 435
7. Sirak’ın Sözleri: (M.Ö. 190) 51 1.391
8. Birinci Ezra: (M.Ö. c. 150) 9 447
9. İkinci Ezra: (M.S. 70-135 16 874
10. Baruk’un Mektubu: (M.Ö. 200) 6 213
11. Şadrak’in Duası: (M.Ö. 150-50) 1 15
12. Üç Delikanlının Ezgisi: (M.Ö. 167-163) 1 68
13. Suzanna: (M.Ö. c. 100) 1 64
14 Bel ve Ejderha: (M.Ö. 150-100) 1 42
------ ------
173 5.719
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Kutsal Kitapların geniş yelpazesinde Apokrifa denen 14 kitap günümüz “Kanon”‘u tarafından reddetmiştir. Bunun da birçok nedeni vardır:
1.
Apokrifa kelimesinin basit anlamı “saklı veya gizli”dir; fakat ikinci yüzyıl sonunda, kelime anlamı “sahte” olarak bilindi. İç ve dış ispatlardan anlaşılmaktadır ki yazarlar takma isim kullanmıştır.
2.
Apokrifa kitapları ilk kilisenin ve Eski Ahit’in bir bölümü değildi. Eski Ahit’te Yahudiler tarafından hâlâ kullanılan üç bölüm vardır: Tevrât (Tora), Peygamberler (Nebi’îm), ve Zebûr (Ketubîm), ama bunlar Apokrifakitaplarında hiç yer almamıştır. Apokrifa denilen kitaplar Hıristiyanların Yeni Ahit, yani İncîl’e ait kitaplar değil, Yahudilerin edebiyatına ait, eski ahit dönemine ait kitaplardır. Apokrifa kitaplarını Yahudi din büyükleri hiç bir zaman Tanrısal esin olarak kabul etmemişler, tapınaklarına sokmamışlar ve dinsel hizmet için kullanmamışlardır.
3.
İncîl’de, İsa ve elçileri tam 2.559 kez Tevrât, Zebûr ve Peygamberler’den alınma vardır.4 Bunlardan hiçbiri Apokrafik bir kısımdan alınmış değildir. Mesih ve elçileri Apokrifa hakkında
bilgi sahibiydiler, fakat İsa ve elçileri Apokrifa yazılarından bir kez bile alıntı ya da aktarma yapmamışlardır.
4.
Bu yazılarla ilişkisi olan bir peygamber bile yoktur, ve bu kitaplar Tanrı esini olarak asla kabul edilemez. Ruhsal yetkiye sahip olduklarını iddia eden bu kitaplar aynı zamanda Tanrı esini olmadıklarını da ifade ederler. (2 Makabeler 2:23 & 15:38)5.
İsa’dan sonra ilk dört yüzyılda Apokrifa’dan bahsedilmez. “Kanon” kitaplarının kataloğunda bu 14 kitap yer almaz. Jerom’un, (M.S. 345-420) ölümünden sonra, onun Latince Vulgat’ından yararlanan bazı din adamları bu Apokrif kitapları onun eserine eklemişlerdir. Ama Jerom’un Apokrif ile ilgili görüşü şöyledir; “Bu kitaplar Kutsal Kitab’ın esas bir parçası değildir; ama eğitim için yararlı olabilir.” Ayrıca, Üç Delikanlının Ezgisi ve Bel ve Ejderhaadlı kitapların ancak hikayeler olduğunu açıkça söylemişti.
5 Kudüs’lü Kiril ve İskenderiye’li Atanasyus Apokrif kitapları açıkça reddetmişler.
6 İbranice Eski Ahit’in “Kanon”‘u M.Ö. 425’te tamamlandı, fakat Apokrifa kitapları daha sonra M.Ö. 250 civarında yazıldı. Ancak daha sonra, dördüncü oturum M.S. 8 Nisan 1546 yılında, Trent Konseyi zamanında Roma Katolik Kilisesi Apokrifa Kitapları günümüz Katolik Kutsal Kitap’larına ilave etmiştir. Trent Konsilinin kararıyla bu kitaplara “Deutero Kanonik” yani “İkinci Derecede Esin Kitaplar” denilmiştir.
7 Hiç Tanrısal esinin ikinci derecesi olur mu?!6.
Hem Filo (M.Ö. 30 - M.S. 40) hem de Yosefus (M.S. 37-95), Apokrifa hakkında bilgi sahibiydiler, fakat onu Kutsal Kitap olarak asla aktarmadılar. Özellikle, Flavius Yosefus onu Kutsal
____________________4. Hill, Baker’s Handbook of Bible List’s, ss. 103-104.
5. Pache, The Inspiration and Authority of Scripture, ss. 172-173
6. Geisler ve Nix, A General Introduction to the Bible, s. 173.
7. Günay, Gerçeklere Dönüş, s. 129; Jacob, Hıristiyan İnancı:
Kutsal Kitaplara, Kilise Babaları ve Belgelerine Göre
Açıklanan Hıristiyan Gerçekleri, s. 393; Konutgan, “Apokrif
Kitaplar”, Gerçeğe Doğru, Sayı 2, s. 20.

Kitap listesinden hariç tuttu çünkü bu kitaplar sahteydi.8 İbranice “Kanon”‘u bilen ilk Hıristiyan Pederler açıkca “Kanon” kitapları ve Apokrifa kitapları arasında bir ayrım yapmışlar. Sardis’teki (bugünkü Sart köyü) Mesih inanlıların önderi Melito (ö. M.S. 170), Kudüs’ün Kiril’i (M.S. 313-386), ve Jerom (M.S. 345-420) Apokrifa ile Tanrı esini Kutsal Kitap arasındaki farklılıkları gösterdiler.9 7.
Apokrifa kitaplar; birçok tarihi, coğrafi, ve kronolojik hataları içerir, ve “Kanon” yazılarındaki gibi peygamberlik niteliği taşımaz. Apokrifa Kutsal Kitab’a bazı karşıt öğretileri öğretir. Örneğin:10 A) Ölüm için dualar: 2 Makabeler 12:40-46 bkz. İbraniler 9:27.
B) İntihar hakkı: 2 Makabeler 14:41-46 bkz. 1 Korintliler 3:16-17
C) Zekat vererek kefaretini ödemek ve kurtuluş:
Tobit 4:11, Bkz. Efesliler 2:8-9 ve Titus 3:5-6.

Bu Apokrafik kısımlar iman bakımdan ancak birkaç doktrinden etkileniyor. Bunlar ilginç bir tarih oluşturmakla beraber temel Hıristiyan öğretilerini değiştirmez. Ancak Katolik ve Protestan mezhepleri arasında bir ayrım sebebi oluyor.

Burada bahsedilen 14 Apokrafik kitaptan başka birçok eski kitap daha yazıldı. Bunlar vahiy kitapları değildir, ama tarihsel bakımdan, eski dönemdeki insanların inanç ve akidelerini daha iyi görebilmek için değerlidir. Apokrifa’nın diğer 29 kitap ve Pseudepigrapha’nın 95 kitabını araştırmak isteyen aşağıdaki kitaplara başvurabilir.Hennecke, Edgar, New Testament Apocrypha, 2 Cilt, İngilizce
terçümesi R. McL. Wilson, Philadelphia, The Westminster
Press, 1963.
Charlesworth, James H. Editor, The Old Testament Pseudepigrapha,
2 Cilt, Garden City, New York, Doubleday & Company, 1983
____________________
8. Yosefus, Contra Apionem, 1:38-41.
9. Unger, Unger’s Bible Handbook, s. 70.
10. Wickwire, İlâhiyata Ait Bir Kaynak Kitap, s. 16.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Yeni Ahidin Apokrifleri


Milâdî ilk iki asır içinde kilise tarafından resmî kabul edilen kitapların yanında, muhtelif gelenekleri ve her cemaatın kendi kaygı*larını yansıtan çok sayıda kitaplar da or*taya çıkmıştır. Bu kitaplardan bazıları, “Apostolik Babalar” kategorisi içinde yer almışlardır. Çünkü bunların “Şehadet değerleri” vardı. Diğerleri ise “Apokrif” olarak telâkki edilmişlerdir. Çünkü bun*ların işledikleri doktrinler, empoze edilmeyen doktrinlerdir.

Yeni Ahidin Apokriflerini inceleme konu*su, onların zamanımıza kadar kötü inti*kalleri nedeniyle zor bir konudur. Bu Apokriflere tam değil, parça parça ulaşa*biliyor, ekseriya da orijinal dilleriyle sahip olamıyoruz. Diğer yandan, resmi otorite*lerin kontrolleri olmayınca, bu kitaplar, birçok defa ilavelere maruz kalmıştır: 1- Sinoptik Tipli İnciller: Kilise babaları*nın (özellikle Ongene, Jerome, Epiphane), Sinoptik İncilerin muhtevası (Matta -Markos-Luka) içinde, İsa'nın sözlerini parça parça nakletmeleriyle meydana gelmiş İncillerdir. Bu İncillerin bazı parça*ları, tartışmalı olarak kalmıştır. Çünkü kilise babalan bu İncilere “ilk” unvanını vermekte tereddüt göstermemişlerdir. Diğer taraftan, Jerome, İncili ibraniceye göre latinceye tercüme ettiğini iddia etmektedir. Fakat bu bir proje'den öteye geçmemektedir.

Bahsettiğimiz İnciller, yazarlarına göre değil, onları kullanan cemaatlere göre belirtilmişlerdir. Meselâ, “Nazareenlerin İncili”; miladi II. Asrın başında Aramice olarak kaleme alınmıştır. Bu İncil'de bulunan yirmi üç rivayet Matta İncili'ndeki olayların bir abartılması olarak görünmektedir. Özellikle İsa'nın çocukluğu ve dirilmesiyle ilgili rivayetler üzerinde...

“Ebionitelerin İncili”: Bu İncil, Epiphane tarafından tanınmıştır. Ebioniteler, İsa'nın tanrısal nesebini kabul etmemektedirler ve İncillerini Vaftizci Yahya'nın vaazlarıyla başlatmaktadırlar. İsa'nın vaftizini, onun tanrısal kabulü olarak yorumlamaktadırlar. Sinoptik İncillerle yapılan mukayese, bu İncilin 150 yılına doğru yazıldığını göstermektedir. Bu İncil, birçok Yahudi-Hıristiyan çizgi ortaya koymaktadır.

“İbranilerin ve Mısırlıların İncili”: Bu İncillerin sadece bazı kısımları kabul edilmiştir. Bu İncil putperest ve Yahudi kökenli Hıristiyanlara saygı ile Mısır'da yazılmıştır.2- “Thomas İncili”: Nag Hammadi kütüphanesi kıptice bir İncil'e sahip bulunmaktadır. Bu İncilin başı şöyle başlamaktadır: “İşte yaşayan İsa'nın söylediği gizli sözler. Onları Didym'e Jude Thomas yazmıştır. “Thomas İncilinde”, İsa'nın mucizelerine ve dirilmesine telmihte bulunulmaz. Kıptice metin, kısmen oxyrhynque'de bulunan Yunanca metne uymaktadır. Bu durum, grekçe metnin 11. Asrın sonundan itibaren yazılmış olduğu kanaatini uyandırmaktadır. “Thomas İncili” İsa'nın 114 sözünü ihtiva etmektedir. Thomas İncili 1956 yılında yayınlandığından beri, onun edebi türü, sînoptiklerle ve Gnostisizm'le ilişkisi üzerinde birçok inceleme yapılmıştır. Thomas İncili, ferdi kurtuluşun bilgi ile olacağını ileri sürerek, dünyanın sonu hakkında bilgi vermez. Thomas İncili'ndeki “krallıkla ilgili kinayeler”, sinoptik İncillerle paralellik arzetmektedir. Thomas İncili'ndeki İsa'nın sözlerinin yarısı, resmi İncillerde bulunmaktadır. Diğer yarısının ise bir kısmı, İsa’nın sözlerinin eski geleneğini diğer kısmının da gnostisizmi anlattığı görülmektedir. Yine de Thomas İncili'nin sinoptik gelenekten saptığı görülmektedir.3- Çarmıh ve Dirilme Dönemi İle İlgili Apokrif Kitaplar: Bu dönemin en eski şehadeti olarak, bir parçası Mısır'da 1886 yılında Yunanca olarak bulunan pierre İncilidir. Burada da dört İncile yakın bir rivayet sözkonusudur. Bu İncilin üzerinde durduğu konu, İsa'nın çarmıha gerilmesi ve dirilmesi olayıdır. Bu İncilin nasıl başladığı ve nasıl bittiği bilinmemektedir. İncil yazarı, Yahudilerin suçluluğu üzerinde fazlaca durmakta ve İsa'nın dirilmesinin olağanüstü alametlerini belirtmektedir. Milâdi 130 yılına doğru Suriye'de kaleme alınmıştır.

Bu dönemin daha sonraki eserleri arasında Barthelemy İncili'ni ve Pilate’in işlerini sayabiliriz.4- İsa'nın Çocukluğu İle İlgili Kitaplar: Hıristiyanlar çok erken dönemlerden itibaren İsa'nın ailesi ve hayatının ilk yılları konusunda sorular sormaya başlamışlardır. Matta ve Luka, İsa'nın çocukluğu hakkında çok kısa bilgi vermektedir. İsa'nın çocukluğu ile ilgili en eski Apokrifin, Yakub'un ilk İncili (protevangile de jaques) olduğu söylenmektedir.

Yeni bir yazma onu “Meryemin Doğum Günü, Yakubun Vahyi” diye isimlendirmiştir. Orada, Joachim’in ve Annenin hayatı anlatılmakta ve Anne'nin, Meryem’in doğumunun haber verilmesine kadarki kısırlığı dile getirilmektedir. Daha sonra, Meryem’in mabeddeki eğitimi anlatılmaktadır. İsa'nın doğumu bir mağarada Bethlehem'de olmakta ve apokaliptik çizgilerle zenginleşmektedir. Doğumdan sonra, Meryem’in bekaretine iki hakim-kadın şehadet etmektedir. Apokrif, Mısır'a kaçışla bitmektedir. Bu İncil, inanılmaz rivayetler ihtiva etmesine rağmen yine de istisnaî bir rol oynamıştır. Bu İncilin pasajları doğu manastırlarında okunmuştur. Bu İncil, Yahudilerin, Meryemin bekaretine yaptıkları iftiralara karşı bir cevap olarak yazılmıştır.5- Havarilerin İşleri İle İlgili Apokrifler: Bu kitaplar bize dolaylı olarak cemaatin liturjik hayatı üzerinde bilgi vermektedirler.a- “Pierre'nin işleri”: Bunun büyük bir kısmı II. Yüzyılın sonuna doğru kaleme alınmıştır. Önce Pierre’in, Filistin'deki vaazlarından bahsetmektedir. Daha sonra, onun Roma'daki ikametinden bahsedilmektedir. Pierre, başı aşağıda olarak ayaklarından çarmıha gerilmiştir, b- “Paul'un işleri” Küçük Asyada kompoze edilmiştir. Kompozisyon tarihi II. Yüzyılın sonudur. Bu eser de büyük bir şöhrete ulaşmıştır. Bu kitapta geçen en meşhur olay Thecle ile ilgili olan olaydır. Konyalı bu genç kız, kendini Paul'un öğretilerine öylesine kaptırıyor ki, evliliği reddediyor ve şehit olmaya mahkum ediliyor. Arene'de vaftiz oluyor, bütün tehlikelerden kurtuluyor. Neticede Paul'dan “Allah'ın kelâmını vaaz etme” iznini alıyor. “Paul İşlerinin” yazarı, mevsuk resullerin işlerinin ve Paul'un mektupla*rının malzemelerini kullanıyor. Fakat yazar, Paul'un öğretilerini, tanrısal krallığa girmek için, cinsel eğilimlerden uzak durma şartına getirerek bozuyor. c- “Andre'nin işleri”: Bu kitap bugün ancak daha sonraki düzeltmelerle tanınıyor.d- “Thomas’ın işleri”: III. Yüzyılda Urfa'da yazılmıştır. Bu kitap, Hindistan'da havarinin misyonunu anlatmaktadır. Gnostik bilgiler geliştirmektedir. 6- Apokrif Mektuplar: a- Resullerin işleri: Bu mektup “Rabbimizin Galiledeki Ahdi” diye de isimlendirilmektedir. Havarilerin, kollektif mektubu olarak adlandırılmaktadır. İsa'nın son konuşmalarını nakletmektedir. Yani, dirilmesi ile göğe çıkması arasındaki konuşmaları... 150 yılına doğru Suriye'de Yunanca olarak yazılmıştır. Biz bu kitabı, Kıpticeye ve Habeşceye çevirisinden tanımaktayız. Bu mektuplarda Yahudi - Hıristiyan İlahiyatın karakteristik çizgilerini bulmak mümkündür. Bu mektupda havariler listesinin başında Jean bulunmaktadır.7- Apokalypsle İlgili Apokrifler: Bir Hıristiyan yazar, “İsaya'nın Yükselişi”ne, yedi kat göklerin arasına İsa'nın inişi ile ilgili Apokaliptik bir parça sokmuştur. Bu yazar, Sinoptik Apokalypsleri [103] ve Piere’in II. Mektubundaki işaretleri dikkate alarak “Pierre’in Apokalipsisi”ni derlemiştir. Bu, uzun uzun, genel yargıyı tasvir etmiştir. Bu eseri, Nag Hammadi'de bulunan aynı isimli Apokalyps ile karıştırmamak gerekir.

Aynı model üzerinde daha sonra Paul'un Apokalypse derlenmiştir. Paul, cennete yapılan seyahati tasvir etmektedir.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
BARNABAS’IN İNCİLİ
Barnabas hakkında, Hz. İsa’dan sonra havarilerinin dinini tebliğlerinin ve bu uğurda başlarına gelenlerin anlatıldığı ve Kilise tarafından da kabul edilen “Rasullerin İşleri” bölümünde önemli bilgiler bulmak mümkündür. Burada anlatıldığına göre, Barnabas aslen Kıbrıslı olup asıl adı Yusuf’tur ve Levililerdendir. Barnabas “teselli oğlu” anlamına geldiğine göre, herhalde lâkabı olsa gerektir.‘Kanonik İnciller’de Barnabas’ın adı havariler arasında geçmez. ‘Rasuller’in İşleri’nden anlaşıldığına göre, o çok erken bir dönemde Hakk dini kabul etmiş olsa gerektir. Barnabas’ın ismi Kanonik İnciller içerisinde ilk olarak şöyle geçer:“İman edenlerin cemaati tek yürek ve tek can idi; ve hiç biri kendisinin olan şeyler için ‘benimdir’ demiyordu; fakat her şey onlar için müşterekti. Ve resuller büyük kuvvetle Rab İsa’nın kıyamına şehadet ediyorlardı; ve hepsinin üzerinde büyük lûtuf vardı. Çünkü aralarında yoksul kimse yoktu; zira tarlaları yahut evleri olanların hepsi satıp, satılmış olan şeylerin bedellerini getirerek resullerin ayakları önüne koyuyorlardı; ve her birine ihtiyacına göre dağıtılıyordu.» İşte bu zamanda resullerce çağrıldığı şekliyle BARNABAS tarlasını satmış ve parayı getirip resullerin önüne koymuştu.” (Rasullerin İşleri, 4: 32-37).Bu olaydan sonra Barnabas adı Resuller’in İşleri’nde sık sık geçer. Şehir şehir dolaşan Barnabas Allah’ın sözünü her gittiği yerde ilân etmekte, kardeşlerine yardım için koşmakta ve pek çok kişinin Hakk Din’e girmesine vesile olmaktadır.Barnabas ilk dönemlerde Pavlos’la birliktedir. Fakat, bir süre sonra aralarında, şehirleri dolaşırken Markos denilen Yuhanna’yı da yanlarına alıp almama konusunda şiddetli bir tartışma çıkar ve nihayet ayrılırlar. (Resuller’in İşleri, 15: 36 - 41).İlginçtir ki, bu ayrılma olayından sonra Resuller’in İşleri’nde Barnabas adı bir daha geçmez ve sürekli Pavlos’tan söz edilir. Buradan, Barnabas - Pavlos ayrılığının köklü bir ayrılık olduğunu ve en azından bundan sonra ‘itikad’ alanında da derin bölünmelerin baş gösterdiğini tahmin edebiliriz. Nitekim, Barnabas, İncili’nin girişinde şöyle der:“...Şeytan tarafından aldatılan pek çokları, dindarlık maskesi altında en dinsiz akideyi va’z ederek İsa’ya Allah’ın oğlu demekte, Allah’ın sonsuza değin emrettiği sünnet olmayı reddetmekte ve her türlü kirli etin yenmesine izin vermekte olduğundan ---bunlar arasında bulunan, kendisinden üzüntü duymadan söz edemediğim Pavlos da aldatılmıştır-- kurtulasınız, Şeytan tarafından aldatılmayasınız ve Allah’ın hükmü önünde hüsrana uğramayasınız diye, İsa ile yaptığım konuşma ve görüşmelerde gördüğüm ve duyduğum gerçeği yazıyorum.”Barnabas’ın bizzat kendi yazdıklarından anladığımıza göre, o, Resuller’in İşleri’nde geçtiği gibi Pavlos’la bir süre arkadaşlık yapmış, fakat, daha önceki peygamberlerden sonra olduğu gibi, Hz. İsa’dan sonra da izleyicileri arasında ayrılıklar çıkmış, bu ayrılıklar dinin özüne de inmiş ve Pavlos, Tevhid’i Şirk’e çevirenlerin başında yer alırken, Tevhid’den kopmayan Barnabas ise, Hz. İsa’nın gerçek dinini, ona inananlar Şeytan’a kanmasınlar diye yazıya geçirme gereği duymuştur.Barnabas, gerçekten yukarıdaki satırlarda geçtiği gibi, Hz. İsa’nın havarilerinden midir? Buna ‘evet’ de ‘hayır’da diyemiyoruz. Fakat, kesin olan bir gerçek varsa, Barnabas’ın İslam’ın peygamberlerinden Hz. İsa’ya inanmış bir mü’min olduğu ve en azından ‘Kanonik İnciller’in ilkinin yazıldığı günlerde ve hattâ ondan daha da önce ‘İncil’ini kaleme aldığıdır. Barnabas belki kendisi Hz. İsa’nın havarisi olmasa bile, en azından onun gerçek havarilerini dinlemiştir; bu yüzden onun İncil’i, İslâmi Hadis literatüründeki ifadeyle, Peygamber’i gören ve işiten bir sahabenin ‘sahih’i değilse bile, hiç olmazsa, sahabeyi görüp işiten bir tabii’nin ‘mürsel sahihi’dir.Hz. İsa hakkında gerçekten değerli bir araştırma yapmış bulunan Muhammed Ata’ür-Rahim Barnabas’ın havariliğini kabul etmekte ve onun İncil’i hakkında özetle şu bilgiyi vermektedir:“BARNABAS İNCİLİ, İsa’nın bir şakirdi, yani zamanının çoğunu, mesajını yaydığı üç yıllık süre içinde bizzat İsa’nın yanında geçiren bir adam tarafından yazılmış ve bugüne kadar gelmiş, bilinen tek İncil’dir.Kabul edilmiş dört İncil’in yazarlarının aksine, o İsa ile doğrudan teması olmuş ve öğretisini doğrudan İsa’dan almış biriydi.Barnaba İncili M.S. 325'e kadar İskenderiyye kiliselerinde kabul edilmiştir. İsa'nın doğumundan sonraki birinci ve ikinci asırlarda, Tevhîd'i desteklemiş olan İraneus'un (M.S. 120-200) yazılarında elden ele dolaşmıştır. M.S. 325'te meşhur İznik Konsülü toplandı. Teslis akîdesi, Pavlus hristiyanlığının resmi doktrini olarak ilân edildi. Kilisenin resmi İncilleri olarak Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri seçildi. Barnaba İncili de dahil geri kalan bütün İnciller'in okunması ve elde bulundurulması yasaklandı. Barnaba İncili hakkında sürdürülen bu yasaklama kararları, ileriki tarihlerde de devam etti. M.S. 366'da Papa Damasus'un (M.S. 304-384) da, İncil'in okunmaması için bir karar çıkarttığı söylenmektedir. Bu karar M.S. 395'te ölen Kaesaria Piskoposu Gelasus tarafından da desteklendi. Onun Apokrifal kitaplar listesinde Barnaba İncili de vardı. Apokrifa, basitçe "halktan gizlenmiş" demektir. Papa'nın, yasaklanmış kitaplar listesine Barnaba İncili'ni de almış olması, en azından, İncil'in varlığını göstermektedir. Ayrıca Papa'nın, M.S. 383'te Barnaba İncili'nin bir kopyasını ele geçirdiği ve kendi özel kütüphanesinde sakladığı da bir gerçektir (Muhammed Ataurrahim, Jesus Prophet of İslâm, England 1977, s. 39-41 ).

Barnaba İncili hakkında çıkartılan bütün bu yasaklama kararları ve İncil'in okunmaması için alınan tedbirler pek başarılı olamadı. İncil, günümüze kadar varlığını sürdürdü. Onun günümüze kadar gelmesini sağlayan Fra Marino adında bir keşiş olmuştur. Şöyle ki:

Barnaba İncili'nin İngilizce çevirisinin yapıldığı el yazması, Papa Sextus'ta (1589-1590) bulunuyordu. Sextus, İncil'den geniş çapta faydalanmış olan İraneus'un yazılarını okuduktan sonra İncil ile yakından ilgilenen Fra Marino ile arkadaş oldu. Bir gün Marino, Sextus'u ziyarete gitti. Birlikte öğle yemeği yediler. Yemekten sonra Papa uykuya daldı. Keşiş Marino, Papa'nın özel kütüphanesindeki kitapları gözden geçirmeye başladı ve Barnaba İncili'nin İtalyanca el yazmasını ele geçirdi. İncil'i elbisesinin yeni içerisine gizliyerek oradan ayrıldı ve Vatikan'a geldi. Bu yazma daha sonra, Amsterdam'da büyük bir ün ve otorite sahibi, hayatı boyunca bu esere büyük bir değer verdiği bilinen bir şahsa ulaşıncaya kadar elden ele dolaştı. Onun ölümünden sonra da Prusya Kralı temsilcisi J.E. Kramer'in eline geçti. 1713'de Kramer bu yazmayı, kitaplar uzmanı meşhur Savoy'lu Prens Eugen'e takdim etti. 1738'de, kütüphanesi ile birlikte bu yazma da Viyana'daki Hofbibliothek'e nakledildi ve halen oradadır. Erken kilise tarihçilerinden önemli bir zat olan Toland, bu yazmayı incelemiş ve ölümünden sonra 1747'de basılmış olan muhtelif çalışmalarında ona atıflarda bulunmuştur. İncil hakkında şöyle der: "Bu, tıpkı kutsal bir kitap görünümündedir." (Ataurrahim, a.g.e, s. 41-42).

Barnaba İncili'nin İtalyanca el yazması Canon ve Mrs. Ragg tarafından İngilizce'ye çevrildi ve 1907'de Oxford Üniversitesi matbaasında basıldı ve yayımlandı. İngilizce çevirinin hemen tamamı aniden ve gizemli bir şekilde piyasadan kayboldu. Bu çeviriden yalnız ikisinin varlığı bilinmektedir: Biri British Museum'da, diğeri de Washington Kongre Kütüphanesi'ndedir. Kongre Kütüphanesi'nden kitabın bir mikro-film kopyası ele geçirildi ve İngilizce çevirinin yeni bir baskısı Pakistan'da yapıldı. Bu baskının bir kopyası, gözden geçirilmiş yeni bir baskı amacıyla kullanıldı. (Ataurrahim, a.g.e., s. 42).

Barnaba İncili yirminci yüzyılın başında, Mısır'da, Dr. Halil Seâde tarafından Arapça'ya çevrilmiş ve esere bir de mukaddime yazılarak Muhammed Reşid Rıza tarafından da neşredilmiştir. (Ahmed Şelebi, Mukârenetü'l-Edyân, Mısır 1984, II, 215).

Son zamanlarda ülkemizde de İncil'in izlerine rastlandığı ve üzerinde bazı çalışmaların yapıldığı bilinmektedir: Bunlardan biri, Abdurrahman Aygün'ün "İncil-i Barnaba ve Hz. Peygamber Efendimiz Hakkındaki Tebşîrâtı" isimli basılmamış eseridir. Eser 1942'de yazılmıştır. (bk. Osman Cilacı, "Barnaba İncili Üzerine Bir Türkçe Yazma ", Diyanet Dergisi, Ekim-Kasım-Aralık,1983, cilt:19, sayı: 4, s. 25-35) Yine 1984'te Hakkari civarında bir mağarada, Ârâmî dilinde ve Süryânî alfabesi ile yazılmış bir kitap bulunduğu ve bunun Barnaba İncili olduğu, yurt dışına kaçırılmak istenirken yakalandığı da bilinmektedir. (bk. İlim ve Sanat, Mart-Nisan 1986, sayı: 6, s. 91-94). Ayrıca, "Barnaba İncili" adıyla Mehmet Yıldız tarafından İngilizce'den dilimize çevrilen bir eser de 1988 yılı içerisinde Kültür Basın Yayın Birliği tarafından neşredilmiştir.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Barnaba İncili'nin diğer dört İncil' den ayrıldığı en önemli noktalar şunlardır:
1- Barnaba İncili, Hz. İsa'nın ilâh veya Allah'ın oğlu olduğunu kabul etmez.
2-Hz. İbrahim'in kurban olarak takdim ettiği oğlu Tevrat'ta belirtildiği ve hristiyan inançlarında anlatıldığı gibi İshak değil, İsmâil (a.s.)'dır.
3-Beklenen Mesih Hz. İsa değil Hz. Muhammed'dir.
4-Hz. İsa çarmıha gerilmemiş, Yahuda İskariyoth adında biri ona benzetilmiştir.
(Muhammed Ebu Zehre, Hristiyanlık Üzerine Konferanslar, Trc. Âkif Nuri, İstanbul 1978, s. 105-107)Gerçeğin uzun süre gizlenemeyeceği açıktır. İnsanlık eninde sonunda, belki tarihte eşine rastlanmadık biçimde Hakk Din’e yönelecek ve İbrahim’in Tevhid Dini Hatem’ül-Enbiya Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.)’nın risaletinin tümden ihyasıyla yeryüzündeki muhteşem hakimiyetini gerçekleştirecektir. Batıl, mahiyeti gereği köpük gibi yok olucu, Hakk ise kalıcıdır.Barnaba İncili’nin muhtevası, genel teması, metnin tahlili ve yapılan tenkitler, bunlara verilen cevaplar konusuna değinmek uygun olacaktır
Barnaba İncili'nin Muhtevas
Barnaba İncili bir giriş ile doğumundan semaya urûcuna kadar Hz. İsâ'nın hayatının anlatıldığı asıl bölümden (222 bab) oluşmaktadır.
Giriş kısmında bu kitabın Allah'ın peygamberi Hz. İsâ'nın gerçek İncil'i olduğu ve onun havarisi Barnaba tarafından yazıldığı, şeytanın yanılttığı pek çok kişinin -ki aralarında Pavlus da vardır- tamamıyla yanlış bir akîdeyi yaydıkları, Hz. İsâ'ya Allah'ın oğlu dedikleri, Allah'ın ebedî ahdi olan sünnet olmayı kabul etmedikleri, temiz ve helâl olmayan her besinin yenilebileceğine hükmettikleri ifade edilerek insanların hataya düşmemeleri için bu İncil'in kaleme alındığı belirtilmektedir.
 

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Asıl bölümde ise şu konular yer almaktadır: 1- Hz. İsâ'nın dünyaya gelişi ve çocukluğu (1-9). Bu bölümde kanonik İnciller'de olduğu gibi annesi Meryem'e Cebrail tarafından Hz. İsâ'nın doğumunun müjdelenmesi (1-2), Hz. İsâ'nın dünyaya gelişi (3-4), sünnet oluşu ve mabede takdimi (5), müneccimlerin ziyareti ve Mısır'a kaçışı (6-8), on iki yaşında Kudüs'ü ziyareti (9) anlatılmaktadır.
Barnaba İncili'nin bu ilk bölümünde kanonik İnciller'den Luka ve Matta'ya büyük benzerlikler görülmekle birlikte bazı farklılıklar da vardır. Luka İncili'ndeki (1/31-33), "Ve işte gebe kalıp bir oğlan doğuracaksın ve adını İsâ koyacaksın. O büyük olacak, ona yüce Allah'ın oğlu denilecek; rab Allah ona babası Davud'un tahtını verecek; Ya'kub'un evi üzerinde ebediyen saltanat sürecek ve onun melekûtuna hiç son olmayacaktır" ifadesi, Barnaba İncili'nde şu şekildedir: "Allah seni, samimi bir kalple şeriatında yürüsünler diye İsrail halkına göndereceği bir peygamberin annesi olarak seçti." Luka İncili'nde (1/35) babasız dünyaya gelmesi sebebiyle Hz. İsâ'ya Allah'ın oğlu denileceği bildirilirken Barnaba İncili'nde bu hadise şu şekilde anlatılmaktadır: "Ey Meryem! İnsan yokken insanı yaratan Allah, senden de erkek olmadan insan meydana getirmeye kadirdir". Luka İncili'ndeki (2/11), "Çünkü bugün Davud'un şehrinde size kurtarıcı doğdu, o da rab Mesih'tir" ifadesine karşılık Barnaba İncili'nde, "Dâvûd"un şehrinde rabbin peygamberi olan bir çocuk doğdu. O İsrail evine büyük kurtuluş getirmektedir" şeklindedir.,2- Tebliğ faaliyetinin ilk yılı (10-46). Hz. İsâ otuz yaşında iken Zeytindağında melek Cebrail kendisine İncil'i indirir. İsâ'nın kalbine dolan bu kitapta Allah'ın ne yaptığı, ne söylediği, ne dilediği bulunmaktadır (10). Böylece Hz. İsâ'nın peygamberliği başlamıştır. Bu kısım kanonik İnciller'deki İsâ'nın vaftiz olma hikâyesine tekabül etmektedir. Hz. Îsâ dağdan iner ve bir cüzzamlıyı iyileştirir (11).3- Hz. îsâ'nın peygamberliğinin ikinci yılı (47-90). Roma askerlerinin İsâ'yı tanrı olarak kabul etmeleri, bu sebeple İsa'nın Nain'i terketmesi (47), hastaları iyileştirmesi, sinagogdaki vaazı ve ibadet için çöle çekilmesi (48-50), şeytan, nihaî hüküm ve cehennem hakkındaki vaazları (51-621, mucizeleri, çeşitli meselelerle ilgili tâlimleri (63-81), kendisinden sonra gelecek gerçek mesîhi müjdelemesi (82) nakledilir.4- Hz. îsâ'nın peygamberliğinin üçüncü yılı (91-222). Romalı askerlerin İbrânîler'i İsâ'nın tanrı olduğunu söylemeye zorlamaları, İsâ'nın mesîh olmayıp sadece bir kul ve gerçek mesîhin müjdecisi olduğunu açıklaması (96), yetmiş iki kişiyi şâkird olarak seçmesi (98), on iki havari ile yetmiş iki şakirdin faaliyetleri (99-126), Hz. İsâ'nın Kudüs (127-131), Nain (133-138) ve Şam'daki faaliyetleri (139-143), Celîle'ye dönüşü, gerçek Ferîsîler hakkındaki beyanları (143-151), Nâsıra'dan Kudüs'e gidişi (151-162), kader hakkındaki tâlimleri ve bu konuda sadece Muhammed'in bilgi sahibi olduğu, çöldeki konuşmaları (163-179), Kudüs'te yazıcı Nicodeme ile karşılaşması (180-192), mesîhin İsmail soyundan geleceği (191], Lazar'ın dirilişi (193-200), Kudüs'teki son olaylar, Hz. İsâ'nın aranması, Cebrail, Mikâil, İsrafil ve Uriel tarafından semaya kaldırılıp üçüncü semaya bırakılması (215), Yahuda İskaryofun işkence görüp çarmıha gerilmesi (217), İsâ'nın annesine ve havarilere görünmesi (219-220), Barnaba'nm İsâ'ya sorulan, Hz. İsâ'nın cevapları ve Barnaba'ya, "Bak Barnaba, benim dünyada kalışım süresince bütün olup bitenlerle ilgili olarak benim İncil'imi elbette yazmalısın" şeklindeki talimatı ve orada bulunanların gözleri önünde dört melek tarafından semaya çıkarılışı (221), Hz. İsâ'dan sonra havarilerin çeşitli bölgelere dağılmaları, bazı insanların -Pavlus da dahil- İsâ'nın ölüp dirildiğini, bazılarının ise ölüp dirilmediğini ileri sürmeleri, Barnaba'nın ise gerçekleri naklettiği bildirilir (222).Barnaba İncili'nin genel teması
Barnaba İncili'nin genel teması şudur: Önceki kutsal yazılar tahrif edildiği için hakikati tekrar vazetmek üzere Tanrı İsâ'yı görevlendirmiştir. İsâ'nın vazedeceği hakikat ise mesîhin İsmail'in neslinden geleceğidir. Hz. İsâ ne tanrı ne de mesîhtir. O mesîh olarak gelecek olan Hz. Muhammed'in müjdecisidir.Metnin Tahlili
Barnaba İncili Özellikle teslîsi ve Hz. İsâ'nın ulûhiyyetini reddedip onun sadece gerçek mesîhi müjdeleyen bir peygamber olduğunu belirtmesi açısından kanonik İnciller'den ayrılmakta ve bu sebeple de hıristiyanlar tarafından uydurma (apokrif) kabul edilmektedir. Hıristiyan araştırmacılar bu İncil'in XVII. yüzyılda kaleme alındığını, hatta müslüman olmuş bir hıristiyan tarafından yazılıp Barnaba'ya nisbet edildiğini ileri sürmekte, bunu ispat edebilmek için de çeşitli tenkitler yapmaktadırlar. Barnaba İncili'ne yöneltilen bu tenkitlerin bir kısmı mâkul olduğu halde çoğu peşin hükümle yola çıkıldığını göstermektedir. Tenkitlerin başlıcaları şunlardır:1- Tarih ve coğrafya hataları.
Münekkitler Barnaba İncili'ndeki bazı ifadelerden bu İncil yazarının Filistin coğrafyasını bilmediğini ileri sürmektedirler. Barnaba İncili'ndeki (Bab 20), "İsâ Celîle denizine gitti ve bir gemiye binerek kendi şehri Nâsıra'ya doğru yola çıktı" ve aynı babdaki, "Nasıra şehrine gelince gemiciler..." ifadelerinden yazarın Nasıra şehrini deniz kenarında sandığını, yine aynı İncil'deki İsâ'nın Nâsıra'ya gittiği (141), daha sonra gemiye bindiği (151) ve Kudüs'e vardığı (152) ifadelerinden de gerek Nasıra gerekse Kudüs'ü deniz kenarında iki şehir olarak düşündüğünü ileri sürmektedirler (Benson, s. 14-15).
Barnaba İncili'ndeki bu bilgiler, "Nasıra ve Kudüs şehirleri deniz kenarındadır ve birinden diğerine gemiyle gidilmektedir" şeklinde yorumlanabileceği gibi yazarın yol güzergâhında katedilen merhaleleri tafsilatıyla anlatmayıp sadece bir hadisenin bittiği ve diğerinin başladığı yerleri bildirdiği şeklinde de yorumlanabilir. Üstelik bu yorum Barnaba İncili'nin genel üslûbuna daha uygundur. Zira aynı İncil'de İsâ'nın Nâsıra'ya yerleştiği, on iki yaşına gelince annesi Meryem ve Yûsuf'la birlikte Kudüs'e gittiği, tekrar Nâsıra'ya döndüğü (9), daha sonra annesiyle birlikte Zeytindağı'na çıktığı (10) belirtilmekte, ancak ne denizden ne de gemiden bahsedilmektedir.
Diğer taraftan Barnaba İncili'ndeki bu ifadeler bu İncil'in uydurma olduğuna delil olarak ileri sürülürken aynı olayla ilgili olarak Matta İncili'nde yer alan, "İsâ kayığa bindi, denizi geçti ve kendi şehrine geldi" (9/1) ifadesi, sırf kanonik kabul edilen bir İncil'de yer aldığı için normal karşılanmaktadır.
Barnaba İncili'ndeki bir ifade (bab 99) yanlış tercüme edilerek yazarın Sur (Tyr) şehrini Şeria nehrinin yakınında zannettiği ileri sürülmekte ve bu husus tenkit edilmektedir. Halbuki yazar İncil'in başka bir yerinde (21) Sur şehrinin bulunduğu bölgeyi göstermektedir. Diğer taraftan İtalyanca nüshada bulunan "in ti-ro apresso il giordano" ifadesindeki "in tiro", Fenike'deki Sur şehrini göstermemektedir. İtalyanca'da bu ifade "doğrudan" veya "müteakiben" anlamındadır. (Cirillo.s. 395)2- Hz. İsâ dönemiyle bağdaşmayan çeşitli kavramlar
Münekkitler Barnaba İncili'nde bulunan bazı bilgilerin İsâ dönemini değil Ortaçağ Avrupası'nı yansıttığını, bu sebeple kitabın Ortaçağ'da kaleme alındığını ileri sürmektedirler.
Barnaba İncili'nde (54) 60 minutiye bölünen altın bir dinardan söz edilmektedir. Bu ise, "Hz. İsâ döneminde minuti (minuto) denilen bir para birimi yoktu; Roma İmparatorluğu'nda kullanılan dinar ise altından değil, gümüşten yapılmaktaydı" denilerek tenkit konusu olmuştur. Bir para birimi olarak minuto XIV. yüzyılda kullanılmıştır. Ancak bu tabir Barnaba İncili'nin mütercim veya müstensihine ait olamaz mı? Diğer taraftan İsâ zamanında altın veya gümüş paranın kullanıldığını Ahd-i Cedîd'den anlamaktayız. (Resullerin İşleri, 3/6; 20/ 33) Aynı şekilde, "İsâ zamanında şarap deriden yapılma tulumlara konmaktaydı" denilerek Barnaba İncili'ndeki fıçı tabirinin (152) tenkidi de bu ifadenin mütercime aidiyeti şeklinde çözümlenebilir. Yine İncil'de yer alan (121) mahkemenin işleyiş tarzı ve düello hadisesi (99), şekerin mevcudiyeti (119), taş ocaklarında çalışan işçiler (109) gibi hususların İsâ dönemini değil Ortaçağ Avrupası'nı yansıttığı ileri sürülmektedir.
Bu İncil'deki, "Bir hedefe atışta bulunanları fok atma talimi yapanları, gördünüz mü?" (110) ifadesinden hareketle bu tür askerî tâlimlerin o dönemden ziyade askerlerin çokça bulunduğu Ortaçağ Avrupası'na uygun olduğu şeklindeki tenkit de doğru değildir. Zira askerin bulunduğu her yerde atış tâlimlerinin olması tabiidir. Taş ocaklarında çalışan işçilerden bahsedilmesi de (109) gerçeklerle çelişmemektedir. Zira o dönem Filistin'inde, başta Süleyman Mabedi olmak üzere çeşitli yapıların mevcudiyeti taş ocaklarının bulunduğunu göstermektedir.
Bir başka tenkit de 222 bölümden oluşan bu İncil'in, XIII ve XIV. yüzyıllarda İtalya'da oldukça rağbet gören diatessa-ronları örnek alarak hazırlandığı iddiasıdır. "Dört kısmın uyumu" anlamına gelen diatessaron kelimesi, dört İncil'in tek bir kitap halinde özetlenmiş şekline verilen bir isimdir ve bu anlamda ilk defa milâttan sonra 150 yılında Tatien tarafından hazırlanan kitap için kullanılmıştır. Dolayısıyla XIII ve XIV. yüzyıllardan çok önce diatessaron mevcuttu.
Bu İncil'de Ahd-i Atîk'ten yapılan iktibaslarda, milâttan sonra IV. yüzyılda Aziz Jâröme tarafından yapılan Latince tercümenin (Vulgate) kullanıldığı da iddia edilmektedir. Fakat tam aksine Kitâb-ı Mukaddes'in Latince tercümesinin Barnaba İncili'ne dayandığı da ileri sürülmektedir. (The Gospel of Barnabas, s. XV)
Tenkitlerden biri de bu İncil'in müslüman olmuş bir hıristiyan tarafından yazılmış olduğu hususudur. Halbuki bizzat hıristiyan münekkitlerin de ortaya koydukları gibi Barnaba İncili bazı noktalarda Kur'ân-ı Kerîm'le çelişmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'de göklerin yedi olduğu belirtilirken Barnaba İncili'nde dokuz olduğu ifade edilmektedir (105, 178). Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Meryem'in Hz. İsâ'yı dünyaya getirirken doğum sancısı çektiği bildirilmekte (Meryem 19/23), halbuki Barnaba İncili'nde onu ağrısız doğurduğu nakledilmektedir (3). Barnaba İncili'nde İsâ mesîh olmadığını ısrarla dile getirirken (96) Kur'ân-ı Kerîm ondan mesîh diye bahsetmektedir (Âl-İ İmrân 3/45; en-Nisâ 4/171-172).
Barnaba İncili'nin Kur'ân-ı Kerîm'le olan bu çelişkileri, bu İncil'in müslümanlar tarafından yazılmış olamayacağını göstermektedir.Sonuç: Barnaba İncili'nde teslîs ve enkarnasyon (ilâhî kelâmın ete kemiğe bürünmesi, İsa'nın tanrılığı) reddedilmiş, Hz. Peygamber'in nübüvveti müjdelenmiştir. Tanrı'nın birliğini savunan Barnaba İncili (90) O'na çocuk nisbet edilemeyeceğini (17), Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu değil sadece bir peygamber olduğunu belirtmekte (1, 2, 4, 10, 11, 15, 19, 31, 44, 47, 52, 71, 82, 83, 96, 112, 156, 157), İsâ'ya Allah'ın oğlu diyenlerin lanetleneceğini haber vermektedir (53, 212). Bu İncil'e göre nûr-ı Muhammedî her şeyden önce yaratılmıştır (12, 35, 39, 43); kâinat ise onun için yaratılmıştır, o bütün dünyaya rahmet ve selâmet getirecektir (43). Hz. Âdem yaratıldığında kelime-i tevhidde onun adını görmüştür (39). Hz. Muhammed Allah'ın resulüdür 117, 72, 90) ve daha önceki peygamberlerin sözlerini açıklayacaktır (17). İsâ Hz. Muhammed'den önceki son peygamberdir (97). Muhammed İsâ'dan sonra gelecektir (17, 42) ve onunla ilgili yanlış kanaatleri ortadan kaldıracaktır (97). Tanrı'nın Hz. İbrahim'e yaptığı mesîhî vaad Hz. Muhammed ile tahakkuk edecektir (1, 12, 26, 29, 44, 63, 96, 97, 208) ve o mesîhtir (39, 41, 42, 44, 54,97, 136, 163,220).
Teslisi ve enkarnasyonu reddettiği ve Hz. Muhammed'in geleceğini müjdelediği için müslümanlar tarafından sahih kabul edilen Barnaba İncili, kanonik İnciller ve hıristiyan akîdesiyle çeliştiği gerekçesiyle hıristiyanlar tarafından reddedilmekte, uydurma olduğu, hatta XVI. yüzyılda müslüman olmuş bir hıristiyan tarafından yazıldığı ileri sürülmektedir. Barnaba İncili'nin bugün mevcut yegâne nüshası olan İtalyanca metnin, gerek kullanılan malzeme gerekse üslûp ve dil yönünden söz konusu dönem İtalya'sının bir ürünü olduğu açıktır. Ancak bu, Barnaba'ya nisbet edilen İncil'in o dönemde yazıldığını ve müellifinin söz konusu İncil'i İtalyanca yazıp kutsiyet ve otorite kazandırmak için Barnaba'ya nisbet ettiğini göstermez. Kaldı ki Ahd-i Atîk'teki bir çok kitap, hatta mevcut şekliyle Tevrat, nisbet edildikleri şahıslar tarafından kaleme alınmadığı, çok sonra yazılıp söz konusu yazarlara nisbet edildiği halde bugün kanonik ve kutsal kabul edilmektedir.
Bu İncil'in XVI. yüzyıldan çok önce yazıldığına, Barnaba'ya ait bir İncil'in mevcudiyetine dair deliller vardır. V. yüzyıla ait ve Papa Gelase tarafından neşredilen genelge Barnaba İncili'nin apokrif olduğunu belirtmekte ve okunması yasak kitaplar arasında zikretmektedir. VII. yüzyıldan önce kaleme alınan Grekçe Cataîogue des soixante livres canoniques adlı belgede apokrif yirmi beş kitap arasında Barnaba İncili de zikredilmektedir. Şu halde V. yüzyılda Barnaba'ya nisbet edilen bir İncil mevcuttu. Bu İncil'in bugün elde bulunan İtalyanca nüsha ile ilgisinin olmadığı şeklindeki tenkit ise indîdir. V. yüzyıldan XVII. yüzyıla kadar bu İncil'den hiç bahsedilmemesine, dolayısıyla söz konusu İncil'in XVII. yüzyılda ortaya atılmış uydurma bir İncil olduğu iddiasına gelince bunun izahı kolaydır. Tecsîd ve teslisi reddeden Mûsevî-hıristiyan geleneğinin yazıları nasıl yasaklanmışsa aynı çizgideki Barnaba İncili de kilise tarafından mahkûm edilip yasaklanmış, bu sebeple kilisenin mutlak baskı ve otoritesi sebebiyle ortaya çıkarılamamıştır.

Gerek teslisi reddetmesi gerekse Hz. İsa'nın ulûhiyyetini kabul etmemesi sebebiyle Barnaba İncili'nin İslâm'ın etkisiyle İslâm'ın gelişinden sonra bir müslüman tarafından kaleme alınmış bir kitap olduğunu iddia etmek tarihî gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Zira mevcut Barnaba İncili'ndeki bazı hususlar İslâmî inançlara uymamaktadır.Sonuç olarak Barnaba İncili'nin ana temasını teşkil eden ve Hz. İsâ'nın Tanrı'nın oğlu değil bir peygamber olduğu fikrini benimseyip teslîsi reddeden inanç, İslâm'dan çok önce ilk hıristiyanlar arasında mevcuttu. Buna göre Barnaba İncili, Pavlus tarafından sahte diye nitelendirilen, fakat taraftarlarınca tam aksi iddia edilen gerçek İncil'i, Hz. İsâ'nın vazettiği hakiki mesajını ihtiva etmektedir. Şu da bir gerçektir ki Barnaba'ya nisbet edilen bugünkü İncil, uzun tarihî seyri içerisinde birtakım ilâve ve müdahalelere mâruz kalmıştır. Ancak bunlar ana temanın orijinalliğini ve eskiliğini ortadan kaldırmaz.
 
Top